Tumgik
#kalp sızısı
sutusevin · 2 months
Text
İnsanların gidişi artık alışkın olduğum bir şey.
Ama halen canımı yakıyor.
28 notes · View notes
bvcwei · 1 year
Text
bana miras diye bıraktığın bu kalp sızısı sesimi titretiyor, eğiyor boynumu. beni öyle bir hâlde bırakıyorsun ki, insan içine çıkmak dâhi istemiyorum.
111 notes · View notes
hepeksikk · 6 months
Text
"Hiçbir şey eskisi gibi değil" cümlesinde, şimdi hissedilmeyen ne çok duygu var. Sızısı kalbe sığsa, kalp derdim. Değil ama...
21 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
-3. Gün-
Attı bir çentik daha,
Eli tırpanlı melek.
Bütün sözler nafile.
Tiksinç bu çark, bu felek.
Borç defteri kabardı.
Cebimden harcıyorum.
İsteksizim yarına,
Toprağı kazıyorum.
Çok ağır bu, insana.
Bir varım ve bir yokum.
Uzakta kalp sızısı.
Acı aşklara tokum.
Yıllar vadedildi,
Bu ne kandırmacadır?
Yalvarmak yarın için,
Bu ne zavallıcadır?
Çok sessiz bir adamdı,
Kendisine çalardı.
Hatırlayanı da yok.
Uzaklara dalardı.
Doğdu, büyüdü hemen.
Sevdi de sevilmedi.
Karalı misafirle,
Gitti de gelemedi.
7 notes · View notes
ara-f · 5 months
Text
Bütün duyularınla iliklerine kadar hissettiğinde, kimi zaman bir kalp sızısı, kimi zaman dudakta beliren tatlı bir tebessümdür özlemek.
Ve özlemek bazen kalakalmak, bazen istesen de kalamamaktır...
Tumblr media
5 notes · View notes
yakazakalb · 4 days
Text
Hayat kocaman bir baş ağrısı, bitmek bilmeyen bir kalp sızısı mıdır?
.
6 notes · View notes
kayipbirmorg · 8 months
Text
Bugün bana iyi misin sorusundan sonra “Cidden iyi misin?” Şeklinde bir soru daha aldım. Afalladım. Birkaç saniye telefonun bağlanmasını beklermiş gibi içimdeki bana ulaşmaya çalıştım. Cidden iyi olup olmadığımı bilemeyecek kadar sağır mıydım kendime diye durup bir düşündüm. Sonra gerçek dünyaya dönerek, silkelendim ve iyiyimdir ben ya niye iyi olmayayım ki dedim. Çünkü biz her zaman iyiyizdir. Bize her zaman iyi olmak öğretilmiştir. Peki nereden geliyor bu iyi hal? iyi olmamamıza sebep olan Şeyler; uçup gidebilir mi ki sizce? Yoksa çok başarılı bir baskı makinesiyle anlık dümdüz edilmiş ve zamanla ortaya çıkıp, iyi hali bozmayı mı bekliyor bu Şeyler?
Bir yaranın acısı dinse de hatırası kalıyor. Bir kalp yarası kapansa da sızısı geçmiyor. Bu yüzdendir galiba dayanıp dayanıp bir ufak Şeye ağlayışımız. Yaralar kapanıyor, acılar geçiyor, yeni bir gün doğuyor ve biz unutuyoruz. Kesinlikle bazı Şeyleri unuttuğumuzu zannediyoruz.Gözlerimizin dalmasına, yutkunmamıza sebep olan Şeyleri bastıramazken bile unuttuğumuzu zannetmek istiyoruz. Ve içimizde tüm bunlar olurken hayat devam ediyor. Ev, okul, iş, aile, arkadaşlar, akrabalar... Bunları da geçiyoruz, ertesi günü etmeyi başarıyoruz da kendimizden geçemiyoruz.
İnsan en zor sınavı kendisiyle veriyor galiba; yalnız kaldığı her anda, başını yastığa koyduğu her karanlıkta.
Birilerinin derdini dinliyoruz, derman olmaya çalışıyoruz, yeri geliyor derdimizi paylaşıyoruz ama kendimizle dertleşmiyoruz. Sessiz çığlıklarımızı, kırgınlıklarımızı, kalbimizin kırılışını duyamıyoruz, pek de duymak istemiyoruz zaten. Ne gerek var Şimdi eteğimizdeki taşları dökmeye değil mi? Oysa ki sizi sizden başka kim istediğiniz gibi dinleyebilir ki? Kim size derman olabilir? Çözümler kimde? Sizi; içinize kulak vermeye, kendinizle dertleşmeye davet ediyorum. Gerçekten iyi misiniz?
7 notes · View notes
kaplumbagamisali · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Bazı gidişlere kader, bazılarına kalp sızısı denilir."
12 notes · View notes
sutusevin · 7 months
Text
Sessiz insanlar,
En gürültülü zihinlere sahiptir.
Stephen King
52 notes · View notes
bitchesaintshityeah · 2 years
Text
gömülmek istiyorum. sessizliğe, karanlığa, toprağa. zaten yaşadığım da bu değil mi? kalabalıklar içinde ruhumun bir parçasını aramaktan yorgun düşmüş bedenim ve zihnim. bendeki parça kalbimin sızısına yetmiyor. sanki kanadıkça kanıyorum, yandıkça daha çok yanıyorum. bitmiyordu acım. masumiyetime olan özlemim. elimi kesmişim de damarıma denk gelmiş gibi oluk oluk akıyor kan ruhumdan. keşkeler en büyük düşmanım, kavgamız hep bir kalp sızısı. sırtım bıçak darbeleri ve umutsuzluk yüküyle dolmuş. bir bataklıktaymışçasına çırpındıkça daha çok batıyorum. aynaya yansıyan yüzüm bir diğer düşmanım. gözlerindeki hüzün geçmişimin yükü. palavralar duymaktan bıkmış zihnim. duydukça daha da yara alan kalbim. ben artık neyleyim?
28 notes · View notes
mania-kolektifdergi · 8 months
Text
EBRULİ
Her hikayenin sonu
Her mağdurun suçlusu olmaz
Yarım kalır tamamına ulaşmaz
Kırık kalpler
Siyah beyaz anılar
Buruk bir aşk kalır geride tanınmaz
Kendi kararının sonucunu yaşatmaz hayat her zaman
Kukla olsan bir değerin kalmaz
Hasret kalp sızısı ve suçluluk duygusu
Galata ağlıyor ben yaşını siliyorum
İhtimalleri özlüyorum
Aklıma düşüşün neden
Sürüklenen bir beden
Ne trajik ne acı ne mutlu son
Sadece uzağa dalmış gözler ve uçan bir balon
-Shaggy
insta: mania_kolektifdergi
2 notes · View notes
29137 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Arctic Monkeys - 505
Sahilden geleli Kaç saat olmuştu bilmiyorum koltukta sızmış, bendenini izliyordum. İçim gidiyor ona bir adam bukadar masum görüne bilir miydi? dağılmış saçları, kipriklerinin birbirine geçişi, düz bir çizgi haline gelen dudakları, uzamış olan sakaları hepsini teker teker saatlerce günlerce sevmek öpmek ezberlemek istiyordum. Ona karşı okadar sarhoştum ki, bir ona ayıkmazdım. Bir adama bukadar da mı yakışırdı sevilmek, her bir zerresi ben dokununca ellerimde, avuç içlerimde çiçekler büyütüyordu sanki hani böyle onda olan bütün illegal yasaklar ben dokununca bulaşıyordu tenime bir bana böyle hükümsüz oluşu kalbimi titretiyor... Ah yürek sızım senden çaldıkları bir yaşamı almak yerine, sana senden ne kaldıysa avuçlarıma boşaltıyorsun, keşke senden bütün yaralarını çalabilmemin bir yolu olsaydı... Canımın sığ köşesi, yaralarından buselediğim adam. Ömrümden çalıp ömrüne dikişlediğim yaşamım, vucudunda ruhunda açılan bütün yaralarına ev sahipliği etmek istediğim, hangi ara oldu da  ömrümden çalıp ömrüne ekleyecek kadar sevdim seni...
"Gelsene yanıma benden uzaklaşma uyandığımda seni yanımda göremeyince huysuz bir adam oluyorum"
Hangi ara uyandı bilmiyorum, farketmemiştim, o hep böyleydi hayatıma da böyle girmemiş miydi? Sesiz sakin yavaş...
Hiçbirşey demeden fırlayıp koları arasına girdim sıkı sıkı sardı beni bak şurdan da sarıl bak burayada sarıl hatırları kalmasın saçlarıma öpücükler bıraktı boynumdan buseler kokular çaldı...
İç çeke çeke onu kokladım siyah geceyi andıran saçlarının her bir telini sevdim. Yüzündeki hatları tekrar tekrar hafızama kazıdım. Herkese buz gibi olan adam bana gelince yangına dönüyor, teninin sıcaklığı üşüyen ruhuma bir ülke yakıp kül ediyor sanki...
Derin bir nefes aldı sanki beni içine çekmek istiyordu. Boyun çıkıntımda gülümsedi elimi oraya götürüp gülüşünün izlerini aramak istedim ama yapmadım...
"sen uyumadın mı?" diye sordu çökmüş göz atlarıma bakarak yavaşça parmaklarını morluklarımda gezdirip sevdi.
"seni izlemek uyumaktan daha keyifli geldi" diye mırıldandım dudakları kıvrıldı tam ordan dudak kıvrımlarından bir öpücük çaldım ruhuma ilikledim.
Gamzemin olduğu yerden sevdi beni o hep böyleydi susardı çok konuşmazdı. Konuşmaktan çok susarak anlatırdı herşeyi...
Deniz mavisi gözleri gözlerime tutuldu "şuan kolarının arasında  ölsem inan bana sevgilim mezarım bedenin olsun isterdim" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, zaten hep böyle olurdu o hep aniden cümleler kurardı ruhumu işgali hep illegal olurdu.
öpmem için aralıklı duran dudaklarından alamadım gözlerimi ve onu sakince öptüm bunu bekliyormuş gibi karşılık verdi bana birbirimize doyumsuzduk onu olabildiğince öpüyor ensesindeki parmaklarımı saçlarından geçiriyor daha fazlasını istiyordum. Kalbi, kalbi çok hızlı atıyordu. Benimkinin ise onunkinden bir farkı yoktu duvarlada yankılanıyordu kalp atışlarımız...
Nefes nefese dudaklarımız ayrıldığında "yüreğimin en güzel sızısı tamda şuan seninle ölebilirim yanıp kül olabilirim" dediğimde ard arda yutkundu bunu diyeceğimi beklemiyor gibiydi. Deniz mavisi gözleri dahada koyulaşmış sığ bir maviye dönüşmüştü koyu ve sığ. Gözleri yüzümde geziniyor hala yutkunuyordu eğilip başını kalbimin üstüne yasladı onun için ölecek kadar hızlı atan kalbimi dinliyordu.
"Çok hızlı atıyor" dedi bir anda
"senin için" dediğimde kalbimin üstüne bir öpücük kondurdu.
"uyu sevgilim" uyumamı istediyse uyuyacaktım saçlarını seve seve kokusunu içime çeke çeke tenime çarpan nefesine teslim ola ola uykuya emanet etim gözlerimi.
42 notes · View notes
nefsiemmare · 2 years
Text
Acıların hepsi baş ağrıtmaz. Bazı acılar da kalp 💔 ağrıtır. İnce ince sızısı her gün artarak...
Tumblr media
12 notes · View notes
benkartanesiii · 2 years
Text
Sanki sabaha kadar sesleniyorum ama duyuramıyorum sesimi sana. Ulaşamıyor çaresizliğimin derin sızısı,sensizliğin kalp kırıklığı...
Seni keşke bu kadar çok sevmeseydim. Sevgim gözlerimi dolduruyor,sanki beni öldürüp tekrar tekrar diriltiyor. Ama biliyor musun? Artık defalarca ölmekten korkmuyorum. Hatta tam bana baktığın o anların birinde ölmek istiyorum. Gözlerine değsin gözlerim belki imkansız ama ellerin kelimelerin satırlara yakınlığı kadar yakın olsun ellerime. Belki soğuktan üşümüşsündür sımsıkı sarılıp ısitsam seni tamam kabul benim küçük bedenim senin bedenini ısıtmaya yetmez ama denemeye değmez mi?
Ve en çokta ruhun sevse beni. Bir bedenden daha çok değerlidir bir ruhun sevgisi...
~hayatımda okuduğum ve yazdığım en güzel yazılardan biri... arşivi karıştırırken mazi de döküldü sanki... #alıntıdeğildir #yazı
2 notes · View notes
sankicokmutluyuz · 3 months
Text
İlk kalp sızısı hep babalarda başlar
0 notes
longaz0 · 3 months
Text
Ablam dağınık biridir. Odası da azıcık nemlidir, kokar. Onu odasına girmem. O da zaten istemez girmemi. Bir mahremiyettir tutturmuş. E haklıdır da. Ben salonda yatıyorum. Bir köşede, ablamın eski divanına kıvrılıyorum. Yani mahremiyet nedir bilmedim hiç. Yine de sudan bir sebepten girivermiştim odaya. Ablam benden eşyasını getirmemi mi istemişti yoksa ben ona sinirimden zaten dağınık olan odasını daha bir dağıtmak için mi girivermiştim odaya hatırlamam bile. Daima kapalı duran kapıyı araladım. Dedim ya mahremiyet diye. Ablamın kapısı hep kapalıdır. Bir göz gezdirdim şöyle. Kapının koluna sütyenlerini asar. Gözüm takılmadı bile o uca. Bir de odadan daha dağınık çalışma masası vardır. Lambası olsun neyi şarj ettiğini sorsanız kendi de söyleyemeyeceği üç tane şarj aleti olsun. Sınava hazırlandığından eksik de olmasındı test kitapları. Şöyle fiyakalısından bir ayt matematiği. Ablam matematiği çok severdi zaten. Her şeyden sonra gözüm kitaplığına takıldı. Ablam mı çok kitap okurdu yoksa kitapları mı kendini okuturdu ablama bilmem gerçi. Sınav senesi yüzünden pek bir mesafe girdiydi ama aralarına. Haşır neşir olduğu tek kitaplar koskocaman ayt baskılı soru bankalarıydı. Ah ne çekti o yıl! Oğuz Atay'ın iki kitabı vardı. Pek ala kalın kalın Hasan Ali Yücel'leri. Az buz Jules Verne ve elbette Jack London. Hele ki Yıldız Gezgini'ni tekrar tekrar okumuştu. Bir de araya Sinek Isırıklarının Müellifi kaynamıştı Barış Bıçakçı’dan. Ne Orhan Veli’ler ne Tarık Buğra’lar eksik olmazdı raflarından. Babamla kendisinin bebekliğinden kalma bir fotoğrafı yaslıydı babamızın eski ansiklopedilerinin önünde. Ablam -gülünce gözleri görünmez- ağzı kulaklarında babamın göğsünde yatıyordu o fotoğrafta. Daha ne kitaplar ki sayamayacağım. Tam odadan çıkacağım, gözüm komidinin üzerinde duran kitaba takılıverdi. Bunu hiç görmemiştim. Borges, Sonsuzluğun Tarihi. İçimden bir alay geçti hemencecik. Tarihi olursa sonsuzluk olur muymuş ki? Ne saydırdım ama adama o gün. Daha sonra lanetledi galiba beni ki ansızın uğrayıp giden, bir kalp sızısı gibi zihnimde beliriveren bir suale dönüştü. Sonsuzluğun tarihi olur muydu ki?
1 note · View note