Tumgik
#komünist
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
En büyük rakibimiz sandık güvenliği ;
14 Mayıs seni unutursam kanım kurusun!..
Devlet'imizin re'sen ataması sonucu sandık görevlisi oldum dün, hayatımın en zor görevi idi..
Sandıkların etrafında oynanan oyunları anlatmaya kelamım yetmeyecek..
Ak parti ve MHP teşkilatı neredeydiniz siz nerede?
Sandıkları yetim bıraktınız, hepinize kırgınız!
Sandıkları yapa yalnız bıraktınız..
Oy kullananların verdiği bir mucadele vardı ki akla ziyan...
Sandık kurulmadan döndüm ki seçmen 07.50 de 150 kişi kuyruğa girmiş, savaşa gider gibi oy kullanmaya gelmişler adeta, kimi " ikinci tura kalacak zaten " derken " kimi de " bu adam kaç tura kalırsa kalsın gidecek, göndereceğiz ailecek gönderecegiz" sesleri..
Şiddetli bakışlar , gürültülü sesler , kargaşa çıkaran gençler "gidecek" diyor..
Şaşkınım ,çok şaşkınım.
Benim Türkiye'm de pkk gelsin ,Tayyip gitsin diye Yirmi beş milyon insan oy kullandı..
Benim Bayrağıma bu kadar düşman, Benim Asker'ime bu kadar düşman ,Benim Ezan'ıma bu kadar düşman, Benim Devlet'ime bu kadar düşman bir millet nasıl oluştu tartışılmalı..
Yahu pkk gelirse Selahaddin Demirtaş'a içişleri bakanlığını vereceğiz diyenlere baş kaldırmak yerine kabullenmek nasıl bir vatan severliktir!..
Sinan Oğan'a oy verenlerde bir enteresan idi... mecliste Kominist partisine ,cumhurbaşkanlığında da Sinan Oğan'a oy verdiklerini görünce de başka bir şaşkınlık yaşadım...
Mühendislik siyasetini artık istemiyoruz....
Muhendislik siyasetin mimarları sandık başında,cana can kana kan bir mucadele yaşattılar bize..
Kominist partisi , yeşil sol (hdp) partili gencler bize nefes aldırmadılar.
Avukat'larından gönüllü gençlerine kadar mobing uyguladılar,iş yaptırmadılar..
Okul yetkilileri ,Parti yetkilileri,sandık başkanlari ve görevliler bir daha gözden geçirilmeli
Oylar sayılmaya başladı "Ak parti dedi " sayan kişi ,oradaki Chp'li görevliler ve diğerleri "AKP diyeceksiniz ne Ak partisi size burada Ak parti dedirtmeyiz"diyerek oyları sayan MHP ve Ak parti temsilcileride "AKP" demeye başladı bir daha Ak Parti diyemedi sizin davanız bu muydu liyakatsiz ,samimiyetsiz ,ciddiyetsiz durumlarınız çok rahatsız edici idi..
Ve liyakatsız sandık başkanları korkudan ödünüz patladı bir anda..
Yahu adamlar algı ile sandıklara hükmediyorlar ikinci tura kalınacak diyorlar diye ikinci tura bıraktilar.
Ak parti de sosyal medya gücü yok ,muhalifler Sosyal medyanın verdiği güç ile seçimi yönetiyorlar..
Ak parti hizmetlerini sosyal medya da anlatamadı..
Gençlik çalışması fiyasko!..
" Yumuşak koltuklu jeep'lere binen ablalar abiler sizin makam derdiniz bitirdi. Allah'a hesabınız büyük olacak.."
Ne zaman gençlik çalışmalarınız fiyasko böyle olmaz dediysek, şiddetle karşımıza çıktınız. sosyal medya da yoksunuz dedik, gençler yok dedik şiddetle karşımıza çıktınız..
" Milletle örülen duvarlar tepeden bakma hallerinizin sonucu bu kanamayı başlattı.. "
Sandıkların başına her okulda chp nin avukatları ,yüzlerce görevlileri yüzlerce komünist partili gençleri çoğu ODTÜ den gelme, yüzlerce hdp'li...
... gençleri yerleştirmişler bize iş yaptırmadılar.
"sizi şikayet edeceğiz savcılığa, geçersiz oy çıkamaz "
...diyerek 7 saat mobing uyguladılar.
...gecersiz oyları geçersiz saydırmadılar.
Saatler gece 11 iken sınıfı otuz kişilik kominist bir grup sarmaladı tutanağı bitirmemize izin vermediler.çıkarmadılar okuldan bizi...
Sandık başlarına dişardan hiçbir şekilde seyirci oturtulmamalı, temsilci de başkaları oturtulmamalı bu sandığa saldırıdır.
Benim tutanaklarımı fotoğrafladılar, imzalarımı fotoğraf çektiler buna izin veren okul yetkilileri de hesabını vermelidir.
Manda zihniyeti ile büyük bir mücadele verdik...
Oylar sayılmaya başladığında okulu gezeyim dedim; kaç sandık başkanının hüngür hüngür ağladığını gördüm..
Uygulanan psikolojik şiddetinin hangisini yazayım..
Allah bize uyanışı,direnişi ve birlikteliği nasip etsin..
Ona tuzak kurmak istemişlerdi de biz onları en fazla hüsrana uğrayanlardan kılmıştık.(21/Enbiyâ 70)
Elif SÖĞÜTLÜ
Tumblr media Tumblr media
Konu ile ilgili cimer'e başvuru yapılmıştır. İnşallah hayırlısı olur
54 notes · View notes
cinaraslan · 2 years
Text
DEVRİMCİ, YAZARIMIZ,ŞAİRİMİZ, NAZIM HİKMET RAN'I ARAMIZDAN AYRILIŞININ 59.YILINDA SEVGİ VE SAYGIYLA ANIYORUZ GÖK TENGRİ UÇMAĞA VARSIN✊🏻
NAZIM'IN BAŞINA GELEN FELAKETLERİ BU İNSANLARIN BAŞLARINA GETİRMEK LAZIM (AHMET KAYA)
3 notes · View notes
turkcenedir · 3 months
Text
Tumblr media
Komünist Ne Demek
Komünizm yanlısı olan kimse.
0 notes
iahaber · 3 months
Text
Tumblr media
İA HABER AJANSI Komünist şair Nâzım Hikmet doğumunun 122. yılında anılıyor https://bbcturk.com/komunist-sair-nazim-hikmet-dogumunun-122-yilinda-aniliyor/29078/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr www.bbcturk.com https://iahaber.com
0 notes
raksh4sa · 6 months
Text
Tumblr media
Sen Ben Lenin (2021)
1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından denize atılan Lenin heykellerinden biri, iki yıl sonra Düzce'nin Akçakoca ilçesinde sahile vurdu. 2000'li yıllarda Akçakoca Belediyesi, ilçede turizmi geliştirmek düşüncesiyle, Lenin heykelini Akçakoca meydanına dikme kararı aldı. Ancak bu tasarı hiçbir zaman hayata geçmedi. Dalgaların Karadeniz'i aşarak getirdiği ahşap heykel hâlâ belediyenin deposunda saklanmaktadır.
Tufan Taştan'ın senaryosunu Barış Bıçakçı ile yazdığı ilk uzun metrajlı filmi "Sen Ben Lenin", işte bu gerçek hikâyenin üzerine kurgulanmış bir kara mizah olarak beyazperdeyle buluşur. "Belki kasabaya bir Lenin gelir" başlığıyla Cumhuriyet gazetesinin dahi manşetlerine taşımış olduğu "Sen Ben Lenin" filminde, Lenin heykeli bu sefer kasabanın meydanına dikilmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti başbakanıyla birlikte, Rusya'dan gönderilecek olan bir heyetin katılımıyla gerçekleştirilecek olan açılış töreninden bir gün önce Lenin heykeli ortadan kaybolur. Heykelin çalınmasıyla tüm hikâye böylelikle de başlamış olur. Heykelin bulunması için Ankara'dan özel olarak gönderilen iki polis müfettişinin kayıp heykeli bulmaları için 12 saati vardır.
Filmi seyrederken Kızılay'dan Bestekâr'a doğru yürüdüğüm yolların duvarlarında boyalı duran Lenin resimlerine gittim geldim. Elbette bir de filmde Ahmet Abi karakteriyle sıklıkla vurgulanan Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiirine... (Bu metni kaleme alırken arka planda çalan bu şiiri de şuraya ekliyorum: (https://www.youtube.com/watch?v=2CuFoIlrLuY) Ne diyelim... Belki Ankara'ya bir Lenin gelir.
Filmde en çok güldüğüm ve filmi en iyi anlatan sahne olarak gördüğüm şu repliği de aşağıya bırakıyorum:
"Lenin kasabayı değiştirecek derken, kasaba Lenin'i değiştirdi."
1 note · View note
serhatnigiz · 11 months
Text
"Kapitalizme Geri Dönüş Mümkün Mü?" Tartışması Üzerine Emekolojik Notlar
Tumblr media
Bir dünya sistemi olarak dünyanın her yerinde sosyalizme geçilmediği müddetçe sosyalizm mümkün değildir tezi saçma olduğu kadar, tarihsel ve toplumsal emek yasalarına da aykırı bir önermedir. Basit bir soruyla başlayalım; feodalizmden kapitalizme geçişte kapitalizm bir anda dünya sistemine dönüşerek ve her yerde kapitalizm egemen bir sistem haline gelerek mi kapitalizm olmuştur? Her şeyden önce kapitalizm derken emek türünden bağımsız olarak bir kapitalizm ve toplum biçimi tarif edemeyeceğimize göre; sanayi emeği ve sanayi emek türü olmadan da bir kapitalizmden ve kapitalist toplum biçiminden de bahsedemeyiz!
Sanayi emeği en başta tarım emeği içinde nicel ve çekinik bir konumlanış içindeydi. Başka bir deyişle, feodalizm içindeki sanayi emeğinin D1 (nicel sanayi emeğinin değişim biçimi), D2 (nicel sanayi emeğinin gelişim biçimi), D3 (nicel sanayi emeğinin dönüşüm biçimi) türleri var olmasaydı; her biri birer sanayi emek aracı olan Hint çırçırı, dıştan patlamalı motorlar, içten patlamalı motorlar sırasıyla ortaya çıkmış olmasaydı; feodalizmden kapitalizme doğru bir kopuş süreci de asla gerçekleşemezdi. Diğer bir deyişle, şayet tarihsel ve toplumsal bir sistem olarak minimal-kapitalizm var olmasaydı; bugün içinde yaşadığımız glokal-kapitalizm de var olamazdı.
Kapitalizm en başlarda bir dünya sistemi değildi. Aksine kapitalizm en başlarda feodalizm içinde küçücük bir adacık konumundaydı. Nasıl ki sanayi pazarları zamanla tarım pazarlarını kendi içinde eriterek ulusal sanayi pazarlarını yarattı ise, zaman içinde sanayi-kar yaratan sanayi ürünleri de tarım-kar yaratan tarım ürünlerine kıyasla daha yüksek kar oranları yaratmaya başladı. Dolayısıyla; kapitalizm minimal-kapitalist iktidarlaşma sürecinde feodalizm içinde kısmen nicel bir konumdayken, kapitalizm glokal-kapitalist iktidarlaşma süreci ile birlikte nitel konumunu daha da güçlendirerek ulusal-emperyalizmler biçiminden ulus-üstü bölgesel emperyalizmler biçimindeki yeni bir evreye girdi.
Bugün dahi kapitalizmin tam manasıyla global bir sistem olduğu da söylenemez. Zira global bir sistem glokal bir dünya devletini ve glokal bir dünya pazarını zorunlu kıldığı için, kapitalizmin ulusal ve uluslararası sınırlardan bağımsız olarak hareket eden bir sisteme dönüştüğü de iddia edilemez. Kısacası; ortada global bir dünya devleti ve global bir dünya pazarı olmaması nedeniyle; günümüz kapitalizmi için asıl belirleyici olan glokalizm içindeki globalizm (nitelin içindeki nicel) olgusudur. Diğer bir deyişle, tek tek ulusal emperyalist tekellerin ulusal ve uluslararası hareketi tarafından değil, ulus-üstü tekellerin bölgesel ve uluslararası hareketi tarafından belirlenen glokal-emperyalizm çağında; glokalizmden bağımsız bir globalizm tanımının yapılabilmesi de mümkün değildir.
Sosyalizm sorununa dönecek olursak; adı üzerinde minimal-sosyalizm minimal ölçekteki bir sosyalizmdir. Glokal-sosyalizm ise glokal ölçekte bir sosyalizmdir. Global-sosyalizm ise global bir dünya sistemine dönüşmüş olan sosyalizmdir. Dolayısıyla; yıllardır proletaryalist akımlar arasında süre giden "Tek ülkede sosyalizm mi? Dünya Devrimi mi?" tartışması ekseriyetle oksimoron bir tartışmadır. Bu tartışma esasında meleklerin cinsiyetini tartışmak kadar da saçma bir tartışmadır! Zira bir ülkede devrim olabilir ve devrimin gerçekleştiği bu ülkedeki sosyalizm uygulamaları ne kadar zayıf sosyalizm uygulamaları olsa da, temelde bütün bu uygulamalarda minimal sosyalizm uygulamalarıdır. Bu minimal sosyalizm uygulamaları sosyalizm uygulamaları değildir demek (emek türlerinin birleşik iş bölümü diyalektiğine dayanan) tarihsel ve toplum değişim, gelişim ve dönüşüm yasalarını bilmemek manasına gelmektedir.
Bir dizi yerel, yeresel ve bölgesel mücadeleler sonucunda bu minimal sosyalizm zaman içerisinde glokal bir sosyalizme de dönüşebilir. Ya da devrimler hiçbir zaman düz bir çizgide ilerlemediği için devrim iç ya da dış etkenlerden ve tehditlerden dolayı yenilgiye uğrayabilir ve sosyalist iktidarlar ortadan kalkabilir. Bu durumda biz bu yenilgiye sosyalizmin yenilgisi mi diyeceğiz? Böyle saçma kanıt mı olur? Ya da biz bu sisteme glokal sosyalist olmayan bir sistem mi diyeceğiz? Bu bas baya sosyalizmdir ama biri minimal ölçekte bir sosyalizm iken, diğeri ise glokal ölçekte bir sosyalizmdir. Her iki durumda da devrimler başarılı olabileceği gibi pek çok nedenden dolayı devrimler yenilgiye de başarısızlığa da uğrayabilir. Öte yandan, dünya ölçeğinde bir sisteme dönüşmüş sosyalizm ise adı üzerinde global-sosyalizmdir. Bu evrede teknik/elektronik emek türü ve pazarları sanayi/elektriksel emek türünü ve pazarlarını kendi içinde soğutarak ve sönümlendirerek protekyanın bayrağı altında dünya ölçeğinde birleşik ve denetimli bir sosyalist ekonomik yapı inşa edebilecek bir noktaya da ulaşmış demektir.
Bir tarihsel/toplumsal sistemden başka bir tarihsel/toplumsal sisteme geçişte; o sistemin genel emek biçimi (GEB) ile eski emek biçimi (EEB) arasındaki iş bölümü ilişkileri, genel emek biçimi (GEB) ile yeni emek biçimi (YEB) arasındaki iş bölümü ilişkileri, o tarihsel/toplumsal sistemin alt evresi ile üst evresi, o sistemin minimal, glokal ve global koordinatları vs. yok sayılarak yapılan sallama sosyalizm tanımları hiçbir zaman bilimsel sosyalist/komünist tanımlar olamaz. Emekolojik yol ve yöntem bu konuda diğer proletaryalist akımlardan kesin çizgilerle ayrışmaktadır.
Şu da var ki; Sovyetler Birliği'nin ilişkin olarak bu ülkenin hiçbir şekilde sosyalist olmadığına dair ortaya atılmış olan iddialar da esasında tutarsız iddialardır. Zira Sovyetler Birliği tüm yanlışlarına rağmen sosyalist bir ülke idi. Lakin bu sosyalizm gerçekte proletaryan bir sosyalizm idi. Başka bir deyişle, Sovyet sosyalizmi kapitalizmin gelip gelebileceği en ileri sosyal-kapitalizm formu idi. Dolayısıyla; Sovyet minimal sosyalizmi işsizlik ve yoksulluk gibi sorunların çözülmesi, herkese kar amacı gütmeyen sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri, bilime ve akla dayalı ilerleme vs. gibi pek çok sosyal ve ekonomik atılımı gerçekleştirmişse de, hatta Batı kapitalizmi Sovyet modelini dahi taklit etmek zorunda kalmışsa da, Sovyet sosyalizmi temsiliyetizme ve memuriyetizme yenilmekten de kurtulamamıştır. Keza Sovyet sosyalizmi üç bacaklı kapitalist temsiliyetist ve memuriyetist devlet ve toplum modelini aşamadığı için proletaryan temsiliyetizm ve memuriyetizmin yolu da kapitalizmin yolu olmaktan öteye de geçememiştir.
Kaldı ki; proletaryanizmin en başından beri kapitalizmi var eden ve onun gerçek varlık zeminini oluşturan temsiliyetizmi ve memuriyetizmi aşabilecek bir perspektifi de yoktu; hiç olmadı. Koskoca devrimci iktidarların burjuvaziye tek kurşun dahi atmadan yıkılabileceği ne yazık ki proletaryalistlerin bile aklının ucundan geçmedi! Sovyetler Birliği'nde ve diğer temsiliyetist/memuriyetist proletaryanizm deneyimlerinde yenilen sosyalizm ve komünizm ideali değil, proletaryalist-devrimci taktikler ve stratejiler olmuştur. Ne yazık ki proletaryalist akımlar bu gerçeği saklamanın kendilerince teorik bir yolunu/kılıfını bulmuşlar! Bu yüzdendir ki; proletaryalist akımlar arasında "kapitalizme geri dönüş mümkün mü?" tartışması dönem dönem temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp servis edilmektedir.
Proletaryalist akımlar çıkıp açıklama cesareti gösteremedikleri için bu işte her zaman olduğu gibi protekyan devrimcilere düşmektedir. Maalesef ki; proletaryaya (sanayi emek araçlarının toplumsal kullanıcı sınıfına) rağmen proletaryan efendicilik (kızıl parti/devlet/memur kastçılığı) yaparak sosyalizm kurma hayalleri başından beri bir ütopyadan başka da bir şey değildi. Hatta bu proletarya-cı-lık proletaryadan da bağımsız olarak proletar-yan-cılık haline dönüşerek proletaryaya “yancı olmaktan” öteye geçemeyen kendiliğindenci ve tepkisel bir hareket olarak kalmıştır.
Aslında Lenin bu sorunun kısmen de olsa farkındaydı. Ama Lenin’in de temsiliyetizme ve memuriyetizme karşı denetimist bir çözümü olmadığı için, o daha hayattayken Rus ulusal bürokratizminin (ki Rus burjuvazisi devrimle iktidardan düşmüş olsa da, onun temsil eden asıl güç memuriyetizm idi) Sovyet devletini nasıl adım adım içten ele geçirdiğini kendi gözleri ile gördü. Lenin'in son çırpınışları olan "işçi denetimizmi" de partinin ve devletin zamanla temsiliyetist ve memuriyetist kastların otokratik diktatörlüğüne dönüşmesini engelleyemeye yetmedi, yetmesi de mümkün değildi.
Proletaryanın hiçte böyle bir tarihsel misyonu yok iken, proletaryaya kaldırabileceğinden fazla yük verip her defasında kapitalizmin önüne ata ata dünya ölçeğinde sosyalist/komünist hareketlerin itibarının ve güvenilirliğinin yerlerde sürünmesine neden olanlarda yine proletaryalist akımlar olmuştur. Halbuki proletaryadan sosyalizmi kurmasını beklemek bir erkeğin çocuk doğurmasını beklemek kadar saçmadır! Proletarya kapitalizmi yıkabilir ama sosyalizmi kuramaz. Proletarya ancak protekyanın ideolojik ve politik önderliği altında kapitalizme karşı yıkıcı devrimci sınıf rolünü oynayabilir. Proletaryanın kapitalizmden sosyalizme geçişte ki asıl fonksiyonu da budur. Bu temel emek/sınıf yasası anlaşılamadığı için proletaryaya rağmen proletarya için proletaryan temsiliyetizm ve memuriyetizm yoluyla sosyalizme ulaşılabileceği yanılsamasına düşülmüştür.
Kuşkusuz gelinen noktada proletaryan-marksizm'in emek türleri ve emek araçları karşındaki verili konumlanışlara göre oluşan toplumsal sınıf kategorileri ve tabakalarına dair genel teorileri de bütünüyle çökmüş durumdadır. Bu gerçeğin farkında olan proletaryalistler tıpkı dinden çıkarsa her şeyini kaybedecekmiş gibi hisseden bir mümin misali proletaryan imanlarına daha da çok sarılma ihtiyacı duyarak gerçekte tutucu ve doğmatik bir psişizm sergilemeye de devam etmektedirler. Bu da beraberinde proletaryalist saflardaki ideolojik gerilemenin ve politik-örgütsel duraksamanın daha da belirgin bir hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır.
Sonuç olarak; yenilen ve başarısız olan sosyalizm ve komünizm ideali değil, asıl yenilen ve başarısız olan o ideali hakkıyla taşımayı, ilerletmeyi ve gelecek kuşaklara taşımayı başaramayan proletaryalistlerdir! Bu yüzden tükenme sendromu içine girmiş, emek gerçekliğinden kopmuş, dünün dünyasında yaşayan proletaryalistler ile günümüz yeni nesil protekyan komünistlerin bilimsel, ideolojik ve politik konularda birbirine taban tabana zıt yaklaşımlara sahip olması da kaçınılmazdır. Dolayısıyla; bu farklılığın üstünün kapatılması değil, aksine kalın çizgiler ile altının çizilmesi bir elzemdir.
Bir meseleye ilişkin olarak iki çizginin de aynı anda haklı olması mümkün değildir. Gerçek tektir. Doğru tektir. Gerçek devrimci çizgi, doğru devrimci çizgidir!
15.06.2023
Serhat Nigiz
0 notes
okuryazarlar · 1 month
Text
Tumblr media
"Hepiniz farkındasınız; para da toprak da kanun da fikir de din de bu ülkede her şey sermayedarlara hizmet ediyor."
Karl Marx
89 notes · View notes
yorgunherakles · 2 months
Text
hukuk'da din gibi doğal bir ihtiyaç değil, sadece tarihsel bir olgudur. bu nedenle dünyaya ilişkin genel bir felsefenin çerçevesine girmez, sadece yabancılaşma tarihinin bir parçasıdır. yabancılaşmanın aşılmasıyla ortadan kalkacaktır.
karl marks - devlet ve hukuk üzerine
15 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
14 notes · View notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗Julien Lahaut (6 Eylül 1884, Seraing - 18 Ağustos 1950, Seraing Belçikalı komünist parlamenter, Belçika Komünist Partisi başkanı ve II. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı direniş kahramanı
Lahaut direniş sırasında Naziler tarafından tutuklandı, yoğun işkence gördü ve Mauthausen toplama kampında kaldı. Savaştan sonra Belçika'ya döndü ve komünist partisinin başına geçti. 11 Ağustos 1950'de I. Baudouin'in parlamentoda Belçika kralı olacağını duyurmasından sonra bir komünist parlamenter "Vive la République!" (Yaşasın Cumhuriyet!) diye bağırmış bunu Lahaut izlemişti. Bundan birkaç gün önce Belçika'ya monarşinin, özellikle de Nazilerle iş birliği yapan kral III. Léopold'ün geri dönmemesi için 500.000 kişinin katıldığı bir grev yapılmıştı. Bundan bir hafta sonra Lahaut evinin önünde iki kişi tarafından vurularak öldürüldü. Belçikalı bir kralcı olan François Goossens daha sonra suikastı yapanlardan biri olarak yakalandı. Suikastın üzerine bütün ülkede grevler yapıldı ve cenaze törenine 150.000 kişi katıldı
Tumblr media
1 note · View note
insanzee · 6 months
Text
Tumblr media
33 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 9 months
Text
"Bireyin bir başkası tarafından sömürülmesine son verildiği ölçüde, bir ulusun bir başkası tarafından sömürülmesine de son verilmiş olacaktır. Ulus içindeki sınıflararası karşıtlığın kalkması ölçüsünde ulusların birbirlerine düşmanlığı da son bulacaktır."
Friedrich Engels | Komünist Partisi Manifestosu
32 notes · View notes
serhatnigiz · 11 months
Text
Seçimler ve Oportünizme Karşı Mücadele
Tumblr media
İnsanların sürü halinde doğa ile baş başa kaldığı zamanlarda doğanın zorunlulukları insanlara ortak acı, sevinç, öfke refleksleri kazandırırken gelen tehlikelere karşı bireysel refleks sunmuyordu. Topluluğun doğaya karşı genel çıkarları "varlık yokluk" sebebi olduğundan bireysel davranış yoktu. Topluluğun kolektif otokontrol davranışı ve refleksleri vardı.
İlerleyen zamanlarda el, dil ve düşünce yeteneklerinin gelişmesiyle başlayan amaçlı yaşamsal faaliyetler doğadan kopuşun ilk adımlarıydı. Zamanla bu faaliyetlerin içinden çıkan insanlık, genel-işbölümünün ivme kazanmasıyla, aletler ve gereçlerin ilerlemesine yol açarak iş, alet ve gereçlerinin çeşitlenmesine, sınıfların gelişmesine ve zamanla "çıkar" davranışlarının gelişmesinde rol oynar hale gelmişti. Ve böylece ortakçılık bozulmuş topluluk refleksleri homojen bir davranış göstermeyerek çıkar davranışları belirginleşmişti. İşte bu dönemlerde çıkar adına temsili faaliyetler önem kazanıyordu.
Örnek olarak; bir klan topluluğunda şefin klan birliğinin temsilini sağlaması için klan topluluğunun onayının zorunlu gereksiniminden ötürü temsiliyetin onayı olması gibi... bu bir seçimdir. Ya da günümüzde bir iş yerindesiniz işçiler kendi haklarını korumak ve geliştirmek için ortak hareket ediyorlar patrona karşı mücadelede ya doğal önderleri öne çıkıyor ya da temsilci olarak aralarında birini seçiyorlar... bu da bir seçimdir. Ya da iki ordu savaş sonrası güçlerini yeniden sağlamlaştırmak için ateşkese duydukları "ihtiyaçtan" yola çıkarak kendi aralarında mütalaa için temsilciler seçiyorlar... bu da bir seçimdir. Veya bir yerleşke sakinlerinin kendi sorunlarının çözümü için bir otoriteye duydukları ihtiyaç nedeniyle konsey seçiyorlar... bu da bir seçimdir. Bu her dört örnekte olduğu gibi (buna benzer küçük örnekler çoğaltılabilir) yapılan şey gerçek anlamıyla temsili seçimdir.
Bunu toplumsal ölçekte daha büyük örneklerini vermek gerekirse bunlar; parlamento, yerel yönetimler ve devletin erk ihtiyacına göre yapılan seçimlerdir.
Seçimler genel anlamda bir grup veya toplumun kendi iradesini çoğunluğa dayanarak idare etmesi yoludur. Ve bu yol iradenin meşrulaştırılması genel kabulüne dayanır. Bu anlamıyla genel olarak seçimler bir nevi iradenin onayı işlevindedir.
İradenin işlevlerine de değinmek gerekirse şayet; birincisi çoğunluk yararına kolektif irade, ikincisi otoriter bireysel irade şeklinde sayabiliriz.
Lakin her bir işlevin alt işlevlerini de göz önünde bulundurduğumuzda ortak veya benzeyen tek bir özelliği görmüş oluruz ki bu da bürokrasidir...
İrade + bürokrasi = otorite ve uzantılarının beslendiği işlevsel şey seçimlerdir.
Esasında seçimler burjuvazinin kendi doğallığında (içeriğinde) temsiliyeti barındırır.
Çünkü seçim işlemi sorunların çözümüne odaklı yürütme işlemi olarak gelişir. Bu genel anlamıyla karar alma onayı değildir.
Sadece olağan üstü hallerde veya kriz anlarında karar alma onayı referandum yoluyla kamuoyuna sunulur ve onaylanır.
Yani toplumsal karar onayına ihtiyaç duyulan onay yolu, oy çoğunluğunu (halk çoğunluğunun) iradesini esas alır.
Bunun dışındaki şeyler temsili parlamento yoluyla idariyenin başına seçilmişlerin etkisi olurken, idari işleyişi sağlayan bürokrasiye ise atamaların gerçekleşmesiyle temsili seçimlerin en önemli handikapına yol açtığı biliniyor.
Yani hükümetin işlevinde yer alan atananların kastlaşmasına.
Bir nevi kast sistemi ve bürokrasi biri birini besleyen çıkarların otoriterleşmesi demektir.
Bürokratik işleyişten beslenen bürokratik çıkarlar bürokratların statükolarını geliştirmesine ve yasal güvencelerini sürekli değişen otorite biçimleriyle birleşmeye götürür ve zamanla totaliter bir sistemin bürokrasi aygıtıyla sistem haline gelmesine yol açar. (Bugün tüm kapitalist devletlerde devletin bağlayıcılığını bu sistemsel ilişkiler bütünlüğü oluşturuyor)
Seçimler, bürokrasi ve siyasetin işleyişine kurumsal ve pratik işleyiş kazandırırken siyasette bürokrasinin etkinlik alanlarını genişletir veya daraltarak etki eder.
Dolayısıyla siyaset ve bürokrasi hem biri birine bağlı çalışır hem de siyasetin niteliğine göre alan açtığı sınırlarda kurumsal işleyişini derinleştirerek genişletir.
Bürokrasi doğal işleyişi gereği dikey çalışırken siyaset ise bürokrasiye katkısıyla genişlemesine yatay çalışır ve biri birilerini yatay ve dikey olarak tamamlar.
Bundandır ki; her siyasal iktidar ideolojinin pratiğidir.
Örneğin, burjuva iktidarın anarşik siyasal biçimleri bürokrasi üzerinden sömürü ve rantın mutlu bir azınlığa dönüşümünü sağlarken, sosyalist iktidar ise toplumsal geliri denetimli olarak geriye çağrılabilen seçilmiş bürokrasi üzerinden çoğunluğa dağılımını ve dönüşümünü hedefler.
Çünkü her iki ideolojik sistemin hareketini sağlayan temel şey genel iş bölümündeki sınıfların varlığı ve niteliğine bağlı olarak işlev gören idari sistemlerde (rejim) bürokratik aygıtın gelişmesi, bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor ve sadece arada nitelik farkı var.
Biri denetimsiz anarşik militarist bürokrasi, diğeri denetimli ve kontrollü bürokrasi.
İlkinde, bürokrasi bir aracı rolü oynarken aynı zamanda bir rant kapısıdır. İkincisinde ise bürokrasi yine aracı rolde denetimli, geriye çağrılan görevlilerle hizmet kapısıdır. Birinde bireysel çıkarlar gözetilirken diğerinde toplumsal çıkarlar gözetilir. Her iki durumda da bürokrasi zorunluluktur ve kendi koşullarının ürünü olarak biçim kazanır.
Sınıfların varlığı sürdüğü sürece bürokrasinin varlığı da kapitalist üretim ilişkilerinin biçim değişikliğine bağlı olarak ebetteki çeşitli formlar alacaktır.
Bazen bu bürokratik işleyiş yoğunluklu insan gücüne ihtiyaç duyarken, bazen de teknolojik gelişmelere bağlı olarak insan gücü yoğunluğunda azalma şeklinde olacaktır. Lakin bu durum bürokrasinin hızıyla alakalı bir sorundur. (Ki bunu koşullayan şey sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyleridir)
Temelde üretim ilişkileri ve üretici güçlerin üretim tarzına bağlı olarak üretimin bilimsel nitelikleri tarihsel sınırlarına varıncaya dek bürokrasinin kademeli olarak derinleşerek azalma eğiliminde olduğunu görüyoruz.
Çünkü bu haliyle devam eden idari işlemlerin hızlanmasını sağlayan teknolojik denetim ve "hizmet" koşulları siyaseten olgunlaştığında toplumsal bireyin katılımı ölçeğinde toplumsal kararlara katılımını hızlandırdıkça kelimenin gerçek anlamında doğrudan "demokrasinin" (öz yönetimsel devletin) gelişimini sağlayacağı açıktır.
Buradan hareketle siyasetin olgunlaşmasından ne anlaşılmalıdır? Sorusu önemlidir.
Çünkü yaşamsal faaliyetlerin bütünsel güvencesi için amaçlanan gelecek tasarımı siyasetin öznesidir ve siyaset bunun için vardır. (Ki buna her açıdan ideolojinin gereksinimleri demek daha doğrudur.)
"Mutluluk" ve "özgürlük dünyasına" giden yolu açıklamak ve bu yolda insanal faaliyetlerinin tamamında irade beyan ederek hayatın akışını hızlandırmak nesnel koşullardan bağımsız gelişmiyor. Bunun için verili koşullardan hareketle anın gereklerine uygun geleceğin özgün eğilimlerini bugünden görerek müdahale araçları yaratmak (politik örgütler) doğadan kopan insanlığın doğaya bilimsel dönüşünü hızlandıran devrimci faaliyetlerin olmazsa olmazlarıdırlar. (Ki tamamıyla bu olmazsa olmaz denen zorunluluklar metot/yol/yöntem sorunuyla ilişkilidir ve bu yazının sınırları dışında kapsam gerektirdiğinden başka bir yazı konusudur.)
Gerek burjuvalar ve gerekse de komünistler açısından tek kriter "koşulların" üzerinden zorunlulukları ele almalarıdır. İşte siyasetin olgunlaşması denen şeyin temeli buradadır.
Var olan haliyle sınıflı koşulların uzun bir sürece yayılarak devamından yana olan burjuva sömürgen siyasetin krizsel varlığı doğaya ve insana tahribatlar yaratarak "gelişiyorken" bu gelişmelerini üretim tarzıyla yarattıkları yeni toplumsal, sınıfsal ve uzlaşmaz çelişkiler üzerinden gerçekleştiriyorlar ve burjuva "devlet" siyaseti sistemi bu çelişkilerin politik bir yansıması olarak egemenlik biçimi kazanıyor.
Burjuvalar arasında egemenliği sağlayan etkili burjuva siyaset, demokrasiyi (devleti) inşa ederken özel kamu gücünü örgütler. Yani silahlı insanlardan oluşan özel formasyonlardan geçmiş ordusu, polisi vs. gibi asalak militer yapılanmanın yanı sıra vergi toplayan yargı yapan vs. gibi atanmış bürokratlar ve memurlar kurumunu işletir.
Kısacası "bürokrasi ve daimi ordu burjuva toplumu bünyesinde bir parazittir." der Lenin.
Denetim ve kamusal hizmet koşulları, burjuva toplumda rüşvet ve rant kapısı olan parazit bürokrasinin devletin aldığı niteliklere göre şekilsiz, omurgasız, takkiyeci biçimler kazanırken devlet örgütüne (demokrasisine) şiddetle ihtiyaç duyar. İşte bu ihtiyaç burjuva siyasetin ta kendisidir.
Yine Lenin, Marks ve Engels incelemeleri üzerinden devlet "özel bir iktidar örgütüdür", "herhangi bir sınıfı bastırmak üzere bir şiddet örgütüdür" derken, burjuva sistemin bürokrasisi aynı zamanda bu şiddet örgütünün aracı rolünü oynadığını söyler.
Yine Lenin'in "burjuva devletlerin biçimleri son derece çeşitlidir ama özleri birdir. Tüm devletler şu ya da bu tarzda, fakat son tahlilde mutlaka burjuvazinin bir diktatörlüğüdür" der ve bunun anlamını; kapitalist genel işbölümüne göre sınıflara ayrılmış kesimlerin çeşitliliği ve politik çıkarlarının en yüksek rekabet ve çatışmanın kızgın anlarında olgunlaşan krizlerden kaynaklı yükselen politik atmosferi komünistler siyasetin olgunlaşması olarak anlarlar.
Kastettiğim siyasetin olgunlaşmasındaki anlam budur.
Özellikle burjuva toplumdaki seçimler parlamenter uygulama yoluyla "demokratik cumhuriyet" (diktatörlük-demokrasi- devlet) uygulaması tamamıyla burjuva sistemin işleyişine sahtekarca politik "hizmet" ve "olanaklar" sunarak halkı kandırmanın yoludur.
Çünkü burjuva politik devlet, alt yapıdaki çeşitli burjuva ekonomik gelişmelere tabidir ve ezme, sömürme biçimlerine göre şekil alır. (Bu yazının kapsamı dışında bir hatırlatmaya örnek olsun diye Türkiye'nin tarihsel olarak sosyo- ekonomik gelişimini 6 evreye ayırarak incelemek ve halkı kandırma demokrasisinin -devletinin- hangi sosyo-ekonomik alt yapıların üzerinden üst yapının işlediğini hatırlatmak önemlidir. Önemlidir çünkü burada alt yapıdaki sınıfların üst yapıdan nasıl temsil edildiğini ve karşılıklı güç ilişkilerini ve etkilerini görmüş oluruz (1908-1923, 1923-1938, 1938-1948, 1948-1980, 1980-2000, 2000-2020 dönemleri)
Geçmişten günümüze kapitalist şartlar altında dünya genelinde ve özelde Türkiye'de kandırma demokrasisinin (burjuva diktatörlük biçimleri) en önemli ortak işlevi parlamentoculuk için yapılan seçimlerdir.
Dünya genelinde seçimlere katılım oranları düşerken Türkiye'de son yıllarda artmaktadır. Seçimden seçime "yaprağın kıpırdadığı" koşullarda sokak hareketi elbette ki zayıflayacaktır. Çünkü seçime endeksli yasalcılık ve "devrimci" oportünizmin burjuva politikalarından medet beklemesi ve sandıksızlara "mahalle baskısından" dolayı sandıksızların çoğalmasının önündeki en büyük engeldir.
İşte bu nedenledir ki; oportünizme karşı savaş kazanılmadan devrimci güçler sistemin köhnemiş tüm kurumlarını parçalayamaz ve yerine "daha iyisini" koyamazlar.
Her şeyden önce adına devrimci, komünist sosyalist vb. etiketi yapıştıran solun seçimlerle ivme kazanan strateji ve taktik tartışmaları ilkesizliğin, eklektizmin, liberalizmin, yasalcılığın vs. tartışmalarıdır.
Komünistler ise bir davranış ve örgüt tarzı olarak an ve an geriye bakarak geçmişin deneylerini sürekli gözden geçirmekle yükümlüdürler.
Bu nedenledir ki; ertelenen veya görmezden gelinen oportünizme karşı mücadelede seçimler dahil bir dizi diğer konularda savaşım özel önem arz ediyor.
Bugünün yeni nesil komünistlerinin oportünizme ve tasfiyeciliği karşı savaşımın yanı sıra çıkaracağı sonuç, kapsamlı ve her yönüyle güçlü ve tüm yönleriyle sistem karşıtı alternatif devrimci bir program etrafında birleşmeleridir.
Bütün bunlar için yeterli düzeyde devrimci komünist birikimler vardır.
7.06.2023
1 note · View note