Tumgik
#taciz
starsofthegalaxyy · 27 days
Text
İlgi dediğimiz şey normalde olumlu ve güzel birşeyken istenmeyen yerden geldiğinde çok mide bulandırıcı bir hal alabiliyor.
14 notes · View notes
mormezarlik · 5 months
Text
Keşke tüm yaşadığım o iğrenç olayları unutabileceğim veya o günleri hiç yaşamamış olmamı sağlayacak bir makina olsa..
28 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
This is the true face of murderous Israel
20 notes · View notes
sonperdebu · 1 month
Text
Malatya'da 7 yaşındaki küçücük kız çocuğu bu gün tacize uğramış sahur yaparken gördüm haberi yediğim lokma boğazımda kaldı. Lütfen küçük çocuklara dikkat edin dinleyin onları saçma şeyler bile anlatsa dinleyin yargılamayın kızmayın onlara. Bu çocuk gelişim bölümü okumaya başladıktan sonra daha iyi anlamaya başladım o küçük çocukları onların tek istediği sevgi ve merhamet lafı gereksiz uzatmanın bir manası yok o küçücük çocukları koruyun ve başını okşayın.
9 notes · View notes
parezdar · 3 months
Text
Tumblr media
10 notes · View notes
maviimeneksee · 9 months
Text
"Erkektir yapar, kızın namusu" cümlesinin kurbanlarıyla dolu bir ülkede yaşıyorum. "Kim bilir ne kaptı da öldürüldü." , " o saatte orada ne işi vardı?" , " açık giyinmiş." Gibi sahte bahanelerle sapıklıklarını örtmeye çalışan bir milletle yaşıyorum. Kendisine yaşatılan pisliklerden sonra "suçlu" hissettirilmiş kadınlarla dolu bir ülkede, yaşayamıyorum... "kimseye söyleme kızım, seni pis bilmesinler." Diyen cahil, kızını korumayan annelerle ve "namusumuzu kirlettin!" Diye azarlayan, suçu kendi evladında bulan, namus ne demek bilmeyen, namusu kadına ait bir kavram sanan babalarla, aynı havayı soluyamıyorum. Kaybedilmiş çocukluklarla, yok edilmiş gençliklerle dolu gökyüzüne bakamıyorum. En güvendiğinden vurulan kızların, kurtarılamayan ruhlarında kayboldum. Ve ben artık buralardan nefret ediyorum.
19 notes · View notes
desroars · 11 months
Text
Bugün mahkemem var. Tacizden dolayı açtığım bir dava için ilk duruşma gibi bir şey.
Karşı tarafın ceza alacağına zerre inancım yok. Davacı olduğum kişinin deli raporu var. Daha önce taciz gibi vukuatları olmasa da, yaralama gibi olayları olmuş ama ceza almamış.
Oraya ceza almayacağını bildiğim halde gitmek çok koyuyor.
Bu önünüzdeki iki saati sinir krizi geçirmeden atlatabilirsem ne mutlu bana
7 notes · View notes
dizyarasi · 8 months
Text
+ Gitmedin, bir adamı vurdun!
- Bana tecavüz edene çiçek mi uzatsaydım?
6 notes · View notes
oluncesevemezsen · 8 months
Text
Hayatın sonunda ,ben ya öleceğim yada o çocukla evleneceğim.Beni zorlayan kişiyle...
3 notes · View notes
denizeyuruyen · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
🎬 The Assistant (2020)
"The Assistant, sinema sektöründe ihtişamlı bir yönetici koltuğuna sahip bir adamın asistanlığını yürüten Jane’in yıllar gibi geçen bir gününe odaklanıyor. Gün ışımadan işe koyulan Jane, gün bittikten sonra işten çıkıyor. Güneşin aydınlığından çok uzakta, boğucu bir ofiste, olup biten her şey Jane’i çepeçevre sararken, onun tanık olduğu şeyler bu kurmaca filmin ötesinde, artık herkesin bildiği bir gerçekliğe dokunuyor."
"Harvey Weinstein’ın korkunç eylemlerinin ifşasıyla başlayan #MeToo hareketinden esinlenmekle birlikte, The Assistant, yaşanan korkunç olayların sadece bir “canavar”ın kötülükleri değil, o canavar(lar)ı yaratan ve koruyan sistemin neticesi olduğunu göstermeyi amaçlayan sakin ama güçlü bir yapım."
"Jane, sektörde tutunabilmek için son derece istekli ve hevesliyken, içine dâhil olduğu sömürü düzeni onun bu çabası ve bir gün iyi bir yapımcı olma hayaliyle besleniyor. Bu zincirde Jane daha çok ve en çok çalışması gereken kişi olduğuna belli ki çoktan inanmış ya da inanmak zorunda kalmış ki günlük rutin dâhilinde birbirinden alakasız gibi görünen tüm işleri yapmayı kabul ediyor. Ancak karanlık güçlere sahip kan emen bir canavar gibi ofisin içinde yaşayan ve filmin izleyicisine asla gösterilmeyen yöneticinin tam da bu yoğun iş düzenine ihtiyacı var, çünkü ancak böylece ne Jane ne de diğerleri onun insanlık dışı faaliyetlerini sorgulayacak vakti bulamayacak. Dahası bu yoğun çalışma rutini normalleşirse geriye kalan her şeyin de normalleşmesine öncülük edebilecek. Zaten gücünden kimsenin şüphe duymadığı bu “görünmez” yönetici çalışanlarının her hareketini kontrol ediyor ve eğer kendisinin hoşuna gitmeyecek bir şey yapılırsa gücüne daha da güç katmak için ona yalvaran özür mailleri bekliyor – ya da daha da korkuncu, çalışanları kendi iradeleri dâhilinde bunu yapmaları gerektiğini düşünüyor. Film boyunca birçok kadının deneyimlerinden geriye kalan ufak tefek kanıtları birleştirerek, yöneticisinin sektörde çalışmak için kendisine gelen kadınlara cinsel saldırıda bulunduğu kanaatine varan Jane, yapması gerektiği gibi insan kaynaklarına olan biteni anlatmak istiyor. Elindeki kanıtların yetersiz olduğunu söyleyen bu bir başka erkek çalışan, sahnenin sonunda Jane’in içini rahatlatacak bir şey söylediğini zannederken, bu şiddet ve istismar ağının ne kadar güçlü olduğunu da açık ediyor."
Alıntı Kaynağı: https://filmloverss.com/the-assistant/
5 notes · View notes
cagdasyatirim · 2 years
Text
Tumblr media
2 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Çürümüşlüğü Hakikat Olan Ülke
Tumblr media
Çürümüşlüğü mihenk taşı kılmış, var ettiği cerahati günbegün yepyeni evrelere taşıyan ve hemen her durumda zorbalığı ele alan bir iktidar pratiğinin esirleriyiz! Madun siyasete ait o figürasyon tarafından var edilen bir müşterekmiş gibi pazarlanan, vatan, millet, bayrakla ezan dörtlemesi etrafından şekillendirilen her hamlede bu çürümüşlük dört yanı kuşatır. Biyopolitik bir cerahat hamlesinin yekununda, varlığı sabitlenen, geleceğe taşınmak istenen, bugünü hiç eden uğursuz çürüme bu siyaset eliyle var edilendir. Düzen siyasetini var eden temsillerin iktidarından, muhalefet takısına haiz olan aynısının laciverdi kılınan ötekilerine bu doğrultuda bütün bu gümbürtü içerisinde yinelene gelir. Yineleme, yeniden yenileme diye çıkagelen her eylem ve hemen her deneme / dönemeçte vuku bulan hemen her bir tahayyül ve pratiğe evrilmiş olan cerahatle bu çürümüşlük laf değil sahiden kaskatı bir hakikat kılınır.
Bu çürümüşlük meseli demirbaş kılınır. Budur yeni denilen ülke! Kokuşmuşluk dört bir yanı kapsarken, kesif bir çürüme, laf değil hakikatin ta kendisi kılınırken yeni ülkenin ol istikametindeki dehşet tablosuna uyanmak / fark etmek ne zamandır hangi zaman? Madun siyaset pragmatizmi göndere çekerken, cerahat uzak öte değil yalın / doğrudan kesintisiz bir demirbaştır. Bu hallerle tek bir doğrunun muhafazası dahi söz konusu edilemeyecek iken hedef 2023 masallarına inanılır mı? Doğrunun yitiminden sonra var edilen her yeni, her hamle çabasının sonu ufuksuzluk kılınırken, burada halen satılmaya çalışılmasının o akıbeti her ne olacaktır? Bir çürümüşlük yolu / yönü güncellenirken hayat erdemi elden çalınırken, Türklük dışındaki kimliklerin yaşam pratikleri günbegün devletli nezdinde bir biçimde sınırlandırılırken yarın karanlıktan gayri ne getirecektir? Çürümüşlüğü belirgin bir mihenk taşı kılan / bilen / anlayan akımın karşısında yolun yordamın insani olanların yekununa dönüşü her ne zaman söz konusu olacaktır?
Bir biçimde futboldaki şampiyonluğun dahi ırkçı hizipleşme / cepheler arasında zikzaklar çizilerek var edilen nefret turnusolleri imal ettiği menzilde, gündelik yaşama düşürülmüş gölgelerden kim nasıl azade kalabilir ki? Gırtlak gırtlağa düşülmüş bir menzilin gündelik bir normatif kılındığı uzamda o çürüme her yerde yeniden biçimlendirilirken yol nedir, yön her nereyedir? Bitimsiz bir devamlılık bahsi etrafında, kadın sanatçıların sahne aldığı etkinliklerin dahi engellenmeye çalışıldığı, misal Derince Belediyesinin derin araştırma, tahkikatları sonucunda Aynur Doğan konserini iptal etmesi gibi ucubelik kararların var edildiği bir zeminde, zorbalığa karşı kim her nasıl dur diyecektir? Böyle bir idesi var mıdır şu ülkedeki yurttaşların kesin bir biçimde, sorgular mıydınız?
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yaşamını yitiren Kürt siyasetçi Aysel Doğan’ın cenazesi, memleketi Dersim'de son yolculuğuna uğurlanıyor. Kent girişinde polis tarafından engellenen kitle, oturma eylemi başlattı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ile 1999 yılında Avrupa’dan Türkiye’ye gelen 2’nci Barış Grubu üyesi Aysel Doğan, 11 Mayıs'ta Almanya’nın Köln kentinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Doğan’ın cenazesi, Köln'den Diyarbakır'a hava yoluyla sabah saatlerinde getirildi. Doğan'ın cenazesi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, HDP bölge milletvekilleri, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Doğan ailesi ve çok sayıda kişi tarafından "Şehîd namirin" sloganıyla karşılanarak Diyarbakır’dan Dersim'e uğurladı.
Dersimliler tarafından Mazgirt karayolunda bulunan Seyidli Köprüsü’nde karşılanan Doğan'ın cenazesi, yol boyunca kontrol noktalarında durduruldu.
Karşılamanın ardından Doğan'ın cenazesi Dersim merkez Gazik Mahallesi'ndeki evine götürülmek üzere yola çıkarıldı. Turişmek Mahallesi girişindeki kontrol noktasında konvoy ve cenaze aracı yüzlerce polis tarafından durduruldu. Cenazenin Gazik Mahallesi'ndeki eve getirilmesine polisler tarafından izin verilmiyor. Polis cenazenin Asri Mezarlığı'na götürülmesini istemesi üzerine kontrol noktasında yüzlerce kişi oturma eylemi başlattı. Kalabalık grubun karayolunda başlattığı eylem sürüyor.”
T24’den iliştirelim: “Cenazenin Gazik Mahallesi'ndeki eve getirilmesine polisler tarafından izin verilmedi. Polis cenazenin Asri Mezarlığı'na götürülmesini istemesi üzerine kontrol noktasında yüzlerce kişi oturma eylemi başlattı. Polis, cenazeye katılmak isteyenlere gazla ve tazyikli suyla müdahale etti. HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü müdahalede yaralandı, ambulansla hastaneye kaldırıldı.
Aysel Doğan'ın cenazesi belediye mezarlığına götürülürken polis tarafından yeniden müdahale edildi.
Tunceli-Pülümür Karayolu'nda Cemevi yanında uygulama noktasında aile dışında kimsenin giremeyeceği söylendi. Ardından polis cenazeye katılmak isteyenlere tazyikli suyla müdahale etti.”
Zorbalığı ele alırken, gidenin, yitirilen insanların ardında bıraktığı acıya da saldırmayı maharet addeden suç işleri bakanının var olduğu bir zeminde, uydur kaydır gerekçelerle bir kere daha bir yas evi gözaltına alınır. Aysel Doğan’ın politik kimliğini öne sürerek o Dersim sathı mahallini Tunç eli kılmak için eldeki tüm imkanları aralıksız cumhuriyetin en başından bu yana sürdüre duran bir akıl yeniden şiddeti var eder. Bırakalım şerhleri o ama ve fakat bağlaçlarını, kim olursa olsun bir yasa saldırmayı güncelleyen akımın var ettiği çürüme devamlılığa kavuşturulur. Daha önce, Taybet İnan’dan, daha önce Xaci Lokman Birlik’ten, daha önce Cemile Çağırga’dan, daha önce Cizre’de katledilmiş olan yüzlerce insanın / yanmış bedenlerine karşı var edilmiş “milli ve yerli” tahammülsüzlük, Aysel Tuğluk’un annesi Xatun Tuğluk’un mezarsız koyabilmek adına biçimlendirilmiş o faşist saldırı ve nicesinden aşina olduğumuz bir ötekileştirme var edilir bir kere daha. Düşman hukukunda dahi yeri bulunmayan bir cerahati sahiplenen, bununla övünen ve kimi başka devletlerin var ettiği şiddetten hiç geri kalmayan bir zulüm var edilir. Ne hesabı verilir, ne de hesap soracak makam bırakılır. Bu çürüme değilse her nedir ki sahi ama sahiden de çürüten / tüketen ülke!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Şikeftan Köyü, Yüksekova’da polis A.K.’nin kullandığı araçta 52 kilo 500 gram patlayıcının ele geçirildiği 21 Mart’tan bu yana asker ablukasında. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, olayın yaşandığı tarihte, Irak’ta patlayıcı madde yüklenen aracın Şemdinli’ye getirildiği ve hedefin de İstanbul olduğunu iddia etti. Soylu’nun açıklamaları sonrası başlatılan soruşturma kapsamında Şikeftan Köyü askerlerce ablukaya alındı. Askerler, “uyuşturucunun yüklendiği yer” olduğu iddiasıyla ablukaya aldığı köye girişlere 40 gündür izin vermiyor.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre asker baskısı nedeniyle 50 aileden 35’i köyden ayrılmak zorunda kaldı. Köyde kalan ailelerden 14’ünün de ayrılmak için koyunlarını sattığı, satmayan bir ailenin sürekli askerler tarafından taciz edildiği öğrenildi.
Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik 17 Nisan’dan bu yana sürdürülen saldırılar sonrası köydeki baskının daha da arttığı aktarıldı. Yaşadıklarına dair bilgi veren köylülerin, içme sularının 10 gündür kesik olduğunu söylediği kaydedildi.
Evlerinden 100 metre uzaklaşmalarına izin verilmediğini kaydeden köylüler, yaşadıkları mağduriyeti yetkililere iletmelerine rağmen kendilerine yardımcı olunmadığını belirtti. Zor koşullarda yaşamlarını idame ettiklerini aktaran köylüler, erzak almak için köyden dışarıya çıkanların ince aramaya maruz kaldığını ve kimlik kontrolünden geçirildiklerini söyledi.
İstanbul’da görev yapan bir polis Hakkari’de 21 Mart’ta aracında 52 kilo 500 gram patlayıcıyla yakalanmıştı. Polis gözaltına alınırken, patlayıcı madde gerekli tahkikat yapılmak üzere Yüksekova TEM Büro Amirliği görevlilerine teslim edilmişti.”
Çürümüşlük zorbalıkla birlikte çıka gelir her zamanki gibi. Bir asırdır Türkiye sathı mahallinde olsa da, halen onun bir parçasında olduklarına emin olunamayan Kürd’e yönelik baskının biçimi çeşitlendirilir. Kim bilir hangi yarayı var etmekten alıkonulan bir kolluğun yakalanması sonrasında ceremenin sıradan insanlara kesilmesinin utancı kalır geriye. Bunca zamanda var edilen kötülük kafi gelmediğinden bir defa bu hallerle çıka gelen bir devlet pratiği söz konusudur. Dahası hayat hakkının hiç sayıldığı bir yerdir mesel, çürüteni bildirecek olan. İçme sularının kesik olmasından, köyden dışarı çıkmanın handiyse imkansız kılınmasına, bir dolu tehdit / yıldırma hamlesinin refakatinde kim nasıl bir barışı / sulhu var edecektir? Binlerce yıldır bir toprak parçasında var edilen ortak yaşam pratiği de def edilince, geriye bir ülke kalır mı, sahi ama sahiden?
Kocaeli Derince Belediyesi, sanatçı Aynur Doğan’ın 20 Mayıs’ta Derince Açık Hava Sahnesi’nde vereceği konseri iptal etti. Belediye sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Aynur Doğan’ın ismini vermeden konserin “inceleme sonucunda” iptal edildiği belirtti. Açıklamada “İlçemiz sınırları içerisinde özel bir firmanın yapacak olduğu konser organizasyonunun yapılan detaylı inceleme sonucunda uygun olmadığı tespit edilmiş olup, etkinlik belediyemiz tarafından iptal edilmiştir” denildi.
Gazete Duvar'dan aktaralım: "Gergedan Yapım tarafından yapılan açıklamada kullanılan ifadeler şöyle: “Gergedan Yapım ve BGST Organizasyon olarak, 20 Mayıs'ta Kocaeli Derince Açıkhava sahnesinde yapacağımız Aynur Doğan konserinin iptalini Derince Belediyesi'nin Twitter hesabından öğrendik. Daha önceki tüm işlerimizde olduğu gibi 20 ve 25 Mayıs etkinliklerimizin de ödeme dekontlarımızı ibraz ettiğimiz ve çalışmalarını tamamladığımız halde konser, 'konser organizasyonunun yapılan detaylı inceleme sonucunda uygun olmadığı tespit edildi' gerekçesiyle Derince Belediyesi tarafından konserden beş gün önce bize bir açıklama yapılmadan iptal edilmiş oldu. Aynı koşullarda işlemlerini gerçekleştirip ödemelerini yaptığımız 25 Mayıs tarihindeki konserimiz devam ederken Aynur Doğan konserini yapamıyoruz.
Dünyanın birçok ülkesinde konserler veren ve hayranlıkla takip edilen sanatçımız Aynur Doğan'ın büyük bir heyecanla başladığımız Türkiye turnesinde yaşanan bu olay ve bize göre gerekçesiz alınan bu karar kültür sanat dünyası ve ülkemiz için kaygı vericidir.
Biz birlikte şarkılarımızı söylemeyi bırakmıyoruz. 18 Mayıs'ta İzmir'de başlayacak olan Aynur Doğan Türkiye turnesi Kocaeli dışındaki illerimizde devam ediyor.”
Bir ülkede iki gıdım kendi dilinden, kendi dünyasından bir kelamı sırtlanmış olana yer verilmeyecek olduğunun vahim sureti bir kere daha göndere çekilir. Kürd kimliğini yok saymaların kaçıncı tezahürüdür bu var edilen Derince belediyesi saçmalığı takdirinizedir. Hassasiyet nam bir şeyin icat edilmesinden bu yana süre giden ırkçı ayrımcılığın vardığı o boyut da mı bir şeyleri izah etmemektedir. Türkiyeli bir sanatçının suna geldiği bir tutam kelamın, bir tutam kendiliğinden çıkagelen anlamın, yorumun, nihayetinde musikinin de ta kendisinden nem kapılıyorsa, dahası Kürd hala kırmızı çizgileri harekete geçiriyorsa o memleket sahiden hangi anlamda barışmıştır! Aynur Doğan’ın konserinin engellendiği günlerde, şunlar da var edilir;
AK Partili Çayırova Belediyesi, Amed Şehir Tiyatrosu’nun Kürtçe 'Don Kîxot' oyununu sözleşme yapılmasına rağmen salon vermeyerek engellenir. Metin-Kemal Kahraman kardeşlerin 17 Mayıs'ta yapılması planlanan Muş konseri, Valilik tarafından yasaklanır. Soprano Pervin Çakar, konser yapmak için salon arayışında olduklarında önce repertuarda Kürtçe şarkı var mı yok mu kontrolünün yapılmasından illallah ettiğiden dem vurur. Zafer Part!si başkanı Özdağ’ın hedef göstermesinin ardından Matthaios Tsahouridis’in Trabzonspor şampiyonluk kutlamaları programından çıkarılmasına tepki gösteren Apolas Lermi, siyasi baskılara boyun eğen Trabzonspor yönetimine tepki göstererek sahneye çıkmaz.
Çürümüşlüğü mihenk taşı kılmış, var ettiği cerahati günbegün yepyeni evrelere taşıyan ve hemen her durumda zorbalığı ele alan bir iktidar pratiğinin esirleriyiz! Büsbütün hayatın her hali yerle bir edilmeye çalışılıyor. Müdahaleler müdahaleleri kovalarken, cürmün peşi sıra dizilen, cühela cüretiyle kotarılan her fecaat bir başka zorbalığa dönüşüyor. Kimi zaman hakkaniyet yerle bir ediliyor, kimi zaman cebe bütün gün çalışıp giren üç kuruş tırpanlanıyor. Yoksulluk pay edilirken, direniş unutturuluyor. Eksiklik gündelik bir hale dönüştürülürken sorgulamak imkansızın sınırına terk ediliyor. Fasaryadan bir atılım yapa duran ülke, herkeslerin bizi kıskandığı müjde edilirken daha cümle bitmeden bir tahakküm hamlesi katara ekleniyor. Meram hep eksik kalıyor, ne yazarsak nasıl edersek edelim ortaya çıkan ucubelik dolu yeniyi tam aksettirmiyor. Dününün var ettiği cerahatli o halleri bugün yeniden kullanmaya çaba sarf eden bunu da bir dolu yöntemle ama en çok da insana dair / temel / asgari olan meselleri alt üst ederek kuran bir aklın rehineleriyiz işte. Kötülüğün göndere çekildiği bir zeminde hayatın ehven kılınamayacak olduğunun tanığıyız. Bugün bir asırlık demokrasi deneyiminin izlerinin son kertede silindiği bir yer sahiden var ediliyor. Bütün bu hasbıhal bu çalan ziller, kötülüğün karşısında hayatın her nasıl incecik bir çizgide devam olunduğuna dair beyanatı bildiriyor. Ya sonrası, ya ötesi...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: İstanbul-©- Francisco Seco-Copyright 2022 The Associated Press
4 notes · View notes
iahaber · 3 months
Text
0 notes
ilcovodelbikersgrunf · 5 months
Text
Tumblr media
Un tipo di guanto indossato dalle donne nel 1850 per proteggersi da stupri e molestie. Londra (Regno Unito)
0 notes
thisworldhurtsme · 9 months
Text
“Kabuslarımda sadece onun yüzü vardı. Korkuyorum”
Verda Sarca Güncesinden
09.08.2023
Her insanın kabusu vardır. Her insanın kabusu olan bir başka insan vardır.
Benim kabusum da amcam. 4 yaşımdan beri beni taciz eden amcam da benim kabusum.
Yeri gelir dayak atar yeri gelir ‘sevmek’ adı altında taciz eder hatta eğer tam zamanlarında yanımıza başkaları gelmese bu tecavüze kadar ilerleyecek olan sevgi.
Kendi bedenimden nefret etmeme sebep olan amcam.
Ailemin bu durumu bilmesine rağmen susması ise ona güç veriyor ve her seferinde daha ileriye gidiyor
Her yanıma gelişinde benim korkudan titremen ona ayrı zevk veriyor.
İnsanlardan nefret etmeme sebep olan da insanlardı aslında.
Sekizinci Sokak Nöbetçisi Verda Sarca(üstünü çizerim)
Sadece Verda
1 note · View note
gundemege · 9 months
Text
O Olayın detayları ortaya çıktı. Detay Bambaşka
Tumblr media
Buca Çamlıpınar Mahallesi yaşanan olayların detayları ortaya çıktı Buca’da 1997 doğumlu H.E. isimli vatandaşı bakışlarıyla taciz ettiği belirtilen kişinin, aynı apartmandaki komşusu Mustafa O. olduğu ortaya çıktı. Çıkan kavga ve linç girişimi sonrası Polis olaya müdahale etmiş sokağa çıkan vatandaşları sakinleştirerek dağıtmiştı. Olayın detaylarına Gündem Buca ulaştı. Olay iki yıl öncesine iki komşunun birbirleri arasında başlayan husumet, dün bir birlerine bana yan baktın taciz ettin diyerek olaylar başlamış. Olay sonrası her iki tarafta birbirlerinden şikayetçi olmaz iken H.E bugün emniyet giderek şahıstan şikayetçi olduğu bildirildi. 1997 doğumlu H.E’nin aynı apartmanda yaşayan komşusu olan Mustafa O. isimli şahsın bakışlarıyla taciz ettiğini belirtmesi üzerine Abil efendi Camii’nde kavga çıkmış, camii içerisinde Mustafa O. darp edildi. Kalabalığın uzaklaştırılası esnasında yaklaşık 150 kişilik grup mülteci istemiyoruz diyerek bağırarak caddeyi kapatarak protesto yapmış ardından emniyet kalabalığı dağıtmıştır. Read the full article
0 notes