Tumgik
Text
Karaçalı
Beynimin içinde milyon tane soru, milyon tane hadsiz acaba ve gözlerimin ferinin sönmüş halinin aynaya yansıyan hâli var gecemde. Yalnız kalmak istiyorum, sonra zaten senin yalnız kalmaya ihtiyacın yok ki; kalbinin bir eşi yoksa ve ruhunun yansıması çöllere erişen bahtsız bedevi tonlu bir keşke ise zaten yalnızsın demektir diyor, iç sesim.
Gecenin koyusuna defnediyorum çocuksu mutluluklarımı. Giden, ömürden; kalamayan keşkeden dem vuruyor mutsuzluğu, sonra bakıyorum zaten ikisi de bir.
Kavuşamamak trenine bindim. Hiç haddim olmayan erişilmez bir yankının bende es vererek mutluluğa zengin olacağını zannettiğim günler bitti.
Biliyorum, gelmemek için doğmuş; o... Fena fakirim. Bayram harçlığı kesilen öksüz ve yetim bir sevdanın çocuk esirgemeye emanet edilen asil kimsesizizi gibiyim.
Betonlara çarptım, dibine kadar mutsuzum. Diretmeden ve samimiyeti salça etmeden hayallere, öylece ve sadece kendime sarılacağım. Sarılabileceğim bir kendim kaldıysa eğer.
Karaçalıyım ben. Üçüncü Şahsın Şiiri'nin mutaassıp ve faziletini yolda düşürmüş soytarı bir üçüncü kisisiyim. Olmamam gereken yerde, olmamam gereken bir sevdanın keşmekeş dilinde sevdaya absürt komedi zaferleri sunup aşka tükürmüş gibi bir üçüncüyüm. Hasrete ölen, hasretle ölen ve gişesini kavuşamamakla kapatan bir üçüncü... Sureti gizeminde angarya kalmış ve o adamın hiç'i olmuş bir üçüncüyüm.
Tozlandım. Tohumu ibne ümitlerin namüsait bayram sevinçlerinde bir içimlik içkilerin kabataslak mezesiyim. İflah olmam.
Çok sevdim de neye yaradı? Piç damgası yedi, sevdamın hazini. Sazındaki türkülere selam eden ve ruhuna fatiha bileyen gidişlerin ölüşleri kaldım.
Sevemem, bir daha. Bu, ilk ve sondu. Herkes, her şeyiyle mutlu olsun.
Çözün beni; kubbe altında göğün civanperver kahredişleri var. Teslim oldum, sevgili Tanrım.
Karaçalının günahında yeşerdi kalbinin un ufak olan kalan yanı; sevmiştim be. Çok sevmiştim. Adına gül, kalbine hayat ekmek istemiştim. İflah olmam.
Gidiş- dönüşe karışmayan tüm biletler, karaçalının yollarına mum diker.
Çağırmaz, özrüm kabahatime nalları diker. Bir aşk hikayesi değildi bu son ölüşüm; hikayenin sonunu merak eden acaba yolculuğuydu. Kazalar, belalara karışmadan karaçalının dikenleri kendine battı.
Zulüm köşesinden döndüm, döndüm de onu gördüm sandım. Bir heyecan, bir mutluluk, bir yaşamak... Karaçalının yok olmak vakti gelmiş meğer. Mutluluk, ona sonsuzluk dallarında konsun.
Bir daha hiç kimseyi sevmemeye gittim ben...
Dilara AKSOY
17 notes · View notes
Text
Sınırlı süre için Nihavent, Google Kitaplarda 17,99
5 notes · View notes
Text
Gece Günahı
Sensizliği ezbere koştuğum asır günlerden beri, uyuyamıyorum sevdiğim. Gece, sabaha eren sensizlik; gündüz, teslimiyeti sende nahoş bir ayrılık cümlesi oluyor hep ama hep kalbimde.
Hançeri baştan saplamak dürüstlüğü bulabilseydi seni, umutlara aşınan sonsuz bir kayboluşta olmayacaktı şu an, kalbim.
Yatağının günaydın tarafı, hep ona doğru...
İyi geceler, iyi olmuyor sensiz.
Sensizliği yıldızlara çağırdığım bin asır yorgunluklarımdan beri, yazdığım sen; kalemime mürekkep sıçratıyor; kendini şaşırıyor kalem. Mürekkepler onda bir ayrılık kublesi olmaz mıydı?
Kıbleler, kitlelerce naz ediyorlar. Sancı turşusu kuruluyor; şikayeti makul kaçan paranoyalar seziyorum, ön sezimin sen hissedişinden. Yoruldum artık, gel!
Vicdandan yoksun ayrılık, saatini şaşıran unutmak olsun. Gel! Kadın, adamsız da yaşar aşkı; ama şikayeti yokluktan çerez dağıtırken rakıları, günah olmaz mı yalnızlık sancısı? Hatırının bir fedakarlık denizi için; sadece onun için de olsa gel...
Çok yorgunum. Kalbim her gün sen kusmaktan yorgun; leğenlerin dolup taştığı kusmuklar; Tanrı'nın bana adeta bir sen şaşırtmacası... Seni istiyorum; gel!
Öteki dünyalar başkalarının olsun. Kadın dilinde; kadın kalbinde aşka nutuk güzellemesi benim öz pınarım; sende damlayan olmaktan yoruldum, bekletme; gel.
Af müdüresi, mesleğinin kin maddesince beni yonttu hasretinle; affettim işte, gel...
Yalnızca benim ol. Gözlerinin istikamet güneşi, bende aydınlansın. Bırak; seni sevmeyenleri, sana benim; ruhunun, benim yansımama ihtiyacı var.
Sabaha devrediliyor yine yokluğun; vardiyası bir sebepten hep gözyaşına devrediyor. Özlüyorum, gel... Uyku tutmaz gecelerimin, yorgunluk zemherisi; kışın sevmek seni; en ısıtmalı sevdası olur şikayetlerin, ama olsun...
Yaz'a kalmasın gelişin. Bekletme, gel...
Kar gibi ömrün, çimenlerde sevda boyasına batası tutmuş; Gökkuşağı rengine bürünmüş senli sevmeler. Özlüyorum; gel...
Cümlemin afişine seni sakladım. Bir öpüşte içti seni bahtım. Yorgunum sana sevgilim; gel...
Önümüz bahar, güneşin merhabası kalbimizi titretmeden haydi; bize gel...
Dilara AKSOY
25 notes · View notes
Text
Unutmalardan
Unutmalardan aldım seni sevgilim; unutmalardan alıp başımın tacı yaptım. Yol üstüne yol, sevda üstüne sevda uzattı saçlarım; sırf sana erişebilmek için...
Ümidimi hancılardan toplayıp bağcılara sattım, ayakkabı boyar gibi boyadım sensiz mutsuzluğumu; bir damla suya baş, bir ahıma ahlak bozan emperyalist çığlık oldun. Varım yoğum sen tsunamisiydi, denizler altında yirmi bin fersahın ayarı kaçmıştı ta şuramdan ötemden berimden biliyordum seni.
Kaçtın! Bana dalkavukça bir hasret bıraktın, rütbesine kimyon bulaşan ve salçalı kısmetine ekmek arayan merhabaları çukura düşen tonlarca sen dururken...
Dudaklarını istiyorum, alemin böyle güzel bir ayrılış görmediği yerde böyle güzel bir öpüşme seyretmediği kelimelerimin bana; sana öyle güzel bir öpüşme sanatı yazdığı aşk denemelerimden. Hadsizliğim sınırdışı edildi, göçüm sana; içten içe, ilden ile, içten sana, içten dileklerimle göğsünün kuş yuvasına...
Gözlerini istiyorum, alemin böyle güzel bir sensizlik görmediği yerde böyle güzel bir göz seyretmediği sanatı mahrem çizelgemin kelime namusuna ataerkil düzen oturtması yapmışlar ta derinlerimden. Sensizliğim seyir dışı edildi, göçük sana; içten dışa, ülkeden ülkeye, içten sana, hiçten öpüşmelerimle göğsünün üstünde kafesini kıran namussuz kuşun yuvasına...
Yazarım ben. Bak! Yine yazdım işte seni, sabah ve akşam ayırt etmeden en çıplak gerçekle nefret ettim senden. Bu kez haklı gerekçelerimle.
Hasretini öldürüyorum, alemin böyle güzel bir zalim adam görmediği yerde böyle güzel bir hasret seyretmediği mis kokan nefretimin psikopat kelime harcına lüzumsuz sözleri gözlemlediği denemelerimden. Hasretin üveyik ilan edildi, ölüm sana; kalpten kalbe, külden küle, günden güne; hasretimin sevişmelerinden göğsünde uyumak cesareti gösteren o minik martının sefil yuvasına...
Hiçten güneş battı, içten gidersin şimdi de sen.
Yazarım ben. Bak! Yazdım işte...
Kaderime yazılmayan sen, denemelerime konu oldun. Artık nihai bir pazarlık seni sensiz sevmek; borçlusun kelimelere herdem; nefreti perişan, ahuyu zar eylemeden...
Dilara AKSOY
24 notes · View notes
Text
Karaçalı
Beynimin içinde milyon tane soru, milyon tane hadsiz acaba ve gözlerimin ferinin sönmüş halinin aynaya yansıyan hâli var gecemde. Yalnız kalmak istiyorum, sonra zaten senin yalnız kalmaya ihtiyacın yok ki; kalbinin bir eşi yoksa ve ruhunun yansıması çöllere erişen bahtsız bedevi tonlu bir keşke ise zaten yalnızsın demektir diyor, iç sesim.
Gecenin koyusuna defnediyorum çocuksu mutluluklarımı. Giden, ömürden; kalamayan keşkeden dem vuruyor mutsuzluğu, sonra bakıyorum zaten ikisi de bir.
Kavuşamamak trenine bindim. Hiç haddim olmayan erişilmez bir yankının bende es vererek mutluluğa zengin olacağını zannettiğim günler bitti.
Biliyorum, gelmemek için doğmuş; o... Fena fakirim. Bayram harçlığı kesilen öksüz ve yetim bir sevdanın çocuk esirgemeye emanet edilen asil kimsesizizi gibiyim.
Betonlara çarptım, dibine kadar mutsuzum. Diretmeden ve samimiyeti salça etmeden hayallere, öylece ve sadece kendime sarılacağım. Sarılabileceğim bir kendim kaldıysa eğer.
Karaçalıyım ben. Üçüncü Şahsın Şiiri'nin mutaassıp ve faziletini yolda düşürmüş soytarı bir üçüncü kisisiyim. Olmamam gereken yerde, olmamam gereken bir sevdanın keşmekeş dilinde sevdaya absürt komedi zaferleri sunup aşka tükürmüş gibi bir üçüncüyüm. Hasrete ölen, hasretle ölen ve gişesini kavuşamamakla kapatan bir üçüncü... Sureti gizeminde angarya kalmış ve o adamın hiç'i olmuş bir üçüncüyüm.
Tozlandım. Tohumu ibne ümitlerin namüsait bayram sevinçlerinde bir içimlik içkilerin kabataslak mezesiyim. İflah olmam.
Çok sevdim de neye yaradı? Piç damgası yedi, sevdamın hazini. Sazındaki türkülere selam eden ve ruhuna fatiha bileyen gidişlerin ölüşleri kaldım.
Sevemem, bir daha. Bu, ilk ve sondu. Herkes, her şeyiyle mutlu olsun.
Çözün beni; kubbe altında göğün civanperver kahredişleri var. Teslim oldum, sevgili Tanrım.
Karaçalının günahında yeşerdi kalbinin un ufak olan kalan yanı; sevmiştim be. Çok sevmiştim. Adına gül, kalbine hayat ekmek istemiştim. İflah olmam.
Gidiş- dönüşe karışmayan tüm biletler, karaçalının yollarına mum diker.
Çağırmaz, özrüm kabahatime nalları diker. Bir aşk hikayesi değildi bu son ölüşüm; hikayenin sonunu merak eden acaba yolculuğuydu. Kazalar, belalara karışmadan karaçalının dikenleri kendine battı.
Zulüm köşesinden döndüm, döndüm de onu gördüm sandım. Bir heyecan, bir mutluluk, bir yaşamak... Karaçalının yok olmak vakti gelmiş meğer. Mutluluk, ona sonsuzluk dallarında konsun.
Bir daha hiç kimseyi sevmemeye gittim ben...
Dilara AKSOY
17 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 3 months
Text
Merhaba Ömrüm
Merhaba Ömrüm…Nasılsın? Beni sorma halim yaman yine; çünkü sen yoksun. Yalnızlık beni yine mesken almış, sarıp sarmalıyor senin yerine…
Merhaba Ömrüm; nefessiz kalıyorum senin olmadığın yerlerde; izimi bulabilene aşk olsun!
Sen benim neyim misin, merak mı ediyorsun? Ömrüm, sancılarım, bakışlarım, duyuşlarım, çok derin ağlayışlarım; gözyaşlarım… Kalbimin içinde bir türlü dile getiremediğim tekim, hepim, sonum…
Merhaba Ömrüm, seni ömrümün paha biçilmezi yaptığımı bilsen bu kadar rahat davranır mıydın ki? Sanmam… Korkardın aşkımdan fazla sevemezsin, aşkım aşkını geçer diye pek bir hayıflanırdın. Sevebilecek asil gönlüne ‘Asil bir seviş’yerleştirmediğini düşünerek… Olsun… Ömrüm; Merhaba Ömrüm… Çok yeni bir sınava tâbi tuttum kendimi, seninle sınıyorum kendimi, sensizlik anlarında söyleyemediklerimi düşünüyorum içimden haykırıp sana ulaştırmayı dileyerek… Merhaba Ömrüm; İlacım,sancım, muhtacım… Anlar mısın ki dizelere sığmayan bu aşkı? ‘Biz’olur muyuz? şimdilerde bu kadar ürkek, bu kadar sancıya yenik durumdayken; mağdurken, sevebilme gücünü keşfetmiş ama söyleyemezken…
Ben senin neyinim? Muammaların,sorgulayıp suçlayışların, çözmeye çalışmaların, bir merak içinde arzularının esirinde kendi içinde çırpınışların…Ben senin neyinim? Söyle! Sığmayan dizelere söyle bakalım…
Sen benim ömrümsün, parıldayan bir güneş, yağan yağmurum; ayazlarda bedenimi aşkınla ısıtan tek gerçek. Merhaba Ömrüm; Merhaba! Sana bu ilk sesleniş, ilk defa…Adımı anmaktan korkup gerçekleri kendine fısıldarken ben sana yalnızca ‘Ömrüm’diyebiliyorum, ömrüm…Merhaba çekingen ömrüm…
Sol yanımda geçmişin izleri, sağ yanımda sımsıcak sevgi ve de hasretin…
Merhaba ÖMRÜM; Sevebilirsek bize fayda etmez zulüm. Tek bir saniyede bile yıkar geçeriz her şeyi, herkesi; sevebildiğini sanan tüm yürekleri… Merhaba ÖMRÜM; Korkularından uzak bana yakın olmak istiyorsan haydi sen de bu sözü fısılda; MERHABA ÖMRÜM…
Yürekten yüreklerini ortaya koyup, yürekleri yalnızlık kıyısından terfi edenlere; yani soylu dilencilikten çıkmış asil sevebilenlere…
Dilara AKSOY 
Tumblr media
20 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 3 months
Text
Yasak Adam
Bir adam vardı; kalbimi kalbine ömürlük adadığım yasak adam...
Sesinin martısında kanadı olup uçmayı dilerdim, Tanrı'dan. Sırf, onun kalbine; sırf, onun ömrüne...
Bir adam vardı Tanrı'm ve sen onu biliyorsun; gözlerinin parıltısında mutluluğa gelirdi çocuk kalbim. Her gün onu görmek için o küçük şehrin küçük bahçesine yerleştirirdim umudumu; bilmezdi hiç, onu sevmek; cenneti kıskandırmaktı martılarla, onu sevmek; yeryüzünde şifası olmayan her şeye meydan okumaktı ve onu sevmek, hep...
Bir adam vardı, gülüşünün ikramında gökyüzünün misafir zorunluluğu ortadan kalkardı, bakamadığım gözlerinin ağzımdan çıkamayan tümcelerine yenilirdi kalbimin sesi...
Yanımdayken yaşadığım; yokluğundayken ise, varlığının hayaliyle yaşadığımdı. Bir adam vardı; çok sevdiğim... Uğruna güneşin en hakiki aydınlığından vazgeçtiğim... Bir adam vardı, çok severken kalbimin sesini duyar diye çekindiğim...
Ölülere karıştı Tanrı'm; yâr saklısına karıştı, benden uzağa karıştı; sesi; gözleri, kalbi, gülüşü bir başkasına emanet... Başkasında yaşayan bende ölüdür Tanrı'm ama; onu bende öldürmezden önce kendimi aşkta öldürüyorum.
Bir adam vardı; kimsenin yerine koyamayıp kimseye onun yerini veremediğim; kendi içimde kendime sakladığım; bulan olursa diye korktuğum, bir gün görmesem onu; gözlerimden soğuduğum... Kaybettim, Tanrı'm; ölülere karıştı, varlığının gönül kıran hadisesi; yokluğunun izbe felaketi...
Onu hâlâ çok seviyorum Tanrı'm; Sen biliyorsun. Bir daha dönmemek ve bir daha onu sevmemek üzere hapsolduğum acıların karakolundayım. Kelepçeleri varlığıma cesaret verdi, tutuklandım onsuzlukta. Gelmeyecek, sevmeyecek, bana ait olmayacak bir yasak adam sevdim Tanrı'm; madem onu bana yaratmadın, madem onu bende aşk vuslatına erdiren olamadın, neden sevdim onu, canım Tanrı'm?
Bir adam vardı; başka bir kadının koynunda, başka bir kadının gözlerinde ve başka bir kadının varlığında. Ondan önce onu sevdiğim, ondan önce onu beklediğim, ondan önce ondan başkasını yüreğimde demlemediğim...
Ölülere karıştı Tanrı'm; gelemez o, sevemez o, dokunamaz; aşkı bende bir ömür yaşatamaz o...
Ben, bir adam sevdim Tanrı'm; kalbimin kırıklarını aldırıp, aklımın yorgunluğuna talip olur, beni benden çok sever sandım. Kahkahası cennetin giriş biletiydi, gözleri, dünyamın rengiydi. Yasak adam; kahrı bela yollarında beni hasta edip aşka; yorgan döşek bir mutluluk veremeyen kayıp adam...
Onu hâlâ, Ömrümün girdabında kaybolup giden mutluluklarım gibi çok seviyorum. Üstelik ve hâlâ; kendimden çok... Öldü o, Tanrı'm; biliyorsun, kapı numarasını şaşırdı zillet aklı. Ondan başkasını yazmadın madem kalbime; kaderimin bu asfalt çilesi niye? Onu hâlâ çok ama çok seviyorum, o; bana yasak, bir başkasına helal mutluluklarda döngü şarabı... İçiliyor yaşamın her kalp atışında, ben yine susuz; ben yine ölünün diriye selam veremediği yollarda kaldım.
Onu seviyorum Tanrı'm. Bir adam vardı; Ömrümün kayıp cennetinde köksüz kaldım. Doğuramadım Tanrı'm; ona aşkı... Yaşayamadım.
Bir adam vardı; cenazesinde üstüne atılan toprak da bendim, toprağa yatıp kalkamayan biçare aşkın sahibi de bendim. Bir yasak adam vardı; Tanrı'm, çok çilekeş kaldı ona varlığım.
Aklında intihar, kalbinde cinayet işledi varlığım.
O yasak adamı seviyorum Tanrı'm; çok, biliyorsun.
Madem onu bana yazmadın, kalemimden onu al; yalvarırım...
Dilara AKSOY
39 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Unutmalardan
Unutmalardan aldım seni sevgilim; unutmalardan alıp başımın tacı yaptım. Yol üstüne yol, sevda üstüne sevda uzattı saçlarım; sırf sana erişebilmek için...
Ümidimi hancılardan toplayıp bağcılara sattım, ayakkabı boyar gibi boyadım sensiz mutsuzluğumu; bir damla suya baş, bir ahıma ahlak bozan emperyalist çığlık oldun. Varım yoğum sen tsunamisiydi, denizler altında yirmi bin fersahın ayarı kaçmıştı ta şuramdan ötemden berimden biliyordum seni.
Kaçtın! Bana dalkavukça bir hasret bıraktın, rütbesine kimyon bulaşan ve salçalı kısmetine ekmek arayan merhabaları çukura düşen tonlarca sen dururken...
Dudaklarını istiyorum, alemin böyle güzel bir ayrılış görmediği yerde böyle güzel bir öpüşme seyretmediği kelimelerimin bana; sana öyle güzel bir öpüşme sanatı yazdığı aşk denemelerimden. Hadsizliğim sınırdışı edildi, göçüm sana; içten içe, ilden ile, içten sana, içten dileklerimle göğsünün kuş yuvasına...
Gözlerini istiyorum, alemin böyle güzel bir sensizlik görmediği yerde böyle güzel bir göz seyretmediği sanatı mahrem çizelgemin kelime namusuna ataerkil düzen oturtması yapmışlar ta derinlerimden. Sensizliğim seyir dışı edildi, göçük sana; içten dışa, ülkeden ülkeye, içten sana, hiçten öpüşmelerimle göğsünün üstünde kafesini kıran namussuz kuşun yuvasına...
Yazarım ben. Bak! Yine yazdım işte seni, sabah ve akşam ayırt etmeden en çıplak gerçekle nefret ettim senden. Bu kez haklı gerekçelerimle.
Hasretini öldürüyorum, alemin böyle güzel bir zalim adam görmediği yerde böyle güzel bir hasret seyretmediği mis kokan nefretimin psikopat kelime harcına lüzumsuz sözleri gözlemlediği denemelerimden. Hasretin üveyik ilan edildi, ölüm sana; kalpten kalbe, külden küle, günden güne; hasretimin sevişmelerinden göğsünde uyumak cesareti gösteren o minik martının sefil yuvasına...
Hiçten güneş battı, içten gidersin şimdi de sen.
Yazarım ben. Bak! Yazdım işte...
Kaderime yazılmayan sen, denemelerime konu oldun. Artık nihai bir pazarlık seni sensiz sevmek; borçlusun kelimelere herdem; nefreti perişan, ahuyu zar eylemeden...
Dilara AKSOY
24 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Yasak Adam
Bir adam vardı; kalbimi kalbine ömürlük adadığım yasak adam...
Sesinin martısında kanadı olup uçmayı dilerdim, Tanrı'dan. Sırf, onun kalbine; sırf, onun ömrüne...
Bir adam vardı Tanrı'm ve sen onu biliyorsun; gözlerinin parıltısında mutluluğa gelirdi çocuk kalbim. Her gün onu görmek için o küçük şehrin küçük bahçesine yerleştirirdim umudumu; bilmezdi hiç, onu sevmek; cenneti kıskandırmaktı martılarla, onu sevmek; yeryüzünde şifası olmayan her şeye meydan okumaktı ve onu sevmek, hep...
Bir adam vardı, gülüşünün ikramında gökyüzünün misafir zorunluluğu ortadan kalkardı, bakamadığım gözlerinin ağzımdan çıkamayan tümcelerine yenilirdi kalbimin sesi...
Yanımdayken yaşadığım; yokluğundayken ise, varlığının hayaliyle yaşadığımdı. Bir adam vardı; çok sevdiğim... Uğruna güneşin en hakiki aydınlığından vazgeçtiğim... Bir adam vardı, çok severken kalbimin sesini duyar diye çekindiğim...
Ölülere karıştı Tanrı'm; yâr saklısına karıştı, benden uzağa karıştı; sesi; gözleri, kalbi, gülüşü bir başkasına emanet... Başkasında yaşayan bende ölüdür Tanrı'm ama; onu bende öldürmezden önce kendimi aşkta öldürüyorum.
Bir adam vardı; kimsenin yerine koyamayıp kimseye onun yerini veremediğim; kendi içimde kendime sakladığım; bulan olursa diye korktuğum, bir gün görmesem onu; gözlerimden soğuduğum... Kaybettim, Tanrı'm; ölülere karıştı, varlığının gönül kıran hadisesi; yokluğunun izbe felaketi...
Onu hâlâ çok seviyorum Tanrı'm; Sen biliyorsun. Bir daha dönmemek ve bir daha onu sevmemek üzere hapsolduğum acıların karakolundayım. Kelepçeleri varlığıma cesaret verdi, tutuklandım onsuzlukta. Gelmeyecek, sevmeyecek, bana ait olmayacak bir yasak adam sevdim Tanrı'm; madem onu bana yaratmadın, madem onu bende aşk vuslatına erdiren olamadın, neden sevdim onu, canım Tanrı'm?
Bir adam vardı; başka bir kadının koynunda, başka bir kadının gözlerinde ve başka bir kadının varlığında. Ondan önce onu sevdiğim, ondan önce onu beklediğim, ondan önce ondan başkasını yüreğimde demlemediğim...
Ölülere karıştı Tanrı'm; gelemez o, sevemez o, dokunamaz; aşkı bende bir ömür yaşatamaz o...
Ben, bir adam sevdim Tanrı'm; kalbimin kırıklarını aldırıp, aklımın yorgunluğuna talip olur, beni benden çok sever sandım. Kahkahası cennetin giriş biletiydi, gözleri, dünyamın rengiydi. Yasak adam; kahrı bela yollarında beni hasta edip aşka; yorgan döşek bir mutluluk veremeyen kayıp adam...
Onu hâlâ, Ömrümün girdabında kaybolup giden mutluluklarım gibi çok seviyorum. Üstelik ve hâlâ; kendimden çok... Öldü o, Tanrı'm; biliyorsun, kapı numarasını şaşırdı zillet aklı. Ondan başkasını yazmadın madem kalbime; kaderimin bu asfalt çilesi niye? Onu hâlâ çok ama çok seviyorum, o; bana yasak, bir başkasına helal mutluluklarda döngü şarabı... İçiliyor yaşamın her kalp atışında, ben yine susuz; ben yine ölünün diriye selam veremediği yollarda kaldım.
Onu seviyorum Tanrı'm. Bir adam vardı; Ömrümün kayıp cennetinde köksüz kaldım. Doğuramadım Tanrı'm; ona aşkı... Yaşayamadım.
Bir adam vardı; cenazesinde üstüne atılan toprak da bendim, toprağa yatıp kalkamayan biçare aşkın sahibi de bendim. Bir yasak adam vardı; Tanrı'm, çok çilekeş kaldı ona varlığım.
Aklında intihar, kalbinde cinayet işledi varlığım.
O yasak adamı seviyorum Tanrı'm; çok, biliyorsun.
Madem onu bana yazmadın, kalemimden onu al; yalvarırım...
Dilara AKSOY
39 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Unutmalardan
Unutmalardan aldım seni sevgilim; unutmalardan alıp başımın tacı yaptım. Yol üstüne yol, sevda üstüne sevda uzattı saçlarım; sırf sana erişebilmek için...
Ümidimi hancılardan toplayıp bağcılara sattım, ayakkabı boyar gibi boyadım sensiz mutsuzluğumu; bir damla suya baş, bir ahıma ahlak bozan emperyalist çığlık oldun. Varım yoğum sen tsunamisiydi, denizler altında yirmi bin fersahın ayarı kaçmıştı ta şuramdan ötemden berimden biliyordum seni.
Kaçtın! Bana dalkavukça bir hasret bıraktın, rütbesine kimyon bulaşan ve salçalı kısmetine ekmek arayan merhabaları çukura düşen tonlarca sen dururken...
Dudaklarını istiyorum, alemin böyle güzel bir ayrılış görmediği yerde böyle güzel bir öpüşme seyretmediği kelimelerimin bana; sana öyle güzel bir öpüşme sanatı yazdığı aşk denemelerimden. Hadsizliğim sınırdışı edildi, göçüm sana; içten içe, ilden ile, içten sana, içten dileklerimle göğsünün kuş yuvasına...
Gözlerini istiyorum, alemin böyle güzel bir sensizlik görmediği yerde böyle güzel bir göz seyretmediği sanatı mahrem çizelgemin kelime namusuna ataerkil düzen oturtması yapmışlar ta derinlerimden. Sensizliğim seyir dışı edildi, göçük sana; içten dışa, ülkeden ülkeye, içten sana, hiçten öpüşmelerimle göğsünün üstünde kafesini kıran namussuz kuşun yuvasına...
Yazarım ben. Bak! Yine yazdım işte seni, sabah ve akşam ayırt etmeden en çıplak gerçekle nefret ettim senden. Bu kez haklı gerekçelerimle.
Hasretini öldürüyorum, alemin böyle güzel bir zalim adam görmediği yerde böyle güzel bir hasret seyretmediği mis kokan nefretimin psikopat kelime harcına lüzumsuz sözleri gözlemlediği denemelerimden. Hasretin üveyik ilan edildi, ölüm sana; kalpten kalbe, külden küle, günden güne; hasretimin sevişmelerinden göğsünde uyumak cesareti gösteren o minik martının sefil yuvasına...
Hiçten güneş battı, içten gidersin şimdi de sen.
Yazarım ben. Bak! Yazdım işte...
Kaderime yazılmayan sen, denemelerime konu oldun. Artık nihai bir pazarlık seni sensiz sevmek; borçlusun kelimelere herdem; nefreti perişan, ahuyu zar eylemeden...
Dilara AKSOY
24 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
İki Bin Yirmi Üç Ölüş
Çaresi beton yığını olan hazangillerden geliyorum. Yılın sonundan vuruyor bu kez, hasret; benim olmayanın başkasına can oluşunu izleyeli çok oldu. Lütfen, ağlama kalbim...
Sana, yalnızlığı terhis edilen özgürlükler vaat ediyorum. Hiç kimseliğinin virane sokaklarında ayrılık karakollarına düşüp eskort kelimelerinin özrüne ağzına sağlık kırbaçları vuruyorsun. Bir yaşamak vardı sende, çok severken sevildiğini zannettiğin o günden kalma.
Lütfen, ağlama kalbim... Ya da ağla son kez. Bir daha kırılamazsın sen, seni çok öldürdüler. Bir daha ölemezsin ve bir daha aşk raylarından medet trenlerine çıplak ayakla beni götüremezsin.
İki bin yirmi üçün hançer faziletinden eski şarkıların gözyaşı kovalarına biriktirdin beni, boğuluyorum ve kurtaracak bir Allah'ın kulu yok. Meğer kurtarılmak için değil; aşkta ölmek için sevmişsin.
İki bin birin yıllar fazlalığına iki bin yirmi üç acı daha eklemişsin.
Lütfen, ağlama gözlerim. Ya da ağla.
Son kez. Ne de olsa bir daha seven bir kalbim olmayacak. İnsan sevmelerden alıyorum kalbimi, ölürken sevemez ki. Böylesini yaşayanlar hiç hissetmezler ki.
Bir vakit, kısa bir dönem mutlulukla atmıştın, kalbim. Sanmış ve yanılmıştın. Senden özür dilemeye yüzüm yok. Toprağına eke eke acı ektim.
Gidiyorum. Yeni bir kalp varsa bana bağışlanacak, taşından da eklesinler. Pamuk bir kalbin acısında ölmeyi tatmak zordu. Bir koku geldi, burnuma. Sandım ki aşk gelmiş. Gelemez, o...
Çünkü çoktan bir başkasıyla mutlu olmaya gitmiş.
Son bir çiçek bıraktım toprağına, kalbim.
Onsuz filizlendiğin aşk günlerinin ceset taliminden harp ilan edilen acılarına teselli olsun. Sevmiştik, sen ve ben.
Onu, sadece onu; güzel öldük.
Güzel gömüldük.
Acısı tazede rüzgar bilendi, kısmetinde.
O bizi sevmedi, lütfen; bari ölüyken ağlama, kalbim...
Dilara AKSOY
Tumblr media
8 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
İki Bin Yirmi Üç Ölüş
Çaresi beton yığını olan hazangillerden geliyorum. Yılın sonundan vuruyor bu kez, hasret; benim olmayanın başkasına can oluşunu izleyeli çok oldu. Lütfen, ağlama kalbim...
Sana, yalnızlığı terhis edilen özgürlükler vaat ediyorum. Hiç kimseliğinin virane sokaklarında ayrılık karakollarına düşüp eskort kelimelerinin özrüne ağzına sağlık kırbaçları vuruyorsun. Bir yaşamak vardı sende, çok severken sevildiğini zannettiğin o günden kalma.
Lütfen, ağlama kalbim... Ya da ağla son kez. Bir daha kırılamazsın sen, seni çok öldürdüler. Bir daha ölemezsin ve bir daha aşk raylarından medet trenlerine çıplak ayakla beni götüremezsin.
İki bin yirmi üçün hançer faziletinden eski şarkıların gözyaşı kovalarına biriktirdin beni, boğuluyorum ve kurtaracak bir Allah'ın kulu yok. Meğer kurtarılmak için değil; aşkta ölmek için sevmişsin.
İki bin birin yıllar fazlalığına iki bin yirmi üç acı daha eklemişsin.
Lütfen, ağlama gözlerim. Ya da ağla.
Son kez. Ne de olsa bir daha seven bir kalbim olmayacak. İnsan sevmelerden alıyorum kalbimi, ölürken sevemez ki. Böylesini yaşayanlar hiç hissetmezler ki.
Bir vakit, kısa bir dönem mutlulukla atmıştın, kalbim. Sanmış ve yanılmıştın. Senden özür dilemeye yüzüm yok. Toprağına eke eke acı ektim.
Gidiyorum. Yeni bir kalp varsa bana bağışlanacak, taşından da eklesinler. Pamuk bir kalbin acısında ölmeyi tatmak zordu. Bir koku geldi, burnuma. Sandım ki aşk gelmiş. Gelemez, o...
Çünkü çoktan bir başkasıyla mutlu olmaya gitmiş.
Son bir çiçek bıraktım toprağına, kalbim.
Onsuz filizlendiğin aşk günlerinin ceset taliminden harp ilan edilen acılarına teselli olsun. Sevmiştik, sen ve ben.
Onu, sadece onu; güzel öldük.
Güzel gömüldük.
Acısı tazede rüzgar bilendi, kısmetinde.
O bizi sevmedi, lütfen; bari ölüyken ağlama, kalbim...
Dilara AKSOY
Tumblr media
8 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Yarası Saklı Lodos
Çok şey değişti son zamanlarda. Ben değişiyorum. Sonunda hayat beni de insanlara güvenmeyen, katı, hep şüpheci ve mesafenin gerekliliğine inanan birine dönüştürüyor. Çok çaba, çok emek değildir belki. Yersizdir. Hiçbir güzel şey zorla olmuyor ve geriye dönüp baktığınızda kendinizden başka bir şey kalmıyor... önce kırgınlık, sonra boş vermişlik ve en sonunda da mesafe sarıyor içinizi. Bir daha kırılmamak sözü veriyorsunuz kendinize. Sevmenin bu hayatta hiçbir şeye yetmediğini öğretiyor zaman, hayat, insanlar. Bencilce içinize dönüyorsunuz. Kim sever kim sayar kim yanınızda olur gerçekten, uğraşmadan. Adına güç diyorlar; kamufle bir irade ama sonu hep sevgisizlik. Sonra yaş almak, büyümek, gerçeğe karışmak diyorlar.
Düştüm. Her yanım yara bere. Kalkarım. Kötü olan, kalktığım vakit asla eski ben olamayacak oluşum. İnanmak yerinden vurulunca insan, bir daha asla inanamamayı seçiyor. Yaklaşmamak, uzak durmak...
En büyük savaş insanın kendisiyle olan savaşıdır. İnsan önce kendini affetmeyi öğrenmeli bu yüzden. Dönüyorum, içimin kırılgan yanlarına; bir daha kimseye batmam. Her günahım her yasağım ve her içime dönüşüm kendime saklı. Büyütürüm o yaralı ben'i; başkalaşır güçlenirim. Hayat dediğin... Bir daha o neşesi samimiyete sarılan koşulsuz olur muyum, bilmem. Vakit, acıya çok; mutluluğa dar işte...
Anka kuşu misali, küllerimizden doğmaya...
Dilara AKSOY
14 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Teslimiyet
O her zaman haklıydı ve ben her zaman âşıktım, sonunda bu haklılık, bu aşkı yendi.
Kaybettim, kabullendim. Kalbimdeki martıların leşleri bir bir düştü umutlarıma; hoşça kal sevdiğim, seni benden parça parça götürmek yerine tamamını bırakarak geçmişime, sünger çekmeye gidiyorum.
Olmadı. Olamadı. Sen, saltanatı kalbimden taşan ve bir avuç toprağa her gece beni gömen sevdiğim...
Gidiyorum artık seni sevmekten. Seni, çok sevdiklerine teslim ediyorum.
Yollar, günaha davetiyeden başka bir şey olamadı ben seninle doluyken. Kabullendim.
En baba cümleleri dizdim de aşka; yavrularına rakip oldular. Avuçiçime düşerken gözyaşlarım, sen hep mutluluğun teninde onu sevmelerde yıkandın.
Bitiriyorum, yılların hapsini; gözünaydın. Bir kuş gibi uçuyorsun semalar şaşkın. Aidiyet yine bana haram köprülerin, sen tescilli yokluğu oldu.
Seni, senden istemekten vazgeçtim.
Gidiyorum. Başka gemilerin en yalnız yolcusu olmaya. Ne seni alırım bir daha aşkla gönlüme; ne yalnızlıkla kaplı gecelerimi...
O, haklılık payıyla kalbimi döven bir hercaiydi.
Haklılık, aşkı yendi. Pes ettim. Mutluluk, sana onunla uzanan en deli dolu yağmur olsun.
Seni, kalemimde öldürüyorum.
Mürekkebi yaşlı gecenin, yaslı perdesi...
Son perde.
Kavgasız, sitemsiz ve gürültüsüz çekiyorum yüreğimi.
Öte- beri almaya giden bir çocuğun bozuk paralarını yola düşürdüğü zamanki sessiz ve korkak paniği gibi.
Sen, haklıydın; ben âşık.
Aşk, haklılığı yener sanmak benim aptallığımdı.
Mutluluklarımız ağır aksak, temassız, telaşsız ve birbirinden uzak.
'Çıt' sesini duydun mu kalbimin?
Eline değen elimin, kader yakasında kendini imha etti.
Hiç sevmedi, hiç yaşanmadı.
Uğur yollar, gecelerinin gündüze teslim aşk dolu mutluluğu olsun; onunla.
Gittim ben.
Sensizlikten, seni sevmekten, seni beklemekten.
Bir ayağım çukura girdi, sandım ki seni beklerken yaşlandım; ruhumun kilitli mutlulukları tepemden aşağı düşmüş meğer. Şimdi kalktım.
Göz, sağanakları terk etti. Güneş, ayrı hayatların kadere teslimiyeti olsun.
Kalbinin beni sevmeyişinden öperim...
Dilara AKSOY
18 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 4 months
Text
Az
Yavaş yavaş azaltıyorum gönül kuşağımda seni; bir kerede çok sevmek yanılgısına düşmüşken kalbim, artık azaltmak aşaması gıdım gıdım büyüyor içimde. Daha az merak ediyorum, daha az özlüyorum, daha az sevmeyi seviyorum seni. Çünkü sen, bu kadarsın; bu kadarla sınırlı kalansın, kalmalısın.
Yavaş yavaş çekiyorum sana bahşettiğim anlamları; sen ve diğerleri; aranızda sadece bin yalan fark var. Skor sende... Başkasına müsait bir yaşamın yirmi dört saate gömülen gerçeği olmuşsun; dürüstlüğün bile yalnızca ona soyunmuş. Bende kaç kilometre daha yürüyebilirsin bu aşkı?
Ağlamıyorum mesela. Kahkaha atabiliyorum; zaman, yine sensiz işliyor; bu kez, tamamen ebediyen... Sen benim, gönül yaramda asılı kalmış ve okunmamış dileğimdin. Kabul olmadın. Bir kez, sadece bir kez gözlerinde kendimi aşkla görmekti dileğim; okunmadın, kabul olmadın. Dualarım terk etti bu aşkı; ateist oldular sevdalara... Taptıkları umutların abdestini gökyüzüne doğru aldılar; teyemmüm cinayetinde 'Düz' bir gidişle imtihan edildi yok oluşun...
Bir kez, son nefesini verirken bendeki gerçek aşkta; sana, "Sevgilim" diyebilir miyim? Diyemem. Lal, ölümün kokusuyla kolonya olur, bayılırız ayrılıklara. Haydi, başkasının sevdiği; azalırken, nefesin asil bir vedayla kalır bende, yokluğunun bile hatıralarıyla...
Hoş öl, başkasının yâri; bu aşka yavaş ölümler yakışır.
Kilometrelerce sen biriktirmişim aklımda; aklım bende, kalbim o şehrin senli gülümseyişinde... Ver bana, kalbimi...
Sensiz her nefrette lazım olur.
Başkasının sevdiği; azaldıkça kaybolan gerçeğim, sevmek işte, imkansız yıldızların kayıp gidişiydi bende. El, veda...
Dilara AKSOY
26 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 5 months
Text
Merhaba herkese,
Nihavent adlı romanım, Trendyol'da satışa sunuldu. Herkese iyi okumalar dilerim.
57 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 5 months
Text
İsimsiz
Yokluğu dünden tedbirli; varlığı bir başkasına mutluluk...
Her geceyi nefretle anmaktan yorulduğum...
İsimsiz varlığının düzmece sevişinde bir kez daha haktan yana kendimi kavurup yarınlarda kuruduğum...
O; isimsiz... Şimdi ve her gün, her an, her seviş ve her özleyişte onun yanında.
Kalbimi idmansız ateşlerde imansız sevdalara görkemli ölümlerde bırakan; isimsiz...
Hançerin batışı gibi batan güneşlerde gözyaşımı özüm yaşım saydığım...
Yok.
Hiç mi yok? diye sorarsan eğer aşk; hiç yok.
Bende acısı kaldı bu sevdanın ama o, yok.
Hem zaten başkası için var olan bende mümkün olur muydu? Ah! Oyunlarının hasrete biat eden yaramaz uysallığı isimsiz...
Kaderimin çark töreninde kendimi döndürüp başım gibi sarhoş ettiğim, her baş ağrımda kalbimdeki sızının beynimde yankı bulduğu girdap gülü...
Başkasının kokladığıydı madem, toprağımda yeşereceğine neden inandırdı?
Sevmek beni, hem de çok sevmek; kalbinde beni gün gibi güneş gibi yaşatmak yoktu madem, kalbinin ikramında bir sevda pusulasını neden kalbime mutluluk taşları gibi döşedi ve bir an sadece...
Biliyorum, hayatımın sonuna dek onu görmeyeceğim. Gönlümden başka yerde.
Gozleri, isimsiz varlığının beni hak etmeyiş töreninde hep ona bakacak.
Varlığının her ceddi alay edecek yokluğuyla.
Patlamış mısırlar gibi patlayacak gecede sevda.
Havai fişek gibi rengarenk bir gösterişten korkuya mahal verecek ayrılıklar.
Hep kendimden kopup giderken ben.
İsimsiz, ne yaparsam yapayım umudun cümlesine ve cussesine mutluluğun; onsuz hep yenildiğim o isimsiz...
Şimdi başka bir sevdanın sevişmelerinde.
Tukendigim gecelerin umursamaz hecelerinde...
Kalbim, dirisini de ölüsünü de zerk ettiği hasret sularında bir kuru yaprak titreyişi gibi titriyor.
Ölüm döşeğinde.
O isimsiz, bensiz canı yanmazlar köprüsünün mutluluk atlayışlarında; aşka...
Bu gece de yok.
Yarın da yok.
Öteki gün de yok.
Fazlaca biriken yokluğu, namuslu aşkımın katil zanlısı.
Daha da namusluca sevmez aşk; o isimsizi...
Kuşun kanadını keser gibi keser aşk vatanının ihanete bayrağı yarıya indirme törenini.
Bir başkasının kokusuna karışan kokusu, bende ölüm krizantemi.
Koklamam.
İsimsiz...
Yaseminler beni bekler her gecenin karanlığına.
Yok, ismi yok.
Başımın ağrısında paralanan unutulmayışı kalbimde solan güllerin diken biriktirişi aşka.
Soldum, soldum da ben; isimsizin gönlünde koklanmadım aşkta...
Dilara AKSOY
16 notes · View notes