Tumgik
#çocukolmak
felsefeyapmaulan · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
77 notes · View notes
geistjpg · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
❤️🤍🫶
178 notes · View notes
ibrahimdem · 1 year
Text
Tumblr media
Ruhum, emeklisi artık tüm savaşların...
İ.d.
71 notes · View notes
jupiterliyazar · 1 year
Text
Önce bir uçurtma yapalım. Sonra uçuralım gökyüzüne. Renklerimizi taşısın. Bize benzesin. Uçabilsin özgürce. Bir gün mutlaka uçurtma uçuralım.
M.
12.03.2022
02:28
31 notes · View notes
Text
Hoşça Kal Çocuk!
Ruhum dağınık, toplamadım. Çarşafını örttüm geçmişin, yıldızlar içimdeki volkanların patlamadan önceki sinyallerini çağrıştırıyor. Parıl parıl parlamaktalar. Gece, güne inat tılsımını ekliyor ayın...
Gönlümün yatağı dağınık... Uyuyanlar var, sessiz olun uyandırmayın. Öyle bir rüya gördüm ki, yalnızlık benden içeri serden dışarı çıktı. Takvimlerin insanları ağlatışları kelebekleri uyandırdı. İçimin mevsimi kıştı, ilkbahardan nem kaptım. Arabalar hızlıca geçiyorlar, kimi insanlar dağınık ruhlarının peşinde kimileri ise hayatlarının peşinde... İnsan neyi isterse onun peşinden koşarmış. Kendimi bulduğumda tamamlandım. Bam telimin ayarı kaçtı, keman çalıyor yüreğim...
Gidenler duyarlar da gelirler, hep birlikte şarkı söyleriz belki. Emeklemeyi öğrenmişti yüreğim, sonra umutların çatısından baktım dünyaya düşecek gibiydim bir an rezil oldum sandım. Yüreğim düşecek gibiydi gözlerden, son anda yakaladım.
Kimse anlamazdı hâlim perişan, duygularım yatak döşek yatmakta... Nevresimini 90 derecede yıkadım günahlarımın, çok kirlenmişti sonunda aydım. Bakın, içimdeki çocuk beni terk etti çıplak ayakla caddeyi alt üst ediyor.
-Dur gitme, yalvarırım gitme. Sana en sevdiğin oyuncağı alırım. Gözlerimin nemini siler, seninle hayata dair en güzel oyunları oynarım. Yalvarırım, dur gitme... Daha yapacak çok şeyimiz, gezecek çok yolumuz var.
Duymadı bile, yüreği nasır tutmuştu hayat göze gelince. Avizesi düştü, aydınlanmıyor dostlukların çıkmazı... Çıkmaz sokağa dönün, sağda bir yerlerde bulursunuz alnınızdan öpecek bir sevdalıyı; yarasızı. Merhemini gizli tutar, yarasızdır zararsızdır ışıklanır, ışık tutar... Bilirim o yolda bir şekilde karşılaşırız.
Gözlerim incilerini döküyor yağmur dolu koleksiyonuma. Pazartesi Salıdan umudunu keserse, Cuma alır mı Cumartesinin umutlarını? Bir yerden biten bir yerden başlamaz mı? Umut kapısı değil mi sevgi tezgâhınız? Can pazarından haliç köprüsüne uzanır bahtından umudumun geçtiği gönül dergâhım...
Karı tutabilir misin gözlerinle? Beyaz gecelerde ağlayabilir misin ki bembeyaz düşlerinin yerine?
Düşlerine kıyma, çocukluğun gitti bak. Düşlerine yazık etme, kapılma gönlünün sel dolu sonbaharına...
Gidenler dönmezler boşuna nefesini tüketme, bağırma. Gidenler duyamazlar...
Ağlamak, şerefli bir Ekim sonunun Kasım ayına ihaneti sayılmakta...
Ağlamak; gülerken oluşturduğun gamzelerinden seni çalmakta... Bırak, yağmur ağlasın bırak İstanbul ağlasın, bırak ruhundan kopan fırtınalar ağlasın. Sen sakın ağlama...
Güneşini çalar gözlerim, affet bana bel bağlama. Büyüdün çocuk, hangi arada ne zaman oldu bilmem ama büyüdün işte...
Bisikletle geçtiğin o yollardan umutların sığmaz oldular. Hayallerin küçülürken gözpınarlarından nasibini aldın. Büyüdün çocuk! Okul yoluna sığmaz oldu bedenin, ayakların götürmez oldu seni çocukluk dolu günlerine... Ağladın, içtin, özledin, küfrettin kime ne!
Büyüdün, kalbine hançer saplanıp gözlerin çocuksu hayallerine sağanak yağarken... Ruhun dağınık, kilere sakladığın mavi bir kurdelen vardı. Şimdi git onu bul ve sal denizin saçlarını okşadığı mavi haziran gecelerine... Haziranlar bir başka gelirdi sana, umut kokardı.
Haziranlar ışıltı demekti, Nisanlar hep ama hep yeşil... Çimenlerde oturur, kendine kendini anlatmaktan korkardın. Denizin matemsiz gülüşlerinden kopardığın umut bahçelerini hayallerinin sepetine atardın. Döner dururdun denizin içinde, Ağustoslar hayat kokardı. Mevsimler seninle anlam kazanır, dört mevsimin beşincisinden kendine aşk mevsimini yaratırdın. Şimdi büyüdün çocuk! Bu yaşlar niye? Yapraklar sararır, ruhun dağılır üzülme! Şimdi sendeki gülüşleri görme hakkı faytondan el sallayan çocukluğunun son sevişlerinde... Bırak gitmeden önce sevsin son kez. Boşuna yalvarma.
Hangi giden durdu ki şimdiye kadar? Hangisi dinledi sözlerini, hangisi gördü gözlerinden yağan yağmurları? Umutlarından kaldırdılar şemsiyeni, sırılsıklam oldun üşüdün. Hangi biri acıdı ki? Boşuna yalvarma geri döndüremezsin hiçbir gideni...
Televizyondan hayat yolunun geçtiği insanlar geçiyorlar. Beşinci Kanal adı umut... Canlı yayındalar, baksana hayat yolunun bayrağını da devralmış sana sonsuz teşekkürlerini iletiyorlar. Onlar bittiler artık, büyüdün çocuk! Sonbahar yapraklarına kıyma...
Yüreğimin kemanı hiç susmuyor... Kopmuş bir teli, canımdan öte yollarda hayat yine bana çıkıyor.
Piyangosu sevmekmiş kaderimin, pişman mıyım? Hayır, değilim...
Sadece durduramadım geçmişin zincirleme kazasını, engel olamadım.
Ruhum kaçık, kaçak sevişlerin peşinden koştu. Olduramadım bugünün yazgısını, yarına karışmayalım...
Efsanevi Anka Kuşuna uzanan hikâyenin önsözü misali; Yarın, küllerimden yeniden doğacağım... Şimdi söyleyin adım neydi benim? Unuttum...
Dün gelmezdi, bugün kaçaktı giderdi. Yarın ise belirsiz bir hediyeydi. Söyleyin bana, benim adım neydi? Hangi sonbahardan kalma günde ertelemiştim ki kendime dokunup, kendimi sevmeyi?
Çok ciddiye almıştım sevmeyi, sevmemeyi... Hoşça kal çocuk! Midye kabuklarına selam söyle!
Hoşça kal çocuk! Yıldızlara selam söyle...
Dilara AKSOY
20 notes · View notes
visk4lives · 11 months
Text
Herkes çocuk yapabilir ama herkes ebeveyn olamaz.
Bir çocuğun gördüğü ilk ilişki anne-baba, anne-çocuk ve baba-çocuk ilişkisidir. Bir çocuk küçüklüğünde sağlıksız ilişkiler içinde büyürse büyüyünce de arkadaşları ve hayat partneriyle olan ilişkisinde toxic bir ilişki içinde olur ve çocuk küçüklüğünde ilk bu tür ilişkileri gördüğü için içinde olduğu zehirli ilişkiyi doğru zanneder ve yanlış kişiler peşinde koşup yanlış yollara sapar. Bu nedenle öncelik her zaman ailedir. Bir çocuğun anne ve babası onun için hem örnek olacağı kişiler hem öğretmenleri hem de her derdini paylaşabileceği en yakın arkadaşları olmalıdır. Gelecek şuanki Z kuşağı ve çocukların elinde ama aile baskısı ve aileden yeteri kadar değer görmeme sorunu nedeniyle küçük yaşlarında psikiyatrist kapılarında bekleyen çocuklar, şuan toplumsal zihniyetin kölesi olmuş durumdalar.
Bunu düzeltmek zor ama imkansız değil..
8 notes · View notes
gokyuzunebakalim · 4 months
Text
Biz o iyi ailelerin şanssız çocuklarıydık.
2 notes · View notes
kulkanatlikelebek · 1 year
Text
Tumblr media
Biliyorum ki hakettiğiniz çocukluk bugün yaşadığınız hayat değil. Ata'mın sizlere armağan ettiği ve yaşamanızı istediği çocukluk bu değil.
Sokaklarda güvenle oyunlar oynayabilmenizi , kimseden korkmadan saklambaç oynayan çocuklar olmanızı , istediğiniz oyuncaklara sahip olmanızı en basitinden bir pamuk şeker veyahut elma şekerin size çok görülmemesini isterdim.
Bizim umudumuz kırılmış olsa da siz geleceğe inanın çocuklar , her karanlık bir mumun yanmasıyla son bulur, sizler karanlığımızı dağıtan ışıklar olun. Gözlerinizde sevinç, kalpleriniz de huzur , yüzlerinizde kahkahalar olsun.
Kim bilir biz büyüklerin nefreti bir çocuk gülüşüyle dağılır ve bu dünyayı sizler için yeşertmeyi hatırlarız....
7 notes · View notes
goktekikaranlik · 1 year
Text
“İntahar”
Bu hayatdaki en acı şey neydi biliyormusunuz?
küçük bir çocuğun internete “en acısız nasıl ölebilirim” cümlesini aratmasaydı..
9 notes · View notes
anipopmek · 1 year
Text
-Kaç yaşındasın?
-Kimin yanında?
15 notes · View notes
mgndgn62 · 1 year
Text
Tumblr media
9 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 2 months
Text
Tumblr media
66 notes · View notes
yasantimizsomali · 2 years
Text
Tumblr media
19 notes · View notes
saklihayallersblog · 1 year
Text
Hani büyümek acı çektirmezde olgunlaştırırdı sadece
Ben çok acı çekiyorum nasıl geçicek?
3 notes · View notes
Text
Uçurtmanın Kaderi
Dalıp gittiğim yerde bir şehir vardı, herkesle karşılaşırdım da bir tek kendimi bulamazdım.
Başkaydı dağıttığın pembe karanfillerin gönlümü fethedişi… Hayat çok başkaydı.
Aklımı uçurumdan atıp kaza süsü vermiştim yarımdı o günden sonra aklım… Biri de zaten dünya hâlinde kalmıştı.
Beni gördünüz mü bilmiyorum ama sizi gördüm ve artık tanımak istemiyorum. Çok yabancısınız hiçbir gerçekliğiniz yok, gözlerimi de yaşartmıyorsunuz adınız da sevgi değil sanki…
Umut da kokmuyorsunuz hiçbiriniz. Çocukken inandıklarıma bunları eklememem gerektiğini bilseydim öncelikle unutmayı yerleştirirdim.
Beni hak etmeyen insanları unutur, kendimi baş tacı eder sevilir sonra seven olurdum.
Çıkar ilişkisiyle birlikte hayatın düzenine inceden inceye söven olurdum.
Bilmem ki yıl 98 yılı mıydı içten gülen tozpembe bir hayat vardı…
Gökyüzüne bakardım ben de, yıldızlarla dans eder gökyüzüne uçar yeryüzüne inerken kelebek olur rolleri değişirdim…
Hayır, sadece 98 yılı değildi. Yıl çocuksu sevmeler yılıydı… Her şey gözüme başka görünürdü, ben de sizin gibi masum severdim.
Hiçbir art niyeti büyütmeden, kin gütmeden, kırılmadan… Sadece severdim. Sevmeyi unuttuğumuzdan beri takvimler değiştirmediler geçen zamanı…
Öylece kaldılar yerlerinde tövbe ettiler değişmemek için, yağmur da yağıyor bu gece…
Umutlarımı giydim de geldim. Biliyorum yarın başka bir gün olacak, inanırsam eğer…
Hiç kimse okumaz mıydı görmez miydi yazmaz mıydı çizmez, ya da sevmez miydi delice?
Neden her şey birdenbire bu kadar yalanın ve sahteliğin içine gömülüvermişti birden?
Sorduğum sorular kadar yaşlanıyor ve unutuyorum orijinalliği gitmesin aklımın…
Doğru, ben onu severken atmıştım yarımdı aklım… Bilir misiniz? Uçurtmanın tek temennisi güneşi yakından görmektir, o yüzden uçarken bir yanı aslında insan bir yanı sevgi bir yanı da bebektir…
Uçurtmanın kaderinde varsa bulutu görmek, bu güneşe ereceğine dair umudunu içinde yeşertmekten vazgeçmediğinin göstergesidir. Bir uçurtma kadar olamadık be!
En ufak bir olumsuzluk, en ufak bir yanlış ve haksızlıkta pes etmek niye? O uçmaktan vazgeçti mi? Vazgeçirmeye çalıştık, uçurtmayı uçurmadan hayallerimizi çöpe attık. Gömdük geçmişi ve yarınlarımıza dair umutlarımızı… Korktuk!
Yeniden güvenip yeniden birilerini bağrımıza basarsak hayat yarılanırdı belki… Şu körpe inançlarımız ne yanlışlar yaptırdı bizlere! Dostlarımızı kalleş sandık ipin ucuna getirip sallandırdık. Sonra da ahlarımızı vahlarımızı biriktirip geçmişten salıncak yapıp sallandık…
Herkes koca bir yalancı olduğunu kabullense bitecek külliyen yalanların hepsi! Çok sevdiğimiz ve karşılığında yalnızca kendimizle karşılaştığımız için nefret ettik. Nefreti böyle tanıdık…
Derdim ki; ‘Büyümek, diş düşürmek yerine; düş düşürmektir…’ Sonra dönüp baktım ve dedim ki; düşürdüğün düşleri tutamıyorsan büyümek yalnızca bedenen seni geçerli kılar mühim olan düşürdüğün düşlerin içinden yepyeni düşler yaratıp onlardan maneviyatını geliştirecek olanların anahtarını içinde tutup yüreğini büyütebilmendir… Yüreğinizi sevin…
O sadece yaşamak için bahşedilmemiş ki… Yüreğinizde olanları da sevin; kızın, sövün ama bilin ki kızgınlığın olmadığı yerde duygular yalnızca can çekişmektedir.
Ben papatya çiçeğini çok severdim çocukluğumdan kalmış demek ki… Hâlâ yüreğimde umutlar kımıldamaya başlayınca papatya çiçeklerinin arasında hissederim kendimi…
Seviyor sevmiyor fallarından medet ummadan onları yaşar, bir de kendimi bilirim.
Gördünüz mü beni? Kendimle tanıştığımda kim olduğumu unuttum. Öncesi ve sonrası denilir ya hani, sanki öncem de yoktu.
Uçurtma uçurmak istedim bu hiçbir zaman mümkün olmadı. Hep içimde kaldı uçurtmanın hayali…
Onu güneşe kavuşturamamanın acısını yaşadım yıllar boyunca. Bir gün onu güneşe kavuşturursam kendimi de umut dolu sabahların koynuna atıp huzur bulacağım.
Gidenin dönmüş olması; sizden çalar… Çünkü o eskisi gibi değildir ve siz de değişmişsinizdir…
Alay etti benimle hüzünlerin busesi, öyle bir öpücük kondurdular ki bahtıma; Ayrılık, ‘Sana gelmeye dünden razıyım’ dedi…
Oysaki ben ayrılıkların ve kırgınlıkların çocuğu değildim. Sevgi ekmiştim ölümsüz bahçeme…
Durdum ve karşıma çıktı ışıklı yollar, kendimle karşılaştım. Yağmurun sesi değildi duyduğum, yağmurun şarkısıydı…
‘Dön bak hayatına, gideri var geliri yok… Onu canlı kıl, umut varsa dönüş yok!’ diyordu…
Bu şarkıyı herkes anlayamazdı. Öptüm kaderimin elinden, ‘Peki’ dedim, bir şans daha vermek ise bana niyetin, bunu layıkıyla yerine getireceğim ama bir şartım var; ne olur uçurtmanın kaderini değiştirme bırak güneşe gitsin bırak özgür olsun ve bana izin ver içimde kalmış dünlerin adına onu yarınlarımda uçurayım…
‘Peki’ dedi kader ‘Peki…’ Gözlerimden sevinçle birlikte hasret yağmurlarının bereketi geçti.
Güneş açtı mı sahiden?
Dilara AKSOY
11 notes · View notes
nanevebitter · 2 years
Text
Kız, çocuk için
Milyonda birdi
Çocuk, kız için
Milyondan sadece biriydi
İnanılmaz...
3 notes · View notes