Tumgik
#yıkım
senisevmiyorumhayatt · 8 months
Text
Her şeyi unuturum ama, bir gece kimse duymasın diye ellerimle ağzımı kapatıp ağladığımı unutmam ben o gece öldüm, ben o gece büyüdüm, ben o gece yıkıldım...
74 notes · View notes
mecnun1cinar · 9 months
Text
Çocukların evlerini yıkabilirsiniz ama hayaller asla yıkılmaz
75 notes · View notes
seslimeram · 4 months
Text
Korkunç İmge
Tumblr media
Korkunç bir düzlem imgesine rehin artık şimdiki zaman. Bir yılın daha geçip gittiği iş bu şimdi içerisinde yaşamın normatif olgusu, verili haklarının gündelik değerlerinin belirgin bir biçimde hiç edildiği zeminde korkunç pratiklerle yaşam eylemi kuşatılıyor. Sorgunun, eylemin kırıldığı, günün dünden de ağır yıkımlara rehin edildiği bir zeminde cerahatin ol nesnel halidir misal korkunçluk. Bir yılın hemen her gününe apayrı tahakküm veçheleri, hamlelerinin eklendiği, yaşamın salt mutlak biate indirgendiği ötesinden tek satır dahi olsa bahis açılmadığı bir zeminde bu var edilmiş imgenin ta kendisidir korkunç. Yıkıcılık halinin, istimlak etmelerin, perişanlığın hududuna terk etmelerin, birbiri ardına pejmürde tavırlara esaretin sofralarına buyur olunan bir yerde ortaya çıkan imdir korkunçluğu açık, kestirmeden bildirecek olan. Müşterek yaşam idesinin her gün koşulsuz şartsız daraltılıp durulduğu bir zeminde, alttakiler ve tepedekiler dışında hiçbir kesimin anılmadığı, belirli bir biçimde gelir adaletsizliğinden, sözün tarumar edilmesindeki sürekliliğe, hemen her durumda demokrasinin var edildiği zikredilirken yerle yeksan olunmasındaki daimi hale bu korkunç imgeler sarmaları güncelleniyor. Hakikat ancak hilkat garibesi kılınıyor.
Özgürlük sadece boş beleş bir laf kalabalığı. Demokratik ülke lafta dahi var edilmeyen bir pratik. Cumhurun egemenliği bahsinin yerinde yeller esiyor. Varsa yoksa, kısır döngünün tam da ortasında memleketi bu hallere koyanların avazları, birlikte var ettikleri bir pembe ülke tablosu. Pembe, kan kırmızı tonlarından, toz pembe, kimin kanının karıştığı belirsiz kılınan, yıkımın, ölümün, cürmün var edildiği bir acayip ülke imgesi. Her gün her durum içerisinde bir cerahat sürekliliği güncelleniyor. Cumhurun hakları talan edilirken, gelecek kapkaranlık kılınmaya devam olunurken, buna da alışırsınız çıkışı var ediliyor dört yanda her an. Biteviye bir korkunç imgeler sahnesine dönüştürülmüş olan yerde vekillerin al takke ver külah hallerinden misal korkunçluk imgesi çıkabilir. Hiçbir yerden maaş temin etmeyen, almayana 110 bin lira, iki dönem vekillik yapıp emekliliği sağalama alanların da iki yüz on bin ile iki yüz otuz bin liralar dolayında parayı iç ettikleri zeminde halka da üç kuruşa talim edin diyebilme cüretidir korkunçluk. Misal, meclis lokantasında bir tabağına elli lira dolaylarında ödenirken et yemeğine, gündelik yaşamın aktığı, sıradan insanların o karınlarını doyurmak için ellinin birkaç katını ödemeye mecbur kılındığı yerdeki uçurum halidir korkunçluğu bildirecek olan. Halkı temsil ettiği rivayet olunanların ellerini ceplerine atmak bir yana, her durumda halkı daha da fazla sömürmeye devam etmelerinin o ucubelik suretidir misal korkunç.
Koca bir yılı devirirken, geride kaldığı sanılan demokrasi, eşitlik ve adaletteki eksiklikleri telafi etmek bir yana çam devirir gibi aralıksız linç rejiminin yepyeni halleri, eylemlerine de devam olunduğu yerin meselesidir korkunçluk. Düzen devamlılığı adına hak ihlallerini süreğen kılan yerin meselesidir bu korkunçluk. Türkiye İşçi Partisi milletvekili ol Avukat, Can Atalay için Anayasa Mahkemesinin serbest konulabilir kararının bir kere daha önce alt mahkeme ardından da Yargıtay eliyle yok sayılmasının garabet halinin ortasında hangi düzlem korkunç değildir ki? Hukuk dilinden aktaralım: “AYM, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının yargısal makamlar tarafından tartışılamayacağını vurguladı. Anayasa’nın, daha önce dosyayı Yargıtay’a gönderen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne böyle bir yetki vermediğinin de altını çizen AYM, yerel mahkeme ile kararı uygulamayan ve AYM üyelerini "suç işlemek"le itham eden Daire’nin Anayasa'ya açıkça aykırı hareket ettiğini vurguladı. AYM, “Sonuç olarak, mahkemelerin izlemiş olduğu yöntem, başvurucuyu yargılama güvencelerinden tümüyle yoksun bırakmıştır. Başka bir ifadeyle yeniden yargılama dosyası görevi ve yetkisi olmayan bir mahkemece karara bağlanarak Anayasa'nın 142. maddesinin amir hükmüne ve Anayasa'nın 37. maddesinde yer alan tabii hâkim ilkesine açıkça aykırı hareket edilmiştir” dedi.” Bu bahsi takip eden süreçte, kendiliğinden hiçbir şey olmamış gibi davranan bir alt mahkeme, olanı biteni sorgulamayın diye direktifi yerine bir kere daha getiren Yargıtay kararının yeknesak tekrarıyla birlikte korkunçluk bahsi kendiliğinden diriltilir. Gözler önüne serilmiş olagelen pratiklerle birlikte, baş efendinin terörist / devlete kastı olan bir zat diyerek akla seza bir tahayyülle hedef kıldığı bir avukatın özgürlüğü bir kere daha elinden çalınır. Bunlar korkunç meselleri izaha yetmezse ne yeterli gelir!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Koç Üniversitesinde TÜBİTAK birincisi F. B. İsimli gencin, Kürt Alevi olduğu için aynı odada kaldığı 2 öğrenci tarafından saldırıya uğramasına ilişkin DEM Parti Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ve İstanbul Milletvekili Celal Fırat Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cevaplandırması ile ilgili soru önergesi verdi.
Ülkede siyasi iktidarın oluşturduğu politik atmosferde; toplumsal kutuplaştırma ve ötekileştirme refleksi gelişirken bölgesel ve inançsal farklılıklar ile etnik aidiyetin bir saldırı sebebi olmaya devam ettiği belirtilen önergede; “Özellikle son yıllarda farklı kesimlerce Kürt, Alevi ve mültecilerin hedef gösterildiği görülmektedir. Siyasi söylemlerin etkisiyle farklı olanı yok sayma ve düşman görmenin son örneği, Koç Üniversitesinde yaşanmıştır. Kamuoyuna da yansıdığı üzere; Koç Üniversitesinde TÜBİTAK birincisi F. B. İsimli genç, Kürt Alevi olduğu için aynı odada kaldığı 2 öğrenci tarafından saldırıya uğramıştır. F.B. ile aynı odada kalan Hasan Ege K. ve Arda D. aralarında süren tartışma nedeniyle önceleri F.B.’nin odayı terk etmesi için baskı uygulamaya başlamış, daha sonra şiddet uygulamaya başlamıştır. 15 Kasım 2023 gecesi yaşanan olayda Hasan Ege K. tarafından kemerle dövülmüş, yüzüne sıcak ütü bastırılmaya çalışılmış ve şiddetli saldırıya uğramıştır. Arda D. ise F.B.’yi neşter benzeri kesici bir aletle yüzünden ve karnından yaralamış ve yumrukla vurmaya devam etmiştir. Olay sonrası ambulansla hastaneye kaldırılan F.B.’nin tedavi masraflarının Koç Üniversitesi tarafından karşılanarak kamuoyunun duymaması için çaba sarf edildiği iddiaları vardır” denildi.
“Esas Sorumluluk İktidardadır”
Yurt odasında yaşanan dehşete ilişkin yapılan suç duyurusu sonrası yürütülen soruşturmada yüzünden ve belinden yaralanan F.B.’nin ifadesinde; “Hasan Ege K., ben Alevi olduğum için ve bana karşı ayrımcılık yaptığından dolayı beni odadan atmak istiyordu. Kendisinden şikâyetçi olacaktım. Ancak, öğrenci olduğu için sabıkasına yansımasını istemediğim içim şikâyetçi olmadım. Halen bana ayrımcılık yapmaya devam ediyor” dediği hatırlatılan önergede şöyle denildi; “Savcılık soruşturmasında F.B. tarafından kaydedilen 5 ayrı ses kaydının çözümünde ise saldırganların ayrımcı, ırkçı dehşet verici ifadeler kullandığı görülmektedir. Kendisini odadan atmaya çalışan Hasan Ege K., ‘Türkiye’nin, belli bir noktadan sonraki doğusu olduğu gibi ateşe verilse…’ diyor. F.B.’nin etnik kimliği için ‘Alt ırksınız. İtlaf edilmeniz lazım. Köle olduğunuzu kabullenmelisiniz. İtaat etmek zorundasınız. Seni bu odadan istemiyoruz. Buradan gitmezsen seni öldürürüz’, ‘Siz kader olarak, Yahudilerle birbirinize çok benzeşiyorsunuz. Zafer Partisi iktidarında benzer şeyler yaşayacaksınız’ ifadelerini kullanıyor. Her ne kadar olayla ilgili Başsavcılıkça soruşturma başlatılmış olsa da Üniversitenin olayın üzerinden iki ay geçmesine rağmen herhangi bir adım atmaması kabul edilemez. Çünkü söz konusu olay münferit değildir; son yıllarda sıkça yaşanan Kürt-Alevi öğrenci ve işçilere yönelik saldırıların bir parçasıdır. Bunda esas sorumluluk ise tek tipçi ve baskıcı bir öğrenme ortamı yerine eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik öğrenme ortamının oluşmasını sağlayamayan siyasi iktidardır.”
Önergede son olarak; “Koç Üniversitesinde yaşanan bu ırkçı saldırının, eğitim sisteminde dahi insanları kutuplaştıran bir noktaya götürdüğü, Kürt ve Alevi kimliğine yönelik nefret suçlarının işlendiği bu tür vakalarda etkin bir yaptırım uygulanmaması ve cezasızlık politikasına devam edilmesi halinde geçmişte yaşanan örneklerde olduğu gibi gelecekte de daha vahim olayların yaşanmasına sebep olabilecek tehlike barındırmaktadır” denildi.
Bakan Tekin’in Yanıtlaması İstenen Sorular
Koç Üniversitesi Alevi ve Kürt kimliği nedeniyle saldırıya uğrayan F.B.’yi neden okuldan uzaklaştırmıştır?
Bu vahşeti tertipleyen diğer oda arkadaşına neden hiçbir yaptırım uygulanmamıştır?
Olayın üzerinden iki ay geçmesine rağmen olayda ihmali bulunan üniversite yönetimi hakkında neden etkin bir soruşturma yürütülmemiştir?
Alevi ve Kürt öğrenci F.B.’ye saldıran Hasan Ege F. ile Arda D. hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Bu iki şahıs Koç Üniversitesinde eğitime devam etmekte midir? 5. Koç Üniversitesi öğrencisi F.B.’nin ırkçı söylemlere maruz bırakılıp darp edilmesi ile ilgili Bakanlığınızca bir işlem başlatılmış mıdır?”
Saldırıya uğrayan öğrencinin avukatı Alper Sarıca sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ses kayıtları ve yaralamaya rağmen 1 aydan fazla bir süredir, savcılığın Hasan Ege Karanfil'in ifadesini almadığını belirtti:
"Dosyaya bugüne kadar duyduğum en ırkçı söylemlerin yer aldığı (haberlerde çoğuna yer verilmeyen) 6 adet ses kaydını sunmamıza, faillerce suçları örtbas edilmek için sözde cinsel saldırıyla suçlanan müvekkilimin olaydan sadece yarım saat önce üniversite güvenliğini aradığına dair arama kayıtlarını sunmamıza, odanın kartlı giriş kayıtlarından ve failin adli muayene ve karakol ifadesine yansıyan anlatımlarındaki çelişkilerden cinsel saldırının hiç vuku bulmadığının açıkça anlaşılmasına, (muayenede sözlü taciz diyor.) müvekkilin yüzüne ve karnına onlarca dikiş atıldığını gösteren adli raporlara rağmen savcılıkça şüpheli H.E.K.nin ikmalen istendiği için 1 ayı aşkın süredir ifadesi bile alınamadı."
'Soyut İddialarla Adli Kontrol Kararı Verildi'
Saldırganların cinsel saldırı iddiası gerekçesiyle saldırıya uğrayan müvekkili hakkında adli kontrol kararı verildiğini aktaran Sarıca, "Oysa aynı savcılık canını zor kurtaran, ırkçılığa uğrayan müvekkilim için sırf faillerin soyut iddiaları nedeniyle adli kontrol kararı verdirdi ve kaldırılması taleplerimizi reddetti" dedi.
'Canına Kastedilen Müvekkilim Sınavlara Alınmadı, Şimdi De Kaydını Dondur Diyorlar'
Koç Üniversitesi'nin F.B'nin üniversiteye girişini yasakladığını belirten Sarıca, "Irkçılığa uğrayan, canına kastedilen müvekkilimin Koç Üniversitesi tarafından 1 ay süreyle okula ve binalara girişi yasaklandı. Bizzat gidip hukuk müşavirliğine delileri sunup anlatmama rağmen sınavlarına bile alınmadı. Telafi sınavı da açılmadı. Şimdi de kaydını dondur diyorlarmış. Başınıza benzer bir olay gelirse üniversitenizde güvende olduğunuzu ve hak ettiğiniz adil muameleyi göreceğinizi düşünmüyorum. Not: Üniversite yurt disiplin kurulu müvekkil hakkında cinsel saldırı iddiası sübut bulmadığından müvekkile ceza verilmemesine karar verdi" ifadelerini kullandı.
Bir korkunç sarmal artık vakayı adiye kılınıyor. Tümüyle bir menzildeki yaşam hakkının üstüne konulan korkunç ipoteği, bitimsiz nefreti, sonsuz garabetlik bir eleme çabasının her neyi var ettiği günbegün ortaya çıkarken, sözüm ona okul olduğu iddiasındaki bir yer, bir mesken dahilinde dahi gündelik bir yaşam pratiğinin ta kendisi olarak nefret işkence ve ithamlarla biçimlendiriliyor. Hasan Ege Karanfil’in titrinde ırkçı / turancı / türk ibaresi yanı sıra bir de edebiyatçı / şair kimliğine de haiz olmasının, kendisine yakıştırmasının ol nihai utancı ne yana düşer mesela. Koç Üniversitesi gibi, memleketin soyguncu / yağmacı ve talancı çetelerinin devletle beraber iş bitiricisi, sermaye denilince akla düşen eline kan oturmuş, gayrimüslim mallarından devşirme bir birikimden yükselmiş Koç’un da varlığı misal korkunçluğu, bireysel bir suç gibi yansıtılanın korkunç imgesini anlatmaya yetmez mi, hala! Sosyal medyada yansıması, bildirimi ve ifşası söz konusu edilmemiş olsaydı ol yıkım daha kaç kere tekrarlanabilirdi. Kendisini bir şair olarak tanıtabilen bir şahsın böyle afaki bir biçimde bir insana kastı var ederek doğru düzgün tek bir satır yazması söz konusu edilebilir mi? Dahası insan içine çıkmamaları gereken Karanfil ve arkadaşı Arda Demir için herhangi bir soruşturmadan ileri, insanlık hakkı için bir adalet tahayyülü söz konusu edilecek midir, gerçekten?
Korkunç bir düzlem imgesine rehin artık şimdiki zaman. Var edilmiş toplum birbirine en kestirmeden düşmanlık beslemeye devam diyen zümrelerin oyun sahası kılınıyor. Her şey her an bambaşka yıkımlara, her gün bambaşka teferruat değil sahici bir halle törpülenmeye devam olunan bir fasit dairenin esiri kılınıyor. Ne gam ne keder ne acı ne de birlikteliği bunca açık bir biçimde zehirleyen sistem sorgulanabilir kılınıyor. Bir koca yılın ardından yenisinin ilk on gününde ortaya çıkan imge, yerin her nasıl bir badirelerin sahası kılındığını örneklemeye yeterli gelecektir sanırız. Korkunç bir imgenin hakikatinde ne bir şimdi, ne de bir yarın söz konusu edilebilir sahiden de. Hakikatin hilkat garibesinin ta kendisine dönüştürüldüğü bir zeminde yaratılan / yaşatılan / yaşatmaya devam olunan her fecaatle birlikte bir korkunç düzlem imgesi hayatı kuşatıyor. Geleceği bunca belirsiz konulan bir yerde hayat mefhumu yerle bir olunuyor, derdiniz olur mu sahiden? Düşünür müsünüz yol nereye...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Adam CALDWELL via Official Site
3 notes · View notes
bendeniz-hic-kimse · 2 months
Text
Tumblr media
Bazen Öyle Kıyametler Öyle Yıkımlar Geçer ki Kalbinden.
Kendini Ağır Yaralı Sevdiklerini Sağ Salim Çıkarsın
Ama Benim İçin Ne Yaptın ki Demeleri ile Canlı Canlı Gömerler Seni.
2 notes · View notes
geceninmavisis0 · 10 months
Text
Kelimeler duygularımı dile getirmek için yeterli değildi.
16 notes · View notes
Text
Yıktığın şeyler düzeltilemiyormuş
4 notes · View notes
wfqosmnvablog · 1 year
Text
Yıkım nedir?
İşte kalabalık içinde yalnızlıktır yıkım, anlaşılamamaktır yıkım, birden gözlerinin dolmasıdır yıkım, dünyadan kopmaktır yıkım...🍂🌧️
9 notes · View notes
deusamayikikolan · 4 months
Text
Yeni yıla girmeden son bir kez daha yıkıldım. Teşekkürler 2023. :)
3 notes · View notes
melissa-sblog · 1 year
Text
Annem gitti. Almadı yanına, bende bıraktı bakışını, duruşunu, gülüşünü, güçlü oluşunu, tutuşunu hayata, dört kolla sarılışını ,acıya ve özleme dayanıklılığını. Kendi yağında kavruluşunu, kan kusup kızılcık şerbetine bahane buluşlarını bana bıraktı. O aldı gitti başını, dağıldı tası tarağı ne varsa dünyada; sancısı bana kaldı...
14 notes · View notes
birharabe · 2 years
Text
Her şeyden kaçıp uzaklaşmak isterken nereye gidebilirim ki? Kalsam zulüm, gitsem ölüm. Yıkım bu, azizim; yıkım.'
37 notes · View notes
mecnun1cinar · 1 year
Text
Şöyle bir şey yaşandı gittiğim yerde anısı olduğu icin ismini bile görmek istemediğim şarkıyı açtılar bende bomboş bakışlarla bomboş boşluğu izledim iyi misin diye soruyolar birde iyiye benzer halim mi var ordan bakınca yanımda konuşuyosun duymuyorum dokunuyosun yerimde sallıyosun anca kendime geliyorum iyi miyim sence bana iyi misin diye sormayın.
12 notes · View notes
seslimeram · 4 months
Text
Yazgı...
Tumblr media
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Umudun berhava olunduğu yerin gerçekliği bir yazgıymış gibi duyurulmaya devam olunuyor. Her şey bilakis muktedirin kabulü ile oluşturulurken hayatın sıradan ola gelen insanların elinden çalınması bir mesel olarak görülmez. Bu sizin hakkınız denilerek var edilen cürüm hem hal sahanın yönetim olgusu güncellenir. Kanun, nizam, uygulama, her dem bir üst klanın halkı aşağıda görmesiyle beraber bir vahamet hali bütünüyle bir kör karanlığı yazgı diye bildirir. Bu hallerin yekununda bir yeni yüzyıl söz konusu olabilir mi? Bırakalım yeni yüzyıl metaforunu, geçmişin var edilmiş yıkıcılığının sorgulanmadığı, yüzleşilmediği bir zeminde kader / yazgı insandan yana değişir mi? Devleti yönetenlerin eliyle biçimlendirilen o yazgı mefhumunda genel geçer olmayan yaraların tümüyle birden yüzleşmek, o arafta yaraları sorgulayıp, iyileştirmeye çabalamaya daha çok var mıdır sahi ama sahiden? Bütünüyle normatif yerle yeksan edilip dururken, cürmün cürmü, yıkımın yıkımı tetiklediği bir düzlemde çürümeye bir dur denilebilecek midir gerçekten de? Akla, fikre, bedene doğrudan yöneltilen biyolojik-politik bir sarmalın içinde yaşam idesinin mahvı güncelleniyor. Her şey kader / yazgı diye geçiştiriliyor. Bu kadar kolay mıdır böyle kestirip atmak. Her şey olurken, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranılmasına bir son, aleni bir biçimde verilebilecek midir?
Makus kader diye bildirilenlerin devletin ta kendisinin var ettiği eylemlerle birlikte çıktığı ve türetildiği bir zeminde onca badirenin arasında bir yol var mıdır, kalmış mıdır sahiden? Düzen sahiplerinin, devletinden sermayesine hep aynı odaklardan, her dem benzeş mavra, manevraları birlikte şekillendirdiği bir zeminde geleceksizlik bahsi gerçek kılınırken onca yıkımın hesabı her ne olacaktır. Aşina olunan terör, tahakküm, tehdit döngülerinin ara sıra değil doğrudan doğruya kesintisiz yinelendiği bir zeminde o yazgı mefhumu hayatlarımızı topyekun dönüştürmek adına süreğen kılınan bir meseldir. Her şey birbiri içerisine lehim edilmiş giderken, ulaşılan merhale dahilinde canhıraş bir yıkıcılık / duraksamayan bir tam teşekküllü tehdit, kesintisiz bir hedef alma / linç ettirme hallerinin toplamında bir ülkede yaşam idesi kuşatılır. Bugün bu raddede karşımıza çıkan ülke profilinin, ekranlardan açık ve aleni bir biçimde sunulan, gösterilen ve kafamıza kakılıp durulan yer imgesinin her ne şekilde vahameti bina ettiği muhakkaktır. Öylesine, laf olsun diye değil sahiden de cürüm içerisinde yüzen, tek bir gün iyi bir şeyin var edilmesine dahi müsaade edilmeyen bir yer gerçekliğinde onca kötülük de bir kader / yazgı değildir, olmayacaktır da!
Mustafa Bildircin’in BirGün Gazetesindeki haberidir: “Türkiye’de iktidar eliyle yaratılan yoksulluk en çok çocukları etkiledi. Milyonlarca çocuk yoksullukla boğuşurken "Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli Raporu", yürek yakan tabloyu gözler önüne serdi. CHP Milletvekili Cevdet Akay tarafından hazırlanan rapor, milyonlarca henüz beşikteyken yaşam savaşı vermek zorunda kaldığını ortaya koydu.
Akay’ın çalışmasında, eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından sosyal hayata kadar çocukların yaşadığı sorunlara değinildi. Çalışmaya göre, Türkiye’de 15-29 yaş grubunda bulunan ve ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin oranı yüzde 28,7’ye ulaştı.
Milyonlarca Çocuk Kayıp
TÜİK verilerinden yararlanılarak hazırlanan raporda, erkek çocukların yüzde 76,2’sinin, kız çocuklarının yüzde 79,6’sının ancak ortaöğretimi tamamlayabildiği belirtildi. İlkokul, ortaokul ve ortaöğretimdeki her 100 çocuktan 9’unun okulu terk ettiği bildirildi. Raporda, 5 yaş grubunda 219 bin, 6-9 yaş grubunda 222 bin, 10-13 yaş grubunda 236 bin ve 14-17 yaş grubunda ise 524 bin olmak üzere toplam 1 milyon 201 çocuk hiçbir okula kayıt olmadığı aktarıldı.
Raporda, ailesinin sosyoekonomik durumu nedeniyle çalışmak zorunda kalan ya da zorla çalıştırılan çocuklara da yer verildi. Resmi verilere göre, 4-11 yaş grubunda 32 bin, 12-14 yaş grubunda 114 bin, 15-17 yaş grubunda ise 574 olmak üzere, Türkiye’de 5-17 yaş grubunda toplam 720 bin çocuk, “Ekonomik faaliyette” yer aldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2013-2023 döneminde, 888 çocuk işçi yaşamını yitirdi.
Kronik Yetersiz Beslenme
Raporda, 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7’sinin akut yetersiz beslenme, yüzde 6’sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığı ifade edildi. Raporda, TÜİK’in Türkiye Çocuk Araştırması’nda yer alan ve çocukların içinde bulunduğu durumu ortaya koyan şu bazı bilgiler sıralandı:
• Her gün peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini tüketemeyen çocuk oranı yüzde 42.2,
• Her gün ekmek veya makarna tüketen çocuk oranı yüzde 62.4,
• Her gün meyve tüketemeyen çocuk oranı yüzde 49,
• Her gün sebze tüketemeyen çocuk oranı yüzde 87,
• Her gün et, tavuk veya balığı tüketemeyen çocuk oranı 87.3...
Çocuk Yoksulluğu
Akay’ın, Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli çalışmasında yer alan diğer bazı veriler ise şunlar oldu:
• Türkiye, çocuk yoksulluğunda OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22 ile en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke.
• 2014’te 11 bin 95 olan, çocukların istismarına ilişkin suç sayısı 2022 itibarıyla 31 bin 885.
Uyuşturucu Batağı
• Türkiye’de 12-17 yaş grubunda olup 18 yaşını doldurmamış hükümlülerin sayısı bin 373’e ulaşıyor.
• Türkiye’de, uyuşturucu kullananların yüzde 69,6’u 15-24 yaş aralığında uyuşturucu kullanmaya başladığını söylüyor.”
Dönüştürülen ülkenin noksansız bir yıkım halinden mürekkep olduğu gerçekliğini daha ne anlatabilir ki? Geleceğini şimdiden mahveden, bunu da en başta çocuklarına karşı tüm tahakküm hamlelerini birlikte var ederek güncelleyen bir yerde nasıl bir istikamet söz konusu edilebilir, düşünür müydünüz? Aralıksız bir biçimde yoksul / yoksun kılma hali bütünlüklü bir biyopolitik tahayyül olarak yinelenip dururken cürmün kıyısında hayatın ehvenle olan bağları nasıl muhafaza edilebilecektir. Gündelik yaşam koşullarının enikonu mahvedildiği, günü gününe yaşanan bir yerdeki imkansızlıklara mahkum edilmiş insanlar karşısında halen masallar anlatılırken bunca kötülüğün ardı neye çıkar. Kolektif bir yıkım halini süreğen kılan bir aklın karşısında çocukların eksik kılındığı, aç konulduğu en çok da umutlarından edildiği bir yerin dört başı mamur olsa ne yazar, her şey aleni bir halde o tersini bildirirken yıkıcılık sahici bir travma olarak hayatta konumlandırılırken sahiden neye yarar. Günlük beslenmeden, bir hakikat haline dönüştürülen çocuk işçiliğinin temel, yaygın bir mefhuma dönüşmesine daha şimdiden geleceğine hiçbir kıymet vermeyen onları duymayan bir ülkede ne kaderdir, hangi şeyler yazgı. Sorgular mıydınız?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “2024 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçesine dair konuşması sırasında AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan'ın konuşması kesti, ayağa kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı.
2024 Aile Bakanlığının bütçesinin yoksulluğu daha da artıracağını ifade eden Gizem Özcan, bakanlığın sorunların çözümü noktasında bir perspektife sahip olmadığını belirtti. "Ülkemizde kadınlar için bir karadüzen sürüyor" diyen Özcan'ın kadına yönelik şiddet ve cinayet, yoksulluk ve işsizlik verilerini açıkladığı sırada AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin tarafından sözü kesildi.
Akp’liler Meclisi Terk Etti
Zengin yerinden kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı. AKP'li milletvekilleri ve Zengin Meclis'i terketti. Oturuma verilen aranın ardından görüşmeler yeniden başladı.
"Veriler Neden Paylaşılmıyor?"
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) kadın milletvekilleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine dair konuşmalarında iktidarının kadınlara tek vaadinin onları yok saymak ve nesneleştirmek olduğunu ifade etti.
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, 6284 sayılı kanunun uygulanmamasını eleştirerek “Bu kanun uygulanıyor olsaydı sadece bu yılın ilk 10 ayında 253 kadın katledilmezdi. Sadece Kasım ayında 33 kadın katledildi. Sizin övdüğünüz, ‘Sahip çıkıyoruz’ dediğiniz ailelerin içerisinde Kasım ayında 33 kadın katledildi. Kadına yönelik şiddet, kadın yoksulluğu verileri neden paylaşılmıyor? Bakanlık ‘Aileye yönelik hizmetlere özen ve önem veriyoruz’ diyor, en son verilerin 2014 yılında paylaşıldığını itiraf ediyor, şaka değil, arkadaşlar, aile içi şiddet araştırmaları en son 2014 yılında paylaşılmış” dedi.
"Çocuklar Okula Aç Gidiyor"
Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya da, AKP’nin iktidarı boyunca zengini daha zengin yoksulu ise daha da yoksul kıldığını belirterek "Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak yüzde 6’ya gerilemiştir” dedi. Toplumun geniş kesimlerinde çocukların okula aç gittiğini söyleyen Kaya, “Asgari ücretle büyük kentlerde kira dahi ödenemiyor. Geçim sıkıntısı yurttaşları, özellikle de gençleri yaşamdan koparacak, vazgeçecek noktaya taşıyor. Bu genel tablonun değişmesi için elbette bir bakanlık bütçesinin değişmesi yetmez, bütçe tercihlerinin ve siyasi iktidarın eğilimlerinin değişmesi gerekir. Kadınlar erkekler tarafından katledilmeye ya da şüpheli biçimde yaşamlarını kaybetmeye devam ediyorlar. Hâl böyleyken Erdoğan çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kadına yönelik şiddeti artırmadığını iddia ediyor. 6284 sayılı yasanın uygulanmasını sakatlamış durumdadır” diye konuştu.
"Üniversitelerde Bilim Ortamı Yok"
Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk ise, AKP’nin eğitim politikasına tepki gösterdi. 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olan YÖK'ü, üniversitelerdeki rektör ve dekan seçimlerini eleştiren Çelenk, "Küçük taşra şehirlerde kurdukları, ahbap çavuş ilişkileriyle akademik kadrolarını doldurdukları ve akademik unvanları ardı ardına verdikleri akademisyenler, akademik yükseltmelerde jürilerde yer alarak üniversitenin geleceğini belirliyorlar. Taşra üniversitelerinde bilim, üniversite ortamı oluşturmak gibi bir amaçları gerçekte yoktur." dedi.
Cezaevlerindeki tutuklu öğrencilere de değinen Çelenk, "70 bine yakın bir rakamdan en son söz edildiğini hatırlıyorum. AKP, öğrenci muhalefetini en berbat darbeci iktidarlardan bile berbat yöntemlerle hep bastırmış ve bastırmaya devam ediyor. Oysaki öğrenci muhalefeti, tarihin her anında ve dünyanın her yerinde vardır. Antik Yunan’a gitseniz, orada da öğrenci muhalefetini görürsünüz. Üstelik AKP'yi iktidara getiren etmenlerden bir tanesi de başörtüsü için haklı bir mücadele veren öğrencilerin muhalefetidir.” ifadelerini kullandı.”
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Sadece mecliste tek bir gün altı yüz kadar vekilin dönüşümlü var ettiği kavga dövüşün ortasında dahi ol yazgı denilenlerle hakikatin arasındaki uçuruma dair pek çok hal, detay direkt örnekleniyor. Yaşamın kuşatılması mefhumunun nasıl aralıksız bir gerçek haline dönüştürüldüğünün saklanmadığı zeminde, bütçe görüşmelerinin arasında çıkagelen hakikatin detaylarıyla zaten halihazırda var edilmiş katran karası ülkenin hali de dökülüyor, peyderpey. Artık bir izahata, fazladan tek bir cümleye hacet kalmaksızın her insanını gözden yok sayan, detay addeden, onlar için en doğrusu bu diyerek en akla seza işlerin altına imza atılan bir tek adam ülkesinde söz fasarya kılınıyor. Gerisi her dem anlatmaya çalıştığımız yalın bir yıkıcılık meseli, gerisi hep tuhaf bir kokuşmanın sureti temsili. Yazgıymış gibi duyurulan mesellerin kenarında, kıyısında bir acayip kokuşma hal ve istemi aralıksız var ediliyor artık. Yeni yüzyıl cikleti çiğnenip durulurken asıl var edilen şeyin sıradanın hakkının hukukunun gasp olunduğu bir zemin gerçekliği unutturulmak isteniyor. Unutuyor musunuz, sahiden bunca zorbalığın ortasında var edilmiş olagelen her türden tahakküm / yıkım / cendere haline alışıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Marco Longari/Agence France-Presse — Getty Images / New York Times
3 notes · View notes
intiharlandin · 8 months
Text
Yıkıldım. Ve artık ayağa kalkacak gücüm yok gibi değil de ayaklarım koparılmış gibi. Ellerimle tutunmaya çalışırken dokunduğum her yer ellerimi yakıyor gibi. Nolur bitsin bu acı.
3 notes · View notes
gecelersenianar · 8 months
Text
Güven kaybı kağıdı yırtmak gibidir yapıştırılır ama eski haline dönmez.
2 notes · View notes
dianaa70 · 9 months
Text
Ya ölmem lazım ya da hiç olmadığı kadar dik bir şekilde ayağa kalkmam. Ya yıkım ya da büyük bir devrim.
6 notes · View notes
kitabinsonu · 1 year
Text
Gölgelerin ellerinde kanlı bıçaklar, gözlerinde sorumsuz sisler. Ellerimizde yıkımlar, gözlerimizde harabeler.
18 notes · View notes