Tumgik
#kızmak
ilmiyyat1453 · 8 months
Text
Tumblr media
Yaptığı paylaşımların, ismi yazılmadan başka yerlerde paylaşılmasına kızan, tepki gösteren ve paylaşımlarına bir daha erişememeleri için insanları engelleyen kimseler olduğu görülmektedir. Hâlbuki İmâm Şâfiî (rahmetullâhi aleyh) derdi ki:
“İsterim ki bu ilmi, halk benden duya, öğrene; fakat bir harfini dahi bana mâl etmeye!”
Ebû Zekeriyya el-Ensârî, İmâm Şâfiî’nin bu sözü hakkında şunları söyler:
"İmâm Şâfiî’nin bu duası kabul oldu. Mezhebine ait hükümler, sanki onun değilmiş gibi anlatılır. Râfiî şöyle dedi, Nevevî şöyle dedi, Zerkeşî şöyle anlattı şeklindedir. Böylece onun mezhebi, başkaları tarafından dile getirilir."
Abdulvehhâb eş-Şa’rânî, et-Tabakâtu'l-Kubrâ
22 notes · View notes
bitmissinniremm · 2 years
Text
Kızgın olmamayı öğrendim.
Bazen birini sevmenin en iyi yolu,
gitmesine izin vermektir.’’
77 notes · View notes
delipsikolog8888 · 6 months
Text
kızıyorsam değil susuyorsam bitmiştir
6 notes · View notes
birbaskaydinsen · 10 months
Text
Şeytanlıktan utanmak yerine saflığa kızar olduk,
sadece biri sevmeyi aptallık sanıp ,aldatmaya soyunduk
koyun olmayalım derken bildiğin sırtlan olduk..
Tatlı dille yılanı deliğinden çıkarıp bir süre beraber takıldık.
Sonunda kendimizi yılana bile yılan olmayı öğretirken bulduk.....
-Gör Beni-İki Devrin Hikayesi
Akilah Azra Kohen
Tumblr media
2 notes · View notes
undertow5 · 2 years
Text
Tumblr media
Umut etmek önemli, içimizdeki o güzellikleri muhafaza edebilmek. Yaşayabilmek önemli, korkusuzca ve inatla. Tırnaklarını geçire geçire sımsıkıya tutunmak hayata. Vicdanı özgürleştirmek, yeşertmek beslemek ve büyütmek önemli, telaşla yürürken karanlık bir sokakta yavru bir kedinin sesine doğru koşabilmek önemli. Tam bitti dediğin anda düştüğün yerden onca yaraya rağmen kalkabilmek önemli. Törpülememek önemli, her duyguyu dibine kadar yaşamak dolu dolu sevmek, hıçkıra hıçkıra ağlamak, bağıra çağıra kızmak önemli. Yitip gidenlerin arkasından özlem duymak önemli, özlemi içinde taşıyabilmek o özleme rağmen devam edebilmek yoluna. İçinde var olmuş olan seni her karışına kadar bilmek, her zerresine kadar yaşayabilmek önemli.
10 notes · View notes
dezi-467 · 2 years
Quote
Kızgınlığı kolayca arındırabilirsin, biraz zarar vererek, birkaç eşyayı kırarak ya da kum torbasını nefesin kesilene kadar yumruklayarak. Ama kırgınlık öyle değil, çok daha karmaşık... Kırgınlık kalpte onarılır. Lakin kırgınlığın geçip geçmediğini de asla bilemezsin... Sözcükler sustuğu anda aklından ilk geçen nasıl kırıldığındır.
Kırgın çocuk için
13 notes · View notes
givemegifs · 10 months
Photo
Tumblr media
0 notes
kitaplarveben · 1 year
Text
Bı anda mesajları yığdırırsam bana kızmayın olur mu?
0 notes
coldandyellow · 1 year
Text
Olumsuz bir duyguya kapıldığımda bir süre kabuğuma çekilip sakince beklemeyi öğrendim. Kızmadan önce, küsmeden önce, gitmeden önce. İnanın çok şeyi değiştiriyor...
0 notes
ilmiyyat1453 · 2 years
Text
İslâm âlimlerinden biri talebeleriyle Basra kıyısında gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp:
"İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.
Talebelerden biri:
"Çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince mübârek zat:
"Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden yüksek sesle konuşuruz? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de duyurabilecek ve demek istediklerimizi rahat aktarabilecekken niye avazımız çıktığı kadar boğazımızı yırtarak bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lazım gelir."
"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile lüzum kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini hakîki olarak seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."
Daha sonra talebelerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine müsade etmeyin, izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun.
Ne demişler: Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz. Eskici bağırır, antikacı bağırmaz.
Fikri kıymetli olan bağırmaz. Bağıran düşünemez. Düşünmeyen kavga eder. Sesimizi değil sözümüzü yükseltelim."
Ahmet Demircanoğlu Hocaefendi
43 notes · View notes
saksibitkisiyim · 2 years
Text
niye böyle yaptı ki şimdi
6 notes · View notes
ruhumbipolar · 3 days
Text
ben gidiyorum kendinize çok iyi bakın, hayat kızmak, kin tutmak intikam almak ve sürekli kendinizi suçlu duruma sokmak için çok kısa üzülmeyin ne olursa olsun size ne kadar haksızlık yapılırsa yapılsın hep dik durmaya çalışın pes etmeyin gösterdiğiniz bu dik duruş bu mücadele sahte dünyanın içerisinde ki en gerçekçi şey. kendimle olan kavgam beni hep kahredip durdu meğer ne çözümü olan şeyleri hep sorun etmişim. olanı biteni unutmaya çalışırken denizimden ve bir sürü kederle beni içine çeken evimden uzaklara gitmek. daha gitmeden bile özlediğim balkonumdan. ama her şeye rağmen dimdik ayakta duracağım, zorundayım zorundaydım da en başından itibaren. hiç korktuğumu belli etmedim edemedim kimseye halbuki ne kadar korkuyorum ellerim titriyor göz yaşlarımı saklıyorum içimde. bir çanta bana bakıyor al da götür beni diye hiç de soramıyorum kendisine nereye diye. kime nasıl bu hâlde.
75 notes · View notes
nebez · 6 months
Text
Konuşmadan önce düşün; gereği var mı? Şefkat barındırıyor mu? Kimseyi incitebilir mi? Sessizliği bozacak kadar değerli mi? (Lao Tzu)
Kızmak, kırılmak istemiyorsan; kimseyi kendi ahlak anlayışınla yargılama.
Tumblr media
158 notes · View notes
murat-o41 · 2 days
Text
İddia(1)
Tumblr media
Biz eşim Gül ile Almanya’da yaşıyoruz. Kendi halinde, mütevazi insanlarız. Eşim dışarıda bir hayli kapalı, bir o kadar da güzel bir kadın… İnce belli, geniş kalçalı, dikkat çekici bir güzelliği var. Çok seviyorum eşimi...
İkimiz de burada doğduk, genciz, 30 yaşındayız. Almanların arasında yaşamanın verdiği rahatlıkla, çoğu konuda daha esnek hareket edebiliyoruz. Gül, ailesinden aldığı yetişme tarzı, biraz etraftaki yoğun akraba ilişkileri, çevre baskısıyla diyebilirim, dışarıda örtülü kapalı gezmesine rağmen, evin içinde çok rahattır.
Benimse karımın tam tersi, pek o taraklarda bezim olmadığından daha havai, daha eğlenceye düşkün, yemeyi içmeyi, gezmeyi seven biriyim. Tanıştığımız günden beri hiç sıkmam karımı, hatta açılması, daha rahat davranması için teşvik ederim. 
Hani, deyimin tam anlamıyla dışarıda hanımefendi, yatakta tam bir fahişe diyebilirim onun için… Evin kapısından içeriye girer girmez o ağırbaşlı Gül gider, yerini sikişken bir orospu alır. Yatakta yapmadığını bırakmaz bana... Öyle seksi seven, sevişmekten hoşlanan bir kadın ki... Dostlar başına...
Kapı komşumuz olan Hans, karısını uzun yıllar önce bir kazada kaybetmiş, elli altmış yaşlarında bir Alman… İleri yaşına rağmen gençliğinde çok spor yaptığından dinç görünümlü, atletik yapılı biri…
Karşılıklı oturduğumuz Hans ile aramda hem komşuluk, hem de yaş farkımıza rağmen bir arkadaşlık ilişkisi var. Yalnız başına yaşamasını izlemek üzer beni, her gördüğümde davet ederim. Ona bizim geleneksel yemeklerimizden ikram eder, uzun uzun sohbet ederiz.
Tabi, bu yemeklerde rakı ikramı da rutin bir olay... Bizim rakılar, Hans’ın biraları derken, çok güzel sohbetlerimiz olur. Gül de bize sofrayı hazırlar, fırsattan istifade, kendi bayan arkadaşlarına kaçar, o da kafasına göre takılır.
Karımın evde olmadığı böyle bir akşam rakı kadehlerini yuvarlayıp, konuşur gülüşürken konu sekse geldi. Açık fikirli, hoş sohbet, neşeli bir adamdı, rahatlıkla konuşuyorduk. Fıkralar, dedikodular, semtimizdeki kadınlar vesaire...
- “Hans… Bir şey sormak istiyorum izin verirsen…” dedim.
- “Ne istersen sorabilirsin arkadaşım...” dedi.
- “Karın öleli yıllar oldu, evlenmedin de… Evine kadın girip çıkmıyor gördüğüm kadarıyla… Kadınsız nasıl yaşıyorsun, çok merak ediyorum.”
Şakayla karışık, gülerek sormuştum bu soruyu, ama gerçekten merak ediyordum. Bu dinç görünümlü adam seks yapmayı bırakmış olamazdı. Bir kahkaha patlattı. Eliyle mastürbasyon işaret yaparak yanıt verdi,
- “Ne yapıcam dostum, elimle idare ediyorum.”
- “Yahu Hans, elle nereye kadar gider? Böyle olur mu hiç? Orospulara filan gitmiyor musun gerçekten?”
- “Ben orospularla yapamam, asla… İtici geliyor bana... Ben evli kadınlardan ve özellikle değişik, özellikleri olan kadınlardan hoşlanırım.”
- “Değişik derken... Nasıl yani?”
- “Bak, açık açık anlatayım mı? Zaten konuyu sen açtın, sonra kızmak, gücenmek yok…”
- “Yok canım, niye kızayım? Aramızda teklif mi var? Neyse doğrusu söyle işte Hans… Nasıl değişik kadınlarmış onlar? Merak ettirdin, anlat şunu...”
- “Mesela, örnek vereyim, en başta senin karın…” Bunu duyunca yutkundum şöyle bir…
- “Gül mü? Benim karım Gül?” Yüzüne baktım, çok ciddi duruyordu, şaka yapmıyordu Hans… Ne diyordu bu herif? Anlatmaya başladı. Uzun uzun karımı bana anlattı.
- “Gül’ü çok güzel ve seksi buluyorum arkadaşım. Bebek gibi güzel bir yüzü var. Hem bebek gibi masum, hem aşırı seksi... İpek örtülerle başını örtüyor, tamam, okey... Fakat genelde dar ve uzun etek giyiyor. Böyle giyinince de kalçaları, uzun bacakları bütün güzelliğiyle ortaya çıkıyor. Anlarsın işte, sen de erkeksin.”
- “Yani... Ne diyebilirim. Karım işte...” Yutkundum. Herif doğru söylüyordu. Benden daha iyi gözlem yapmıştı, karımın güzelliklerini çok güzel anlatıyordu.
- “Evet, senin karın... Bir de o güzel kalçalarıyla manken gibi bir yürümesi, bir süzülmesi var, harika dostum... O uzun eteğin altına giydiği file çoraplar, ince parlak çoraplar da ayak bileklerinden görünmüyor mu? Her erkeği deli eder senin karın... Bizim Alman kadınları gibi her yerini açık saçık göstermiyor. Paketin içinde neler olduğunu merak ettiriyor. İşte senin karın gibi özel ve güzel bir kadınla beraber olmak isterdim.”
Kızmayacağıma söz vermeme rağmen yine de için için kızıp öfkelenmiştim doğrusu… Fakat konuyu benim açmam nedeniyle, hatta anlatması için üstelediğimden bir cevap veremedim önce… Sonra gülmeye başlayarak işi şakaya vurdum, takıldım, dalga geçtim Hans’la…
- “Hans, bizde bir söz vardır. Yaş yetmiş, işi bitmiş deriz. Sen beraber olmak istesen de, hatta karım gel yapalım dese bile karımı yapamazsın ki… Senin alet çoktan emekliye ayrılmıştır, çalışmaz. Çalışsa da karımla başa çıkamazsın yatakta...”
- “Dostum... Eğer karın bana bir kerecik *verirse, sen de seyredersin nasıl yaptığımı... Yeter ki siz bana o fırsatı verin dostum… Senin güzel karının hakkını öyle güzel veririm ki...”
- “Karım sana verirse… Benim fıstık gibi karım sana vermez ki Hans… Bu yaşta... Ne komik adamsın yahu...” Hala gülüyordum bunu söylerken… Gencecik karım bu herife verecekmiş. Bak hele sen…
- “Tamam o zaman… İddiaya var mısın?”
- “Yapma Hans… Kaybedersin. Benim karım sana vermez.”
- “Korkuyorsan iddiaya girmeyelim. Anlayışla karşılarım.”
- “Ne korkacağım canım… Peki… Kabul… Ama kaybedeceksin bak, şimdiden söyleyeyim…”
O akşam Hans evine gitti. Ben ortalığı toplayana kadar karım arkadaşlarından geldi, yattık. Yatakta karımla sevişirken aklıma Hans ile girdiğimiz iddia geldi. Elimde olmadan Hans’ın bu yatakta karımla seviştiğini düşündüm.
İddiayı kaybetmeyi düşünmemiştim bile o ana kadar… Fakat karımın üstünde gidip gelirken yaşlı Alman papazın karımı siktiğini düşünmek nedense tahrik etti beni… Daha bir ateşlendim, sertleştim, Gül’ü bağırtarak siktim.
- “Ne bu kocacığım? Her zamankinden daha ateşliydin bu gece…” dedi karım yanımda soluk soluğa yatarken…
- “Özlemişim seni sikmeyi aşkım…” diyerek sarıldım karıma… Ne Hans’la girdiğimiz iddiadan bahsettim, ne de Hans’ın onu sikme hayalinin beni tahrik ettiğini söyledim.
Tumblr media
Birkaç gün sonra bir akşam işten gelmiş, yemek yiyorduk. Karım elindeki çatalı bırakıp bana baktı, yanakları kırmızılaşmış…
- “Biliyor musun aşkım? Komşumuz Hans bana hediye almış. Bugün öğleden sonra getirip verdi.”
Neredeyse ağzımdaki lokmayı püskürtüyordum. Şaşkın bir yüz ifadesiyle karıma baktım,
- “Ne hediyesi? Nerden çıkmış bu?”
- “Ne bileyim ben… Hem de pahalı bir yüzük almış. Öyle kibar, öyle sevimli bir hali vardı ki… Almasam kabalık olurdu, mecburen kabul ettim.”
- “Sen de hiç sevmezsin zaten, yüzükmüş takıymış... Adamın üstüne atladın değil mi pahalı yüzüğü görünce...” 
Neyse, alt tarafı yüzük almış karıma... Rahatladım biraz... Hiç olmazsa iddiaya girdik diye yatırıp sikmemiş Gül’ü...
- “Ay ne yapayım, çok güzeldi valla... Dayanamadım, aldım. Ben de teşekkür etmek için onu Cumartesi akşamı bize yemeğe davet ettim.” 
Off... Vay kart papaz vay… Hemen harekete geçmiş, karımı tavlama çalışmasına başlamıştı demek…Yüzüktü, ardından yemekti derken...
- “Eyvahlar olsun…” dedim sesli olarak… Bu kez karım şaşırdı,
- “Hayrola? Neden öyle dedin aşkım?”
Önce söylemek istemedim. Fakat karım çok üsteleyince anlatmak zorunda kaldım. Hans ile konuşmalarımızı, Gül hakkında düşündüklerini, onunla girdiğimiz iddiayı, her şeyi…
- “Geri zekalı…” dedi karım kızarak… “Beni siksin diye elin Almanıyla iddiaya mı girdin yani?”
- “Yahu ne olacak? Adam gelmiş altmış yaşına… Bu yaşta seni sikecek hali yok ya ihtiyarın… Öylesine tamam dedim. Ne kızıyorsun bu kadar karıcığım?”
- “Sen asıl ihtiyar kurtlardan kork.” dedi karım…
- “Aşkım, abartma bu kadar… Ben bile işten yorgun argın geldiğimde tekliyorum bazen, kalkmıyor benimki, sikemiyorum seni… Bu adam, bu yaşta nasıl kaldıracak da seni sikecek?”
- “Tamam canım… Madem sen böyle uygun gördün, kocam olarak sana itaat etmek zorundayım. Öyle olsun.”
Gece yatağa yattığımızda soyunup sokuldu bana... Elini sikime atıp okşamaya başladı. Dudaklarımı öptü. 
- “Anlat bakayım şunu iyice... Neler konuştunuz adamla?”
- “Ya, anlatacak bir şey yok... İşte, Hans seni çok güzel, çok seksi buluyormuş. Kalçalarına, bacaklarına, giydiğin çoraplara hasta oluyormuş.” 
Hans’ın karımın güzelliklerini anlatmasını hatırladıkça mı sertleşti sikim, karımın okşamalarının etkisiyle mi bilmiyorum, taş gibi olmuştu parmaklarının arasında...
- “Başka, başka? Anlatsana... Bu kadarla ikna etmemiştir seni iddiaya girmen için...” 
64 notes · View notes
bilgeyim · 6 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir refakatçilik serüvenimin daha sonuna geldim. Bel fıtığı hastası bakmakta tahsilliyim artık. Hatta her hastaya bakmakta diyebiliriz. 2 sene önce yenidoğan refakatçisi bile olmuştum, nasıl ve neden olmuştum, o iş nasıl bana kaldı hâlâ şaşkınım. Neyse, nekahat döneminde sadece ablama değil okula giden kızına ve patili çocuklarına da baktım. Ben havluları yıkayıp akşamdan çekmeceye dizdim sabah sarı göt çekmeceyi açıp orda yatıyordu, dolayısıyla havlular tüy oluyor :( Sokaktan yaralı gelen son iki kedi birer terminatör, bu sarı göt bazı geceler beni uyandırdı. Şaşırdık mı hayır çünkü sarman çılgını. Çocuklarıma asla yaramaz demicem benimkiler ana kuzusu bunların yanında sjsjsjsjsk
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ablam hızlı iyileşti şükür ki, doktoru bu zamana kadar gördüğüm en "pozitif enerji saçan" doktordu. İyileşmesini rakı balık ile kutladık. 11 gün sonra insan içine çıkıp -tabii önce kuaföre gidip- biraz gezip kahve içtik. Bu 11 gün ben kurulu robot gibi evde sürekli aynı şeyleri yaptım durdum. Anladım ki ev hanımlığı insanı tüketen ve girdap gibi içine alan bir cehennem.
Tumblr media Tumblr media
Ablam yemekler döktürmeye başladıysa iyileşmiş demektir. Ben gitmeden dolma yapmayı çok istiyordu. Taze biber, patlıcan, kabak hatta domates bile (yazları dolmalık domates ayrı alınır pazardan, ama biz pembe domatesle yaptık)
Arkdşlr Egenin Zeytinyağlı dolması budur, aksini iddia eden Egeli değildir. Salça girmez bolca domates rendesi girer. Taze soğan, taze nane, bol maydanoz, bol baharat ve hunharca zeytinyağı... Tartışmaya kapalı. Etli, kıymalı dolma-sarma bizde bilinmez. Öyle sevip yiyene sözüm yok, afiyet olsun. Ablam hızını alamadı, annelerin tavuk haşladığı tencere olur ya mutfak dolabının en ücra yerinde duran o tencereye 3 kat çıktı dolmayı djdjdkdkdmdms
Az sonra otobüse binip 4 saat yol giderken muhtemelen hayatı sorgulayacağım. Bu sefer psikolojik yük daha fazlaydı. Hastane bahçesi çocukluk anılarımı hatırlattı. Bankta oturmuş hasta annemin bahçeye gelmesini bekleyen çocuk halimi gördüm. Annemin pijamasıyla merdivenden indiği hali gözümün önüne geldi. Anlatması zor hisler. Merdivenleri çıkarken bi an "Abla bu koridoru en son ne zaman gördüğümü hatırladım" dedim. Anneannem yoğunbakım servisindeyken onu görmeye gitmiştim. Onu kaybettikten sonra kabrine gidemedim hiç. Evine de gidemedim. Tutamadım yasını çünkü. Bağrıma koca bir taş oturuyor aklıma her gelişinde. Annem hastaydı ve annesi ölmüştü, güçlü olup annemi ayakta tutmak için anneanneme veda edemedim. Bahçesinde büyüdüğüm evine gidip avaz avaz ağlamak geliyor bazen içimden. Neyse...
Annem ve babama haber vermek istemedi ablam. Kimse bilmesin istedi, her kafadan bir ses çıkmasın istedi. Haklıydı, bu isteğine saygı duyduk. Abim doktoru buldu, ben ablama baktım. Büyük ve küçük kardeş ortancayı iyi ettik. Annem her aradığında hiçbir şey yokmuş gibi konuştum. Hastane odasının tuvaletine kendimi kapatıp ya da yeğenimin odasına kapatıp hayat normalmiş gibi davrandım. Mutlaka duyacaklar bir gün. Darılmaya kalkacaklar bize. Ben de onlara diyeceğim ki "Bize kızmak yerine kendinize sorun neden bunu yaşadık deyin. Neden çocuklarımız bize söylemediler nerde hata yaptık diye sorun." Bir şey değişmeyecek ama olsun. Biraz evin küçüğü şımarıklığı, biraz evin tok sözlüsü olma lakaplılığının verdiği güven, biraz hesap sorma hakkı. Hem bu evin en küçüğü 30 yaşına gelmiş. Problem çözmeyip problem yaratan anne babayı kriz anlarında elbette saf dışı bırakmaya hakkımız var.
Ablam sedyeyle ameliyathaneye giderken eniştemle ben arkasında kaldık. Bizi göremedi. Görüş açısında bir tek abim vardı. Girmeden önce el ele tutuştular abim ağlıyordu. 12 sene önce aynı senaryo yaşanmıştı. 18 yaşındaydım daha, ağlayarak tek başıma göndermiştim ablamı ilk bel fıtığı operasyonuna.O yüzden baştan sona dejavu içinde gibiydim. Yer yer koptum geri geldim.
Böyle bir son hayal etmemiştim bu yazı için. Biraz ağır oldu ama yapacak bir şey yok. Hayat da ağır ama zorluklarla mücadele ederken tutunduğun, "koş bana yardım et" dediğin insanlar varsa hayat her şeye rağmen güzel demeyelim de çekilir.
Şakalaştığın zamanlarda bile "Bana bir şey olursa çocuklarımı sahipsiz bırakmazsınız herhalde, okutursunuz" dedirtir hayat.
23 notes · View notes
ruhunuterkedenkiz · 9 months
Text
kızgın kalmak istememek, yine de içinde kırılmak. hem konuşmak isteyip hem bir şeyleri söyleyememek. affetmek isteyip affedemediğin için kendine kızmak. ona küsüp kendine darılmak. nasıl bi hissin.
69 notes · View notes