Tumgik
#ulus baker
yorgunherakles · 20 days
Text
kaçınma en temel nevrotik eğilimlerden birisidir.
bruce fink - lacancı özne
29 notes · View notes
okuryazarlar · 9 months
Text
Tumblr media
Memleketin değerli düşünürlerinden; sosyolog, eleştirmen, akademisyen, yazar ve çevirmen Ulus Baker'i aramızdan ayrılışının 16. yılında saygıyla anıyoruz.
100 notes · View notes
andreytarkosvky · 2 months
Text
''Yani sevinçlerimizin nedeni çoğunlukla biz değiliz- dinlediğimiz bir müzik, okuduğumuz bir kitap, seyrettiğimiz bir film, ilk bakışta aşık olduğumuz biri, doğumumuzdan sonra annemiz, zora düştüğümüzde babamız, dostlarımız vesaire. Bunlar pasif sevinçlerdir, çünkü nedenleri ortadan kalktığında onlar da ortadan kalkarlar. Ama faal olduğumuz sevinçler ve arzular da mümkün: onları bizzat "üretmek" zorundayız - çünkü faal olmak üretmek demektir: o halde- bestelediğimiz müzik, yaptığımız bir film, yazdığımız bir kitap, aşık olmayı becerdiğimiz bir an, bu anların hepsi aktif arzulara tekabül eden aktif sevinçlerdir." - Ulus Baker | Yüzeybilim Fragmanlar
10 notes · View notes
venusunruhu · 4 months
Text
Ulus Baker: “Ahlakiliğin ön şartı özgürlüktür. Eğer zorla uyuyorsan bir kurala, senin dışında bir neden seni uyduruyorsa…Ahlaki bir varlık değilsin, çünkü özgür değilsin.”
“Ahlakiliği mümkün kılan şey doğrudan doğruya özgürlüktür.”
9 notes · View notes
d-62 · 1 year
Text
Doyumlarımızın peşinden koşturup durdukça "hayata yapıştıkça", mutlu falan olmuyoruz; olsa olsa, mutluluğun yerine koyduğumuz birtakım hazların, gergin ve belirsiz dünyasında yaşayıp gidiyoruz."
*Ulus Baker
25 notes · View notes
sessizerkek · 8 months
Text
En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan… Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı… Masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı… güzelsin…
Uzaktan zor seçilebilir bir harf… Hayır hayır! Şimdi anlıyorum… Gizli bir rakam, Kabala��dan… kumun üzerine çizilen… Çöldeyiz ve başka bir yerde değiliz… ama güzelsin…
Dansederken göğüsleri sallanan kadınlardan, karadelikleri saatlerce uçuşup duranlardan, sessiz sitemleri kargaşada bile belli olanlardan tırsma öyle kolay kolay… Öyleyse bu bir nasihat… çünkü güzelsin…
Onlar bitecekler: Çizgi roman gibi kolayca, tatile çıkarken boşanan yağmur gibi apansız, menemen pişirmek gibi aceleyle… hâlâ güzelsin…
İskemle hasır ve ayaklarında yatay, ayaklarını dizlerini böğrüne çekmeye razı olarak basabileceğin yatay tahta çubuklar… Rahatına düşkün keyiften uzak Osmanlı “effendi”sinin (ephendi?) garip kahvehane illeti bu iskemleler… Otur o illete gerçekten, çekinmeden, sereserpe… orada güzelsin…
Yılgın geçilir sokaklardan, kuş gibi değil, işportacı kertenkeleler gibi de değil… Ağır aksak, akşam dörtten sonra yaz günü… Akşam mı? O kayıtsızdır… Bildiği gibi değişir, geçer, gider… güzelsin…
Kes kulakları, geçir bir sicime… Ama kaybetme… Başka ne göstereceksin savaşa dair? Kara delikler işitmiş bu öyküyü… Islanarak… Ama güzeller…
Kalp kalbe karşı… Bir arkadaşın evinde… Çiçekmiş… Hemen uzmanı geçindim. Ah! O güneş ister. Ah! Bol su asla olmaz. Oysa hiç anlamam çiçekten… Devetabanını pazı sanabilirim… Neden yaptım bunu? Çiçeğin adı sardı beni… Çünkü güzelsin…
Sözlerine delik kulağım… Özürlere sağır… Kör bir kuyu olacağım… Sen ise, güzelsin…
Güzel sözcüğünü senden başkasına lâyık göremem… Ama bir önceki cümlede görmüş olabilirim… Aldırma, güzelsin…
Mikroskop mucidi Leeuwenkoek dostu ressam Vermeer’e “su böyle işte ve başka türlü değil” demiş… Bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık… Ressamın tarafını tutuyorum… Çünkü, güzelsin…
Birkaç tel beyaz… Bizi gazlamaz… Sakınmazsın görüntünü, biliyorum… Çünkü güzelsin…
Mikroskopun mucidi Leeuvvenhoek, aynı günde doğdukları, hep komşuluk yaşadıkları dostu ressam Vermeer’e bir su damlası gösterip, “su işte böyle ve değil başka türlü” demiş… Bir öpüş damlasında kanyuvarları… Mucidin tarafım tutsam da… Sen güzelsin…
Teleskopla bulamadım… Mikroskopla bulacağım… Ayın yüzeyinin de bir dokusu var elbet… Gözenekler, sivilceler… Onlarla çok güzelsin…
Neo-liberalizm, ruhçuluk, tarikat, entellektüel, ordu, çok-insansız şirketler, öykü yazarları, kestaneyi çizdirenler, uzaktan bakanlar, Şemdinliler, tavşan falcıları, kurban sömürgenleri, onmaz kuşkuculuk, araba tamircileri, taksitle alın tutkumu, hadi… Kazık ve pazarlık… Ama son kumarım sensin… Sen, güzelsin…
Sen, güzelsin… Kuraldışı… Bastıbacak… Minicik… Ama sen, güzelsin…
Kapımın eşiği, gözümün bakışı, son ruhsal tatil, duruşum, bozuluşumsun… Pazarlık etmem… Markette yoksun… Reklamın yok! Gerçekten… Güzelsin…
Kedi sakladım senden, öykü sakladım, belki bunu da saklayacağım… İhanet… Ama sen, güzelsin…
Ruhumu saran sacayağı, gözümün bağı, son ruhsal kaatil, ölümüm, mahvoluşumsun…
Cazgırlık etmem… Gönlünde yokum… Aşkımız, yok! Gerçekten… Güzeldin…
13 notes · View notes
kaanozer · 1 year
Text
Neden, diye sormuştu Deleuze, her aşk, her yaşantı, her olay bizi yaralıyor, paramparça ediyor? "Neden bütün olaylar hep bir salgın, savaş, yaralanma ya da ölüm türünden?" Hiçbir za­man olayla eşitlenemiyoruz, diyordu Deleuze - hep ya çok erkeniz ya da çok geç kalıyoruz; ya çok aceleciyiz ya çok pasif, ya çok ilerdeyiz ya erişemeyecek denli uzakta.
Ya şu: "Bana çok zayıf, kırılgan gelen hayatım, kayıp gidiyor elimden"; ya da bu: "Hayata karşı zayıf olan ben kendimim, beni altüst eden, be­nimle hiçbir alakası olmayan biricik şeylerini ortalığa döküp saçan hayat.”
10 notes · View notes
dear-black · 7 months
Text
En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan... Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı... Masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı... güzelsin...
Uzaktan zor seçilebilir bir harf... Hayır hayır! Şimdi anlıyorum... Gizli bir rakam, Kabala'dan... kumun üzerine çizilen... Çöldeyiz ve başka bir yerde değiliz... ama güzelsin...
Dansederken göğüsleri sallanan kadınlardan, karadelikleri saatlerce uçuşup duranlardan, sessiz sitemleri kargaşada bile belli olanlardan tırsma öyle kolay kolay... Öyleyse bu bir nasihat... çünkü güzelsin...
Onlar bitecekler: Çizgi roman gibi kolayca, tatile çıkarken boşanan yağmur gibi apansız, menemen pişirmek gibi aceleyle... hâlâ güzelsin...
İskemle hasır ve ayaklarında yatay, ayaklarını dizlerini böğrüne çekmeye razı olarak basabileceğin yatay tahta çubuklar... Rahatına düşkün keyiften uzak Osmanlı "effendi"sinin (ephendi?) garip kahvehane illeti bu iskemleler... Otur o illete gerçekten, çekinmeden, sereserpe... orada güzelsin...
Yılgın geçilir sokaklardan, kuş gibi değil, işportacı kertenkeleler gibi de değil... Ağır aksak, akşam dörtten sonra yaz günü... Akşam mı? O kayıtsızdır... Bildiği gibi değişir, geçer, gider... güzelsin...
Kes kulakları, geçir bir sicime... Ama kaybetme... Başka ne göstereceksin savaşa dair? Kara delikler işitmiş bu öyküyü... Islanarak... Ama güzeller...
Kalp kalbe karşı... Bir arkadaşın evinde... Çiçekmiş... Hemen uzmanı geçindim. Ah! O güneş ister. Ah! Bol su asla olmaz. Oysa hiç anlamam çiçekten... Devetabanını pazı sanabilirim... Neden yaptım bunu? Çiçeğin adı sardı beni... Çünkü güzelsin...
Sözlerine delik kulağım... Özürlere sağır... Kör bir kuyu olacağım... Sen ise, güzelsin...
Güzel sözcüğünü senden başkasına lâyık göremem... Ama bir önceki cümlede görmüş olabilirim... Aldırma, güzelsin...
Mikroskop mucidi Leeuwenkoek dostu ressam Vermeer'e "su böyle işte ve başka türlü değil" demiş... Bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık... Ressamın tarafını tutuyorum... Çünkü, güzelsin...
Birkaç tel beyaz... Bizi gazlamaz... Sakınmazsın görüntünü, biliyorum... Çünkü güzelsin...
Mikroskopun mucidi Leeuvvenhoek, aynı günde doğdukları, hep komşuluk yaşadıkları dostu ressam Vermeer'e bir su damlası gösterip, "su işte böyle ve değil başka türlü" demiş... Bir öpüş damlasında kanyuvarları... Mucidin tarafım tutsam da... Sen güzelsin...
Teleskopla bulamadım... Mikroskopla bulacağım... Ayın yüzeyinin de bir dokusu var elbet... Gözenekler, sivilceler... Onlarla çok güzelsin...
Neo-liberalizm, ruhçuluk, tarikat, entellektüel, ordu, çok-insansız şirketler, öykü yazarları, kestaneyi çizdirenler, uzaktan bakanlar, Şemdinliler, tavşan falcıları, kurban sömürgenleri, onmaz kuşkuculuk, araba tamircileri, taksitle alın tutkumu, hadi... Kazık ve pazarlık... Ama son kumarım sensin... Sen, güzelsin...
Sen, güzelsin... Kuraldışı... Bastıbacak... Minicik... Ama sen, güzelsin...
Kapımın eşiği, gözümün bakışı, son ruhsal tatil, duruşum, bozuluşumsun... Pazarlık etmem... Markette yoksun... Reklamın yok! Gerçekten... Güzelsin...
Kedi sakladım senden, öykü sakladım, belki bunu da saklayacağım... İhanet... Ama sen, güzelsin...
Ruhumu saran sacayağı, gözümün bağı, son ruhsal kaatil, ölümüm, mahvoluşumsun...
Cazgırlık etmem... Gönlünde yokum... Aşkımız, yok! Gerçekten... Güzeldin...
2 notes · View notes
dipolar7 · 7 months
Text
hüzün geriye kalandır . iyisi mi blues dinleyelim.
5 notes · View notes
eylem-er · 1 year
Text
Şu giderek genel kültür haline geliyor: gittikçe daha az okuyor, daha çok seyrediyoruz...
Beyin Ekran / Ulus Baker
18 notes · View notes
kevkebus-subh · 1 year
Text
“Her şeyi anlamak zorunda değilsiniz...”
8 notes · View notes
yorgunherakles · 2 months
Text
her zaman gerçek bir sığınaktan yoksun biriydim.
barthes - ara olaylar
18 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 1 year
Text
Tumblr media
Eren Boz
19 notes · View notes
suyun-rengi · 2 years
Photo
Tumblr media
19 notes · View notes
venusunruhu · 4 months
Text
Aşka yapılan en büyük hakaret karşıdakini belli şartlar dahilinde sevmektir --yani aşka koşullar dayatmak. Düşmanlığa (savaş, dava vesaire) kurallar dayatmak gerekir, çünkü o kederli bir haldir ve ona dayatılacak her kural meselenin çözümüne yardımcı olur; oysa aşka kurallar dayatmak insan budalalığının ta kendisidir ki buna aslında hayvanlar bile düşmez.
Tumblr media
14 notes · View notes
soguknevalesblog · 2 years
Text
“Bir duygu her zaman varoluş gücümüzde bir artış ya da azalıştır ve bundan başka da bir şey değildir.”
14 notes · View notes