Tumgik
#denetim
altinovaguncel · 9 months
Text
Altınova’da lokantalara sıkı denetim
Altınova Belediyesi Zabıta Amirliği ekipleri, ilçede bulunan lokantaları denetledi. Altınova Belediyesi Zabıta Amirliği ekipleri, ilçedeki lokantaları denetleyerek, ayrıntılı hijyen kontrolü yapıp gerekli kriterleri yerinde denetledi. Kanun kapsamında Denetimler; Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun 24/4/1930 tarihli…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
serhatnigiz · 1 year
Text
Muhtemel Seçimler Üzerine Bazı Sesli Düşünceler
Tumblr media
Türkiye'de gerçekleşmiş olan genel ve yerel seçimlerin iç dinamiklerine bakıldığında hepsinin devletin ve yönetim şeklinin karşı karşı karşıya kaldığı (hakim sınıflar arası çatışmalar, iç huzursuzluklar, sosyal isyanlar vs. gibi) krizler ile bağlantılı olduğu görülebilir. Elbette ki bu krizler Türkiye kapitalizminin ve sermaye sınıflarının karşı karşıya kaldığı yapısal krizlerden, mevcut emek ve birikim rejiminin sürdürülebilirliğine dair yaşanan yönetsel ve idari sorunlardan da (egemenler cephesinden de) bağımsız değildir. Başka bir deyişle, seçimler her seferinde sistemin politikalarını kitlelere onaylatmak ve rıza üretmek için yapılmaktadır. Yoksa iddia edildiği gibi "milletin demokratik iradesinin tecelli edilmesini sağlamak" için değil!
Bu işin sistem için olan güzel tarafı ise, sistem/suyun başını tutanlar ne zaman isterlerse halk ancak o zaman sandık başına gidebilmektedir! Başka bir deyişle, bu sistem gereğince seçimi düzenleyenlerde seçimde seçilenlerde istisnalar dışında organik olarak aynıdır. İşte bu temsiliyetizm oyununa "demokrasi" adı verilmektedir. Yani siz oylarınız ile bir kişiyi seçiyorsunuz; o kişinin sizi temsil ettiğine inanıyorsunuz ama o kişi sizi değil, öncelikli olarak kendisini temsil ediyor. Açıkçası sınıflar adına yapılan temsiliyetizm biçimlerinde de durum pek farkı bir sonuç doğurmuyor. Zira sınıf adına yapılan temsiliyetizmde de kişi sınıftan çok kendi kendisini temsil eder hale geliyor. Çoktan aza doğru yetki bürokrasiye devredilerek bürokrasi eliyle de yetki tek bir kişide cisimleşiyor. Günümüz modern temsiliyetist devlet yapılanmaları ve siyasi partilerin tümü de bu şekilde örgütlenmektedir.
Gerçekte meselenin kökü salt temsil edip etmemek değil, asıl önemli olan temsil edenle/temsil eden arasındaki ilişkide denetimin nasıl sağlanacağıdır. Aşağıdan yukarıya ve yukarından aşağıya doğru bağımsız kurumlar aracılığıyla çift kanatlı toplumsal bir denetim olmadığı sürece kim olursa olsun temsiliyetizmin tüm biçimleri şahsi temsile dönüşmekten kurtulamaz. Bu açıdan hem dünyada hem de Türkiye'de seçimler bu haliyle memurun, devletin ve kapitalistin çıkarlarına uygun bir sistem kurmaktan ve piyasa mekanizmalarını güvence altına almaktan başka da bir işe yaramamaktadır. Dolayısıyla; ortaya çıkan tablo, yani oyların toplamı bize asla halkın, emekçi sınıfların genel iradesini vermez! Genel irade biçimindeki burjuva yanılsama gerçekte temsiliyetist bir aldatmacadır.
Şimdi gelelim maydanozun faydalarına! Bunca acı deneyimden sonra bile hala Türkiye'deki solların, muhalif kesimlerin kendilerini 6'lı masanın "güçlendirilmiş parlamenter sistem" demagojisine eklemlemesine, dahası ekseriyetle de seçim ve sandık temeli bir hat izlemelerine ne demeli? Neymiş efendim AKP giderse "nefes alabilecekleri koşullar ortaya çıkarmış". Elbette ki Erdoğan'ın tekrar aday olamaması ve AKP'nin seçimleri kaybederek hükümetten, iktidardan uzaklaşması kayda değer bir gelişme olacaktır ve bu durum emekçi toplum kesimlerinin de nesnel olarak yararınadır fakat bunun yolu seçime ve sandığa, daha doğrusu burjuva muhalefete endeksli bir politikadan geçmemektedir.
Kuşkusuz sistem karşısında kendisini çaresiz hisseden kitlelerin "denize düşen yılana sarılır" misali bir burjuva odaktan/ittifaktan diğer bir burjuva odağa/ittifaka yönelmeleri emekçi kitlelerin örgütsüzlüğünün tavan yaptığı bugün ki koşullarda anlaşılabilir bir durumdur. Fakat topluma ve emekçi sınıflara öncülük etme ve yol gösterme iddiasında olan sosyalistlerin kendi politik perspektiflerini burjuva muhalefetin belirlediği temsiliyetist oyunlara endekslemeleri ve hiçbir zaman oyun kurucu bir güç olamayacakları bir zeminde siyaset üretmeye çalışmaları ise anlaşılır bile değildir.
Dahası Türkiye'de devletin resmi yargı kurumlarının dahi kendi ağzıyla "seçimlerde seçmen ve seçilmen güvenliğinin olmadığını" itiraf ettiği bir ortamda (AYM kararları) ve 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleşmiş olan seçimin bile yasadışı yollardan iptal edilebilmiş olduğu gerçeğinden de hareketle, önümüzdeki süreçte gerçekleşecek olan muhtemel bir seçiminde meşruiyeti tartışma konusudur, olmaya da devam edecektir. Bürokrasi içinde önemli miktarda güç biriktirmiş olan mevcut hükümet ve iktidar bloğunun daha önceki seçimlerde olduğu gibi, önümüzde ki seçimlere de gölge düşürmeyeceğinin hiç bir garantisi yoktur.
Kuşkusuz bu olgular seçim sürecini önemsizleştirmemektedir. Aksine seçim süreci toplumun ve emekçi sınıfların ülke yönetimine ve politikalarına dair talep ve istemlerinin doruk noktasına çıkacağı bir dönem olması nedeniyle de sosyalist güçler açısından da önemlidir. Bu yüzden şimdiden tutum belirlemek ve somut bir perspektif temelinde, seçime ve sandığa öncelik veren değil, önceliği denetimist bürokratik devrimci faaliyete veren bir çizgiyi hakim kılmak gerekmektedir.
Dolayısıyla; bir yandan temsiliyetist seçim ve sandık yalanlarını deşifre ederken, diğer yandan ise denetimist bürokratik devrimci mücadelenin gereklerini yerine getirmek gerekir. Bu noktada denetimistlerin öncelikli meselelerinden biri de; 2 dönem maddesini/kuralını ihlal ederek hukuksuz ve kanunsuz bir biçimde seçimlere girme hazırlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu girişimine karşı gerekli adımları atmaktır. Kaldı ki bu adımlar denetimistler tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu konuyla ilgili hukuki başvuru AYM tarafından da görüşülmektedir. Yine benzer şekilde YSK'nın bu süreçte alacağı tutuma ilişkin gerekli müracaatların yapılması ki, yapılmış olan müracaatların takipçisi olunması ve bu noktada YSK'nın seçim kanunları ve mevzuatı ile çelişen durumunu ve Recep Tayyip Erdoğan'ın adaylığı konusunda alacağı usulsüz ve gayrimeşru kararlara karşı çıkılması ve bunların toplum nezlinde teşhir edilmesi de diğer önemli hususlardır.
Hukuk tekniği ve bürokratik denetimist faaliyet açısından böylesine bir çalışma yürütülmeksizin, temsiliyetist seçim oyunlarının teşhir edilmesinin de tek başına bir anlamı olmayacaktır. Bu noktada sandığa gitmeyen sandıksızların "temsili" noktasında da daha önceden yapılmış hukuki müracaatların hala geçerliliğini koruduğu bir ortamda, "ben küstüm, oynamıyorum!" tarzında kendisini gösteren müzmin ve küskün boykotçu tavrın demokrasi mücadelesini kazanma noktasında bir ayağı topal, bir gözü ise kör kalacaktır. Başka bir deyişle, küskün boykotçu tavır ile denetimist sandıksızlık arasında seçimlere ve sandığa gitmeme noktasında da ciddi ve temel farklılıklar bulunmaktadır.
Bu farkları kısaca özetlemek gerekir ise;
Temsiliyetist seçim ve sandık yalanlarının denetimist temelde sistematik olarak teşhir edilmesi.
Kitlelere temsiliyetizm karşısında denetimist bürokratik faaliyetin öneminin sürekli olarak anlatılması.
Denetimist bürokratik faaliyet yoluyla AYM ve YSK gibi resmi kurumların 2 dönem maddesi/şartı hususunda açık ve net bir tavır almasının sağlanması.
6'lı masa olarak bilinen burjuva muhalefetin temsiliyetist yalanları ortaya konulurken, şayet böyle bir imkan varsa 6'lı masanın "Anayasa Taslağı"nda toplumsal denetime göreceli de olsa kapı aralayan kimi maddelerin desteklenmesi, örneğin iç ve kısmen dış kurullar aracılığı ile vatandaşın yasama organında gensoru verebilme hakkının tanınması. 6’lı masanın sözünün arkasında durup durmayacağının takip edilmesi.
Sandıksızların "temsil hakkı" noktasında uygulanmaya konması gereken yasal ve kanunu düzenlemeler için yapılmış olan hukuki itiraz ve başvuruların takipçisi olunması ve bunların Anayasal güvence altına alınması için mücadele edilmesi.
Denetimist sandıksızlık/boykotçuluk ile klasik/geleneksel/boykotçuluk arasında ki farkların açıkça ortaya konulması. Temsiliyetist faşizanlığa karşı Denetimist bürokratik devrimci faaliyet yapılmaksızın tek başına sandığa gitmeme şeklinde kendini ortaya koyan boykotçu eğilimin umulduğunun aksine liberalizmi ve tasfiyeciliği (hatta bu eğilimin gizli gizli sandığa koşma biçimindeki başka yanlış eğilimleri de) güçlendirdiğinin altının kalın çizgiler ile çizilmesi.
Muhtemel seçim süreci yaklaştıkça yeni olgu ve dinamiklere de bağlı olarak bu 6 madde elbette ki genişletilebilir. Bu da ancak seçimlere dair açık ve net bir denetimist perspektifinin kararlı bir şekilde sürdürülebilmesi ile sağlanabilir.
7.12.2022
Serhat Nigiz
3 notes · View notes
diyarbakirhaberleri · 3 hours
Text
Ticaret Bakanlığı, Sosyal Mühendislik dolandırıcılıklarına karşı harekete geçti
ICYMI: https://www.haberidiyarbakir.com/ticaret-bakanligi-sosyal-muhendislik-dolandiriciliklarina-karsi-harekete-gecti/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
seslimeram · 17 days
Text
Cerahat İçinde Hayat
Tumblr media
Kesintisiz olagelen bir cerahat sarmalı içinde hayatın dönüşümü var ediliyor. Olumlu ya da olumlanabilir bir hayat imgelemini geriye bırakmayan bir devinim var ediliyor. Yirmi bir yıllık iktidar pratiğinin sonuna kadar kesintisiz olagelen cerahati tek istikamet kılması gayretinin ardı ne olacaktır. Biyopolitik bir tahakküm veçhesi içinde güncellenen bir halin ya da yönelimin arasız ve fasılasız sunduğu her şey hayatın dönüşümü ilkesini günceller. Erkanı muktedir, ayrımcı, ötekileştirici, tehdit ede duran, yaftalayan, hedef kılan bir olgu, anlayışın güncelliğinin müsebbibidir. Bitimsiz bir döngüde mahvetme istemi / halinin tam kuşatması altında hayat hedef kılınır. Bir örnek, benzerlerini gördüğümüz çok daha öncesi deneyim sahibi olduğumuz hallerin paralelinde, tıpkı hamlelerle iktidar yıkımı kendisine bir yön tayin eder. Erk, muktedir, iktidar için cerahatin var edeceği kazanım, olumlu halin ya da hamlelerin yerine konumlandırılmış olanın da tüm kapsamını daraltan bir bağnazlık haline içkindir. Biyopolitik bir cerahat kaldığı yerden 31 Mart sonrası devam olunandır. Muktedirin masalının ardılı korkunç bir kabustur. Kötürüm, eksik, harap viran, yarım ve dahi hiç kılınarak, bir düzlemde / demokrasi pratiğinin çürütülmesi bütün dönüşüm halini de imgeler.
Baş efendiden, baş faşiste, son kertede en küçük ortak diye geçinen, evine bir kilogram eti alamayanlara kuzuyu komple almaktan bahisler açabilen bir başka vatan sevdalısı gibi bir istikamette iktidar nimetlerini söğüşleyerek, hamaset nutuklarını biri bitmeden bir başkası üstüne yapışarak / kene gibi kan çekerek, tutunarak var eden bir temsilin sunduğu her şey o demokrasi istemini, şu hayat dengesini altüst edendir. Söylemlerle eylemlerin arasında uçurumlar barındıran bir menzilin hakikatten ne kadar uzağa konumlandığı artık belirgin bir halde 31 Mart yerel seçimleri sonucunda bir kere daha gözler önüne serilir. Mutlak bir itaatin ötesini düşünmeyen / arzu etmeyen / salt / sırf yoksunlaştırma, eksiltme, eksikliğin nedenlerini sormama, ilelebet teslimiyet üstünden güncellenen bedensel / politik tavırların ardında koca bir boşluğa çıkagelen ülke görünür olur. Büyük ülke masalları, bu bizim en son seçimimiz, her şey gençlerimiz için vesair anlamlandırma / atfetme hallerine rağmen dünyanın kalanına dair tepkimeleri lafta kalırken, oluşturulan cerahatin her neyi daimi bir halde sürdürdüğü ortaya çıkar. Evrim Kepenek’in Bianet’teki haberini buraya aktaralım.
“Filistin İçin Bin Genç’in, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin kesilmesi talebiyle İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü önünde yapmak istediği eyleme polis müdahale etti.
Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen gençler, “Hükümet ve sermaye el ele işgalciyi besliyor - İsrail'le ticareti kes, Filistin'e ihanetten vazgeç” pankartı açarak İstiklal Caddesi üzerinden Odakule’ye yürümek istedi.
“Nehirden denize özgür Filistin”, “Soykırımcı İsrail, işbirlikçi sermaye”, “Kınama yetmez, ilişkiyi kes” sloganlarıyla yapılan yürüyüşün önünü kesen polis, kitleyi abluka altına aldı.
Basın mensuplarının görüntü almasını engellemeye çalışan polis, çok sayıda eylemciyi darp ederek ve ters kelepçe takarak gözaltına alındı.
“İsrail nihai olarak yalnızlaştırılmalı”
Polis müdahalesine rağmen eylemcilerin bir kısmı, İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü’nün bulunduğu Odakule önünde basın açıklaması yaptı.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını ‘soykırım harekatı’ olarak nitelendiren Filistin İçin Bin Genç, on binlerce Filistinlinin hiçbir ayrım gözetmeksizin öldürüldüğünü hatırlattı.
Açıklamada, “Tüm dünya halklarının bir numaralı düşmanı İsrail’i nasıl durduracağız?” sorusuna cevabın, “İsrail’in nihai olarak yalnızlaştırılması” olduğu vurgulandı.
“İsrail, Gazze halkını gıda, su, ilaç ve yakıttan mahrum bırakırken devletler İsrail’e ambargo uygulamayı hayal bile edememektedirler” diyen Filistin İçin Bin Genç, İsrail’e karşı siyasi, ticari, diplomatik ve kültürel boykota dikkat çekti.
İsrail'in birçok ihtiyacı Türkiye'den karşılanıyor
Filistin İçin Bin Genç, AKP hükümeti ve sermayesinin İsrail’in ‘en önemli ortaklarından olduğunu’ belirterek şunları sıraladı:
İsrail ordusunun yürüdüğünü gördük, Müsiad üyesi YDS şirketinin postal ve üniforma tedarik ettiğini öğrendik.
İsrail ordusunun üşüdüğünü gördük, yerli işbirlikçisi bir şirketin termal tayt sattığını öğrendik.
İsrail ordusunun kablo ihtiyacı, makine ihtiyacı, elektronik parça ihtiyacı, meyve sebze ihtiyacı olduğunu gördük, yine Türkiye sermayesinin sağladığını öğrendik.
İsrail ordusunun duvar örmek istediğini gördük, Limak şirketinin, Koç’un ve Sabancı’nın çimento sattığını öğrendik.
İsrail ordusunun bombasının yetmediğini gördük, Müsiad üyesi İçdaş’ın İsrail’in çelik ihtiyacının %65’ini karşıladığını öğrendik.
İsrail ordusunun kışlasına döndüğünü gördük, elektriğinin Tüsiad üyesi Zorlu tarafından karşılandığını öğrendik.
İsrail ordusunun istihbarata ihtiyaç duyduğunu gördük; Kürecik ve İncirlik üslerinin onun emrine amade edildiğini öğrendik; işgal rejimine bombalar ve roketler sağlayan ABD ile ilişkilerin bu süreçte hiçbir zaman gerilmediğini öğrendik.
İsrail hükümetinin gözetlemek istediğini gördük, Türkiye sermayesinin yüz tanıma ve anti-drone silahların satışını yaptığını öğrendik.
İsrail ordusunun yakıtının azaldığını gördük, Azerbaycan petrolünün vanasının Türkiye tarafından hiç kısılmadığını öğrendik.
İsrail ordusunun silahının tutukluk yaptığını gördük; Ordu Savunma A.Ş.’nin, İsrail ordu taşeronu Emtan şirketine tüfek parçası yolladığını öğrendik.
İsrail ordusunun katletmeye devam ettiğini gördük; İsrail ordusu taşeronuna borik asit kimyasal maddesinin satıldığını öğrendik.
İsrail ordusunun hiç pişman olmadığını gördük; Türkiye şirketlerinin karadan denizden her türlü desteği karşıladığını öğrendik; gümrük vergisi alınmadığını öğrendik, 1996 tarihli serbest ticaret anlaşmasının feshedilmediğini öğrendik.
“Soykırıma ortak olmaktan vazgeçin”
“Ticaret Bakanlığı nezdinde, ülkemiz iktidarına nedamet getirin, soykırıma ortak olmaktan vazgeçin diyoruz. Aksi takdirde bir gün iktidardan düşecek, yargılanacak ve hesap vereceksiniz” diyen Filistin İçin Bin Genç, İsrail’e karşı boykot çağrısı yineledi.
Açıklama, “İsrail’le ilişkiler kesilsin. Filistin halkının yok olmaması için bu iğrenç ticarete son verilsin. Vanalar kapatılsın, gemiler yürümesin, sevkiyat yapılmasın, emperyalist üsler kapatılsın. Filistin’de işgale ve soykırıma son” sözleriyle son buldu.
Filistin İçin Bin Genç Hareketi; İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı saldırıların ardından, Filistin’e destek eylemlerinde tanışan gençlerin bir araya gelişiyle Aralık 2023’te kuruldu. Hareket kendini, ‘anti-siyonist, anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir topluluk’ olarak tanımlıyor.”
Yok edicilik üstünden güncellenen, bir halkın katastrofunu kendi bekaları adına engeller görünürken kapalı kapılar ardında çıkarları doğrultusunda eskisi gibi devam eden bir devlet aklına hesap sorar, gençler. Kesintisiz olagelen bir cerahat sarmalı içerisinde hayat mefhumunun derdest edilmesi var edilirken, içte edilen fecaatler kafi görülmediğinden bir de sınırın ötesinde var edilen yıkımlara, kötücül bir yok etme tablosunda devletin parmağı sorgulanır. Tümüyle hamasi nutukların Filistin halkının sıkışmışlığını, kendi hayatlarının o gölgelenmesi bahsinde en ufak bir yaraya merhem olmadığı aşikar kılınır. Dahası da var edilir. Onu da Sol haber sitesinden aktaralım: “Sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalarda İsrail'i kınayan ve Filistin'e destek mesajları paylaşan MHP Antalya Milletvekili Hilmi Durgun'un, İsrail ekonomisine katkısıyla bilinen tarım şirketi Haifa Group'un Türkiye distribütörlüğünü yapan şirketin genel müdürü olduğu ortaya çıktı.
Gazeteci Metin Cihan'ın sosyal medya üzerinden aktardığına göre MHP'li Durgun, şirketin Türkiye ayağındaki faaliyetlerini yürüten Agrosel firmasının sahibi.
Cihan konuya dair paylaşımında "Bildiğiniz gibi yerli tohumu yok edip çiftçiyi israil ve diğer yabancı tohumlara mecbur bıraktılar. Peki, İsrail'in dev tarım şirketi Haifa'nın Türkiye ayağı Agrosel firmasının sahibi kim? Milletvekili Hilmi Durgun. Yanlışım varsa düzeltin lütfen" ifadelerini kullanarak, Durgun'un sosyal medya hesabını etiketledi.
Cihan'ın paylaşımı sonrasında sosyal medya üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunan Durgun ise konuya dair herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Agrosel'in internet sitesinde yer alan bilgilere göre Hilmi Durgun'un şirketin genel müdürü olduğu gözüküyor. Antalya merkezli şirketin resmi sosyal medya hesabının takipçileri arasında ise Antalya Milletvekili Hilmi Durgun yer alıyor. Durgun’un milletvekili olmadan önce sosyal medya üzerinden Agrosel’in reklamlarını yaptığı da görülüyor.
'İnsanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim' demişti..
Ayrıca Durgun'un, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları hakkında yaptığı paylaşımlar da dikkat çekiyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin İsrail'i kınadığı birçok açıklamayı sosyal medya hesabı üzerinden paylaşan Durgun, bir paylaşımında ise “Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze'deki çocuklara kol kanat germek, güzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim” ifadelerini kullanıyor.
İsrail'le ticari ilişkiler aralıksız sürüyor
İktidarın dilinde, yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin var. Saldırı altındaki Filistin'e destek söylem düzeyinde kalırken, İsrail'le ticari ilişkileri aralıksız sürüyor.
BOTAŞ'ın en önemli müşterilerinden biri İsrail. Zorlu Enerji sahibi olduğu dört doğalgaz çevrim santrali İsrail enerji piyasasına elektrik üretiyor. En büyük çimento ve demir üreticileri İsrail'e ihracatı sürdürüyor. 7 Ekim'den bu yana yüzlerce gemi Türkiye ile İsrail arasında mal taşıdı ve taşımaya devam ediyor.
İsrail'den Türkiye'ye yapılan ithalatın 2023 yılı içindeki dalgalı seyri savaş süresince değişmedi. Ayrıca İsrail Tarım Bakanlığı'nın ihracat verileri, Türkiye İsrail'e en fazla sebze ve meyve ihracatı yapan ülkelerin başında yer aldığını ortaya koydu. İsrail sebze meyve ihtiyacının yüzde 55'ini Türkiye'den karşılıyor.
"İsrail’in uluslararası hukuka dönmesi ve işgale son vermesi için başta ticari ilişkilerin tümden kesilmesi olmak üzere gerekli adımların atılması ve çözüm yolları" hakkında genel görüşme önergesi de geçtiğimiz ay TBMM'de AKP ve MHP'i vekillerin oylarıyla reddedilmişti.”
Kesintisiz bir cerahat sarmalı var edilirken oluşturulan yeni ülke gamında hayatın ezilen bir mefhuma dönüşümü bariz kılınır. Cerahat öylesine kalıcı bir halde şekillendirilir ki, bunların hepsinin halkın hanesine olumlanabilir olduğu iddiası zikredilirken cürüm, çürüme ve tehditlerin paralelinde kurumsallaştırılan paraları iç etme, yağmadan pay kapma mücadelesi ol Filistin’de / Gazze’de cereyan eden etnik temizlik faaliyetlerine bir biçimde dolaylı katkıyı sunar. Bir halkın aralıksız yok edilme gayretine karşı sessizlik ve ezber edilmiş birkaç lakırdı dışında hiçbir varlık göstermeyen iktidar cenahının var ettiği kötülüğün hesabının ne zaman sorulabileceği mühimdir. Osmanlı İmparatorluğunun yüz yıl başında var ettiği kötülüğün, yok etme diskuru ve eylemselliğinin nasıl inkarla birleşip bir memleketi çorak bir sahaya dönüştürdüğü muhakkak iken ortaya çıkan irinin, bir hali, bir şekliyle tıpatıp geçmişin yok etme istemini bugün elindeki güçle yeniden imal eden ol İsrail devletinin soykırım pratiklerinde bir pay sahibi olmanın / kalmanın utancı ne yana düşer sahiden?
Bu gelişmelerin paralelinde Ticaret Bakanlığı, bazı ürünlerin İsrail'e ihracatını kısıtlama kararı alır. Bakanlık kısıtlama kararına gerekçe olarak Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail aleyhinde soykırım sözleşmesini ihlal ettiği gerekçesiyle açılan dava kapsamında alınan ihtiyati tedbir kararlarını öne sürdü. Kararların hukuken bağlayıcı olduğu belirtilen açıklamada, "Bu doğrultuda, Türkiye, 9 Nisan 2024 tarihinden itibaren, ilk aşamada Ek'te belirtilen ürün grupları altında yer alan ürünlerin İsrail'e ihracatını kısıtlama kararı almış bulunmaktadır. Bu kararın gerekleri Ticaret Bakanlığı tarafından derhal yürütülecektir. Bu karar, İsrail, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, Gazze'de derhal ateşkes ilan edene ve Gazze Şeridi'ne yeterli miktarda ve kesintisiz insani yardım akışına izin verinceye kadar yürürlükte kalacaktır. Esasen, çok önceden bu yana, İsrail'e askeri amaçla kullanılabilecek herhangi bir ürün veya hizmetin satışına ülkemizce izin verilmemiştir ve verilmemektedir." denildi.
Büyük ülke masalları zikredilirken, mazlumdan yana tavır alındığına dair tarafgirlik söz konusu olduğunda atıldı mı mangalda kül bırakılmazken her şeyin çorap söküğü gibi bir hal içerisinde sökün ettiği rezillikler sarmalıyla bir başına konulur memleket. Sahadaki o iş birlikteliğine devam diyerek sermayenin önünü açarak nasıl bir fasit döngünün imal edile geldiğini tekrarlamaya hacet yoktur. Birleşik, bütünleşik her daim kötüden, kötülük temsilinden yana durup, inkar edip, yıkıcılığa oynayarak nasıl bir mazlum liderliği, yara sarma gayretine düşüldüğü de muallakta kalır her zamanki gibi. Hayatın dönüşümünü var ettikleri tahakküm / tehdit / taciz ataklarıyla birlikte kurumsallaştıran bir yapının eylediği her şey her günü fecaatin kollarına terk ediyor. Bugün bu raddede onca zaman sonra geri adımın, İsrail devleti ile ticari hamleleri askıya almanın İstiklal Caddesinde gözaltılar sonrasında mümkün olabildiği bir zeminde müşterek hayat tahayyül ve pratiklerinin hepsini koruyabilmek, kayıpları telafi etmek için daha kaç küçük kıyamet, kaç sınama, kaç gözaltı, kaç yeter artık çığlığına ihtiyaç vardır. Kötürüm, eksik, harap viran, yarım ve dahi hiç kılınarak, bir düzlemde / demokrasi pratiğinin çürütülmesi bütün dönüşüm halini de imgeler iken kaybı görmeye daha çok var mıdır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Umut TAŞTAN via Evrensel Gazetesi
0 notes
medya-press · 20 days
Link
Bursa’da otobüslere bayram denetimi
0 notes
gundembuca · 6 months
Text
İzmir Buca'da yapılan uygulamalarda 192 şahıs yakalandı
Tumblr media
Buca'da polis ekipleri tarafından bir haftada yapılan uygulamalarda, çeşitli suçlardan aranan toplam 192 şahıs yakalandı. Cadde cadde, sokak sokak uygulama yapan Buca polisi, toplam 21 bin 144 kişiyi sorguladı.Buca İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, ilçenin dört bir yanında özellikle gece saatlerinde uygulamalarını sürdürüyor. Suç önleme ve suçluları yakalama konusunda, İlçe Emniyet Müdürü Cemal Cihan öncülüğünde cadde cadde, sokak sokak uygulama noktası oluşturan polis, 15 - 21 Ekim tarihleri arasında tam 21 bin 441 kişiyi sorguladı. Yapılan Genel Bilgi Tarama (GBT) sorgulamalarında, hakkında çeşitli suçlardan arama kararı bulunan 192 şüpheli yakalandı. Öte yandan yine sokak uygulamalarında, üzerlerinde ya da araçlarında suç unsurları çıkan 77 kişi hakkında gerekli yasal işlemlerin yapıldığı da bildirildi.İlçede suçu önlemeye ve suçluları yakalamaya yönelik uygulamaların, her gün süreceği de öğrenildi. Read the full article
0 notes
gundemsivas · 8 months
Text
Tumblr media
Sivas’ta Gıda Denetim Seferberliği Başlatıldı https://gundemsivas.com/sivasta-gida-denetim-seferberligi-baslatildi-sivas/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
bulancakajans-blog · 1 year
Text
Dere Yataklarında Moloz Ve Kaçak Yapılaşma Denetimi
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin taşkın olaylarının sıklıkla yaşandığı bölgelerin başında yer aldığı biliniyor. Bu taşkınlarda en büyük etkenin ise iklim ve topoğrafyanın yanında dere yataklarına dökülen moloz, hafriyat ve kaçak yapılaşmanın neden olduğu da belirtiliyor. Bu kapsamda; şehrimizde yaşanabilecek taşkınların can ve mal kaybına sebebiyet vermemesi için Giresun Belediyesi Zabıta Müdürlüğü,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
rastgeleticaret · 1 year
Text
DEPREM BİNA RİSKLİYSE İKİ SEÇENEK VAR
#deprem #bina #risk Merhaba,’Haberin Sosyal Medyası’ Haber Aktüel’e hoş geldin! Türkiye’de dijital haberciliğin benzersiz örneği olan Haber Aktüel’in Youtube kanalındasın. Bu kanalda gündem ile ilgili özel içerikler ve röportajlar bulabilirsin. Tarihten siyasete, bilimden sanata her alanda içerik bulabileceğiniz kanalımıza abone olmayı ve bizi diğer sosyal mecralarda takip etmeyi unutma! Her gün…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
serhatnigiz · 5 months
Text
Devlet mi Millet için? Millet mi Tayyibistan Krallığı için? Egemen olan kim?
Tumblr media
Cumhurbaşkanının parti başkanı olduğu...
Parti başkanı sıfatı ve seçim yasalarınca meclis çoğunluğuna sahip olduğu...
Parti başkanı olarak milletvekillerini seçtiği ve işine gelmediğinde milletvekilliklerine yol verdiği..
Parti başkanı olarak yürütmeye ve bakanlara hakim olduğu..
Parti başkanı olarak HSYK'nın 13 üyesinin 6'sını doğrudan 7'sini partisi aracılığıyla atadığı..
O HSYK'nın Yargıtay'ı, o HSYK'nın Danıştay'ı seçtiği..
Bu kurumlara atanmışların 4/1'ni Cumhurbaşkanının doğrudan seçtiği..
AYM'nin 12 üyesini Cumhurbaşkanının seçtiği..
Valileri, Kaymakamları vs. Cumhurbaşkanının seçtiği..
Hepsinin süreli olarak Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği..
KHK, CBK, CK vs. "geniş yetkilere" hiç girmiyorum..
Düzen mi demek istersiniz, rejim mi demek istersiniz, yönetim şekli mi demek istersiniz, artık ne ad vermek isterseniz..
Dolayısıyla böylesi bir sistemin hala demokrasiyle, cumhuriyetle, Anayasa'da yazdığı şekliyle "laik, sosyal, hukuk devleti" ile bir alakasının kaldığını düşünmek abesle iştigaldir.
Tez vakit Türkiye Cumhuriyeti devleti adını değiştirmeli yerine de TAYYİBİSTAN KRALLIĞI ismini koymalıdır. Kendisine yakışan da bu olacaktır!
Bu ülke 100 yılın sonunda Erdoğan-Bahçeli ikilisinin etrafında kümelenmiş olan bir avuç memur kastının ve para babasının şahsi çifliğine (devlet-şirketine!) dönüşmüş durumdadır.
Peki "muhalefet" olduğu varsayılan temsiliyetist partiler ne durumda?
Bu fuhler partilerine verilmiş olan tek bir görev var: O da mevcut iktidar bloğuna ve sisteme karşı gerçek bir muhalefetin ve toplumsal mücadelenin oluşmasını engellemek!
14 Mayıs seçimlerinde iktidarla anlaşmalı bir şekilde sandık kurup milleti kandıranlar/milletin gazını alanlar önümüzde ki yerel seçimlerde de kendilerine verilen rolü oynamaya devam edeceklerdir.
14 Mayıs sonrası durduk yere "kaç paraya seçimleri sattınız?" diye hesap sormadık! Hani bunlar yalandı, neden dava açmadınız? Cebe attığınız milyon dolarların hesabını elbette birg��n vereceksiniz. Siyaseti ticaret olarak yapanlar tabii ki bu sorulardan korkarlar ve cevap vermezler.
Ülkede yasama teminatı yok, yargı teminatı yok, yürütme teminatı yok, bir ülkede devlet kurumlarının ve memurun teminatı kalmamış ise, o ülkede de facto Anayasa ve kanunlar geçerliğini kaybetmiş (yargı dahi hukuka adil ulaşımın önünde bir engel haline gelmiş) ise, hepsinin dışında yetkinin tek elde toplandığı bir YÜRÜTME FAŞİZMİ VE DİKTATÖRLÜĞÜ uygulanıyorsa; bu durumda millet üzerine çöken bu karabasandan nasıl kurtulabilir?
Tek bir çıkış yolu var: O da usul, koruma ve dokunulmazlık yasalarını kendisine zırh yapmış bu memur kastlarının TOPLUMSAL DENETİM KURUMLARI aracılığıyla kontrol altına alınmasıdır. Devlet kurumları ve memur denetlenmediği sürece baskı, sömürü ve adaletsizlik kaçınılmazdır. Kim ki devlet kurumları ve memurlar denetlenemez diyorsa yalan söylemektedir. Zira devlet denilen kurum ve bu kurumun bürokratik işleyişinin parçası olan memur kastları bir avuç iken, millet ve milleti oluşturan emekçi sınıf ve katmanlar toplumun büyük ve ezici çoğunluğunu meydana getirmektedir.
Hangi etnik köken, hangi din ve inanıştan (hatta ideolojiden) gelirse gelsin toplumun en geniş denetimist birliğini kurmak gerekir. Bu da dünün ayrıştırıcı ve bölücü temsiliyetist politikaları ile değil, tüm kesimlerin temel hak ve özgürlüklerini esas alan yeni bir toplumcu söylemle mümkündür. Başörtülü Başörtüsüz, Alevi Sünni, Kürt Türk demeden her kimlikten emekçiyi denetimist fikirlere ikna etmek gerekir. İkna olmuyorlarsa da sabırla ve pes etmeden anlatmak şarttır. Ancak bu şekilde insanlar temsiliyetizm ve memuriyetizm karşısında kendi öz deneyimlerinden pratik dersler çıkararak denetimist fikirleri daha iyi kavrayabilirler. Kavradıkça da temel hak ve özgürlüklerin önemini anlayabilirler. Bu hem "öğreten" hem de "öğrenen" için en değerli okuldur.
Hak verilmez, hak alınır! Gerekirse zorla alınır. Tarihte hiçbir dönem yoktur ki armut piş ağzıma düş şeklinde bir kazanım elde edilmiş olsun. İnsanlığın ve emekçilerin tüm kazanımları mücadeleler sonucunda elde edilmiştir. Denetimist mücadele olmadan denetimist kazanımda olmaz. İşte bu yüzden denetimist bürokratik hukuki faaliyetler temsiliyetistlerin tüm engellemelerine ve üç maymun politikalarına karşın geniş toplumsal kesimlere ulaşmayı başarabilmiştir. Denetimist mücadele bunu siyaset yoluyla da değil, tüm toplumu ilgilendiren bireysel ve kümülatif hak-hukuk mücadelesinin yöntemlerinin yenilenmesi yoluyla gerçekleştirmiştir. Zira toplumsal denetim mücadelesi en geniş toplum kesimleri arasında mümkün olan en geniş alternatifin oluşturulmasını da kendisine görev ve hedef olarak belirlemiştir.
YASAMA, YARGI VE YÜRÜTME DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRILMALIDIR! DEVLET KURUMLARINI VE MEMURU KORUYAN KORUMA YASALARI KALDIRILMALI YERİNE VATANDAŞ USUL VE MUHAKEME DENETİM KANUNLARI GETİRİLMELİDİR.
VATANDAŞ DEVLETE VE MEMURA DOKUNABİLMELİDİR! DEVLETİN VE MEMURUN DOKULMAZ BİR TANRIYA DÖNÜŞTÜĞÜ HER TEMSİLİYETİST SİSTEMDE DEVLET DİNE MEMUR İSE TANRIYA DÖNÜŞMEKTEN KURTULAMAZ.
DENETLENMEYEN BİR CUMHURİYET CUMHURİYET DEĞİLDİR. BU DEVLET OLSA OLSA BİR AVUÇ MEMUR KASTININ VE PARA BABASININ KAPİTALİST SÖMÜRÜ DÜZENİNDEN BAŞKA DA BİR ŞEY DEĞİLDİR!
EĞEMENLİK HAKKI MİLLETTEN VE MİLLETİ MEYDANA GETİREN EMEKÇİ SINIFLARDAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ. DENETLENMEYEN BİR DEVLET GAYRİ MEŞRU BİR DEVLETTİR. ANCAK KİTLELER TARAFINDAN KURUMLAR ARACILIĞIYLA DENETLEN BİR DEVLET HALKIN DEVLETİNE VE CUMHURİYETİNE DÖNÜŞEBİLİR!
12.12.2023
Serhat Nigiz
1 note · View note
Text
Ticaret Bakanlığı, Sosyal Mühendislik dolandırıcılıklarına karşı harekete geçti
https://www.haberidiyarbakir.com/ticaret-bakanligi-sosyal-muhendislik-dolandiriciliklarina-karsi-harekete-gecti/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Biyofaşizm
Tumblr media
Biyofaşizmin gündelik bir mesel kılınmasının tanıklığını yapıyor sıradan insanlar. Yaşamı mutlak bir biçimde var eden, yeniden kervana dizen, güncelleyen, düştüğü yerden kalkıp bir kere daha başlamaya teşne olunan her ihtimalin üstüne çöreklenmiş nihai anlamda bir çürütücü olarak biyofaşizm göndere çekiliyor. Sıradan insanın bir biçimde kast sisteminin bireyleri gibi değerlendirildiği bir zeminde herkese apayrı bir cerahat biçimlendirilip pay olunuyor. Düpedüz, yalın bir mahvın retoriği siyasi icraatmış gibi duyurulurken en alttaki o kitlelerin birbirilerine kati / mutlak düşmanlıkları oy uğruna / beka adına sürekli kaşınan bir mesel kılınıyor. Doğrudan düşmanlık besleniyor, hiç değilse en başat medet umulan ol kestirmeden dayanak ilan ediliyor. Mutlak, sabık bir aklın suna geldiği sistemin tam da en kısacık bir halde toplumu dönüştürmesi var ediliyor. Tebaa aşağı tebaa yukarı biçimlenen, yeniden kotarılan dinamiklerle birlikte o biyofaşizm bir çok farklı etmenle beraberce tüm bu hayat akışını çevreliyor, kuşatıyor.
Denek kılınmış hayatların orta yerine bırakılmış / kurulmuş olagelen tuzaklardan, her gün apayrı odaklardan var edilen sınama hallerine bir süreklilik hali içerisinde biyolojik ayrım ve faşizan bir diskur imal ediliyor. Erkanı muktedir, baş efendinin dilinin altından çıkan o söylem yığını bizatihi dönüştürülen ülkenin rotasını belirginleştiriyor. Dur durak nedir hiç bilinmeden vazedilen ve yeniden biçimlendirilen algı / olgu hallerinin ortasında faşizmin göndere çekilmesi eksiksiz var ediliyor. Bir buna çaba sarf ediliyor. Yirmi bir yıllık olan o iktidar olma halinin güç zehirlenmesinden payını almış olanın sureti temsilinde icrasına devam etmek istedikleriyle yaşamın yaralanması söz konusudur. Tümden benzersiz bir mahvetme halini sürekli / rutin kılarak yoluna devam etmek isteyen akparti ve siyasi çete nam yapıların koalisyonu bu biyo-faşizan akımı güncellemektedir. Gittiğimiz ya da bir hal bir biçimde yollandığımız istikamet budur, bu kadar keskindir. Seçimi bir tantana ile geçiştirirken, illa ki araya vatan, millet sıkıştırırken bir yandan da gerçekçi bir yıkıcılığı ileriye taşımak tek gaile kılınandır. Muktedir ve sistematiğinin sunduğu yeni ülke halinin, projeksiyonunun var ettiği gerçekliği burada bir kez daha teyit edebilmek mümkündür işte.
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Yerel seçimlere iki aydan az zaman kala partilerin seçim hazırlıkları sürüyor. Halkın sorun ve talepleri karşısında çözüm üretemeyen AKP iktidarı ise seçim çalışmaları kapsamında bir yandan muhalefeti hedef almaya devam ederken bir yandan da seçmene tehditler savuruyor.
Partisinin aday tanıtım toplantısı için Ordu’ya giden AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçmeni bir kez daha tehdit etti. Doğalgazın bölgeye kendi dönemlerinde hizmete açıldığını söyleyen Erdoğan, “Biz varsak doğalgaz var, biz yoksak doğalgaz yok” dedi. Daha önce birçok kez merkez-yerel vurgusunu dile getiren Erdoğan bu sefer de üstü kapalı bir şekilde seçmene seslendi. Halka hizmet gelmesi için belediyelerin AKP’de olması gerektiğini savundu. Konuşmasının devamında muhalefeti de hedef alan Erdoğan, yaşanan depremlerden, gerçekleşen saldırılara kadar en küçük bir zafiyetlerinin olmadığını iddia etti.
Seçim Öncesi Kese Açıldı
Yoksulluk ve açlık sınırının altında ücretlere mahkûm ettiği emeklilere de vaatte bulunan Erdoğan, bayram ikramiyelerinin 3 bin TL olarak yatırılacağını açıkladı.
Yatırılacak ikramiyeyi ‘müjde’ “Bütçeyi tekrar zorlama pahasına düzenlemeye gidiyoruz” ifadelerine yer verdi. Konuşmasını muhalefete yüklenerek sürdüren Erdoğan, depremlerden ülkedeki yaşanan saldırılara kadar hiçbir zafiyetlerinin olmadığını da iddia etti. AKP iktidarı 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin yıldönümünde birçok ilde protesto edilmişti.
Sahil Yolu İle Övündü
Uyguladıkları ekonomi politikaları ile yaratılan krizin faturasını halka kesen Erdoğan, konuşmasında gelir adaletsizliğinin farkında olduğunu dile getirdi. Seçimlerde oy isteyen Erdoğan gelir adaletsizliği ile partisinin mücadele ettiğini iddia etti.
Merkezi iktidardan yardım almak için belediyelerin aynı partide olması gerektiğini savunan Erdoğan, kasım ayında çöken ve kabararak denizle birleşen sahil yolu projesini yapmakla övündü. Erdoğan, "Biz seçimi kazanınca şunu söyleyeceksiniz. Belediyede de AK Partili belediyeler olduğunda Ordu'nun kılına zarar gelmez. Samsun ile Hopa'yı birbirine bağlayan sahil yolunu kim yaptı?" dedi. Daha önce birçok kez çöken sahil yolu ile övünen Erdoğan’ın bu sözleri ise tepki çekti.
∗∗∗
Hatay’ı Da Tehdit Etmişti
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim şovuna dönüştürdüğü deprem bölgesi ziyaretlerinde de seçmenleri tehdit etmesi ile tepki çekmişti. Erdoğan Hatay’da gerçekleştirdiği aday tanıtım toplantısında “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre bir şey gelmez, Hatay’a geldi mi?’ Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” ifadelerini kullanmıştı.
∗∗∗
Tehdidi Yasalaştırdı
Merkez-Yerel tehdidini sık sık tekrarlayan Erdoğan, muhalif belediyelerin elini kolunu bağlayacak bir yasayı da onayladı. Geçtiğimiz hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı, belediyelerin yatırımlarını gerçekleştirmek için yurt içinden yapacakları borçlanmayı Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Bakanlığının onayına bağladı. Resmi Gazete’de yayımlanan ilana göre, bundan böyle yatırım amacıyla borçlanmak isteyen belediyeler sarayın onayı olmadan borçlanamayacak.”
Nefes nefese bir cerahat imalinin, biyofaşist bir tahayyül toplamının her nerelerden itibaren şekillendirildiğini de gösteren bir toplamdır, baş efendinin malum beyanları. Hiç ama hiçbir değeri kalmamış addedilen sıradan insanların önce yıldırı, ardından da olabildiği kadar açık bir halde tehditlerle hizada tutulması gayreti artık doludizgin günlük bir mefhuma dönüştürülür. Hizmet şartını, eşit yurttaşlık haklarını devlet yönetiminden ol yerel / mahalli seçimlerdeki irade beyanlarını dönüştürmeye bütünleşik bir halde kullana kullanana bir demokrasi isteminden uzak kalınması kesintisizleştirilir. Despotluk bu bahis ile çıkagelen bir mesele değilse her nedir ki zaten? Hatay’da insanların onca can ağrılarını çiğneyerek her şey sanki rutini içindeymiş gibi davranıp bir de iktidar reklamına girişirken ya da memleketi dolaylarında söz alırken duraksamadan, x, y, z partilerini değil sadece kendileri olduğunda bir şeylerin değiştirilebileceğine olan biati satışa koymak biraz utanç verici değil midir? Asırlık demokrasi tahayyülünü bir biçimde kerhen de olsa, eksik gedik kalsa da var edebilen bir ülkede, onun da imhasına girişmek biyofaşizm hali ve pratiği değil midir? Bunca yönlendirme, dikkat öcü çıkabilir, aman oyunu verirken iki kere düşün, sonra şundan mahrum kalma, bundan eksik olma diyerek bir özgür irade hal ve beyanı söz konusu olunabilir mi? Nedir ki bu cendere?
Elif Ekin Saltık ve Özkan Zülfikar'ın Evrensel Gazetesinde yayınlanmış haberidir: "İliç’te yaşanan maden faciası sonrası ailelerin ve yurttaşların bekleyişi devam etti. Madende yaşanan facia civar köyleri de etkiledi. Maden ocağının en yakınındaki köylerde yaşam ise korku içinde sürüyor. Bağıştaş köyünün mezrası olan Bahçecik’e gidiyoruz.
Bu köyden 11 işçi madende çalışıyor. Köyden genç bir kadını yolda görüyor, madenden nasıl etkilendiklerini soruyoruz. Evine davet ediyor, “Orada devam edelim” diyor. Evin genç kızı, anne, baba, bir de komşu köylü anlatmaya başlıyor: “Bizler korkuyoruz. Hiçbir önlem alınmamış, bile bile bir ihmal olduğu söyleniyor. Doğaya verdikleri zarar yetmiyormuş gibi bir de bu olay. İnsanlar toprağa dokunmaya korkuyor. Bizim içme suyumuz tehlike. Siyanür patladı, içme suyumuz da o yönden geldiği için tedirginiz. Havada da kötü bir koku var, ta İliç’den bile alınıyor, hissediliyor o kötü hava. Siyanür şimdi araziye dağıldı, oradan da içme sularına, nasıl etkileyecek bakalım.”
Köyün suları heyelandan bu bu yana kesilmiş, köyün suyu maden bölgesinden motorla basılarak geliyor. Katliam sonrası vanaları kapatmışlar. Köylülerden biri devam ediyor: “Bize daha önce bununla ilgili eğitim verdiler madende. Bizi madene çağırıp orada anlattılar. Suyu bulana kadar siyanür gider, sıcak havalarda buharlaşıp havaya gider. Onun için tedirginiz suya basılırsa ve o suya siyanür karışırsa diye. Su sorunumuzun ne olacağını öğrenmek için madenin halka ilişkilerini aradım, ‘Yarın size döneceğiz’ dediler. Net cevap da alamıyoruz. Bu durum bizi korkutuyor. Şu an ilçeden içme suyu getiriyoruz.” Hayvancılıkla geçinen köylüler günlerdir işlerini yapamaz durumda, banyo yapamadıklarını, ihtiyaçlarını gideremediklerini söylüyorlar. Köylülerden biri “Maden kapatılsın, zehir bizim üzerimizde. Kapatılmasın diyenler var, onlar da böyle yaşasınlar o zaman. Madenin bize faydasından çok zararı var. Bu köyden çalışan birkaç kişi var madende ancak emek veren herkes her türlü karşılığını alır zaten.”
Eskiden 2 Tır Siyanür Gelirdi, Sonra Daha Yüklü Siyanür Gelmeye Başladı
Bahçecik’ten sonra Bağıştaş köyünün kahvesine de uğruyoruz. Köy kahvesinde karşılaştığımız köylülerden biri madende çalışıyor. Anlatıyor maden işçisi: “Siyanür dediğiniz şey küp şeker gibi paketli gelir. Orantılarsınız. Mesela yüz damla suya bir damla siyanür koyarsınız. Ya da binde bir oranında damlatırsınız. Siyanür kamyonları eskiden güpegündüz gelirdi. Çok rahat bir şekilde girerdi maden alanına. Kimsenin umurunda değildi. Çünkü şirket halkı göbekten bağımlı hale getirmişti. Halkı borçlandırıp şirkete çalışmayı mecbur hale getirmişti. Sonraları siyanür kamyonları gece gelmeye başladı. 2 tır gelirken, 4 tır, 6 tır gelmeye başladı siyanür. Halk da yavaş yavaş farkına varıyordu olanın…”
"Çatlağa Rağmen Dinamitle Patlatma Yaptılar"
Son zamanlarda maden ocağında biriken liçte çatlaklar gözlemlendiği bilgisini de veren işçi şöyle devam ediyor: “Normalde çatlak oluşan yerde herhangi bir çalışma olamaz. Olmamalı. Verdikleri eğitimde de ısrarla bunun üzerinde duruldu. Ama bırakın çalışma yapmayı kamyonların taşıyacağı cevheri dinamitlerle patlattılar. Dinamitle patlatma işlemi yoğun bir titreşime neden olur. Çalışırken biz bile titrerdik. Çatlakların etkilenmemesi mümkün değil. Çok yüksek desibelde bir ses çıkıyor patlatma işleminde. Göz göre göre kâr ve rant uğruna bu kaza geliyorum dedi, ama kimse umursamadı. Bu maden ocağı da çalışmak zorunda. Kapatmayacaklar asla. Eskiden buralarda hayvancılık yapılırdı. Tarım yapılırdı. Herkes bıraktı, şimdi mecburen bir iş bulup çalışmak zorunda. İşlerinden olma korkusu kimseyi konuşamaz hale getirdi. Kimse de kapısının önündeki bu ocağın kapanmasını istemiyor. Çok sonradan zararlarını görecekler.”
"Numuneler Doğru Yerden Alınmıyor"
Numune alımına dair de bilgilerini paylaşıyor işçi. Numunelerin doğru yerlerden alınmadığını iddia ediyor. “Toprağa karışan siyanür hemen yüz metre ötede çıkmaz ki Kılcal damarlar gibi yayılır, karışır toprağa suya” diyen işçi, “Mesela barajın üstünden numune alırsanız hiçbir şey çıkmaz. Barajın altından almanız gerekir. Belki Kemaliye’den çıkacak asıl siyanürlü su” ifadelerini kullanıyor.
"Bu Olay Da Kapanıp Gidecek"
Köy kahvesinde sohbet esnasında başkaları da söze karışıp olayın bilirkişisi gibi, konulara hakim bir şekilde anlatıyorlar: “En fazla on kilo koyacağın yere yüz kilo koyarsan taşımaz. Bunlar da koyulması gerekenden fazla malzeme yığdıkları için bu kazanın yaşanması kaçınılmaz oluyor. Şimdi köylerimiz risk altında. İçme suyu kullanırken korkuyoruz. Ne olacak bilmiyoruz.”
Kahvede sohbete dahil olan başka bir vatandaşın tepkisi ise şöyle. “Nasılsa bir şey olmuyor. Anlatsak ne olacak ki? Ne yapabilirsiniz? Bu olay da kapanıp gidecek. Ölenler öldükleriyle kalacak. Hiçbir şeyin anlamı yok. Olmaması gereken tonajda yığınak yapıp kullanmışlar. Çatlaklar oluşmuş ona rağmen çalıştırmışlar insanları. Seni beni mi dinlerler?”
Uğur Yıldız’ın Eniştesi: Ailelerle Görüştürülmedik
İliç’in merkezindeki kahvelerden birinde ismini vermek istemeyen bir avukatla görüşüyoruz. Ailelere hukuki destek sağlamak için geldiğini ancak kimi ailelerin bu desteği garip karşıladığını, altından bir şey aradıklarını ve tedirgin olduklarını ifade ediyor. Sohbet esnasında adliyeye getirilen gözaltılar için aileler adına hiçbir avukatın olmadığını, ailelere de sağlıklı bilgi verilmediğini belirtip Uğur Yıldız’ın yakınlarının ailelerle görüşmek istediği ancak görüştürülmediği bilgisini veriyor. Bu bilgi üzerine ulaştığımız Uğur Yıldız’ın eniştesi, Uğur Yıldız’ın kullandığı kamyonun arka kısmının bulunduğunu ancak Yıldız’ın cenazesine henüz ulaşılmadığını söyledi. Ailelerin çökme olan alana götürüldüklerini de söyleyen Uğur Yıldız’ın yakını, “Çok büyük bir alan, dün akşam biraz çalışma yapmışlar ancak bugün yağmur var, çalışma yapılmıyor. Cenazeleri bulmak çok mümkün gözükmüyor” dedi. Yakın yoğun bir bilgi kirliliğinin olduğunu söyledi. “İşçiler çatlağa rağmen çalıştırılmış, ciddi bir ihmal var. İşçilerin raporlama için oraya gittikleri söyleniyor ancak teknik bir eleman yerine neden bir kamyon şoförü gitsin ki oraya? Şirket yetkilileri bize net bir şey söylemiyor, hukuki süreci işleteceğiz diyorlar” dedi. Dün 6 kişi tutuklandığını, ön bilirkişi raporunda Anagold’un asli kusurlu bulunmadığını hatırlattığımız Yıldız, “Koskoca şirket, madenin yüzde 80’i onların elinde, onların kusurlu olmaması mümkün değil, böyle bir şey olabilir mi?” dedi. Yıldız diğer ailelerle de görüşmek istediklerini ancak yetkililerin ısrarla kendilerini diğer ailelerle görüştürmediğini, bazı ailelerin de görüşmek istemediğini aktardı."
Yok etme halinin nasıl da süreğen bir meseleye dönüştürüldüğü Erzican’ın İliç ilçesinde bulunan altın madeni sahasından bir kere daha görülür. Nihai anlamda, iktidarın kıyağına mazhar olmuş bir holding ile yurtdışı sermayesinin güçlü oyuncularından bir başkasının ne kadar olduğu muamma bir altın rezervi için var ettikleri açgözlülük sonucunda dokuz insanın akıbeti liç yığını altında kalakalır. Doğayı talan etmeyi müreffeh, güçlü bir ülkeyi var etmek adına temel bir oryantasyon olarak gören zihniyetin ucuz mavraları, berhava edilmiş olan hayatlarla bir kere daha nasıl bir yıkıma dönüştürüldüğünü bildirir. Kamusal alanı, parası gelsin de ne isterlerse onu yapsınlar diyerek peşkeş çekebilen zihni garabetlik aklın yıllar yılıdır görmezden geldikleri bir kere daha ihmaller zinciriyle birleşip dokuz insanın canından olmasına neden olur. Kanada / ABD ortaklı şirketin çekip gitmesinin, madenin lafta kapatıldığı bildirilirken, taşeron firmanın işçileri bu haldeyken o saha tekrardan mesaiye çağırabildiği bir zeminde yaşanan her şey biyofaşizmin de sınırlarını bildirir. Can almalar, yok etmeler sadece insana değil doğrudan doğruya hayatı var eden, edecek olan doğanın kendisine karşı bir tahribatı süreğen kılarak, toprağa ve su kaynaklarına sızıp sızmadığı henüz kestirilemeyen bir siyanür sızıntısı karşısında sessizliği muhafaza ederek yok etmelerin bir başka evresine ilerlemek meselesini ihtiva eder. Biyofaşizan devlet tahayyülünün, sermayesiyle birlikte var ettiği yıkıcılık / kök katran karanlığının var ettiği şey yukarıdaki tanıklıklarla çıka gelendir. Görünen köye kılavuza hacet olmaz.
Biyofaşizmin gündelik bir mesel kılınmasının tanıklığını yapıyor sıradan insanlar. Herkes ve hepimizi kapsayan, kuşatan, tıpkı o virüslerin çeşitlendirilmiş olan şu son salgın günlerindeki gibi hayatı felce uğratan bir yapının, insan eliyle kotarılmış bir cerahat istem ve halinin esiri kılınıyor modern zamanlar. Bir ucu bucağı olmayan, bırakılmayan bütün o denetim, gözetim ve tahakküm şablonları arasında hayat un ufak olunuyor, ne eksik ne de fazla. Düzenin var ettiği her yeni dönemeç, sorgusuz ve sualsiz bir halde o un ufak edilenin kapsamını daha da kalıcı kılma adına yineleniyor. Biyofaşizan bir diskur üstünden ilerleyen menzilde hiçbir yaranın farkına varılamayacağı, dahası var olan tüm yaraların yanına pek çok yenilerinin de ekleneceği bir biçimde aksettiriliyor. Bir girdabın tam da ortasında yarınsızlık gözlerimiz önünde bina ediliyor. Günler, gelişmeler, vakalar birbiri peşi sıra yinelenirken olan biten yegane şey o biyofaşist akımın sürekliliğidir. Bunca sınama, bir dolu yaradan sonra, her şey denenmiş olmasına rağmen karanlıktaki inat, belirsizliklerdeki ısrar, bitimsiz heveslere kurban edilen müştereklerle bir tek iyi gün kalmaz, bırakılmaz. Bırakılmıyor da, bilmek isterseniz, takdirinize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Nicolas BRUNO – From The “Sleep Paralysis Photography”
1 note · View note
merzifontarihi · 1 year
Text
Son Dakika: Ticaret Bakanlığı, deprem sonrası acil ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarında fahiş artış yapıldığı iddialarına yönelik denetim başlattı.
Son Dakika: Ticaret Bakanlığı, deprem sonrası acil ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarında fahiş artış yapıldığı iddialarına yönelik denetim başlattı. via IFTTT
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
korkutkalkan · 1 year
Text
Ordu'da 35 market ile ilgili tutanak tutuldu
Ordu’da 35 market ile ilgili tutanak tutuldu
Ordu Büyükşehir Belediyesi Zabıta Dairesi Başkanlığı ekipleri, fahiş fiyat artışlarına yönelik il genelinde tüm marketlerde fiyat denetimi yapmaya devam ediyor. Son 1 aylık denetimde toplam 385 denetim gerçekleştiren ekipler 35 yerel ve zincir market hakkında, haksız fiyat artışı denetim tutanağı düzenledi. Ticaret Bakanlığı’nın fahiş fiyatla mücadelede yeni adımlar atmasının ardından zabıta…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Trafik Ekiplerinden,Engeli Park Alanlarına Denetim
Tumblr media
Engelli Araçları için ayrılmış park alanlarına araçlarını park edenlere trafik cezası yazıldı.
Malatya Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü görevlilerince  Hastane, Büyük Alışveriş merkezleri, Cadde ve Sokaklar üzerinde bulunan engelli vatandaşların araçlarını park etmeleri için ayrılmış ve trafik levhaları ile belirtilmiş Engelli park yerlerinin hak sahibi olmayan kişiler tarafından kullanılmasının giderilerek mağduriyetlerin önlenmesi ve sürücülerin trafik kurallarına uyma düzeylerinin daha üst seviyeye çıkarılması amacıyla,  “Engelli Park Yerleri” üzerinde denetim yapıldı. Denetim kapsamında engelliler için ayrılmış park alanlarını kullanan araçlara işlem yapılarak bulunduğu yerlerden kaldırıldı. Read the full article
0 notes
bulancakajans-blog · 1 year
Text
Kasaplarda ve Et Reyonlarında Sıkı Denetim Sürüyor
ve et ürünleri satışı yapan diğer işyerlerinde denetim gerçekleştirildi. Vatandaşların sağlıklı ve kaliteli bir hizmet alması amacıyla düzenlenen denetimlerde birçok başlıkta kontroller yapıldı. Sağlık ve hijyen açısından steril olması gereken yerlerin başında gelen et mamulleri satış alanlarında gerçekleştirilen denetimler kapsamında; ruhsat ve evrak kontrolünün yanı sıra etlerin son kullanma…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes