Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, üzüntü, bilgi ve tüm diğerleri aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman Aşk, yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik , çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk, " Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" Diye sormuş. Zenginlik, " Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok" demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. " Kibir, lütfen bana yardım et!" "Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." Demiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş. " Üzüntü, seninle geleyim..." " Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki, Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş: "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım." Bu Aşk'tan daha yaşlıca biriymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini onun yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına varlıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: " Bana yardım eden kimdi?" O, Zaman'dı diye cevap vermiş Bilgi. " Zaman mi? Neden bana yardım etti ki?" Diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş " Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir..."
Hani bazı kesin diyor ya, biz arapları sevmiyoruz. Imansızlar siz arapları değil, müslümanları sevmiyorsunuz! Size sığınanları nasıl ölüma terk ettiniz?! Arapları sevmiyorsunuz anladık diyelim. Peki türkleri niye sevmediniz?! Solcu milleti kendi ırkından başka kimseyi sevmez!
Zerre içinde zerreyim ben kendimi bilmez miyim? Yani işin sırrı kendini bilmekte. Değişmek istiyorsan eğer bileceksin kendini! Neyi terk ettiğini bileceksin. Neyi terk ettiğini bileceksin ki, neye kavuşmak istediğini bilesin. Şimdi düşünüyorum da.. Bırak bilmeyi Ben aslında hiç öğrenemedim kendimi..
@sairkentli
aydan arı, sudan duru.
Çok temiz ve berrak; çok güzel mânâsında kullanılır bir tâbirdir. Eski Türkçeden beri kullanılan arı kelimesi tertemiz ve pak mânâsındadır. Duru da hakezâ katışıksız ve pürüzsüz mânâsındadır. Aydan arı, günden duru şeklinde de kullanılmaktadır.
Aynalar Pazarı - Şükrü Erbaş
Cehalet bitti şükür! Bilgiyle bilgisizlik arasındaki o anlamsız ayrım kalktı! Artık herkes her şeyi biliyor. Artık herkes kendini şehvetle seviyor. Kaldıysa bir huzursuzluk, o da bilmeyenlerin bilenleri küçümsemesinden başka bir şey değil! Herkes bilgi zehirlenmesinden ölecek! İki söz arasında kir-çapak, aksırık-tıksırık, toz-pas gibi sesler duyulsa da, herkesin siyasetten iklime, aşktan ölüme, hukuktan petrole, karıncalardan kutuplara... büyük düşünceleri var! Hatta şiir, müzik, resim... bilmek ne, hepsine kendi yüksek seviyelerinden sözler, sesler, renkler ekliyorlar. Öyle yüce gönüllü ki herkes, kimse dehasını esirgemiyor. Özel gazeteleri, televizyonları, sayfaları var! En az bir milyon fotoğrafını görmedikleri kimseyi önemsemiyorlar! Bazıları, “bu bir pornografi” dese de, onlara göre bu içtenlik. Hatta eşitlik. Dürüstlük. Belki biraz yalnızlıktan söz edilebilir ama dünyanın kendilerinden yapıldığını hemen görüyorlar. Yedi milyar yalnızlık olur mu hiç?..
Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık.
Tevazu bitti. İncelik bitti. Hatıra bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti.
Bir aynalar pazarı ki, yaşıyoruz işte...
- Şükrü Erbaş, Aynalar Pazarı
(Kuş Uçar Kanat Ağlar)
- Görsel: Volkan Yiğit (Şükrü Erbaş)