Tumgik
#cerahat
seslimeram · 1 year
Text
Denklemler Tarumar!
Tumblr media
Denklemler tarumar ediliyor. Hayatla yolu kesişen mesellerde, bu fasit döngü içine rehin kılınmış sureti ülkede her türden insani denklem boşa düşürülüyor. Umut, ümit, hayal bir biçimde tahayyül, konu, mesel her ne olursa olsun yerle yeksan ediliyor behemehal. Tüm bu düzen içinden sunulanlarla gelişigüzel var edilenlerle beraber o aksiyon, bu tarumar hal ve istemi sürekli yineleniyor. Baş amir ve şürekasının sunduğu, savuna geldiği her eylem, hemen her dönemeçte var edilmiş her düzenlemeyle yaşamın denklemleri perişan ediliyor. Biyopolitik bir cerahat mefhumu haline dönüşen yeni ülkenin var ettiği yegane dönüşümlerden birisi bu bahistir.
Yeni yüzyıl jargonuna sığınarak var edilen ol yeni ülke pratiğinin de düş görü değil hor görü, hep fecaat için imal olunduğunu giz kılınmak istenir. Oysa iktidar tahayyülünün var ettiği her köşeye taşıdığı bu denklem silsilesi, tüm o müşterek yaşam idesini tarumar etmektir. Varılan yeni o’dur. Müştereklerimiz olagelen demokrasi, eşitlik, adalet, hürriyet, ifade özgürlüğü ve nicesinin dokusunun yıkımı imal edilendir. Denklemler tarumar edilirken, yol, yordam, umut ve daimi bir biçimde demokrasi mefhumu da çöpe basılandır. Yeni ülke bu izlek üstünde her günü dehşetin ta kendisinin esiri kılınmış, denklemini mahvetme şablonundan biçimlendiren bir yer karşı karşıya olduğumuzdur. Bir biçimde yaşam aksiyonunu delik deşik etmek yolunda yürünendir. Atıl duruma düşmüş ol muhalefetin kendi kendini gazlaması sonucunda çıkagelen idraksizlik noktasında hepten ama her dem olduğundan da geriye düşen hallerinin paralelinde, kini ve nefretiyle bir yol, gelecek şekillendirmesine düşen muktedir gerçekliğidir mesele.
Geçtiğimiz İstanbul İstiklal Caddesi saldırısı, Mersin’deki polise yönelik saldırı, öncesi ve sonrasında çıkagelen badireler, türlü çeşit hamasetle birlikte demokrasi olgusunun köküne, ta dibine kibrit suyu dökebilmek için var edilen uydur kaydır masa başı haberleri, iletişim başkanlığı propagandaları, maaşlı trollerin vatan, millet, sakarya bahislerini takip eden her hamleyle, cerahat var edilir. Denklemler alt üst edilirken, yıkım / yıldırı aralıksız bir şekilde Kürd halkının, siyasetinden sokağına her anlamda bulunduğu her yerdeki hal ve duruşuna yönelik saldırganlıkları beraberinde getirir. İstiklal Caddesindeki yakalanan ağ üyelerinin, birer ikişer detaylarından çıkagelen özgür suriye ordusu / heyet ül tahrir ül şam gibi mimli yapıların ifşaatları, halin de hayata dair verilen değerin de esef verici bir halde nasıl da çürütüldüğünü göstere gelir. Akseden yıkımın, var edilmiş cerahatin üstüne bina edilmiş nobran, hep bilindik tahayyüllerle insanların hayat haklarının derdest edilen bir mesele dönüşümü kesintisiz kılınır.
Vaka, yara, yıkım değil tastamam doğrudan iktidar hanesine yazılan oy artışının sorgulandığı bir zeminde kim nasıl güvendedir ki sahiden de? Denklemler alt üst edilirken, cerahatin köküne dair bildirimleri, adalet tecellisi çabasını değil, dahiliye nazırı palyaçonun, meclis komisyonunda insanlıktan çıkıp geleni terörist, gideni hain, berikini iş birlikçi diye azarlamaya çabaladığı şaklaban halleriyle baş başına bırakılır bir memleket. İyi de denklemler tarumar edilirken, hayat bir kere daha ehven olandan ayrıştırılırken, yara güncellenirken, Kürd sorunu ayrı insanlık sorunu apayrı delişmen, gelişigüzel yerle bir edilirken, bir asırlık yaralara yenileri eklenip durulurken kim neyi nasıl düzeltecektir, her ne şekilde?
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçakları, 20 Kasım Pazar gününün ilk saatlerinde Kuzey ve Doğu Suriye ile Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük hava saldırıları düzenledi.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) resmi Twitter hesabından yaptığı ilk paylaşımda, hava saldırılarıyla ilgili olarak Taksim saldırısına gönderme yaparak “Hesap zamanı” yazdı. Paylaşımda, havalanmakta olan bir F-16 savaş uçağının fotoğrafı da paylaşıldı.
MSB ardından söz konusu hava harekatına “Pençe Kılıç” adı verildiğini açıkladı.
İlk gelen bilgilere göre, TSK’ye ait savaş uçakları tarafından Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kobani kentinin yanı sıra Til Rıfat, Şehba ve Derik de hedef alındı.
Bölgeden yayın yapan medya kuruluşları, TSK’ye ait savaş uçaklarının Gire Spi ve Zirgan’da Şam rejim güçlerine ait noktaları da hedef aldığını belirtti.
BBC Türkçe’nin haberine göre Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Sözcüsü Ferhad Şami de, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Kobani’nin bombalandığını, Tel Abyad’ın doğusundaki Kazali, Til Rıfat ve Zirgan’da Şam rejim güçlerinin hedef alındığını söyledi.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) ise Türkiye’nin Halep ve Haseke’de düzenlediği hava saldırılarında SDG’nin en az altı üyesinin yanı sıra altı Suriyeli askerin de yaşamını yitirdiğini öne sürdü.
Rudaw’ın aktardığına göre SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Türkiye’nin güvenli noktaları bombalaması tüm bölgeyi tehdit ediyor” ifadelerini kullandı.
Gece boyu süren hava saldırılarının ardından, sabah saatlerinde Kobani’de bulunan Miştenur tepesinin yeniden bombalandığı belirtildi.
TSK’nin hava saldırılarını takip eden gazetecilerden ANHA muhabiri İslam Abdullah’ın hayatını kaybettiği de gelen bilgiler arasında.
Öte yandan NTV’nin haberinde, TSK’nin Suriye hava sahasını da kullandığı belirtildi. Bu bilgi, Rusya’nın kontrolündeki Suriye hava sahasının yıllar sonra ilk kez Türk savaş uçaklarına açılması anlamına geliyor.
Habertürk Televizyonu yayınında konuşan emekli Korgeneral ve Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, savaş uçaklarının hava sahasını kullanabilmesi için ABD, Rusya ve İran’a önceden haber verdiğini belirtti. ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu’nun açıklamasını hatırlatan Pekin, şunları söyledi:
Hem Suriye hava sahası hem Irak hava sahası hem de bazı yerlerde eğer Süleymaniye’ye gireceklerse İran hava sahasından da geçtikleri olmuştur. Bunu nereden anlıyoruz? Dün Erbil Konsolosluğu’nun yaptığı açıklama var. Açıklamaya baktığımız zaman Türkiye böyle bir harekat yapacağı zaman taraflara, ABD’ye söyler, İran’a da söyler, bu bölgede harekat yapacağım diye hava sahasıyla ilgili gerekli koordinatları sağlar. Bunu büyük ihtimalle Rusya’yla da yapmışlardır. Erbil Konsolosluğu sadece Amerikan vatandaşlarına bu bölgelerde dikkat etmeleri gerektiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem Irak hem de Suriye’nin kuzeyinde operasyon hazırlığı yaptığına dair bildiri yayınladı. Dolayısıyla tarafların haberi var. Çünkü hava sahasını kullanacaklar.
İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucunda 6 kişi yaşamını yitirmiş, onlarca kişi yaralanmıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere iktidar yetkilileri, saldırıdan PKK’yi sorumlu tutmuştu. PKK ise saldırıyla ilişkisi olmadığını açıklamıştı.
Diğer yandan ABD’nin Irak Erbil’deki konsolosluğu, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yaşayan vatandaşlarını olası bir askeri operasyona karşı uyarmıştı.”
Denklemler bir kere daha tarumar ediliyor. Daha önce Afrin’de, İdlib kırsalında denene gelmiş olagelen cürüm istemi bir kere daha bu defasında, planlı programlı, ince hesaplı bolca kitaplı İstiklal Caddesi saldırısı sonrasında bir kere daha devreye konulan yıkımla çıkageliyor. Hayatı tarumar etme isteminin, kesintisiz bir cerahat kültünün, aralıksız ol Kürd nefretine oynamanın vardığı eşik, demokrasi, eşitlik, adalet pratiklerine ne kadar da uzak kalındığını bir kez daha kanıtlıyor. PKK ile mücadele kartı ısıtılıp durulurken, hepi topu yüz elli kişi kaldılar diye geçiştirilirken sorun, bugün yeniden kırk senedir var edilmiş olagelen Kürd halkına yönelik sistematik yıldırı / terör / savaşla bir biçimde yeni bir istikametle barışmak lügatten çıkartılıyor. Meçhul, kimliksiz bir saldırı perspektifinin varlığına rağmen, Kobane hattının hedef kılınmasının, Rusya ve Amerika’dan icazet almadan değil bölgede eyleme geçmek, tek bir hamlenin var edilemeyeceği yerde hakkın da hukukun da alenen gasbı var edilir. Kötülük sarmalı, çarkıfelek gibi döndürüp durulan devletli / iktidar pratiği için bir kere daha zulüm yersiz bir biçimde çıkagelir. Hayatın tüm o sıradan insanların müşterek direnişiyle ayakta kalmış olagelen Kobane, Rojava devrimi bir kere daha böyle alt edilmek istenir. İşleri bittiği gün ortadan yok ettirilen ırak şam islam devletinin eksik bıraktığını tamamlama arzusunda yürüyen bir devlettir mesele. Bir biçimde komşusunu hala terörist zannedecek kadar, her ölümü, ama onlar hain diye aklama çabasına düşecek kadar kendisinden vazgeçmiş insan suretleridir mesele. Tümden denklemler tarumar ediliyor bu coğrafyada bir kere daha! İyi de nereye kadar?
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Demokratik Suriye Güçleri (QSD), Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarına dair açıklama yaptı. Açıklamada, İstanbul’daki saldırını bahane yapıldığına işaret edilerek, Dêrik, Dirbêsiyê, Ebû Rasên, Kobanî, Til Rifet ve Şehba'nın hedef alındığı aktarıldı. Açıklamada, "Saldırılar sonucunda Dêrik’in Teqil Beqil köyünde büyük bir katliam gerçekleştirildi. Bu köyde ilk olarak elektrik kurumunda çalışan bir memur şehit düştü. İlk saldırının ardından halk yaralılara yardım etmeye gittiği sırada savaş uçakları bir kez daha halkı hedef aldı ve büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bombardımanda 11 yurttaş şehit düştü, 6 yurttaş da yaralandı. Elektrik dağıtım yeri de büyük zarar gördü" bilgileri paylaşıldı.
'Tüm Rojava Hedeflendi'
Açıklamada, "Dirbêsiyê bölgesinde buğday deposu görevlisi 2 kişi, Ebû Rasen hattında ise bir savaşçımız şehit düştü. Kobanê’de hava saldırıları sonucu 3 yurttaş yaralandı, çok sayıda evde hasarlar oluştu. Netleştirdiğimiz bilgilere göre saldırılarda Suriye rejimin 15 askeri de yaşamını yitirdi. Halklara düşmanlık eden, Kuzey ve Doğu Suriye ile Rojava halkının ortak yaşamına, bölgenin istikrarına tahammül edemeyen işgalci Türk devleti bu saldırılarla, soykırımcı ve faşist yüzünü bir kez daha gösterdi. Bu saldırlar sadece Kürt halkına karşı yapılmadı, saldırılarda Kuzey ve Doğu Suriye ile Rojava’daki tüm halk hedef alındı" ifadelerine yer verildi.
DAIŞ'e karşı verilen mücadelenin benzer şekilde devam edeceği vurgulanan açıklamada, "Katliamlar cevapsız kalmayacak. Uygun zaman ve yerde gerekli cevaplar verilecek. Halkımızın Türk devletinin saldırılarına karşı birliğini, beraberliğini ve kararlılığını daha da güçlendireceğine inanıyoruz. Halkımız aynı zamanda toprağına her zamankinden daha fazla bağlı kalacak, Türk devleti ve işbirlikçilerine karşı güçlü tutum sergileyecek" diye kaydedildi.”
Bütünüyle mahvetme retoriği üstünden ilerleyen, denklemini buna göre yeniden türeten, biçimlendiren bir aklın, destan yazıldı dediği şeyin sıradan insanların vatanlarını savunma iradesi olduğu gözlerden kaçırılır. Kendi yurtlarını niye savunmuyorlar ki o Suriyeliler diye çıkılan güzergahta, yurtlarını savunanlara da biçtikleri değeri göstermesi açısından o gece yarısı / sabah saatlerinde aralıklarla eylenen saldırılar her şeyi olduğu gibi gösterir. Kim neyin tarafındadır bilinmez de, her şeye oh olsun çekebilecek cürete / tıynete çoktan varmış bir ülke / yurttaş profili söz konusuyken, kurdun dişine kan değdi gibi yazılamaları troll hesaplar kadar, sözüm ona muhalifler sahiplenmeye devam ederken kim hangi yarından bahis açabilir. Dahası her sıkıştığı eşikte, herkesi ama istisnasız herkesi kuşatan, her yıkımdan kendince zaferle çıktığını dile getiren, iktidarını güncelleyen bir yapının var ettiği bu kaçıncı tuzaktır, hileli oyundur hiç düşündünüz mü? Dün Afrin, bugün Kobane, Tel Rifat, Qamişlo yarın neresi, nerelerdir sahiden de sorguluyor musunuz?
Denklemler tarumar ediliyor bir şimdiki zaman güncelliğinde. Her şeyin mot-a-mot bir yıkım haline entegre edildiği zamane güncesinde, iktidar pratiği olarak var edilmiş hemen her kötülüğün bir icraat kabilinden savunulması güncelleniyor. Her icraat bambaşka yıkım ve yaralara dönüşürken, sanki her şey normalmiş yolunda gidiyormuş gibi yapılması var edilenlerin üstüne tuz biber ekiyor. Bir biçimde yaşam erimini alt üst etmek çabasına düşülen kılınıyor. Kötülük göndere çekilirken, yaşam çarçur edilmiş kimin umuru diye geçiştiriliyor. Muktedir tahakkümünü yeniden bel bağladığı, özgür suriye ordusu ve bilumum cihatçı çeteden medet umarak tazelerken, giydirdiği pkk titrini de alacalı bulacalı kılarak bir kere daha bir taşla bir çok kuşu vurmaya çalışıyor. Devamı, devamlılığı sağlama alınmış olagelen ittihatçı tahayyülün yok etme istemi bir kere daha Kürd ve bütün özneleriyle demokrasi / adalet / hukuk arayan insanların kafalarına bombalar yağdırılarak var ediliyor. Bu satırlar not edilirken Karkamış’ta biri 5 yaşında bir çocuk, diğeri 20’lerinin ortasında bir kadın öğretmen can vermişti. Karşı kıyıda Derik’te aralarında çocukların da olduğu on bir can. Barışın esamesinin okutulmadığı bir zeminde bunca afaki cürüm sayesinde, bu kadar normalmiş gibi kan akıtılarak hangi gün yüzü var edilebilir, edilmiştir, edilecektir! Kürd ve Türk toplumları, Kürd ve Arap, Ezidi, Mıhellemi, Nasturi, Kıpti, Süryani, Ermeni, Alevi halklarının arasında açılmaya devam olunan o yıkıcı hattın, komşuluk bağlarını ilelebet kopartma gayretinin ardından her neye varılacaktır, hangi gün var edilecektir sahiden? Denklemler tarumar ediliyor, bütünüyle her yan kana, her yan yasa, her yan ağıda çıka geliyor. İyi mi böyle, layığınız bu mudur!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Emin ÖZMEN – Magnum Photos Creative
8 notes · View notes
okur46blog · 1 year
Text
Hürmet et yasına
Bir mum yak ayrılığın ilk gecesine
Nasıl yana yana eriyorsa
Bırak öyle y'ansın yaran
Sakın ola ki tuz basma
Dışarı çık yağmurda ıslan
Biraz toprağa sür yüzünü
Kokusunu çek içine
Yaşıyorsun bak
Ölmedin hâlâ
Bir çimdik at kendine
Rüyaydı vakti saliselik
Uyandır düşlerinden hayallerini
Son birkaç damla seni bekliyor
Yastığının ucunda
Ağla utanma
Sıvazlamayı bırak zihnini
Çatlayana kadar düşün
Failler mefuller dolaşsın
Salon salomaç yargının odalarında
Ver hükmünü
İnfaz etmekten korkma
Yasını tut her ağrının
İrin bağlatma
Bırak aksın cerahat
Sen, sen ol
Yoksaymazdan evvel
Yok etmeyi unutma
Ruhu Azade
Tumblr media
20 notes · View notes
mnsrykt · 1 year
Text
"Zeynep Gazali'nin Zindan Hatıralarının Bir Bölümünü Anlattığı 'Eyyamün Min Hayati' İsimli Kitabından Alıntılar - 5
On birinci günün sabahında Saffet zindanı açtı ve: 'Buyur Doktor Macit! deyip içeri girdi. Doktor Macit, askeri üniformalıydı ve yanında sağlık memuru Abdulmabud da vardı. Ayaklarımdan kan ve cerahat akıyordu. Vücudumun her yeri yara bere içinde balon gibi sişmişti. Acılar kemiklerime işlemişti. Doktor, sağlık memuruna:
"Ayaklarının iltihabını sık, yaralarını pansuman yap ve hastaneye getir.' dedi. İki asker nezaretinde hastaneye kaldırdılar. Hastanede bir gün kaldım. Biraz rahat nefes aldım. İşkenceden kurtulduğumdan değil, yer değişikliğinden biraz ferahladım. Yoksa yara ve sızılar, vücudumu ateş gibi yakıyordu. Hastanede de hücreye kapatmışlardı ama hastanede olduğumu düşünmek bile beni ferahlatıyordu. Allah'a hamdettim. Yaralarım biraz iyileşinceye kadar hastanede bırakmalarını temenni ettim.
Bu güzel hayal ile bir süre avundum. Fakat heyhat! Evet heyhat! Zebaniler gelip bu hayalimi dağıttılar. Oradan alıp acı gerçege getirdiler. Beni, Şems Bedran'ın odasına götürdüler. Dağlanmş ve yaralardan șismiş ayaklanmın üzerinde güçlükle durabiliyordum. Vücudumu taşıyacak hâlim kalmamıştı. Fakat ne çare! Arkamdan gelen zebaniler, kamçılarla tehdit ediyor, yavaş yürüdüğümde ayaklarıma, vücuduma kamçılarla vuruyorlard. Hastanede Şems Bedran'ın odasına kadar yürüyemezdim. Yolun yarısında yere yığıldım. Askerler elimden tutup sürüyerek getirdiler. Böylece sürünerek Şems Bedran'ın odasına geldim. Şems görür görmez öfkeyle Saffet'e seslendi. Rol yapar gibi ani bir hareket yaptı. Suratı hırçınlaşmış, öfkeden avurtları sişmişti. Gözleri baykuş gibi geniş suratının ortasında açılmıştı. Kolunu uzatıp parmağıyla da beni göstererek:
'Bunu as ve beş yüz kırbaç vur!' emrini verdi. Vahşet, vahşet! Şems Bedran ve onun gibilerin tanıyabileceği barbarlık mı barbarlık! Astılar ve Saffet'in teşrifine hazırladılar. Geldi, kollarını sıvayıp kırbacını eline aldı. Sonra da paşası Şems Bedran'ın emirlerini yerine getirdi. Beş yüz kırbaç...evet evet, beş yüz. Kırbaçlar altında bana düşen, 'Allah'ım, Allah'ım, Allah'ım!' diyerek feryad etmek ve O'na yalvarmaktı."
17 notes · View notes
Text
İçini kirletip dururken dışını temizlermisin?
O zaman sen içerisindeki yaralarından cerahat akarken yepyeni güzel elbiseler giyen cüzamlıya benzersin.
Sen insanların gördükleri şeyleri güzelleştiriyorsunda Allah'ın gözü önünde duran kalbini niçin düzeltmiyorsun?
😔
İbn Ataullah el-iskenderi, Gelin Tâcı(Nefisle Mücadelenin İlacı), s 47
13 notes · View notes
savunma · 24 days
Text
arkadaşlar selam. tumblr bu sefer de cerahat bloğumun e posta adresini blogtan kaldırmış, giriş yapamıyorum, nasıl halledebilirim?
0 notes
menemennpastirma · 3 months
Video
youtube
Uğur Işılak - Mevzu Yeni Başlıyor (2024'ün İlk Eseri)
Sözleri: Bitti sanmayın sakın Mevzu yeni başlıyor Sabırla her yer yakın Mevzu yeni başlıyor
Yaraya değsin neşter Cerahat akmak ister Açıldı eski defter Mevzu yeni başlıyor
Çıkmaz sokak burası Aklanmaz yüz karası Artık geldi sırası Mevzu yeni başlıyor
Yaraya değsin neşter Cerahat akmak ister Açıldı eski defter Mevzu yeni başlıyor
Başlangıçtır her olay Sebepsiz gerilmez yay Kapanmaz kolay kolay Mevzu yeni başlıyor
Şaşarsa istikamet Eksik olmaz alamet Yaklaşıyor kıyamet Mevzu yeni başlıyor
Çıkmaz sokak burası Aklanmaz yüz karası Artık geldi sırası Mevzu yeni başlıyor
Söz – Müzik: Uğur Işılak
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=qAz9rfBDklg
#müzik #şarkı #UğurIşılak #MevzuYeniBaşlıyor
1 note · View note
kedikopekkusmamasi · 5 months
Text
Kedi Kulak Bakımı
Kediler, sağlıklı bir yaşam sürmeleri için düzenli bakıma ihtiyaç duyarlar ve bu bakımlardan biri de kedi kulak bakımıdır. Kedi sahipleri, evcil dostlarının kulaklarını temiz ve sağlıklı tutmak adına periyodik olarak bu bakımı gerçekleştirmelidirler. Kedi kulak bakımı, pamuklu çubuklar ve özel kulak temizleme solüsyonları kullanılarak yapılabilir. Kulak temizliği sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, kulak içine fazla derine gitmemektir. Pamuklu çubuklar sadece kulak kepçesinin dış kısmını temizlemek için kullanılmalıdır. Kedilerde kulak parazitleri ve enfeksiyonlar oldukça yaygındır. Bu nedenle, kedinin kulakları düzenli olarak kontrol edilmeli ve herhangi bir anormallik durumunda veteriner hekime başvurulmalıdır. Kulak içinde kızarıklık, kötü koku veya aşırı kahverengi cerahat görüldüğünde, bu durum enfeksiyon belirtisi olabilir.
0 notes
ruyatabiricomtr · 6 months
Link
Rüyada Cerahat Görmek - https://ruyatabiri.com.tr/ruyada-cerahat-gormek/?feed_id=4452&_unique_id=653d9eb4a520c
0 notes
huseyincimensiirleri · 7 months
Text
            M U H A N N E T Dilemem ben senden inayet kayra Bir çift sözü bile etmezsin hayra Düşüp parçalansam çıkarsın seyre Sen senin ol bana seni gerekmez Kavrulurum ben yağımla pişerim Hür olursam her zorluğu aşarım Sana kul olursam değer düşerim Sen senin ol bana seni gerekmez Her kelamın başı sonu menfaat Saçarsın ağzından türlü cerahat Bana iyilik etme git dağlara at Sen senin ol bana seni gerekmez Vurursun sineme zehirli hançer Dost elinden insan zehri içer Senin her sözcüğün delip te geçer Sen senin ol bana seni gerekmez Her halinle  hatır gönül yıkarsın Bir yudum suyu bile başa kakarsın Bir şey yokmuş gibi dönüp bakarsın Sen senin ol bana seni gerekmez Çimen’im de yine yüksekten esmiş Demek ki senden o ümidin kesmiş Anlaşılan sana darılıp küsmüş Sen senin ol bana seni gerekmez
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
Tabloidleşmiş Ülke Meseli
Tumblr media
Tabloid bir hayat imgesinin rehini kılınıyor koca bir menzil. Muktedirin güllük gülistanlık her şey yolunda, refah içerisinde bir ülke zaman akışının kenarında ekranlardan taşmaya bir biçimde devam eden suç, yıkım, çürüme hali günü tabloid basın denilenin çerçevesine oturtuyor. Tabloid basının envantere, a3 boyutunda, her şeyin renklendirilmiş, sulandırılıp servis edilmiş bir mizansenini takip eden bir ülke var edilmiştir bugün, bu yerde. Tümden, garez ve kinin, aralıksız hiddet hal ve isteminin kıyısında cerahatle boğulan hayatlar birer imgeye dönüşüyor. İzlenme oranı var denilerek köşe bucak kaçırılan her türden yıkım, bir biçimde ekranlardan gayet sade, normal birer meseleymiş kabilinden aksettiriliyor. Bütün o yaygın medyanın haber bültenleri kasap dükkanları gibi kesilen / biçilen insan hayatları ve hikayeleriyle lebalep kılınır. Lebalep bir nefret, topyekun bir cerahat ahvali kuşatırken, otuzar ellişer saniyelik spotlarla hizada durulsun diye emirler yağdırılıyor. Allah esirgesin lafzına sığınıp her şeyin en kötüsü çoktan bir standarda dönüştürülüyor. Adıyla, sanıyla ol biyopolitik tahakküm tabloid basınla bir kılınmış olagelen şablonlarla birlikte günceyi bir biçimde sınırlandırmak her gün yeniden var edilen ataklarla işlevsel kılınıyor.
Göz dağı ve kindarlıkla bir hayat imgesi doğrulanıp test ediliyor. Hayat bütünüyle belirgin bir biçimde cürmün, çürümenin kılınırken bunları görün ve unutun denilerek var edilmiş her türden hamle yıkıcılığı sağlama alıyor. Yirmi bir yıllık bir iktidarın bütün açık özgürlük taleplerini, bağımsız, düşünce ve savunuyu imkansız kılacak derecede yıkıcılığı tek sabit olarak var ettiği ülke temsili güncelleniyor. Cerahatle yıkımı, yalan dolan anlam, hikayelendirme halleriyle cürmü, bütünüyle nobran bir hilebazlıkla çürüme hattını eksiği gediği kalmadan hayat imgesini tarumar etmeye vesile kılınıyor. Tabloid kılınmış bütün o hayat imgesinin fütursuz, belirsiz bir geleceğe rehin olunduğu unutturulmak isteniyor hali hazırda. Var edilmiş sunulan, paylaşılan hallerle bir biçimde çürümenin etrafından geçilip gidildiği zikrediliyor. Oysa her şey yalın bir biçimde sınırın içinde, sınırın ötesine taşarak hep / daimi bir istemle savunuluyor. Yolun da yordamın da çürümeye ilişik kılındığı, her durumda tahakküm ve akla, fikre yönelik tehdidin dillendirildiği, uygulandığı bir zemini hikayesi hakikattir artık. Tabloidleşen gündelik yaşam idesinin mimarı olarak yeni yüzyıl aksiyonunun her nasıl bir biçimde derin bir karanlığın ta kendisi olduğu gözlerden kaçırılır bir hız, bir hışım, binbir taklayla.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “İstanbul Taksim’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla düzenlenen eylemde 200 civarında kadının darbedilerek gözaltına alınmasının üzerinden çok geçmeden bu kez de İstanbul Kadıköy’de düzenlenmek istenen 25 Kasım eylemleri polis barikatıyla karşılaştı.
İKD’ye Polis Engeli: Çok Sayıda Gözaltı
İlerici Kadınlar Derneğinin (İKD) İstanbul Kadıköy Süreyya Operası önünde yapmak istedikleri 25 Kasım açıklamasına da polis müdahale etti. Valiliğin yasaklama kararı öne sürülerek açıklamaya müdahale eden polisler aralarında İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil ve Türkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel Tekerek’in de aralarında bulunduğu 23 kişiyi gözaltına aldı. Engelleme üzerine basın toplantısı düzenleyen İKD üyeleri, “Mücadelemiz, eşit, özgür, laik ve aydınlık bir Türkiye içindir. Şiddete, yoksulluğa, gericiliğe dur diyelim” dedi.
Kadıköy Rıhtım’da aralarında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun da yer aldığı çeşitli kadın örgütlerinin düzenlemek istediği eyleme de polis izin vermedi. Engellemeye rağmen kadınlar açıklama yapmak istedi. Polis önce kadınları ablukaya aldı; ardından darbederek gözaltına aldı. Kadınlar “Kadınlara değil, katillere barikat” sloganları atarak polis müdahalesini protesto etti.
Müdahale sonrası Kadın Meclislerinden Dilber Sünnetçioğlu, “Her gün kadınlar öldürülüyor, hiç mi üzülmüyorsunuz? Kadın cinayetlerini durduracağız demenin nesi kötü? Bir kişi çıkıp bunu açıklasın” diyerek iktidara tepki gösterdi.”
Yoğun ve duraksamayan bir cendere hali içerisine Türkiye topraklarının örgütlü belki de tek ve doğrudan muhalif kesimi olagelen kadınlar bir kere daha şiddetle baş başa bırakılır. Taksim’in korunaklı, muhalefet için steril bir serbest kürsüsü kılınan İstiklal Caddesinin, önce mimli muhalefet, sonra Kürd siyaseti en sonunda da Kadınlara kapatılmasının bir başka sureti geçtiğimiz pazar günü Kadıköy semalarında var edilir. Bir tabloide dönüşmüş olagelen devlet aklının, dahiliye nazırının emir eri kolluğunun var ettiği psikolojik şiddet ve bütünüyle bariz işkenceci halleriyle bir kere daha sokaklar gözaltı sahasına dönüştürülür. Temel, evrensel hakların bir darbeci anayasasında dahi lafta dahi var edildiği bir zeminde, genelin, küresel müşterek bir itiraz hakkının önü ancak o cendereye tutsak ederek kadınları var edilmek istenir.
Daha birkaç gün önce iki yüzü aşkın insanın gözaltına alındığı bir şehirde, bir deneme de Kadıköy’de bu her şeyiyle biyopolitik bir ezme, biçme, sınırlama çabasında var edilmek istenir. Bir ölçüde de başarılır. Gelecekteki seçim sathı mahallinde tek bir itirazın dahi var edilemeyecek olduğu gözler önünde darp etme hallerinden, görüntü almaya çalışan basın emekçilerini tehdit / linç etmelerden bariz kılınır. Demokrasi ediminden bahis açıldığı vakit mangalda kül bırakılmayan bir zeminde olan biten yıkımdır, basbayağı cürmün paralelinde despotik bir memleketin binasıdır. Bu hallerle bir kere daha demokrasi gibi bir amaçlarının olmadığını da dosta düşmana belirgin bir biçimde sunar akparti-mhp-ip ittifakı. 50 kadının gözaltına alındığı yekpare bir sessizleştirme / susup itirazsız biat ettirme yakında her yerdedir? Bütün o tabloidlerin suna geldiği mükemmel, kıskanılan, yeni yüzyılına koşa duran ülke bu mudur? Vah haline!
Bianet’ten aktaralım: “Diyarbakır Valiliği, kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD), 'Kayıplar bulunsun, failler yargılansın' eylemini 720 haftasında, "eylem ve etkinlik yasağı" gerekçesiyle engelledi.
Her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde yapılan eyleme polis izin vermedi.
Polis ablukasına alınan parkta açıklama yapan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, valiliğin yasak kararına karşı dava açtıklarını belirtti.
İHD ve kayıp yakınları bu hafta düzenleyeceği eylemi 28 Kasım 2015'te Diyarbakır Sur'da öldürülen Tahir Elçi 'ye atfetti.
Kayıp yakınlarının açıklaması şöyle:
“1966 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde doğan Tahir Elçi, orta ve lise öğrenimini Cizre'de tamamladı. 1991 yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu.
"1992 yılından itibaren Diyarbakır'da serbest avukatlık yapan Tahir Elçi, ceza ve insan hakları hukuku alanında yoğunlaştı. İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kurucularından olan Elçi, 1990'lı yıllardaki yargısız infaz, faili meçhul cinayetler, köy yakma davalarında mağdurların avukatlığını yaparken, Diyarbakır ve bölgedeki hak ihlalleriyle ilgili de birçok çalışmayı sürdürdü.
"Birçok STK'nin kuruluşunda yer aldı"
"Tahir Elçi, 1994 yılında 26 kişinin ölümüne neden olan Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması, Lice Davası, Temizöz Davası, Roboski Katliamı gibi pek çok davanın avukatlığını yaptı.
"Birçok sivil toplum örgütünün kuruluş ve çalışmalarında yer alan Tahir Elçi, 2012 yılında Diyarbakır Barosu Başkanlığına seçildi. 2014 yılı olağan genel kurulu ile tekrar baro başkanlık görevine seçildi.
"Etkili soruşturma yürütülmedi"
"28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Barosu tarafından Diyarbakır Sur ilçesinde yaşanan çatışmalar nedeniyle tahrip olan ve çok ağır zarar gören tarihi eser ve kültürel varlıklara dikkat çekmek amacıyla, Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasına katılan Tahir Elçi, açıklamanın hemen akabinde aynı yerde meydana gelen silahlı çatışma sırasında, kendisine isabet eden kurşunla katledildi.
"Tahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin soruşturma süreci etkili yürütülmedi. Olaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma 4,5 yıl sonra TMK ile yetkilendirilmiş ihtisas mahkemesi olan Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kabul edilen iddianame ile davaya dönüştü. Hazırlanan iddianamenin sevk maddesinde Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayı hakkında taksirle insan öldürme suçunun oluştuğu değerlendirilmesi yapıldı.
"Avukatların reddi hakim talebi reddedildi"
"21 Ekim 2020 tarihinde görülen ilk duruşmada; pandemi gerekçe gösterilerek duruşma salonuna avukat ve izleyici kısıtlaması getirilmiş ve bu şekilde kamuoyunun davaya olan ilgisi kırılmaya çalışıldı.
"Duruşmanın başlamasından kısa bir süre sonra söz almak isteyen müşteki ve vekillerinin, mahkeme heyeti tarafından duruşma salonundan çıkarılmakla tehdit edilmesi üzerine, mahkeme heyetinin adil ve usule uygun bir yargılama yapamayacağı konusunda kanaat oluşturdu. Elçi Ailesi avukatları tarafından mahkeme heyetinin tümü için ‘reddi hâkim’ talebinde bulundu.
"Müşteki avukatların ‘reddi hâkim’ talebi ise ret edilmiştir. 15 Haziran 2022 tarihli duruşmada tanık olarak dönemin başbakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun dinlenilmesine karar verilmişse de duruşma dışı müştekiye ve vekillerine herhangi bir bilgi verilmeden ve görüş alınmadan mahkeme tarafından bu karardan dönüldü.
"Ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adadı"
"23 Kasım 2022 tarihinde görülen son duruşmada ise avukatların geri alınan tanıklık kararına itirazlarına karşın mahkeme heyeti salonu terk etti. Aradan geçen 2 yıllık sürece rağmen dava dosyasında herhangi bir ilerleme olmamış ve bir sonraki duruşmanın 5 Temmuz 2023 gününe ertelenmesine karar verilmiştir.
"Derneğimiz üyesi, ömrünü cezasızlık ile mücadeleye adayan hak savunucusu Av. Tahir Elçi’nin katledildiği olaya ilişkin hukuk ilkelerinden ve ciddiyetinden yoksun bu davanın, gerçek anlamda adaletin sağlandığı bir davaya dönüşmesi için mücadele edeceğimizi ve takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygı ile paylaşmak isteriz. Tahir Elçi için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz.”
Her şey yukarıda anlatıldığı gibidir. Düzenin suna geldiği tabloid görünümün kenarında o yıllardır süre giden mücadelenin bir biçimde susturulmasının anahtarı cinayetlerden birisi vardır. Tahir Elçi, bu ülkede sözünü hakikatten yana kuran, insan haklarının tamamıyla ol Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde var edilmesi, kalıcılaşması için çaba sarf eden bir insan, bir avukattı. Tümüyle devletin ezber ettiği, yıllar geçtikçe yüzsüzleşip, arsızlaştığı, umarsızca sömürdüğü, görmezden geldiği bir memleket meseli olan Kürd sorununa nihai, kesin bir barış tahayyülü için çaba sarf etmenin bedelini önce linç edilip, ardından kırıma sevk ve bir cinayetle yok edilmesine varan süreç hep ortadaydı. Bugünün ülkesindeki tüm o bağnaz nefretin, ötekileştirme halinin kaçıncı kurbanıydı Tahir Elçi. Bugün yedi yılın ardından her neresindeyiz, Kürd sorunundaki çözümlemenin, buralar hep meçhuldur, hep muhayyile!
Tabloid bir hayat imgesinin esiri kılınmış memleket sathı mahallinde yaralara dair tek satır kelam yoktur. Hiçbir yarayı iyileştirmek gibi bir gaile söz konusu değildir, halen sözü edilmeyendir. Duraksamayan, dinlenmeyen, sorgulamayan bir menzilde vahamet içinde seyrüseferin suna geldiği yegane şey bir biçimde tabloid basının suna geldiği bir kırım halinin falsolu tekrarlanışıdır. Bütünüyle yaşamdaki ehven olanın tükettirilmesi hal ve isteminde, sitemsiz, yalın bir çöküş allanıp pullanır. Olmakta olanın suna geldiği belki de doğrudan tek bir düzlem, tek bir sabit, tek bir anlam vardır; enikonu çürüme. Sabitliği ile çıkagelen cerahat, cürüm ve cinai bir şebekeye dönüşen devlet aklının eylediği her şey tabloid kılınmış olanın gerçekliğe geçişini de var eder. İyi de böylesinden bir ülke, sahiden de bir yurt, bir memleket var edilebilir mi, bir ev kalır mı sahiden de geriye! Ya bir hak, bir hukuk, bir hürriyet meseli...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel İçin Zorunlu Kaynakça: Bianet
2 notes · View notes
layogenicc · 2 years
Text
Öldür
Bitsin bitecekse
Bu matem dolu cennet
Bir kelepçe
Ruhum kanıyor
Kalbim eriyor
Haykır!
Tek ki bişey söyle
Bu sessiz cerahat bir işkence
Usulca sızıyor
Kanımdan içeri...
1 note · View note
teoriler · 2 years
Text
Dönüp dolaşıp hep aynı çıkmaz sokaklarla yolumuz kesişiyor. Tümden bütün bu yıkımlar ve badireler uzamında her bedel, her diyet var edildiğinde yol da yordam da çürümenin ta kendisine çıkartılırken o karanlık dehlizler bir kere daha bina ediliyor. Hayata setler eksik gedik olmadan bina edilirken, aşılamaz ilan olunan kırmızı çizgiler var edildikçe cerahat de güncelleniyor. Cürüm bu bahse ekleniyor. Cühela cüretiyle kamusallaştırılan devletin, denetim, gözetim ve tahakküm biçimleri yolu / yordamı tüketiyor. Demokrasi belirgin bir halde pejmürde bir pratiğe rehin ediliyor. Özgürlük laf addedilirken her gün biraz daha o esaret biçimlendiriliyor. Hürriyet, bir medya karteli olarak, tüpçü nam zatın paçavrasının o adı olmaktan ötesi kılınmıyor. İstibdat ve tahakkümün pratikleri barışın da köküne açık bir biçimde kibrit suyu döküyor. Bütün bu toplam, bütün bu fasit döngü o nihai müsibetin ta kendisini çıkmaz sokakları var ediyor.
1 note · View note
yantekerlek · 2 years
Text
mesela sosyal medya olmasaydı sevip de kavuşamayanların üzüntüden, kara sevdadan ağzından kan gelirdi. şimdi sevip de kavuşamayanların bütün vücudu cerahat içinde. irinsel mevzular.
10 notes · View notes
gunciuzlet · 3 years
Text
el-hac muzaffer ozak’tan (kaddasallâhu sırruh) şöyle işitilmiş: “resûl-i ekrem efendimiz ﷺ ’e dil uzatanların ağızlarından, öldükleri vakit cerahat akar.”
efendimiz hazretleri’ne bol bol salavât-ı şerîfe okuyan kişinin de ağzı kokmaz, ağız tadı/mizâcı bozulmaz. denemesi ecirli.
39 notes · View notes
dertblr · 2 years
Text
“Bak, yerde yavru bir kuş, gaddar okunla mecruh”
Mecruh; yaralanmış, yaralı kimse demektir. Mecazi olarak kırgın, incinmiş kişiler için de kullanılır.
Arapça cerḥ “yaralamak” kökünden türemiştir. Cerahat, cerrah, ceriha da aynı kökten.
9 notes · View notes
gottabeareason · 2 years
Text
allahım, benim hayatım ne zaman yoluna girecek ve ben ne zaman yürüyebileceğim o yolda. koşmayı hedeflemiyorum, vallahi bak. yürüsem, emeklesem bile kabul. hayatımın yoluna girmesini istiyorum. sırtımdaki kamburu atmak, ameliyatla o cerahatı aldımak istiyorum. sırtımdaki kamburu atmak istiyorum çünkü ben bir kaplumbağa değilim, o sırtımdaki kambur benim sığınağım değil. o sırtımdaki kambur benim en yara aldığım yerim.
merhamet üfler misin kalbime allahım? merhamet üfle ki benim de gözüm dolsun anne babamı düşündüğümde. merhamet üfle ki sırtımdan söküp atmak istemeyeyim sığınayım kamburuma. allahım, beni nankör olayım diye mi yarattın?
anne baba seçilmez, yüzüm görünüşüm seçilmez. yaratılış bu. ama terk etmeyi, terk edemesem dahi geride bırakmayı seçemez miyim? arada bir görüşmeyi istemek kalpsizlik midir? havasını teneffüs etmek istememek mızmızlık mıdır?
ben ne gördüm ne geçirdim ne duydum ne düşündüm hiçbiri bir önem arz etmez mi allahım? ben bu dünyaya hiç önem arz etmeyeyim diye mi geldim? ben niye duydum o zaman niye yaşadım niye düşündüm niye yazdım ne ola ki? hayırdır inşallah allahım. hayırdır inşallah?
benim bu baş kaldırmam neyedir? bu bir baş kaldırma mıdır? gitmeyi istemek, kaçıp kurtulmak istemek sırtımdaki kamburu koparıp atmaya yeltenmek kötü müdür ki herkes ben her kolumu kamburuma uzattığımda bakışlarını değiştirir, yüzünü karartır.
ben ağrısını kabulleneyim diye mi orada durur o kambur. ben top olup içine sığınayım diye mi gün geçtikçe büyür o kambur? o kambur niye büyüyüp durur? o bir kambur mudur bir cerahat mıdır bir çıban mıdır ondan kurtulmak için ne gerekir bir doktor mu bir merhem mi bir bıçak mı uzun tırnaklı bir el mi bir dik duruş mu gerekir yoksa ondan kurtulmak mümkün değil midir?
kurtulmak mümkün değilse niye o kambur orada acıyıp durur neden kanar durur neden ilk zarar hep oraya gelir. o kambur hiç kapanmayan bir yara olsun diye mi orada kalır benim omzumu eğer yüzümü karartır gözümü doldurur.
madem o bir kamburdur ve en çok yarayı da o alır, niye okşamaya uzattığım eli iltihaba bulayıp yere çalar? mademki orası en hassas yeridir ama beni korumak da ister, neden gider de kendisi beni yaralar? niye kanı sırtıma ılık ılık akıtır?
2 notes · View notes