Tumgik
#hayat hikaye
cizgiotesi · 2 years
Link
Emre Yunus Emre - Hayatımın Kısa Hikayesi Fakir mahallenin ezik çocuklarıydık İşçi hizmetçi rolünün kavruklarıydık Bir parça umuda koşturduğumuz günler Allah’ım meğer ne büyük lütfunmuş dünler… #hayat #hikaye #edebiyat #şiir
0 notes
aidiyetsiz · 7 months
Text
Her insan kendi hikayesini yazıyor, bazen başınıza gelenler size sadece bir bölüm gibi görünüyor ama gerçekte o hikayenin tamamı sizsiniz.
83 notes · View notes
mistikadiin · 9 days
Text
Karanlığın vazgeçemediği bir alışkanlığı vardır. Kulaklara sessizliği bahşeder, kendini göğe çektiği perdelerin aynısını gözlerinden aralamana izin vermezdi. Gözüne dikilmiş göz astarı her gece gözünün önüne düşer ve kulaklarının zarı her gece delinmiş gibi sessizliğe alışmanı sağlardı. Fakat karanlığında bildiği gibi her gece sabah ile sonlanırdı. Sabah göğün paleti, insanoğlunun ışığıydı.
https://www.wattpad.com/1386002587-%C5%9Faka-m%C4%B1-0-0
12 notes · View notes
egeantonio · 13 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir aşk romanında iki karakteriz sevgilim. Sen her şeyden habersiz olan o kız. Ben sorunlu o serseri çocuk. Klişelerle dolu bir romanız, yazarımız biziz çünkü. Bir o kadar klişeyiz bir o kadar kusursuz. 450 sayfadan oluşan bir romanız biz. 127. Sayfada tanışmışız. Geç olmuş kavuşmamız. Hiç basılmadan bir rafa konmuşuz. Toz tutmuş üstümüz. Hiç açılmamış sayfalarımız. Bir birinden habersiz büyümüş iki çocukmuşuz aslında biz. 450 sayfaya sığar sanmışlar hikayemiz. Bir son yazacak olsak son satıra “sonsuza kadar mutlu yaşadılar” demezdik biz. Sonsuza kadar birbirleri için yaşamışlar derdik. Klişelerden oluşan hayatlarımıza bir son gerekse birbirimizi bulmazdık değil mi?
15 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 1 month
Text
Bir adam devesinin sırtında çölde hareket halindeyken susuz kalmış bir adamla karşılaşır. Perişan halde adam selam verir ve bir yudum su ister.
Adam deveden iner matarası ile su ikram eder. Suyu içen adam ayağa kalkar devenin sahibine bir yumruk atıp matarayı elinden alır. Devenin üstüne binip yola koyulur. Devinin sahibi arkadan seslenir. Kardeş dur der. Bir şey söyleyeyim deve de senin olsun matara da, hakkım da helal olsun. Ama senden tek bir şey isteyeyim der.
Hırsız kahkahalarla güler söyle bakalım şimdi ben yürüyeceğim sen duracaksın ne istiyorsun der.
Allah rızası için bunu kimseye anlatma der. Ne olacak ki anlatsam diye cevap verir hırsız. Devenin sahibi;
"Anlatırsan artık insanlar ne çölde kalmışlara ne de susuz kalmışlara inanmaz.' der..
Yani anlatırsan artık insanlar ne susuz kalana ne çölde kalana yardım eder..
Nurullah Genç
8 notes · View notes
tarkankurdu · 1 year
Text
Her gün işe gidiyorsun. Akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında aldığın tek şey koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durumdasın. Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından, kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra hayallerinizdeki yatak.. Perdeler. Halılar. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur. Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız. Hepimiz heba oluyoruz. Bütün bir nesil benzin pompalyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık. Bizim savaşımız ruhani savaş. Ve bunalımımız kendi hayatlarımız..
Dövüş Kulübü - Chuck Palahniuk
Tumblr media
61 notes · View notes
yalnizcakendiolan · 2 months
Text
ALEVSİZ MUM - 1.BÖLÜM (PART 2)
Bu durum beni birçok çocuğun rahatlıkla yapabildiği birçok şeyden alıkoymuştu. Mesela, bisiklete binmek ve parkta oynamak gibi... Veya liseye gitmek gibi... Ailem babamın işi yüzünden aşırı zengindi. Evet işi yüzünden zengindik ve evet bu zenginlik aşırıydı. Çünkü, bu durumum ortaya ilk çıktığı zamanlarda ailem beni tedavi ettirmek için bir doktora gidip bunun etrafta duyulmasını göze alamamış, bundan dolayı bana benimle karanlıkta yaşayacak bakıcı ve dadıların olduğu bir ev açmayı doğru görmüşlerdi. Her ne kadar kendi durumumdan dolayı bundan şikayetçi olmasam da aklı başında her insan bir bu durumdaki bir çocuk hakkında verilecek doğru kararın bu olmadığını anlayabilirdi.
Gerçi, babamın işi daima başından aşkın olduğundan dolayı ve annemin de asla aklında ne zaman ne olduğunu kimsenin bilemediğinden dolayı çok aklı başında insanlar sayılmazlardı. Ama bu yine de ne istersem yaptıkları gerçeğini değiştirmediği için ben de asla onlara karşı kötü bir davranışta bulunmamıştım.
Sonunda hazırlanıp çıktığımda, ne kadar öncesinde kendimi hem fiziksel hem de psikolojik olarak hazırlanmaya çalışsam da güneş gözümü aldı. Okula gidemiyordum. Çünkü ışık altında durmaya hala ( 17 yaşında olmama rağmen) tam alışamamıştım. Birkaç saat ışık altında durduğum zaman herhangi bir şeye odaklanmakta güçlük çekiyor, etrafımda aniden olan hareketlere veya yüksek seslere karşı daha korkak ve daha duygusal tepkiler vermeye başlıyordum. Bu yüzden bugünkü görevim, daha önce gitmediğim bir parkta yürüyüş yapmak, ardından eve hava kararmadan dönmekti. 17 yaşında bir çocuk için gayet basit bir görev, hatta görev bile sayılamayacak kadar normal bir aktiviteydi. Benim için öyle olmasa bile...
Kulaklığımı kulağıma takıp en sevdiğim şarkıyı açtım.
-Rolling Stones - Paint It, Black
Sesi sonuna kadar açıp yürümeye başladım. Kaldırımın ortasından yürümeye özen göstermem gerekiyordu. Çünkü, istemsizce yanımdaki duvarın dibinden yürümeye, duvarın gölgesine sığınmaya çalışıyordum ve güneşten herhangi bir şekilde kaçınmam yasaktı.
Temmuz sıcağının ortasında hepsi siyah tişört, kot pantolon ve ayakkabı ile rengarenk bir oyun parkına gidiyordum. Suda yaşamaya çalışan bir kuş kadar ait olabileceğim bir dünyada, yine bana aynı tezatlıkta bir yere gidiyordum. Küçük çocukların aileleriyle beraber oyunlar oynamaya gittiği bir yere... Ben küçükken hiç çocuk olmamıştım. Annem bana ağlamayı yasaklamıştı. Bu yüzden kendime artık büyüdüğümü söyleyip durmuştum. Bir yalana herkesi inandırmanın en kolay yolu önce kendinizi inandırmak olduğundan bir süre sonra ben de büyüdüğüm yalanına inanmaya başlamıştım.
Büyüdüğüm zaman zaten artık arkadaş edinmem imkansızdı. Çünkü; ben büyüdüğümde arkadaşım olabilecek yaşıtlarımın büyümesine daha 10 yıl vardı. Çünkü ben düşünce ağlamamam gerektiğini, ya yolumu ya da yürüyüşümü değiştirmem gerektiğini daha 10 yaşındayken öğrenmiştim. Her ne kadar bunu diğer çocuklar gibi sokakta oynarken düşe kalka öğrenmemiş olsam da... Biliyordum işte.
(Okuduğunuz için teşekkür ederim😁 daha henüz ilk bölümü bile tamamlayamamış olsak da okuduğunuz zaman yorumlarınızı eksik etmeyip düşünce, his ve beklentilerinizi yazarsanız çok sevinirim 😊 yarın görüşmek üzere 😁👋)
8 notes · View notes
kitapsevenbiriii · 10 months
Text
Ancak hayat dediğin nedir ki? Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep öyle sürüp gidecek sanırız. Birden bir ip kopar, ışık söner, her şey darmadağın olur.
25 notes · View notes
mormezarlik · 3 months
Text
Asla iyi bir wattpad yazarı olamayacağın ve yazdığın hikâyelerin asla okunmayacağı gerçeği..
9 notes · View notes
1aselime · 4 months
Text
Unutamadıklarımdan
Hiç unutmuyorum keşif için gelen askerlerden biri ekmek pişiren kadının yanına gelmişti kadın ekmek verdi bir parça emeği kediye verdi birazını tavuklara verdi biraz daha küçük parçalara ayırıp kuşlara attı elinde bir parça ekmek kalmıştı kuşlara vere vere minibüse bindi ve gitti.Arada on onbeş dakika geçti geçmedi silah sesleri duyuldu herkes çatışma yerine yardıma koşuyor çatışma bittikten sonra biz de oraya gittik o asker yerde kanlar içindeydi anlaşılmayan bir kaç kelime söyledi onu duymak için eğildim çok üşüyorum diyordu. Amcama seslendim çok üşüyormuş ne yapmalıyım dedim amcam ağladı battaniye getirdiler özellikle onun üzerine iki üç battaniye attılar hâlâ titriyordu son sözü "çok üşüyorum anne" oldu onunla beraber üç arkadaşı daha şehit olmuştu. Ölene kadar o sesi o sözü unutmam aynı gün etkisiz hale getirilmiş bir teröristin silahından ise kanla 'bu gün de ölmedim anne ' yazıyordu. Düşünsenize bir savaşın ortasındasınız ne öldüren sizsiniz ne ölen siz.
8 notes · View notes
delipsikolog8888 · 4 months
Text
Her yara , bir hikaye anlatır
8 notes · View notes
aevval · 4 months
Text
Sen ne sevmeyi ne de sevilmeyi bilmiyorsun.
8 notes · View notes
feelingoodthings · 8 months
Text
O hikaye yarım kalmadı
O hikaye o kadardı.
12 notes · View notes
mistikadiin · 8 days
Text
Bazı şeyleri hatırlamak; bazı anılarımızı unuttuğumuz kadar neden aklımızda diye sorgulatmaz bize.
Niye bu anı hatırlıyorum diye aklını kurcalamaz, zorlamaz.
Hatırlamanın kıymeti neden bilinir peki, unutulmadığı için mi?
10 notes · View notes
vinceverbatim · 5 months
Text
"
Dağlarda bazı pınarlar olur. Yeni yollar açıldıkça buralara uğrayan insanlar azalır; giden gelen azaldıkça da suyun çevresini naneler, dikenler sarar. Bir zaman gelir ki, orada pınar bulunduğunu kimse anlamaz. Ama sıcak bir günde susuzluğunu gidermek isteyen bir yolcu pınarı anımsayıp ana yoldan saparak tepeye doğru yürür. Kaynağın başına varıp yaban otlarını aralayınca gördüğü şeye kendi de şaşar: Kimsenin bulandırmadığı, dupduru, soğuk bir su otlar arasından şırıl şırıl akmaktadır. Suyun durgun yüzeyinde kendini seyreder; güneşi, gökyüzünü, dağları seyreder… Böyle güzel bir yeri çoktandır unutmuş olmasına üzülür, köye gidince arkadaşlarına da söylemeyi düşünür. Düşünmesine düşünür ama sonra her şeyi unutur.
Yaşamda da böyledir işte. Belki de yaşamı yaşam yapan budur …
Cengiz Aytmatov, İlk Öğretmenim
7 notes · View notes
efsungeradam · 3 months
Text
Tumblr media
3 notes · View notes