Tumgik
#eleştiri
pembebirkrizantem · 7 months
Text
Keşke hayatın bir SİF'i yani 'Saçma İnsanlar Filtresi' olsaydı ve biz suyun dibinde kendi kendimize yaşarken onlar yüzeyde çöpe atılmak üzere seçilerek ayrıştırılabilseydi. Eminim hayat o haliyle çok daha anlamlı olurdu.
92 notes · View notes
kagittankayik · 9 days
Text
Bir şeyi eleştirmek için alt yapısı yoksa insanın ya çok ezbere oluyor ya da çok boş. Analiz yeteneği bile bir şeyleri okuyarak gelişiyor. Eleştiri için eleştiri kadar boş ve insanın kalitesini düşüren başka bir şey gerçekten az.
22 notes · View notes
remainingkenobi · 4 months
Text
The Walking Dead
The Walking Dead (TWD), bir zombi kıyameti sonrasında hayatta kalmaya çalışan bir grup insanın hikayesini anlatan bir Amerikan televizyon dizisidir. Dizi, Robert Kirkman'ın aynı adlı çizgi roman serisine dayanmaktadır.
Senaryo, zombi kıyameti sırasında hayatta kalmış bir polis memuru olan Rick Grimes'in liderliğindeki bir grup insanın mücadelesine odaklanır. Karakterler, hem zombilere hem de diğer hayatta kalan insanlara karşı savaşmak zorundadırlar. Dizi, hayatta kalmak için strateji geliştirmeye, dayanıklılığa ve insan doğasının karanlık yönleriyle başa çıkma konusunu ele alır.
The Walking Dead, başarılı bir televizyon dizisi olmuş ve geniş bir hayran kitlesi edinmiştir ve aynı zamanda zombi türüne yeni bir perspektif getirerek karakter gelişimi, ahlaki zorluklar ve toplumun çöküşü gibi temaları ele almıştır.
24 notes · View notes
esrakocl · 23 days
Text
fikir belirtmek her insanın en doğal hakkı. herhangi bir ideolojisini savunmak-savunmamak da en büyük hakkı. ama bir kitle var ki kendi ideolojisini başka insanlara kabullendirmek için korkunç bir eleştiri yağmuruna tutuyor ve zorbalıyor. dozunda eleştiriyi kabul ederim ama çirkin eleştiriyi kabul edemem. öylesine hunharca eleştirip kınayıp,kibirleniyor ki insan olduğunu,aynı hatayı ya da hata olmayıp onun hata-yanlış-günah her neyse olarak gördüğünü bir gün kendisinin yapma ihtimalini asla düşünmüyor. kendisine olan öfkesini nefretini ve ne yazık ki yetersizliğini bu şekilde kapatmaya çalışıyor.her konu hakkında bir fikrinizin olmaması gerekiyor gibi ama yine de siz bilirsiniz tabii.
9 notes · View notes
polemik · 1 year
Text
Tumblr media
16 notes · View notes
korelist · 25 days
Text
Tumblr media
ARE YOU HUMAN? // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,9 Benim puanım: 7
Drama: Are You Human? (English title)
Hangul: 너도 인간이니
Director: Cha Young-Hoon
Writer: Jo Jung-Joo
Date: 2018
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Seo Kang-Joon, Gong Seung-Yeon, Lee Joon-Hyuk, Park Young-Gyu, Kim Hye-Eun, Kim Won-Hae
2018 KBS Drama Awards - December 31, 2018
Excellent Actor (medium-length drama) (Seo Kang-Joon)
Best Couple Award (Seo Kang-Joon & Gong Seung-Yeon)
Bir kez daha meşhur “Chebol ailesi” hikayesi kaleme alınmış. Nam Shin (Seo Kang-Joon) bilim insanı ebeveynlere sahip bir çocukken, babası şüpheli bir şekilde ölünce kötü adam rolüne yakışan bir isimle dedesi Nam Gun-Ho( Park Young-Gyu)  tarafından tutsak edilir. Anne ise aileden aforoz edilmek sureti ile uzaklaştırılır. Çocuk varis olarak annesinden uzakta büyür. Annesini araması durumunda ise anneyi öldürmek ile tehdit ederler. Böyle gereksiz bir gidişat söz konusu. Anlam veremediğim nokta burada ölen baba başkanın öz oğlu. Oğluma ne oldu diye sormaması çok garipti.
Oh Ro-Ra (Kim Sung-Ryoung) yani annemiz aslında çok zeki ve başarılı bir bilim insanı. Bütün bunlar yaşanmadan önce insan görünümlü robotlar üzerinde çalışıyor. Hatta oğlunu modelleyerek bir prototipe ürünün sunumunu gerçekleştiriyor. Kocası öldürülüp, oğlu elinden alınca bir miktar kafayı kırıp kayıplara karışmış. 20 yıl kadar sonra ( tam net hatırlamıyorum geçen yılı ), küçük çocuk büyüyor. Tam olarak alternatifi olmayan şımarık, vurdum duymaz, kendini beğenmiş, küstah Chebol varisine dönüşüyor. Anne ise kendini yurtdışında küçük bir kasabaya kapatmış, şato gibi bir evde 20 yıl boyunca modellediği robotu oğlunun büyümesine paralel değiştirerek robot ile yaşıyor.
Erkeğimiz bu çirkin karakterinin arkasında aslında öyle değilmiş demeyi istesem de dümdüz öyle bir karakter. Ama gizli saklı bir şekilde annesini aramayı hiç bırakmamış. Bir iş ziyareti görünümlü kaçamağında, 20 yıldır onu takip eden korumaları atlatıp anasının izinden gider. Tam onu bulacakken kendisini görünce yolun ortasında mal gibi şoka girer, araba çarpar. Çünkü kadının robot oğlu, özgür ve normal insan gibi yaşamaktadır. Tam o sırada anasını bulmaya giden adamı anası bulur. Bunu böyle geri gönderemeyiz, yerine robotu gönderelim, bizde iyileşirken kazanın sorumlusunu bulalım diye dâhine bir fikir atarlar ortaya.
Ve şirket hayatı… Robot analitik bir varlık olduğu için şirkette tabi ki doğal olarak alır yürür. Gerçek sümüklü Nam Shin’in yapamadığı ne varsa şirket içinde gerçekleştirir. Bu konunun yanı sıra, bir de koruma olarak orada işe başlayan bir hanım kızımızın hikayesini izliyoruz. Kang So-Bong ( Gong Seung-Yeon) gerçek Nam Shin ile davalık olmuşken, yerine gelen robot ile en iyi arkadaş olurlar. Dizinin bir diğer mevzusu da yapay zeka ile insan aşık olabilir mi, yapay zekanın sınırı var mı gibi konular etrafında dönüyor.
Sanırım dizinin en güzel yanı Kang So-Bong karakterinin babasıydı. Bana, Kang Jae-Sik karakteri ile tanıdığımız sevdiğimiz bir yüz olan Kim Won-Hae’u görmek bile kafi geldi. Bunun dışında dizinin birazcık pembe dizi havası vardı. Oyunculuklar abartılı, senaryo yer yer saçmaydı. Işık ve ses kullanımları da bunu destekler nitelikteydi. İzlenemeyecek kadar başarısız bulmadım ama hatırda kalıcılığı çok yoktu. Farklı bir konuydu.
OST:
2BiC - Heart
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes · View notes
yildizsever · 9 months
Text
Yargılanmak. İnsanlar yargılandıkları ortamlardan, onları yargılayan insanlardan, düşüncelerden kaçmaya çalışıyor. Çünkü her insanın temelde koşulsuz kabul edilmeye ihtiyacı var. Ayrıca Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirttiği üzere insanların temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra karşılamaya çalıştığı ihtiyacı sevgi, aidiyet ve kabul edilme. İnsan sosyal bir varlık ve yaşamda diğer insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Bir puzzle'ın parçalarının bütünü oluşturması gibi.
Yargılanmadan, eleştirilmeden, ait hissederek sevdiklerinizle var olabilmeniz dileği ile..
12 notes · View notes
ecem · 3 months
Text
Tumblr media
**The Two Popes 6.9/10
Fernando Meirelles'in izlediğim ilk filmi oldu The Two Popes ve filmi bitirdikten sonra The City of God'ı da izlemek istedim.
Başlangıçta Alman bir Papa'yla başlıyoruz filme ardından onun dogmatik ve geri kalmışlığı ile yüzleşmeye başladığını görüyoruz.Nasıl İslamiyette halifeler varsa Papalık da benim bakış açımda aynı konumda açıkçası o yüzden neden inatla Papalığın dogma olması bu kadar büyük bir meseleymiş gibi büyük harflerle söylenmeye çalışılıyor anlamadım. Ardından Papa Benedict'in görevi boyunca Vatikan'da yaşanan yolsuzluk davalarını ve özellikle sistematik olarak çocukları taciz eden rahiplere hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Bu noktada film mide bulandırıcı şekilde günah çıkartıyor ve yine Papa Benedict'i alkışlarla görevinden azad ediyor bu sırada devreye Papa Francis giriyor.Latin Amerika'dan gelen ilk Papa. Mazlumun yanında mütevazi bir hayat çiziyor ve açık açık Papalığın bu dünyaya ait olmadığını bize söylüyor. Hatta görevinden istifa da etmek istiyor çünkü o da görevinin ve içinde olduğu cemaatin iyilikten ziyade bütün nüfusunu kullanarak konfor içinde yaşadığını görüyor.
Film sakinlikle ve dikkatle takip edilecek bir ritmde ilerliyor o yüzden elimizde telefonda izleyeceğimiz tarzda değil.Biraz Papalık nedir şu an ne yapıyor kimler Papa oluyor anlamak isteyenler için çok uygun bir film.Diğer taraftan Papalığa ne kadar gerek var inançlı Hristiyanlar için nasıl bir etkisi var onu da filmi izleyerek anlıyoruz.
2 notes · View notes
bendeniz-hic-kimse · 1 year
Text
Tumblr media
En Kolay Meslek Nedir Diye Sorsalar
Oturduğun Yerden Ahkam Kesmek Derim.
Çünkü Böyle İnsanlar Sorumlusu Olmadığı Hayatlara Uzaktan Uzağa Çığırtkanlık Yaparak Akıl Vermesini Severler.
Lakin Yaptıkları Sadece Ocaktaki Çorbardan çok'
İçinizdeki Acınıza Tuz Serpmektir .
16 notes · View notes
poetrowya · 4 months
Text
instagram
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Shakespeare'in tek başına kaleme aldığı son piyes olduğu düşünülen bu kitabın, okudukça bana farklı farklı duyguları nüksettiren bir altyapısı vardı.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Diğer Shakespeare eserlerine alışmamın verdiği o rahatlığa sebep biraz daha hızlı okurum sanmıştım. Çok yanılmışım. Kitabı üç günde okudum. Bunun sebebi yavaş okumam ya da başka bir etken de değil. Birden fazla olay örgüsü içinde barındırdığı için odaklanamadım. Bir de şu yüzden, bazı konularda olayların daha spontane geliştiği Shakespeare eserlerinden biraz ayrılıyor. Tabii intikam var (Hamlet gibi.) yahut biraz daha farklı açıklanıyor. (Hamlet'te, Hamlet intikam alacağı kişiyi -yani amcasını- sonradan öğreniyordu. Yalnız burada bir anda intikam alınacak kişi önümüze fırlatıldı.)
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Olay örgüsü hakkında çok konuşmak istemiyorum çünkü bu adam olay örgüsünü nasıl etkin kullanacağını çok iyi biliyor. Tek söyleyeceğim şey şudur: Ben bu kadar fazla kişinin öyküsünü bir tiyatroda bu kadar iyi açıklayamazdım. Zira benim tiyatrolarıma da bakarsanız tiyatrolarım hep belli kişiler üzerinden gidiyor ve bir sıralama halinde ilerliyor.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Olayı kısa ve öz bir biçimde özetleyek olursam, Milano dükü Prospero ve üç yaşındaki kızı Miranda, kardeşi Antonio tarafından ihanete uğruyor ve bir tekneyle kaderlerine bırakılıyor. Baba-kız bir şekilde bir adaya geliyorlar ve bu adada yaşmaya başlıyorlar. Yıllar sonra çıkan bir fırtına sonucu kardeşi -Dukalığı gaspeden Antonio-, Napoli Kralı, kralın oğlu Ferdinand ve birkaç adamın bu adaya gelişi ile olaylar önümüze sunuluyor.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Spoilerlı bir şekilde bir şeyler söylemem gerekirse, bir trajedi olmasına rağmen belli başlı kısımların dışında Prospero'nun durumuna o kadar da üzülemedim. Bu adaya gelişi, aldığı güçler ve "Ariel" isimli hizmetkârına baktığımda pekâlâ iyi bir yaşam sürdüğünü gördüm. (Bir soylu için o kadar iyi sayılmasa bile.) Elbette "Dük" ünvanına sahipken çok daha iyi bir yaşam standardına sahipti lakin bu güçlere ve böyle hizmetkârlara sahip değildi. Bu da beni biraz daha etkiledi.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Ancak kızı için aynısını söyleyemeyeceğim. Kızı daha evvel hiçbir insan görmediği için piyes sonunda mutlu olması içimi parçaladı. Karakterin "insan" sıfatı altında tek gördüğü kişi babası idi. Bu yüzden beni biraz daha etkilemiş olabilir. Kralın oğlu ile olan ilişkileri Romeo ve Juliet'in bir parçası gibi hissettirdi. Özellikle Prospero'nun Ferdinand'a sözleri bana Rahip Lawrence ile Romeo'nun konuşmalarını anımsattı.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀Bu piyesin her yönüyle Bay Shakespeare'in tüm eserlerinden bir parça barındıran bir piyes olduğuna inanıyorum. (İntikam yönünden Hamlet, planlı gidişi Macbeth, romantizm açısından Romeo & Juliet vb.) Tüm tiyatroseverlere tavsiyemdir.
1000Kitap & instagram: @poetrowya
3 notes · View notes
halilbstug · 4 months
Text
Ömrünüz boyunca; zeka namına zerre belirti göstermeyen, kendini geliştirmek için kılını bile kıpırdatmayı anlamsız bulan insanlar uğruna tükettiğiniz zamanı hesap etmeye kalksaydınız dudağınız uçuklardı.
4 notes · View notes
ozamanbenyokum · 1 year
Text
Terzi: Yüzleşme
Tumblr media
Herkese merhaba. Bugünkü dizi analizini buradan yazıyorum. Frizbi tv'de de var. Orayı da okuyun mutlaka.
Terzi, dijital platform Netflix'te 2 Mayıs'ta seyirciyle buluştu. Senaristliğini Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı üstlenirken, yönetmen koltuğunda ise Cem Karcı var. Başrollerini genç kızların yakından takip ettiği ve sevdiği Çağatay Ulusoy, Salih Bademci ve Şifanur Gül paylaşıyor. Tabii ki Olgun Şimşek, Celile Toyon ve Engin Şenkan'ı unutmamak gerek.
Peyami, çocukluğundan kaçmak istercesine ailesinden uzaklaşan ve herkesçe tanınan bir terzi. Babasından utanıp dedesine "buralardan gönder beni" diyor. Aslında küçük Peyami'yi anlamaya çalışıyoruz. Arkadaşları tarafından babasıyla dalga geçilen bir çocuk o. Neticede Peyami, İstanbul'a gönderiliyor, orada okuyup dede mesleği olan terziliğe gönül veriyor.
İstanbul'da okuduğu dönemde Ermeni bir ailenin oğlu Dimitri ile arkadaş oluyor. Dimitri'nin huyuna, yaptıklarına rağmen arkadaşını sevmekten asla vazgeçmiyor. Dimitri'nin evleneceği Esvet ise yetiştirme yurdunda kalan, evlat edinildiği aile tarafından zorla evlendirilmeye çalışan bir kız. Aklıma takılan birkaç soru var fakat birazdan değineceğim onlara. Şimdi anlatmaya devam edeyim.
Tumblr media
Peyami, bir gün dedesinin ölüm haberini alıyor ve Kars'a gidiyor. Babası ile yıllar sonra yüzleşmek, onu görmek Peyami'ye acı veriyor. Olgun Şimşek'in deli(!) Mustafa'yı nasıl oynadığını görünce Çağatay Ulusoy'un oyunculuğunun biraz yavan kaldığını gördüm. Tabii Olgun Şimşek çok eski ve konservatuvar alt yapılı bir oyuncu. Elbette bunun etkisi var, ben Olgun Şimşek'i izlerken daha çok keyif aldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Çağatay da iyi oyuncu fakat biraz daha iyi bir performans beklerdim, ne yalan söyleyeyim.
Dedesi ölünce babasının ve babaannesine bakmak Peyami'ye kalıyor. Bu sırrını arkadaşı ve sağ kolu Suzi'den başka kimse bilmiyor. Mesela neden Dimitri değil de Suzi biliyor? Neyse devam edelim. Babasına özel bir oda hazırlatan Peyami, ona bakmak için bir bakıcı tutmak zorunda kalıyor. Bu sırada Dimitri ve Esvet evlilik hazırlığında. Gelinlik için Peyami'ye haber veriliyor. Peyami de koşa koşa gidiyor tabii. Geleneklere göre kızı gelinlik içinde evlenmeden hiçbir erkek göremezmiş. Bu durumda Peyami'nin gözleri bağlanıyor ve gelinlik içinde Esvet karşısına getiriliyor. Gözleri kapalı şekilde terziliğini gösteren Peyami, babasının bakıcısı hakkında Suzi ile konuşurken biri konuşulanlara kulak misafiri oluyor. Bu kişiyi tahmin ettiniz mi, ben söyleyeyim tabii ki Esvet.
Dimitri'nin hem fiziksel hem de psikolojik olarak şiddetlerinin devam edeceğini bilen Esvet, bir şekilde kaçıyor ve Peyami'nin evine bakıcı Firuze olarak giriyor. Öncelikle Esvet, o evden nasıl kaçtı? Dimitri'nin her şeyi planlayan biri olduğunu anladık, Esvet'in kaçmak istediğini düşünüp ona göre önlemlerini almıştır diye düşünüyorum. Sonra Peyami'nin evini nereden buldu? Ah be Dilek, dizi işte çok kafa yorma diyorsunuzdur muhtemelen. Siz de haklısınız ne diyeyim.
Tumblr media
Firuze, Peyami ile tanıştıklarında aralarında bir çekim meydana geliyor. Birkaç bölüm sonra da zaten Firuze'nin Esvet olduğunu anlıyor. Arkadaşına ihanet ettiğini düşünse de Esvet'i Dimitri'nin ellerine bırakmıyor. Peyami de biliyor Dimitri'nin ne kadar psikopat biri olduğunu elbette. Son bölümlere yaklaşırken Dimitri bir aydınlanma yaşıyor, bulduğu ipucular ile Esvet'in Peyami'nin yanında olduğunu anlıyor ve arkadaşının evini basıyor. Fakat ikisini de bulamıyor. Sezonun son bölümünde ise Peyami ve Dimitri karşı karşıya geliyor.
Tumblr media
Flashbacklerin oldukça etkin olduğunu görüyoruz. Salih Bademci'yi övmemişim, çok pardon. Dimitri karakterine can veren Bademci, oynamamış, yaşamış adeta. İlk olarak Öyle Bir Geçer Zaman Ki adlı dönem dizisinde izlemiştim. Orada da oyunculuğu harikaydı. Engin Şenkan'ı ise Peyami'nin dedesi olarak görüyoruz. Dizide yukarıda da bahsettiğim, aklıma takılan daha birçok soru var. Bakalım ikinci sezon sorularıma yanıt alabilecek miyim?
Heyecanla bekliyorum. Puanlamayı unutmadım, 6.5/10 benim gözümde. İyi seyirler diliyorum...
9 notes · View notes
remainingkenobi · 4 months
Text
Peaky Blinders
"Peaky Blinders," Steven Knight tarafından yaratılan ve başrollerinde Cillian Murphy, Helen McCrory ve Paul Anderson gibi isimlerin yer aldığı bir İngiliz televizyon dizisidir.
"Peaky Blinders," 1919'da Birmingham, İngiltere'de başlayan bir hikayeyi anlatır. Shelby ailesinin lideri Thomas Shelby (Cillian Murphy), I. Dünya Savaşı sonrasında toplumun sarsıldığı bir dönemde, suç dünyasında yükselme mücadelesi verir. Çete, adını aldığı bıçaklarını şapkalarına gizlemekle ünlüdür.
Dizi, sürükleyici atmosferi, dönem detayları ve güçlü görsel estetiğiyle öne çıkar. 1920'lerin İngiltere'sini başarıyla yansıtarak izleyiciyi adeta o döneme götürür.
Cillian Murphy'nin Thomas Shelby olarak sergilediği etkileyici performans, diziye büyük bir çekicilik katar. Ayrıca, diğer oyuncuların da kaliteli performansları, karakterlerin derinleşmesine katkı sağlar.
Dizi, karmaşık ve sürükleyici bir senaryoya sahiptir. Karakter gelişimine önem verir ve ana karakterlerin geçmişlerini araştırarak, izleyiciye daha fazla bağ kurma şansı tanır.
Dizi, modern müzikleri döneme uyarlayarak ve Nick Cave & The Bad Seeds gibi sanatçıların şarkılarını kullanarak müzikle de dikkat çeker ve sahnelerin atmosferini güçlendirir.
"Peaky Blinders," eleştirmenlerden ve izleyicilerden büyük övgü almış ve kült bir dizi statüsü kazanmıştır. Hikayesi, atmosferi ve karakter derinliği nedeniyle geniş bir hayran kitlesine sahiptir.
Suç ve drama severler için kaçırılmayacak bir yapımdır.
24 notes · View notes
maidurak · 1 year
Text
İş hayatını uyuşturucu etkisine benzetiyorum. İnsanlar çalışırken unutuyorlar yaşadıkları kötü anıları. Bu alkol bağımlılığına benziyor. İş insanları aslında bir çeşit bağımlılık hali yaşıyorlar. Uyuşmak için her gün çalışmaya koşuyorlar. Çalışırken unutuyorlar, unuturken hayallere dalıyorlar. Gelecekte kazanacakları parayla yapacakları pozitifliklere tutunuyorlar.
Varoluşsal bir sorun bu. Ölünce cennete gitmek için yapılan iyiliklere benziyor. Birikilen para bu iyilikler, yapılan pozitif eylemler cennet hali... İş oluyor din. Anlam arayışı uyuşturma mekanizması ile yeni yerini buluyor.
Bunu terk etmek ise cehennemvari hisler veriyor insana. Çünkü öncesinde unutmak için kaçtığı sorun orada onu bekliyor hala. Sadece hisleri uyuşturmuştu bir süreliğine. Bırakınca kaldığı yerden devam ediyor acıtmaya.
Geçiyor hayat uyuşmalarla. Kimi arıyor dininde, kimi arıyor işinde gücünde anestezisini... Ölüyoruz günden güne kendi içimize doğru. Bir karadelik misali çöküyoruz kendi karanlığımıza. Işık illüzyonunda trajedimizi unutmak için yaşıyoruz.
Tumblr media
8 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
Tumblr media
Tâceddin es-Sübkî (ö. 771/1370) "Ey doğru yolu arayan kişi! Geçmiş âlimlere karşı edep yolunu tutman ve açık bir delil olmadığı sürece onların birbirleri hakkındaki eleştirilerini görmemen gerekir. Eğer gücün yetiyorsa [bunları] tevil et ve [onlara karşı] hüsnü zanda bulun. Bu da olmuyorsa aralarında gerçekleşen meseleleri görmezden gel! Zira sen bunun için yaratılmadın. O hâlde seni ilgilendiren şeyle uğraş ve seni ilgilendirmeyen şeyleri de terk et!" Leknevî, er-Ref' ve't-tekmîl, 425
20 notes · View notes
Text
Ya bir kitle var hepimizin bildiği ve aşırı derecede kendilerini birsey sanan, klasik okumayı üstün özellik varsayan ve wattpad, genç kurgu kitaplarına emeksiz, çöp kitaplar olarak nitelendiren ancak sadece eleştirmeyi bilen, söze gelince saydırıp icraata gelince ortadan kaybolan... Ya lütfen kimse kimseye karışmasın. Sizene milletin okuduğu kitaptan neden ilgilendiriyor sizi anlamadım gitti
7 notes · View notes