Tumgik
#gözdağı
Text
Gözyaşlarım gözümü acıtıyor...
3 notes · View notes
seslimeram · 25 days
Text
Memleket Hâli
Tumblr media
Seçim tahayyülü öyle ya da böyle bitti. Genel geçer bir tahayyülün değil Türkiye siyasal sahnesinin her nasıl bir cendere içerisinde mutlak sağcı bir söylemle, fundamentalist bariz bir hat üstünde biteviye sınanması karşısında bir kez daha dur denilir. Muktedir kanadının o mesajı aldık çıkışının paralelinde, daha cümlenin noktası konulmadan baş efendinin bir biçimde kazandık, daha güçlü kazanacağız meydan okuması geçen haftaya damga vurur. Bir biçimde soluk aldırmaya dahi müsamaha göstermeyerek olduğu gibi katran karası bir menzilin yönetim katının yeniden bildiği, hep ezber ettiği güzergahtan yoluna devam, işi ve gücüne odaklanıyor görünürken hayatlarımızın çanına ot tıkamakla meşguliyetlerinin sürekliliği ile karşılaşılır. Otoriteye mutlak itaat dışında hiçbir şıkkı var etmeyen, bununla ilgili herhangi bir düzenlemeyi var etmeyen, sordurmayan bir “kepazelik” süreğen kılınır. Muktedir elinde tuttuğu güçle, yaygın medyada esir ettiği kimi temsillerle, kanaat diyerek köşelerinden çapraz ateş aman iktidar gitmesin diye dövünen tiplemelerle birlikte, sokağı kapsayan umudu da heder etmek ister. Tümüyle on kısa günün sonunda ulaşılan yeni ülke seçim sonrasındaki müşterek bir uzlaşma halini değil tam tersi bir istikametteki ayrımcılık halini önemser / önceler. Akp siyasetinin / baş efendiyle temsil olunan memleket pratiğini bir kere daha cendereye alıp / kötülükten yana inşa etme sürecine devam olunur.
Tümden gelişigüzel serpiştirilmiş bir tahakküm veçhesi, bunu tamamlayan bir tehdit hali, ardıl sıra yinelen bakın bizi seçmediniz akıbetiniz nice olacak çekin / birbirinize çektirin gibi nicesiyle bir sarmal güncellenir. İktidardaki yirmi bir koca yılın ardından çıkagelen o ikinci uyarının akıbeti de güvenlik edimi, yıkıcı ekonomik parametreler, nasılsa koltuğun ta kendisi bizde kıllık da bizde anlayışıyla bütünleşik bir mahvetme retoriğini toplumun tüm kesimlerine dayatır. Ezberci baş efendi, baş faşist ve beraberindeki zümrelerin emir eri diye tanıtılan kolluk kuvvetinden bakan / gören diye bildirilen sınıfın enselerini iyice kalınlaştırıp koltuklarında kaykılıp dururken var ettikleri incilerin ışığında on kadar günde ümidi derdest etmek mümkün kılınır. Bayram tebriği diye var edilen kayıttaki gibi açıktan dik bakışlar, hakir görmeler, tehdidi vücut diliyle yinelemek işin bir başka evresidir. Ümit yaşatılmasın, aman şimdi muktedirin ağzının tadı kaçıp da memleketi daha iyi söğüşleyip, herkesin geleceğinden çalmaya devam etsin diye bir uyaranlar silsilesi var edilir. Ne hal, ne bayram.
Bir yandan da akp-mhp kliklerinden çıkagelen yağma haberlerinin üstü örtülür. Derdest edip, halka ait olanın gözlerinin içine baka baka sömürüldüğü, çalındığı belediyelerdeki uçuk kaçık rakamların yeni yönetimlere terk edildiği bir güncellik hasıl olur. Kayyumlar eliyle Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde var edilmiş kara delikler gibi paraların yutulup, sindirildiği, çoktan tuz buz edildiği bir zeminde bunlar gibi nice örnekle birlikte sağcı ol fundamentalist diktanın ezberden hak yemez olduğu bir kere daha tescillenir. Digor’dan, Amed’e, Colemerg’ten, Wan’a pek çok yerde kayyım felaketinin, hamlesinden çıkagelen her türlü yağmacılığın lira karşılığı milyarları bulur. Emval-i metruke gibi, hiçbir hakları / tasarrufları söz konusu olmadığı halde babalarının malıymış gibi iç ettikleri gayrimüslim mallarından kendilerine / ismen yeni ülkelerine kurucu sermaye edinen, bunlarla yepyeni imtiyazlı sınıflar kuran aklın, bir başka tezahürü bu defasında çaktırma gereği duymadan, her şeyin kalem üstünde kitabına uygun kılarak doğal rezerv alanlarını, kamuya ait olan her şeyin ama her şeyin iç edildiği / peşkeş çekildiği bir başka evre takip eder. Tümüyle yerel seçim yengisini aşabilmek için bulunan yöntem yeniden ve çok daha organize bir biçimde hayata saldırmak olduğunu da kendiliğinden kanıtlar muktedir, tüm o avenesi. Kesintisiz bir cerahat sarmalında dünyadaki insan hakları, hukuk, siyasi, ekonomik denge, yaşatma hali düzeneklerinde çarpıcı bir biçimde dipleri boylamış bir ülkenin hakikati cürümlere tutunarak var edilir. İyi de daha nereye kadar, daha kaç zaman?
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Ticaret Bakanlığı'nın İsrail'le ihracat kısıtlaması açıklamasının ardından Selçuk Bayraktar ile kardeşi Haluk Bayraktar'ın da olduğu Filistin mitinginden bir fotoğrafı "Jet yakıtı satmışlar" yorumuyla paylaşan siyasal iletişimci Evren Barış Yavuz bugün gözaltına alındı ve akşam saatlerinde tutuklandı.
Yavuz hakkında, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, resen başlattığı soruşturma kapsamında "Alevilerin neden bir PKK'sı olmalıydı" yazısını kaleme aldığı belirtilen Evren Barış Yavuz hakkında gözaltı kararı vermişti.
Ne Olmuştu?
Ticaret Bakanlığı, 9 Nisan’da 54 ürün grubunda İsrail’e ihracat kısıtlaması getirdi.
Kısıtlanan ürünler arasında ‘uçak benzini ve jet yakıtı’nın bulunması gündem olmuştu.
Siyasal iletişimci Evren Barış Yavuz da sosyal medya plaltformu X'ten (Twitter) iktidar destekçilerinin düzenlediği Filistin mitinginden bir fotoğraf paylaşarak “Jet yakıtı satmışlar” diye yazmıştı.
Birçok kişinin bulunduğu fotoğrafta Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci ve SİHA üreticisi ‘Baykar’ın sahipleri AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ile kardeşi Haluk Bayraktar da yer alıyordu.
Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, X'ten Yavuz’un paylaşımının ekran görüntüsünü paylaşarak Yavuz'un İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu’nun ‘ekibinde yer aldığını’ iddia etmişti.
Bayraktar, “Bu PKK’lıları besleyen Ekrem İmamoğlu’na sesleniyorum: Tasmalı köpeklerini saldırtmayı bırak. Yalandan başka söyleyecek lafın varsa, mertçe yüzümüze söyle de cevabını verelim” diye yazmıştı.
Baykar yöneticisi ayrıca, Yavuz’un eski internet sitesinde yayınlandığı iddia edilen ‘Alevilerin neden bir PKK’sı olmalıydı’ başlıklı yazının ekran görüntüsünü de paylaşmıştı.
İBB'den yayınlanan açıklamada Bayraktar’ın açıklamaları ‘yalan’ ve ‘iftira’ olarak değerlendirilirken Baykar yöneticisi hakkında suç duyurusunda bulunulacağı açıklanmıştı.
Soruşturma Başlatılmıştı
İstanbul Başsavcılığı ise söz konusu yazı nedeniyle Yavuz hakkında ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ ve ‘suç işlemeye tahrik’ten soruşturma başlattı.
"İBB'ye Bağlı Hiçbir Birimde Çalışmadım"
Evren Barış Yavuz gözaltına alınmadan önce ise sosyal medya hesabından bir açıklama yayımladı. Yavuz açıklamasında İmamoğlu’na saldırmak için bahane olarak kullanıldığını belirtti. Yavuz’un açıklamasının satır başları şöyle:
"Sayın Ekrem İmamoğlu’na saldırmak için bir bahane olarak kullanıldığımı da biliyorum. İddia edildiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı hiçbir birimde hiç çalışmadım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile beş kuruşluk değil, bir kuruşluk ticari ilişkim bile olmadı. Bu iddiayı kanıtlamayan da müfteridir. Bu konuda da hukuki haklarımı sonuna kadar kullanacağım. 16 milyon İstanbulludan, birçok çevreyi rahatsız eden bu zaferin gönüllü neferlerinden sadece biriyim. Sayın Ekrem İmamoğlu benim seçilmiş başkanım. İlişkim bundan ibarettir.
Ben gerçek bir insanım. Bir twitter hesabından ibaret değilim. Aynı anda binlerce sahte hesap üzerinden, bir anda şahsımın hedef gösterildiği bir gün yaşadım. Günlerdir bana, aileme edilen hakaretler, tehditler ve topyekun hedef gösterilmeye maruz kaldım. Bu yalan ve iftira gösterisine maruz kalmak zorunda değilim. Hesabımı bu yüzden kapattım. Kimsenin şamar oğlanı değilim. Birileri linçten para kazanacak, birilerine yaranacak diye küfre nesne olmak gibi bir zorunluluğum yok."
Evren Barış Yavuz’un açıklamasının devamı ise şöyle:
"Şahsıma atfedilen yazı, 11 yıl önce yöneticisi olduğum bir sitede başkası tarafından kaleme alınmış bir yazı. Artık arşiv çöpü haline gelmiş, yazar isimleri silindiğinde adminlerin adıyla görülen bu içerik üzerinden beni terörist ilan ettikleri görmek şok ediciydi. Şeytanın bile aklına gelmeyecek, zorlama bir bağlantıyla bir anda düşman ilan edildim. Bu iftira ve karalamanın failleri hakkında da her türlü hukuki hakkımı kullanacağım...
"Korkacak, Sinecek Değilim"
Muhalif kimliğimi hiç gizlemedim. Kendim gibi olmayan; kimi ülkücü kökenli, kimi muhafazakar hareketten gelen, kimisi Kemalist, kimisi liberal her kesimden insanlarla bu ülkede insan gibi yaşamak isteyen ülkesini çok seven, onurlu bir yaşam değerlerini savunan milyonlarca demokrattan biriyim.
Korkacak, sinecek değilim. Sevdiğim insanların zarar görmesine göz yumacak ve üstüme atılan terörist iftirasını kabullenecek de değilim. Tüm iftiralarla ilgili, başta hedef gösterenler olmak üzere; öncelikle bunu korunaklı zannettikleri köşelerinden, anayasa önünde eşit olduklarını unuttukları için dillendirebilenler ve bu iftira kampanyasının parçası olan istisnasız herkese tazminat davası açacağım. Haklarımı milletimiz adına karar veren vicdanlı, adaletli yargıçlara emanet edeceğim.
Tazminat davalarından elde edilecek tüm geliri de Gazzeli çocuklara ulaştıracak bir uluslararası yardım kuruluşuna ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bağışlayacağım."
Genel geçer değil, devletli aklının hiç de dostane olmadığını bir kere daha kanıtlayan, bu hali, istemi olduğu gibi yeniden biçimlendiren bir cerahat vakası olarak siyasal iletişimci Evren Barış Yavuz tutuklanır. Seçim tahayyülü sırasında atılan onca nutka, var edilmesi için çabalandığı zikredilen eşit, hür, demokratik bir ülkeden kaç adım daha geride olunduğu bir kere daha efendilerin mahdumu olagelen bir silah tüccarının ardı kollanarak var edilir. Sistemin çarkları onca lafza rağmen aylardır dönmeye devam ederken, bilfiil İsrail devleti ile ticaretin varlığı kesintisiz sürdürülürken bunu sistemin başat oyuncuları arasında yer alan bir isim üstünden eleştirmeye çalışmanın ardı önce lince çıkartılır. Sosyal medya platformlarını sadece kendi siyasi / dünyevi görüşlerine göre görmekten bir adım ötesini düşünmeyen zevatın, koşa koşa yargıyı harekete geçirmesi neticesinde o lincin ardı gözaltı, arkası da bugün çoktan unutulmuş bir anonim yazılamanın ta kendisi üstünden Yavuz’un tutuklanması olmuştur. Demokrasiyi bir biçimde var etmekten bunca özenle imtina edilirken, her eleştirinin sonunda tutsak mı edilecektir insanlar? Bütün o hal ve nümayişler tertip edilirken bir cerahat erkinin siyaseti başka, ticareti bambaşka kılması meselesi ne olacaktır misal? Evren Barış Yavuz gibi insanların tutsak edilmesiyle devletin ali kılınabileceği bir düzlemi geçeli bu topraklar bile bir yüz koca seneyi geçmemiş midir, hala değil midir?
Seçim gümbürtüsü geçti, gitti. Görünürde ortaya çıkan yegane imge, baş efendi ve hemen tüm şürekasının birlikteliğinde bir yeniden mahvetme retoriği olduğu kendiliğinden gözler önüne serilir. Hazmedilemeyen seçim mağlubiyetinin failleri olarak sıradan insanlar arasında kalıcı / keskin ayrıştırmaların yolunda yürünür. Doğrudan yenilenme ya da halktan gelen mesajı aldık / gördük, kendimize çeki düzen vereceğiz değil bildiğimiz o yoldan ayrılmamaya devam edeceğiz çıkışının ardı nereye varacaktır, sahi ama sahiden de! Haziran 2015 seçimlerinin hemen ardından çıkagelen kaotik ortam, yıkıcı iktidara dair tahayyül ve eylemlerin kıyısından geçmiş / sınanmış bir ülke yeniden o karanlıklara mı meyil ettirilecektir, hali nicedir? Dönüp dolaşıp hep benzeş, hep aynı noktalarda takılıp kalakalan bir ülkenin şimdisi dününden de ağır, yarını afaki bir halde meçhul kılınmaya teşne olunurken sıradan insanların durun artık çıkışı fark edilebilecek midir? Sıradan olan insana denk düşen sınama hali, süresiz daimi yoksunluk hali, birbirlerine kırdırma halleri gibi nice unsur / etmen / faktör sonlandırılacak mıdır? Bu bahisler etrafında, yapılacak hamlelerle bir gelecek çizilecektir, sahiden varsa bir ihtimal demokrasi adına, eşitlik istemi adına, hürriyet adına, söz adına. Düşünür müydünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Erdem ŞAHİN – EPA – The Economist
0 notes
noor-kazem · 8 months
Text
Tumblr media
أظهر من خلال الفعل، لا أتعلق بالنتائج، بل اعرف ما هي رؤيتي بموقف أصالتي، أقوس موقفي ردا بخط متصل متشققة تحت نجوم متلألئة في مجموعات جميلة هذا ما أستحقه، وهذا هو الأفضل، كما أتتبع موجة الغرب حذو التهديد والوعيد.
I show through action. I am not attached to the results. Rather, I know what my vision is with an attitude of authenticity. I arch my position in response with a continuous, cracked line under sparkling stars in beautiful groups. This is what I deserve, and this is the best. I also follow the wave of the West, following the example of threats and intimidation.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Eylem yoluyla gösteriyorum. Sonuçlara bağlı değilim. Daha ziyade özgün bir tavırla vizyonumun ne olduğunu biliyorum. Güzel gruplar halinde parlak yıldızların altında sürekli, çatlak bir çizgiyle yanıt olarak konumumu kavislendiriyorum. hak ediyorum ve bu en iyisi.Ben de tehdit ve gözdağı örneğini takip ederek Batı'nın dalgasını takip ediyorum.
218 notes · View notes
kalbirakik · 9 months
Text
insanı canından bezdiren, hiç bitmeyecekmiş gibi gözdağı veren, tam bitti denilen yerde yeniden başlayan kavurucu bir yazdan da serinlik ve selâmetle sıyrılmak mümkünmüş.
22 notes · View notes
dramatik-buluntular · 3 months
Text
Tumblr media
geciken bilgi ve duyguya varılamayış
yüzüstü bırakılış
anlamın içine girilemeyiş
bütün bunlar gözdağı
8 notes · View notes
utkudemir1903posts · 1 year
Text
Ben yoruldum hayat, gelme üstüme Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne Gözümden gönlümden düşen düşene Bu öksüz başıma gözdağı verme
39 notes · View notes
mnsrykt · 2 years
Text
İskilipli Âtıf Efendi rahmetullahi aleyh
Çünkü o, devrimler adına gözdağı vermek için seçilmiş kurbanlardan biridir. Bir kurbanlık olarak seçildiğini bildiği hâlde, ilminin heybetini sarsmadan bu dünyadan gitti. Özür dilemedi. Ayetleri, hadisleri ezip büzmedi. Doğru bildiğini sonuna kadar savundu. Darağacına giderken, asıldığı ağaçtan daha dikti. Gelecek nesillere, Allah için nelere katlanılması gerektiğini gösteren onun zamanındaki en güzel örneklerinden biri olarak ahirete gitti. Yıllarca adı unutuldu. Sonra Necip Fazıl, onun gördüğü zulmü kitaba döktü. Yeni kuşaklar, vakur bir âlim modeli olarak onu zihinlere nakşetti. Allah ondan razı olsun.
26 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
Avlu
Çığlık uzadı uzadı. Mapusane avlusunu dolandı. Taş ve demir yüzeylerden içerlere sızmayı başardı. Göğe ağdı. Turnaları ürküttü. Maviyi soldurdu. Zorla büyütülmüş cılız ağaçlar, albenisiz çiçekleri yokladı, uzaktaki havuza inip çıktı. Nöbetçi kulübelerine vurdu. Çatılmış tüfekleri salladı. Çavuş iplerinden çekilmiş gibi sıçrayıp, erlerine komutunu çekti. Tüfeğini kapan yürüdü. İç avludaydı kadın. Çığlık sürüyordu.
Kollarından tuttular. Yarı yürür, yarı sürüklenir, götürdüler. Çığlık ilence dönüştü. Yüksekliğini, bozmadan. “……leer. Öldürdüler oğlumu, “…… laaar, beni de öldürün..”
Hızını almıştı çığlık. Kadın sustuğunda da sürdü o.
Kadını sonradan ekleme, alçak damlı yapıya soktular. Yere yığıldı. Kollarından tutanlar birbirlerine baktılar. Kaldırsalar mı? Bıraksalar mı? Ayakta mı tutsalar, sandalye mi versinler altına? İnanılmaz şeydi. İlk kez geliyordu böyle bir şey resmiyetin başına. Yıllardır bu suskun kalabalığa, yalnızca ağlayan, gözyaşını yüreğine aktan bu kalabalığa resmiyet komut veriyordu. Resmiyet öğüt veriyordu. Resmiyet bağırıyor, azarlıyordu. Arada bir tartaklama da görevleri içinde bir görevdi.
—Ne bağırıyorsun kadın? diyecekti. Görevli eğer yakında olsaydı. Eğer vaktinde yetişseydi. Koşup geldi. Yere yumulmuş bir yığındı kadın.
Öfke söndü. Bir an, tutup kaldırmak, oturtmak geçti içinden.”Anadır bu,” diye yükseliyordu ki boğazından ses, resmiyet ezdi onu.
—Tutanak tutulsun. Bize hakaret etti bu kadın, çabuk.
—Emredersin (….)
Dağlar aşmış, beller aşmış, sular geçmiş bu kadın, kimbilir nerelerden, oğlunu görmeye. Beş dakika için. Yalnız beş dakika. “Nasılsın, iyi misin?” “İyiyim anam, sen nasılsın?”
“İyiyim” “Babam, bacım nasıllar?” “İyiler hepsi” “Bir isteğin var mı?”
Ancak aptal bir yazar uzatır sözü burda. Herkes bilir ki dakikalar çoktan dolmuştur. Son kez bir bakışılmadan, bir gülümseyiş yakalamadan, bir bedensel devinim izlenemeden, bitmiştir.
Olsun. Ana gelir. Üç günlük yoldan. Dağları dağları aşar, ırmakları geçer. Soluyan makinalardan garlara, otogarlara dökülür. Üst üste yığılmış yükler gibi dolar binitlere. Varır kapısına oğlunun.
Görüşler yasaklanmış da, nedense üç beş çocuğun görüşü kaldırılmamıştı. İçerde olanlar kentlerde köylerde birçok evi yakıp kül etmişti. Söylentiler sürüyordu. Zincire vurulmuşlar, dövülmüşler, üstlerine köpekler salınmış. Tekmelenmişler. Hayaları çiğnenip ezilmiş. Ana oracıkta, adının okunmasını beklerken bölük pörçük duydu bunları. Bekledi. Oğlunun adı yasaklılar içinde çıkmamıştı. Gizlice sevindi. Sonra utandı sevincinden. Ötekilerin yüzüne baktı. Yüzleri yüz olmaktan çıkmış acılı kadınlardı. Bir kez daha utandı. Sevinci yitip gitti. Orda kalanların arasından seçilip içeriye gönderilirken tedirgindi. Kızdı oğluna. “Niye herkesten ayr��ldı ki? Bana kötü bakmaz mı şimdi bu analar? Hele bir,” dedi kendi kendine. “Hele bir varıp göreyim.”
Varıp gördü ki, oğlu ayakta duramıyordu. Sesi çıkmıyordu ağzından, başı sargılıydı.
—Ana, gördün işte, böyleyim, şimdi artık git, ayakta duramıyorum.
O saat anladı. Anladı ki bu ayrımın yükü oğlunun omzunda değil. Onlar onlar onlar ayırıp gösteriyorlardı bazılarını. Belki gözdağı, belki bir başka nedenle.
Şaşkın bakındı bir süre. Dışarı çıktı. Merdivenleri inmeye başladı. Dışarda öteki anaları gördü. Çatılmış silahları gördü. Köpekleri gördü. İşte o anda çığlık yüreğini, ciğerini, boğazını zorlaya zorlaya açtı. Çıkıp gitti ağzından. Bir daha, bir daha durmamacasına. Bağıran o değildi sanki. Çığlığıydı.
Avludaki analar. Çığlığı alıp yerine koymaya onlar da hazır değildiler daha. Çığlık serserileşti orda. Aralarında gezindi. Çamaşır torbalarına girip çıktı. Başörtüleri, kınalı saçları, akları elledi, yoksul ayaklara süründü.
—Eyvah, nasıl gördü oğlunu kim bilir? Ya kızlar, onlar da… diye düşündü analar.
Görüş yasağı olanlar bitmiştiler. Ağızlarını bıçaklar açamazdı. Kendilerinin ki neceydi? İki ana oracıkta bayıldı. Tutup kaldırdılar. Kaldırdılar da banklara yatırdılar. Ağlıyordu çoğunluk sessiz.
Çığlık gözyaşlarına girdi, kuruttu onları. Bayılanları ayılttı. Yakalarından tutup insanları sarstı sarstı.
Görevlilerin üstüne vardı. Havlayan köpekleri sindirdi.
Sessizlik.
Tutanak yazıldı iş olsun. İş olsun imzalandı.
—İmzan var mı? dediler anaya.
—Var.
—At şuraya.
Attı. Kendine gelmişti. “Oğlum gitmiş, sönmüş oğlum. Beni de öldürün. Hiçbir şey umurumda değil.”
—Götürün bunu oğlum, yukarıya.
Yukarıya götürüldü. Kendine geldi ya, ne söyleyeceğini tasarladı merdivenleri çıkarken. Yukarda birilerinin top gibi gürleyeceğini bekliyordu. Azarlanacak, aşağılanacak.
Kapıyı açıp girdiğinde, tüfekliler çevresini sarıp, durduğunda orda, biri seslendi adıyla. Elinde tuttuğu tutanağı sallıyordu.
—Niye öyle çığlık attın, niye ilendin, niye o sözleri söyledin.
—Oğlumu orda öyle görünce. Yavrumu sıkmış ezmiş un etmişsiniz ben ne edeyim. Neyim kaldı ki korkum olsun. Aha bir canım onu da alın kurtulayım.
Yönetici tutanağı koydu masaya. Düşünceliydi. sıkkındı. Resmiyeti yanına yanaştırmayacak gibi görünüyordu.
—Getirin oğlunu, yüz yüze görüşsünler. Görsün ki oğlu ölmemiş, görsün ki bunlar yedi canlı. Bişeycikler olmaz.
—Yel alsın ağzından.
Oğlunu getirdiler. İkisine de birer sandalye verdiler. Tuttu ellerini, öptü sevdi yüzünü.
Demek, diye düşündü ana, “Demek o çığlığı salıverme tutmadan yeğmiş.” Gülümsedi.
İşi bitmişti çığlığın. Şimdilik. Usulca uçup saçağın en ucunda köşede bir yere tutundu. Asılıp kaldı orda.
Her bakan onu orda görebilir.
Gülten Akın | 42 Gün
18 notes · View notes
sorun-var · 10 months
Note
Ben ff vermiyorum gözdağı veriyorum aslan sksksmms
Fjjdkcjfjd artık onu da veremiyorum , yaralandım
3 notes · View notes
batmanslemontea · 11 months
Text
10 June
turkish vocabulary from Pinocchio, chapter 10
Tumblr media
kutlama-celebration
tehlike ile yüz yüze- face to face with danger
ortalık-surroundings
birdenbire-sudenly, abruptl
karışmak-get involved, mingle, interfere with
çoktan-already, by now
gözdağı vermek-to intimidate, threaten
tokat atmak- to slap, smack
seyirci-audience, spectator
pür dikkat- full attention
tartışmak-to discuss, argue
sövmek-to curse, swear
içten-sincere, heartfelt
orkestra şefi-conductor, band director
kucaklaşmak-to embrace, cuddle
boşunaydı- were futile, all for nothing, it was in vain
iri yarı-hefty, burly
mürekkep-ink
kuyruk-tail
kırbaç-whip, tail
Soluğu kesilmişti- gasped, out of breath
2 notes · View notes
yantekerlek · 2 years
Text
hayırlı bazarlar
bir insan kendi hayat tarzının tam tersi bir hayat tarzının görünümlerinden, uzantılarından, görünümünü uzantısını salla direkt var olmasından rahatsız olabilir. rahatsızlık, burun kıvırış, kaçınma, uzak durma, bunu sözlü veya yazılı olarak ifade ediş bir etkidir. etki varsa tepki vardır. bitki değilse her insan kendi sinir sistemini, dilini, bedenini belli tepkiler vermek için kullanır.
müslüman, hayatını maddi ve manevi olarak düzenleyen insandır. maneviyatında yaptığı düzenlemeyi, ettiği mücadeleyi maddiyatında da yapmalıdır, yapmak zorundadır ve yapmayı ister. yediği yemeğin içeriğinden, yemeği yeme biçimine, oturmasından kalkmasına, gülmesinden selam vermesine, su içmesinden tuvalete gitmesine kadar her şeyi anlık olarak düzenler. tuvalete girerken sinir sistemi, kas sitemi, akıl, niyet bir sürü şey aynı anda çalışır sol ayak içeri atılır mesela. boşaltım sistemini çalıştıracağı temizlenmenin gerektiği bilinciyle girer. abartma demeyiniz. tuvalete girişinde bile pür dikkat bir sistem çalıştırmalıdır Müslüman.
tüm bunları yaparken yani hayatının her alanını düzenlerken müslüman ümmetin bir parçası olduğunu da bilir, ümmetin içinde tek başına diğerlerinden farklı bir fert olduğunu da bilir. bir bütün içinde yok olan, eriyen kaybolup giden, asimile olan, diğerleriyle tıpatıp benzeşen değildir. hem bütünle vardır hem de aynı anda bütünden ayrı vardır. o yüzden tek başına yaptığının topluluk içinde kaynayıp gitmeyeceğini bilir. yaptığı iyilikler de kötülükler de o ümmeti etkileyecektir. amaan herkes kendi bacağından asılacak tarzı bir sığlıkta boğulmaz o yüzden. o müslümanın tarzından tavrından kötülüğünden iyiliğinden bana ne diyemez. müslüman olmayan biri kötüleyecekse eğer islam merkezinde bütün müslümanları genelleyip kötüler. kötü davranışlı adiliğe giden bir müslüman gördüğünde tek fert üzerinden yine ümmete varır yani o ferdin veya grubun suçunu ümmete yükler. niyeti amacı müslümanları karalamak olan bir gayrımüslim bile müslümanın hem ümmetle hem de ümmetten ayrı fert olarak yaptıklarından sorumlu olduğunun farkında yani. vay anam vay.
konuyu dağıttım sade bir konu mu var o da belli değil bir oraya bir buraya gidiyor konu ama etki tepki olayına gelecek olursak hemen az önceki paragrafta bahsettiğim Müslümanın maddi manevi düzenleme faaliyetleri etkidir. bunlara karşı olanlar, bunlardan rahatsız olanlar ya da amaan bu kadarına ne gerek var kelime-i şehadet getir gerisi içinde kalsın mümkünse kelime-i şehadeti de içinden sessizce getir Allah'la senin aranda diyen içimizdeki müslümanlar muhakkak etkimize tepki vereceklerdir. şok olmayalım. niye herkes müslümanlara karşı demeyelim. olayımız bu zaten. hak ve batıl arası bir gerilim muhakkak olacaktır. hakikaten hak olan safta yer almak için bu gerilimleri göze alıp, çeşitli toplumsal zorlukların her zaman olacağını bilip sapasağlam yaşamamız gerekiyor. inancımızı, islamımızı bir baskı unsuru olarak kullanmasak da diğerini yok etmek üzere bir planımız olmasa bile gerçekten müslümanca bir izzetle yaşayabilirsek büyük bir baskı hissettirir hayatımız diğerlerine. çünkü çok kuvvetli bir şeyi yaşamaktayız eğer yaşamakta kararlıysak. bir tehdit olarak baskıdan bahsetmiyorum. öyle iyi yaşıyorsunuz ki islamı karşınızdaki "karşımda maddesiyle manasıyla tutarlı, sapasağlam biri var. herhangi bir gediği yok. açılan en minik gedikte bir faaliyeti var. tövbe ediyor, hatanın zararlarını tamir ediyor, hataya bir daha yaklaşmamaya çalışıyor. her işini incelikle imanla akılla yapıyor. karşımda çok ciddi bir mükellef var hissi. bu ciddiyet bana gözdağı vermek için değil yalnızca Rabbi için. ayağımı denk almalıyım. bu ciddiyet ve mükellefiyet karşısında bir ilahi bile söylemek isterim" diyor. dili döndüğünce sordum sarı çiçeğe'yi söylüyor. böyle bir hayat.
saat 14 olmuş. işimize gücümüze bakalım.
13 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Doğru Zayi Edilirken (Anlattırılmayanın Meramı)
Tumblr media
Doğru tahayyülü ve pratiğinin toptan zayi edildiği yerine ikame edilen yalan / yanlışların düzleminde her şey alenen çürütülüyor. Basmakalıp ezber edilmiş hep bilindik bir hal ve tavırdan ötede afaki bir devamlılıkla birlikte sosyopolitik olan gündelik yaşam hemen her gün yeniden doğrularından arındırılıyor. Sterilize bir ülkeyi var etmek adına en akla seza, en olmayacak şeylerin yoluna yürürken buluyor ülke kendisini. Sıradan insanların o hayat haklarından eser kalmıyor. Tebaa olarak görülen, sadece dolgu olarak, sistem çarklarının tam ve eksiksiz dönmesi için, adına yaşamı gözetilen halka her gün yalanlar bahşediliyor. Doğru tam anlamıyla eğilip bükülürken, yerine ikame edilen tozpembe ülke masalının bir cehennem olduğu gözlerden kaçırılmak istenir. Doğru yok edilirken o karanlıkla lebalep sahneyi ülke diye yutturmak sahicidir. Yirmi yıllık iktidar pratiğinin devamlılığı alenen var edilen bu hallerin / eylemlerin yekununda bina edilir. Çürüme her yerde, hemen her durumda apayrı bir vahameti beraberinde güncelliyor. Ne muğlak, ne mübalağa ne salt laf kalabalığı, ne uydurma her şey göründüğü halinden de betere / biçimsiz bir toplama rehin ediliyor işte. Ülke çürümenin kılınırken, cerahat, örselenmiş olan yerdeki yaşam istemini son kertede yerle yeksan eden etmek adına sürekli güncelleniyor. Doğru zayi edilirken ol cürüm, suç, kanun, düzen denilerek resmiyete kavuşturuluyor.
Suç işleri bakanlığının, düşmanlaştırma politikalarının bel kemiği kılındığı, bir yazınsalda yer bulduğu gibi savaş bakanlığının, ekonomik refah bakanlığı gibi her şeyin tastamam iş bu sahada cürümlere rehin edilip her şeyin rehin edildiği, yerle yeksan olunduğu bir yalın gerçeklik var edilir. Yalanlar sahneyi donatırken, atıldı mı mangalda kül bırakılmayan her ne varsa onun tekzibi biteviye sunula gelir. Adalet kavramı iç edilirken, hürriyet bahsinin açılması dahi söz konusu edilmez. Eşitlik lafta kılınırken, demokrasi mefhumu sandıktan sandığa anılagelen bir şaibeye evrilir. Milletin hizmetkarlığı, o millet içinden çıkagelmiş bir avuç varsıl azgın azınlığa rehin / el pençe divan bir simgelemeye dönüştürülür. İç edip daha fazla sömürüp, daha da iyi sömürüp, din, iman, ezan, vatan, bayrak diye cümlelerin biri bitmeden bir diğeri başlarken, evrensel verili hukukun tüm normları alt üst olunandır. Gerçeklik zayi edilirken yerine ikame edilmiş olan her şey daha bariz / kalıcı / kesintisiz bir yalanlar sarmalını ifşa eder. Budur halihazırda yeni ülke!
Ekran gümbürtüsü içinde var edilmiş bol donatlı, evlerden ırak bir sirk sunumundan en olmadık anlarda devreye konulup, halkın gazını alsın diye sevk edilen sinematografinin en aşina kayıtlarına imzasını atmış Kemal Sunal filmlerinin heder edilmesine, bütünüyle bir memleketin dönüşümü süreğenleştirilir. Dün doğru olan bugün yalandır. Dün hakikat diye bildirilen bugün kırmızı çizgileri harekete geçirendir. Dün insan hakları mevzusunda söz sahibi ülke denilirken, işkenceye sıfır tolerans naraları atılırken, vaatten hakikate en kestirmeden geçiş sokaklardaki kadınlardan, lgbta bireylere, uygulanan / reva görülmüş o şiddet pratiklerinden haklarını savunan erkek, kadın tüm yurttaşlara bir biçimde sürekli olarak taarruzlarla var edilir. Onca şatafat, geçmişte bu yoktu, sayemizde artık sorun da değil, mesele de diye diye 1984’ün edebi karanlığında tasvir edilenler, bugünün sahnesi üstünde her gün mot-a-mot var ediliyor. 1915’in karanlığına ulaşması yıllar almış olan o ülkenin gerçekliği bir kere daha tekrar edilmeye çalışılıyor. Fethinin üstünden yüzlerce yıl geçmiş olan İstanbul’u dahi tam olarak Türk’ün (hangi Türk) kılamamış olanların birer açık yalın yok etme diskuruna rehin edilmiş ülke gerçekliği de bunlara eklenebilir. Halin, gidişatın her nasıl bir fecaat toplamından ileri geldiği, doğrunun yerine ikame edilmiş ya da edilmeye çalışılanların sonuç kabilinden sunduğu her şey pespayelik, simsiyah bir alan, güncelliktir. Biliyor muyuz?
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Urfa İl Örgütü Kongresinde konuştu.
Buldan, 2 Haziran 1994 tarihinde HADEP Parti Meclisi (PM) üyesi iken katledilen Muhsin Melik’i, İbrahim Ayhan, Şenyaşar ailesinin katledilenleri, Suruç katliamında yaşamını yitirenleri ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenleri anarak sözlerine başladı.
"HDP olmadan gelecek olmaz"
"HDP’nin yasak ve baskılara karşı mücadelesini büyüttüğünü" belirten Buldan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
"Bugün HDP’nin en belirgin ve belirleyici olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Tüm gözlerin HDP’nin üzerinde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Şimdi herkesin gözü HDP’nin üstünde, çünkü seçimler yaklaşıyor, çünkü bu ülkeyi yönetenler bir kez daha iktidara gelmek için yeni komplolar, başka başka spekülasyonlar ve bu halk üzerinde oynanacak oyunları devreye koymaya çalıştığını biliyoruz.
"Bir kez daha söylüyoruz, HDP olmadan gelecek olmaz, siyaset olmaz, parlamento olmaz, HDP olmadan yeni bir yaşam asla olmaz. Biz bu anlayışla yeni döneme hazırlanıyoruz.
"AKP içinde kırılmalar var"
"Şu günlerde özelliklere AKP içinde büyük kırılmaların, anlaşmazlıkların ve çatlakların yaşandığını biliyoruz. Cumhur İttifakı’nın içinde de Millet İttifakı’nın içinde de büyük anlaşmazlıkların, çatlakların olduğuna her gün tanıklık ediyoruz.
"Peki, niye böyle ayrışma yoluna gidiliyor, bu ülkede Kürtleri kim inkar ederse, Kürtlerin hakların kim tanımazsa, dillerini kim yasaklarsa onun bir kez daha iktidara gelme şansı yoktur, olamaz. İşte AKP şu anda yaşadığı bütün bu anlaşmazlıkların sebebinin Kürtlere yaklaşımı olduğunu çok iyi bilmelidir.
"AKP güvenlikçi politikalarla çözüm arıyor"
"Sorunların çözümünde diyalog ve müzakerenin önemli oluğunu her fırsatta söyledik, bir kez daha ifade etmek isterim ancak AKP zihniyeti sorunları diyalog ve müzakere dışında operasyon ve güvenlikçi politikalarla çözme yolunu tercih ediyor. Bunu tercih etmelerinin nedeni de elbette bir kez daha iktidar olabilme ve kendi koltuklarını sağlama alma zihniyetinden kaynaklandığını biliyoruz.
"Öcalan'a tecrit sürüyor"
" İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a karşı mutlak bir tecridin devam ettiğini hepimiz görüyoruz. Bugün bir kez daha Öcalan’ın ailesi ile görüşme yapmasına dair 3 aylık bir yasak daha getirildi. Sanki bir görüş varmış gibi, düzenli bir gidiş geliş varmış gibi, bir kez daha basına yansıyan 3 aylık bir aile görüşüne yasak getirildi.
"Öcalan ile görüşmeler yok"
"2015 yılından beri düzenli olarak yapılan bir aile görüşü yok. 2015 yılından beri düzenli yapılan bir avukat görüşü, bağımsız heyet görüşü yok. Son günlerde yazılan çizilen medyada konuşulan bir şey var. O da yeni bir çözüm sürecinin başlayıp başlamama meselesi.
"AKP ve HDP arasında gizli bir anlaşma var mı yok çokça konuşulduğu bir dönem. Sanki AKP ile HDP kapalı kapalı kapılar ardında bir araya geliyor, Sayın Öcalan ile bir görüşme yapıyor ve kamuoyundan gizleniyor gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Şunu özellikle ifade etmek isterim.
"Dokunulmazlıkları kaldıranlar AKP ile ortak"
"Biz AKP ile hiçbir konuda herhangi bir konuda bir anlaşma yapmadık, yapmayız. AKP ile anlaşma yapanlar bellidir. Milletvekillerimizin dokunulmazlığının kaldırılmasında AKP ile birlikte ellerini havaya kaldıranlar AKP’nin ortakladır. Tezkerelerde AKP ile birlikte evet oyu kullananlar AKP’nin ortaklarıdır.
"AKP’nin bütün hukuksuzluklarının altına imza atanlar, AKP’nin her türlü hukuksuzluğunun yanına boncuk gibi dizinlerler AKP’nin gerçek ortaklarıdır. Biz barış meselesinden samimiyiz, ülkeye barışın gelmesi, hüküm sürmesi için çok samimi çok cesaretli ve çok haklı bir yerden politikalarımızı sürdürüyoruz.
"Kimse HDP'yi suçlamasın"
"Çünkü barış programımızdır, mücadelemizdir, ilkemizdir. Şunu da açık yüreklilikle iade etmek isterim ki Türkiye’de barışa, demokrasi, insan hakları ve adalet dair AKP iktidarının herhangi bir şekilde adım atmadığını biliyoruz. Bunun için hiç kimse HDP’yi suçlamasın.
"Hiç kimse HDP’nin Türkiye haklarına rağmen Kürtlere rağmen farklı bir yol yöntem izleyeceğini düşünmesin. Biz ne yapacaksak sizlerle birlikte yapacağız. Biz ne yapacaksak, ne karar alacaksak sizlerle birlikte yapacağız. Buna kimsenin kuşkusu olmasın. Bu ülkenin Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesine, adalete büyük ihtiyacı var.
3 Temmuz'da büyük kongre
"3 Temmuz'da Ankara da büyük kongremize gerçekleştireceğiz, büyük kongremize bir kez daha adalet olan güvenimiz barışa olan ihtiyacı, özgürlüklere olan ihtiyacımızı hep birlikte kongre salondan haykıracağız. Urfa’dan büyük bir katılımın olacağını, sizin de katkı ve emeğinizin olacağını biliyoruz. Hepimizin yolu açık olsun, mutlaka kazanacağımızı, büyük bir zaferle barışı getireceğimizin herkesin bilmesini istiyorum. Serkeftin diyorum.”
Kongre, faaliyet raporlarının okunmasıyla devam etti. Ardından gidilen seçimde, HDP Urfa İl Eşbaşkanlığına Ahmet Atış ve Aliye Kızıldamar seçildi.”
Kötülüğün arşı alaya çıktığı bir zeminde Halkların Demokratik Partisinin verdiği tüm ol mücadele bu yalan / yanlışlar düzleminde asıl meselleri de konuşabilmenin her ne kadar acil ve ivedi olduğunu da bildirir. Buldan ve yoldaşlarının suna geldiği perspektif, tümü birden Bakur Kürdistan’ının hakikati olduğu kadar da bir asırdır yerinde saymalarla gün geçiren bir Batı Türkiye’nin de nasıl alelacele yola koyulması gerektiğinin de ifşaatını tam olarak var eder. Yanında, yöresindeki komşusu olanın meramını, meselini duymayan, iktidar ve yancısı olagelen güdümlü yaygın medya, kanaatler vesair adlandırmalarla bir biçimde “öcü” ilan edilip “terörize” edilmiş bir yapı, bugünün haline, bunca çaresizliğin tam da ortasında çözümü her nerelerde bulabileceğimize dair bir çabayı görünür kılar. Yalanın ve vahim olagelen şiddet pratiklerini dört bir yandan yeniden imal etmenin tam da karşısında sözle / dirençle / muhalefetin muhalefet olduğunu bildirerek, eyleyip sorgu ve sual ederek bir yol / yön tayinine girişilir. Bugün her şeyin hızlıca tüketildiği bir zaman aralığında olabildiğince yalın bir biçimde Kürd’ün kurtuluşunun pek çok öteki için olduğu gibi aynı zamanda da Türk’ün ta kendisi için de bir reçete olduğu, gerekliliği bir kere daha hatırlatılır. Bugünün ülkesinin ekonomik yıkıcılığını örselemek adına yol verdiği ol Kürd düşmanlığı, ayrımcılığın her kesime uğrayan sureti, bitimsiz ırkçılık ve dahi nefret / şiddet tezahürleri karşısında propagandanın değil hayattaki hakikatin kazanabilmesi için bir çaba sürdürülür. Yanlışın dört bir yanda olduğu zeminde en azından bu çaba dahi, gelecek için nasıl bir eşikte bulunduğumuzu da anlatır. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Yüksekova’da köyleri bombardıman altına alan askerlerin, çocuk ve yaşlı kadınların da aralarında bulunduğu en az 20 kişiyi darp ederek operasyon bölgesine götürdüğü belirtildi. Operasyon bölgesine götürülen 13 kişi gözaltına alınırken, diğer köylülerden haber alınamıyor.
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Şîşemzîn, Xurekana Seyîda ve Xurekana Temo köyleri çevresinde bulunan Astenga Reş bölgesinde başlatılan askeri operasyon sürüyor. Şiddetli çatışmaların yaşandığı bölgeye, 3 ambulansın sevk edildiği öğrenildi. Bölgede bulunan köylere zırhlı araçlarla baskın yapan askerler, yaşları 11 ile 14 arasında değişen çocukların da aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi darp ettiği belirtildi. Askerler, darp ederek sonra evlerinin önüne atılan çocuklara, hakaret ettiği aktarıldı. Askerler, köy baskını sırasında 8 yaşındaki bir çocuk ve yaşlı kadınların da aralarında bulunduğu en az 20 kişiyi zorla operasyon bölgesine götürdüğü bildirildi.
Telefonlara El Konuldu
Köyde bulunan yurttaşların aktardığı bilgilere göre, operasyon bölgesine götürülenlerin telefonlarına askerlerce el konuldu. Operasyon bölgesinde bulunan Şîşemzin köyünden çobanların da askerlerce gözaltına alındığı ve “Siz dua edin yanınızda kadınlar var; yoksa size neler yapacağımızı iyi bilirdik” şeklinde tehdit edildikleri belirtildi.
2’si Çocuk, 4’ü Çoban 20 Kişi Alıkonuldu
Operasyon bölgesine zorla götürülen 20’ye yakın köylüden 4’nün İran uyruklu olup köyde çobanlık yaptığı, 2’sinin ise çocuk olduğu öğrenildi. Askerlerce operasyon götürülen ve daha sonra gözaltına alındığı öğrenilen 13 kişinin isimleri şöyle: “Zozan Turgut (45), Nevin Turgut (8), Rahmi Turgut, Rojhat Turgut, Deniz Turgut, Necmettin Turgut, Nedim Turgut, İzzettin Turgut, Behçet Engüdar, Fırat Engüdar, Demhat Engüdar, Birhat Engüdar ve Özgür Engüdar.”
Gözaltına alınanların Kısıklı Jandarma Komutanlığı’na götürüldüğü belirtildi. Edinilen bilgilere göre, gözaltına alınan 13 kişinin Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülecek.
Kamuoyuna Harekete Geçme Çağrısı
Operasyon bölgesine götürülen Zozan Turgut ve Nevin Turgut ile ismi öğrenilemeyen iki kadın serbest bırakıldı. Diğer yurttaşların ise nereye götürüldüğü hakkında bilgi edinilemedi. Giriş çıkışların yasaklandığı ve askeri ablukanın sürdüğü Şîşemzîn köyündeki yurttaşlar ise gözaltına alınanların yaşamlarından endişe duyduklarını belirterek, kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu.
Çobanların gözaltına alınmasıyla, bölgede küçükbaş hayvanların sahipsiz kaldığı ve çoğunun kayıp olduğu bildirildi.”
Darbeci Evren ile yüzleşildi. Bir daha Amed zindanları gibisi var edilmeyecek. Bizim Kürd sorunumuz yoktur. Doksanlar geride kaldı. Bir dolu pejmürde laf salatasının tam da dibinde, Pervin Buldan’ın aksettirdiği o barışı esas kimin / kimlerin istemediğinin de yanıtı var edilir bir kere daha. Siyasal erkanın emir eri olmuş çıkmış bir askeri personelin var ettiği yegane şeyin ucube bir işkencecilik olduğu gözler önüne serilir. Köy basmaların insan kaçırmaların, yine yeniden göz dağı niyetine çocuk / kadınlar ile uğraşmanın bir başka tezahürü var edilir. Daha önce Van’da geçen hafta gördüğümüz şiddetin kameralar tarafından kaydedilemeyen suretinde insanların alıkonulması, operasyon bölgesine bir biçimde taşınması gibi nice insanlık suçu var edilir. Her şey eğriyi, yanlışı bildirirken hep bunu göstere gelirken bir kere daha çözümü değil, mutlak sabit ilan edilmeye çalışılan o çözümsüzlüğü masaya getirir Akp ve devletinin şimdisi. Şîşemzîn köyünde her ne oluyor, her ne var edilmek isteniyor bunu anlayabilmek onca acı tecrübeye rağmen halen imkansız mıdır, nedir allasen? Yüksekova İlçesi’nde gözaltına alınan köylülerle görüşmek için İlçe Jandarma Komutanlığı’na giden ÖHD Hakkari Şubesi Eşbaşkanı Harika Günay Karataş, “Darp edildik, işkenceyle karakoldan çıkarıldık, yerlerde sürüklendik” dedi. Darp raporu alan avukatlar, suç duyurusunda bulunacak. Zorla askeri aracın takibi, taciz ve küfürleriyle birlikte karakol komutanlığından çıkarıldıkları bir zeminde doğru nerede, hangi arafta yer almaktadır? Kimsenin hiçbir şeye dair en ufak bir hesabı dahi vermediği bir zeminde bunca açık linç / kötücül tehdit / yıkıcı şiddet ve ötekisine düşmanlık anbean güncellenirken, olan biteni fark etmek ne zamandır, hangi zaman? Doğru zayi edilirken bir yandan, hakikat yerle bir edilirken öte yandan, dezenformasyon diye geçiştirilirken her şey ama her bir şey, yaralar, bereler, eksiltmelerin akıbeti, bunca ağır yük ne olacaktır ki sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Dietrich HACKENBERG
Sonradan gelen ek: “Gözaltında tutulan 13 kişiden 11’i, 26 Haziran akşamı Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’nda ifade işlemleri tamamlandıktan sonra serbest bırakıldı. 3 gündür ilçe jandarmada gözaltında tutulan Birhat ve Behçet Engüdar kardeşler Jandarma Komutanlığı’nda alınan ifadelerinin ardından savcılık ifadeleri alınmak üzere Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi. Engüdar kardeşler yoğun polis ve jandarma ablukasıyla Yüksekova Adliyesi’ne getirildi. İfade işlemleri alınmak üzere adliyeye getirilen Engüdar kardeşler, Savcılık ifadeleri tamamlandıktan sonra, “Örgüt üyesi” olma ve “örgüte yardım ve yataklık” yaptıkları iddiasıyla tutuklama talebiyle Yüksekova Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Sulh Ceza Hakimliği’nde yapılan kimlik tespitlerinin ardından savcılık ifadelerini tekrar eden Engüdar kardeşler Hakimlik tarafından, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.”
0 notes
etaali · 2 years
Text
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YANSIMALAR
(Ehlibeyt İmamlarının Hayatından Anekdotlar)
Her toplumun kendine özgü bir tarihi vardır. Bazen öyle şeyler yaşarsınız ki tarihe dönüp baktığınızda, adeta aynanın karşısına geçmiş etrafına bakınan kimse gibi aynı şeyleri görüyor ve yaşıyormuş gibi hissedersiniz.
Aşağıdaki alıntı yazı, işte tam da bu konulardan birine işaret ediyor. O günler ve bugünler arasında pek bir fark yok. Ama İmamların (a.s) stratejileri, şimdilerde nasıl bir tavır takınmamız gerektiği konusunda bize ışık tutuyor. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim...
* * *
İmam Zeynelabidin'in (a.s) dönemiyle birlikte imametin dördüncü evresi de başlamış oluyor. Bu dönemde hedef tahtasına oturtulan iki şeyden biri, zamanla Cahiliye Dönemi'ne ait sınıflandırma sistemine geri dönen İslam toplumunun yanı sıra Emevî hükümetince ve onlardan önce -Emevîlerin fikir babaları sayesinde- unutturulan İslam'ın entelektüel/ideolojik temellerinin ihya edilmesidir.
Bu dönemde İslamî dünya görüşünün temel ilkeleri, halk arasında unutturulmuştu. İslam'daki o eşit haklar, İslam toplumu için öngörülen o mutlak adalet, İslamî metinlerde belirtilen dünyevî uğraşlarla elde edilebilecek o uhrevî atmosfer ve İslam mantığında ortaya konulan o insanî ve İslamî değerler unutturulmuştu. İslam hem öğretileri hem teferruatı -yani hukuk kuralları- ve hem de ahlâkiyatıyla başkalaşmaya yüz tutmuştu ve daha da başkalaşıyordu.
Bir yandan İslam'ın temelleri unutulurken bir yandan da İslam ile taban tabana zıt şeyler halka empoze ediliyor ve yaygınlaştırılıyordu.
Daha önce de değindiğim gibi; insanların (karar alma ve uygulamada) irade ve ihtiyar sahibi olduğunu, tüm kararlarını özgür iradesiyle alabileceğini öngören temel İslam inancının yerini "cebr inancı" alıyordu. Abdülmelik b. Mervân (646-705) bu inancı yaygınlaştırıyor ve halkı cebre inanan bir toplum hâline getiriyordu. İnsanlara daha rahat hükümet etmek ve bir şey yapmak istediğinde Müslüman halkın direniş gücüyle karşılaşmamak için İslam'ın temel düşüncelerinden biri olan irade ve ihtiyar ideolojisini onlardan alıyor, insanların iradelerinden kaynaklı emri maruf ve nehyi münkeri İslam toplumunda yasaklıyordu. Nitekim o, "Bundan böyle kimse beni ilahî takvaya çağıramaz, aksi halde boynunu vururum!" diyerek halka gözdağı veren ilk İslam halifesiydi.
(Aslında Abdülmelik b. Mervân, bu cümlesiyle) "Bundan böyle kim haddini aşarak Müslümanların halifesi ve hâkimi olan benim gibi birine Sadr-ı İslam'da olduğu gibi emir vermeye (ve vazife tayin etmeye) çalışır da 'Ey Müminlerin Emiri! Sen falan yerde neden yanlış yaptın veya günah işledin?' diyecek olursa, onun boynunu vururum!" diyor ve böylece baskıyı ilk kez resmileştiren ve yasallaştıran bir uygulamaya imza atıyordu.
Baskı, önceden de vardı. Muaviye döneminde de vardı, Yezid döneminde de vardı; ama yasal bir renge bürünmemişti. Abdülmelik, ilk kez bunu yasal bir renge bürüdü. "Bundan böyle yasak! Kimse emri maruf yapmayacak! Allah neyi dilerse o olur ve bunda insanların herhangi bir rolü yoktur!" diyerek insanların özgür bir iradeye sahip olmadıklarını öngören cebr inancını yaygınlaştırdı.
Her hâlükârda İslam dünyasında bu gibi tahrifler meydana gelmişti. Burada, -İmam Zeynelabidin (a.s) döneminden itibaren- yeni bir çalışma alanı doğmuş oluyordu ve o da tahrifle mücadeleydi. Gerek İmam Zeynelabidin (a.s) gerekse onun nesli ve yerine geçecek olan halifeleri, tahrifle mücadele etmeliydiler. Yani tam olarak hâkim gücün oluşturduğu hareket noktasının karşısında yer almalı, karşı bir hareket başlatmalı ve yeni bir akım öne sürmeliydiler. Kısaca, İslam için çalışmaları gerekiyordu. Orijinal İslam'ı, İslam ideolojisini ve İslamî dünya görüşünü ortaya koymak zorundaydılar. Bu, onların birinci derecede yapmaları gereken bir işti.
* Yukarıda okuduğunuz yazı, Aziz Rehber Ayetullah Seyyid Ali Hameneî'nin "İmam Hüseyin'in (a.s) Silah Arkadaşları" adlı eserinden alınmıştır.
5 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
1994-1996 Çeçen-Rus Savaşı'nda dünya kamuoyu Çeçenleri savundu, zira bağımsızlığını elde edince bu halkın hangi sistemle yönetileceğini bilmiyordu. Dünya mafyasının babaları SSCB'den kopan diğer Müslüman toplumlara yaptıkları gibi, Çeçenlere de kendi sistemlerini dayatabilecekleri, ideolojilerini uygulatabileceklerini, hiçbir aslı olmayan demokrasi denen yalana inandırabileceklerini zannediyorlardı. Ama Çeçenler davalarında kararlıydı. Onlar İslâm dinine mensup sıradan bir toplum olarak yaşamak istemediler, bilakis onlar İslami bir yönetim kurmak, ümmetin bir parçası olmak ve İslâm'ı dünya mafyasının esaretinden kurtararak bölünmüş İslâm dünyasını birleştirmek istediler. Bundan da öte onlar Hilafetten, onun diriltilmesi gerektiğinden bahsettiler. Yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini temin etmenin gerekliliğini vurguladılar. İşte Çeçenler bugün bu hedefleri ve amaçları yüzünden soykırıma tabi tutuluyor. Aslında bu yüce gaye daha büyük kurbanları gerekli kılıyor. Dünya bunu anlamak zorunda. Yalnız o zaman şeytanın hakimiyetine son verilebilir. Ama dünya birliğinin formülleri arasında, kendi yönetim tarzını belirleme sorununun başka bir çözümü de vardır. İsrail'in nasıl kurulduğunu anlatmıştık. Gerçi, bu sözler üzerine, o zamanın şartlarında, yani Ikinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından bu gerekliydi diyen "demokrasi" bilgiçleri de çıkacaktır. Ama çok yeni bir örnek vererek, Doğu Timor'un dini nedenlerle Endonezya'dan koparılması olayını hatırlatabiliriz. Yani küçük bir Hristiyan nüfusu, ağırlıkta olan Müslüman nüfustan ayırdılar ve bu etnik azınlığın kendi devletlerine kavuşmasını sağladılar. Hristiyan ülkeleri mafyası, bu hareketiyle birkaç sorunu paralel çözüme kavuşturmuş oldu: Müslüman bir devletin parçalanması ve bunun doğal sonucu olarak da zayıflatılması ve Hristiyan nüfusun koruma altına alın ması. Batı aynı zamanda diğer Müslüman ülkelere gözdağı veriyor ve uslu durmadıkları takdirde başlarına aynı sorunu açılabileceğini ima ediyordu. Bunun da ötesinde, Batı bu tutumuyla, diğer dinlere mensup toplumların da Hristiyanlığa girmelerini teşvik ediyordu. Elbette bu tür tutumlara çifte standart denir. Ama bunun sadece bir çifte standart olduğunu söylemek, sorunun bütününü kavramamak ya da örtbas etmek demektir. Sıradan bir insan bile, yürütülen bu siyasetin sadece çifte standart değil, aslında uluslararası düzeyde yürütülen ince düşünülmüş sinsi planların uygulanması ve fark ettirmeden aşılanmaya çalışılması olduğunu anlar. Yoksa aralarında dil, din, kültür, gelenek ve toprak farklılıkları olan Çeçenlerle Ruslar'ın arasında yüzyıllardır süren savaşa, "Rusya'nın iç meselesi" demeleri; ama Doğu Timor'da olduğu gibi Müslümanlarla dil, kültür, tarih ve gelenek ortaklığı olan küçük bir Hristiyan azınlığa, devleti parçalayarak bağımsızlıklarının ilanında yardım etmeleri ve bunu uluslararası bir sorun haline getirmeleri başka türlü açıklanamaz.
| Zelimhan Yandarbiyev, Çeçenistan - Siyaset ve Gerçeklik
5 notes · View notes
wayzed87 · 2 months
Text
Serüven Yeni Başlıyor
Nargilesinden, arkasında bıraktığı hayata inat, derin bir nefes aldı. Nefesi verirken içinden tüm acıları çığlıklar eşliğinde akıyordu sanki, dumanın her kıvrımında onu yaralayan bir anı canlanıyordu gözünde ama birazdan her şey bitecekti, artık o eski adam değildi, tüm dertlerinden güçlenerek sıyrılmıştı, yüzündeki tebessüm arkasından konuşanlara bir mesajdı. Kimsenin tahmin edemeyeceği bir hayat bekliyordu kapının dışında onu, bunu başarmıştı. Yorgun kollarını masanın üzerine koydu, karşısındaki boşluğa son kez bir bakış attı, anlayan herkes için o bakışta şu mesaj vardı: "Serüven yeni başlıyor, karşımda durmaya cesareti olmayanlar izimi takip etsin." 
0 notes
dakikamagazin · 29 days
Link
Survivor All Star'da Nagihan ve Seda birbirine giriyor: Gömerim seni
0 notes