"Tanıdığını sandığın birini hiç tanımadığını düşünmeye başladın.Bunları okuduktan sonra belki de sana oyun ettiğimi,seni aldattığımı,küçük düşürdüğümü söyleyeceksin.İnan ki ben bunların,bu aşırı duygusallıkların çok ötesindeyim ve avantaj bende.Çünkü sen yazacaklarını yazıp bitirdin,değiştirme şansın yok.Ben ise seni ve yazdıklarını eleştirmeye daha yeni başlıyorum."
tortuları birikmiş dünyasında, nem kapılan aşkın sahteliğine girip de kimse boşa toza bulanmasın. sevdanın yükünü bir venüs taşısın! karada halı altına süpürülmüş kini, suda yüzen sevgi ne yapsın! tezatlıklar üzerine kurulan yer kürede, çekim gücüne zayıflığını tartıda boy gösterirken, kimler alkışladı bu lapa toprağı? uygarlıklar, zamanlar ve kavramların nidaları buyur etti şimdi radyoda. nasıl karmaşa içinde her biri rüya olan yedi saniye asır. bir ay masum kalıyor, yakmadan içimizi, güleç gülümsüyor. içinde gizli kötülük olan herkese sergiliyor lambasını. indirdim haksız göğe kalkan başımı. badanası kurumamış duvarda mahcup anımsadım. resmedilmiş aşkın haritasında, başkente sokulurken buldum yaralı tırnakları. içimi hoplatan, ummadığım heyecanı yokladı tombalasında. zihnim ve kalbim mahkemesinde ara verdi hakim. vadesi ertelenen aşkın faturası bu dünyadan sorulmadığı gibi güneş yakıyor şimdi tenimi. yıllardan neydi? hangi çağdan kalma bir surettir bu? eski duvarların soğukluğu bedenime nüfus ederken, zıt karşıt ısı yüreğimde. hiç geçit verilmemiş şehirlerin anıları göz pınarlarımda musluğun vanasını açıyor arşa. yaşanmamış hayatların hepsi ben de bir hatırat şimdi. adım atıyor, ilerliyorum. dört odacıklı bir kum yığını karşılıyor göz denen sökük perdelerimi. çöl fareleri kulağıma fısıldadı da neler söyledi hala kulaklarımda bir çınlama! hoş bir karşılanma olmadığı gibi kapıların pervazları tek tek silindi. durdum ben de kaderime razı bir vaziyette miskin bekledim. cenin bedenimle hiçbir şey bilmeyen bir bebeğim şimdi. yaşlardan ne? saatin içinde akrep ve yelkovan ne zaman ayırdı yollarını? farklı istikamet yolunda ikametim nerede? hem gidilmesine hem de kalınmasına izin verilmeyen bu tatsız misafirlikte, veda ettim benliğime. arasından soğuk esen nefes kesildi. belleğimde bir günce şimdi, yorgana leke süren çarşafın kanlar içindeki kin tutan kimliği!
Belki de zaman zehirdi, yavaş yavaş kana sızıp karanlığa sürüklüyordu bizi. Bacaklarım tutmazken yürü diyordu, bana kalan çivi yokken hayat denen duvarda paltonu as diyordu… Önüme bir tas yemek koyuyor, saçımı okşayıp sil diyordu kalbindeki izi. Silemedim, yiyemedim, paltoma bir çivi bahşedemedim. Ufak bir mahzende yıllanmayı bekledim. Aynı içimdeki iblis gibi.