Tumgik
#Felsefe Tarihi
aklingolgesi · 6 months
Text
BİLİNÇ NEDİR? (ZİHİN FELSEFESİ) | FİLOZOFLARDAN SEÇMELER
İnsanlık tarihi boyunca felsefi, psikolojik, bilimsel, tarihsel ve sosyolojik olarak en ateşli tartışmalara yol açan, günümüzde bile hala sonu gelmeyen bir konu. Sorulan soruların ve verilen cevapların asla bitmediği, sonu belirsiz olan gizemli bir konu: Bilinç. Bilinç sizce nedir? Düşünebilme yeteneğimiz midir, sorgulayabilmemizi mi sağlar, sadece fiziksel bir elektriklenmeden mi ibarettir yoksa…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ibrahimdem · 4 months
Text
Tumblr media
Kimi, ''niçin?'' aradığını bilmeyen kişi; günün sonunda kalabalığın basit bir parçası olur..
İ.d.
60 notes · View notes
yorgunherakles · 5 months
Text
onların kişiliği, kişiliksiz olmaktır.
mina urgan - hamlet
9 notes · View notes
felsefebilim · 7 months
Text
Tarihsel Değerlendirmelerde Bir Hata: Anakronizm ve Vigizm Kavramları
Tumblr media
Olay ve olgular hakkında birçok yorum, durum değerlendirmesi, analizi yapılır hatta muhtemel olasılıklar üzerinden konuşulur. Özellikle uzmanlar tarafından, tarihte dönüm noktası olmuş bu tür olayların sürekli gündeme getirilmesi ve ellerindeki bulgulara ve kendi bakış açılarına göre yorumlanması, değerlendirilmesi normaldir. Fakat herkesin bu değerlendirmeleri yaparken dikkat etmesi gereken iki kavram vardır. Bu kavramlar vigizm ve anakronizm'dir.
Anakronizm, tarihteki olay ve olguları değerlendirirken bu olayların gerçek zaman ve mekanlarından kopartılıp bazı sapmalarla farklı bir çerçevede değerlendirilip yorumlanmasıdır. Bu durum bizi tarihsel bir yanılgıya düşürecektir. Kısacası Anakronizm, zamanda sıçrama yaparak tarihsel yanılgılara sebep olur. Bu sıçrama rasyonel şeylere dayandığı gibi değer yargılarına da dayanabilir...
Sinemada, edebiyatta seyirci ve okuyucuyu şaşırtmak, eserlere gizem katmak için kullanılsa da tarihsel tartışma ve değerlendirmelerde anakronizme düşmek bir hatadır. Bu hataya bir örnek verecek olursak; 'Sokrates'in mahkemesinde giyotinle idam edilmesi bile gündeme gelmişti.' Bu cümle bir anakronizm örneğidir çünkü malumunuz giyotin Antik Yunan döneminde değil bundan neredeyse 2000 yıl sonra 1792'de Fransız Devrimi sürecinde icat edilmiştir.
Vigizm kavramı ise tarihi bir olayı ele alırken onun bilinen sonucunun etkisi altında kalınmasını ve o olayın günümüzün şartlarına göre değerlendirilmesini anlatır. Yine Fransız Devrimi'nden örnek verecek olursak; devrimin neden olduğu sonucu hepimiz biliriz, bu süreci yorumlarken XVI.Louis'nin idam edildiğini bildiğimiz için onun yönetimini ve öncesinde aldığı kararları bu sonuca paralel yorumlamamız bir vigizm örneğidir. Vigizm'e düşmemek için tarihsel gerçekliklerden ve ele alınan dönemin şartları, teknolojisi, değer yargıları ve gereksinimlerinden kopmamak gerekir.
15 notes · View notes
afili-filintalar · 1 year
Quote
Aristoteles, Spinoza gibi, insanların tanrıyı sevmesi gerektiğini, ama tanrının insanları sevmesinin olanaksız olduğunu savunur.
Bertrand Russell
6 notes · View notes
cilginfizikcilervbi · 1 month
Text
Üç Cisim Problemi
Üç Cisim Problemi Cixin Liu’nun yazdığı ve Hugo Ödülü’ne layık görülen bilim kurgu romanı dizisidir. Dizi, Güneş’e yakın bir üçlü yıldız sisteminde yer alan Trisolaris adlı gezegende yaşayan Trisolaranların hikayesini anlatır. Trisolaris, kaotik bir yörüngeye sahip olan ve her an Güneş’e çarpma tehlikesi ile karşı karşıya olan bir gezegendir. Bu durum, Trisolaranların sürekli bir kıyamet tehdidi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lolonolo-com · 3 months
Text
Sosyoloji Tarihi-1 2023-2024 Final Soruları
Sosyoloji Tarihi-1 2023-2024 Final Soruları 1. Auguste Comte’a göre pozitivizmin ülküsü aşağıdakilerden hangisidir? A) Düzen ve ilerleme B) Devrim ve düzen C) Reform ve devrim D) Devrim ve ilerleme E) Uluslaşma ve sanayileşme Cevap : A) Düzen ve ilerleme 2. Giambattista Vico’nun sosyal bilimlerin temellerini attığı eseri aşağıdakilerden hangisidir? A) Yeni Hayat B) Yeni Politika C) Yeni…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kirkewine · 1 year
Text
Tumblr media
0 notes
kaleidistanbul · 1 year
Text
0 notes
besincikitap · 2 years
Text
1 Yıl 12 Kitap ( Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim )
Mayıs 2022
Kendine İhanet.
Bu kitap özgürleşmenin kitabı sevgili dostlar. Okuyun ve özgürleşin.
Arno Gruen sevgiye kalbimizi nasıl kapattığımızı bunun sonucunda neler olduğunu ve sevgiyle yeniden nasıl buluşacağımızın yollarını anlatıyor.
Tumblr media
Haziran 2022
Posta Kutusundaki Mızıka
Şartlanmış, öğrenilmiş yaşamlarımız hep aynı şekilde düşünmeye ve duyumsamaya neden oluyor.
Hep aynı hatalar ve aynı sonuçlar aynı hevesler ve aynı korkular. Oysa yaşadığımız hayat ve zihnimiz bir nehir.
Nasıl şekillendiğimizi anlamak ise kaosa tahammülü ve kabulü gerektirir. Belki buna şükretmeyi.
Posta Kutusundaki Mızıka ışığı ile pek çok noktaya değiniyor. Bize kendi müziğini anlatıyor ve cesaret veriyor.
Özgün üslubu ve şiirsel anlatımıyla Ali Ural bize bu nehri anlatıyor.
Ali Ural hem yazıyor hem yazar yetiştiriyor. Pek çok ödüllü yazar yetiştirdi. Ayrıca edebiyat dünyasının farklı alanlarında çalışan pek çok isme ilham veriyor ve çalışmalarının kaynağını oluşturuyor.
Bu davate katılın.
Bu eseri kısa zamanda okumanızı temenni ederiz.
Tumblr media
Temmuz 2022
Uygarlaşan İştah.
Son yıllarda küresel çapta, iklim krizi çevre felaketleri gıda güvenliği sorunuyla ilgili pek çok şey duyuyor ve okuyoruz.
Anlaşılan denge kimi zaman insan için çalışırken kimi zaman doğa için çalışıyor. 
Uygarlaşan İştah, işte tamda buna değiniyor.
Kibrimizle doğaya kafa tuttuğumuzda trajedilerle nasıl dengeye geldiğimizi, durumun ne zaman aleyhimize ve ne zaman lehimize çalıştığını, ekmek yemeği bilmeyenlerden iklim krizi ile nasıl başa çıkacaklarını bilmeyenlere kadar iştahın ve yiyeceğin serüvenini anlatıyor.
Son dönemde çokça duyduğunuz İklim, besin, gıda, güvenlik, tedarik ilişkileri gibi sorulara arkeolojik ve bilimsel veriler ışığında yanıt veriyor.
Ayrıca kitabın belgesel yapımcılarının da  iştahını kabartacak türden olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Tumblr media
Ağustos 2022
Bağlanma Kuramı ile Allah Tasavvuru - Akif Hayta
Son dönemde sıkça duyduğumuz bir kaç kavram var. Bağlanma, nesne ilişkileri, güvenli ve güvensiz bağlanma vb.
Bağlanma Kuramı çerçevesinde İslam teolojisinin Allah/Tanrı tasavvuru ve bağlanma stillerini konu alan tez kitabıdır.
Kısmen Hristiyan teoloji ile karşılaştırmalı olarak ele alınan çalışmada
Şu sorulara yanıt bulabilirsiniz.
-Allah'a güvenli bağlanma/uyum/temas/ilişki oluşturabiliyor muyuz?
-İslam teolojisi sağlıklı bağlanmayı nasıl sağlıyor?
-Sağlıklı bağlanmak ne demek?
-Anneye bağlanma stilimiz mi Allah'a/Tanrı'ya bağlanma stilimizi ve Allah/Tanrı imgemizi belirliyor?
-Hristiyanlıkta bağlanma ve Tanrı imgesi anne üzerinden mi baba üzerinden mi şekilleniyor?
-Hristiyan ve Müslüman anne babalık tutumları bunu nasıl şekillendiriyor?
-Toplumumuzda sağlıklı bir ailede ve ortamda gelişim sağlayamayan kişiler yine de Allah/Tanrı kavramını nasıl oluyor da dengeli bir çerçeveye oturtabiliyor?
-İlk bağlanma nesnemizden sonra oluşan Tanrı/Allah tasavvurumuz yaşam olayları ile baş etmekte (ciddi hastalıklar, kayıp, yas, üzüntü, deprem, boşanma, ölüm, ��aresizlik gibi) bize nasıl yardımcı oluyor?
Ve konu ile ilgili öneriler içermektedir.
Bu nadide eser hem alanın uzmanlarına hem de tüm okuyuculara sesleniyor. 
Faydalanmanızı temenni ederiz.
Tumblr media
Eylül 2022
Bu ay Beşinci Kitab'ın konuğu dünyaca ünlü mentör Dr. John Demartini.
"Değerler Prensibi" Demartini'in benzersiz motodunu içeriyor. Bu metot tamamen Dr. John Demartini'ye ait ve alandaki pek çok uzmana büyük destek sağlıyor.
Davranış bilimleri alanında artık onarımın her daim mümkün olduğunu biliyoruz.
Beynimiz her dönem ve her yaş için yeniden yapılanmayı mümkün kılıyor. (Nöroplastisite)
-Değerlerimiz (önceliklerimiz) değişir mi yoksa sabit midir?
-Değer tam olarak ne demek?
-Kendi değerlerimi ve önceliklerimi başkalarının değer ve öncelikleriden nasıl ayırabilirim?
-Yoğun sevgi ve üzüntü durumlarında bozulan, içsel biyolojik ruhsal ve davranışsal özdenetim yapılanmasını, değerlerimi düzenleyerek yeniden yapılandırmak mümkün mü?
-Katı sosyal kurallar içerisinde değerler prensibi nasıl işler. Ve "Demartini Metodu" bunu yeniden nasıl yapılandırıyor?
-Arzularımı önceliklendirip gerçekten hedeflerime ulaşmak mümkün mü?
Demartini'in eşsiz metodu sayesinde yukarıdaki sorulara yanıt bulabilirsiniz. Alanın uzmanlarına ve herkesin anlayacağı şekilde tüm okuyuculara sesleniyor.
Tumblr media
Ekim 2022
Ekim ayının kitabı "İmtihan Psikolojisi"
İmtihan psikolojisi din psikolojisi alanında yazılmış bir tez kitabı.Tez; down sendromlu çocuğu olan ailelere, dini inançlarının durumla başa çıkmak ve durumu anlamlandırmak için nasıl yardımcı olduğunu konu alıyor.
Kimi aileler bunu imtihan olarak görürken kimi aileler bir şükür vesilesi olarak görüyor.
Down sendromlu bir çocuğa sahip olmanın fiziki ve maddi zorluklarının yanında, her daim bir dikkat ve özen içinde olmanın manevi dünyalarına nasıl yansıdığını okuyoruz.
Her şeyin emanet olduğu.Niyetlerimiz ve hareketlerimiz üzerinde nasıl özenli ve dikkatli olmamız gerektiği. Her şeyden sorumlu olduğumuz konusunda bizlere rehberlik eden dini inançlarımız üzerinde hepimize derinlemesine düşünme fırsatı veriyor.
Doç.Dr. Behlül Tokur, alanın uzmanlarına ve genel okuyucuya sesleniyor.
Tumblr media
.
0 notes
baybaykus · 3 months
Text
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
12 notes · View notes
aklingolgesi · 9 months
Text
TANRI NEDİR? (DİN FELSEFESİ) | FİLOZOFLARDAN SEÇMELER
İnsanlar eski zamanlardan bu yana varlığının amacını, nasıl var olduğunu, onu kimin var ettiğini, bu var eden varlığın nasıl sıfatlara sahip olduğunu hep merak etti. Elimize ulaşan yazılı belgeler sayesinde gördük ki Antik Yunan, Çin, Roma ve Hint filozofları, Katolik ve Ortodoks filozoflar, İslam filozofları ve Modern filozoflar bu konu üzerinde çokça kafa yormuştu. Tüm bu düşünceler din…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ibrahimdem · 10 months
Text
Tumblr media
Her şey benim olsun diyorsan ihtiyaçların doğrultusunda ayrım yapma yeteneğini kaybetmişsin, demektir..
İ.d.
109 notes · View notes
yorgunherakles · 8 months
Text
nereden geliyor bunca kibir? sanki cehennemin bütün kötülükleri bulaşmış gibi.
shakespeare - VIII. henry
12 notes · View notes
gokkusaginda · 9 months
Text
EVET BUGÜN NAPIYORUZ
Simdi soğuk kahve ve kurabiye yiyip dün yarım bıraktığım konu anlatımını bitiricem. sonra 2 kaynaktan da kalan soruları çözerim
Türkçe deneme 🙏🏻
Felsefe 2. fasikül
Ayt coğrafya türkiye ekonomisini bitiricem sorularını çözücem
Benim hocamdan tyt tarihi diğer kaynağımla eşitlicem
Okula giderken dinlemelik çalma listesi yapıcam
ÇEKMECEMİ DÜZENLEMEM LAZIM
Eğer vaktim kalırsa da film izlicem OH HADİ BAKİM
38 notes · View notes
afili-filintalar · 2 years
Quote
Hiç kimse tek başına olma koşuluyla bütün dünyaya sahip olmak istemez; çünkü insan politik bir yaratıktır ve doğası gereği başkalarıyla birlikte yaşamak zorundadır.
Bertrand Russell
8 notes · View notes