Karakter yaratıyorum
Yazacak özne bulamıyorum bu aralar. Atıyorum kendimi sokaklara. Bazen bir müzede bazen de bir kafede arıyorum öznemi. Taslak defterimi çıkarıp cebimden, yazıyorum hiç tanımadığım insanları. Kendimce hayat hikayeleri yaratıyorum.
Bir adam vardı mesela dün. Adını Ahmak koydum. Yaşına bakmazsızın, genç kızlara bakıyordu. Belki kendi kızından daha küçük kızlara. Elinde 99′luk tesbih, yer-yer siyah ve beyaz sakalı. Dizleri beyazlamış kotu, yeleği ve o iğrenç bakışları. Ahmak dan daha güzel bir isim düşünemedim bu adama. Umrumda da değil zaten.
Sonra genç bir kadın ilişti gözüme. Kısa topuklu botları, siyah çorapları, dizinde eteği, elinde kitabı. Elif şafak okuyordu. Arada gözlerini kitaptan ayırıp sağa-sola bakıyordu. Kitabın karakterlerini sağda-solda arıyor, arada gülümsüyor, insanlara hiç mi hiç aldırış etmiyordu. Saf bir güzelliği vardı bu genç kadının. Adını Naif koydum.
İki genç adam, trenin kapısının önünde konuşuyordu. Üniversiteli olduklarını varsayıyorum. Biri daha atik ama çenesi düşük, diğeri ise daha sakin ve dinleyen. İlkine Çene diğerine Mantık adını verdim. Bir noktada Çene saçma bir şey söylemiş olacak ki Mantık çıkıştı buna. Sakin dedi. Haksızsın bu konuda. Tanımadığın insanlar hakkında önyargılı davranma. Sadece bu kısmını duyabildim konuşmanın çünkü Mantık sadece bu kısımda yükseltti sesini.
Ve şunu farkettim, aslında keşfettim. İstediğim her an yazabiliyorum. Karakter sınırımda yok kağıtlarımda. Herkese bir isim ve duygu yaratabiliyorum. Özne dediğime takılmayın çok. Benim aradığım özneyi kim bulmuş da ben bulayım. Öznemi bulduğum da zaten, farkına varacak cümle alem. Öyle bir yazı yazacağım ki o özneye ve kendime, konuşacak bizi tüm Türkiye...
6 notes
·
View notes
Yara Tüm Benliği Kuşatırken...
Kanıksanan, umursanmayan, unutturulmaya sevk olunanın var ettiği yaralar bütünü, tüm benliği kuşatmaya devam ediyor. Her gün yara bere, her an harap viran. Hemen her ama her durumda cürmün sunduğu bir bileşkeler toplamında yer yurt darmaduman. Her günü tarumar etmelerle geçiren bir iktidar / medya / sokak gerçek. Hakikatini başkalarında var ettiği yaraları kanatmaya / çoğaltmaya devam ederek güncelleyen bir sahnede her gün, her yer kapkaranlık. Her gün çürümenin rehinesidir. Akp, Mhp ve bütün bileşen yapıların ortaklaşa suna geldiği kararlılıkla savuna geldikleri yer bu nizami çürümenin sahnesidir. Her günün başat bir biçimde cerahat eliyle boğulduğu, yaşamın sokakta olmak dışında salt ve sadece kölelik düzeninde çalışmak ve tüketmekten ibaret kılındığı bir yerde durum ve hakikat devinimin yıkımla ilintili halini örnekler. Durmak yok, yola devamın suna geldiği şey bu habis döngünün türetmesi ile ilintisi artık güncelliğimizdir. Yaşam aleni bir biçimde kuşatılırken, dönüştürülen mefhumun topyekun bir yara verme istemi olduğu her anlamda afakidir. Baş amirin yolu da yönü de belirgin olagelen dehşet dolu eşikleri, haller ve simgeleri her gün yeniden imal etmektedir iyi de nereye kadar?
Tümüyle bir örnek handiyse aynı kalem erbabı eliyle çıkagelen bir iletişim tekniğiyle her defasında birliktelik, hakkaniyet, haklar, eşitlik konularından bahisler açan / bunu iddia etmeye devam eden bir temsilin, daha yeni “çakmalı” yorumunun bahsidir misal mesele. Bu halin, bir tarafta toparlayıcı / kapsayıcı olduğunu zikrederken daha cümle bitmeden ve etkisi geçmeden diğer yanda paldır küldür deviren / ezen / çakan bir sureti temsilin her nesi, her neresinde bir hayır çıkagelir, sahiden? Kanıksanan, unutturulmaya sevk edilen, her defasında punduna getirip bir kerede üstü çizilen, meseller doğru düzgün tartışılması için zemin bırakmayan bir muktedirin bu ülkede ettiği fecaat, eylediği harap viraneliğin bir sonu var mıdır, hiç düşünülmüş müdür, sahiden de? Bir tarafta sultanlık ve avenesi, bir yanda günbegün ifşa edilmeye devam olunan bir düzenek, öte yanda malum dahiliye nazırı gibi, dünü de bugünü de yarını da hepten karanlık bir zifiri fecaat tipleme, dahası çetesi, o ve bu ve şusu ile birlikte cümbür cemaat bir döngünün yiye yiye bitiremediği bir servet, sürekli bir akış içinde cerahat aksettirilirken / var edilirken yaraları kim nasıl ne zaman fark edecektir? Böyle bir toplamdan mülhem ülkede, yüz lira için sokakta kafasında yumurta paralanan bir insanın var ettiği öteki Türkiye gerçekliğine kim ne zaman uyanacaktır, misal?
Bütünüyle yaraların sarıp sarmaladığı bir menzilde hakikate sıra ne zaman gelecektir! Hiç gelecek midir? Binbir türlü vaatten birisi olarak çıkagelen sonrasında kör dövüşüne bariz bir biçimde benzeşen bir karmakarışık bir hale getirilen emeklikte yaşa takılanlar meseli gibi bir durumu dahi sündürmekten, süründürmekten bir beis görmeyen çeteleşmiş devletin varlığı da mı bir şeyleri düşündürmez. Hiçbir yarasını düzeltemeden güncelleyen her günü daha da karmaşık kılan, girdaplar, çukurlarla donatan, karanlık çağ olarak lanse edilebilecek bir dönemecin handiyse yirmi yılını devirmiş bir siyasal anlayışın elinde bunca rahatça çarçur edilebilecek bir hayat söz konusu edilebilir miydi? Her şeyin riyayla din kisvesi altında sunulan, onlar yesin içsin, çeri çöpüyle de sizler geçinin, bolca şükür, bolca sebat bir de lütfen oyunuzu ampule basınız şıkkı dışında seçenek bırakılmayan bir zeminde nedir ki yaraları önemsetecek olan? Hangi badireler, hangi ekonomik çökertme halleri, daha kaç pandemi, kaç döngü, birbirinin tekrarı olagelen kurgu / yapım / hile ve hurda ile sınandıktan sonra bütün bunların hayatı çalan / çırpan keyiflerine de devam diyen bir zümrenin oyunu olduğu idrak edilebilecektir. Mesel biraz daha bu bahistir, hala görmeyen, görmek istemeyenler dışında kalanlar için şu sathı mahallin bir yazgı kabilinden alnına çakılmış olagelen ol keder / kader döngüsünün insan elli bir sarmaldan ötesi olmadığı çözümlenebildiğinde bir gelecek pratiğinin de yönü açılabilecektir.
Mehmet Aslan’ın Mezopotamya Ajansındaki haberini aktaralım: “HDP’nin kapatılma davası ve bu süreçte yaşanılanlara ilişkin değerlendirmede bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı Rıza Türmen, "Demokrasi ancak Kürt sorunun çözümüyle gelir" dedi.
Kürtleri temsil eden partilerin kapatıldığını, AİHM'de bu bağlamda 4-5 dava olduğuna dikkat çeken Türmen, şunları söyledi:
“AİHM hepsinde de ihlal vermiştir. Çünkü siyasi partiler ilke olarak kapatılamaz. Siyasi partilerin kapatılması için şiddete teşvik unsuru aranır. Siyasi partiler, onun (şiddet) dışında her şeyi söyleyebilir. HDP kapatıldığı taktirde AİHM’den dönecektir. HDP kapatılırsa, hele ki seçimlerden önce kapatılırsa demokrasiye çok ağır bir darbe olur. O seçimin meşruluğu ortadan kalkar."
'Demirtaş’ın Tutuklanması İhlal Olarak Tespit Edildi. Aynı İddialar Hdp İçin Kullanılıyor'
"HDP niye kapatılacak? Orada ileri sürülen iddiaların pek çoğu, Selahattin Demirtaş ile ilgili AİHM kararında vardı. AİHM o kararda, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtmişti. Tutuklanmasını ihlal olarak tespit etti. Aynı iddialar şimdi ise HDP için kullanılıyor. Bunlar zaten karara bağlanmış iddialar. Bu parti kapatma hevesinden vazgeçmek lazım. Bu demokrasi ile bağdaşmayan bir şeydir. Türkiye’nin ikinci muhalefet partisini kapatılması demokrasi açısından çok ağır bir darbe olur. Türkiye’nin dışarıdaki itibarı bozulur. Seçimlerde ne olur? Herhalde HDP seçmeni partisini kapatan bu şimdiki iktidara oy vermeyecektir. Niye versin ki? HDP seçmeni öfkeli olacaktır. Kürt seçmen büsbütün öfkeli olacaktır. 6 milyon insanın iradesi ne olacak?"
'Adamı Ceza Davasında Mahkum Ediyorsunuz Sonra Savunmanı Ver Diyorsunuz'
HDP’nin seçeneksiz kalmayacağını ve başka bir partiyle seçime girebileceğini söyleyen Türmen, şöyle dedi: “Bundan önce de öyle oldu. O yüzden HDP’nin kapatılmasından kimse bir şey kazanmayacaktır. Kimsenin işine yaramayacaktır. Sadece demokrasi bakımından çok ağır bir kayıp olacaktır. Kaybeden Türkiye olacaktır. Bu da yanlış. Hazine yardımını kesiyorsunuz ondan sonra görüş istiyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Bu, şuna benziyor: ‘Adamı ceza davasında mahkum ediyorsunuz ondan sonra savunmanı ver’ diyorsunuz. Böyle saçma bir şey olabilir mi? Bunlar çocuk oyuncağı mı? Bunların tümü hukukla bağdaşmıyor.”
'HDP’siz Türkiye Mümkün Değil'
HDP’nin “düşmanlaştırmak” ve “şeytanlaştırmak” istendiğine dikkat çeken Türmen, bu haliyle halkın gözünden düşürülmeye çalışıldığını belirtti. Türmen, “Güvenlikçi politikalarla Kürt sorununu çözme konusunda uzaklaştılar. HDP olmadan Kürt sorununu nasıl çözeceksin? HDP’siz bir Türkiye mümkün değildir. HDP’siz demokrasi de mümkün değildir. HDP bu konuda şanstır. Ya ne istiyorsunuz? Silahlı mücadele bitsin ve Kürt sorunu siyasetle, barışçıl şekilde çözülsün istiyorsanız HDP olmadan nasıl çözeceksiniz? HDP o kadar temel bir unsur ki Türkiye’de, HDP olmadan başka türlü seçim dahi kazanamıyorsunuz” diye tepki gösterdi.
Millet İttifakına Eleştiri
Millet İttifakı’nın amacını “demokratikleşme” olarak lanse ettiğine işaret eden Türmen, “Türkiye’de demokrasiyi yeniden kurma amaçlarının olduğunu söylüyorlar. Peki, Kürt sorununu çözmeden nasıl demokrasiyi geri getireceksiniz? Demokrasi ancak Kürt sorunun çözümüyle gelir. Türkiye’de demokrasinin kurulması Kürt sorunun çözümüne bağlı. Kürt sorunun çözümü de demokratikleşmeye bağlı. İkisi de birbirine bağlı. Biri olmadan diğeri olmaz. HDP’yi kapatırsanız bu imkanı elinizden kaçırmış olursunuz. Akıllıca bir şey mi? Bunun kimseye faydası yoktur. Herkese zarar verir” dedi.
Ne Olmuştu?
4 Haziran 2020 tarihinde Yargıtay’a atanan savcı Bekir Şahin, 17 Mart 2021'de HDP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) dava açtı. İddianame, eksiklikler nedeniyle 31 Mart 2021'de AYM tarafından oy birliğiyle reddedildi. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin, 7 Haziran 2021'de tekrar dava açtı. AYM’de 21 Haziran 2021'de yeni iddianameyi oy birliğiyle kabul etti. HDP’nin ön savunmasını mahkemeye sunmasının ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 29 Kasım 2021'de esas hakkındaki görüşünü mahkemeye gönderdi ve temelli kapatılmanın yanı sıra 687 siyasetçiye de siyasi yasak getirilmesini talep etti.
Dava süreci devam ederken, Şahin bu kez 19 Aralık 2022’de siyasi partilere 10 Ocak’ta yapılacak hazine yardımı öncesi partinin Hazine yardımı bulunan hesaplarına tedbiren bloke konulmasını talep etti. Talebe ilişkin 5 Ocak’ta kararını veren AYM, HDP’ye yapılması beklenen hazine yardımına geçici bloke koydu. HDP’nin kararın iptali için yaptığı başvuru 26 Ocak’ta ret edilerek, partinin esas hakkında 14 Mart’ta savunma yapması kararlaştırıldı.”
Bütünüyle bariz bir biçimde yara mefhumunun aslında nasıl da ulu orta var edildiğine dair yetkin bir çıkarımdır AİHM Eski Yargıcı Türmen’in bahisleri. Sıradan insanlar için bir çıkışı var eden, halkın temsilini garabet bir yapıya entegre etmiş Türk sağcı / tümden ırkçı ve pragmatist olan cenahların asırdır gasp ettikleri demokrasi tahayyülü için öteki sanılan Kürd ve diğer tüm halkların nasıl da önemli olduğuna dair bir vurgu zaten meseli / esasın bam telini oluşturur. Bu ülkenin gerçek bir demokrasi çabası sahiden söz konusu hiç edilmiş midir? Onca yıllık iktidar pratiklerinin her defasında dışlanmışları, pek çok farklı kimliği ezip, geçtiği sınırlandırıp, yok saydığı bir zeminde bütünüyle tekrarlarla bir gelecek tahayyülü var edilebilir mi? Türmen’in doğrudan siyasi parti kapatma heveskarı olagelen, geçmişin mağduru akp’nin şimdi eylediklerine dair söylemleri zaten her şeyin nasıl biçimlendirildiğini de örneklemektedir. Kulağı kapatmaya hala gerek var mıdır, kim ne zaman konuşacaktır?
Artı Gerçek’ten devam edelim: “HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, bugün 7,7 büyüklüğündeki depremin merkez üssü Pazarcık'taydı. Buldan ve beraberindeki HDP Heyeti, Pazarcık'ta yurttaşları ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini iletti.
ANKA'da yer alan habere göre ilçede incelemeler yapan Buldan, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Buldan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"Öncelikle hepimize geçmiş olsun. Pazarcık halkı başta olmak üzere depremden zarar gören bütün halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz Pazarcık’tan. Büyük bir felaket yaşandı. Bu felaketin tablosunu, ağır yaralarını, bize yaşattıklarını 5’inci günde çok daha net olarak görüyoruz. Çok ağır bir tablo var. Çok ağır hasar var. İnsanlar yakınlarını kaybetti, hepimiz yakınlarımızı kaybettik.
Bu zor zamanda bizleri ayakta tutan dayanışmadır, insanlıktır
Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. İnsanların 5’inci günde yeniden hayata tutunmaları için en kısa zamanda enkaz altından çıkarılmalarını temenni ediyorum. Çok zor bir zamandan geçiyoruz, ancak bu zor zamanda bizleri ayakta tutan dayanışmadır. Bizleri ayakta tutan insanlıktır. Bizleri ayakta tutan birbirimizin ellerini tutmak, vicdanlarına dokunmaktır. 5’inci günde sadece bir şeyin çok önemli olduğunu gördük. Evet, yıkım var, afet var ancak insanlık da var.
Bu fotoğraf Türkiye tarihine geçti. Bu fotoğraf, AKP iktidarının yönettiği ülkede kötü bir fotoğraf olarak insanların beyinlerinde yerini aldı. AKP hükümeti ve ortağı bu felaketin yaşandığı günden beri insanları kaderleriyle baş başa bıraktılar. Depremlerin, doğal afetlerin bir kader olduğunu iddia eden Cumhurbaşkanı, insanları kendi kaderleriyle baş başa bıraktı. İmar affı çıkarmak kader değildir. Enkazın altında insanların çocuklarının seslerinin gelmesi kader değildir. İlk iki günde hiçbir şekilde müdahalenin yapılmaması da kader değildir. Bütün bunlar, iktidarın bu ülkeyi nasıl yönettiğinin bir fotoğrafıdır.
20 yıl boyunca deprem vergilerinin nereye harcandığını sorduğumuz zaman ‘Gerekli yerlere harcama yapılıyor’ diyenler, bu harcamanın nereye yapıldığının hesabını bu ülkenin halklarına vermek zorundadır. O vergiler depremlerde, doğal afetlerde kullanılmak için toplandı. Ancak bugün nereye harcandığını açıklamayan bir iktidar var. Kendi yandaşlarına ve çetelerine para akıtırken, bu ülkenin doğal afetlere hazırlıksız bırakıldığını gördük. Bu, paraların keyfi olarak kullanıldığının bir göstergesiydi. Parlamentoda bunları sorduğumuzda hiçbir cevap vermediklerini de gördük. Çünkü verecek cevapları yoktur. Onların tek derdi kendileridir, koltuklarıdır, iktidarlarıdır. Halkı düşünen, halkın geleceğini düşünen bir zihniyete sahip değiller.
Biz HDP olarak, depremin yaşandığı andan itibaren bütün kurullarımızla ve milletvekillerimizle beraber her yerde olmaya çalıştık. Yaraları sarmaya çalıştık. Hala bunu devam ettiriyoruz. Elimizde kalan 6 belediyemizle, 2 ilçe ve 4 belde belediyemizle bütün depremzedelerin yanında olmaya çalıştık. Arkadaşlarımız bu yardımları kısıtlı olanaklara rağmen yapmaya çalışıyor. Çünkü bütün belediyelerimiz hırsız talancı kayyımlara emanet edildi. Belediye başkanlarımız görevden alındı, onların yerine talancı ve hırsız kayyımlar göreve getirildi. Belediyelerimiz elimizde olsaydı, bugün bu yaşanan tabloyla karşı karşıya kalmayacaktık. Buna inanabilirsiniz. Ancak yine de bütün kurumlarımızla, kalan 6 belediyemizle, milletvekillerimizle ve gönüllü yoldaşlarımızla hep birlikte bu yaraları sarmaya devam edeceğiz. Acımızın çok büyük olduğunu tekrar ifade etmek istiyorum. Bir kez daha yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, hastanelerde tedavi altında olanlara acil şifalar diliyorum. Dayanışma hepimizi yaşatır, dayanışmaya devam edeceğiz.”
Kanıksatılmaya çalışılan yaralar bütünü, tüm benliği kuşatmaya devam olunuyor. Maraş, Pazarcık ve Elbistan eksenli iki depremin ardından çıkagelen ülke imgesinin ümit var olunabilecek yüzeyinin devletin gölgesinin değmediği sahalar olduğu bir kere daha meydana çıkar. Dayanışmanın, birlikte eyleme geçebilmenin, tek bir can için dahi olsa o umudu var edebilme gücünün, direncinin her nasıl elzem olduğunu deprem bir kere daha hatırlatır. Diyarbakır’da yaşatılan yıkımın, pek çok yerde olandan bir farkı yoktur şimdi, haddizatında. Gel gelelim Halkların Demokratik Partisinin etkin yapısının, millette özellikle Bakur Kürdistan’ı sathı mahallindeki etkinliğinin, karşılığı olarak duyulmaması, görülmemesi araya sıkıştırılır. Bütünüyle devlet aksinin suna geldiği, asrın felaketi halinin ve senaryosunun kapsamında, acıya dahi ortak etmeme hali düşündürücü değil midir? Ol Buldan’la beraberindekilerin seslendirmeye çalıştıkları şey bu bahsin bir tamamlayıcısıdır artık. Biliyoruz değil mi?
Bir koca hafta geçti depremin üstünden. Ortaya çıkan imge, bütünüyle kanıksatmaya hala devam olunan şey yıkımın güncelliğidir. Buna teslimiyet halidir. Tümden ve bariz bir hal içerisinde en az otuz bin insanın canına mal olmuş, milyonlarca insanın yaşam pratikleri, hayat haklarından esirgendiği / uzak kaldığı, yoksunlukla kuşatıldığı bir zemin hakikatimiz kılınıyor. Kader, kısmet döngüsüyle laf kalabalıklarıyla bir dolu nutukla tüm bu devinimin, karanlık döngünün aşılamayacak olduğu da artık basit bir gerçektir. Olağan üstü bir yıkımın karşısında tekmili teyakkuz yerine, eksiklerin tamamlanması yerine tüm insanların kendi hallerine ağırlıkla terk edildiği bir ülkenin her neresi büyük olacaktır ki! Biteviye yüzüncü yıla dair tanımlamalar, projeler, atılım ve hamleler aksettirilirken birden bire çıkagelen bir doğal felaketin ardından her şeyin tuzla buz olduğu bir menzilde hayat ne olacaktır, her nasıl olacaktır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Emrah GÜREL – AP / SIPA v/ Les Echos
0 notes