Tumgik
#pratikler
seslimeram · 1 year
Text
Hayat Dönüştürülürken
Tumblr media
Çekimser kalınamayacak bir raddede hayat mefhumu dönüşüme tabi tutuluyor. Asgari bir yaşam hakkının, refah söyleminin yükseltildiği iş bu zaman akışında günbegün gerilediği bir dünyada dönüşüm yoksunluk olarak sabitleniyor. Milenyumun salgın öncesi ve ondan sonrası olarak acayip bir medyuma dönüştüğü dünya tezahüründe hayatiyet hep tersine ama her durumda tersine yontulur. Yoksunluk, eksiltme, bitimsiz bir sınama hali içinde, norm, normatif yerle bir edilirken cerahat el üstünde tutulur. Normalleşme nam tevatür bir biçimde zikredilirken varılan eşik artık tersinden bir yıkım halidir, anormalliğin ortasına demirlemektir. Normalin tersten kurulumu, cerahatin boyunduruğu altında, ceberut aklın sunduğu her türden yıkıcılığı ihtiva etmektedir. Güncelin bitmemiş olan pandemi sürecini de göz önünde bulundurduğumuzda, sermaye için sıradanın heder ettirilmesi meselesi bir örnektir. Patavatsız sermayenin kanlı çarklarının dönebilmesi, daha da yoksunluk içinde kalakalan bir halkın var edilebilmesi, asgari yaşamın, açlıktan ötesi olmamasına rağmen tamah edilmesinin buyurganlığı ve nicesiyle o anormallikler silsilesi, bir normal kılınır. Bunlarla bir dünya bina edilir.
Yeni Devlet 3.0 diye pazarlanan neoliberal politikalar hal ve ekseninde cerahat isteminin, tahakküm nesnelliğinin pek çok tezahürü var edilir. Bir istikamet dahilinde düzen için her şeyin var edildiği / deneyim kılındığı bir gayya kuyusu inşa olunur. Çoraklaşan dünyanın suna geldiği her şey cerahatin kılınır. Hemen her gün fecaatindir. İnsana sair ona ait kılınanın her yandan her açıdan mahvedilmesinin sembolik değil doğrudan güncelliği de bu dönüşümü bildirir. Her devinim bir yenilenmeyi yanında getirirken bu araf dahilinde olan biten her şey kısır bir döngüdür. Bütün yenilenmiş, yeni yüzyıl mottosu zikredilirken bu tahakküm, kesintisiz fecaat halinin istikameti kalıcı kılınır. Tümüyle normalin yıkıldığı bir tahayyül eşiğinin çoktan geçildiği, bin dokuz yüz seksen dört kurgusunda icrası satır satır aksettirilen o figüratif, denetleyici, gözetleyen, tehditkar devlet binasına devam edilir.
Türlü kepazeliğin, al takke ver külah sermaye transferlerinin, bir dolu yoz / yobaz temsili ihtiva eden saadet zincirlerinin, devletin malını öyle de yiyelim böyle de yiyelim diyenler ve fazlasının sunduğu her şey o vatan, millet, sakarya içinde örtbas edilendir. Artık gizem taşımayan bir baş amir ve şürekasının yirmi bir yıllık iktidar pratiğinin söğüşleme, sonsuz bir iç etme, rant ve kaynak yaratarak kendi ve ekkaliyetini refaha erdirmek olduğu bahsini az ötede değil her gün yaşayarak kanıtlıyoruz. Daha geçenlerde mafya kayıtlarında rezili rüsva olan bir vekil bozuntusunun, eşinin başkanlık hesaplarından birisine, bir namı açık ve seçik pezevenk olarak ilan edilmiş bir zata milyonlarca liralık para transferi mesela ol yeni yüzyılın neresine dahil olabilir. Küçük kamu kaynaklarının hamili kart sahibinin hem yakını, hem akrabaları, hem ustalıkla işlenmiş bir hemşericilik kurgusu vs. ile yüz binleri aşana bir haramzade, iki üç maaşlı tiplemelerin çıkmasına vesile olduğu bir zeminin her nesi yenidir misal. Baş amirin yakın arkadaşına ait bg madene verilen iki teşvikle 1,2 milyar kaynak aktarımı öngörülmesi necidir misal. Beşli çetenin sayıca beş bildirilip, resmen bir ahtapot gibi kamu kaynaklarının handiyse hepsine ortak, söğüşleyen bir çete, yapı olmasının neresi hangi yeni yüzyılı var edecektir. Ucubelik bir sarmala rehine kılınan yerde, bir yarının daha şimdiden tükettirilmesi bunca gerçekken, sandık mefhumu laf ola torba dola bir goy goy malzemesine dönüştürülürken ucuza kapatılmış hayatların hesabı ne olacaktır misal? Tümüyle umutsuzluğa rehin edilmiş hayatların akıbeti ne olur, olacaktır, misal?
Diken.com.tr’den aktaralım: “Eski başbakan AKP’li Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım ve il jandarma komutanıyla bir giyim mağazasında çekilen fotoğrafıyla gündem olan Erzurum Valisi Okay Memiş, ‘yanlış bir algı oluşturulduğunu’ iddia etti: “Kendisi de kilolu biri olduğu için her yerde fotoğrafta göründüğü gibi oturuyor. Bize karşı lakayt bir tavır olsa, bunu ben fark ederim.”
Halk TV yazarı İsmail Saymaz, Erkam Yıldırım’ın Erzurum’da bir mağazada otururken karşısında Erzurum Valisi Okay Memiş’i ve İl Jandarma Komutanı Albay İlker Şimşek’i dizdiği fotoğrafı paylaşmıştı.
Gündem olan fotoğraf sonrası Erzurum’a dair yerel haber sitesi Pusula Gazetesi’ne konuşan Vali Memiş, şunları dedi: “Ben Erkam Yıldırım’ı şahsen tanımam etmem. Kendisiyle ayrıca bir bağım, görüşmüşlüğüm yok. Erkam Bey 13 Ocak’ta Erzurum’da düzenlenen Binbir Hatim duasına katıldı. Orada da hayır için yemek vereceğini söylemiş, ben de orada öğrendim. Göründüğü gibi bir durum söz konusu değil.
Camiye yakın olan bir mağazada soluklanmak için 10 dakika oturduk. Durum bundan ibaret. Mağaza içerisinde de herkesin rahatça oturabileceği bir alan yok. Sadece 10 dakikalığına oturduk. Kendisi de kilolu biri olduğu için her yerde fotoğrafta göründüğü gibi oturuyor. Bize karşı lakayt bir tavır olsa, bunu ben fark ederim. Sadece bir anlık çekilmiş bir fotoğraf karesi durumu nerelere getirdi. Moralim bozuldu. Bu şehir için yaptıklarımız belli, çalışmalarımız belli. Böyle olayların bunların önüne geçmesini istemiyorum. Olay çok yanlış anlaşıldı. Orada yüzlerce insana hayır yemeği veren kim olursa olsun aynı masada oturur, teşekkür ederim. Bunun şahsın kendisiyle bir ilgisi, ayrı bir ihtimam durumu kesinlikle yok.”
Peker’in iddialarında gündeme gelmişti
İktidar hakkında çektiği videolarla gündem olan organize suç örgütü lideri Sedat Peker, bir videosunda, Erkam Yıldırım’ın ‘kokainin yeni güzergahını belirlemek için geçen ocak ve şubat aylarında Venezuela’ya gittiğini’ öne sürmüş, KKTC’de yaşayan Halil Falyalı’nın misafiri olduğunu, ‘ülkeyi uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getirmeye çalıştıklarını’ iddia etmişti.
Binali Yıldırım ise oğlunun bu ülkeye sağlık malzemesi dağıtmak için gittiğini, uyuşturucuyla kendilerinin yan yana getirilemeyeceğini söylemişti.”
Tümüyle dönüştürülen ülkenin garabet halini sunan bir karşılaşma var edilir. Herkes oradadır, her şey ortadadır. Devletin şimdiki sahiplerinin her nasıl çeteleşmiş olduklarını göstere gelen, emir demiri keser yollu hizada tutma hallerinin, binbir numarayla nasıl da kendilerini sağlama alıp, o devlet denileni kendilerine çiftlik kıldıklarının nişanesidir. Bir yandan da bir memurun, resmi siyasetin dümen suyunda ilerlerken, patavatsızca teslimiyet sergileyip, amaç / maksat diye nutuk çekmesinin boş yere hali dökülür. Bir kere daha Erkam Yıldırım ve avenesinin milyarlarca dolarlık servetlerinin her nasıl bir yozlaşmayı da beraberinde barındırdığı açığa düşer. Böyle bir temsiliyet ile bu kadar afaki bir biçimde yavuz hırsızlar elinde kalakalan ülkenin de istikametinin de halinin de bugünü gibi yarınının da hiçliğe çıkması boşuna değildir. Bu kadar afaki bir cürüm halin ortasında salt o isim de değil her yanda çıkagelen yüzlerce örnek, bir suç kataloğunun tam teşekküllü hatıra deftercisi olagelen suç işleri bakanından en alttaki bürokrat ve memurlara bir zihniyet elinde memleketin heder olunması güncellenir. İyi de nereye kadar!
Ferit Aslan’ın Medyascope’daki haberidir: “Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HalklarınDemokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a kendini Selahattin Demirtaş’ın avukatı olarak tanıtan bir kişinin annesinin kaza geçirip ağır yaralandığını söylediği aktarıldı. Avukat Mahsuni Karaman, Demirtaş’ın başına gelen olayı hatırlatarak, “Bu aşağılık kötülük organize olduğu kesin” dedi.
Edirne Cezaevi’nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı, eşi Başak Demirtaş olarak arayıp, kaza geçirdiklerini ve büyük kızının ağır yaralandığını söyleyen kadın hakkında açılan soruşturmanın takipsizlik ile sonuçlanması tartışılırken, aynı durumun eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın da başına geldiği ortaya çıktı. Yüksekdağ ile cezaevinde iken hiç görüşmeyen ve Selahattin Demirtaş’ın avukatı olarak tanınan Mahsuni Karaman’ın adının kullanılarak Yüksekdağ’ın arandığı belirtildi.
Konuyu, sosyal medya üzerinden Demirtaş’ın başına gelen olayı hatırlatarak paylaşan Karaman, “Bir süre önce kendini avukat Mahsuni Karaman olarak tanıtan bir kişi Kandıra Cezaevi’ni arayıp Figen Yüksekdağ’ın ailesiyle ilgili de benzer beyanda bulunmuştu. Bu aşağılık kötülüğün de organize olduğu kesin” dedi.
Medyascope’a konuşan Karaman, söz konusu kişi ile ilgili Yüksekdağ’ın avukatlarının suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, “Ben hiç Figen Yüksekdağ ile görüşmedim. Yaklaşık iki ay önce benim adım kullanılarak aranıyor ve annesinin kaza geçirip ağır yaralandığı söyleniyor. Bu işin organize olduğuna inanıyorum” diye konuştu.
Ne olmuştu?
Demirtaş’ın bulunduğu Edirne Cezaevi’ni arayan bir kadının kendini Başak Demirtaş olarak tanıttığı ve Selahattin Demirtaş’ı ziyarete giderken kaza geçirdiklerini ve büyük kızının ağır yaralandığını söylediği öğrenilmişti.”
Hayat öyle ya da böyle değil doğrudan bir biçimde yıkımla, bunca bariz kötülükle bir ve beraberce kötürüm kılınıyor. Cerahat el yükselttikçe, var edilmiş olagelen aksamın, her bir durumda yeniden türetilen şiddet seremonilerinin üstüne bir de bu psikolojik şiddetin bambaşka tezahürleri var ediliyor. Bir biçimde bitimsiz Kürd nefretinin en olmadık ham şiddet pratiklerinden bir başkası, dışarısı ile iletişim imkanı bulunmayanların yakınlarına dair asparagas haberlerle yapıla geliyor. Hakkaniyet, hukuk ve adalet tahayyüllerinin tüm o güdümlü yargı eliyle lime lime edildiği bir ülkede var edilmiş kötülüğün üstüne bir de bu çıkagelir. Deneyimlenmiş, daha önce tahayyül olunmuş, her zamankinden de ağır olan bir istikametle, dün Demirtaş, bugün Yüksekdağ’ın canı yakılmak istenir. Bunlarla bu hal ve korkunç tahayyüllerin refakatinde bir ülkenin dönüşümü sağlama alınır. Bugünün ülkesinin dünyadaki pek çok örnekten ayrıştıran en önemli ayrıntının tüm o didaktik, tekrarlana tekrarlana ezber edilmiş mahvetme retoriklerini, din, iman, vatan ve millet şakımaları ile süsleyerek yeniden yutturabilme istemidir. Hayat dönüşüme enikonu tabi kılınırken bu sağcı / pragmatist söylemin / eylemin yekunda var ettiği yenilenme de kof bir laf kalabalığından başkası olmaz. Bütünüyle çürüyor şimdi menzil. Birbirinden beter ola gelen hallerin rehini kılınıyor bir menzil. Hayat mefhumu bir seçim gümbürtüsünde bir kere daha mahvedilmek isteniyor. Neresinden bakarsanız, nasıl okursanız, ne şekilde yaşarsanız, yaşamı sorgularsanız o hallerde / o kısımdan bu hayat imecesi tükenişe rehin ediliyor. Böyle bir yol, böyle bir yön, böyle bir ülke olabilir mi, sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Boğaziçi Üniversitesi Direnişinden v/ Yeni Yaşam Gazetesi
Tumblr media
0 notes
sarjimaz · 2 years
Text
Bence resim yapmak tamamen kendine güvenmekle ilgili
3 notes · View notes
katakullii · 4 months
Text
Öğrenciler hep bardaklara ay sen bunları nasıl boyuyorsun diyorlar. Bugün şey dedim, sen de aynı deseni 100 kere boyasan böyle boyayabilirsin, yani tabii ki el becerim de var, kendimi de hafife almayayım. Pratikle de tabii olur ama el becerisi de daha az pratikle ilerleme sağlıyor.
16 notes · View notes
Text
Küçük Değişikler İle Beyin Sağlığınızı Koruyabilirsiniz
Tumblr media
Hepimiz daha sağlıklı beyinlere sahip olmak isteriz. Ancak yaşlandıkça beyinlerimizin zayıfladığı, anılarımızın azaldığı ve tepkilerin yavaşladığı fikrini kabul etmek işin kolay kısmıdır. Yaşlandıkça vücudunuzdaki ve beyninizdeki değişiklikler normaldir. Bununla birlikte, hafızadaki herhangi bir düşüşü yavaşlatmak ve Alzheimer hastalığı veya diğer demansları geliştirme riskinizi azaltmak için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır.
Tumblr media
Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma var. Bunların hemen hepsi beyin sağlığımızı iyileştirmek için asla çok geç olmadığını gösteriyor. Yine bu araştırmalar sayesinde biliyoruz ki bilişsel yeteneklerdeki değişimin yalnızca yüzde 25’i DNA tarafından belirleniyor. Diğer bir deyişle beyin sağlığımızın dörtte üçü yaşam tarzımız ile ilişkili. Buradan da anlıyoruz ki, yaşlanmayı yavaşlatan – hatta tersine çeviren – alışkanlıkları edinerek beyin sağlığımıza katkı sağlayabiliriz.
Tumblr media
1- Kaliteli Beslenme
Uzun çalışma saatleri, yüksek düzeyde stres ve yüzlerce dikkat dağıtıcı içeren modern yaşam, genellikle sürekli yemek yeme ve atıştırma anlamına da gelir. Ancak beynimiz, yiyeceklerin periyodik olarak kıt olduğu bir zamanda gelişti. Yapılan çalışmalar, yeme miktarını azaltma ile hipokampus ve diğer merkezlerde nörojenez için kritik bir protein olan beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) seviyeleri arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir. Yani dönen dönem tükettiğiniz besin miktarını azaltmanız iyi bir öneridir.
Ancak ne tükettiğiniz de önemlidir. Bu nedenle çok farklı beslenme biçimleri önerilir. Ancak bu noktada eklemek gerekir. Beyin için süper gıda diye bir kavram yoktur. Yapılan araştırmalar genelde birbiri ile tutarsız sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu nedenle kalitesiz besinleri hayatınızdan uzak tutarsanız zaten kaliteli bir beslenme düzenine geçmiş olursunuz.
Tumblr media
Ayrıca D vitamini de beyin sağlığımız için çok önemlidir. Vitamin reseptörleri beyinde yaygın olarak bulunur ve düşük seviyeleri, zayıf zihinsel performans ve bilişsel gerileme ile ilişkilidir. Yeterli D vitamini almanın en kolay yolu da bir miktar güneş almaktır. Son olarak, dünya çapında pek çok çalışma, düzenli sakız çiğneme ile hafıza arasında bir ilişkiye işaret ediyor. Kesin mekanizmalar tam olarak anlaşılamamış durumda. Ancak olası bir açıklama, çiğnemenin kan akışını arttırdığı ve bu durumun beyindeki oksijen seviyelerini iyileştirdiği biçiminde.
Tumblr media
Sizi Mutlu Eden Şeyleri Yapın
Her gün verdiğimiz on binlerce kararın çoğu, olumlu deneyimler aramak ve olumsuz deneyimlerden kaçınmakla ilgilidir. Yani bir yerde mutlu olmanın yolunu arar dururuz. Ancak bu sadece felsefi bir yaklaşım değildir. Günümüzde duygusal olarak iyi hissetmenin beyin sağlığımız için kritik önem taşıdığını biliyoruz. Çalışmalar, sosyal ilişkileri sürdürmenin, aktif kalmanın ve yaşamda bir amaca sahip olmanın beyin sağlığına katkıda bulunduğunu gösteriyor.
Tumblr media
Tumblr media
Yaşamda bir amaç duygusu bulmak bazen zor olabilir. Ancak atabileceğiniz bazı adımlar var. Örneğin herhangi bir sanat dalıyla uğraşmak, dünyayı yeni ve benzersiz şekillerde görmenize yardımcı olabilir. Deneyiminiz yok ise dert etmeyin. Pek çok beceri gibi, sanatsal yetenekler de genellikle zamanla ve pratikle gelişir.
İyi olma duygumuzu geliştirmenin başka yolları da var. Olumsuz düşünceleri daha iyi kontrol edebilen ve olumlu düşünceyi benimseyen kişilerin, bilişsel becerilerini daha uzun süre korudukları bilinmektedir. Dengeyi sağlamanın anahtarlarından biri stresi yönetmektir. Yoga, meditasyon, sanat, müzik ve ılımlı alkol tüketimi dahil olmak üzere birçok stres azaltıcı aktivite beyin sağlığına fayda sağlar. Bu tarz aktiviteler sizi sadece daha iyi hissettirmekle kalmaz, aynı zamanda daha iyi düşünmenizi de sağlar.
Tumblr media
Beyni aktif ve genç tutmaktan bahsediliyorsa ilk akla gelmesi gerekenlerden birisi de egzersiz yapmaktık. Yürümek, koşmak, yüzmek, bisikletine binmek ve sizi hareket ettiren diğer egzersizler vücut sağlığınızın yanı sıra beyin sağlığınıza da iyi gelecektir. Egzersiz, BDNF salınmasıyla nörogenezi artırır. BDNF, merkezi sinir sistemi ve periferal sinir sisteminin mevcut nöronları üzerine etkilidir. Yeni oluşan sinir hücresi ve sinapsların farklılaşmasını, büyümesini desteklerken mevcut nöronların canlılığının devamını sağlar.
BDNF seviyenizi yükseltmek için günlük en az 30 dakikalık egzersiz, tempolu yürüyüş veya bisiklete binme gibi şeylere ihtiyacınız var. BDNF’nizi gerçekten en üst düzeye çıkarmak istiyorsanız egzersiz süresini ve yoğunluğunu arttırmalısınız. Dünya genelinde Alzheimer hastalığı vakalarının yüzde 13’ü hareketsizliğin sonucudur. Bu yüzden tavsiye basit: Oturmaktan kaçının ve daha aktif bir hayata başlayın.
4. Kaliteli Uyku
Vücudumuz, milyonlarca yıl içinde evrimleşmiş belli ritimler barındırır. Vücut ısısı, kan basıncı, metabolizma ve daha onlarca karmaşık biyolojik ritim birlikte hareket eder. Ancak bu ritimlerin bozulması sağlığımız açısından risklidir. Modern yaşamda uykusuzluk önemli bir sağlık sorunudur. Uyku eksikliği kronik hale gelince sadece genel sağlığımıza zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda öğrenmeyi, hafızayı, dikkati, karar vermeyi ve ruh halini de olumsuz etkiler. Hatta bunama ve bilişsel gerileme için bir risk faktörüdür.
Duymuş olabileceğiniz gibi, yaşlandıkça daha az uykuya ihtiyacımız olduğu da doğru değil. Bu efsane, değişen sirkadiyen ritimler ve diğer faktörler nedeniyle yaşlandıkça uykuya dalmanın zorlaşması gerçeğinden doğar. 60 yaşın üzerindeki kişiler 24 saatlik bir süre içinde günde 7 ila 9 saat uykuya ihtiyaç duyarlar.
Daha iyi uyumamıza yardımcı olmak için yapabileceğimiz pek çok şey var. Özünde bunlar rutin bir uyku vaktini korumaya çalışmak, günün geç saatlerinde kafeinden kaçınmak ve karanlık, sessiz bir odada uyumak gibi iyi bir uyku düzeni sağlamak gibi basit alışkanlıklardır.
Tumblr media
BDNF seviyenizi yükseltmek için günlük en az 30 dakikalık egzersiz, tempolu yürüyüş veya bisiklete binme gibi şeylere ihtiyacınız var. BDNF’nizi gerçekten en üst düzeye çıkarmak istiyorsanız egzersiz süresini ve yoğunluğunu arttırmalısınız. Dünya genelinde Alzheimer hastalığı vakalarının yüzde 13’ü hareketsizliğin sonucudur. Bu yüzden tavsiye basit: Oturmaktan kaçının ve daha aktif bir hayata başlayın.
Tumblr media
Kaliteli Uyku Vücudumuz, milyonlarca yıl içinde evrimleşmiş belli ritimler barındırır. Vücut ısısı, kan basıncı, metabolizma ve daha onlarca karmaşık biyolojik ritim birlikte hareket eder. Ancak bu ritimlerin bozulması sağlığımız açısından risklidir. Modern yaşamda uykusuzluk önemli bir sağlık sorunudur. Uyku eksikliği kronik hale gelince sadece genel sağlığımıza zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda öğrenmeyi, hafızayı, dikkati, karar vermeyi ve ruh halini de olumsuz etkiler. Hatta bunama ve bilişsel gerileme için bir risk faktörüdür.
Tumblr media
Duymuş olabileceğiniz gibi, yaşlandıkça daha az uykuya ihtiyacımız olduğu da doğru değil. Bu efsane, değişen sirkadiyen ritimler ve diğer faktörler nedeniyle yaşlandıkça uykuya dalmanın zorlaşması gerçeğinden doğar. 60 yaşın üzerindeki kişiler 24 saatlik bir süre içinde günde 7 ila 9 saat uykuya ihtiyaç duyarlar.
Daha iyi uyumamıza yardımcı olmak için yapabileceğimiz pek çok şey var. Özünde bunlar rutin bir uyku vaktini korumaya çalışmak, günün geç saatlerinde kafeinden kaçınmak ve karanlık, sessiz bir odada uyumak gibi iyi bir uyku düzeni sağlamak gibi basit alışkanlıklardır.
Tumblr media
Sirkadiyen ritimlerini rutin olarak bozan kişilerin nörodejeneratif ve psikiyatrik bozukluklar için yüksek risk altında olduğu defalarca kanıtlanmıştır. Bu durum kritik nörotransmiterlerin üretimini zayıflatır ve hatta beyin hücrelerimizin enerjiyi işleme şeklini bile etkileyebilir.
Tumblr media
Yeni Beceriler Edinin Zeka oyunları, bulmacalar ve bilgisayar oyunları bilişsel beceriler ile ilgilidir. Bu tip faaliyetlerin bilişsel gerilemeyi yavaşlattığı veya bunama riskini azalttığı bilinmektedir. Ancak bunlardan da önemlisi psikologların “bilişsel olarak uyarıcı” dediği – yani konsantrasyon ve tekrar gerektiren – faaliyetlerdir. Yeni bir şeyler öğrenmemizi gerektiren faaliyetlerin yeni beyin hücrelerinin büyümesini sağladığı, nöronal hücre ölümünü önlediği ve beynin yeni bağlantıları adapte etme ve kurma becerisi olan nöroplastisiteyi geliştirdiği de bilinir.
Tumblr media
Yukarıda listelediklerimiz neredeyse herkesin yapabileceği oldukça basit eylemler. Henüz yapmadıysanız bu alışkanlıklar üzerinde yoğunlaşmaya çalışın. Bu alışkanlıklardan herhangi birine başlamak, kısa vadede daha yüksek üretkenliğe ve yaşamınız boyunca daha iyi bilişsel sağlığa yol açacaktır. Ayrıca inanın beyniniz daha mutlu olacaktır!
Sibel Çağlar Matamatiksel
95 notes · View notes
palermoo7 · 17 days
Text
KİTAP
Jack london en sevdiğim yazarlarda ilk 5'e girer. Onun martin eden romanını okurken uzun zamandır bir kitabın icine boyle giremedigimi hissediyorum. Tabii ki okumaktan uzak kalmanın etkisi de vardır ama okumaya bütün olarak hazır olmadığında en sürükleyici kitap bile size yüzeysel gelebiliyor. yaşanan sorunlar sizi uğraştıran yoran başka şeyler kitaplara yönelmeyi engellemiştir. Ama eğer yenilenmiş muğlak bir süreci yenmiş ve net olabilmeyi başarmışsanız kararlı olmussunuz demektir. kitapta durmadan hareket halindeki olaylar beni giderek içine çekiyor. Hele bir de üst üste bir kaç saat dalıp okuyorsanız olayların akışı sizi daha derinlikli bir anlam bütünlüğü ile karşı karşıya bırakıyor. Bölük pörçük okumalar kitabın ruhunu ifadesini alamamaya neden oluyor. Odaklanarak uzun süre okumak öyle keyif veriyor ki özellikle bu sevdiğim bir yazarsa bambaşka bir hal alıyor. Sanki herşey etrafimda yasanan guncel olaylar dizisi gibi beni etkiliyor. Ana karakter martin eden mutlu oluyorsa mutlu oluyorsunuz, çalışıp yorluyorsa yoruluyor borçlarını ödeyemiyor ve üzülüyorsa üzülüyorsunuz ve çareler arıyorsunuz. Ne enteresan! yazarla ve onun karakterleriyle sıkı bağlar kuruyorsunuz. Şimdi bayram tatili bitince ise başlayınca da aynı şekilde okuyabilir miyim acaba diye düşünüp duruyorum. Ve bu okumayı sürdürebilmek için planlar kuruyorum kafamda . Özellikle zaman yönetimi denen şey hakkında daha fazla bilgi sahibi olmayı düşünüyorum. Çünkü çalışmaktan az zaman kaliyor . zamanı nasıl algıladığımız ve nasıl yonetecegimiz önemli bir bilgi sorunu bence . Bakalim pratikle mi halledeceğiz yoksa bilgi sorununu çözdükçe mi daha iyi olacağız. Herşey birbiriyle ne çok bağlantılı...
5 notes · View notes
ehilal · 2 months
Text
Bugün ilk araba kazamı yaptım.
Yaklaşık iki aydır aktif olarak araç kullanmaya çalışıyorum. Araç kullanmak şöyle dursun -bilen bilir- araçta yan koltukta otururken dahi bir takım panikler yaşayan, bu konuda çok çeşitli korkular geçirmiş, terapiyle bir kısmını atlatmış biriyim.
Ben de isterdim şöyle arabama atlayayım da yollara düşeyim. Ama hal yukarıda bahsettiğim gibiyken bu hayali kurmak bile zordu. Gel zaman git zaman evlendim, bir de araba sahibi olduk o arada. Eşim Gökhan ile binlerce km yollar yaptık. İyi bir copilot olarak kariyerime devam ediyordum. Sonra Gökhan'ın yaklaşık 15 yıldır kenarda duran ehliyetimi artık kullanmam gerektiğine dair motivasyonları ile acaba dedim kendi kendime.
Sonra kendimizi gecenin geç vakitlerinde Eryaman'ın kuş uçmaz kervan geçmez mahallelerinde bulduk. Kimsenin olmadığı sokaklarda pratikle geçen birkaç günün ardından Gökhan hızlı bir çıkış yaptı ve Çankaya'da oturmamızdan mütevellit artık burada trafiğe çıkmam gerektiğini, bu işin başka türlü olmayacağını söyledi. Kendisine güvenim sonsuzdur. Sağolsun sulardan serin, kaygısız bir insan olması sebebiyle beni pamuk gibi yapıp, cesareti basıp gerçek trafiğe soktu.
Bir kaç birlikte yolculuğun ardından içime dolan cesaretle ilk yalnız yolculuğumu evden 20 dk mesafedeki bir avmye yaptım. Yaptım ve oldu. Hayal etmesi bu denli güç bir şeyi başarmış olmanın mutluluğunu tarif edemem.
Tabi insanın içindeki kurt durur mu, ya kaza yaparsam bir gün diye kendini yedim bitirdim. Yine cool Gökhan rahatça 'e yapacaksın, bunlar ders. Sana bir şey olmasın yeter ki' diye beni şaşırtan sakinliğiyle susturdu içimdeki sesleri.
Gün bugün ey ahali. İlk kazamı yaptım. Şükür ki trafikte değil otoparkta arabayı park etmeye çalışırken başka bir arabayı usulca(!) çizdim. Yaşadığım paniği tarif etmek güç. Ellerim ve dizlerimin uzun yıllardır bu kadar titrediğini hatırlamıyorum. Aracın sahibini bulmam ile bir nebze rahatladım. Zira anlayışlı bir kadına rastladım. Binbir özür diledim, zararı ödeme konusunda mahçupça net konuştum. O sırada Gökhan yanıma geldi. Prosedürleri birbir yerine getirmeye çalıştım. O yine sakin, oldu bitti, ders alındı konu kapandı rahatlığımda.Bense olayın üzerinden saatler geçmesine rağmen gergin ve kendini suçlayan bir halde... Geçmiş olsun, en büyük kazamız bu olsun yine de.
3 notes · View notes
yantekerlek · 10 months
Note
Abla dün bir soru sormuştum
kendi özelinizi de belli bir detay vererek anlatan o anonimsiniz sanıyorum. okuduktan sonra cevaplamaya konuşmaya uygun bir ruh ve fizik halinde değildim. siz soru sorduktan sonra post atmışımdır belki üstüne yüz tane. e post atıyor da neden bana cevap vermiyor diye düşünmüş olabilirsiniz çok normal. ama bazen, hatta bazen bazen denilemeyecek kadar sık bir şekilde, post atsam bile yalnızca post atacak ruh haline sahip olduğumdan atıyorumdur. bazen zamanım olmadığından yazamıyorum, geçiştirmek de istemiyorum ama üstünkörü bir şeyler yazmak da istemiyorum çünkü epey geniş bir konu üzerinde haplar sunmam isteniyor. öyle bir yeteneğim yok. bir şey söylenince adem ve havva aleyhisselamdan anlatmam gerekiyor benim. bazen zamanım oluyor ama dediğim gibi ruh halim elvermiyor. ruh halim elvermiyor derken üzüntüden kahroluyorum, çok büyük dertlerle bitkin düştüm sanmayın bencilce olabilir ama bazen neşeliyken modum yerindeyken de kendi kendime kalmak, başka bir şeyle, bir konuyla ilgilenmek istemiyor olabiliyorum. siz ikinci kez kapıyı tıklatmışken bunları açıklama gereği duydum.
evlilik görüşmesine gelince "evlilik görüşmesi" (her ne kadar bazı kesimlerce "o ney lan hahaha" diye karşılansa da onlara knk hani date mate diyorsunuz ya ona benzer bi şey yorma kafanı alnından öperim diyerek geçelim) doğal bir ortamda (iş, eğitim kurumu, kurs, yakın-uzak akraba ortamı, komşuluk kurumu) tanışılması veya doğal ortamda tanışma olmaksızın birinin tanıştırması (buna aracı olması da denir ve bu kişiye aracı denir) yoluyla kendisine kapı açılan bir görüşmedir. evlilik niyetiyle, evlilik üzerine iki kişinin birbirlerini belli bir ciddiyetle ve iyi niyetler barındırarak tanışması amacını güder. tanışma başlangıcından sonra izlenen sürecin kalitesi, sürecin olumlu veya olumsuz sonlanması fark etmeksizin kalitesi görüşen kişilerin konuşmayı, oturmayı kalkmayı, edebi, adabı, karşı cinsin kafa yapısını bilen kişiler olarak bir araya gelip gelmemesine göre değişir. her evlilik görüşmesi aynı kalitede verimlilikte olmayabilir. kişilerin evlilik üzerine birtakım kitaplar makaleler okuması değil önemli olan (ama okunsa güzel tabii), evliliğe dair kafasında oluşan belli bir şemaya sahip olması ki buna evlilik çağının olgunluğuna erişmek diyoruz.
bu olgunluğa erişmek için hayatı yaşamaya dair pratikler ve teoriler sağlamlaşmış olmalı belli oranda. yani hem zihinde hem pratikte bir başkasıyla insanca yaşamaya dair birtakım görgüler, bilgiler, yetenekler edinilmiş olmalı. yoksa ben niye buraya çıktım, çıktım ama neden çıktım, kim çıkardı ulan beni buraya şeklinde bir görüşme tarafı olunur.
yani belli bir olgunluk da evlilik görüşmesinde verimliliği beraberinde getirir. insan-ı kamil olması beklenmiyor kimseden asgari bir iletişim çabası, elbette heyecan da olur, eller ayaklar duruma göre tuhaflaşabilir ama iki tarafta da şeffaflığı ve anlaşmayı, tanışmayı sağlayacak stratejilerden, entrikalardan uzak bir temiz bir iletişim çabası olmalı (DİYE DÜŞÜNÜYORUM BEN). bana göre olgunluk kadının süzülmesi, erkeğin babalanması değil, iki tarafın da edebiyle adabıyla birbirini anlamaya çalışması demek. oyun kurmalar çok gereksiz geliyor. belki 92 doğumlu bir çıtır olmamdan kaynaklı bu şekilde yeter ya beyler ülke yönetiyoruz ülke oyun oynamıyoruz moduna giriyor olabilirim. şaka maka tayyip cumhurbaşkanı oldu ya lan yine. olum elhamdülillah ya. öhm devam. yani herkes durumun ciddiyetini ve güzelliğini kavrarsa yormayan bir tanışma olgunca gerçekleşir.
kişinin olgunluğunu gösteren şeylerden biri de müslümanlar açısından dinin (imani, ibadi, ahlaki, hayati) gereklerini yerine getiriyor olmasıdır. imanın 6 şartı ve bundan doğan inanılması gereken hususlar, islamın şartlarının uygulanıyor olması, ahlakta peygamberimizin örnek alınması, hayatta iaşeyi sağlayacak rızık temini için gayretli olmak, evde evin yürümesini sağlayacak becerilerle hizmete hazır olmak, hayattan dersler alıyor olmak. bunlar müslümanın olgunluğunu gösteren şeyler. bir müslümanın erkek veya kadın bunları içermesi gerekiyor. buna olgunlaşma çabasında müslüman diyoruz. hayat devam ederken bu çabayı sürdürme gayretinde olan müslümanları pek bi seviyoruz. maşallah Allah hatalarını telafi etmeyi tevbe-i nasuhla yükselmeyi nasip etsin.
bu olgunluğa hepimizin talip olması ve bu olgunluk yolunda koşturmamız gerekiyor. bu koşturmacada bekarken bu kriterlere sahipsek evlilikte de bu kriterleri sürdürmek ve sürdürmekte bizi motive edecek, gücümüzü kesmeyecek, evladımız olduğunda aynı güçle onu besleyebileceğimiz kendimizle aynı yolda koşan ortak hedefe sahip olduğumuz biriyle koşmak istememiz de bir güzel gereklilik olarak yerini alıyor. bu abartı değil. asgari bir denklik talebi. dolayısıyla bu talep kendini evlilik görüşmesinde çok tabii olarak gösteriyor. evlilik görüşmesi yapacak kişinin görüştüğü kişi hakkında aynı yolda koşuyor muyuz sorusunun cevabına önden sahip olmalı ki bu bilgiler doğrultusunda kafasında ön bir eleme yapması mümkün olsun.
bu konuda tanıştıran kişiye bir görev düşüyor. tanıştırıyorsan tanıştırdığın kişinin cinsiyeti dışında bilgilere de sahip olacaksın birader ya da bacım. annesi babası ne iş yapar, sağ ve selametteler mi, nerede yaşarlar, bakın aile önemli, hangi kültürde yetişmiş ve çocuklarını yetiştirmişlerdir. buna makale tarzı yazı yazıp vermeleri gerekmiyor. anlat abicim çocuğun kızın ailesini de bi zahmet. bilmiyorsan öğren. aracısın sen. tanışmalarını tavsiye edeceksen ön bilgileri ver. yaşı kaç, nerede doğmuş, islami eğitimini kim vermiş, hangi kurslara gitmiş hangi cemiyetlerle cemaatlerle bir arada bir mecliste bulunmuş, islami sorumluluklarını yerine getirir mi, namaz kılar mı, oruç tutar mı, ne iş yapar, haramlar konusunda hassasiyeti var mı, bireysel planda ve toplumsal planda müslümanca varlık gösterir mi islam vicdanında bir ses olarak mı kalmıştır? sigara içer mi, elektronik olan da dahil o da sigara. bazıları sigara içmes diyormuş şakkk elektronik sigara müptelası bireyyyy. bunları profesyonel didik didik detaylarla anlat demiyorum aracı, ama anlat bana. lan aracı anlatmıyorsa sen sor. seninle görüşecek bu kişi. ne nazlanıyorsun. çok istekli görünmek istememek için malca bir sessizliğe bürünmek dünyanın en saçma şeyi olabilir. ya sor işte. sor da ona göre yok ya benim hayat tarzıma uymuyor de. imtihan olarak hayatına birini çekmek istiyorsan da hayat tarzıma uymuyor ama bir imtihan yaşamak istiyorum dünyevi kriterleri bana uydu dersin ona göre devam edeceksen edersin. sen bilirsin ve sen sorumlusun. aracı durumunda işler biraz daha mantık seyrinde ilerler çünkü önceden hayat tarzına uymayan biriyle görüşmeyi reddedersin ve aşk sevgi gibi şeyler sebebiyle istenmeyen bir bağ kurulmuş olmaz. en başından bu iptal edilmiş olur. doğal ortamda tanışma söz konusuysa bir aracı yoksa orada biraz daha nefis ön planda mantık geri planda kalır. risk faktörleri bir tık daha fazladır. burada iş kişiye kalır görüşme hasıl olduysa. doğal ortamda tanıştırsın ama namaz olayından tam haberdar olamayabilirsin, faizli işlemlerle alım satım yapıyor mu bilemeyebilirsin. e o zaman tanışma devamında ya bunlar benim için önemli mevzular o yüzden bazı konuları istişare etmemizde fayda var mesela namaz, mesela oruç, mesela helaller, mesela haramlar. bunları böylece masaya direkt yatırmak gerekir. süreç içerisinde öğrenirim ya denemez meseleler vardır. nişanlandık nikah günü de aldık eşyalar alınıyor taak kredi çekti. ee birader kredi mredi yani bu olmadı deyip yüzüğe röveşata çekmek her yiğidin harcı değil. o yüzden önceden şeffaf bi şekilde konuşmak gerekir. şey demiyorum doğal ortamda tanışılan kişiyle görüşmeye gelinen ilk an haram yiyon mı diye sormak komik olur bi sebebi görüşmeden bahsedilsin bir günlük şeylerden konuşulsun filan. yani belli ciddiyet çerçevesinde kişilerin karakter mizaçlarını ele verecekleri, edebe adaba dair ipuçları bulunabilecek bir helal mesai geçirilmeli. elde bir listeye gerek yok. evlilik görüşmesinde sorulacak sorular gibi bir liste yapmacıktır. olgun bir insansan tamam işte liste zaten hazır, mükemmel insan değilsin, karşındaki de mükemmel değil. ama bir olmazsa olmaz listesini her müslüman gibi yaşamak ve karşındaki müslümanda görmek istersin üstelik bu kişi eş namzetiyse.
bakın eksik bıraktığım yarım bıraktığım çok cümle çok konu var. bir milyon cümleyle desteklenmesi ama açıklanması gerekiyor bahsettiğim şeylerin.
herkesten önce anne babanızla müslümanlığınızın derecesini güzelce bi konuşun. namaz kılma beklentinizi abartı buluyorlarsa evdeki bir seccadeyi alın ve yere kıbleye doğru serin. biraz da drama. deyin ki bakın bu seccade. bunun bulunduğu evler müslüman evleridir. müslümanlar beş vakit namazla mükelleftirler. siz de mükellefsiniz ben de. evlilik için görüşeceğim kişi müslümansa o da mükelleftir. bu beklenendir. olması gerekendir. eğer bunu abartı buluyorsanız gelin müsait bir yerde şu seccadeyi yakalım ne gerek var deyin. aracı olan kişi abartı bulursa hiiiç çekinmeyin. çat çat söyleyin kırmadan dökmeden. bu kadar basit.
görüşmeler için helal ortam helal olmalı. bina yapısı, kapı özelliği, ortamda bulunması gereken kişi sayısı, giyilecek kıyafet, takınılacak tavır eda konusu kendinde açık zaten. bunlarla ilgili ne söylememi istersiniz? ben ekstra söylenecek bir şey olduğunu düşünmüyorum.
görüşmenin kaç kere yapılması konusu da kişiden kişiye göre değişir onun da bi matematiği yok.
mutlu bir evlilik hedeflenir ama mutlu evlilik hedeflemek hedef doğrultusunda pürüzsüz bir gidişatı garantilemiyor. bireysel mutluluk dediğimiz şey bile tanımını çok zor yaptığımız ve saniyelerle sınırlı bir şey. mutlu bir evliliğin içinde tartışmalar da olabilir anlaşmazlıklar da olabilir, uzlaşmalar, seninle bu konuda aynı fikirde değilim ama canını yerimler de olabilir. hepsinin oranı farklı olabilir yıldan yıla. yani evlilik tanımını pembe gözlük ve kalemlerle yapmaktan vazgeçmekte fayda var. hayallerimiz olsun, beklentilerimiz de olsun, hedeflerimiz de olsun, planlarımız da olsun, bunlar doğrultusunda eylemlerimiz de olsun ama aptal çaresiz bir surattan, çökük omuzlardan, ümitsiz, yılgın bir düşünce yapısından, sabırsızlıktan, acelesizlikten, başkalarının hayatını inceleyip özenmekten herkes ne kadar mutlu yaaa diye kafayı yemekten, hayatı güzel ve müslümanca yaşamanın tek miladı olarak evliliği görmekten uzak bir tavırla bu görüşmeleri yapmak gerek.
her görüşmeye bu kesin olacak, olmalı kafasıyla değil ya belli mi olur nasip belki tanışma güzel şeylere vesile olur düşüncesiyle bismillah diyerek niyet etmek lazım. yoksa psikolojik çöküntüden başka bir şey kalmaz elde. neden olmadı. bende mi bi problem var? çirkin miyim, aptal mıyım şeklinde birtakım gereksiz ve hakikaten aptallığı onaylayacak triplere girmeye sebep olur. zaten depresyondan bahsediyorsunuz. tedavisinde ısrarcı olun önce sağlığınızı güzel bir kıvama getirin. bir de evlilik düşüncesiyle ruhsal itidalinizden olmayın. hadsizce bunları söyleyebilirim anonim.
benim haddim değil bir anonime akıl vermek. ama olur ya bi halta yararım diye yazdım.
Allah iyilikler güzellikler versin hepimize. mübarek gecedir herkes bekar kardeşine dua etsin.
muhabbetler ve hürmetler
bekar yante'niz...
6 notes · View notes
beneceaydin · 4 months
Text
Bu yazı benden sana gelsin (ki ben artık kendi kendime yazmaya o kadar alışmışım ki, böyle tumblra falan yazmak bi değişik geliyor artık ağzım eskisi kadar laf yapmıyor. Ama olsun.) Biliyorum sen bunları okursan sana yazdığımı anlayacaksın.
Bu yazıyı bugün yürürken içimden yazdım. Her zamanki gibi, dışa vurunca istediğim etkiyi oluşturmayacak ama olsun... kötü bile olsa dışta durması, içimde kalmasından iyidir.
Ben senelerdir naçizane öğrendiklerimle sana bir şeyler anlatmaya çalıştım ama senin değişmeye açık olmadığını biliyorum. Belki de benim sende küçük de olsa bir değişim oluşturacak anlatım gücüm yoktur o da olabilir. Ben de çok iyi bildiğimden değil ama kitaplardan altını çizdiklerimden öğrendiklerimi, derslerden öğrendiklerimi, kendi düşüşlerimden çıkışlarımda öğrendiklerimi, gittiğim onlarca terapi seansından, en karanlık zamanlarımdan öğrendiklerimi seninle paylaşmaya çalıştım ama dedigim gibi, ifademin pek güçlü olduğu bir dönemde degilim. Çok anladığımı da iddia edemem ama sen anlattıklarımı anlarsan bir sırrı çözer gibi iyi hissedeceğine inandım. Ama biliyorum derin bir karamsarlığın var senin, anlattıklarım bilimsel, kanıta dayalı pratikler olsa da içinden "sen benle dalga mı geçiyorsun" diyeceksin. Bazen de katılıyorum sana, mutluluklarımızla mutsuzluklarımızın oldugu terazi pek dengede değil, mutsuzluklarımız hep ağır basıyor. Sadece bakış açısıyla ilgili bir şey de değil bu, evet bakışlarımızda da karamsarlık vardır alışkanlıkla gelen; ama bariz olan, hayatımızın dış gerçekleri var mesela. Sevdiklerimizin ölümü gibi, durmadan gelen hastalıklar gibi. Bir hastanenin önünden geçerken, vaktiyle orada duyduğun sıkıntıları hatırlamak gibi. Sen böyle hissediyor musun bilmiyorum ama ben o zamanlardaki tedirginliğimi tıpkı Hrant Dink'in yazdığı gibi bir güvercin tedirginliğine benzetiyorum, kendime şefkat duyayım diye. Ki bilirsin, zor zamanlarda kendime acımasız olmak en düştüğüm alışkanlıklardan. Neyse, benim aldığım dış destekler de var daha iyimser olmak için ama senin o koyu karamsarlığının biraz da mental bir alışkanlık olduğunu, başka türlü düşünmenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Yanlış anlama, amacım seni iyileştirmek degil ne haddime, sadece, kötü hissetmenin ne demek olduğunu biliyorum ve biraz olsun daha iyi hissetmeyi öğrenmenin istiyorum. Bu bağlamda belki kendimce bir şeyler söylüyorum, yapıyorum sen de anlam veremiyorsun belki bunlara. Amacım iyi hissetmene destek olmak. Senden bunu isteyen olmadı da diyebilirsin ama değer verdiğim, sevdiğim birisin ve bu sebeple bildiğim bir şeyler varsa ve sana bunları anlatabilirsem, sen bunları anlayıp bu hayatı hak ettiğin gibi yaşayacaksan bu çabaya değer diye düşünüyorum. Sen niyetimin iyi olduğunu biliyorsun, umarım bir gün daha iyi hissetmeyi ve bunun için sorumluluk alabilmeyi istersin. Ki bana sorarsan, ben yapacak ne kadar işimin olduğunu düşününce, sorumlulugu kendime almayı geciktiriyorum hala. Bir dileğim var senin için, umarım sen kendin için iyi olmaya çabalarken hayat da yardımcı olur sana, çünkü haklısın, hayat sana pek de nazik davranmadı.
Düşündüğümden uzun oldu, içimden yazdığımdan uzun oldu. Muhtemelen de okumayacaksın ama zaten ben bu yazıyı biraz da kendime yazdım.
2 notes · View notes
pitorodops · 1 year
Text
Bu hafta da 3 sunum var abi saka mi bu ya isin kotu yani bu pratikler iyi de yapmiyo beni djdjdjs kotuyum yani sunumda da ve surekli cips yiyorum son bir ayda butun yil yedigim cips kadar cips yedim off hasta edicem kendimi
9 notes · View notes
xaursa · 2 years
Text
Voidde hiçbir şeyi anında 3D'ye getiremezsin.
Hayır, sen voide girince arzularını anında manifestleyebilirsin. Saf bilincinle tek başınasın.
Ön yargıların yok,
kısıtlayıcı inançların yok,
şüphelerin yok.
Ve her şey senin varsayımına/ varsayım şekline bağlı. Bir hafta sonra gerçekleşecek dersin ve bir hafta sonra olur. Anında gerçekleşmesini istersin ve anında gerçekleşir. Seni engelleyen hiçbir şey yok, orada kısıtlayıcı inançlara yer yok balkabağım.
Sadece süreyi çok kısaltırsın.
Az önce bizzat bunu açıkladım aslında. Süreyi ayarlayan kişi sen ve senin varsayımlarından başka bir şey değil. Bu süreyi neden sonucu anında alacak kadar kısaltamayasın? Her şey sana bağlı.
.... pratikle ve bilgiyle ortaya çıkarabilirsin.
Aslında doğru, pratikle ve bilgiyle ortaya çıkarılabileceğimiz şeyler tabi ki var ancak bu, bunu voidle başaramayız demek olmuyor.
Ve unutma, senin arzularına sahip olabilmen için asla bir metoda bağlı kalman gerekmiyor. Void sadece diğerleri gibi bir "metod". Hiçbir sihiri yok, diğer metodlardan hiçbir farkı yok.
Bunu imkansızlaştırmaya da ayrıca hiç gerek yok. Son sıralar voidin bilinmeye başlaması ve tiktok gibi uygulamalarda sınırlayıcı/kısıtlayıcı inançlarla beraber paylaşılması sonucu insanlar gözlerinde büyütmeye başladı.
Evet yutkunman voide girmene engel değil. Kıpırdaman, dış dünyadan sesler duyman ise odağını bozmayacak. Bunlar sadece senin varsayımların. Ve voide 3 dakikada da girebilirsin, bu imkansız mı? 10 dakikada da girebilirsin, bir saatte de. Her şey sende başlar ve sende biter.
10 notes · View notes
falcibaba · 2 years
Text
Şamanizm
Şamanizm Nedir?
Şamanizm, yeryüzündeki en kadim inanışlardan biridir. Bu inanışın şifreleriyle manevi anlamda birçok şeyi başarmak da mümkündür. Şamanizm Şamanizm her ne kadar sistemli bir din olarak tanımlansa da, onu bu şekilde tanımlamak yanlış olacaktır. Şamanizm'in bir dinden çok metot olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Türkler de İslamiyet'i kabullenmeden önce şaman inancına göre hayatlarını sürdürüyorlardı. Bugün Altay dağlarından Afrika'nın kabilelerine kadar şamanizm pratiğini benimsemiş birçok kabile ve topluluğun bulunduğunu da belirtmek gerekir. Şamanizm, taş devrine kadar uzanan bir inanç ve pratiktir. Temelinde ruhlar ile iletişim hâlinde olmak vardır. Şamanlar insanların ve doğanın ruhlarıyla iletişim hâlinde bulunarak onlardan edindikleri bilgileri gündelik hayatta kullanırlar. Belirtildiği gibi şamanizm kutsal kitabı, öğretisi, kuralları olan bir din değildir. Daha çok insanın kendi doğasını ve yaşadığı manevi âlemi keşfetmek için çıkmış olduğu bir yolculuktur. Şaman, Tunguzca kökenli bir kelimedir. Ruhani alem ile fiziksel dünya arasında aracılık eden kişiler şaman olarak adlandırılır. Türkler bu kişilere kam, baksı ya da ozan derlerdi. Şaman hem şifalı bitkilerin sırlarını öğrenip insanlar için kullanmakla hem de ruhlar ile insanlar arasında aracılık etmekle görevlidir. Bugün gündelik hayatta karşımıza çıkan birçok inanç ve pratik şamanizme dayanmaktadır. Çaput bağlamak, türbe ziyaretinde bulunmak gibi adetlerin tamamı şamanlardan gelmektedir. Bu tür adetlerin manevi yaşamamıza katkı sağladığı da deneyimler ile sabittir. Dolayısıyla şamanizmi yalnızca kadim bir inanış olarak değil, gündelik hayatta yardımcı olacak, manevi ya da fiziksel birçok alanda kullanılabilecek bir pratikler bütünü olarak görmek faydalı olacaktır.
Şaman Ayini
Şaman ayinleri kültürlere göre farklılık gösterse de temelde aynı mantığa dayandığını söylemek mümkündür. Ayinlerin ve ritüellerin temelindeki bu benzerlik şüphesiz ki insanın doğaüstünü keşfederken benzer sonuçlara varmasından kaynaklıdır. Şaman sembolleri toplumlara ve kültürlere göre değişiklik gösterir. Ancak yapılan araştırmalar bu sembollerin aynı anlamda olduklarını açığa çıkarmaktadır. Şaman ayini temel olarak transa dayanır. Şamanlar trans hâline girerek maddi dünyadan ayrılırlar ve ruhlar alemiyle iletişime geçerler. Bu iletişim esnasında ruhlardan gelecekle ilgili bilgiler alabilirler. Ayrıca bu ayinler hastalara şifa bulma, kötü kaderi def etme gibi amaçlarla da yapılmaktadır. Ateş de şaman ayini için önemli bir unsurdur. Öyle ki Şamanizm inancının yaygın olduğu Turki cumhuriyetlerde demirciler şamanlar kadar kutsaldır. Bunun sebebi demircilerin de ateşle uğraşmasıdır. Şamanlar genellikle ateş etrafında dans ederek ve çeşitli ritüeller düzenleyerek ayin yaparlar. Bunun amacı ateşin ruhlar alemine geçişi kolaylaştırması ve kutsal bir enerjiye sahip olmasıdır. Yeryüzünde nasıl iyi ve kötü insanlar, doğada yararlı ve zararlı hayvanlar/bitkiler varsa manevi dünyada da buna benzer bir denge vardır. İyi ruhlar ve kötü ruhlar devamlı insanların etrafında dolaşırlar. İnsanlar kötü ruh ve enerjilerin uğraması sebebiyle zarar görebilir. Şaman ayinlerinin temel amaçlarından biri insanları kötü ruh ve enerjilerden korumaktır.
Şaman İsimleri
Şaman ayinlerinin bir nevi "canlandırma/yerine geçme" olduğunu söylemek doğru olacaktır. Manevi dünyadaki unsurlar ancak maddi hayattakilere benzetilerek anlaşılabilir. Örneğin manevi alemde karga benzeri bir varlığın mevcut olduğuna dair elimizde bir kanıt yoktur ancak kötü enerjili bir varlığı buna benzeterek tanımlayabilir ve anlayabiliriz. Bu sembolizmin şaman isimleri konulurken de önemli olduğunu belirtmek gerekir. Şamanlar ayin sırasında çeşitli hayvanların ve enerjilerin yerini alırlar. Kartal, ayı, kurt gibi güçlü ve kudretli hayvanlar gibi güvercin gibi zararsız hayvanların da kılığına bürünebilirler. Kendilerini de bu şekilde isimlendirirler. Şamanlığın babadan oğula geçtiği toplumlarda her şamanın ayrıca bir sembolik ismi bulunmaktadır. Kızılderili isimlerinde bunun açıkça örneği görünebilir. Türk şamanları ayrıca Kayra, Umay gibi tanrı ve tanrıça figürlerine dair isimleri de alabilmektedirler. Bilindiği gibi, her tanrı ve tanrıça aslında doğadaki bir unsuru sembolize eder. Yeryüzünün ruhları ile iletişime girmek isteyen şamanlar kendilerini Kayra ya da Umay olarak isimlendirebilirler. Şaman isimleri tamamen yapılmak istenen ayine ve ulaşılmak istenen sonuca göre değişir.
Şamanizm Dini
Tumblr media
Şamanizm nedir Belirtildiği gibi, şamanizmden sistemli ve kurallı bir din olarak bahsetmek yanlış olacaktır. Nitekim şamanizm birçok farklı inanışta görülen bir pratiktir. Ancak bu pratiğin yer yer bir din hâlini aldığını görmek mümkündür. Nitekim şamanizm genellikle çok tanrılı toplumlarda rastlanır ve bazen bu pratik din olarak kozmolojinin merkezine yerleşebilir. Şamanizm dininde tanrı ve tanrıçalar evrendeki maddi ve manevi unsurları sembolize eder. Örneğin "Toprak Ana" olarak da bilinen Umay, yeryüzünün tanrıçasıdır ve doğanın döngüsünden sorumludur. Ay Ata ise Ay'ın ruhudur ve geceden sorumludur. Erlik Han, şamanizmde şeytan figürüdür ve kötülüğün yeryüzüne yayılmasından sorumludur. Şamanizm dininde tanrılar arasında hiyerarşik bir düzen olduğu söylenebilir. Türk şamanizminde panteonun en üst kısmında Gök Tanrı bulunmaktadır. Gök Tanrı, Kuzey Yıldızı'ndaki sarayında oturur. Evreni ve tanrıları yarattıktan sonra kendi işleyişine bırakmıştır. Şamanlar yaratıcıdan çok tabiatın ruhlarıyla ilgilenir ve onlarla iletişime geçerler. Dolayısıyla ritüeller ve ayinler mutlak yaratıcıya ulaşmak için değil, ruhlar ile iletişime geçerek fayda sağlamak içindir.
Şaman Büyüleri
Şaman büyülerinde temel amaç ruhlar ile iletişime geçmek ve evrenin enerjisini kullanmaktır. Gündelik hayattaki detaylar bu büyülerde büyük önem taşır. Hangi renk giydiğinizden odanızda nasıl bir düzen kullandığınıza kadar birçok detay şaman büyülerinde önemlidir. Bu detaylar büyünün gidişatını etkiler ve etkisinin ne kadar büyük olacağını belirler. Anadolu'nun birçok yerinde hâlâ şaman büyüleri yapıldığı bilinmektedir. Şaman büyüleri aşık etme, para kazanma, başarı elde etme, kötü enerjilerden kurtarma, şifa verme gibi birçok amaçla yapabilir. Bitkisel ve hayvansal ürünler kullanılabileceği gibi bazı durumlarda tılsım yazmak da gerekebilir. Birçoğunun oldukça basit ve kolay uygulanabilecek ritüelleri bulunmaktadır. Şaman toplumlarında at, geyik, domuz gibi hayvanların kemiklerinin evlere asıldığı görülebilir. Bunun sebebi hayvan kemiklerinin pozitif etki getireceğine inanılmasıdır. Ayrıca domuz yağı, inek tüyü gibi malzemeler de büyüde kullanılabilir. Bununla birlikte at nalının uğur getirdiğine dair inanış da şaman kökenli bir inanıştır.
Şaman Sembolleri
Sembolizm, şamanizm inancında önemli bir yere sahiptir. Şaman davullarında ve kıyafetlerinde çeşitli sembollerin çizili olduğunu görmek zor olmayacaktır. Bu semboller maddi ve manevi âlemler arasında iletişimin sağlanmasına yardımcı olur. Söz konusu semboller evin çeşitli yerlerinde bulunduğunda manevi bir rahatlama sağlanacak ve kötü enerjiler büyük ölçüde uzak tutulacaktır. Semboller genellikle yeryüzü, gökyüzü, yıldız, ruh gibi ögeleri simgeleyen çizimlerden seçilir.
Şaman Falı
Şamanizmde fal bakmanın iki yolu vardır. Birinde şamanlar transa geçerek ruhlarla konuşurlar ve fal baktıran kişiye geleceğini söylerler. Bunun daha garanti bir yol olduğu söylenebilir. Ancak bu işlemi yapacak bir şaman bulmak oldukça zordur. Bu yüzden ikinci yol tercih edilebilir ve şaman sembolleriyle tarot benzeri bir fal bakılabilir. Ayinde kullanılan belirli semboller vardır. Yeryüzü, gökyüzü, yıldızlar, ruhlar gibi semboller şaman inancında oldukça sık kullanılır. Bu sembollerin çizilmiş olduğu kartlarla fal bakılabilir. Ayrıca falda çeşitli tılsımlar kullanılabilir. Tüm bunların yanında şaman falından önce meditasyon yapmak sonucun daha garanti olmasını sağlayacaktır. Sembollerle fal bakabilmek için sembollerin anlamını derinlemesine öğrenmek de gerekecektir. Read the full article
2 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
Sanrılar Coğrafyası
Tumblr media
Bir çeşit sanrılar coğrafyası burası. Hakikatin ezilip geçildiği, yok sayılan yaraların artık her gün yenilerinin var edilebildiği bir düzlem burası. Göçertme / çöküş / yıkım birlikte, beraberce sahnede. Tümden ne eksik, ne fazla bir tahakküm şeceresinde yirmi dört saatin bölüşümü var ediliyor. Giriş, tekinsiz bir güne uyanış. Gelişme, handiyse aralıksız bir hal ve istemde sürekli birbirini aşağıya / dipsiz karanlıklara çekmeye mecbur edilmiş halkın ta kendisinin apar topar o yana bu yana sürgünü. İş diye bildirilen bir boyna sicim takılan, hayatın ehven hiçbir odağına yetişememe garantili, bir fasit döngünün rehineliği. Sonuç o akşam haberlerinde kendini tekrar ede ede ezberlenmiş dünyadan komiklikler arasında bir biçimde cinnet geçirmekte olan halk. Ya komedi, ya hüzünlü ama bolca ağdalı cümlelerin kapladığı taşeron çakma vadiler, pusular, imparatorluk, hanedanlık dizileri arasında sızış. Sanrılar ol gerçekliğin üstüne boca edilen türlü çeşit tevatürle birlikte bir yıkım dehlizinin nasıl da el çabukluğuyla var edildiği açık edilir. Tek bir an olsun rahatça nefes almak söz konusu edilmeyendir.
Hakkaniyet kavramı yerle bir edilirken, henüz yirmilerinin ortasında onlarca lüks ev, bir o kadar standart ev, helikopter, bir yüz adet kadar iş yeri olan bir temsilin ucubelik sahnesi ile gündem sulandırılır. Sanrılar, zannedilenler değil, doğrudan milletin gözünün içine ta içine bakarak söğüşlenmiş milyonlarca dolarlık soygunun esamesi okunmasın istenir. Tik Tok bilmem ne ekranlarından şaklabanlıklar var edilirken, misal o tutuklanmış polat çifti gibi onlarca ismin daha bu para aklama / bahis oynatma / çökme, indirme, kaldırma hamle ve ayak oyunları ile yer altı memleketini, mafya düzeninin ta kendisini büyüklerinin izin verdiği kadarıyla var ettiği bir ülke gerçeğe kavuşturulur. Şulemsiler, Tayyargiller, kimin neyi olduğu meçhul tiplemelerin servet transferlerine aracılık ettikleri bir zeminde onca emeklerinin(!) karşılığında sözüm ona yaşadıkları güllük gülistanlık hayatlardan taşanlar zaten sanrılar coğrafyasında sıradana sukut, sabır telakki edilirken, hırsız, yağmacı, belli bir biçimde düzenin esas neferi olagelen rantiyecilere her şeyin serbest kılınması zaten o menzildeki çürümeyi bildirir. O sırada bunca sanrının ortasında bir hakikat bahsi sökün eder; “Euronews'te yer alan habere göre, Legatum 2023 Refah Endeksi'ne göre dünyanın en müreffeh ülkelerinin üçte ikisi Avrupa'da yer alıyor, ancak gelir eşitsizliği Avrupa genelinde oldukça yaygın. AB'ye aday ülkeler listedeki en düşük kullanılabilir hanehalkı gelire sahip ülkeler oldu. Arnavutluk (4 bin 385) en alt sırada yer alırken, bu ülkeyi Kuzey Makedonya (5 bin 988) ve Türkiye (6 bin210) takip etti. Euro bazında kullanılabilir hanehalkı geliri düştüğü tek ülke Türkiye oldu. 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de gelir bin Euro (yüzde 27) düştü.” Yok edilmiş, tırpanlanmış, bu maaşlarla hem geçim, hem gönlünüzü eğlendirir, bir de birikim yaparsınız denilenlerle Avrupa’da ancak sondan ikinci olunabildiği bildirilir. Terennüm edilenler ile hakikatin bağır çağır hali arasındaki onarılması imkansız eşikler zaten ortadadır, görene, görmeye çalışana! Ver mehteri!
Bu arada öğrencisini kitapla döven öğretmen, birbirinin gırtlağına çökmekle meşgul olan ev sahibi, kiracı kavgalarından bir başkası, kadın cinayetlerine eklenen bir başkasının tüm o “vahim” halleri, esnaf kavgası, trafik kavgası, günlük rutin hiza çekme bildirimlerinde olan ayar sever baş efendi nutukları, kendi havanında su dövmekten ötesini var etmeyi bırak düşünmeyi, eyleyemeyen muhalifler vesaire ile ekranlar kuşatılır. Belirgin bir yıkım hali güncellenirken, çivi çıkmış bir yerin hakikatinden satırlar düşer kıyıdan köşeden hep bu sahneye. Tümüyle nobran / hepten katran karanlığına yollanmış gel gelelim altındakini ezmekten ötesini vaaz etmeyen, cürümlere rehin eden bir düzenin yönelimi güncellenir. Ne hak kalmıştır, ne hukuk. Ne sınır bırakılmıştır, ne normatif. Ne sosyal yaşam ne de tek bir an huzur. Bir sanrılar cehenneminin ortasında ilerlemeye devam olunan, hiçbir çıkışın geriye konulmadığı bir zor / güç / aşılamaz derinlik sabitimiz ilan olunur. Her şey az önce yaşananlara eklenerek, güncellenir.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yargıtay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) tutuklu milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararını tanımayan ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin arkasında durdu. Yargıtay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, AYM'nin yetkisini aştığı savunuldu. Açıklamada, "Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır" ifadeleri kullanıldı.
‘Yargıtay Adil Yargılamanın Teminatıdır’
Açıklamada, "Bilindiği üzere, Anayasamızın 146, 154 ve 155’inci maddelerinde yüksek mahkemeler; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlenmiş olup, birbirlerine üstünlük sıralaması öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi kesinleşmiş tüm mahkeme kararları herkes için bağlayıcıdır. Yargıtay 6 Mart 1868 tarihinde kurulmuş, 155 yıllık köklü bir geçmişe sahip, adli yargının en üst temyiz mercii olup üyelerinin tamamı alanlarında uzman ve deneyimli yüksek hakimlerden oluşmaktadır. Anayasa’nın m.154/1’e göre, 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Anayasa’nın 154’üncü ve Yargıtay Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Yargıtay’ın adli yargı alanında hukukun ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlama görevi bulunmaktadır. Hukukun objektif, belirli ve öngörülebilir olması, eşitlik ve hukuki güvenliğin ve özellikle de adil yargılanma hakkının teminatıdır" denildi.
‘AYM Yetkili Değil’
Anayasa’nın 148. Maddesinde AYM’nin görev ve yetkilerinin tanımlandığı belirtilen açıklamada, “Bu görevler arasına 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Anayasa değişikliği ile 'bireysel başvuru' da eklenmiş, 2012 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Bireysel başvuru incelemelerinde Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için 'olağan kanun yollarının tüketilmesi' şarttır. Yine Anayasa’nın 148/5 hükmüne göre, 'Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.' şeklindeki hüküm ile bireysel başvurunun yargısal sınırı çizilmiştir. Bu haliyle bireysel başvuru; temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Olağan veya olağanüstü kanun yolu değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir” ifadelerine yer verildi.
‘AYM Yasal Sınırlarını Aştı’
Açıklamanın devamında şunlar yer aldı: "Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan, bir kısım kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak Anayasa Mahkemesinin 'süper temyiz mahkemesi' olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca Anayasa Mahkemesinin değil, tüm yargı organlarının görevidir. Türk yargı sisteminin gerçekten mevcut olan yapısal sorunlarının çözümü için elverişli bir araç olması ümit edilen bireysel başvurunun, mecrasından çıkması, yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline gelmiştir.
AYM 14. Maddeyi İşlevsiz Bıraktı
Bireysel başvuru sisteminin faaliyete geçmesinden itibaren yukarıda özetlenen sorunlar Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu bilimsel toplantılarda defaatle ifade edilmesine, Yargıtay Başkanı’nın adli yıl açış konuşması ile yıl sonu basın değerlendirme toplantılarında ve Danıştay Başkanı tarafından Danıştayın kuruluş yıldönümü toplantısında gündeme getirilmesine karşın, Anayasa Mahkemesinin kararlarındaki anayasal ve yasal yetki aşımı olarak değerlendirilen benzer uygulamalar artarak devam etmiştir. Bizatihi Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, tartışmalara konu olan davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14’üncü maddesini işlevsiz bırakmıştır.
Anayasal düzene uymayan bu bakış açısının etkisi ile bazı kararlarda yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Danıştay’ın derece mahkemesi olarak nitelendirilmesi, tartışmalara konu olan Şerafettin Can Atalay dosyasında olduğu gibi terör suçlarına bakan ve tamamen yargısal bir görev ifa eden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin '88. Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlalin altında yatan sorunları giderme yönünde kamu gücünü kullanan makamlar genel bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa'nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir.' biçimindeki sözlerle anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hatalar, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili olmuştur.
Haksız Tepkiler
Yukarıda örneklenerek değinilen Anayasa Mahkemesinin uygulamalarının doğurduğu hukuki sonuçlar gözetilmeksizin, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler üzüntüyle karşılanmaktadır. Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasa’dan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır."
Tahakküm o kanattan mı bu kanattan mı gelecek denilirken, yıkıcı darbeyi devletli, baş amirin atadığı kurumların birbirinin ipini çekerek var ettiği bir hakiki yıkım teşebbüsü ile karşılar ülke. Bir nevi sanrılar içinde debelenip durulan yerde, adalet mefhumunun aleni bir biçimde çiğnenmesinin önünü almak için son kale olan Anayasa Mahkemesi de tıpkı ol İnsan Hakları Mahkemesi / İHAM’da olduğu gibi sınırları belirgin bir biçimde kimsiniz siz denilerek köşeye kıstırılmak istenir. Evrensel bir hakkaniyet, eşitlik ve her şeyden önemlisi adalet kavramının herkese eşit / adil olmasının önüne yepyeni setlerin her nasıl çekildiği artık kılıçlar çekildiğine göre bir kere daha meydana serilir. Duraksama nedir bilmeden var edilen diş bilemeler, keskin kalem kırmaların arasında Şerafettin Can Atalay’ın tutsaklığına devam olunur. Tıpkı uzun tutukluluk süresinin azamisini yaşamış olan Gültan Kışanak’ın tutsaklığına devam olunması gibi. Yıllar yılıdır bir suç tahayyülü üstüne yapıştırılamayan Selahattin Demirtaş, bir başkaldırının, kendiliğinden var edilmiş bir başkaldırının ortasındaki insanlardan iş insanı Osman Kavala’dan, tutsak edilmiş nice gazeteci /siyasetçi / akademisyen ve sözünü savunana kapıyı duvar kılan sistemin her nasıl tıkır tıkır işlediğinin de kanıtıdır şu ortaya çıkan ucubelik hal / kapışma / gümbürtü.
Sarayın soytarı medyasında yer alan haberlerden sadece birisinde geçen şu bahis dahi her nasıl hesaplı kitaplı var edilmiş bir yıkım / cerahat halinin ortasında olunduğunu da görünür kılar: “AYM'nin 9 üyesinin Can Atalay hakkında verdiği 'ihlal' kararı sonrası kamuoyunda çeşitli tartışmalar ortaya çıktı. Vatandaşlar ve siyasiler krize sebep olduğunu söyledikleri Anayasa Mahkemesi’ne tepkili.
Atalay hakkında verilen hak ihlali kararına göre; Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, Erzurum'dan milletvekili adayı olsa ve kazansa, Anayasa Mahkemesi, 15 Temmuz hain darbe girişimini görmezden gelip üstüne terörist başına dokunulmazlık verecek.
Ya da terör örgütü PKK'nın elebaşlarından Murat Karayılan, Şanlıurfa'dan milletvekili adayı olsa ve kazansa Anayasa Mahkemesi yine istediği takdirde teröristi Gazi Meclis'e sokup üstüne de dokunulmazlık verecek.” Sanrıların propaganda için imal edildiği bir hal, tavır içerisinde böyle bir zeminde hangi hakikatten bahis açılabilir ki? Her şeyin alenen bir yalan / riya / kötürüm haldeki tekrarından halen medet umulurken. Cerahat üstüne tek bir düzenleme yapılmadan, “milli ve yerli” olarak kodlanmış yargıtay tahayyülünün sanki başka memleketin yargısıymış gibi Anayasa mahkemesini hedef kılmasını, kararlarını hiç addetmesini “onurlu” bir davranış, milli yeni şefe yakışacak hamleler diye duyurmanın ve bu yukarıdaki kısacık paragraftaki gibi olur olmaz uydurmaları gerçekmiş gibi yansıtmanın kime ne faydası olacaktır? Hiçbir biçimde adalet mefhumundan bahis açılamayan bir yerin gerçekliği karşısında, bir şeylere dikkat çekip, suçsuz insanların zoraki suçlu var edilmelerinin vebali ne olacaktır!
Bir sanrılar coğrafyasında yaşıyoruz. Bir görünüp bir kaybolan hayaletlerle kuşatılmış durumdayız. Hakkaniyet bir kere bahis açılıp sırra kadem basıyor. Adalet mefhumundan tek satır bahis açılmasından hemen sonra kalan günlerde izi silinsin diye uğraşılıyor. Ol yeni yüzyıl şablonu aralıksız zikredilirken, kurucu önderin var ettiği ülke profilini daha da daraltan / sınırlayan bir ayrımcılığa doğru koşar adım gidiliyor. Bugün eşitlik hedef kılınıp, ayrım tam gaz devam olunuyor. Bugün hürriyet mefhumunun aralıksız bir riyayla birlikte var edildiği zikredilirken, yepyeni hedef almalar söz konusu ediliyor. Düşüncenin hürriyeti sizlere ömür. Emeğin hürriyeti sermayenin tahayyülleri doğrultusunda bir gıdım dahi olsa var edilemiyor. Sosyal politik hayatın ta kendisi, vurdulu, kırdılı, yaşamaksa tastamam rastlantısal. Düzen kendi bildiğini eylerken, sınırlandırılmış olagelen hayatın o akışının tastamam zehir edilmesine devam olunuyor. Bu hallerin yekununda bir sanrılar silsilesi altında kalakalıyor menzil. Hiçbir sorununu çözemeyen, hiçbir gününü olumlanabilir kılamayan, buna tenezzül dahi etmeyen yer gerçek kılınıyor. Bu kadar ağır bir kokuşmanın, bunca bariz sıradana karşıtlığın menzilinde, bir istikamet geriye kalmıyor hiç bırakılmıyor. Sıradanın hayatının uçurumun kıyısına taşındığı bir zeminde geleceğin her neye benzediğini sahiden sorgular mısınız? Bütünüyle bu sanrılar içerisinde her gün ama her gün sınanırken hayatın ehven kılınamayan bir mesele dönüştürülmesini dert eder miydiniz? Bir illüzyona dönüştürülmüş olan hayatın topyekun yıkımı karşısında hiç değilse yaraları fark eder miydiniz? Bir asırlık ülke denilirken başladığı noktanın gerisine yollanan bir ülkede hiç gelecekten bahis açılabilir mi, umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Swamp – Gündüz AGHAYEV v/ Facebook
0 notes
mervegezegeni · 2 years
Text
Sandığımızdan daha büyük bir şeyin parçasıyız.
Dün akşam maydanoz ayıklarken, bugün @breathingmind.tr sayesinde yaptığım mindful zeytin yeme pratiğini deneyimlerken.
Pratiğe başladığım da zeytine baktığım an çok duygulandım ve ağlamaya başladım.
Çünkü önümde bir mucize duruyordu.
Her gün beşer onar lüplettiğim zeytin kalbime dokunmuştu.
İlk defa göz göze geldik kendisi ile.
Üzerinde lekeleri ile minicik boyuna sığdırmış yaşama has büyüyü.
Ulu kocaman bir ağaç, güneşle, karla, yağmurla, böcekle, kuşla hasbihal ederek, toprakla, havayla, suyla, kökleriyle yapışıp hayata, alıyor veriyor ve bir yıl sonra bu muazzam taneciği sallandırıyor dallarında.
Binbir zahmet.
Ama varoluşu bu, ona güveniyor.
Bunları düşünmek, onu beş duyum ile hissetmek çok muhteşemdi.
Korona olduğum dönemde hafif atlattığım halde koku ve tat duyum tamamen gitmişti, bir anda.
Yemek yaparken, yürürken, yaşarken en sevdiğim şey kokuları duymak, ağaçları, sebzeleri, meyveleri, baharatları kokularından tanımak.
Ve bunları bir anda kaybetmiştim haliyle üzülmüş, hatta korkmuştum.
Bugün yine yemek yaparken değirmende tane kişniş öğütürken kokusu geldi burnuma o günleri anımsadım ve şükür dolu bir mutluluk yaşadım.
Kıymet verdim bu süper gücüme.
İnsan olarak zaten süper güçlerimiz var evet.
Birer süper kahraman her bir uzvumuz, hücremiz.
Sahip olduğumuz şeylere bakış açımız değiştikçe aslında onlara bakmayı öğrendikçe yaşamın o pekte göz önünde olmayan asıl önemli kısmı, anlamı ortaya çıkıyor.
Hiçbir an boşa gitmesin istiyor insan.
Bu dolu dolu, koşturan bir istekten ziyade farkındalıkla alınan kararlar, seçimler olsun anların bütününde istenci.
Bu farkedildiğinde insan eliyle yapılan düzenin sahteliğini, ikiyüzlülüğünü, boş savaşları, boş kaygıları, boş dirayet ve dayatmaları, yaratılan düzenin içinde kaybolup gidilen, kaçınılamayan o kaosu, girdabı, kapanı daha iyi anlayabilirsiniz.
Yaşamın yegane güzelliğine, cheers.
🙏🏻💫❤️
#farkındalık #mindful #pratikler #deneyimleme #beingmind #keşfet #kişiselblog #nefes #insanolmak #mindfulness #bilinçlifarkındalık #bilinç #consciousness
instagram
3 notes · View notes
benimpencerelerim · 6 hours
Text
TAAMMUDEN IHMAL CINAYETLERI
https://www.youtube.com/watch?v=GRk13owN4Ws
Fatih Altaylı hemen hepsi taammüden cinayete giren iş bilmezlik, lakaytlık, vurdumduymazlık olaylarına kaza diyor. Rögar'ın üstünü kartonla örtmek KAZA değil, TAAMMÜDEN CİNAYET. İhmaller de tedbirsizlik sonucu cinayet. İçkili araba sürerek yapılan kazalar da taammüden cinayet. Apartmanın çatısına basınca kırılan cam bölme yapmak da taammüden cinayet. Oysa böyle ölen bir genç kızımız tik toka video çekiyor diye suçlandı üstüne. Bütün bu vakalarda sonuçların vahameti düşünülerek, tahmin edilerek ciddi önlemler alınması gerekirdi. Ve iş yapma pratiklerine bu tahminler, kestirimler, riskler dahil edilmeli ve nesilden nesile bu işlerde görev alanlara aktarılmalıdır. Yani bu pratikler bir kültür hatta OTOMATİK EZBERLER haline getirilmelidir. Ben sıradan yazılımlarda bile olası hatalara karşı bir sürü önlem aldım. Hiçbiri de hayati hatalar değildi. Bazı hatalara karşı ise astarı yüzünden pahalı olduğu için bilerek ve görererek önlem almadım. Ama hayati riskler söz konusu olsaydı bu hataların yapılmasını önlemek için her türlü önlemi alırdım. Ve bir yazılım bu önlemlerin işlediğini göstermek için yapılan bir sürü testten sonra devreye alınır. Uçak yolculuklarının başında kaza anında yapılacaklar anlatılır her seferinde. Düşük bir kaza ihtimali gerçekleşirse, düşük bir sağ kalma durumunda bile hayatta kalmak için yapılacaklar anlatılır. Çünkü HAYAT evrenin en kıymetli HAZİNESİDİR. Parklarda alınmayan önlemlerin olduğu durumlarda ise bir uçak yolculuğundakinden çok daha büyük olasılıklara sahip riskler söz konusudur. Parkta çocuklar oynar. Aileler çocuklarıyla piknik yapar. Oraya kazılan çukurlara ��ocukların düşme olasılığı bir uçak yolculuğunda ortaya çıkabilecek tehlikelerin gerçekleşme olasılığından kat kat fazladır. Ama uçak yolculuklarında bu önlemler sıkı kurallara bağlanmış ve bir kültür, ezber ve otomatik pratikler haline getirilmiştir. Oysa tehlikelerin gerçekleşme olasılığının çok daha yüksek olduğu gündelik olaylarda bir koyvermişlik, lakaytlık kültürü hakimdir. Bu kültürü yerleştirecek olanlar yöneticilerdir, tabii bunu talep edecek ve yapılmazsa cezalandıracak bir vatandaşlık kültürünün de olması gerekir. Kısacası balığın başı da kuyruğu da kokmuştur ve böyle gelmiştir ama böyle gitmemelidir. Bu ihmal ve lakaytlık kültürü Türkler arasında çok yaygındır. Özellikle salla başı al maaşı memurların hatırı sayılır sayıda olduğu kamu kurumlarında çok rastlanır bu davranışlara. Tabii bu çalışanlar çoğunlukla hayati risklerin olmadığı işler yaptıkları için çok vahim sonuçlar ortaya çıkmaz. Bu ihmal kültürü işlerin aksamasına, hataların gözden kaçmasına, tekrarlanmasına, hataları düzeltmek için fazladan efor sarfetmeye, zaman harcamaya, verimsizliğe yol açar. Çalışma hayatımda kısa sürelerle de olsa ikisi özel sektörde geri kalanı kamu kesiminde olmak üzere 40 yıl çalıştım. Kamu kesimine geçince özel sektördeki hizmetlerimi kamu kesimi hizmetlerime dahil etmek için mesai harcadım. Personel müdürü önce benim istekte bulunmamı istedi. Benim istek yazılarıma şirketlerden cevap gelmedi. Sonra resmi yazı yazdılar. Cevap geldi. Ben de dahil etme işleminin sonuçlandığını düşünerek başka bir şey yapmadım ve emekli olurken de hiç göz önüne almadım.
Emekli olunca özel sektördeki hizmetlerimin dahil edilmediğini gördüm. Oysa edevlet üstünden sgk tescil belgesi aldığımda bu hizmetlerim de listede görünüyor. Sonra sosyal güvenlik kurumunun hizmet birleştirme isteği olmadan birleştirme yapmadığını ve emeklilikten en az 6 ay önce çalıştığım kuruma hizmet birleştirme dilekçesinin verilmesi gerektiğini öğrendim.
Personel müdürlüğü deneyimli çalışanı hanımefendi lütfetti, ben sormadan yapması gerekene evrak taramasını talebim üstüne yaptı. Kurumun resmi yazı ile istediği çalışma bilgilerime ait evraklardan sadece birni bulabildi. İkincisi yokmuş. Gelmemiş. Gelseymiş arka arkaya olurlarmış.
Evrakları personel müdürlüğü talebim üzerine resmi yazıyla istedi. Ve belgeler kurum adına geldi. Belgelerin eksiksiz gelip gelmediğini de onların kontrol etmesi gerekirdi. Zamanında bana hizmetime ait belgelerin geldiği bildirildi. Hatırladığım kadarıyla ikisi de gelmişti. Ayrıca resmi yazıların da dosyamda olması gerekir. Ama personelin burnundan kıl aldırmayan elemanları lütfedip bu kadarını yaptılar.
Benim bütün bu ayrıntıları bilmek zorunda olmam ayrı bir garabet. Personel müdürlüğünün bilmemesi veya personeli uyarmaması da yazımızda söz konusu ettiğimiz ihmal ve lakaytlık kültürünün bir başka örneği.
Sonuçta özel sektördeki çalışmamı dahil ettirmek için debeleniyorum. Kurumun personel müdürlüğü çalışanlarının bir yerlerinde ise pireler uçuşuyor. Tabii bu kültür ve davranışların sürekliliği kurum yöneticilerinin sorumsuzluğundan ve lakaytlığından kaynaklanıyor.
0 notes
Text
Tumblr media
"Küçük adımlarla ilerlemek hiç adım atmamaktan iyidir" sözü, hedeflere doğru ilerlemenin önemini, her ne kadar bu ilerleme küçük ve yavaş olsa bile, vurgular. Bu ifade, başlangıçta büyük ve hızlı değişiklikler yapmanın zor veya korkutucu olabileceğini kabul ederken, küçük ve yönetilebilir adımların zaman içinde büyük sonuçlara yol açabileceğini hatırlatır.
Bu düşünce tarzı, birçok alanda uygulanabilir ve motivasyonu artırarak hedeflere ulaşmada etkili bir strateji sunar. Örneğin, sağlık ve fitness hedeflerinde, her gün bir saat spor yapma düşüncesi bazıları için ürkütücü olabilir. Ancak günde sadece on dakika yürüyüş yapmaya başlamak, daha az göz korkutucu ve sürdürülebilir bir adım olabilir. Zamanla bu on dakikalık yürüyüşler, daha uzun egzersiz rutinlerine dönüşebilir ve kişinin genel sağlığını önemli ölçüde iyileştirebilir.
Küçük adımlar atmak, ayrıca kişisel gelişim ve öğrenme süreçlerinde de önemlidir. Bir dil öğrenmek veya yeni bir beceri kazanmak gibi büyük hedefler, başlangıçta göz korkutucu görünebilir. Ancak günlük olarak yapılan küçük çalışmalar ve pratikler, zaman içinde büyük bir bilgi birikimi ve ustalık kazanılmasını sağlar.
Bu yaklaşımın psikolojik yararları da büyüktür. Küçük adımlarla sürekli ilerleme, kişinin kendine olan güvenini artırır ve motivasyonunu korur. Her küçük başarı, kişinin daha büyük hedeflere ulaşma yolunda kendini daha yetenekli ve güçlü hissetmesine yardımcı olur. Bu süreç, kişinin başarıya ulaşma ihtimalini artırırken aynı zamanda başarısızlık korkusunu da azaltır.
Sonuç olarak, "Küçük adımlarla ilerlemek hiç adım atmamaktan iyidir" ifadesi, hedeflere ulaşmak için sabırlı ve tutarlı olmanın önemini vurgular. Bu, bireyin hedeflerine ulaşma sürecini daha yönetilebilir, az stresli ve nihayetinde daha başarılı kılar. Her küçük adım, büyük bir yolculuğun parçasıdır ve bu adımlar birleştiğinde, başlangıçta imkansız görünen hedeflere ulaşmak mümkün olabilir.
0 notes
arzuaykin · 12 days
Text
Eğil, Bu Ne Değil?
Günlük yazma konularıAklınıza gelen ilk şeyi not edin.Tüm yanıtları görüntüle ”Sevgi ile Çevriliyiz.” – Anonim Gerçek, Bir'likte. Dönüşüm, kararlı bir güç gerektirir. Merhaba, Her birimizin sevgi listesi vardır. Ve… Her birimiz sevgi listemizi kendi bütünlük/ayrılık düşüncelerimizle tanımlarız. Kişi kendi ve daha ötesini bilmek ile ilgilendiğinde bir metot ve prensipli bir pratikler…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes