Tumgik
#felsefe okulu
yorgunherakles · 2 years
Quote
zamanın egemen düşüncesi, öz-savunmadır, benliğin korunması; ama ortada korunacak bir benlik kalmamıştır.
horkeimer - akıl tutulması
20 notes · View notes
escoupe2617 · 2 years
Text
Tumblr media
10 notes · View notes
felsefebilim · 1 year
Text
Bir Felsefi Eylem Olarak Yürüyüş
Tumblr media
Temel olarak zihnin hareketli yapısına bedenin de eşlik etmesi ve bu sayede ahenkli bir yapı oluşturmasına dayanan akım Aristoteles’in okulu Lykeion’da uygulanmıştır. Peripatetizm denen yolda olmayı kapsayan, düşünürken yürümek anlamına gelen terim, daha sonraki dönemlerde birçok düşünürü de etkilemiş, onlara esin kaynağı olmuştur. Bu bakış açısıyla felsefe ve yürüyüş arasında bir bağ kurulmuş, o düşünürlerin gözünde yürüyüş felsefi bir eyleme dönüşmüştür.
Bu düşünürlerden birisi de Kierkegaard’dır. Filozof, düzenli olarak Kopenhag’ta yaptığı yürüyüşlerden, eserlerinde de bahsetmiş hatta yürüyüş üzerine yazmıştır da. Onun bu yürüyüşleri, melankolik ruh halini ve acılarını dindirme, ruhuna nefes aldırma aynı zamanda da gözlem yapma aktiviteleridir. Kierkegaard, yürüdüğü yolları, caddeleri bir botanik bahçesine benzetir ve tıpkı insanların bitkileri gözlemlemesi gibi onun da insanları gözlemlediğini söyler. Bu gözlemlerin de çoğu zaman kendisini derin düşüncelere, sorgulamalara ittiği düşünülür.
Kierkegaard’ın yürümek üzerine söylediği cümlelerden en sevdiklerimi de sizinle paylaşıyorum.
“İşte böyle gözlerim yerde sokaklardan aceleyle adeta süzülerek geçiyorum; kaldırımın bana ait olduğundan emin bir şekilde, etrafa bakmayı hiç gerekli görmüyorum, böylece saadetimle koşar adım kaldırımda giderken...”
“Her şey bir yana, yürüme arzunu kaybetme … Yürüyüşe çıkabildiğim sürece hiçbir şeyden korkmuyorum, ölümden bile”
46 notes · View notes
benhayatinacisi · 8 months
Text
okulların açılmasına 19 gün kalmış sanırım... valla açıkçası okulu değil de sıra altından kitap okumayı özledim.. ya evet farkındayım, yani her şeyin bi yeri,bi zamanı var ama ne yapayım yani Felsefe dersinde hocanın anlattıkları o kadar sıkıcı oluyor ki, uykum geliyor ben de diyorum madem uykum gelecek en azindan kitap okurken gelsin ahahhahaa bence mantıklı yaanii..
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
VAROLUŞ VE ÖZ
M.Ö. 5. Yüzyılda, İtalya’nın batısında, Alento Irmağı’nın denize döküldüğü yerde kurulan Elea Okulu, birçok öğrenci ve düşünür yetiştirmiş ve önemli felsefi düşüncelerin temellerini atmıştır. Felsefe tarihinde yer edinen bu okul, Sokrates öncesi dönemin en saygın okullarından biridir ve en temelde duyu deneyimlerinin epistemolojik geçerliliğini reddeder.
Ksenophanes, Zenon ve kurucusu sayılan Parmenides gibi düşünürler; varlık, varoluş, yanılsama ve varlığın birliği gibi kavramlarla felsefi iddialarını ya da araştırmalarını yürütmüş ve böylelikle, ilk önemli rasyonalist düşünürlerden olmuşlardır. Böylece, felsefenin ana hususlarından biri olan varlık kavramı, ilk olarak, Elea Okulu’nun öncüsü Parmenides tarafından kullanılmıştır. Birçok akımda, farklı anlam katmanları içerisinde ele alınan bu kavram, en genel haliyle, var olan ya da var olduğu söylenilen şey olarak tanımlanabilir. Platon ve Aristoteles döneminden beri sorgulanan varlık kavramı, zaman içerisinde içeriğini genişletmiş ancak gitgide daha karmaşık ve anlaşılması güç bir hal almıştır.
Tumblr media
“Varlık” ve “Varoluş” ifadelerinin farkı, ilk olarak Orta Çağda, dini bir irdelemenin sonucu ile ortaya çıkmıştır. Bu tarz bir anlam sorgulaması içerisinde olan birtakım filozoflar, bir üst gücün ya da tanrının varlığı/varoluşu ile dünyevi nesnelerin ve öznelerin varoluşu arasında bir ayrım oluşturmaya çalışmışlardır. Bunların arasında yer alan Thomas Aquinas, Latince “var olmak” anlamına gelen existere terimini, “olmak” olarak ifade edilebilen esse teriminden ayırmıştır. Orta çağa özgü bu ayrım, ileriki yıllarda, birçok düşünür ve kuramcı tarafından eleştirilmiş ve konu kapsamında yeni kavramlar oluşturulmuştur.
Martin Heidegger’in “Varlık ve Zaman” (Sein und Zeit) adlı yapıtında kullandığı Dasein kavramı, Thomas Aquinas’ın fikirlerine karşı açık bir eleştiri olarak addedilir. Dasein kavramı varlığın anlamının, varoluş analiziyle keşfedilmesi savını işler. Bununla birlikte, varlığın değişmez özelliklerini, değerlerini ve düşünsel unsurlarını bünyesinde barındıran öz kavramı da varlığın anlamını açıklamada bir yardımcı görevi görmüştür. Bu analiz, Heidegger’e göre, varlık konusunda ve terimin genel olarak anlam ile olan ilişkisindeki, Antik Yunan düşünürlerinden beri süregelen kördüğümü çözecek tek yoldur. Bu terim, ilk kez, Alman filozof Karl Jaspers tarafından kullanılmıştır ve varlığın iki farklı düzeyinden birincisinin, onun mekânsal ve zamansal boyutunu tanımlarken ve nesneleşmiş bir insanı ifade ederken, Dasein ise, toplum içerisinde yer alan ve yerini başkasının alabileceği bir parçacıktır.
Orta Çağ sorgulamaları ile Heidegger ya da Jaspers’ın ortaya atmış olduğu fikirler gözetildiğinde varlık, insan bilincinin dışında, ondan bağımsız olabileceği gibi, insan bilincinin içinde, ona bağımlı da olabilir. Gerçek ya da reel olarak algılanan varlık varoluş olarak belirtilirken, düşünsel ya da ideal bir varlık öz olarak adlandırılır. Varlık teorisini (ontoloji) ele aldığımızda ise, öznel ve nesnel varlık tanımlarından da bahsetmek mümkündür. Düşünsel ya da ideal bir varlık bir tanımlama, biçim, dinamik ve yapısal semantik içerdiği için ise bir varlığı bir öz ile birleştirmek, onu bir anlam çerçevesi içerisine sokmak ile eşdeğerdedir.  
Tumblr media
Gerçek varlık ile düşünsel varlığı baz aldığımızda, her nesnenin ya da öznenin bir varoluşu ve bir de özü olduğunu söyleyebiliriz. Genel bir anlamda öz, bu özne veyahut nesnenin özelliklerinin değişmez bir bütünü olarak açıklanırken; varoluşu ise, evrenin içerisinde reel olarak bulunuşudur. Bu noktada varoluş, fiziksel bir ölüme kadar devam ederken, öz bundan bağımsız bir şekilde de devamlılığını korur. Zira öz, en genel haliyle, bir varlığın düşünsel bir şekilde algılanmasını ve anlamlandırılmasını sağlar ve mütemadi bir yapıya sahiptir.
Jean Paul Sartre’ın terminolojisinde ise, öz kavramı, içsel bir amacı tanımlar. Kısacası, bir bıçağın amacı kesmek iken, bir aracın içsel dinamiği taşımak ya da nakletmektir. İnsan tarafından yapılmış ya da inşa edilmiş her nesnenin bir amacı ve anlamı vardır ve biri tarafından oluşturulmadan önce birtakım özler baz alınır. Bu anlamda, bir nesnenin özü, varoluşundan önce gelir. Fakat aynı söylemin, canlı bir varlık ya da insan varlığı için de geçerli olup olmadığı ise bir tartışma konusudur.
Sartre’a göre insanın herhangi bir tasarlanma ya da oluşturulma amacı yoktur. Birey, bir nesnenin aksine, bir amaca dayandırılmadan dünyaya gelir ve varoluşunu, kendisini hiçbir öze bağlamadan kendisi var eder. Nesnelerin aksine, önce var olur ve ardından kendi özünü kendi yaratır, içsel ya da kişisel bir anlam belirler. Ünlü düşünüre göre özümüz, işleyiş şeklimiz ve işlevimiz, varoluşumuzdan önce belirlenmemiştir. İnsan, kendisini, kendi özünü, her ne ise, ne değilse, ne olacak ya da olmayacaksa kendi sorumluluğu altında ve kendi özgür iradesiyle inşa eder.
5 notes · View notes
panoptik · 2 years
Text
Rönesans Üzerine
Rönesans, kelime anlamıyla “yeniden doğuş” demektir. Avrupa'da Orta Çağ sonrasında; siyasi, kültürel, politik, bilim, sanat, mimari ve eğitim alanlarında bir yenilenmeye gidilmiştir. 14. yüzyıl ile 17. yüzyılı kapsayan bu yenilenme süreci de Rönesans dönemi olarak isimlendirilmiştir. Rönesans kelimesi Türkçe 'de "1. yeniden doğuş, 2. Avrupa'da 15. yy'de başlayan bilim ve sanatta yenilenme dönemi" anlamına gelir.
Ortaçağ döneminin ardından gelen ve “Aydınlanma Çağı” olarak da bilinen Rönesans döneminde yapılan resimlerin çoğu devrimsel özellikler taşır, sanatçılar altın oranı bu dönemde kullanmaya başlar. Eserlerde kusursuz güzelliğe, ölçülerde uyuma ve matematik gibi unsurlara önem verilmiştir.
Özellikle hümanizmin bu dönemde güçlenmesiyle günlük yaşama ait konu ve kişiler de resimlerde yer bulmuştur. Dini figürler kutsallıktan biraz olsun uzaklaştırılıp insani yönleri ön plana çıkartılarak resmedilmiştir. Bu dönemde dini figürler daha çok antik figürlere benzer hatta bu etki sadece figürlerde değil, genel kompozisyonda görülür. Resim içerisinde antik yapıların iç ve dış görünümlerine de yer verilir ya da antik dönemde görülen lahit ve diğer taş eserler kompozisyon içinde süsleme unsuru olarak yer alır.
---------------------------------------------------
*Örneğin Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” eserindeki İsa ve havarileri, dini kişiliklerden çok Antik Yunan filozoflarına benzemektedir.
Tumblr media
Leonardo da Vinci. Son Akşam Yemeği (Last Supper) Santa Maria Delle Grazie. Yemekhane Duvarı. Fresko. 1498.
*Bu tablo Lodovico Sforza tarafından Milano’daki Santa Maria delle Grazie yemekhanesi için ısmarlanmıştır. Leonardo’nun tabloya yorumu daha öncekilerden farklıdır, geleneksel olarak bu sahne Komünyon ayinini vurgulamakta ve İsa’yı ihbar eden Yahuda’yı işaret etmektedir. Leonardo’nun çalışması ise öykünün öncesine gönderme yaparak İsa’nın birinin kendisini ihbar ettiğini bildirmesini betimlemektedir. Daha dramatik bu sahnenin seçilmesindeki amaç kilise ve kurumlarının tehdit altında olduğu bir zamanda Hristiyanlık iletisinin aktarımını güçlendirmektedir. 
Leonardo, havarileri yaptıkları hareketlere göre üçe ayırmıştır. Yapının kötü adamı Yahuda(Judas), dirseği masada tartışmaların dışında kaldığı görülmektedir. İsa'ya şaşkınlıkla bakan Judas'a baktığınızda sağ elinde tuttuğu para kesesini görebilirsiniz. İşte bu da tablodaki ipuçlarından biridir. Romalılar, ona bu para kesesini ihanet etmesi için vermiş olabilir çünkü ihanetin bir başka göstergesi daha var ki o da; İsa sağ eliyle içeceğine ya da kaseye uzanmaya çalışırken, aynı zamanda Judas'ında uzanmaya çalıştığını görebilirsiniz.
Lahit ve diğer taş eserler kompozisyon içinde süsleme unsuru olarak kullanılmasına ilişkin bir örnek ise  Raffaello Sanzio tarafından 1511’de yapılmış, Atina Okulu’dur.
Tumblr media
Atina Okulu Raffaello Sanzio tarafından 1511’de yapılmış, Vatikan’daki Apostolik Sarayı’nın duvarlarındaki dört ana freskten biridir. Dört fresk, felsefe, şiir, ilahiyat ve hukuku simgelemektedir. Resim felsefeyi sembolize eder çünkü resmin merkezinde Aristoteles ve Platon bulunur. Yunan Felsefesinin en güzel döneminin bir temsili olan bu resim, Rönesans’ın klasik ruhunu da mükemmel bir şekilde yakalar. 
---------------------------------------------------
Rönesans klasik dönem heykellerinden de etkilendiği için figürlerin çoğunda o dönemin heykellerinde görülen kontrapost duruş gözlemlenir.
Kontrapost duruş; statik duran figürlerde hareket etkisini arttırmak amacıyla bir ayağın adım atar gibi önde resmedilmesidir. 
Sanatçılar bu dönemde anatomiye önem verir ve insanlar kalın, kıvrımlı kıyafetler içinde bile olsalar figürlerin vücut hatlarını vermeye çalışırlar. 
---------------------------------------------------
Kontrapost duruşa bir örnek olarak: 
Tumblr media
(1482-86). Sandro Botticelli's Birth of Venus -contrapposto pose. 
Venüs’ün yani bir başka deyişle Aphrodite’nin doğuşunu ileride dönem karşılaştırması için daha detaylı ele alacağım.  Burada net bir kontrapost duruş örneği gözüküyor.
*Ayrıca bu konuda Andrea Mantegna’nın St. Sebastian resmi de güzel bir örnekmiş.
---------------------------------------------------
Bu dönemin figürlerindeki önemli bir diğer unsur ise görüldüğü üzere harekettir. Rönesans sanatçısı dini bir olayın en can alıcı anını betimlemek istediğinden teatral ifadelere başvurur. 
---------------------------------------------------
Mesela yine Botticelli’nin Meryem’e Müjde tablosu buna güzel bir örnektir. 
Tumblr media
“Hristiyanlık’ın önemli konularından biri olan Beşaret, İsa’nın doğumunun Meryem’e müjdelenmesini anlatır.  Eser, ismini de aldığı Floransa’nın Cestello manastırı tarafından sipariş edilmiş olduğu için Cestello Beşareti olarak diğer beşaret resimlerinden ayrılır. Eserde Cebrail’in havadan süzülerek yere, Meryem’in yanına indiği an görülmektedir. Cebrail’in elinde Meryem’in bekareti ve saflığının simgesi olan bir beyaz zambak dalı görünür. Beşaret eserlerinin tipik simgesi olan bu zambağın yanı sıra, Meryem’in önünde açılmış duran kitap (Tevrat) da hikâyeyi açıklayıcı simgelerdendir. Özellikle Beşaret eserlerinde bunlara benzer temel simgeler yoğun biçimde kullanılır (bknz. Beşaret “The Annunciation” – Leonardo da Vinci ve Beşaret “The Annunciation” – Lotto)
Rönesans’ın en tipik özelliklerinden olan başarılı perspektif kullanımı ressamın seyirciye kademeli olarak sunduğu derinlik görünümü ile verilir. Odanın zeminindeki kırmızı karolar resmin içine doğru gittikçe daralarak seyirciye odanın derinliğini kavratırken, odanın dışına çıkan balkon bir kademe daha ileriye derinlik sağlar. Dışarıda görünen manzaradaki nehir çok uzaktaki dağlara kadar eserde çok daha geniş bir perspektif ve derinlik algısı oluşmasına yardımcı olur. Geri planda görülen tek ağaç, Adem ve Havva’nın işlediği İlk Günah’a “Original Sin” bir göndermedir“
13.05.2022 02:33, İzmir
-Hollingsworth, M., Küçükerdoğan, R., & Ergüder, B. (2009). Dünya sanat tarihi. İnkılap Kitabevi
-Sadık, C. (2022).Uygarlığın ayak izleri batı resim sanatında mitoloji. Epsilon.
-“Cestello Beşareti via Sanatabasla.com
-“Kontrapost” via dailyartmagazine.com
- Raffaello Sanzio Atina okulu via 
17 notes · View notes
mantikutayr · 2 years
Photo
Tumblr media
pragmatizm / yararcılık:  eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik bir düşünce sistemi.
pragmatizm düşünce tarihinde bir felsefe okulu ya da hareketi olarak kendisine yer bulmuştur. bu hareketin peirce mantık ve bilim, w.james piskoloji ve din, dewey ise etik ve sosyal düşünce alanında pragmatizmin faklı yönlerini açığa çıkarmıştır. bu üç filozofu ortak bir paydada buluşturan unsur ise gündelik hayatın pratik yönlerine gösterdikleri ilgi ve düşünme ile eylem arasındaki kurdukları sıkı bağ olduğu söylenebilir.
ilk etapta pratik sonuçların önem arz etmesi mantıklı görünse dahi bazı etik sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum. pragmatistlere sorulması gereken ilk soru ‘’bu iş, oluş, eylem ya da düşünce kimin faydası gözetilerek düzenlenecek’’ olmalıdır. ampirizm (deneycilik) akımından etkilenen pragmatizmin ‘’bir şey uygulanabildiği ölçüde doğrudur.’’ savı ise teori ile pratik arasındaki çatışmanın ne denli büyük olduğunu gösteriyor.
insanın rüyasında bile kendisinden başkasını göremeyeceğini savunduğum için  şunları da eklemek zorundayım:
insan kendisine faydası olmayan bir eylemde bulunabilir mi, bulunmak ister mi? mesela bir çocuğun başını okşamak, bu eylemin bize fayda sağlamadığını savunabilir miyiz? belki de en temelde kendimizi iyi hissetmek için o ‘’iyi’’ eylemini gerçekleştiririz de bu duruma salt faydacılık da diyemeyiz.
herkes zaten pragmatisttir, bazıları biraz daha pragmatisttir.  
6 notes · View notes
gundemarsivi · 1 month
Text
Tumblr media
Cotigo Ergo Sum
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/cotigo-ergo-sum/
“Akıllı olmak da mühim değil. Önemli olan o aklı yerinde kullanmaktır.”
Rene Descartes
Lunaparkta eğlenen çocuklar gibi çarpıyor kalbim. Sanki ışıltılı töz uçuyor önümde. Hani dalgalı bir denizin kıyısında yürürken tuzlu su yapışır ya hani yanağına, saçlarına; bazen de sırılsıklam olursun… Burgaca düşersin su alır götürür ya seni; içinde biriktirmiş olduğun ya da bedeninden sızan kirleri yunar ya gizli, yürekli bir el… Böylesi bir duygu sarmalındayım masada, önümde kitap yığını, PDF çıktılar…
Aklım faşist kahverenginin içinden çekip çıkardı beni. Maviliğe yürü, dedi!… “Her şey sudan geldi.” diyen Thales usumun içine konuk gelmiş, zihnimi onarıyor.
Anlama, düşünme, yorumlama; insan eyleminin, yaşamanın akılla örtüşmesi. Yıllardan bugüne bu konuları okurum, irdelerim ama aklımı doğru biçimde kullanma yetisini geliştiremedim.
Bilginin kaynağı akıldır! Şimdi burada Descartes’a söyleyecek sözüm olamaz. Asla! Ama içimi daraltan bir odağa evriliyor ve diyor ki; bilgi doğuştan gelir! Buyur, buradan yak! Çok ayıp! Bende doğum özrü var bu açıklamaya göre.
Bu durumda ben de insan beyninin “Boş bir levha – tabula rasa“ olduğunu söyleyen İskoçyalının yanında yer alır, Descartes’a karşı dururum. 🤔 Önsel bilgiler (A priori) kafa karıştırıcı!
Descartes sırtını Tanrıya yaslasın! Spinose, Hegel onun ardından giderken… Hooop makas değiştirdiler. Akla yetkinlik idesini Tanrı vermiştir! İnsan duyu deneyleri aracılığıyla açık ve seçik bilgiye ulaşamaz’mış! Onun zihnine bunu yetkin olan biri verir. O da Tanrıdır!
Keşke Elena okulu öğrencisi olsaydım. Parmanides’ten akılcılığı öğrenip hayata öyle atılsaydım, demeyi düşünürken, okuduğum kitap sayfalarından belleğime yapışan öğrenci Zenon: Hoop! diyor. Bana yer açın.
Duyuların güvenirliği-güvenilmezliği tartışmasından çıkan sonuç: ”Duyular güvenilmez!” Tümdengelimli yöntemin babası Platon şuracıkta başını eğmiş düşlere dalmışken… Aristoteles konuya balıklama giriş yapıyor; akılcılığın yedek Tanrısı benim, demez mi?!.
Cotigo ergo sum – Düşünüyorum o halde varım! Söylemiyle sahneye giriş yapan Rene Descartes 17. yüzyıla damgasını basar. Tanrının varlığına sırtını yaslar, derin bir soluk alır ve bombayı ortaya bırakır: Zihin-Beden (Ontolojik Dualizm) ikiliği üzerine metafizik (Doğa ötesi) felsefesini yapılandırır. Onun ardından, izcisi Spinoza yürüyüşe geçer… Düş-imge arasında: Tanrının yaratılmış dünyadan ayrı olduğu düşüncesine karşı çıkar! Oturur ETHİCA adlı yapıtını yazar. Tanrı, insan, zihin, beden, duygular, özgürlük gibi derin felsefi konulara mantık çerçevesinde yanıt arar… Doğa ötesi ile ilgili düşüncelerini detaylandırır.
Soluklanalım isterken modern felsefenin önemli adı olan Gottfried Wilhelm Leibniz savını gönderir: ”Tanrının yarattığı dünya bilinçli ve ayrı küçük varlıklardan oluşur.” Durun, bakın kim geliyor şimdi?
“Kritik der reinen Vernuft-Arı usun eleştirisi” yapıtıyla Emmanuel Kant Ruh, Evren ve Tanrı üçlemesiyle herkesi kenara iter!..
Aydınlanma nedir? sorusuna: ”İnsanın kendi aklını kullanması…”
Felsefe dünyasını baba bir bakışla alt üst olur. Böylece yeni bir gelenek başlar!
Ara vermeksizin ilerleyelim; karşılaşmalar Parmanides’ten Hegel’e uzatılınca penaltı düdükleri çalmaya başlar. Nasıl mı? Metafizikten kopup diyalektiği (eytişim yasası) sahaya süren Georg Wilhelm Friedrich Hegel: ”Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir.” Nasıl bir gol bu böyle?!.
Bu mevzular tükenmeksizin tartışma, atışma ile uzayıp giderken İskoç Aydınlanmasının empirizm(deneycilik)in öncüleri kıta Avrupa’sından kopar. Davit Hume, Adam Smith, Adam Ferguson Rasyonalizme karşı koyarlar. Akılcılığa karşılık Deneyciliği imlerler.
Tabula Rasta (insan zihni boş bir levha gibidir).
Ama ben son sözümü yine Kant üzerinden söylüyorum: ”Beden bir tapınaktır.”
Anıl Güven
Atina-Mart
#Felsefe #Rasyonalizm #Akılcılık #Kant #Aydınlanma #Tanri #FelsefiSözler #Deneycilik
0 notes
serazad · 3 months
Note
merhaba mto hangi üniversite oluyor ?
MTO bir üniversite değil. Gerçi bir üniversiteden daha geniş bir müfredata sahip. Yusuf Kaplan'nın kurduğu bir okul, ekol... Açılımı Medeniyet Tasavvuru Okulu. Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden, kademelerinden hocalarımız; din, felsefe, tarih, sanat, edebiyat, sinema, dil gibi alanlarda dersler veriyor çevrimiçi mecralarda. MTO'ya katılma şartı 100 kitaplık listenin ilk yirmisini okumuş olmak. Böyle şahane bir okul.
1 note · View note
aykutilter · 3 months
Video
youtube
Test 6 20’nci Yüzyılda Grafik Tasarım Modernist Dönem Aykut ilter  6. 20’NCİ YÜZYILDA GRAFİK TASARIM MODERNİST DÖNEM Bölümle İlgili Özlü Söz “Tüm tasarım biçimleri gibi görsel tasarım da kişisel tercihle ya da desteksiz düşüncelerle ilgili birşey değil sorun çözmekle ilgili birşeydir”. Bob Marley Kazanımlar 1. Sanat ve grafik tasarım açısından 20. yy. da ortaya çıkan modernist dönemi hazırlayan etkenleri bilir. 2. Modern Sanatın Grafik Tasarıma Etkisini örnekler verir. 3. Fütürizm akımının özellikleri, temsilcileri ve örnek uygulamalarının ne olduğunu söyler. 4. Konstruktüvizm akımının özellikleri, temsilcileri ve örnek uygulamalarının ne olduğunu bilir. 5. Glascow okulu’nun kuruluş hikayesi, özellikleri, temsilcileri ve örnek uygulamalarının ne olduğunu açıklar Birlikte Düşünelim Size göre sanat akımları niçin ortaya çıkmış olabilir? Zamanın ihtiyaçları grafik tasarım ürünlerinde çeşitlilik oluştumuş olabilir mi? Örnek verebilir misiniz? Modernizm kavramı sizde neleri çağrıştırıyor? Avangart kelimesi sizde neyi çağrıştırıyor? Başlamadan Önce Bu bölümde Modernizmi oluşturan gerekçelerin neler olduğu; Dünya’da önemli değişimlerin olmasına etki eden Modernizm’in genelde sanat ve özelde ise grafik tasarıma etkisinin neler olduğu üzerinde durulmuştur. Ayrıca Modernizmin etkisiyle ortaya çıkan Fütürizm, Konstruktüvizm ve Glascow okulu ile ilgili olşum gerekçeleri, özellikleri, önemli temsilcileri, uygulama örneklerinin bazılarının analizi üzerinde de durulmuştur. 6.1. Modern Sanatın Grafik Tasarıma Etkisi (modernist deneyler) 1850-1914, Sanat ve El Sanatları Hareketi: Sanat ve El Sanatları Hareketini benimseyenler, iyi zanaat teknikleriyle üretilen basit eşyaları (mobilya, süs eşyaları vb.) hazırlamayı teşvik ettiler. Arts and Crafts hareketi, William Morris (1834 - 1896) gibi insanların görüşlerinden etkilendi. Kendisi iyi tasarımın, sadeliğin ve zanaatın kombinasyonuyla olabileceğine inanan bir şair ve sanatçıydı. Sanat ve El Sanatları Hareketi, sanayileşmiş çağa saldırmaktan uzak olarak ekonomik ve sosyal reformları destekledi. Bu dönemde Ev Sanatları ve Sanayicileri Derneği gibi birçok Sanat ve El Sanatları dernekleri ortaya çıktı. Bu dernek, kırsal el sanatlarını desteklemeyi ve teşvik etmeyi amaçlıyordu. 1887'de kurulan Sanat ve El Sanatları Sergi Topluluğu, nakış, kumaş, döşeme ve mobilya tasarımını teşvik etti. El Sanatları Birliği ise (1888) bu dönemde kurulan bir başka dernekti. Arts and Crafts hareketinin arkasındaki felsefe, sanayi devriminin, 'zanaat becerileri, yani el becerilerinin üretim sürecinden çıkarıldığı için' insanı daha az yaratıcı hale getirdiğine inanılıyordu. Hareketin amacı, 'insanı' tasarım ve üretim sürecine geri getirmekti, zanaat becerileri ve iyi tasarım, yine üretim sürecinin merkezinde olacaktı. Arts and Crafts hareketi, yukarıda ifade edilen tasarımın sadeliği anlayışı ile buna inanan Bauhaus ve Modernizm gibi diğer sanat hareketlerini etkiledi. Bauhaus ve modernizm, genellikle tüm halkın maliyetini karşılayabileceği tasarım ve üretime inanıyordu. Ayrıca basit işlevsel tasarımların iyi görünmesi ve estetik açıdan hoş olması gerektiği anlayışı da bu hareketin odağında idi. Üretilen ürünler, yalnızca işlevsel uygulamalar için değil, aynı zamanda bir beğeni nesnesi olabilmeliydi (Widewalls, 2021). Ancak endüstri devriminin getirdiği olumlu gelişmeler de oldu: Nitekim Endüstriyel Devrim getirdi yüksek hız, baskı makinelerinin başlangıçtaki çıktı hızını ikiye katladı. Ottmar Mergenthaler 1886'da, baskı makinalarında kullanılmak üzere, dizgiyi el ile yapmak sorunu çözen, ilk araç olan linotype makine icat etti (Cordeiro, 1984). Art Nouveau1880-1910: Modernizm'den önce, benzer amaçlara sahip, ancak ideolojik olarak zamanının çok önünde olan bir hareket tarzı vardı, o da Art Nouveau idi. 1880'lerde modernite fikrine mümkün olduğu kadar yakındı. Ancak yine de, bir stile "modern" gibi bir isim vermek biraz zaman aldı, bu nedenle 19. yüzyılın başlangıcını belirleyen bu yeni stile "Yeni Sanat" adı verildi. Art Nouveau terimi (Belçika dergisi L'Art Moderne'de yayınlanan bir makaleden sonra) bu stile hitap etmenin en yaygın ifade biçimi haline gelse de, çeşitli ülkelerde farklı bir şekilde adlandırıldı: Almanya'da Jugendstil, Avusturya’da Viyana Ayrılığı, İtalya'da Arte nuova veya Stile Liberty ve Fransa'da Art belle époque. Geçtiğimiz yüzyıl birçok etkili ve üretken hareketin ortaya çıkmasına yol açtı. Ancak Art Nouveau'nun sanat tarihinde çok önemli ve yeni bir sayfa açan hareket olduğu söylenebilir. Ana fikir, sanat ve zanaatı yeniden bir araya getirmekti, bu da sanatın ilerlemesinde ve tüm türevlerinde, özellikle mimari ve tasarımda çok önemli bir adım olarak işlevselciliğe yol açtı. Buna göre Art Nouveau sanatçıları, birleşik tüm sanatlar kavramını ve bu kavramın yararlı doğasını anladılar, bu da Art Nouveau'yu tüm medya ve türleri kapsayan bir stile dönüştürdü. Art Nouveau makine ve soyut şekiller yerine, estetik ilhamı doğada ve zanaatda araması; diğer hareketlerde ve tarzlarda ortaya çıkmış olması, modernist olduğunu gösteren unsurlardan ikisi oldu. Böylece Art Nouveau ilerleme ile eşanlamlı hale geldi ve genellikle geleneksel sanat ile Modernizm arasında geçişli bir dönem olarak görülse de, aslında Modernitenin tohumunu atan tek stil olarak kabul edilebilir. Son olarak, Art Nouveau, Birinci Dünya Savaşı'nda “hayatta kalmamış” gibi görünse de, Art Deco gibi akımlarda aşikar veya Bauhaus gibi akımlarda da gizli gizli yaşadı (Widewalls, 2021). Görsel 1. Widewalls (2021). Alphonse Mucha - Champagne Printer Publisher, 1897. Görsel 2. Widewalls (2021). Alphonse Mucha - Sara Bernhardt Gismonda rolünde, 1894 - Tiyatro afişi Viyana Ayrılığı (1897-1905). Tasarım açısından Viyana Ayrılığı, Genç Avusturyalı sanatçılardan oluşan ilerici bir grup tarafından kurulan Vienna Secession (Vienna Secession), yabancı sanatçıların Viyana Akademisi sergilerinden dışlanmasına karşı 1897'de kuruldu. Grubun ilk başkanı olan sanatçı Gustav Klimt liderliğindeki grubun üyeleri arasında tasarımcı ve mimar Josef Hoffmann, Kolomon Moser ve Josef Maria Olbrich yer aldı. Olbrich, iç mekanda vitray ve diğer dekoratif çalışmalara katkıda bulunan Moser ile Viyana'daki dekoratif Secession Binası'nı (1898) tasarladı. Hoffmann, Ver Sacrum odasını 1898'deki ilk Viyana Ayrılık sergisinde tasarladı; Ver Sacrum ise grupla yakından ilişkili derginin başlığıydı (oxfordreference, 2021). Görsel 3. Widewalls (2021). Gustav Klimt - Hayat Ağacı. Artivity.gr üzerinden görüntü Görsel 4. Doretheum, (2021). Ver Sacrum, 1898. Ondokuzuncu yüzyıl sona ererken ve yirminci yüzyıl başlarken mimari, moda, grafik ve ürün tasarımı alanlarında disiplinler arası çalışan tasarımcılar, yeni ifade biçimleri arayışına girdi. Çünkü art nouveau doğadan veya tarihsel modellerden kopyalamak yerine yeni formlar icat etmenin uygulanabilir bir yaklaşım olduğunu kanıtlamıştı. Ayrıca 20. yüzyıl başlarında tasarım hareketlerinin zamanı bilimsel ve teknolojik gelişmelerle doluydu. Dünya, ulaşım, tarım ve sanayiye çok önemli gelişmeler getiren buhar çağının yenilikleriyle sonsuza dek değişti. Bilimsel gelişmeler seri üretimi etkiledi, çünkü bu yöntem hızlı ve oldukça ucuzdu. Yeni bir estetik ve tasarım felsefesi, organik çizimlerin güzelliğinden uzaklaştı. Yüzyılın dönüşüyle sosyal, ekonomik ve kültürel koşullardaki değişiklikler ile ortaya çıkan modern hareket ortaya çıktı (Sdourd, ‘t.y.’). Deutscher Werkbund (1907-1935). Deutscher Werkbundulus için endüstriyel, zanaat ve estetik standartları tanımlamanın yanı sıra geleneksel zanaat ve endüstriyel seri üretimi entegre etmeye çalışan Alman mimarlar, zanaatkarlar, tasarımcılar ve işadamlarından oluşan devlet destekli bir organizasyondu. Almanya'yı İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ile rekabetçi bir zemine oturtacak teknikleri içeriyordu. Werkbund Herman Muthesius'un girişimiyle başlayan hareket, diğer kilit üyeler Mies van der Rohe ve Eliel Saarninen ile gelişti. Werkbund üyeleri, biçimin birliğinin ve güzelliğinin uygar kültürün temel bir başarısı olduğuna inanıyorlardı ve sanayileşmeyi Alman estetik standartlarının yeniden ayarlanmasını talep eden bir güç olarak görüyorlardı. Üyeler, Alman tasarımcıların yalnızca kitlesel olarak üretilebilecek nesneler tasarlamaya kaydırmaları gerektiğine, bir nesnenin biçiminin işlevsel mantığından türetilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Werkbund, modern mimari ve endüstriyel tasarımın gelişiminin önemli bir parçasıydı ve daha sonra Bauhaus'unkurulması için gerekliydi. Diğer üye sanatçılar Eliel Saarinen, Henry van de Velde, Ludwig Mies van der Rohe, Peter Behrens, Walter Gropius, László Moholy-Nagy, Le Corbusier, Marcel Breuer, Herbert Bayer’dir. Görsel 5. iDesignWiki (2015). Peter Bahrens, 1908, AEG elektrikli su ısıtıcısı kataloğu.
0 notes
yorgunherakles · 2 years
Text
yanlış görebilirsin, yanlış bilebilirsin, hatta yanlış düşünebilirsin ama yanlış hissedemezsin.
ekol frankfurt
36 notes · View notes
kuturkoglu · 5 months
Text
Frankfurt Okulu Felsefesi: Modern Düşüncenin Kökenleri
Frankfurt Okulu, 20. yüzyılın en etkileyici düşünce akımlarından biri olarak kabul edilir. Bu akım, sosyal teori, felsefe, kültür eleştirisi ve toplumsal araştırmalar alanlarında derin izler bırakmıştır. Okulun kökenleri, 1920’lerin başında Almanya’nın Frankfurt şehrinde, sosyal araştırmalar alanında faaliyet gösteren bir grup entelektüel tarafından atılmıştır. Bu bölümde, Frankfurt Okulu’nun…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bernamegeh · 6 months
Text
Jan Neruda Kimdir
Jan Neruda (9 Temmuz 1834 – 22 Ağustos 1891), Çek gazeteci, yazar ve şairdir. “Mayıs Okulu” üyesi olan Neruda, Çek gerçekçiliğinin önde gelen temsilcilerindendi. Neruda, 9 Temmuz 1834’te Prag’da, Malá Strana’da (Küçük Mahalle) yaşayan bir bakkalın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk eğitimini Prag’da aldı, ardından 1851’de Charles Üniversitesi’nde felsefe ve dilbilim okumaya başladı. Neruda, 1860…
View On WordPress
0 notes
sonmuzik · 11 months
Text
Necip Fazıl Kısakürek’in Vefatının 40. Yılı
Tumblr media
Necip Fazıl Kısakürek’in Vefatının 40. Yılı
Kaldırımlar, Çile, Reis Bey ve Bir Adam Yaratmak… Türk edebiyatının üstadı, 100’e yakın esere imza attı. Şair, yazar ve düşünür Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının üzerinden tam 40 yıl geçti.
Tumblr media
"Gideriz nur yolu izde gideriz Taş bağırda, sular dizde gideriz Bir gün akşam olur bizde gideriz Kalır dudaklarda şarkımız bizim” Bu dizeler, “Şairlerin Sultanı” olarak anılan Necip Fazıl Kısakürek’e ait. Okumayı dedesinden öğrendi Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904'te dünyaya geldi. Babası hukukçu Abdülbaki Fazıl Bey, annesi Girit muhaciri bir ailenin kızı olan Mediha Hanım’dır. Çocukluğunu ise dönemin hakimlerinden büyükbabası Mehmet Hilmi Bey'in konağında geçirdi. Okumayı 5-6 yaşlarındayken dedesinden öğrendi. Büyükannesi Zafer Hanım'ın da etkisiyle okuma aşkıyla tanıştı. Necip Fazıl Kısakürek’in Vefatının 40. Yılı Haftalık dergi çıkarmaya başladı Mahalle Mektebinde başladığı öğrenimine, Fransız Papaz, Amerikan Koleji ve Rehber-i İttihad okullarında devam etti. İlkokulu ise Heybeliada Numune Mektebinde tamamladı. 1916 yılında Yahya Kemal ve Hamdullah Suphi Tanrıöver'in de öğretmenlik yaptığı Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane'ye (Deniz Harp Okulu) girdi. Öğrencilik yıllarında şiirle ilgilenmeye başlayan Kısakürek, "Nihal" adında haftalık bir dergi çıkarmaya başladı. Batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okudu Kısakürek, şair Nazım Hikmet Ran ile aynı okulda eğitim gördü. Lord Byron, Oscar Wilde, Shakespeare gibi önemli batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okudu. 1921’de, Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmed Kudsi gibi edebiyatçılarla tanıştığı Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Bölümüne girdi. Kısakürek’in ilk şiirleri, Ziya Gökalp'in kurduğu, Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua dergisinde yayımlandı. 1924’te Maarif Vekaletinin açtığı sınavı kazandı, Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 20 yaşında Paris'e gitme imkanı buldu. Kaldırımları 1928’de yayımladı İstanbul'a döndüğü 1925'te, ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı, 1928'de ise "Kaldırımlar"ı yayımladı. Kaldırımlar şiiri, okurların hayranlığını kazandı. Abdülhakim Arvasi ile 1934'te tanışan usta edebiyatçı, bu tarihi kendisi için bir milat kabul etti. Bu tarihten sonra da eserlerinde tasavvufi düşüncenin izleri görülmeye başlandı. "Benim efendim Ben sana bendim Bir üfledin de Yıkıldı bendim." Tohum ve Bir Adam Yaratmak sahneyle buluştu 1935'te yazdığı "Tohum" ile "Bir Adam Yaratmak" eserleri, Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahneyle buluşturuldu. İslamcılık ve Türklük vurgusunun ön planda olduğu Tohum, sanat çevrelerinden büyük ilgi gördü. Bir Adam Yaratmak ise 1937 yılında sahnelendi. Usta edebiyatçının 1936'da Celal Bayar’ın temin ettiği ilanlar yardımıyla çıkardığı ve 16 sayı sürdürdüğü "Ağaç" Mecmuası, dönemin önde gelen entelektüellerini çatısı altında topladı. “Çile" okuyucuyla buluştu Kısakürek, 1938'de yeni bir milli marş yazılması için Ulus gazetesinin açtığı yarışmada kendisine yapılan teklifi kabul etti, yarışmadan vazgeçilmesi şartını öne s��rdü. İsteği kabul gören Kısakürek, "Büyük Doğu Marşı" şiirini yazdı. Şiire verdiği "Büyük Doğu" adı, daha sonra çıkaracağı derginin de adı oldu. 1934'te yaşadığı buhranlı dönemini anlattığı "Çile" şiiri ise 1939 yılında okuyucuyla buluştu. Dergide takma isimlerle yazıları yayımlandı Şair, 1941’de Fatma Neslihan Baban ile evlendi. Mehmed, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep isimli çocukları dünyaya geldi. Büyük Doğu dergisinin ilk sayısı ise 17 Eylül 1943’te yayımlandı. Dergi, İslami değerleri öne çıkarmasıyla dikkat çekti. Başlangıçta dönemin ünlü isimlerinin yazılarına yer verilen dergide, Necip Fazıl'ın takma isimlerle de yazıları yayımlandı. O takma isimler ise şöyleydi: “Adıdeğmez, İstanbul Çocuğu, BÜYÜK DOĞU, Fa, Tenkitçi, N.F.K., Ne-Mu, Ahmet Abdülbaki, Abdinin Kölesi, Bankacı, Be-De, Dilci, İstanbullu, Muhbir.” Bir ay 3 gün tutuklu kaldı Bakanlar Kurulu kararıyla 1944'te kapatılan dergi, 1945'te yeniden yayımlanmaya başlarken, 1 yıl sonra yine kapatıldı. Dergi, 1947'de yeniden okuyucuyla buluştu fakat kısa süre sonra mahkeme kararıyla kapatıldı ve Necip Fazıl Kısakürek tutuklandı. Derginin sahibi görünen eşi Neslihan Hanım ile "Padişahlık propagandası yapmak-Türklüğe ve Türk milletine hakaret" etmekten yargılanan şair, bir ay 3 gün tutuklu kaldı. Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurdu Kısakürek, 1949'da başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurdu. Eşi ile 1950'de hapse giren şair, aynı yıl yapılan genel seçimlerden sonra, seçimi kazanan Demokrat Parti'nin çıkardığı Af Kanunu ile serbest bırakıldı. Daha sonra, Büyük Doğu'yu yeniden çıkarmaya başladı. Dergide Adnan Menderes'e açık mektuplar yayımlayarak, partiyi İslam ekseninde geliştirmesini önerdi. Derginin çıkarılmadığı zamanlarda, Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde günlük fıkra ve yazıları yayımlandı. Oğlu Mehmed'e, 1973'te Büyük Doğu Yayınevi'ni kurduran Kısakürek, "Esselam" isimli manzum eserinden başlayarak daha önce çeşitli yayınevleri tarafından basılmış eserlerinin düzenli yayınına başladı. “Sultanu'ş Şuara" unvanını aldı Milli Türk Talebe Birliği tarafından 1975'te mücadelesinin 40. yılı dolayısıyla jübile düzenlenen Kısakürek, 1976'dan 1980'e kadar 13 sayı "Rapor", 1978'de de "Son Devre Büyük Doğu" dergisini çıkardı. Türk Edebiyatı Vakfı tarafından, 1980'de Sultanu'ş Şuara (Şairler Sultanı) unvanını alarak şair Baki'den sonra, Sultanu'ş Şuara unvanına sahip ikinci şair olarak tarihe geçti. 1981'de Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı alan Kısakürek'e, 1982 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Üstün Hizmet Ödülü takdim edildi. 25 Mayıs’ta vefat etti Necip Fazıl Kısakürek, "üstat" olarak anıldı. Künye, Sabır Taşı, Namık Kemal, Çerçeve, Para, Vatan Şairi Namık Kemal, İdeolocya Örgüsü, Son Devrin Din Mazlumları, Halkadan Pırıltılar, Çöle İnen Nur, Maskenizi Yırtıyorum, Ulu Hakan II. Abdülhamid Han, Kanlı Sarık, Sonsuzluk Kervanı, At'a Senfoni, Sahte Kahramanlar, Her Cephesiyle Komünizm, Babıali, Ahşap Konak ve Reis Bey'in de aralarında bulunduğu çok sayıda esere imza attı. Türk Savunma Sanayii LIMA 2023’te Boy Gösterecek! Usta edebiyatçının "Bir Adam Yaratmak" eseri, 1977'de Yücel Çakmaklı tarafından televizyona, "Reis Bey" adlı eseri ise Mesut Uçakan tarafından sinemaya uyarlandı. Oyun, 2002'de de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahneye konuldu. Kısakürek'in Reis Bey oyunu, 2012'de Devlet Tiyatroları, 2017'de ise Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi. Erenköy'deki evinde 25 Mayıs 1983'te vefat eden Kısakürek'in cenazesi, Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Kaynak:trthaber Read the full article
0 notes
gokhanerturkey · 1 year
Text
Tumblr media
Gençliği Anladım
Ömrünün baharı sevdalı gençlik
Hep beraber birlik nefsinde hiçlik
Ahlakın var ise ömründe dinçlik
Gençliği anladım ihtiyarlık yok
Kendine küsenin dünya nesinde
Barış kendinle sen dünya peşinde
Mayıs da saklıdır ruh eşinde
Gençliği anladım ihtiyarlık yok
Varsın öyle olsun sever susarak
Nasıl da akar o taşı yararak
Ne inci ne yakut aşkı takarak
Gençliği anladım ihtiyarlık yok
Efes'te felsefe okulu yandı
İlim bu değil ki nasil da kandı
Felsefe tükendi ney e sarıldı
Gençliği anladım ihtiyarlık yok
Peygamber Evliya dini öğreten
Bunun haricinde olan öğüten
Hiç ücret almadan seni eğiten
Gençliği anladım ihtiyarlık yok
Gökhan ER
I 19 Mayıs 2023 I
0 notes
volta-volta · 1 year
Text
Stoacılık Nedir? Stoa Felsefesi; Fizik, Mantık ve Ahlakı Nasıl Bir Arada Ele Alır? - Evrim Ağacı
0 notes