Tumgik
#çökertme
seslimeram · 10 months
Text
Hep Eksik Kılınıyor Hayat!
Tumblr media
Didaktik, belirgin bir biçimde saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. İnsanlık mefhumu, insana ait olan hakkaniyet / hak ve hürriyet tanımlamalarının topyekun zehirlendiği, afaki bir biçimde görmezden gelindiği bir zeminin ortasındayız. Her yanımız simsiyah. Hemen her günümüz kapkaranlık. Dünden ağır bir şimdi, şimdiden teyakkuz halinde yıkımlar bir biçimde sınırlandırmalar üstünden ilerleyen, yok etmenin eşiklerini araya duran bir yerin hazin öyküsüdür mesele. Her şekilde hemen her anlamda, sıradanın hakkının, hukukunun alelade değil doğrudan milimetrik yıkıma terk edildiği zeminde mübalağa değil doğrudan yaşadığımız yerin halidir mesele, meselemiz.
Madun siyaset aktörlerinin hepsinin, hep birlikte ama en çok da baş efendi ve şürekasının suna geldiği yenilenmiş ülke şablonunda bu mesel olunan yıkımın / yok etme / çürütmeye dair pek çok örnek birlikte var edilir. Gündelik yaşam tahayyülünün açmazlara rehineliği bir yanda, toptancı bir zihniyetin artık vahamet sınırlarını da aşan sınırlama çabaları diğer yanda, her durumda o yok etme istemi sürekli güncel bir mesele kılınır. Belirsiz değil her anlamda doğrudan yinelenen haller / tahayyül ve pratiklerle birlikte o cürüm sahasına bir adım daha yaklaşılır. Yazılı, verili hakların ters yüz edildiği, ya hiç, ya yok sayıldığı kala kala bir avuç insani mefhumun savunusunun avuntu kabilinden bildirildiği yerde yıkımın her nereyi, her neyi kapsadığı zaten afakidir. Cürümlere tutunarak ilerleyen bir menzilde, salt rakamlardan ibaret görülen asgari ücretin güncellenmesi, memur, emekli maaşlarına doğrudan yapılmış müdahaleler bir iyileştirmeyi değil tam aksine, güncellendikçe daha da dipsiz bir karanlığı arşınlamayı mümkün kılar. Cerahat elinin, eline kan bulaşıp oturmuş o sermaye ile kotardığı vizyonsuz ülke pratikte zorun / ceberut olagelen bir sarmalın kendisi olarak güncellenendir. Budur artık yeni ülke, her dem daha ağır yıkımların sahnelendiği bir cerahat sarmalı.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “ENAG'ın yüzde 108,58 olarak açıkladığı yıllık enflasyonu TÜİK'in yüzde 38,21 olarak açıklaması üzerine KESK İstanbul Şubeler Platformu Cevahir AVM önünde "İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz" şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Tüm illerde ortak gerçekleştirilen basın açıklamasını İstanbul'da KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ayfer Koçak okudu.
"İyileştirme Gerçek Enflasyon Üzerinden Yapılsın"
Basın açıklamasında esnasında "TÜİK şaşırma, maaşımı aşırma", "Rakamlar sahte, yoksulluk gerçek", "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atıldı. Basın açıklaması öncesinde konuşan Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Mesut Mike, "Maaşlarımızın yoksulluk sınırı üzerinde olmasını istiyoruz, bugün yoksulluk sınırı yapılan pek çok araştırmaya göre 34 bin ile 35 bin civarında. TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamlarının doğru olmadığını, bugün bize yansıyan yakıcı enflasyonun ise kesinlikle 100'ün üzerinde olduğunu görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. O nedenle yapılan iyileştirmeler enflasyona ezdirilmeyecek deniyorsa zamların gerçek rakamlar üzerinden yapılması gerektiğini bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz" dedi.
"Büyümeyle Övünenler Refah Payını Emekçilerle Paylaşmıyor"
Koçak basın açıklamasına “Alanlardayız. Çünkü güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz. Alanlardayız çünkü büyükşehirlerde 12 bin TL’yi aşan ev kiralarını karşılayacak gücümüz kalmadı” diye başladı. TÜİK’in hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı bir kara delik gibi yutmaya devam ettiğini ifade eden Koçak, “Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor. Seyyanen yapılması zorunlu hale gelen artışlar bunun en büyük itirafıdır” dedi.
"22 Bin TL 55 Günde Bile Eridi"
Ülkeyi yönetenler tarafından yıllardır “işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik” nutukları atıldığını vurgulayan Koçak, “Yandaş Memur-Sen yöneticilerinin her toplu sözleşmede iktidarın belirlediği hedef enflasyon rakamlarına imza atmasından bıktık. Türkiye tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine çevrilmiş bulunuyor. En yüksek ücreti alan kamu emekçisi maaşı dahi yoksulluk sınırı altında kalıyor” ifadelerini kullandı.
Koçak iktidarın seçimlerden önce verdiği “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünü hatırlatarak Türk lirasının sadece son 55 günde dolar karşısında %25 değer kaybettiğini ifade etti. AKP’nin her fırsatta büyüme rakamları ile övündüğünü vurgulayan Koçak, o büyüme rakamlarını emeği, alın teri ile yaratanlara, bizlere refah payı vermeye yanaşmadığını söyledi.
"Ağustos Ayında Ankara’da Olacağız"
Kamu emekçilerine seslenen Koçak, “Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına ne iktidarın refah payı aldatmacasına kanmayalım. Yandaş basının müjde haberlerine itibar etmeyelim. Bugün sunulan 17.55 + 8077 seyyanen zam ile kamu emekçilerinin eline geçek olan gelir bugünkü yoksulluk sınırının dahil çok altında kalmaktadır” dedi. Toplu iş sözleşmesi süreci için bilerek kamu emekçilerinin tatilde olduğu ağustos ayının tercih edildiğinin altını çizen Koçak, tüm kamu emekçilerini Ankara’ya davet etti.
"İnsanca Yaşanacak Ücret İçin Mücadele Etmek Zorundayız"
Kamu emekçilerini, emeklileri yıllardır kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde omuz omuza vermeye çağıran Koçak, KESK adına talepleri yineledi:
* Bunun için en düşük kamu emekçisi maaşı temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
* Her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmeli, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklenmelidir.
* Gelir vergisi birinci dilim oranı %15 ten %10’a düşürülmeli, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
* Seçim öncesi verilen kira yardımı, mülakatın kaldırılması sözlerinin gereği zamana yayılmadan hemen yerine getirilmelidir.”
Daimi bir biçimde kendi kötülük eşiğini durmadan güncelleyen bir zemindeyiz vesselam. Hiç kimseyi ezdirmedik lafzı döndürülüp, ısıtılıp aralıksız servis edilirken oluşturulan tüm o cerahatin her neye tekabül ettiği zaten başlı başına dile getirilenler ile anlatılmıştır. Bugünün ülkesinin dününden de ağır bir sınamayı, iyileştirme diyerek kaktırma çabasının vardığı düzlemin ne kadar hazin bir sonucu beraberinde getirdiği o eylemlerle çıka geleni, itirazı dikkatle baktığımızda gözler önüne serer. İktidarın yalan / riyayla birlikte kurduğu ve var ettiği ülke tiradının nasıl da boşa düştüğü gözler önündedir. Büyüme rakamları, bir biçimde var edilen muktedir ülke olma halleri, hiçbir surette yaşamda imkanları, olasılık, ihtimalleri bırakılmamış bir kesimi / büyük çoğunluğu sessizlikle kuşatır. Geçinmenin bir biçimde tamama erdirilip, lütfen var edilen iyileştirmeler karşısında anında gerisin geriye iptal olunmasının / heder edilmesinin mesel edilmediği bir yerde emekçilerin sesini kim, nasıl, nerede duyacaktır? Sahiden bunca bodoslamadan ilerlenen bir yok etme kültürünün, ekonomik çökertme halinin ortasında, bütünüyle var edilen imdat çığlıklarını kim nerede, ne zaman duyacaktır?
Düzenleme diye düzensizliğin, iyileştirme diye yoksunlaştırma hallerinin, gelir artırımı ve refah derken yerinde sayan bir eksiltmeyi reva gören, bunu sadece asgari ücretliye değil aynı zamanda kendisinin de oy deposu kıldığı / bildiği emeklilere de var eden bir düzlemde kim neyin hakkını, nerede ne zaman duyacaktır? “Önergelere göre yüzde 25'lik zam, daha önce 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya yükseltilen en düşük emekli aylığına uygulanmayacak. Emekli zamları sadece kök aylıklara yapılacak. Buna göre örneğin kök aylığı 6 bin lira olup Hazine desteğiyle 7.500 lira aylık alan emeklinin 6 bin liralık kök aylığına yüzde 25 zam yapılacak.” Sonucunda dönüp dolaşıp, batmaya son sürat devam denilen bir menzilde iki gıdım hayat hakkını da çok görmeye devam diyenlerin elinde kalakalır ülke? Misal, hiçbir biçimde görünür kılınmayan, artık mevzu dahi edilemeyen o asgari ücretle / devlet memurunun asgarisi arasındaki uçurum bahsi ne açılır / ne söz hakkı ne de tek bir itiraza yer bıraktırılır. Ülke nüfusunun ekseriyetle ezici çoğunluğuna takdim edilen / eline kan oturmuş sermayenin vermemek için kırk takla atıp, vergisinden düşmeye gayret ettiği asgari ücretin kuş kadar kılınması mesel olunmaz, bu açık imdatları kim ne zaman duyacaktır ki sahiden?
BirGün Gazetesinden iliştirelim: “Temmuz ayı memur maaş katsayısındaki yeni düzenleme kapsamında artırılan sosyal yardım ödemeleri artırıldı.
Düzenlemeye göre, yaşlı aylığı 2 bin 348, yüzde 40-69 engelli aylığı 1874, yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı ise 2 bin 811 liraya yükseltildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, artışa ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Göktaş, açıklamasında, "Yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı bir şekilde hak sahiplerimizin hesaplarına yatıracağız" dedi.
Dezavantajlı durumdaki bireylerin çeşitli hizmet ve sosyal yardım modelleriyle desteklendiğini ifade eden Göktaş, memur maaş katsayısında yapılan düzenleme sonrası sosyal yardım programlarının aylık ödemelerini artırdıklarını belirtti.
Bakan Göktaş, şunları kaydetti:
"Temmuz ayı memur maaş katsayısında yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal hizmet modelleri kapsamındaki yaşlı aylığı 1997 liradan 2 bin 348 liraya, yüzde 40-69 arası engelli oranına sahip vatandaşların aylığı 1594 liradan 1874 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatanda��ların aylığı da 2 bin 392 liradan 2 bin 811 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 1594 liradan 1874 liraya, hafif silikozis aylığı 3 bin 445 liradan 4 bin 50 liraya, orta silikozis aylığı 3 bin 938 liradan 4 bin 629 liraya, ağır silikozis aylığı ise 4 bin 388 liradan 5 bin 158 liraya çıktı."
Her şey ortadayken hangisini neresinden yazarsınız sahiden? Bütünüyle kafasını kuma gömülü tutmaya devam diyen hazirunun varlığı söz konusuyken şu yukarıdaki haberlerin hiçbir anlamı yok mudur? Sokağa çıktığınızda düşünmekten heder olup, dalgın dalgın bir yerlere yetişme telaşında olan insanlara bir tek olumlanabilir bahis açılabilir mi? Yok o iş sandığınız gibi değil denilebilir mi? Marketlerde, öyle on yıldız, beş yıldız, kocaman mega bilmem ne marketlerde değil, un ufak edilmiş hayatlarında hayatta kalmak için bir mücadeleye tutunanların ucuz ürünlerden hangisi daha ucuz bunu alabilmek için bile kırk kez düşünmesinin hesabını mesela kim fark edecektir? Bıraktık, içkiyi, sigarayı, bıraktık o dışarıda yemeği içmeyi, bir yerlerde bir konsere / tiyatroya / sinemaya gidebilmeyi bir tek kitap alabilmenin bile imkansız kılındığı yerde cehaletin yükseltilen duvarlarını bütün bu yoksunluğa dair kime neyi anlatabiliriz sahiden? Bir biçimde sınırlanan, daha da eksik kılınan, her defasında hizaya geçip emir erliğine devam etmesi beklenen, duraksamadan da oyuna talip olunup, yaşam sürmesi beklenen insanların hayatına tek bir iyileştirme sahi ama sahiden de söz konusu edilebilir mi? Markette parası kalmadığı için ketçap çalmaya çalışanı, bir biçimde ekmeğe katık edip onunla yaşayabilmeyi aklında gerekçelendirebilir mi yaygın medya soytarıları, sarayın palyaçoları, üç kuruşa onurlarını satanlar, şunlar ve dahi bunlar! Sahiden!
Didaktik, saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. Ezdirmedik halkımızı derken baş efendi bizatihi nereye yollandığımızı da göstere gelen günlerden geçmekteyiz. Kemerdeki sıkılacak deliğin kalmadığı, katığın ekmekten mülhem ağırlıkta olduğu bir ülkede fikriyat hep geri plana aksettirilirken çığ gibi yükselen faturalar mesela ezdirilmeyen yurttaşları hiç bildirmemektedir. Bütünüyle vergilendirme dilimlerinin tarumar edildiği bir yerde her harcamasını mahsup ettirip, vergi kaçıran mümtaz, müesses nizam asalaklarını mesela kim ne zaman görecektir? Beşli çete nam bir kolektifin memleketin her gününde ol yerli ve milliyi sömüre geldiği bir düzlemde, milletin a. koyacağız buyuranların var ettiği tüm o çürümenin hesabını kim verecektir mesela, sahiden? Devlete ödenen harçların en asgari yüzde elli küsur arttırıldığı, artık bir hayal kılınmış ülke içindeki takoz hiçbir işlemi tek bir kerede var edemeyen dandik telefonların yanında sahiden bir şeye benzeyen, hayır illa ayfon değil, x, y, z marka bir telefonun kayıt ücreti yüzde üç yüz otuz neye dayanarak arttılılır, kaçak şebekesinin başı zaten ak partili bir temsil iken misal! Sahiden yol nereyedir, her neresidir gidilen! Kesintisiz bir girdap halini alıyor koca memleket. Düşman addettiği kesimlerin var edemeyeceği bir ekonomik buhranı memleketin sahici, öz, yerli ve milli denilen evlatları var ediyor. Kış çok daha ağır şartlara gebe kılınırken bir mübalağaya gerek kalmazdan yaşam yağmalanırken, şimşek efendi, hafize hanım, bilmiyoruz kimler kimler için devletin kasası sonuna kadar açılırken, onca yağma var edilip durulurken yıkıma karşı el aman feryadını ne zaman ortaklaştırabileceğiz mesele budur. Tümüyle gemi su aldı, batmaya devam ediyor. Sahiden bunca badirenin ortasında bir imdat çığlığını ortaklaştırmak ne zamandır, iş işten geçmeden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Nicole TUNG – Bloomberg
2 notes · View notes
uzaygibiseviyordum · 2 years
Text
Mental, ruhsal,fiziksel, maddi , manevi her türlü çöküşteyim arkadaşlar çökmüşüm bitmişim ben …neyse beni endüstriyel tasarımdaki “çıtırlar” kurtaracak
1 note · View note
trendmax · 2 years
Video
#çökertme #ören #milas #muğla (Cokertme / Geren Mevkii) https://www.instagram.com/p/CgZEx6aFQytWvm2FC_jC59lzcDOAsGWZ60TTto0/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
monurakin · 2 years
Photo
Tumblr media
Hooop buradayız 🌸 #muğla #milas #bargilyaköyü #boğaziçi #bodrum #bargilya #boğaziçiköyü #güvercinlik #mazıköyü #çökertme #summer #temmuz #2022 #monurakın #monurakin #onurakın #onurakin #mustafaonurakın #mustafaonurakin (Bargilya, Boğaziçi köyü Milas) https://www.instagram.com/p/Cf1FHW8s8Wn/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
tarifalpisir · 2 years
Photo
Tumblr media
Kurban Bayramı et yemekleri demektir. Uzmanlar kurban etinin bekletilip tüketilmesinde hem fikirdir. Yine de uzaktan gelen misafirlerimiz için zaman yoksa çökertme kebabı ile tadımlık sunum yapabiliriz. Muhteşem çökertme kebabı için 👉🏻 https://www.tarifalpisir.com/cokertme-kebabi/ #çökertmekebabı #c #kahvaltı #çökertme #kebab #yemek #pizza #restaurant #gurme #bonfile #kebap #bodrum #paketservis #sakarya #serdivan #tatlı #serdivanavm #kırkpınar #sapanca #adapazarı #lezzetdurakları #italyanis #pazarkahvaltısı #kahvaltineredeyenir #haftasonukahvaltısı #adıbahc #lezzet #food #tarifalpisir (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/Cfy_Vrxq6et/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
oluruvar · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Heyecanlandığım ikili bu evt
17 notes · View notes
grun-geist · 2 years
Text
Bildiğiniz şarkıları arkadaşlarınıza söylemek ister misiniz dediğimde Mehmet Ege çıkmak istedi, geldi ve söylediği şarkının kırmızı balık olduğunu sanırsanız aldanırsınız.
Çökertme söyledi! ajdkfk
Bkz. obsesif Egelilik.
19 notes · View notes
aykoza · 10 months
Text
kızlar bana yine duygusal çökertme operasyonu çekildi zihnim tarafından
23 notes · View notes
dayanamiyoorum · 6 months
Text
11 notes · View notes
polad-iskenderli · 11 months
Text
Выходной. Сижу и наблюдаю за тем, как развеваемый холодным воздухом из кондиционера пар, поднимающийся от стаканчика с кофе, принимает причудливые формы на пробивающихся из-за штор лучах солнца…
Муд: песня Çökertme- Kardaşlar
24 notes · View notes
seslimeram · 9 months
Text
Fatura Ağırlaşırken...
Tumblr media
Fatura her gün daha ağırlaşıyor. Biçim ve anlam olarak var edilmiş olagelen hayat istemi her durumda bedel / diyetlerle boğuluyor. Ne diye bitiyor, ne kesilen faturalar. Ne tek bir an olsun tahakküm ara veriyor ne de var edilmiş olan topyekun soyguna bir dur deniliyor. Katran karanlığı içinde debelenip durulan bir menzilde hayatiyet o bedel ve diyetlerden mülhem bir olguya sıkıştırılıyor. Her yan kapkaranlık, her gün cerahatin her şey ama her bir şey mutlak sabık iktidarın insafına terk ediliyor. Bir tek bu bahislere çaba sarf edilip duruluyor. Biyopolitik olan bir tahakküm veçhesi üstünden yol arayan iktidar tahayyülü ve izleğinin her daralmada kendine hak olarak gördüğü an var ettikleri her şey o bedeli, şu diyet istemini belirgin kılıyor. Ne yol yol, ne gidişat gidişat. Feveran eden olmayınca, tek bir itiraz kayda alınmadığında doğru yolda olunduğu zikrediliyor. Oysa genel geçer değil hep dönüp geçmişe anbean oralardan yeni bir boyunduruk halini aşıran, bedel, diyet ya da vergilendirme nam aslarla faturalandırmalarla hayat kuşatılıyor. Bütünüyle bir “normatif” kılınan terör, denetim, gözetim ve tahakküm üçlemesinin refakatinde bu faturalar herkese pay ediliyor. Devletin, devletlinin sunduğu tahayyül, eylemsellik toplamı bir biçimde tüm o sıradanın hayatını zehir ediyor kesin bilgi.
Bireysel çıkışların önüne kurulan setler, en ufak bir muhalif söylemi imkansız, duyulmaz kılma gayretinin var ettiği her şey o faturalandırma sistematiğini günceller. Demokrasiden bahis açılırken darp etmenin yolları arşınlanır. Otuz iki kısım tekmili birden, yine yeniden bir seçim hezimeti yaşayan muhalefetin onlarca farklı parçaya bölündüğü zeminde üstüne titrenen tahakküm her fırsatta bu karşıt cephenin boşa düşürülmesi sonrası daha ağır bedel ve diyetleri var eder. Karşı çıkıp sahiden hesap soracak bir makam kalmadığından sıradan insanlar kendi kaderlerine terk edilirler. Ele geçmeden yok edilmiş, buharlaşmış olagelen o maaş iyileştirmeleri, enflasyona ezdirmeyeceğiz naralarının arasında bedel / diyet anlık güncellenen bir mefhum kılınır. Dolarla ne işiniz var ki denilip durulurken iğneden ipliğe her şeyin ithal edilmesi göz ardı edilmek istenir. Damacana suyun tek başına 72 lira gibi artık abes olmayı aşan bir mübalağaya dönüşümüne sessiz kalınsın buyrulur. Çarşı pazar alenen yangın yerine dönüşmüşken, daha bunlar iyi günleriniz sayıklamasına düşmekten kendilerini alıkoymayan bir cenahın da varlığında o diyet / bedellerin sonu gelmez. Böyle bir istikamette fatura her gün daha da ağırlaştırılır.
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Zamlar sebze ve meyve fiyatlarına da yansırken, Amed’li yurttaşlar, pazar alışverişi yapamadıklarını belirterek, 5-10 kilo aldıkları domatesi 2 kiloya düşürdüklerini söyledi.
Temmuz ayına zamlarla girilirken, önceki gün açıklanan politika faizi de beklentilerin altında kaldı. Politika faizi yüzde 17,5 seviyesine yükseltildi. Vergi artışlarının yapıldığı Temmuz ayı içerisinde benzin ve motorine gelen zamdan sonra süt ve süt ürünlerine yüzde 35 zam geldi. Akaryakıtta gelen zamlar, döviz kurundaki yükseliş, çarşı-pazara ise zam olarak yansıdı. Amed’in Bajare Nû (Yenişehir) ilçesinde kurulan semt pazarına sebze ve meyve fiyatları yüksek olunca yurttaşlar da ihtiyaçları kadar alış veriş yapamıyor. Semt pazara esnafı, müşteri çekmek için fiyat etiketi asmamaya başladı.
Ofis’te kurulan Perşembe pazarında meyve –sebze fiyatları el yakıyor. Pazarda, domates 15- 30 TL, salatalık 12-15 TL, şeftali 30 -35 TL, patlıcan 10-16 TL, kiraz 45 TL, üzüm 25-35 TL arasında değişen ücretlerle, patates 15 TL, soğan 17 TL, marul 30 TL, maydanoz 5 TL, kırmızı lahana 18 TL, limon ise 18 TL’ye satılıyor.
Amed’in Sûr ilçesi Dağkapı ile Bajare Nû ilçesi Ofis Semti’ndeki semt pazarında mikrofon uzattığımız yurttaşlar, zamlardan kaynaklı dert yandı.
‘Gün Geçtikçe Her Şey Daha Kötüye Gidiyor’
Dağkapı’da mikrofon uzattığımız 53 yaşındaki Kahraman Erten, Amed Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması ardından işsiz kaldığını söyledi. Çöpten pet şişe toplayarak geçinmeye çalışan Erten, eşi ile tek başına yaşamasına rağmen kazandığı paranın geçinmelerine yetmediğini söyledi. Hastalığından dolayı pet şişe toplamayı da bir ay önce bıraktığını aktaran Erten, “Sağlık sorunlarım var, ağır işler yapamıyorum. Bu koşullarda geçinmek zor oluyor. Neredeyse her gün yeme, içmeye zam geliyor. Eskiden 15-20 TL’ye pazardan ihtiyaçlarımızı alabiliyorduk. Ancak şimdi 400-500 TL’ye bir şey alamıyoruz. Bir karpuz alıyoruz 50-60 TL’ye. Geçen ay bin 500 TL, bu ay 3 bin TL’ye yakın giderimiz oldu. Millet geçinmekte çok zorlanıyor. Sistem çökmüş durumda gün geçtikçe her şey daha kötüye gidiyor” şeklinde konuştu.
‘Hiçbir Şey Alamıyoruz’
Eşinin emekli maaşıyla geçindiklerini söyleyen Keziban Çelik (64), “Eskiden merkeze eşya almaya geliyorduk, domatesin kilosu 50 kuruştu. Sonra 1 TL oldu, sonra 3 TL oldu, böyle böyle yükseldi. Şimdi domatesin kilosu 15-20 TL’den aşağı değil. Bir terlik alacaktım 120-150 TL, gidip zar zor 65 TL’lik bir terlik bulup aldım. Her şey pahalı olmuş, hiçbir şey alamıyorsun. Bir ceket alacaktım kendime, o da 200 TL olunca alamadım” dedi.
Fiyat Etiketi Konulmuyor
Ofis Semti’nde kurulan Perşembe Pazar’ında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya çalışan Atilla Görmüş (40), insanların yüksek fiyatları görüp, tezgâhlara yaklaşmadığını belirtti. Tezgahta sattığı ürünlere fiyat etiketi yapıştırmadığını belirten Görmüş, “Biz evde 5 kişiyiz üç çocuğum var. Geçimimizi çok zor yapıyoruz. Sebze ve meyvelerde bayramdan önceki haftalarla, bayramdan sonraki haftalar arasında uçurum gibi fark var. Birkaç hafta önce mazot 18-20 TL’yken bugün litresi 25-26’yı bulmuş. Sebze ve meyvenin buraya geliş fiyatı çok pahalıya mal oluyor. Bir aile evine bayramdan önce 300-400 TL alışveriş yaparken, şu an 800 TL’yle alışverişini tamamlayamıyor. Bayramdan önce muz fiyatı 25 TL’ydi, bugün 35 TL olmuş” ifadelerini kullandı.
‘Erdoğan’la Ekonomi Düzelmez’
Çewlîgli Ömer Susever, insanların, sokakta bir şeyler almak amacıyla değil, bakmak amacıyla gezdiğini belirterek, “Türkiye’nin durumu zaten iyi değil, zaten iyi de gitmeyecek” dedi. Ekonomik krizin sebebinin Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarından kaynaklandığına dikkat çeken Susever, şunları söyledi: “Türklerin, biz Kürtlere bakış açısı bu olduğu müddetçe de bu krizlerin yaşanmasında değişen bir durum olmayacak. Türkiye, Kürtlerle barışmadığı müddetçe, yardım için ister Afrika, ister Rusya’ya gitsin yine Kürtlerin ayağına gelecek. Türk halkı şunu iyi bilsin, bu sorun çözülmedikçe ne Türkler ne de Kürtler rahat edecek. Türk ve Kürtlerin kardeşliği sağlanıncaya kadar bu krizler bitmez. Biz kardeşliğin gerçekten tesis edilmesini istiyoruz, ama onların kardeşliği sadece dildedir.”
‘Adalet Yok, Zam Var’
Yoksulun daha çok yoksullaştığını, zenginin daha da zenginleştiğini dile getiren Susever, “Mehmet Şimşek’le de düzelmez, Erdoğan’la da düzelmez. Değişim için, akılcı bir yol izlenmesi lazım yoksa ülke olarak kaybedilecek. Eskiden Avrupa’dan bir kaç yıl gerideydik, şimdi onlardan 50-60 yıl geri kaldık. Avrupa’nın parası değerlidir çünkü adaletleri var. Bizde ise adalet yok. Biz de ise her sabah uyandığımızda bir önceki günden zarardayız” dedi.
‘Zam Gelmedi Mi Şaşırıyoruz’
5 çocuk annesi Evin K., eşinin şoförlük yaparak, geçimlerini sağlamaya çalıştığını belirtti. Zam haberi almadıkları gün şaşırdıklarını dile getiren Evin, “Eskiden iyiydi, eşimin çalışıp, kazandığı parayla rahatça geçinebiliyorduk ama şimdi kıt kanaat geçinebiliyoruz. Eskiden 300 TL ile mutfak alışverişimi yapabiliyorken şimdi o parayla bir poşeti doldurup eve getiremiyorsun. Bir karpuz aldın mı paran bitiyor. Köyde oturuyorum, elektrik ve su parasıyla birlikte para ancak yetiyor” şeklinde konuştu.
‘Domatesi 2 2 Kiloya Düşürdüm’
Vefat eden eşinden kalan emekli maaşıyla geçinen Zeynep Başakçı (60), “Maaşımı aldığım gibi mutfak giderlerine veriyorum. Aldığım maaşı yettirmeye çalışıyorum. Pazara gittiğimde 300 TL ile gidiyorum, sebze dışında hiçbir şey almadan geliyorum. Eskiden dört beş kilonun altında sebze almazken şimdi bir iki kilo alabiliyorum. Kiloları düşürdüm. Domatesin kilosunu en son 23 TL’ye aldım, eskiden 5-10 kilo aldığım domatesi şimdi 2 kilo alabiliyorum” ifadelerini kullandı.
‘Yardımlarla Ayakta Durmaya Çalışıyoruz’
Malatya’da yaşadığını belirten depremzede Zeynep Avcı (35), depremden sonra evlerinde kimsenin çalışmadığını belirterek, “Son gelen zamlardan sonra hiç memnun değiliz halimizden, her şeye zam. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Benzinin litresi ne kadar zamlandı? Enflasyon batmış durumda, 2 bin lira olan alışveriş tutarımız 3 bin lira oldu. Pazara daha önce 300-400 TL ye gidebiliyordum, şimdi bin TL cebinde olacak ki her şeyi alabilesin. Biz dört kişiyiz, şu an evde kimse çalışmıyor. Depremden sonra yardımlarla ayakta durmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
‘Simit Alsam Ekmek Alamıyorum’
Diyarbakır PTT Başmüdürlüğü’nde aldığı yaşlılık maaşı için sırada bekleyen 76 yaşındaki Halime Aba da geçinememekten yakındı. Tek başına yaşayan Aba, “Torunlarım kendine kıyafet alabilmek için 3 gün kasabın yanında çalıştı. Üçüncü günün sonunda alabildikleri para 200 TL oldu.3 bin TL alıyorum, fazladan bir şey alamıyorum. Canım bir simit, sıcak ekmeği istediğinde satın alamıyorum. Dolaptan ekmek çıkarıp onu yiyorum, çünkü 10 TL’yi verirsem geçinemem, 2 ekmek alırsam günde 20 TL yapıyor. Eskiden 100 TL’ye bana yetecek kadar şey satın alıyordum. Şimdi de tek başıma yaşamama rağmen 500 TL yetmiyor. En son alışveriş yaparken domatesin kilosuna 30 TL istedi. Bende orada bulunan çürük domatesleri 20 TL’ye satın aldım. Küçük torunlarım var, onlara 10 lira harçlık veriyorum ,onunla mutlu oluyorlar. Takatim, ayakta duracak mecalim yok ama saatlerdir burada maaş kuyruğundayım. Doktora gidemiyorum” dedi.”
Fatura her gün daha ağırlaşıyor. Bir tek Amed’den yansıyan şu bildirimler dahi memleket denilenin her nereye doğru taşındığını göstere geliyor. Artık cürmü aralıksız var eden bir temsilin eylediği bir de ekonomik çökertme olarak ilavesi kılınıyor. Tümüyle belirgin bir kuşatma altına alınmış olan hayatta var olma mücadelesindeki insanlara bedel / diyetlerin var edilmesinin ne sonu getiriliyor ne de bir dibi bucağı bulunuyor. Kuru ekmeğe talim ettirmekle yola çıkılan güzergah yeni ülkenin şatafat dolu yüzüncü yıl söyleminin hemen yanında biçimlendiriliyor. Ele geçen kısıtlı maaşın, asgari ücretin, hiç değilse iyileştirildi diye avutup yutturulmaya çalışanın bir insani değeri değil, bir eksik kapatmayı değil, bir biçimde karın tokluğunu değil artık tastamam yeni liberalizmin keskin bir sınaması adına var edildiği ortaya çıkıyor. Eldeki avuçta her ne varsa ondan da olmanın yeni, yepyeni bir Türkçe karşılığı “yoksunluğun” ortaklaştırılmasıyla çıka gelir. Gerisi yukarıda okuduğunuz tanıklıkların ortak hikayesindedir. Gerisi malum.
BirGün’den aktaralım: “Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Yoksulluk Dayanışma Ofisi, ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde İlerleme Yok’ başlıklı bir rapor hazırladı.
“BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri̇ Ağı (Sustainable Development Solutions Network-SDSN) 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nu yayınladı. 166 ülkenin tüm hedefler doğrultusunda puanlaması yapıldı ve ilerleme durumları gösterildi. Sıralamada Finlandiya 1. olurken, Türkiye 72. sırada yer aldı.
Türkiye'de nüfusun yüzde 60,4 dolayında kesiminin, yani 51 milyon 600 bin kişinin açlık sınırının altında yaşadığı tespit edildi.
"BM 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu'nun Sıfır Açlık hedefine yönelik verilere göre; Türkiye'nin yetersiz beslenme yaygınlığı oranı yüzde 2,5. Beş yaş altı çocuklarda bodurluk prevalansı yüzde 5,5. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı (WFP), 6 Haziran 2022 tarihinde gerçek zamanlı veri paylaştığı ‘Açlık Haritası’na göre, 92 ülkede toplam 866 milyon kişi yeterli gıda tüketmediğini açıkladı. Haritaya göre, 82,3 milyon nüfuslu Türkiye’nin 14,8 milyonu yeterli gıda tüketemiyor. TNSA’nın 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi ile yaptığı araştırma ise beş yaş altı çocukların yüzde 6’sı bodur ya da yaşına göre çok kısadır. Bu durum, kronik kötü beslenmeyi işaret etmektedir. Bodurluğa, en fazla hiç eğitim almamış veya ilkokulu bitirmemiş annelerin çocuklarında rastlanmaktadır (yüzde 9). Bodurluğun en yaygın olduğu bölge Doğu (yüzde 8), en az yaygın olduğu bölge ise Batı’dır (yüzde 4). Beş yaş altı çocukların yüzde 8’i fazla kiloludur. Akut yetersiz beslenmenin bir göstergesi olan zayıflık (boya göre çok zayıf olma) yaygın değildir (yüzde 2). Bunlara ek olarak, çocukların yüzde 2’si düşük kiloludur."
"BM 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu'na göre; iyi sağlık ve refah alanında anne ölüm oranı her 100 bin canlı doğumda 17,3, yenidoğan ölüm oranı ise her bin canlı doğumda 4,7, Beş yaş altı ölüm oranı ise bin canlı doğum başına 9, tüberküloz insidansı ise her 100 bin nüfusta 18, evsel hava kirliliği-ortam hava kirliliğinin ölüm oranı her 100 bin nüfusta 45,5, 15-19 yaş arası gençlerdeki doğurganlık hızı bin kadın başına 14,7. İklim değişikliğinden en fazla etkilenenler derin yoksulluk içinde yaşayan ve en savunmasız durumda olan çocuklar. Kaynak tükendikçe çocuklar okuldan alınıp çalıştırılıyor. Yoksullaştıkça ‘çocuk evliliği’ artıyor. Açlık ve yoksulluk, suç oranını artıyor. Kirlilik, en çok çocukları etkiler. Anne karnında ve erken çocuklukta kimyasallara maruz kalmak, erken bebek ölümüne yol açıyor."”
BM Raporu bir hakikati bildirirken baş efendinin söylediğidir: "-Milletime sesleniyorum. Verim ekonomisinden yana olalım. Tasarruf ekonomisinden yana olalım. İsraf ekonomisini bir kenara koyalım." Bütünüyle tırpanlanan bir yaşam idesi, kuşa çevrilmiş olagelen maaşlar, kesintiler ve bitimsiz eksiltmeler ile birlikte tasarruf edebileceğinden de olmuş bir halkla kafa yapmak değilse her nedir baş efendinin var ettiği. Hiçbir cümleye ya da merama sığmayacak kadar kalıcı / kesin ve kati bir yıkım kuşatırken yaşama idesini eylemini hayatta var olma gayretinin köküne kibrit suyu aralıksız dökülürken hangi bedel, hangi diyet kalmıştır ferah için. Çoluk çocuğundan, gencine, yetişkininden yaş almış olan herhangi bir bireyine bırak tek günü, en ufak bir umut kırıntısı bırakmayan bir zemindeki faturalandırma halinin bir sonu gelir mi, sahiden getirilebilir mi? Saray denilen yapının tek bir günlük masrafı on milyon lira sınırlarını arşınlarken, umut pazarlamaya devam diye çıkagelen, herkes bize yatırıma koşuyor, sıraya giriyor denilen bir zeminde bunca un ufak edilmiş hayatın hesabı her ne olacaktır? Bütünüyle kafa kola alınmış olagelen hayatı var eden insani temsiliyeti lağvetmeye devam diyen bir cüretin karşısında hangi bedel daha kaç fatura kalmıştır ibraz edilecek. Hayat binbir türlü ayak oyunu, mübalağaya yer bıraktırmayan bir kötülük seremonisi dizisine rehin kılınırken normali zayi olunmuş olan yerde bunca can kırığının hesabı, bu kadar eksik konulmanın hesabını kim, ne şekilde, her ne zaman verecektir, düşünüyor musunuz? Masallar anlatılıp durulurken, refah ülkesine dair haberler birbiri ardına bildirilirken, sıradanın un ufak edilmiş hayatlarının hesabını kim nasıl verecektir? Faturalar ağırlaşırken, bedeller, diyetler, tehditlerle güncellenirken ardılı sıra bir ülkenin müşterek idesi hayatta “asgari” bir yaşama ihtimali ellerinin tersiyle silinip giderken kim verecektir ki yaralarımızın, eksikliklerimizin, onca yoksunluğun hesabını?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: İsmail FERDOUS via Bloomberg
0 notes
cocuklarca · 9 months
Text
yaklaşık bir saattir arıyorum ama değdi..
2 notes · View notes
lancelotsir · 1 year
Text
ÖMER DERDİM, HER İHANET SEVGİYLE BAŞLAR
Kendinden yaşça büyük kardeşlere sahip olmanın en büyük avantajı küçük yaşlarda döneminin ilerisinde tecrübeler edinmek. Ben de bundan fazlasıyla istifade ettim ve çok küçük yaşlarda satranç öğrendim. Hatta öğrenmenin de ötesinde kendimi bir hayli geliştirdim ve yaşıtlarımı tokat manyağı yapmaya başladım. Orta birinci sınıftaki satranç dersinde yapmış olduğumuz mücadelelerde sınıf arkadaşlarımı yalvartarak yeniyor, psikolojik çökertme amacıyla oyundaki tüm taşlarını yedikten sonra kendilerini mat ediyordum. Zulmüme maruz kalan marabalar teker teker çöküyordu. Koca bir sene rakip tanımadan herkesi satranç tahtasına küstürdük.
Rekabetsiz bu ortamın doğal bir sonucu olarak satranç bir süre sonra bana zevk vermemeye ve ilgimi çekmemeye başladı. Bu dersleri maç yapmak yerine ömer kankimle laklak ve boş işlerle değerlendirmeye başladık. Hal böyle olunca her geçen gün biraz daha satrançtan uzaklaştık, neredeyse çoban matını bile unutur olduk. Tabi biz bu günleri gözlerimiz kapalı takip ederken ahaliler kendilerini geliştirme yolunda hırsla mücadele etti, atı alan üsküdarı geçmeye başladı.
Orta son sınıfa geldiğimizde okul yönetimi okul genelinde kademeler arası satranç turnuvası düzenlemeye karar verdi. Her sınıftan seviye sırasına göre 5 masa, her bir masa için 1 öğrenci seçilerek takımlar kuruldu. Sınıflar bu 5 masaya hangi öğrencilerin oturacağını ise kendi içlerinde belirledi. Bir gün sınıfa geldiğimde gördüm ki kasnak yuvarlanmış elek olmuş, eski amatörler prof olmuş, kendi içlerinde 5 kişi oluşturmuşlar ve beni yazmaya tenezzül bile etmemişler. Açıkçası ne satranca ne de turnuvaya ufacık da olsa bi ilgim kalmamış olsa da bu muamele kabul edilebilir gibi değildi. Bu sınıfın şahı dururken piyonlarının bu darbe girişimini kabul edemezdim. "Siz kim köpek" diyerek çıkıştım ve ekipten birini çıkarmalarını ve beni almalarını söyledim. Bu tepkim işsiz vatandaşın kredi başvurusu gibi karşılandı. Benim özgüvenli talebime rağmen ilk 3 masanın sahibi benim devrimin geçtiğini, kendilerine karşı hiçbir şansım olmadığını, güçlü bir ekip kurmak istediklerini söylediler. Maalesef ki sevgili dostlar, haklıydılar. Geçen 2 senede her biri fevkalade iyi bir yol almışlar, bense yerimde saymış, hatta oynamamaktan dolayı kıvrak zekamı biraz kaybetmiştim. İlk üçüne karşı hiçbir şansım yoktu, 4. masada pek sevgilim kankim ömer piç ve 5. masada gariban ve saf anadolu çocuğu N. vardı.
Ömer piç, lakabından da anlaşılacağı üzere sınıfın ve belki de okulun en piç öğrencisiydi. Akademik hiçbir şeye ilgi duymaz, ne kadar boş iş varsa hepsini bilir ve sürekli itlik serserilik peşinde olurdu. Aslında pek çok anlamda farklı karakterlerimiz olsa da birbirimizi çok sever ve gayet iyi anlaşırdık. Hayatımda öğrendiğim bütün hayat bilgisi içeriklerini öncelikle kendisine borçluyumdur. Kendisi bütün bu boş işler profesyonelliğinin yanına bir de gayet iyi bir satranç oyunculuğunu sığdırmayı başarmıştı ve 4. masanın sahibiydi. Adil bir oyunda Ömer'i yenebilmem çok zordu ve en yakın arkadaşımdan masasını almak gibi bir niyetim hiç yoktu. Bu sebeple geriye tek bir seçenek kalıyordu. Grubun en zayıf halkası, sessiz ve mazlum N.
İlk 3 masanın sahibi adeta burjuva sınıfı gibi söz sahibiydi. Kurdukları 5 kişilik ekipte değişiklik istemiyorlardı. Fakat yoğun uğraşlar ve geçmiş efsanelerimizin büyüklüğü sayesinde, 5. masa için N. ile bir mücadele gerçekleştirmemizi, galibinin ise masanın sahibi olması konusunda herkesle anlaşmaya varıldı. Her ne kadar son masa olsa da turnuvaya katılmak benim için artık bir gurur ve haysiyet meselesi haline gelmişti. Bu sebeple gelinen bu nokta benim için güzeldi. Güzelliği bozan şey ise; benim artık N.'nin karşısında bile favori olamayacak kadar profesyonellikten uzak olmamdı.
Gerçekçi olmam lazımdı. N. kesinlikle hafife alınacak bir rakip değildi. Satranç becerisi kesinlikle üst düzeydi. Sadece geç öğrenmesinden dolayı tecrübesi bana göre daha azdı fakat ben de çok uzun süre satrançtan uzak kalmıştım. Bu kadar uğraşın sonunda N.'a maç kaybetmek ve 5. masayla beraber turnuvaya veda etmek benim için hüsran olurdu. Bunu kabullenemezdim.
Vicdanım ve gururum beni çok zorlayan bir mücadeleye girişti ve maalesef bu mücadeleyi gururm kazandı... Bu maçın hakemi olarak Ömer piç kankimin görev almasını ekibe ilettim. Herhangi bir engel görülmedi ve N. ile yapılacak mücadelede Ömer görevli oldu. Aramızdan su sızmayan Ömer kankim benimle beraber turnuvada şampiyonluk yaşamayı çok istiyordu. Bu sebeple hiçbir şeyden haberi olmayan gariban ve tertemiz anadolu çocuğu N.'ı masa dışı bırakabilmek için, hain dostum Ömer ile şerefsizce bir plan yaptık.
Aşkta ve savaşta her şey mübahtır mantığı ile maç günü Ömer'i N. ile yanyana oturtarak, ben de karşılarında yerimi aldım ve oyun başladı. Gergin ve telaşlı geçen mücadelenin kritik anlarında N.'yi lafa tutup, dikkatini dağıtarak onu şaşırttım. Bu şaşkınlık anlarında ise suç ortağım Ömer, rakibin birkaç taşını çalarak onu dezavantajlı duruma soktu. Oyunun fark edilmeyen anlarında ise birkaç kez taşların karelerini değiştirerek bana avantaj sağladı. Bir zamanların satranç şahı olan ben, turnuvanın son masasının asıl sahibi olan N.'yi vicdansız bir hile ile zar zor yenecek kadar zayıflamıştım. Vicdanımın bütün tırmalayışlarına rağmen o maçı kazandım ve 5. masada N. yerine ben yer aldım.
O turnuvada 1 defa ilkokul öğrencisine çoban matı ile kaybettim. Turnuva sonunda ise 2 tane madalya kazanarak ödüller aldık. Çok kıymetli kardeşim N. sana çok büyük bir özür ve 2 adet madalya borçluyum. Sevgili kankim Ömer, sen hayatımda tanıdığım en şerefsiz insansın. Teşekkür ederim.
11 notes · View notes
monurakin · 2 years
Photo
Tumblr media
#tbt Ben ve keyfim #muğla #bodrum #milas #güllük #akyaka #datça #fethiye #ortaca #dalyan #köyceğiz #marmaris #dalyan #gümüşlük #turgutreis #ören #mazı #çökertme #monurakın #mustafaonurakın #onurakın #monurakin #onurakin #mustafaonurakin (Muğla Province) https://www.instagram.com/p/CeUTCbqsKer/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
bagimli · 10 months
Text
Planlanmış şarkı önerisi pt2(23.52
3 notes · View notes
yakazakalb · 10 months
Text
Çökertme kebabı bizim evin en sevilen yemeği. Gören daha yemeden bayılıyor gdllnfffj
5 notes · View notes