Tumgik
#dönüşüm
yorgunherakles · 11 months
Text
beni hayal kırıklığına uğratan, benden başkası değil.
kafka - the metamorphosis
92 notes · View notes
felsefebilim · 28 days
Text
Arthur Rimbaud Ne Demek İstedi?
Ben, Bir Başkası mıdır?
Tumblr media
Ben'in sözlük anlamı, bireyi öteki varlıklardan ayıran bilinçtir. Ben, bireyin kendini tanımladığı ve diğer varlıklardan ayrıştığı soyut, ruhsal alandır.
Arthur Rimbaud'un yazdığı bir mektupta geçen ünlü sözü ise şöyle der. "Ben, bir başkasıdır."
Rimbaud burada bu sözüyle iki şeye deyinmiş olabilir. Bunlardan birincisi, günümüzde de kapitalizmin hakim olduğu modern toplumda insanların yalnızlaşması, kendisini birçok olay ve durum karşısında tanımlayamaması ve toplumsal hayattan, yer aldığı gruplardan kopmasına işaret ediyor olabilir. Yani bu bir ötekileşme durumudur. Ötekileşen birey, benliksel olarak kendisini tanıyamaz.
Bir diğer olasılık ise yazarın dönüşüm ve tanrısallık kavramlarını kast etmiş olmasıdır. Ben, farklı dönemlerde, farklı mekan ve olgularda kendini farklı niteliklerde bulur. Burada Herakleitos'un "Tek değişen değişimin ta kendisidir" sözünü de hatırlayabiliriz. Bir bedenin ölüp toprak olması, bir ağacın bir saza dönüşmesi ben'in başkası haline gelmesine nesnesel boyutta örnekler olabilir. Unutulmamalıdır ki buradaki ben özü anlatır, tözsel bir durum söz konusudur.
16 notes · View notes
jupiterliyazar · 7 months
Text
Biz bütün bunları aşabiliriz. Yıkabiliriz örülmüş duvarları. Değiştirebiliriz bu döngüyü. Rüzgar olup esebiliriz.
22 notes · View notes
Text
"Ölmekten müthiş bir şekilde korkuyordu çünkü henüz gerçek anlamda yaşamamıştı.."
105 notes · View notes
dilhunbiri · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media
“tek ki­şilik bir tartışmaya dönüştü yaşamım. her şey be­nim içimde başlayıp bitiyor.”
44 notes · View notes
mecnun1cinar · 8 months
Text
Babanla aynı tepkileri vermeye başladiğin o anı farkedince BABEDJAMSBDHEJS
29 notes · View notes
psikolojikseanslar · 22 days
Text
Üstelik şimdi kendisini her zamankinden daha rahat hissediyordu. Gerçi bütün bedeni ağrıyordu, ancak bu ağrılar gittikçe azalıyormuş ve sonunda tamamen geçecekmiş gibiydi. Sırtındaki çürümüş elmayı ve yumuşak tozlarla kaplanmış iltihaplı çevresini neredeyse artık hissetmiyordu bile. Ailesini düşündüğünde içi sevgiyle doluyor ve duygulanıyordu. Kız kardeşinden daha da kararlı bir şekilde, yok olması gerektiğine inanıyordu. Kulenin saati sabahın üçünü vuruncaya kadar böyle boş ve huzur içinde düşüncelerle geçirdi zamanını. Pencereden ortalığın ağarmaya başladığını da gördü. Derken başı kendiliğinden düştü ve burun deliklerinden son nefesini verdi.
11 notes · View notes
nolifewithoutlavinia · 8 months
Text
Uzun bir aradan sonra tekrar burası...
33 notes · View notes
Text
"Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşamaz, hayaletler yolda içip bitirir onları."                                                                -Franz Kafka(Milena’ya Mektuplar)
69 notes · View notes
zarifbey · 10 months
Text
Tumblr media
25 notes · View notes
mimozacicegii · 1 year
Text
Evet, sen temelde iyi kalpli ve yumuşak bir insansın , ama her çocuk o iyiliği bulana kadar arayacak sabır ve korkusuzluğa sahip değildir.
,
63 notes · View notes
ansaka · 4 months
Text
ilk adımı at ve canavarın yüzüne bak.
7 notes · View notes
yorgunherakles · 1 month
Text
kafka'nın romanlarında, özne insanın nesne insana dönüşümü bir utanç olarak duyumsanır. bay ' k ' çağdaş romanın yabancılaşmış en belirgin figürlerinden biridir.
milan kundera - saptırılmış vasiyetler
3 notes · View notes
belkidebirharfimben · 10 months
Text
Değişmek istemeyenin hidayeti yoktur
Tumblr media
Elbette biliyorum arkadaşım. Hidayet Allah'ın hediyesidir. O yakmadıktan sonra hiçbir kalpte nur yoktur. Fakat, 'Allahu a'lem!' kaydıyla diyeyim, tutuşmak için biriktirilecek bir sermayenin varlığını sezinliyorum ben. Nedir? 'Bedel'dir. Yani, hidayet, 'bedel ödemeye hazırlara' teşrif eden bir kıvılcımdır. Bilgiyle ancak 'bedelini ödemek üzere' muhatap olursanız hidayet eylemeye başlar. Bedeli göze alınmamışın hidayeti de yoktur. Malumat bedelsiz hayata dönüşmez. Yapılmak üzere dinlenmemiş nasihat tesir etmez. Bu yüzden, belki birçok müslümandan çok İslam'ı bildikleri halde, oryantalistlerin ekseri müslüman olmamıştır. Yine, Aleyhissalatuvesselam Efendimizi evlatlarından daha iyi tanıdıkları halde, pekçok müşrik hidayet pınarını yudumlayamamıştır. Evet. Hidayet silbaştan yeni bir varlık telakkisini yüklenmeyi gerektirir. O güne kadar sürmüş bozuk düzenin, içten dışa, değişmesi anlamına gelir. Belki bu değişim sırasında menfaatler yitirilecektir. Belki içimizdeki koca koca iddialar yıkılacaktır. Belki dostlar bile hasımlaşacaktır. (Allah razı olsun hepsinden: Sahabe, en ateşli şekillerde, ödenmesi gerekeni ödedikleri için başkadır.) Muannidlerse 'değişmek için' muhatap olmamışlardır zaten bilgiyle. Neşterin sızısını yüklenmemişlerdir. Nehir de ıslanmayı sevmeyen bu talihsizlerin yanından akıp gitmiştir. Gözlerine görünmüştür, hoş sesini duyurmuştur, ama parmaklarının ucunu dahi ıslatmamıştır.
Kibrin mübarek metinlerde böylesine kötülenmesinin hikmetini de buradan oku arkadaşım. Kibir zımnında 'değişimin reddini' de saklıyor. Kim ki kibirleniyor, özünü merkezleştiriyor, ‘olmazsa olmaz’ görüyor, ötesini detaylaştırıyor. Ayken dünyalık taslıyor. Dünyayken güneşlik kasıyor. Güneşken kendini samanyolu yerine koyuyor. Hatta, ayı dünyaya, dünyayı güneşe, güneşi samanyoluna, âlemi âleme peyk yapan Zât-ı Kudreti bile zerrecik cirminin uydusu zannediyor da, hevasından geçeni dinine ekliyor, geçmeyeni çıkarmaya teşebbüs ediyor. (Daha da beğenmedi mi inkâra gidiyor.) Şeriatı tenkid de buradan başlıyor, tahrif de, tahkir de. Her yanlışın başında 'değişmek için' değil 'değiştirmek için' muhatap olmak var. Kendini merkezden çekemeyiş var. Aslolanı karıştırmak var. Aynanın gösterdiği yerine oynaması var.
Yani, hâşâ, Allah'ın karşısında ‘Allahlık taslamak’ var. Halbuki İslam bidayette bir eksen değişimidir. Kul, kulluğunu kabul ettiği andan itibaren, bir daha kendini Allah sanmayacağını da kabul eder. Sandığı her yerden de tevbe eder. Kur'an, hangi şifalı hitabında mü'min kelimesini buyurur, hatırlattığı artık diğerleri gibi olmayacak yanlarımızdır. Elhamdülillah. Yine Allah’ın lütf u keremiyle bedel ödemeye ikna olduğumuz için hidayet bize hediye edildi. Tedavi için gereken işlemleri göze aldığımız için şifa nasip oldu. Evet, biz, artık odak algımızda diğerleri gibi değiliz. Değişiciyiz. Detaylaşıcıyız. Şeriatın buyruğu üzere başkalaşmaya yatkınız. Kurtarıldık kendimizden. Merkeziyet sanrımızdan. ‘Bana göre’nin köleliğinden. Hakiki yörüngemizi çözdük çünkü. Bizim için yalnız Allah Allah'tır. Bizse her sanrımıza rağmen kuluz. Hüda yörüngeye alınmaz. O, dilediğini, dilediği şekilde yörüngelere alır. Kullar Rabbine hesap soramaz. Ancak hikmetini öğrenmeyi dileyebilirler. Ve yanıldığını kabul etmeyene doğrunun nimetinden bahşedilmez.
Müslim'de geçen bir hadis-i şerifinde Aleyhissalatuvesselam Efendimiz buyuruyor ki: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez!" Sahabesi endişeyle soruyorlar: "Ya Resulallah, insan, elbisesinin/ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır?" (Yani bunlar da kibir sayılır mı?) Efendimiz cevap veriyor: Allah güzeldir. Güzeli sever. Kibir ise ‘hakkı kabul etmemek’ ve ‘insanları küçümsemek’tir." Doğrusu, bu güzeller güzeli eşikten bakınca, mürşidimin 'modern medeniyet(!)' ile 'Kur'an medeniyeti' kıyaslamasını da daha zengin anlıyorum ben. Sanki orada anlatılan her olumsuz şeyin merkezinde ‘parçaların kendisini bütün yerine koyması’ var. Böyle yapılınca da yörüngeler arasında niza çıkıyor işte:
"İşte, medeniyet-i hazıra, felsefesiyle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede nokta-i istinadı 'kuvvet' kabul eder. Hedefi 'menfaat' bilir. Düstur-u hayatı 'cidal' tanır. Cemaatlerin rabıtasını 'unsuriyet ve menfi milliyet' bilir. Gayesi, hevesât-ı nefsaniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bazı 'lehviyattır.' Halbuki, kuvvetin şe'ni, tecavüzdür. Menfaatin şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır. Amma hikmet-i Kur'âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine 'hakkı' kabul eder. Gayede, menfaat yerine 'fazilet ve rıza-i İlâhîyi' kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine, 'düstur-u teâvünü' esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine, 'rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî' kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir."
Sen de bana katılır mısın arkadaşım: Hak merkezdeki kuvvetin 'ne üzere olduğunu' söyler. Kuvvetse parçanın 'neyi hak olarak vehimlediğini' anlatır. (Parça, Cenab-ı Hakkın kuvvetine dayanmak isterse, bütüne uyumla hakka; yok, yalnız parçalığının haklılığına inanıyorsa, bütüne uyumsuzlukla, şahsî kuvvetine dayanır.) Fazilet (ve derûnundaki rıza-i ilahî arayışı) 'bütünün üzerine kurulduğu şey için yaşamayı' ifade eder. (Yani faziletli olan bütünün menfaatinedir.) Menfaatse parçanın 'yalnız kendi varlığına hizmet etmesinin' tezahürüdür. (Yani, menfaat, yalnız bireyin faydasını kollayan bir sahte fazilettir.) Aynı yörüngeye hizmet edenler elbette birbirleriyle yardımlaşırlar. (Uyum için teavün kaçınılmaz görünür.) Fakat parçalardan herbiri, âlemi kendi merkeziyetine çağırdığında, oluşacak şey yalnız 'cidal'dir. Yani mücadeledir. Kavgadır. Anlaşmazlıktır. Uyumsuzluktur. Büyük balık küçük balığı yutardır. Eh, evet, pes. Yoruldum arkadaşım. Benden buraya kadar. Özetle ne demek istediğimi kavramışsındır zaten. Hazinenin geri kalanını gavvaslığına havale ediyorum. Dualarında beni unutma.
7 notes · View notes
yakamozo4 · 3 months
Text
Artık sana yenilemem
Git gözum görmesin o güzelliğini
Yeniden sen diye deliremem...
6 notes · View notes
kalptekihis · 3 months
Text
Sürekli kendinize hatırlatın 🤍 ;
Ben birisiyim. Ben benim. Ben olmayı seviyorum. Ve kimsenin beni biri yapmasına ihtiyacım yok.
3 notes · View notes