Farklı yüzler , aynı hisler. Biri fazla umursuzu , biri fazla kusursuzu oynuyor. Herkes aynı aslında. Tek fark yaşanmışlıklar . Hisler aynı , sözler ve gözler farklı . Gündüzün de yan yana gecesinde ayrı ayrı olacak olan yüzler , kimsesiz. Eller kavuşmayacak bir şeyleri düzeltmek için , gözler acıları paylaşmak için buluşmayacak. Bir saat sonrası ağır bir düş , şimdi yan yanayız , sonra hep ayrı.
Geçmiş bir kara delik , her şeyi içine çeken , geleceği yok eden. Bir günahkâr var kara deliğin içinde , yanında günahı. Günahkârlar günahlarını omuzlarında taşır her daim. O da omzunda taşıyor ancak omzunda taşıdığının farkında değil, göz göze gelmiyor , görmüyor onu. Görse , kıyamet kopacak farkında değil. Her günahkârın bir kurbanı vardır ; ya kendisidir ya da seçtiği bahtsız kişi. Günahkâr, kendi eli ile çizdiği resmin sonunda ölecek , günah ise ömrünün sonuna dek işkence çekecek . Bende bir bahtsızım , kaderimde günahkârın işkencesi var biliyorum . Her masum birilerinin günahının bedelini öder.
Sevda nedir? Nasıl ilerler? Neye göre benimsenir? Neyi sever? Hep bilmiyorum derler? Sen gibi yapar, ederler. Kaç mum kadar sevdan diye sorar ederler, kaç eder? Sevda mumun kaç odaya ışık saçar diye merak ederler, kaç yüreğe dokunur bilmek isterler, oysa ki her insan hayatında bir kez sevda mumu yakar, ya bir kez söner ya da ömür boyu diğerinin sevda mumu ile hep yanar döner. Sevda mumlarınızı hak etmeyen kimseye harcamayın, çünkü değer bilmeyen Deniz’e atar geçer. Sorun denize atması değildir, deniz de ne yapmasını bilmez öylece o mumu karanlığa gömer.