Soruyorlar: 'Tüm dünya seni dinlese ne dersin' diye, tüm dünya beni dinlese o beni dinlemez o beni dinleyemeyeceği için de tüm dünyaya ondan bahsetmek zaten mantıksız kaçar.
İçimde birşey var, şuramda sol yanımda. Şairin dediği mısraları tekrar hatırlıyorum. “Acımasaydı nereden bilecektim kalbimin yerini “ bazı hisler kolay anlatılmıyor. Göğüs kafesinin dar geldiğini nefesinin sıklığı ile anlıyorsun. Nasıl geçer bu acı diyorsun; umut, umutsuzluk ve kader... hayatta insan en çok acısıyla büyürmüş ya, ben çok büyüdüm. Kendimi bulamıyor, bir kitabın içinde hastalıklı yaşayan bir karakter gibi hissediyorum. Bak yine sonbahar bitiyor bir kış daha geliyor. Bazı cümleler yine aynı yerde kaldı, kurulamıyor. Bazı yaşamlar var ama yaşanılır gibi değil. Günler bitiyor ve biz bitiyoruz...
Düşünün bozuk bir karanlığı. Tüplü bir televizyonun sinyal çekmediğinde ekrana gelen siyah beyaz karıncalanmayı hayal edin. İşte o , bozuk bir karanlık. Ben her gözlerimi kapattığımda hayal kurmaya çalıştığımda gördüğüm şey tam olarak bu. Kaybettiğim her şeyden sonra o acı dolu özlemi hissetmeyi, açıkçası ben 'hissetmeyi' unuttum tamamen. Üzgün olmayı, mutlu olmayı , acı dolu özlemi, küçük bir çocuk gibi içten kahkaha atmayı... artık nasıl bir duygu olduğunu bilememek... Bu duyguyu bozuk bir karanlık olarak adlandırıyorum. İnsanların yüzündeki vahşeti saflığıyla görebilmek beni bile artık vahşileştiriyor. Her bakışları,her adım atışları ,hareketleri , gülüşleri dahi beni sinirlendirmeye yetiyor. Neden? Neden böyle her an yanardağın patlaması gibi ya da kocaman bir bas hoparlör yutmuş gibi hissediyorum....
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım...!
Sabahattin Ali demiş ki:
-Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor da, kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlanış da insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde "bu böyle olmayabilirdi" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır...
Tezer Özlü demiş ki:
"Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak...?"
“Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor.”