Tumgik
#sosyalizm
okuryazarlar · 1 month
Text
Tumblr media
Diyalektiği materyalizmle buluşturan, hayatı yorumlamadan öte değiştirme gayesiyle yol gösteren, işci sınıfının düşünsel önderi, bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx, 141 yıl önce bugün ölümsüzleşti.
39 notes · View notes
polemik · 2 months
Text
Bugün parti çalışmasında birisi "eğitim şart" dedi ve ekledi "z kuşağı geliyor" dedi.
"Peki z kuşağını AKP eğitmedi mi?" dedim sustu. Asıl acizlik şu ama:
50 küsür yaşındaki koca koca insanların etmesi gereken mücadelenin sorumluluğunu 18 yaşının altındaki çocukların omzuna yüklemesinin acizliği.
14 notes · View notes
wastiyere · 10 months
Text
"Anımsar mısın odamızın talan edilişini
her katta yaralı bir kardeşin çığlığını sonra
kantinde kitaplar yırtılıyordu, delik deşikti duvarlar
mosmor bir çığlıktı gözleri Diyarbakır'lı kızın
sana hep o huysuzu anımsatırdı, bilirdim"
*Ahmet Telli
25 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 8 months
Text
Tumblr media
13 notes · View notes
bydpolat44 · 7 months
Text
Yağmur sosyalisttir zengine de fakirede eşit yağar...
10 notes · View notes
olubirinsaninatankalbi · 11 months
Text
Tumblr media
Daha anlamlı gelmeye başladı..
17 notes · View notes
cagdasyatirim · 1 year
Text
Tumblr media
8 notes · View notes
ismetgurbuz1994 · 5 months
Text
Tumblr media
Deutsche Demokratische Republik - DDR
2 notes · View notes
kaleidistanbul · 2 months
Text
Aziz Nesin 80'lerde ülke nüfusunun %60'ının aptal olduğunu söylediğinde eksik bir oranlama yaptığını açıkça ifade etmişti sonradan, bizzat kulaklarımla duydum. Kesinlikle haklı bir ifadeydi. Bugün faşist ırkçı kafalar (ki bunların içinde kendisini solcu zanneden gerizekâlılar daha da çok !! [neden? çünkü Türkiye'de kendisine "sol" diyen partiler, dünya siyaset literatürüne göre merkezin epey sağında yer alıyorlar ideolojik olarak!!!]) : Araplar ev alıyorlar, Afganlar, Suriyeliler toprağımızı tarımımızı elimizden alıyorlar diye hönkürüyorlar. Oysa kendisini Türk (ya da her hangi bir halt millet) olarak tanımlayan kitle/ler, tarihleri boyunca yaşadıkları, yerleştikleri toprağa sahip çıkıp, kendi zihni, aklı ve eliyle neredeyse hiç bir şey üretip geliştirmemiş. Yaşadığı yere sahip çıkmayan toplumlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Akılla, bilimle, fikirle kendisini geliştirmeyen, gelecek için, hadi bıraktım, çocukları için her hangi bir şey üretmeyen, sadece ezberlediği aptal tabularla baskı kuran aileler yok hükmündeler aslında! Genç arkadaşlarla sohbet edince gördüğüm umutsuzluk trajik boyutlarda. Aptal ailelerinin baskıları altında, yarınlarını bile göremeyecek denli köreltilmiş, yaşamaktan umudunu kesmiş, kendisine kurtarıcı arayan zavallılara dönüşmüş duırumdalar. Çok ama çok yazık! İklim, kanser hücresi gibi gezegen üzerinde metastaz yapmış insan nüfusu, ekonomik dengesizlikler, sosyal adaletsizlikler vs. her şey daha da boka sarıyor... Ailelerinden ve an yakın sosyal çevreden başlayarak o korkakların zihniyetlerini yok etmeye ihtiyaç var! Devrim ve umut bu şekilde başlayacak. Korkmayın, haykırın! KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA! YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!
1 note · View note
serhatnigiz · 8 months
Text
Özel Mülkiyetin Gölgesinde Tarihsel Temsiliyetist Devlete Dair Ütopik Proletaryalist Yanılsamalar Üzerine
Tumblr media
“Komünistlerin kuramı bir tek cümlede şöyle özetlenebilir: özel mülkiyetin kaldırılması. Devlet özel mülkiyetin ilk ve en güçlü koruyucusu olduğuna göre, bu amaç sosyalist güçlerin devlet gücüyle kafa kafaya çatışması olmadan gerçekleşemez.” (K. Marx - F. Engels, Komünist Manifesto)
Marx, Engels ve Lenin gibi düşünen pek çok komünist devlet aygıtının tarihsel olarak değişik ve farklı biçimlerini soyutlayarak ve yorumlayarak devletin özel mülkiyetle özdeş kılındığı bir Marksist tarih algısının zamanla oluşmasına neden olmuştur. Şöyle ki, bu eğilim gerçekte 16. ve 17. yüzyıl burjuva devrimcilerine ait yanılsamalı bir tanımın devamı ola gelmiştir. İşte bu tanım üzerinden burjuva devrimcileri galebe çaldıkları feodalizme (krala ve kralda cisimleşen feodal mülkiyete) karşı savaş açmışlardı. Bu savaşıma da burjuva devrimcileri “özgürlük” mücadelesi adını veriyorlardı. Başka bir deyişle, buradaki özgürlük burjuvazinin feodalizmden ve feodal özel mülkiyetten özgürlüğünü elde etmesinden ibaret idi. Bu sayede burjuvazi ile birlikte kurulan parlamento, genel oy ve seçim hakları, modern (burjuva) insan hakları hareketinin gelişmesine de olanak sağladı.
Dolayısıyla, özel mülkiyetçi devlet algısı, burjuva devrimcileri arasında feodal devlete karşı savaş verme ve onun yerine burjuva özel mülkiyetçi, “hür teşebbüse ve girişime” dayalı bir devlet algısının gelişmesine de zemin hazırlamıştı. Proletaryan özel mülkiyetçi devlet algısı da tıpkı burjuva devrimci algı gibi sorunun temelini özel mülkiyette gördüğü içindir ki, bu durum özel değil, kamusal mülkiyet ilişkileri üzerinden sosyalizme ya da komünizme ulaşılabileceği algısının oluşmasına sebebiyet vermişti. Bu nedenledir ki, sosyalizm ya da komünizm eşittir “kamu mülkiyeti” ya da “devlet mülkiyeti” biçiminde bir algı oluştu. Hatta sosyalist ya da komünist olmak “kamucu” olmakla ya da “devletçi” olmakla özdeş şekilde algılandı. Bugün bile bu algı büyük oranda devamlılığını korumaktadır.
Halbuki proletaryalist algıların aksine özel mülkiyet devleti belirlemiyor, tersine devlet özel mülkiyeti belirliyor. Başka bir deyişle, özel mülkiyetin biçimi sınıf eliyle devleti belirlemiyor, aksine devlet yarattığı memur tabakası (ki bu toplumsal tabakanın bir “sınıf” olduğu da söylenebilir) eliyle sınıfları ve özel mülkiyeti belirliyor. Dahası, ilkel sermayenin oluşabilmesi açısından gerekli olan para-sermayenin tarih sahnesine çıkışı bile devlet ve devleti oluşturan memur tabakası (sınıfı) eliyle gerçekleşmişti. Bunun en bilinen örneği Köleci dönemin ortalarında var olmuş olan Lidya devletinin parayı (sikkeleri) bulan tarihteki ilk devlet olmasıdır. Keza para demek para-sermaye, para-sermaye demek ilkel-sermaye demektir. Burada parayı ve sermayeyi yaratan özel mülkiyet değil, devlettir. Devlet ve devletlü-memur tabakası (sınıfı) olmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi.
Diğer bir deyişle, ister köleci, ister feodal, ister kapitalist sistemlerin tümünde devlet bir memur tabakası (sınıfı) eliyle özel mülkiyetin o toplumsal formasyona uygun biçimini ortaya çıkartmaktadır. Bu ister köleci mülkiyet biçiminde olsun, ister feodal mülkiyet biçiminde olsun, ister kapitalist mülkiyet biçiminde olsun, özel mülkiyetin biçimini belirleyen ana faktör her koşul altında devletin memur tabakası (sınıfı) olmuştur. Bu durumun anlaşılamamış olması proletaryanizm ve genel manada Marksist tarih teorisi açısından devlet ve özel mülkiyet konularındaki temsiliyetizm ve memuriyetizm olgularının da görülememesine neden olmuştur. Ne yazık ki bugün dahi ister teocu/ortodoks Marksizm olsun ister neocu/postçu Marksizm olsun bu konuya dair genel bakış açısı “sınıfların devleti yarattığı ve devletin ise sınıfsal sömürüyü devam ettiren bir aygıttan ibaret olduğu” tezine dayanmaktadır. Halbuki bu tespit ve tanımlama şekli kısmen doğru olmakla birlikte, gerçeğin ancak çok küçük bir bölümünü açıklamaya yetmektedir.
Haliyle, 16. ve 17. yüzyıla damgasını vuran anti-feodal burjuva devrimciliğinin “özel mülkiyet eşittir devlet algısı”, biçimsel olarak kabuk değiştirmiş olsa da, nihayetinde bu algı kamusal mülkiyet biçimindeki proletaryanist temsiliyetist algı içinde de yaşamaya devam etmiştir. Burjuva devrimciliğinin feodalizme karşı geliştirdiği bu tepkisel teorik refleks Marx ve Engels tarafında da yeterince fark edilememiş olsa ki, Marx ve Engels’in yolundan giden Lenin ve Bolşevizm’de bu burjuva tarih algılarından kesin bir teorik kopuşu gerçekleştirememiştir.
Kaldı ki, her toplumsal devlet formu kendisine ait kurumlar ve devletlü bir memur tabakası (sınıfı) yaratarak özel mülkiyete ve sınıflara yukardan aşağıya doğru şekil vermektedir. Aynı durum “reel sosyalizm” olarak anılan Sovyet deneyiminde de kendisini göstermiştir. Keza Sovyetlerde mülkiyet ilişkileri sosyalist ve komünist ütopyaya uygun bir biçimde kamusal hale getirildiği halde, Sovyet devleti içinde de devletli bir memur tabakası (sınıfı) oluşmuş ve çeşitli ayrıcalıklara sahip olan bu tabaka (sınıf) proletarya adına ve proletaryaya rağmen “proletaryan-efendicilik” yapan bir devletlü-memur tabakasına (sınıfına) dönüşmekten de kurtulamamıştır. Başka bir deyişle, kamusal mülkiyetin varlığı Sovyet sistemi içerisinde sovyetik bir memur tabakasının (sınıfının) ortaya çıkmasını engelleyememiştir. Bu da yine tek tek şahıslara (Lenin’e, Stalin’e vs.) bağlanarak açıklanabilecek bir durum olmayıp, tamamen sistemin yapısal karakterinden kaynaklanan bir durumdur. Aynı memur tabakası (sınıfı) Sovyetlerin dağılması sürecinde halkın büyük çoğunluğunun karşı çıkmasına karşın (91’deki referandum sonuçlarına rağmen) sistemin fişini çekmekten de geri durmamıştır.
Bütün bu nedenlerden dolayı, devleti eşittir özel mülkiyet olarak gören proletaryalist teori ve algı, devletin kendisinin devletlü bir memur tabakası (sınıf) yaratmakta oluşunu da ne yazık ki göz ardı etmiştir. Başka bir açıdan, proletaryalist-Marksizm devleti oluşturan memurun (sınıfın) devletlü bir tabaka (sınıf) olduğunu göremediği için, bürokrasi sorununda çuvallamış ve bu konuya dair akılcı çözümler ve esnek stratejiler/taktikler geliştirmekte de başarısız olmuştur. Başka bir deyişle, proletaryanizm temsiliyetizme ve memuriyetizme karşı mücadelede “iki kere ikinin her zaman dört etmeyeceğini” bir türlü anlamak istememiştir! [1]
Hangi devlet biçimi olursa olsun, insanlık tarihinde bugüne kadar görülmüş olan tüm devlet türleri devletin kendisinin özel mülkiyetçi bir sınıf yaratmasına dayanmaktadır. Bu yüzden kamusal mülkiyete dayalı bir temsiliyetist ve memuriyetist sistem kendisine “sosyalist” ya da “komünist” de dese, bu sistemin kamusal bir memur tabakası (sınıfı) yaratması da kaçınılmazdır. Keza her türden özel mülkiyetçi sistemin çatısında/toplumsal üst yapısında devlet ve devletlü-memur tabakaları (sınıfları) vardır. Fakat her özel mülkiyet durumundan da eşittir kapitalizm çıkmaz. Kapitalizmin ortaya çıkabilmesi kapitalist devlet ve devletlü-memur tabakası (sınıfı) tarafından yaratılmış olan özel mülkiyet biçimlerini (ve bu biçimlere bağlı burjuva/feoburg/sanayiburg/teknoburg vs. türlerini) zorunlu kılar. [2]
Dolayısıyla, kendisine “sosyalist” ya da “komünist” adını veren bir sistemde de devleti ve devletlü-memur tabakalarını (sınıflarını) aşağıdan yukarıya doğru denetleyebilecek, geri çağırabilecek, hesap sorabilecek ve yargılayabilecek toplumsal kurumlar yoksa ortada bir “işçi iktidarı” ya da “emekçi iktidarı” pratiğide yok demektir. Bu durumda aynı devletin ve devletlü-memur tabakasının (sınıfının) yukardan aşağıya doğru kapitalist özel mülkiyeti ve burjuvaziyi (sınıfı) yeniden örgütlemesi sadece bir süreç meselesinden ibarettir. SSCB’de, Doğu Avrupa ülkelerinde ve Çin’de yaşayan acı deneyimler bu gerçeğin en açık kanıtıdır. [3]
Salt Lenin açısından değil, Marx ve Engels açısından da “özel mülkiyet eşittir devlettir” algısı burjuva devrimci bir algı olup, proletaryanizmin bu sorunu kamusal mülkiyet yoluyla aşma gayretleri de başarısız olup yenilgiye uğrayınca, Sovyetlerde ve diğer ülkelerde proletaryanizmin zamanla kamusal bir bürokrasiye ve hatta kamusal bir aristokrasiye dönüşmesi de yine bu devletlü-memur tabakası (sınıfı) gerçeğinin yeterince kavranamamış olmasından kaynaklanmıştır. İşte toplumsal denetimizm düşüncesi bütün bu deneyimlerin deney öncesi ve deney sonrası derslerinin bugün ki pratik deneyler ve mücadeleler içinde aldığı teorik ve felsefi bir miras-biçimi olma özelliğine de sahiptir. Nasıl mı?
Tarihte devlet var oldu var olalı, devletlü-memur kastları da, sınıfları da, zümreleri de temsiliyetizm ile birlikte var ola gelmiştir. Yürütme, yargı ve yasama kurumları şeklinde gelişen üç bacaklı devlet modelleri, kapitalist toplum modellerini yaratırken ve bu modeller bir avuç kasta/sınıfa/zümreye dayanırken, sınıflı toplumların aksine sınıfsız bir topluma gidişte, yeni sosyalist devlet ve iktidar modeli olan toplumsal denetim kurumlarının temelleri başlangıçta bir avuç insan tarafından atılacak olsa da, süreçle birlikte bu kurumlar toplumsallaşa toplumsallaşa her geçen gün daha da toplumsallaşarak bir avuç insan olmaktan çıkarak, çoğunluğu kucaklayıp içine alan devasa topluluklara dönüşe dönüşe, tüm emekçileri ve ara sınıfları tek bir çatı altında birleştire birleştire, ezici çoğunlukların toplumsallaşmış devlet aygıtına dönüşecektir. Başka bir deyişle, devlet temsiliyetizm ile değil, denetimist bürokratizm ve denetimist devlet ile kitleselleşerek temsiliyetist devletinde adım adım sönümleneceği bir sürece doğru evrilecektir.
Tarihte yürütme, yargı ve yasama temsiliyetizmleri var oldu olalı, bunlara bağlı temsiliyetist devlet aygıtları yetkiyi kurumlardan kurullara, kurullardan üst kurullara, üst kurulları da kişilere bağlayan bir yapıya sahip ola gelmiştir. Bu yüzden sosyalizmin alt evresindeki çoğulculuktan sosyalizmin üst evresindeki çoğunlukçuluğa geçiş sürecinde yetki toplumsal iradeye/emekçi sınıflara doğru yayılmak ve genişlemek zorundadır. Ancak bu şekilde yetki bir avuç kastın/sınıfın/zümrenin elinden zor yoluyla alınarak emekçi kitlelere üleştirilebilir. Ve ancak bu yolla emekçi sınıfların gerçek tarihsel iktidarı tesis edilebilir.
Sosyalizm her şeyden önce politik bir kültür meselesidir. Kuşkusuz bu kültürün merkezinde de toplumsal denetim düşüncesi olmak zorundadır. Toplumsal denetimist politik kültür ve bilinç oluşturmak komünistlerin görevidir. Sosyalizm artık bu şekilde tarif edilmelidir. Başka türlü bir sosyalizm kesinlikle mümkün değildir. Tarihsel pratikte yenilgiye uğramış ve bir daha gerçekleşmesi mümkün olmayan proletaryalist “sosyalizm” modelleri dün olduğu gibi bugünde bir yanılsamadan ibarettir!
O vakit Marx ve Engels’in kaleme almış olduğu Komünist Manifesto’yu yeniden yorumlandığımızda şunları söylememiz gerekir:
“Komünist kuramı “bir tek cümlede” özetlemek gerekir ise, özel mülkiyetin kaldırılması, özel mülkiyetin en güçlü koruyucusu olan devletlü-kastlara/sınıflara/zümrelere karşı toplumsal denetimist politik kültür ve bilinç geliştiği ölçüde gerçekleşebilir. Dolayısıyla, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçişte, toplumsal denetim mücadelesi yürütülmeksizin emeğin çoğulculuğundan emeğin çoğunlukçuluğuna da sosyalizm yoluyla geçiş mümkün değildir. Bu geçişin sağlanabilmesi tüm sınıflı toplumlarda özel mülkiyetin karakterini belirleyen temsiliyetizm ve memuriyetizm biçimlerine karşı denetimist bürokratik savaşımı da zorunlu kılar. Aksi takdirde, tarihsel-temsiliyetist burjuvazinin politik ve kültürel hegemonyasına da asla son verilemez.”
Sonuç olarak bir topluma karakterini veren şey, her ne kadar alt yapıda “üretim ilişkileri” gibi gözükse de, aslında alt yapıda emek türlerinin birleşik diyalektiği o toplumun alt yapısında her ne kadar gözükmese de ve bu durumda alt yapı üst yapıya oranla daha çekinik ve ikincil planda var oluyorken, o toplumun son çözümlemede karakterinin üst yapı ile belirlenmesi nedeniyle, o toplumun üst yapısını da belirleyen temsiliyetizm ve temsiliyetizmin türevleri olmaktadır. Bu tespit emekoloji’nin “alt yapı ile üst yapı arasındaki diyalektik birliğinin” temelini oluşturmaktadır.
Kısacası, temsiliyetizm ve temsiliyetizm türevlerine göre o toplumun ana egemen biçimi belirlenirken, bu biçime uygun düşen alt yapıda ise emek türlerinin birleşik diyalektiği o toplumun (ekonomik, kültürel, sanatsal vs.) dokusunu ve karakterini oluşturmaktadır. Emekoloji, alt yapı ile üst yapı arasındaki bu diyalektik ilişkinin emek türlerinin birleşik iş bölümü diyalektiği temelinde yeniden yorumlanması ihtiyacından da ortaya çıkan yeni bir bilimsel disiplindir.
Temsiliyetizm bürokratizmden çok farklı bir şeydir. Memuriyetizm ile bürokratizmin doğrudan birbirine bağı olsa da, temsiliyetizmin hem memuriyetizmden hem de bürokratizmden apayrı bir yapı oluşturduğunu anlayabilmek için ilkel komünal topluma bakmak yeterli gelecektir. İlkel komünal toplumda ne memuriyetizm ne de bürokratizm vardı. Lakin memuriyetizmin ve bürokratizmin ilkel komünal dönemde var olmamış olması durumu ilkel komünal dönemde temsiliyetizmin var olmadığını kanıtlamaya yetmez. Keza temsiliyetizm oluşmadan, din ve devlet oluşmadan, devlet bürokrasisi oluşmayacağı için, temsiliyetizmden sonra devletin bürokratizmi oluşur, en sonda ise bu bürokratizmi yöneten de bir memur tabakası (sınıfı) oluşur. Bu memur tabakası (sınıfı) oluşur oluşmaz da özel mülkiyetçi sınıflı toplum formasyonu ortaya çıkar. Köleci özel mülkiyet, feodal özel mülkiyet, kapitalist özel mülkiyet biçimleri bu sınıflı toplum formasyonlarının aldığı tarihsel-temsiliyetist biçimlerdir.
Dolayısıyla, sınıf toplumlar tarihi temsiliyetizm ve temsiliyetizm türlerinin biri biri üzerine geçen biçimlerinin ve bu biçimler arasında süre giden savaşımların tarihidir. Halde böyle olunca, sosyalizm ve komünizme giden yol temsiliyetizmin ve temsiliyetizm türlerinin panzehiri olan toplumsal denetimizm mücadelesinden geçmek zorundadır. Bu sebepledir ki, özel mülkiyetin gölgesindeki tarihsel temsiliyetist devlet biçimlerine dair ütopik proletaryalist algı ve teorilerin kapsanarak aşılması bilimsel komünist düşüncenin gelişimi içinde bir elzemdir.
Dipnot
[1] Her özel mülkiyet eşittir kapitalizm anlamına gelmemektedir. Keza her özel mülkiyetten kapitalizm çıkmaz. Kapitalizmin ortaya çıkabilmesi için özel mülkiyetin kapitalist biçiminin (sanayi emek türünün) ortaya çıkması gerekir. Şayet devlet ve devletlü-kastlar/sınıflar/zümreler olmasaydı özel mülkiyeti temel alan bir devlet modelide, üç bacaklı kapitalist bir devlet modelide ortaya çıkamazdı. Kapitalizmin dolayısıyla kapitalist özel mülkiyet biçiminin ortaya çıkışında devletin ve devletlü-kastların/sınıfların/zümrelerin oynadığı rol gerçekte hiç kimse tarafından görülmek istenmemiştir. Emekolojistler bu yüzden temsiliyetizm kavramını durduk yere kullanmamışlardır. Köleci sistemde bile bir kölenin teminatı köle sahibinin ukdesindeydi. Modern kapitalizmde de işler seçme, seçilme, parlamento vs. üzerinden yürüdüğü için "seçmenin teminatı da seçilmedir" diye kabul edilmekteydi. Bu da asli unsur olan seçmenden/emekçi sınıflardan kopuk bir seçilmenler (atanmanlar) kastının/sınıfının/zümresinin oluşmasına ve halkın çoğunluğunun yararına değil, bir avuç seçilmen azınlığının çıkarı için var olmaya devam eden bir devlet ve iktidar aygıtının ortaya çıkması sonucunu doğurmaktaydı. Kapitalizm gücünü devletlü-kastlardan/sınıflardan/zümrelerden almakta ve özel mülkiyetin/sermaye birikiminin biçimide bu şekilde belirlenmektedir. Talan ve yağma düzeni temsiliyetizm eliyle sürdürülmektedir. Kapitalist devlet ve devletlü-sınıflar olmasa burjuvazi bir ay bile ayakta kalamaz! Devlet aradan çıkarsa dünyanın açları, baldırı çıplakları, garibanları, dışlanmışları, ötekileri vs. bunları çiğ çiğ yer bitirir! Kapitalizm denilen illetin tarihi şunun şurasında oturmuş ve yerleşik bir sanayi kapitalizmi olarak ortaya çıkması en fazla 200 yıl bile değildir. Üstüne üstük kabaca 1950-60 sonrası glokal-kapitalizmin gelişimiyle sahneye teknik-elektronik emeğin çıkması ve protekyanın kendiliğinden bir biçimde de olsa üretimde fiili önderlik konumuna geçmesiyle birlikte, sanayiburglar ve teknoburglar ne yapsak da sistem üzerindeki kontrolümüzü sürdürsek diye kara kara düşünmeye başladılar. Zira hem temsiliyetizm hem burjuva devlet modelleri hem de devletlü-kastlar/sınıflar/zümreler tarihsel sınırlarının sınırına yaklaşmış durumdalar. Kuşkusuz bu durum, biri biri üzerine geçerek ilerleyen emek türlerinin doğa karşısındaki mukavemet oran ve orantılarıyla meydana gelen tarihsel sistemlerin devir ve momentlerinin hesaplanmasıyla da, nominal değerler açısından yeni bir tarihsel sistem olan sosyalizmin de hangi şartlar ve hız mekaniği ile ortaya çıkacağına dair somut ve soyut ön görüngülerin oluşabilmesini de olanaklı hale getirmektedir.
[2] Her temsiliyetizm kesinkes memuriyetizm yaratır. Lakin her memuriyetizm kesinkes temsiliyetizm yaratır diyemeyiz. Keza her memuriyetizm kısmen temsiliyetizm yaratabilir. Köleci, feodal ve kapitalist temsiliyetizm sırasıyla köleci, feodal ve kapitalist memuriyetizm yaratmıştır. Toplumsal denetimist memuriyetizm ise sosyalist memuriyetizm yaratır. Bu sosyalist memuriyetizmde temsiliyetizm değildir. Bu toplumsal denetimist memuriyetizm yaratılamadığı için Sovyetik proletaryan temsiliyetizm modeli çökmekten kurtulamamıştır. Bu şartlar altında da sosyalizme geçiş yapmak mümkün olmamıştır. Sosyalizmin tarihsel olgu ve ilkesi olan toplumsal denetimist fikirler hayata geçirilemediği için proletaryan kapitalizm ne üst yapıda ne de alt yapıda sosyalizme dönüşememiştir.
[3] Örneğin, Bolşevikler iktidarı aldıklarında da aldıktan sonrada gerçekte iktidar değillerdi. Çünkü eski sistemin iktidar ilişkileri hala canlılığını koruyordu. Öyle bir noktaya geldiler ki, yönetemeyeceklerini anlayınca mecburen eski sistemin memurlarını yeniden göreve çağırmak zorunda kaldılar. Troçki bile Lenin'in talimatıyla ilk başlarda Kızıl Ordu’yu (asker Sovyetlerini) eski Çarlık subaylarından ve askerlerinden devşirmek zorunda kalarak kurmuştu. Bu da tarihsel zorunluluktan idi. Çünkü askerlik bilim ve eğitimine vakıf olan bilinçli komünist sayısı pratikte bir avucu geçmiyordu. Yeni Sovyet devletinin başındakilerde bir avuç komünistti ve tüm çevreleri eski sistemden gelen memur kastları tarafından zorunlu olarak kuşatılmıştı. İster “işçi devleti” densin, ister “proletarya devleti” densin, devlet varsa kurum ve memur var demektir. Sovyetler Birliği’nde de tıpkı kapitalist ülkelerde olduğu gibi yasama, yargı ve yürütme biçimindeki devlet erkleri vardı. Buna verilebilecek en basit örneklerden biri Sovyet yargısının içinde bulunduğu durumdu. 1920'lerden itibaren Sovyet yargı sistemi içinde çalışan hakim, savcı ve avukat gibi yargı personelinin çoğunluğu feodal Çarlık döneminde yetişmiş olan kişilerden (feodal-memurlardan) oluşuyordu. Dolayısıyla, bu feodal-memurların hak, hukuk, adalet vs. gibi temel yargı normlarına dair bakış açıları tarihsel ve toplumsal temsiliyetist kültürden kopmuş değildi. Gerçekte iktidar olmak sadece siyasi iktidara bir partinin geçmesinden ibaret değildir. İktidar sorununun çözümü yeni tarihsel ve toplumsal bir sistemin inşası için gerekli olan kurumların eski toplumun bağrından çıkabilmesi kabiliyetine ve iradesine bağlıydı. Keza eski toplumun olumlu ve olumsuz mirasını devralan yeni kurumlar olmaksızın eski toplumdan gelen canlı ve somut iktidar ilişkilerinin denetim mücadelesi içinde zayıflatılabilmesi ve temsiliyetist kültürden gelen burjuva alışkanlıkların ve algıların ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir.
31.08.2023
Serhat Nigiz
2 notes · View notes
Text
"Boşver, biz de 1 Mayıs'ı kutlarız."
Tumblr media
46 notes · View notes
polemik · 1 month
Text
Kadın Dayanışma Komiteleri Mücadeleye Çağırıyor⤵️
🔺Bugün Çanakkale, Konya, Antalya, Ankara, İzmir ve İstanbul’da sloganlarımızla, meşalelerimizle, şarkılarımızla meydanlardaydık #8Mart
📢 Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde tüm kadınları Kadın Dayanışma Komiteleri ile mücadeleye çağırıyoruz. Hep birlikte, neşeyle, umutla ✨
Bizimle irtibata geç ☎️549 101 26 00
17 notes · View notes
wastiyere · 1 year
Text
Tumblr media
44 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 8 months
Text
Tumblr media
7 notes · View notes
felsefesitesi · 1 year
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/piyasa-sosyalizmi-nedir-ve-borsalar-araciligiyla-nasil-insa-edilir/
Piyasa sosyalizmi nedir? ve borsalar aracılığıyla nasıl inşa edilir?
Tumblr media
Piyasa sosyalizmi, üretim araçlarının devlete veya işçi sınıfına ait olduğu ve ürünlerin piyasada satıldığı bir ekonomi sistemi türüdür. Radikal kapitalizm ve sosyalizm teorileri için mutlu bir ortak nokta olarak herkes tarafından saldırıya uğruyor. Sosyalizm ve kapitalizm arasındaki fark Kapitalizm ve sosyalizm, radikal olmaları nedeniyle hiçbir yerde hayata geçirilemeyen zıt iki ekonomik sistem teorisidir. Bir binanın iki zıt cephesi gibidirler, savunanlar diğer tarafa bakarlar ve orayı tarif ederler, ancak gerçekte onların tek taraflı algılarından farklı, farklı boyutlarda ontolojik bir beden vardır. Bu iki taraf arasındaki karşıtlık basitçe şöyledir: Sosyalizmde üretim araçları devlete aittir, kapitalizmde ise bireylere aittir. Sosyalizmde planlı bir ekonomi
5 notes · View notes
cinaraslan · 2 years
Text
DEVRİMCİ, SOSYALİST,LENİNİST-MARKSİST,KOMÜNİST YOLDAŞLARIMIZI ÖLÜM YILDÖNÜMLERİNDE SEVGİ VE SAYGIYLA ANIYORUZ. 3 FİDANI GÖK TENGRİ UÇMAĞA VARSIN 🙏🏻
DENİZ GEZMİŞ ( 50.YIL)
YUSUF ASLAN( 50.YIL)
HÜSEYİN İNAN(50.YIL)
BABA, SANA HER ZAMAN MÜTEŞEKKİRİM. ÇÜNKÜ KEMALİST DÜŞÜNCEYLE YETİŞTİRDİN BENİ. KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ EVDE DEVAMLI KURTULUŞ SAVAŞI ANILARIYLA BÜYÜDÜM. VE O ZAMANDAN BERİ YABANCILARDAN NEFRET ETTİM. BABA, BİZ TÜRKİYE'NİN 2.KURTULUŞ SAVAŞÇILARIYIZ ELBETTE Kİ HAPİSLERE ATILACAĞIZ, KURŞUNLANACAĞIZ DA, TIPKI 1.KURTULUŞ SAVAŞI'NDA OLDUĞU GİBİ. AMA BU TOPRAKLARI YABANCILARA BIRAKMAYACAĞIZ. VE BİR GÜN MUTLAKA YENECEĞİZ ONLARI.
DÜŞÜN BABA, BUGÜN HÜKÜMET, İŞİNİ, GÜCÜNÜ, BIRAKMIŞ BİZİMLE UĞRAŞIYOR ÇÜNKÜ BİZDEN BAŞKA GERÇEK MUHALEFET KALMAMIŞ DURUMDA. VE HEPSİ KEMALİST ÇİZGİDEN SAPMIŞLAR. VE TARİH ÖNÜNDE HÜKÜM GİYMİŞ DURUMDADIRLAR. BİZ ÇOKTAN ONLARİ TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATMIŞ DURUMDAYIZ.
BABA, MEKTUBUMA SON VERİRKEN SENİ, ANNEMİ, BORA'YI,HAMDİ'Yİ, DEVRİMCİLİĞİMİN OLANCA ATEŞİYLE, KUCAKLARIM. (DENİZ GEZMİŞ)
BAĞIMSIZ TÜRKİYE , GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE VE HALKA DÖNÜK ÜNİVERSİTE(DENİZ GEZMİŞ)
DENİZ GEZMİŞ: HALKA DÖNÜK 1961 ANAYASASI ELBİSE DEĞİŞTİRİLİR GİBİ DEĞİŞTİRİLMİŞ, BUNUNLA DA YETİNMEYEREK HALKIMIZA,ANAYASAMIZCA TANINAN HAKLARI TAMAMEN ORTADAN KALDIRMAK İÇİN YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİLDİ, SIKI YÖNETİM MAHKEMELERİNDE MİT AJANLARINA MAHKEMELERİN TEMSİLCİSİ GÖRÜNTÜSÜ VERİLMEK İSTENMİŞ VE ANARŞİST DEYİMİYLE DEVRİMCİLERİN KATLİNE GİDİLMİŞ AYNI NEDENLERLE SİYASİ CİNAYETLER İŞLENMİŞTİR.
POLİS YUVAMIZ TERKEDENE KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ. ZAFER BİZİMDİR. YETER Kİ, SİZLER İNANÇLI OLARAK MÜCADELENİZE DEVAM EDİN ASLAN KARDEŞLERİM. EYLEMİMİZ TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE MÜCADELESİNİN BİR PARÇASIDIR. DEMOKRATİK ÜNİVERSİTENİN GERCEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN GİRİŞTİĞİMİZ MÜCADELEDE HALKIMIZIN MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM MÜCADELESİNDEN AYRILAMAZ. ÖĞRETİM ÜYELERİNİN DAVRANIŞLARI BİZ GENÇLİĞİN SİNDİRME YOLUNDA BİR ADIMDIR. BUNA KARŞI SONUNA KADAR DİRENMEMİZ GEREKİR. SAVAŞIMIZ SENATO VE ARKASINDAKİ EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ İLEDİR. TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIĞI İÇİNDİR. BİZ AMERİKAN EMPERYALİZMİNE VE ONUN İŞBİRLİKÇİLERİNE KARŞI SOKAK, MEYDAN VE ÜNİVERSİTELERDE SONUNA KADAR TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN SONUNA KADAR DÖVÜŞECEĞİZ(DENİZ GEZMİŞ)
BEN HALKIMIN BAĞIMSIZLIĞI VE MUTLULUĞU İÇİN ŞEREFİMLE BİR DEFA ÖLÜYORUM, SİZLER BİZİ ASANLAR ŞEREFSİZLİĞİNİZLE HER GÜN ÖLECEKSİNİZ. BİZ HALKIMIZIN HİZMETİNDEYİZ, SİZLER AMERİKA'NIN HİZMETİNDESİNİZ. YAŞASIN DEVRİMCİLER KAHROLSUN FAŞİZM (YUSUF ASLAN)
9 notes · View notes