Tumgik
#Türk şairler
sade1-adam · 3 months
Text
Ne güzel şeyler yazmışlar ;
Yüreğimizin sesi olmuşlar.....
Tumblr media
Turgut Uyar demiş ki:
-En iyi ben yenilirim;
dosta, düşmana, aşka...
Tomris Uyar demiş ki:
-Biri geliyor,
hayatımıza bir makas atıyor;
o yaşadığımız bölüm,
bütünün dışına düşüyor...
Cemal Süreya demiş ki:
-Kim istemez mutlu olmayı
ama mutsuzluğa da var mısın..?
Edip Cansever demiş ki:
-Özlemim sanadır,
varsın kar yağsın, daha yağsın
seni arındırıncaya kadar...
Didem Madak demiş ki:
-İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım...!
Sabahattin Ali demiş ki:
-Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor da, kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlanış da insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde "bu böyle olmayabilirdi" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır...
Tezer Özlü demiş ki:
"Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak...?"
Oğuz Atay demiş ki:
-Kelimeler albayım, kelimeler.
bazı anlamlara gelmiyor...
Attila İlhan demiş ki:
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili..!
Metin Altıok demiş ki:
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar....
Behçet Aysan demiş ki:
Kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım...
Nazım Hikmet demiş ki:
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
171 notes · View notes
siir-defterim · 3 months
Text
Tumblr media
Soldan sağa: Tomris Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Tevfik Akdağ
Ayaktakiler ise: Ece Ayhan, Kağan Önal, Nilgün Marmara, Seyhan Erözçelik, Cemal Uzunoğlu. Nilgün Marmara’nın evi. 1984.
Hayri Turgut Uyar Arşivi
21 notes · View notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
‘Şairlere iyi davranınız/ şairler ince ruhludurlar/ en ufak şeyden kırılırlar/ kabalıktan kaçınınız./../ şairleri ağlatmayınız’ diyor bir şiirinde İzzet Yaşar. Ben de şairlerin hoşgörüsüne sığınarak onları bir kez daha tanımlamak istedim. Affola! Ece Ayhan: Hüzün bölücü yasaucu bandonun sebebi, şiirimiz içerikral yetiştirdi abiler. Ver ellerini öpeceğiz! İlhan Berk: Giritli bir denizkızının haşarı şair oğlu. Refik Durbaş: Akşam simidinin üstünden dökülen sıcak susam. Tarık Günersel: Dize mayını. Testerejen! Can Yücel: Rakı Genel Kurmay Başkanı. Sakalı bile su ile beyazlamış. Öldüğü zaman, her meyhaneye bir kılı bırakılacakmış. Vay benim peygamber amcam! Edip Cansever: Tülbentlerden süzülen eflatun şua. Attilâ İlhan: Edip git başımdan sen bana göre değilsin! Nâzım Hikmet: Atlantis’in ulusal kütüphanesinde kitabı bulunan tek ‘Türk’ şair. Enver Gökçe: İşteş fiilin mucidi. Melih Cevdet Anday: ‘Sokaktaki Adam’ın poetik tanımı. Mehmet Akif Ersoy: Sihirbaz tarihin festen çıkarttığı şair. Ataol Behramoğlu: Karanfil Bakanı. Necip Fazıl Kısakürek: Emniyet kemerlerinizi bağlayınız! Behçet Necatigil: Külrengi bayramı. Erdal Alova: Meziyet adası. İsmet Özel: Lam islenir, sol’dan sağ’a tek ve bir! Lâl olsun sana kinim! Hasan Hüseyin: Beni küçüksemek kurtuluş mu? Turgut Uyar: Griden emekli. Ümit Yaşar: İlköğretmenlerimiz bugün fişlerimizi dağıttı. Öğreneceğimiz ilk hece: Aşk! Hilmi Yavuz: Bu çorbanın tuzu var, dağlarımda kuzu var, kim korkar hain Ekhidna’dan, şiirimizin yavuzu var. Orhan Alkaya: Tay Tanrısı’yla İstiridye Tanrıçası’ndan olma muzır prens. Türkân İldeniz: Ay Sokağı’nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti. Sepetimde kokinalar, saçlarımda bir lir şıngırtısı. Sait Faik: Mavi gözlü martıların intihar ettiği adalarda, ben de yalnızlığa teşebbüs ettim. Özdemir İnce: Özlem hemoglobini. Fikret Hakan: Karakter şairi! Lale Müldür: Hüzün burcundandır diyorlar, o bir noel anne! Engin Turgut: Şeytan pabucu. Celal Sılay: Hatıra artıklarıyla tırmandığımız o bal yokuşun hem başını hem de sonunu şimdi, bebek mezarlığı yaptılar. Nilgün Marmara: Şoför bey! Müsait bir yerde intihar edebilir miyim? Nil’de gün ansızın battı. Sunay Akın: Yaşlı niyetçinin tavşanının gözbebeği. Z, T’dir kimi. Memed Kemal: İsmin bahar hâli. Ahmet Haşim: İnce saz heyetinden bir ricam olacak: Hanende Melek’i çalsınlar ve ömrüm ilelebet tüllere sarılı kalsın! Oktay Tuncer: Ne tutar mutluluğun maliyeti acaba? Gitar çalsın Tom Sawyer ve ağlamasın artık Oliver. Özdemir Asaf: Son nefeste hüzzam, son nefeste kırık kontrbas hüznü. Bülent Ecevit: Bir kadının gerdanından kopup dökülen kolyenin, kadife üzerindeki pıtırtısı. Orhan Veli: ‘Ozan Tabakası’ delinmiş, merak etmeyin. O, bir sabah erkenden nasılsa sessizce gelir, sessizce diker ve yine sessizce gider. Yahya Kemal: Hayret bişi yav! Ahmet Telli: Bu kent, başlı başına bir atlıkarınca. Çıplak bir delikanlının giysilerini kokuyor. Tuğrul Tanyol: O genelev koridorlarından geçerken, hep ağlayan yaşlı bir kadının sesini işitirdik ve o gecelerde hiçbirimiz şarap içmezdi. Gecenin memesinden mor sütler sağardık. Cemal Süreya: Sıcak gecelerde suyun aynaya düşen tavrı. Neyzen Tevfik: Öldüğünde ruhu katılaşıp iri bir penise dönüşmüş. Oh olsun vagina suratlılara! Zühtü Bayar: Bu kar taneleri nedense, hep ofsayta düşüyor senin avuçlarında. Adnan Özer: Akıl anaforu ve sis yayınevi. B. Rahmi Eyüboğlu: İnsan Mahallesi’nin tek muhtar adayı. Sami Baydar: Bizim umutlarımıza ta anaokulundayken tecavüz edilmiştir saygı değer ibne amcalarım! Ercüment Behzat Lav: İdare lambasının ışığına engel ellerimiz, duvarlara hep bir ağlayan palyaço gölgesi olarak vururdu. Akgün Akova: Adresi: Beşdakikadelikanlı Caddesi, Ayıpettin Sokak, Canımıye Apartımanı, Bilmemkaç/Bilmemkaç Şenköy-İstila, Bul. Oğuzhan Akay: İpin üstünde, dilin üstünde değil de altında yürüyen cambaz. İzzet Yaşar: Mücadele Üniversitesi Dekanı. Pir Sultan Abdal: Sehpadan çağlayan yüzüyle, geceleri yurdumu kuran güven kimyası. Yaşar Miraç: Kahverengi ve mukaddes, ılık ve nasırlı, sol anahtarı. Cevat Çapan: İyi şey. Asaf Hâlet Çelebi: Meryem Ana’nın küçük el çantasındaki fener. Cahit Sıtkı Tarancı: Kırçıl temayüllerle oynaştığımız, nâlelerden vücuda gelmiş çocuk parklarında kaybettiğim saadet ve yürekleri müşkül durumda bırakan bir ikindi yağmuru. Ahmet Erhan: Akdeniz’in can bulup ayağa kalkmış köpüğü. Ahmed Arif: Şiirimin kirvesi. Hallarını sonbaharlara yazdım. Yücelay Sal: Fareli köyün fedaisi. Savunmasını şarkı söyleyerek yapan avukat. İbrahim Osmanoğlu: Merminin lavı! Mahir Öztaş: Etten saksofon. Halim Şefik: Otopsi Sonucu: Kırmızıyla kızıl arasında üç ölü, beş ağır yaralı ve sevgide toplu kıyım. Barış Pirhasan: Sabah serinliğinde seviştiğim o tay! Bana dakikalarca kanyak içirmişti dudaklarından. Ne zaman ağlasam, onu unutamam! Veysel Çolak: Bir tıkırtının ana fikriyle acıkmış olmanın şefkatli ayrıntılarında, ama niçin kaybettik biz abilerimizi o son masum kâbus kentinde... Aytunç Altundal: Ölüm, yaşadıklarımızın tavan arasıdır yalnızca. Ve ben, sevgilimin çıplaklığının, en büyük eksikliğiyim. Salâh Birsel: Bakışlarında guguklu saat sevimliliği, gülüşünde sallanan sandalye keyfi biriktirmiş ısıcık. Nuh Ömer Çetinay: Zarafet mimarı. Krokilerini gül yaprağına çizerdi. Eray Canberk: Sen mi çaldın bisikletimi? Yıldızların öldüğünü ve kum saatlerine gömüldüğünü sen mi hatırlattın? Hoş yaptın. Turgay Fişekçi: Menzilime yüzün, mendilimin kenarına oyan kanar. Cahit Irgat: Adını harf harf Latinceye çevirince ‘ateş’ oluyor. Abdülkadir Bulut: Istırap ile mıhlanmışım korkunç yazgının rahmine, her yanım pıhtı küllerle tanımlı. Hulki Aktunç: 12 EYL. 980. Tankınızı park ettiğiniz tarih sürecinden derhâl kaldırınız. Nihat Behram: Toplum proteini. Murathan Mungan: Birbirimizin ellerini ovuyorduk. Aynı yatılı okulda okumuştuk galiba ve aynı yazlık sinemalarda çalışmış, aynı saman defterlere aynı şiirleri yazmıştık. Ben intihar etmişim, onu kırkıncı odada vurdular. Fazıl Hüsnü Dağlarca: Türkçenin miskin iklimi. Arif Damar: Küçük dolaşımdaki adı: Şair! Büyük dolaşımdaki adı: İnsan! Ülkü Tamer: Virgül’ün başına gelenler, pişmiş noktanın başına gelmedi. Ercüment Uçarı: O çağda, kulüpten caz solistini kaçırıp, bir ay boyunca ona çocuk şarkıları söyletmiştir; rica etsem acaba hatırlar mısınız? Seyhan Erözçelik: Ruh kanseri. Ontoloji servisinde yatan piri yeis. Oktay Rifat: Penceremin pervazındaki teşrinisani rüzgârı, söyle bana, geceleri ben siyah ejderhaya sarılıp uyurken niçin ağlamakta mütemadiyen kardelenler? Hüseyin Avni Dede: Güz yırtığı, mana söküğünde müteessir, altın’a batırılmış bir sırça koleksiyoncusu. Namık Kemal: Cikletten çıkmış artiz fotoğraflarında bir kanlı kardeş gördüm ve sultana gaz‘el’le sarkıntılıklar ettim. Aziz Nesin: Barışköy-Mizahtepe tramvaylarının değişmez, tonton vatmanı. Sabahattin Ali: Gözlerim ne kadar bozuk olursa olsun gözlük takamıyorum; saçlarım taralıyken utanç içindeyim; okumak, yazmak da istemiyorum. Ben büyüyünce öğretmen de olmayacağım baba! Necati Cumalı: Bir hamam rutubetinin buhurdanlardan yayıldığı loş ve güzel taşlıklarda asılı çarşafların arasında öpüştüğüm: Şiir! Yılmaz Gruda: Gönlü Kapalıçarşı, kalemi Galata Kulesi. Haydar Ergülen: İhlal seyyahı. Erol Çankaya: Bizim bırakılmışlık’Iarımızın akli dengesi bozuktur ve sevgililerimizin gözleri daima gökkuşağı rengindedir. Emirhan Oğuz: Bulutlar da, halklar da evlat edinilir. Bir kış sabahı kırdan acı çiyler içilir. İsmail Uyaroğlu: Aşk partizanı. Enver Ercan: Tophane’den Cağaloğlu’na düşen düşeş. Atılgan Bayar: O da yazdı! Yaşar Nabi Nayır: Çocuklar, cam buğuları ardından, havuzda süzülen kahverengi kuğuları seyrederken, biz, niçin nargilelerimizi ateş ve huzur ile boyardık. Metin Eloğlu: Tutku okutmanı. Bedirhan Toprak: Morgta tutulduğum ölü adamın kulağına seni okudum; siyah bir hüsn-ü yusufa dönüştü dudakları. Eğildim, hükmü kokladım. Ahmet Oktay: Kuyu kuytularında, birlikte, su tabancalarımızla kardan adamlara ne hoş pusular kurmuştuk oysa. Afşar Timuçin: İmge berberi. Kemal Özer: Sosyalizm müzesi. Nevzat Çelik: Uçan Balon, Elma’s Şekeri, Berlin Duvarı. A. Muhip Dıranas: Komşu evin perdelerinde, bir vantrilok silueti gibi titrer yetim sihir. Benim Fahriye Ablam, Sappho’ya âşıktı. Arkadaş Zekai Özger: Göç yolunu şaşırıp arkadaşlarını kaybettiği için şiirime düşen siyah leylek. Yağmur Atsız: Karışan bir yumakta buluyorum günlerimiz’in G noktasını. Turgay Kantürk: İlk yok oluşlar gibi son başlangıçlar. Akif Kurtuluş: Pusu avukatı, hayalet s’avcısı. Şükran Kurdakul: Meserret oteli. Metin Altıok: O, tek altın im! (anagram) Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lale bahçesi. Osman Olmuş: Geri kalanlar ham mı? Sina Akyol: Şiirine girerken sözcüklerdeki a’lar kibarlıktan şapkalarını çıkartırlarmış; öyle diyorlar. Karacaoğlan: Halk başkenti. S. Kudret Aksal: Sitar bestesi. Ali Asker Barut: Esmer bir gülücük bırakmışlar başucuma, ve sararmış kâğıtlara yazılı şiirini, alınyazıma dayamışlar. İskender Fikret Akdora: (büyük İskender) İhtiyarlık ile musiki arasındaki toplama işareti. Eşittir: Bir yaz gecesi, Beykoz vapurunun, serin sessiz suda bıraktığı simli iz. Güven Turan: İstikrar misyonerleri, göğüs kafeslerinde mitralyöz taşıya taşıya ölürler. Metin Üstündağ: İroni maiden! Ömer Faruk Toprak: Her gece suladığım bir çınar var bahçemde, ve diyorum ki oğula: Sakın şiir yazma! Şiirle valse kalk! Ferhan Şensoy: Doğal Şakalaşmalar Müdürü. Enis Batur: Zembereği kırık postacı. Cezmi Ersöz: Tarot destesindeki münzevi. Manastıra kalp kapatılır mı? Ramazan Üren: Yumurtanın karası. Gülseli İnal: Kuş tüyüne bilimsel masallar anlatan genç su. Orhon M. Arıburnu: İstanbul’un dublörü. Metin Celâl: Entelektüel oksijen tüpü. Merih Akoğul: Korkuluk ceketlerinin yakalarına çiçek takan delikanlı. Metin Cengiz: Yanardağ itfaiyecisi. Er değil. Gültekin Emre: Bir sineğin kirpiği. Oktay Taftalı: Sabahları kalkmak için güneş saatini kuruyormuş. Orhan Kâhyaoğlu: Yağmurun psikiatristi. Kaan İnce: Gökyüzünde sırtüstü yüzen denizatı. - küçük İskender, ^ (’Eflatun Sufleler’ kitabından...) - Görsel: Yazıda tanımlanan şairler...
39 notes · View notes
Text
youtube
Gurbet denen yerdeyim, sevda denen şeyin peşinde, özlediklerim sevdiklerim hepsi aynı gecede... Sahiden iyi mi geceler ?
7 notes · View notes
olmasadaaolurmus · 8 months
Text
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla sınanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Ve kılıçlarında taşırlar şiiri!
Bu yüzden sevdaları mahzundur
Yürekleri kallavi!
Alınları ihanet vurgunudur.
Gözleri intihar mavi...
~Yusuf Hayaloğlu
07.09.2023
2 notes · View notes
gencnujininacilari · 9 months
Text
Tumblr media
Bana almadığın papatyaları göz yaşı yapıp, güllerimi suladım... Güllerim de benim gibi soldu.
3 notes · View notes
gulces9 · 2 years
Text
11 notes · View notes
elestirmen-46-86 · 1 year
Text
Aşk ile
AŞK İLE Aşk ile dosta yanarızaşkla pervane dönerizSanma bu aşkla sönerizSonsuza dek diriyiz biz. Dirimiz bir ölümüz birVarlığımız aşkda bir sırYapışamaz bize bir kirYesevi erleriyiz biz. Doğum ölüm bir an bizeAşk ile başlarız sözeYansak da hasretiz közeO yokluğun piriyiz biz.SABİT İNCE İSTANBUL 5.2.2014
View On WordPress
2 notes · View notes
ssusanchez · 2 years
Text
kendimden cok seni bildigim icindir belki de caresizligim. cunku koca dunyada bi seni ezbere biliyorum ben. yalniz seni taniyorum ve gittigin an aynalar da dahil tum dunya yabancilasiyor bana.
2 notes · View notes
cinaraslan · 4 months
Text
1 note · View note
ilahimiracbey · 2 years
Text
Sakın bir yanlışın ile başka bir yanlışını örtmeye çalışma, çünkü doğrular elbette bir yerden önünde sonunda çıkacaktır.
0 notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
Gülten Akın’ın Bavulu / Haydar Ergülen Akif Kurtuluş, ‘aşki’ bir şiirinde “açılmış bir defter kapanmaz ki” demişti. Akif sonra baktı ki açık defter şiirle dolacak gibi değil, romana da gönül verdi... Şiirin söyleyemediğini roman nasıl anlatsın behey şairler! Onlardan biri de Kemal Varol. Ama konumuz bu değil. Sıra onların bavuluna da gelince bu hususları açarız bir bir! Gülten Akın da açılmış defter gibi bavulunu hiç kapatmayanlardan. Hem defter niyetine hem dert yerine, hem memleket yoluna hem de gurbet eline. Şiir onun molası. Hayattan, evden, evlattan, Ankara’dan, Yozgat’tan, ülkeden soluklandığı zamanlarda bavulunu açık defter yerine kullanmış, oturup şiirini yazmış. O elinde bavulu olmasa da varmış gibi sorumluluk taşıyan rüzgârlı kızlardan. Hep taşınacak bir yükü, aşılacak bir dağı, yürünecek bir yolu, çekilecek bir derdi, açılacak bir bavulu ve elbette yazılacak bir şiiri olan. Sonra rüzgârını bırakıp kendisi gidenlerden. Bir de rüzgâra sardığı şiirini armağan olarak bir top gül yerine atanlardan. İyi ki olan, iyi ki olmuş olan, iyi ki var olan. O olmasa cumhuriyet rüzgârsız olurdu. Cumhuriyetin rüzgârı olmazdı. Rüzgârsız bir cumhuriyet de... Yaşamında da hem öyle rüzgârlılar var, hem de fırtınalar. “Ağır öğretmen” dediği, ‘insan, insaf’ dedesi var. Orhan Veli’nin sevgilisi, Cemal Süreya’nın “Cumhuriyet gibi kadın” diye övdüğü Nahit Hanım (Fıratlı) var edebiyat öğretmeni. Ve eşi Yaşar Cankoçak var. Anadolu’da çeşitli kasabalarda çalışırken adı ‘sosyalist kaymakam’a çıkan. Gülten Akın’ın “Sonra bana benzeyen bir adam gördüm. İkimiz çıktık cenneti aramaya.” dediği adam. Cennet: Kumluca, Şavşat, Gevaş, Alucra, Haymana, Kumru, Gerze, Saray, Maraş... Yaşar Cankoçak’ın TİP’e yakınlığı ve ağalara karşı toprak reformuna destek vermesi, şairin de hem avukat hem öğretmen olarak halkın yanında yer alması sürgünle ve şiirle sonuçlanır: “Git oldu can, sürgün geldi dayandı/ Sürgün yine geldi dayandı/ Kitapları topladım, çocukları giydirdim./ Hadi de doğrulalım Dranaz’ın karına.” Gülten Akın’ın bavulu şiir topluyor, şiiri sürgün topluyor, sürgünü kar topluyor. Ama en çok da rüzgâr topluyor. Rüzgâr toplamayan bir sözcük girdiği şiiri de kurutur çünkü. Gülten Akın’ın ilk kitabı 23 yaşındayken yayımladığı Rüzgâr Saati. İlk işaret fişeği, ilk rüzgâr ıslığı: “Aklım ıslıklarla türkülerle/ Rüzgâr saatleri evde tutamam/ Essin esmesin yollardadır.” Şiir de biraz rüzgâr aklı değil midir? “Deli Kızın Türküsü” de rüzgârakıllı bir şiirdir. Ama “Kör Aynadan İnce Kıza” şiiri, Gülten Akın şiirinin tüm genişliğini, yüksekliğini, derinliğini daha baştan gösterir: “Ben insanı tüm gösteren aynalardanım.” Ayna oldu ve her şeyi gördü, gösterdi. Acıların onurlandırdığı ve ülkesinin ödüllendirdiği bir büyük şair: Dilinde bir pas, içinde bir acı olarak kalan Yozgat’tan, kışta kıyamette çoluk çocuk yaşanan sürgünlere, faşist darbelerin ülkeye yaşattıklarından, oğlunun siyasal nedenlerle mahkûm olup işkence görmesine, mapusane mapusane dolaştırılmasına, ‘şair ana’ ya da ‘şairler annesi’ Gülten Akın’ın da oğlu Murat’ın peşinde mapusaneleri yol etmesine kadar. Açılmış bir defter rüzgâra da açıktır, açık bir deftere benzeyen bavulsa acılardan kapanmaz. Şiiri büyük olanın acısı da büyük olur memleketimizde çoğu kez, bir anlamda ‘acı onur ödülü’dür şiirinin, yaşadıklarının karşılığında eline geçen. İronik mi, değil. İronik, olağan zamanların, düzenli hayatların, yolunda giden şeylerin, işlerin, işleyişlerin olduğu yerlerde vuku bulan bir durumdur. Bizde ironik olan zaten gerçek olandır. Ve bu nedenle de ironi yapmak, hariçten gazel okumak sayılır. Hem de sayılmalıdır. İronik değildir Gülten Akın’ın durumu. Hem ülkesinin, dilinin yaşayan en büyük şairi seçilmesi, hem de en çok acıya çarptırılan şairlerin başında gelmesi. Bunun neresi ironik? İstenirse tam bir şair yaşamı da denilebilir buna. Şair taşta gerek. Çeliğe su verilince sertleşir, şiire su verilince incelir. Akın’ın şiiri de inceldikçe sağlamlaşan bir şiir oldu. Dayanıklı. Sanki kayalara, taşlara oyulmuş bir gülümseme gibi, pasa, toza, zamana aldırmadan, iyiliğini, saflığını, temizliğini gösterdi durdu. Temiz bir şiirdir Gülten Akın şiiri. Katıksız, katışıksız. Dünyayı, hayatı, insan ilişkilerini temize çekmez elbette. ‘İyi kalpli’, ‘kalbi temiz’, doğru/dürüst ve haklı bir şiirdir. Temiz şiir deyişim bundan. Bir de hesabını vermiş, varsa borçlarını ödemiş. Ve bütün büyük şiirler gibi, alacağı olan, alacaklı bir şiir. Onu da bağışlamış. Bağışlamak da temiz şiire dâhil. Ona ne çok şey yakıştırdık. ‘Biricik’ sayılırdı çünkü biraz da. Sennur Sezer’in şiire başlaması daha sonradır. Muazzez Menemencioğlu vardır, Türkan İldeniz Taşra Kızının Deliceleri ile ‘kadınlar vardır’ demiştir ama, sürdürmedikleri için orada da iş Gülten Akın’a kalmıştır. En çok da direnci yakıştırdık ona. Tıpkı onun da Metin Göktepe’nin annesine yakıştırdığı gibi. “Anneler İlahisi” şiiri hem iki anneyi, hem de onlarla direnmeyi buluşturan bir şiirdir. Yüreğin tartıldığı bir zamanda, hesabını yüreğiyle veren bir şiir: “Yüreğin tartıldı orda burda/ bozuk mu düzgün mü tartılarda/ durdun/ söylenmemiş, anlatılmamış, söylenememiş olanı/ anlaşılır kıldı duruşun/ [...]/ öyle bakıyorsun/ içinde dolaştırdıkları o karışık ayna/ senin çıplak gözlerine/ ne kadar ne kadar yabancı.” Neredeyse kendi yaşamını ve şiirini de daha açık ve ‘anlaşılır’ kılar bu dizelerle. Şiir, sınanmış, büyük bir sevgi duyuşunu deyişe çevirir: “Anneler olmasa kim kimi severdi/ saklı tuttun o insanı insana bağlayan güvenci/ yollar boyu, eskitilmiş alanlarda /solgun bir bedeni gezdirmedin Metin’in annesi.” Gülten Akın’ın şiiri de açık, bavulu da. Elbette böyle rüzgârlı bir şiir hiçbir bavula sığmaz. Bavulu hep açık dursun, şiirine hep rüzgâr vursun, onları merhamet, adalet, şefkat, iyilik, temizlik ve direnç olarak savursun. “Umudumuz var ki katlanıyoruz” diyenlerin yoldaşı olsun ki, “Göğü gördüm imkâna tutuldum düşü sevdim” diye durup, “ince şeyleri anlamaya” da vaktimiz olsun! - Haydar Ergülen, Gülten Akın’ın Bavulu (Şairin Bavulu / Portreler) - Görsel: Rewhat Arslan (Gülten Akın)
17 notes · View notes
okuryazarlar · 4 months
Text
Tumblr media
İkinci Yeni şiirinin son temsilcilerinden, şiirleri 18 dile çevrilen şair ve yazar Süreyya Berfe, 81 yaşında yaşamını yitirdi.
Son yıllarını Urla'da bir bakımevinde geçiren Berfe, bir süredir sağlık sorunları yaşıyordu.
Şair ve yazar Süreyya Berfe 27 Ocak 1943 tarihinde İstanbul'da doğdu. İki yıl İstanbul Üniversitesi Fakültesinde, dört yıl da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Yayınevleri ve reklam şirketlerinde çalıştı. Emekli olduktan sonra Foça’ya (İzmir) yerleşti. Şiirleri ilkin Düzlem (1963), sonra Zeren, Türk Dili, Yeni Dergi, Oluşum, Milliyet Sanat, Varlık, Gösteri gibi dergi ve gazetelerinde yayımlandı. 1969 yılında, İkinci Yeni şiir hareketine karşı çıkan ve toplumcu şiiri savunan bir manifesto yayımlayan dört şairden oldu. Şiirlerinin yanında şairler ve şiir sanatı üzerine yazılar da yazdı.
Şiir yayımlamaya Süreyya Kanıpak imzasıyla başlamıştı. 1965'e kadar gerçek adı olan Süreyya Kanıpak'ı kullandı. Daha sonra soyadını değiştirmeye karar verdi ve Cemal Süreya'nın önerisiyle Berfe kelimesini aldı. Süreyya Berfe adını kullanmaya başladı. İlk döneminde yurt insanının sorunlarından yola çıkan toplumcu-gerçekçi şiirler yazdı. Sonraki döneminde ise insanın ve doğanın türlü durumları üstüne çok katmanlı anlam derinlikleri olan bir şiire yöneldi. Düzyazının sınırlarında gezinen, yalın, arı gereçlerden oluşmuş humoru önceleyen bir şiir diline ulaştı. Türk şiirinde kendisine oldukça özgün bir yer edindi.
Usta şaire Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.
46 notes · View notes
Text
. bana sen lazımsın !
Senden haber yok.
Bende bir deliyim ki sorma.
Sen dolu,
ve bir o kadar hayatım bok gibi
Özledim lan.
Çok özledim !
Suç mu çok çok sevm k. Böyle kadere de lanet olsun.
Bitmeyen hikayeler, yarım kalan aşklar,
Bir dolup boşalan kadehler .
Çok sarhoşum.
Çok aşık.
Lanet olsun,
çok sevdim seni.
Üstüne basılmış yapraklar gibi darmadağın,
Sevda masalında bir yalnız,
Içi geçmiş hayallerde bir kaybeden,
Senli hikayelerde bir sensiz,
Sessiz gecelerde çaresiz,
Içli şarkılarda sözsüz,
Yapayalnız bir adamım şimdi.
Unuttuysan hatırlatayım ben çok sevdim seni.
Ne kadar güzel sevilirsen o kadar çok.
Aklımdasın, bakışlarımda, sessiz sohbetlerde, ciğerlerime çektiğim sigaralarda
ve
yarım kalan şiirlerde...
H.d
2 notes · View notes
olmasadaaolurmus · 2 years
Text
Kendimin Avcısı
Ne dedim, ne yaptım,
Nasıl davrandım?
Düştüm peşime izledim
Sanki ben ve bendim
Önümsıra, ardımsıra
Dehlizinde kendimin.
O mu öndeydi, ben mi?
O dediğime bakmayın
Ayırt etmek içindi.
Av mıydım, avcı mıydım?
Tuhaf ama ben ve ben
Hem kaçtım, hem kovaladım.
Hangisiydim acaba?
Önümsıra kaçan mı,
Kovalayan mı ardım sıra?
İki kadınla,
İki çocuk arasında
Koştum iki ayrı acıya.
Çekip tetiği sonunda
Kendimi vurdum.
Ne av var artık, ne avcı.
O yok, ben yokum
Sadece küf kokusu,
Dehlizimde kayboldum.
~Metin Altıok
3 notes · View notes
gencnujininacilari · 10 months
Text
Tumblr media
Ve usulca esmektedir devrim rüzgarları, aciz ve kırılmış kalbimden...
3 notes · View notes