Tumgik
#Yöntem
bunedycom · 2 years
Text
V Rising Sunucusu Nasıl Kurulur?
V Rising Sunucusu Nasıl Kurulur?
Stunlock Studios tarafından geliştirilen ve yayınlanan V Rising oyunu ile ilk kez 17 Mayıs 2022 tarihinde tanıştık. Bir hafta gibi kısa bir süre içinde bir milyondan fazla satan V Rising, bir hayatta kalma oyunu. Ancak bildiklerimizden farklı olarak bu sefer tehlikeli yaratıklardan ya da doğa şartlarından kaçmıyoruz, bir vampir olarak başladığımız oyunda kan içerek ve güneşten kaçarak bir şekilde…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
bilaldemirkr · 2 months
Text
Yeşil Zeytin Nasıl Yapılır? (Videolu)
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/yesil-zeytin-nasil-yapilir-videolu/
Yeşil Zeytin Nasıl Yapılır? (Videolu)
Tumblr media
Yeşil Zeytin Nasıl Yapılır? İçin Malzemeler
Yeşil zeytin
Kaya tuzu (ker kavanoz için 2 yemek kaşığı)
Limon tuzu
Su
Yeşil Zeytin Nasıl Yapılır?
Not EkleTarifi Yazdır
3 farklı teknikle yapıyorum yeşil zeytin.
1. Prosedür bir kavanoz yarısına kadar su dolduralım, zeytinleri bıçak yardımı ile 2 yahut 4 çizik formunda çizelim.
Su olan kavanoza atalım, su ekleyelim ki çizdiğimiz zeytinler kararmasın.
Daha sonra kavanozları su ile dolduralım.
Sabah akşam sularını değiştirelim ,çizme zeytin en fazla 14 gün içinde tatlanır.
Tatlandıktan sonra üzerine 2 yemek kaşığı tuz, 1 yemek kaşığı limon tuzu ek edip bir gün daha bekleyiniz, tuzunu hoş çeksin diye.
2. Usul; sarımsak döveceği bardak vb araçla zeytin kırma sürecini yapalım ben bardak kullandım birebir halde kırıp kavanozlara dolduralım.
Kırma süreci bitince üzerini geçecek kadar su dolduralım .
Sabah akşam suyunu değiştirelim .
En fazla 7 günde olur ,daha sonra ister başka bir kapta tuz eritip eklersiniz ister zeytinin üzerine direkt tuz atarsınız iki sistemde uygundur.
2 yemek kaşığı tuz ,1 yemek kaşığı limon tuzu ekleyelim .
Üzerini geçecek kadar su ek edelim ,ağırlık olsun diye ağzına poşet koydum ben zeytinler su yüzüne çıkıp kararmasın diye.
3. Metot kösnük ile tatlandırma;kösnük aktarlarda bulunan karbonata benzeyen bir eserdir ama kimsayaldır bilginiz olsun şimdiden market yolu zeytin seviyorsanız bu usulle deneyebilirsiniz.
Derin bir kaba 5 kg zeytine 1 yemek kaşığı kösnük eritilir suda uygunca eridikten sonra zeytinler ek edilir..
Üzerini dolduracak halde su ek edilir ,bir kaşık yardımı ile orta ara karıştırılır sabah akşam suyu dökülür yeni su eklenir.
Maksimum 3 gün içinde tatlanır kavanoza alınır .
Üzerine 2 yemek kaşığı tuz 1 yemek kaşığı limon tuzu ve su ek edilip çabucak tüketmeye baslayabilirsiniz.
Videomda her ayrıntısı kesinlikle göreceksiniz.
Afiyetle tüketin.
Tumblr media
Yeşil Zeytin Fotoğraflı Yapılışı
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
medya-press · 3 months
Link
Birleşmiş Milletler ‘işkence’ dedi: Daha önce hiç denenmemiş bir yöntemle idam edilecek
0 notes
celalyesilyurt · 11 years
Text
eskiler şöyle derler:"Usülsüz usül olmaz"
Hayati İnanç
0 notes
serhatnigiz · 1 year
Text
Toplumsal Denetimizmin Tarihsel Temsiliyetizm ile Dansı Üzerine Notlar
Tumblr media
Yazıya Lenin’in 1906 yılında kaleme aldığı bir makaleden alıntı yaparak başlayalım. Lenin şöyle diyor:
"Bizim için önemli olan, tavizler yoluyla Duma'da koltuk kapmak değildir; tersine, bu koltuklar ancak ve ancak kitlelerin siyasi bilincini geliştirmeye, onları örgütlemeye hizmet ettiği ölçüde değerlidir, 'sükunet', 'düzen' ve 'barışçıl [burjuva] saadet' uğruna değil, emeğin her türlü zulümden ve sömürüden kurtuluşu için mücadele uğruna." (Lenin, Duma Seçimlerine Burjuva Partilerinin ve İşçi Partisinin Yaklaşımı)
Kapitalizmin feodalizme galebe çaldığı bir çağda parlamentarizm (yasamacı temsiliyetist faaliyet) feodalizme karşı "…kitlelerin siyasi bilincini geliştirmeye, onları örgütlemeye hizmet ettiği ölçüde değerli…" ve devrimci idi. Lenin'in "sol komünizmin çocukluk hastalığı" olarak eleştirdiği de haklı olarak buydu. Zira Lenin bu sebepten dolayı parlamentarizmin tüm biçimlerini reddeden sol komünistleri ağır bir dille eleştirmekten geri durmuyordu. Lakin Lenin’in bu tespitleri; dünyanın ve Rusya'nın hala büyük oranda feodal olduğu, Rus kapitalizminin bile "bu büyük feodal okyanus içinde küçücük bir adacık" olarak var olduğu koşullarda, yani minoktokratik sanayi emeğinin değişim döneminde yapılmış olan özgün tespitlerdi. Dolayısıyla; bu tespitlerin özgün içeriğinin anlaşılabilmesi öncelikli olarak çağ-evre, dönem-geçiş ve ülke-yerel analizlerinin yapılabilmesi ile mümkündür. Dahası; bütün bu konumlanışların merkez, merkez-çevre ve merkez-karşıtı koordinatlarının da ortaya konulması bilakis gereklidir. Kimin neyi neden savunduğunun ya da karşı çıktığının anlaşılabilmesi bu dinamiklerin çözümlenmesinden geçmektedir.
Bu dönemde ve özellikle de Duma özelinde parlamentarizmin Bolşevikler için "dönemsel ve konjektürel bir ilke" haline gelmesine şaşırmamak gerekir. O günün koşullarında elbette ki bu doğru bir yönelim idi. Lakin günümüzde bırakın parlamentarizmi, en ileri emperyalist kapitalist ülkelerde bile/en ileri burjuva devletlerinde bile/en ileri burjuva demokrasilerinde bile/en ileri temsiliyetist bürokratik memur diktatörlüklerinde bile burjuva demokrasisi yoktur; çünkü artık burjuvazinin demokrasiyle işi kalmamıştır. Burjuva demokrasileri bile artık burjuva devletlerini terk etmiş durumdadır. Burjuvazinin demokratlığı gerçekte feodalizme kadardır. Daha doğrusu; minoktokratik sanayi emeğinin üretim-değeri ile tüketim sürecine girdiği, gloktokratik teknik emeğin tüketim-değeri ile üretim sürecine girdiği yeni glokalist-emperyalist evrede burjuvazinin demokratik söylemleri (ki bu ister yasamacı, yargıcı ve yürütmeci biçimde olsun hiç fark etmez), gerçekte temsiliyetizme ve kurumlarına dayanan bürokratik memur diktatörlüklerini emekçilerden gizleme işlevini görmektedir. Bu aynı zamanda tarihsel olarak sermaye diktatörlüklerine de tekabül etmektedir.
Gerçekte ise Batı kapitalizmlerine özgü bir özellik gibi algılana gelen “demokrasiler” bile aslında tüketim toplumu demokrasileridir. Dolayısıyla; tüketim değerinin belirleyici olduğu bu demokrasiler kapitalist ekonomilerle uyumlu tüketici bireyler yaratmaya dönük temsiliyetist rejimlerdir. Kaldı ki; sosyal ve ekonomik refahta ki nispi yüksekliğe rağmen bütün bu temsiliyetist rejimler bölgesel tüketim pazarlarından kaynaklı yoğun eşitsizlik ve sömürü problemlerini de üretmeye devam etmektedirler. Bu da glokal kapitalizmin yapısal krizi ile bütünleşerek sorunu temsiliyetist sistemlere içkin bir sorun haline getirmeye devam etmektedir. Kapitalizme bağlı olarak gelişen krizler daha da daralan aralıklarla sancılı ve toplumsal çöküşlere neden olan krizlere dönüşmektedir ve arkasında çok büyük yıkıntılar bırakmaktadır. Krizler artık dönemsel olmaktan çıkmış, süreklilik kazanarak yapısal bir biçim kazanmıştır. Kapitalizmde kriz süreçlerinin (kısalan dalgalar biçiminde) 3-5-8 yıl aralıklarına kadar inmiş olması bunun en açık göstergelerinden biridir.
Glokalizm evresinde; kapitalizmin üzerinde yükseldiği temsiliyetist kurumlardan özellikle de içi burjuvazi tarafından büyük oranda boşaltılmış olan, göstermelik bir kurum olan parlamentodan (yasama organından) emekçi sınıflar lehine büyük kazanımlar elde etmeyi beklemek beyhude bir çabadır. Dahası; burjuvaziyi ayakta tutan kurumlardan biri olarak parlamentoların dünya genelindeki mevcut seçim ve sandık katılım oranları incelendiğinde parlamentoların en az güvenilen kurumlar arasında olduğu rahatlıkla görülebilir. Tüm dünyada seçimlere ve sandığa katılım oranları hızla düşmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ise katılımın nispeten yoğun olması ise baskı ve sömürüden dolayı çıkış yolu bulamayan kitlelerin yaşadığı çaresizlikten kaynaklanmaktadır. Yoksa Türkiye’de dahil olmak üzere hiçbir ülkede parlamentolar farklı bir işlev görmemektedir.
Parlamentarizmdeki bu daralma yürütmedeki gloktokratik otoriterleşme eğilimlerini de güçlendirmektedir. Tüm dünyada yürütmenin ön plana çıktığı ve yargının yürütmenin emir eri haline geldiği bir yapıya doğru gidiliyor. Başka bir deyişle, yasamacı parlamentarizm değil, modern tarzda yürütme otokratizmi ön plana çıkıyor. Emekolojistler bu duruma “gloktokratizm” adını vermektedir. Kaldı ki; bütün dünyada de facto parlamentoların fonksiyonu her geçen gün azalmakta, daha çok yarı-otoriter ya da tam otoriter yarı-başkanlık sistemleri ön plana çıkmaktadır.
Dünyanın hangi ülkesinde “hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorum ama yine de oy vermeliyim” yaklaşımı bu derece yaygındır? Bu durum kapitalist tümel toplumsal varlık ile burjuva toplumunun basıncı altında ezilen tikel bireysel varlığın arasındaki çelişkilerin bir dışavurumudur. Kuşkusuz bu ülke Türkiye’dir. “Umut fakirin ekmeği” misali, yoğun propaganda ve beyin yıkıma altındaki “sıradan” vatandaşın, “hadi bu defa olacak” dürtüsüyle sandığa gidip oy vermek istemesi elbette ki anlaşılabilir. Hele ki Türkiye’deki temsiliyetist sahtekarlığın, seçim ve sandık sattında dönen üst seviye oyunlarında geldiği nokta düşünüldüğünde, kafası yeterince karışık olan bir emekçiye “oy verme” baskısı yapmak ne derece yanlış ve hatalı bir eğilim ise, aynı oradan yanlış ve hatalı olan ise sistemin teşhirini hiçbir şekilde yapmadan, temsiliyetizmin ipliğini pazara sermeden, çözüm adresi olarak parlamentoyu göstermektir. Dolayısıyla; bugüne kadar birikmiş olan sistem kaynaklı temsiliyetist sorunların sadece parlamento temelli mücadeleler eliyle çözülebileceğini iddia etmek, emekçileri aldatmayı geçelim, emekçilerle dalga geçmek, emekçilere ihanet etmekten başka da bir şey değildir.
Günümüzde burjuvazi şeklen olmasa bile kökeni Aydınlanma düşüncesine kadar uzanan “demokratik değerlere” dahi sırt dönmüş durumdadır. Gerçekte ise “gelişmiş olsun” ya da “az gelişmiş olsun” tüm ülkelerdeki otoriterleşme, totaliterleşme eğilimleri hızla artmaktadır. Bu durum kapitalizmin gloktokratizm süreci ile birlikte içine girdiği yeni dinamiklerin bir sonucudur. Dünya emekçilerine boş hayaller pompalanmalıdır. Dünya genelinde otoriterleşme ve totaliterleşme eğilimlerinde artış olacağı anlaşılmaktadır. Suriye’den Ukrayna’ya, Asya Pasifik’ten Atlantiğe kadar temposu hiç düşmeyen mevcut gerilimlerin, çatışmaların ve hesaplaşmaların kökü de yine bu gloktokratik dinamiklere dayanmaktadır.
Türkiye’de bu gerilimin tam da merkezinde yer alan ülkelerden birisidir. Dahası; devlet demek kurumlar demektir. Devlet demek bürokrasi demektir. Devlet demek memur demektir. Türkiye’de bunların hiçbiri düzgün çalışmamaktadır. Devleti ve kurumlarını oluşturan bürokratik memur kastları arasındaki sınıfsal sürtüşmeler ve birbirlerini tasfiyeye dönük kirli operasyonlar ayyuka çıkmış durumdadır. Düne kadar “devlet sırrı” olarak görülen şeyler artık alenen sokak ortasında rahatlıkla konuşulabilmektedir. Kısa süre önce yaşanan deprem olayı da bu listeye eklenirse; Türkiye’de halk devletin nasıl bir çürüme ve yozlaşma içinde olduğunun farkındadır. Kimileri bu yozlaşmadan ve çürümeden kendine pay çıkarıp kendisini kurtarmaya çalışırken, büyük bir çoğunluk ise bu gelişmeleri derin bir sessizlik ve öfke içinde seyretmeye devam etmektedir. Lakin bu durum; yani büyük çoğunluğun sesini yeterince çıkarmıyor olması bu düzeni kabul ettikleri manasına da gelmez. Kitleler kitaplardan değil, kendi deneyimlerinden öğrenirler. Kitleler sistemi düzeltmek için denedikleri yöntemlerin (örneğin, seçim ve sandık) kafi gelmediğini elbette ki deneme yanılma yoluyla, gerekirse yüzlerce defa deneyerek, yanılarak acı verici şekillerde öğrenmek zorundadırlar. İnsanlık tarihi de hep bu şekilde, zor yollan öğrenmeyle gelişmiş ve kalıcı kazanımlar bile bu sayede ete kemiğe bürünüp kurumsal bir alt yapıya dönüşebilmiştir. Tarihsel hak, hukuk ve adalet mücadeleleri bunun çarpıcı örnekleriyle doludur.
Bugün devrimciler için asıl görev; kitlelere “şu ya bu partiye oy atın ya da atmayın!” demek değildir. Bu ilkel olduğu kadar, saçma da bir yaklaşımdır. Kitlelerin düşünme biçimi öncelikli olarak kendi günlük kaygılarıdır. Dolayısıyla; kitleler bu manada belirsiz bir geleceğe ertelenmiş ülküsel sloganlardan ve beylik laflardan uzak durmakta; bugünle, şu anla, şimdiyle ilgilenmektedir. Dahası; emekçi kitleler kendi güncel sorunlarına çözüm getirebilecek her türden akılcı ve mantıklı öneri ile birlikte yapıldığı zaman genel bir sistem eleştirisine açıktan da destek vermektedir. Türkiye’de sokaktaki çocuk bile artık sistemin bozuk olduğunu bilmektedir. Hatta ülkede kapitalizm eleştirisi için devrimcilere bile gereksinim kalmamıştır; zira “vahşi kapitalizm” her gün burjuva TV’lerinde biçimselde olsa yerden yere vurulmakta, “ne yapılması?” gerektiği ise sosyal-liberal tonlarda da olsa düzen sınırları içinde konuşulabilmektedir. Kısacası, sorun kitlelerin oy verip vermemesi değil, oy vermesi halinde verdiği oyun denetimini yapabilmesidir!
O vakit emekçi kitlelerin bugününe nasıl müdahale edilebilir? Bunu yapabilmek için öncelikli olarak devrimci hareket içindeki düşünsel yapının değişmesi gerekir. Çünkü her sistem belirli mantıksal kalıplar ve anlayışlar üzerine yükseldiği için bir sistemin aşılabilmesi de ancak o sistemi aşabilecek daha üstün bir mantığın geliştirilebilmesi ile mümkün olabilir. Dolayısıyla; hiçbir sorun o soruna neden olan araçlar vasıtasıyla aşılamaz. Bunun en bariz kanıtları temsiliyetizmin tarih boyunca oynadığı rolde saklıdır. Şayet tarihsel temsiliyetizm olmasaydı; ne dinler, ne devletler ne de sınıflar ortaya çıkabilirdi. Şayet temsiliyetizm olmasaydı; ne “köleci yürütme devleti”, ne “feodal yargı devleti”, ne de “kapitalist yasama devleti” var olabilirdi. Nasıl ki insanlık tarihi sınıflar arası mücadeleler tarihi ise, aynı insanlık tarihi gerçekte biri biri üzerine geçen emek biçimleri ile birlikte ortaya çıkan kurum biçimlerinin ve bu kurumlar arasındaki mücadelelerin de tarihidir.
Kaldı ki; kapitalizm ile birlikte mevcut kurumsal alt yapısına ve işleyiş tarzına kavuşmuş olan “yasama kurumunun” bugün ki sorunların kaynaklarından biri olduğu düşünülürse, “tümel bir sistem” olarak kapitalizm sorununun, soruna neden olan araçlardan ve aparatlardan biri olan parlamentarizm ile aşılabileceğini sanmak en hafif tabirle saf aptallık olacaktır. Dolayısıyla; belirli durum ve olanaklar dahilinde parlamentolardan yararlanabilme imkanları bile, bu çalışmalar ancak “bürokratik devrimci denetimist faaliyetler” biçiminde yapıldığında anlam kazanabilir. Bu da “Leninist-denetimizm” anlamında yasama, yargı ve yürütme kurumlarından “kitlelerin siyasi bilincini geliştirmeye” dönük yararlanmanın bugün ki güncel biçimidir.
Dolayısıyla; ister yeni bir sistem denilsin, ister sosyalizm denilsin, emekçi sınıflara nasıl bir sistem ve toplum düzeni önerisi getirildiği açık ve net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bunun yapılabilmesi içinde toplumu oluşturan bireylerin, emekçi sınıfların kendi temel hak ve özgürlükleri için nasıl mücadele etmeleri gerektiğine dair sıra dışı ve yenilikçi yöntemlerin geliştirmesi gerekir. Zira bugüne kadar sınıflı toplumların üzerinde yükseldiği temsiliyetist devlet ve toplum modellerinden farklı ve ayrı olarak yeni ilkeler üzerinden tarif edilmesi gereken bir sosyalizm tahayyülü olmadığı müddetçe, yeni bir sistem ve yeni bir toplum düzeni söyleminin de içi doldurulamaz. Bu da yeni bir “anlatının” ve “hikayenin” inşası demektir.
Mesele sadece toplumun belirli bir kısımına ya da belirli bir sınıfa dayanarak temsiliyetizm ilişkileri üzerinden iktidarın alınması ve yine bu iktidar aygıtı üzerinden toplumun yukardan aşağıya doğru (sosyal mühendislik eliyle) biçimlendirilmesi meselesi değildir. Aksine meselenin bu şekilde ortaya konulması, temsiliyetist düşünce yapısının aşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Ast olan emekçi kitlelerin hiçbir baskı ve zorlama olmadan kendi hak ve özgürlükleri için mücadele ederek kendi kendilerini kurtarabilmeleri ve bu yolda kendi hak ve özgürlüklerini savunabilmeleri için gerekli olan toplumsal denetim kurumlarını inşa edebilecekleri bir praksisi sergileyebilmeleridir. Yoksa sosyalizm işi; ne bir parti işidir, ne devlet işidir, ne de bir lider işidir. Kuşkusuz temsiliyetist ilişkilerin devamlılığı açısından bu faktörlerde bir anda yok olup gitmeyecek olsa da, hatta uzunca bir süre önemini koruyacak olsa da; bu iş asıl olarak emekçi kitlelerin toplumsal denetim kurumları aracılığıyla ne derece kendi yaşamlarının öznesi olmak istedikleriyle de bağlantılıdır. Başka bir deyişle, bu mesele kitlelerin toplumsal denetimizmin öznesi olması meselesidir. Yoksa öznesi olamıyorsa kitleler temsiliyetizmin kullanıcı nesnesi olmaktan da kurtulamaz.
Her hangi bir parti emekçi kitlelerin haklarını, emekçi kitlelerden daha iyi bir şekilde temsil edebilir mi? Ya da sınıf adına parti ya da devlet biçimindeki temsiliyetizm eşittir sosyalizm mi demektir? Böylesi bir temsiliyetizm ancak nispi bir temsiliyetizm olabilir. Daha da önemlisi; böylesi bir temsiliyetizm biçimini sürdürmek isteyenler açısından bile bu model pek çok “karşı devrimci” riski de içermektedir. Başka bir deyişle, bu risk kendi içinde kendine karşı gelişecek toplumsal iç dinamikleri de üretme potansiyeline sahiptir. Bu bir paradokstur. Temsiliyetizmin neden olduğu bir paradoks. Dolayısıyla; proletaryanizm adına yapıldığında da bu sorun ortadan kalkmamıştır. Aksine bu sorun bumerang etkisi ile geri dönmüştür. Halbuki gerçek olan işçi, köylü, emekçi vs. herkesin kendi hak ve özgürlüklerini önce kendisinin savunmayı öğrenmesidir. Bu da toplumun çok küçük bir azınlığını oluşturan bir parti ya da devlet gücüyle yapılamaz. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikli olarak yeni kurumlara ihtiyaç vardır. Bu kurumlarında kuşkusuz “toplumsal denetim kurumları” olması gerekir. Dahası; parti de bir kurumdur, devlette bir kurumdur, liderler bile bu kurumların eseridir. O zaman tümünün emekçi kitleler tarafından denetlenmeye açık ve şeffaf olması gerekir. Temsiliyetist yol kirli yoldur; o yoldan gitmeye ısrar etmek demek kapitalizmin yolundan gitmek demektir!
Kimileri “zaten devletlerin kendi denetim kurumları var” diyebilir. Ama bunlar adı üzerinde devletin (yasamacı, yargıcı, yürütmeci temsiliyetizmin) kendi iç denge ve denetim kurumlarıdır. Başka bir deyişle, bunlar devletin, yani devleti oluşturan bürokratik zümrenin ve memur tabakasının kendisini denetlemek için geliştirmiş olduğu biçimsel kurumlardır ki, bu noktada kapitalist dünyada bu kurumların güvenilirliği ve şeffaflığı ise başlı başına bir tartışma konusu olmaya her zaman devam etmiştir. Dolayısıyla; kapitalist devlet yapılanmasının üçlü bacaklarını oluşturan yasamanın, yargının ve yürütmenin kendi iç denge ve denetimi ile toplumun bütün bu kurumlardan bağımsız ve ayrı olarak devleti ve memurlarını aşağıdan yukarıya doğru denetleyebileceği kurumların kurulması fikrini birbirinden kesinlikle ayırmak gerekir. Birincisi; hali hazırda zaten yönetsel temsiliyetist modeller eliyle zar zor sürdürülmekte olup, ikincisi ise kapitalist toplumun içinde burjuva devlet yapılanmasına karşı “bürokratik devrimci denetimist faaliyet” olarak yürütülmesi ve “mevzi kazarak ilerlenilmesi” gereken bir mücadele tarzıdır. Ne yazık ki proletaryanizmin onca imkana sahip olmasına karşın temsiliyetizm karşısındaki, daha doğrusu “bir avuç parti ve devlet bürokratı” karşısındaki yenilgisinin nedenlerini de bu noktada ki stratejik tercihlerinde aramak gerekir. Halbuki her taktik strateji ile her strateji de taktikle uyumlu olmak zorunda değildir. Çünkü denetimist mücadele de 2 kere 2’i her zaman 4 değildir. Denetimist mücadele mücadelenin şartlarının sürekli değiştiği, dinamik, hareketli ve “kafa yakıcı” bir mücadele tarzını da zorunlu kılmaktadır.
Bürokratik devrimci denetimist faaliyet yürütmeksizin seçim ve sandığın tek başına bir aldatmaca ve sistemin bir oyunu olduğunu söylemekte kendi başına bir anlam taşımamaktadır. Dolayısıyla; seçmen açısından asıl mesele seçtiklerini denetleyebilme hakkına sahip olup olmamasıdır. Temsiliyetist sistemlerde böyle bir hak söz konusu değildir. Devletin (yasamacı, yargıcı, yürütmeci temsiliyetizmin) kendi iç denge ve denetimi bir toplumsal denetim modeli değildir. Bu durumda halk, seçme hakkı da dahil olmak üzere kendi haklarının denetimini hiçbir şekilde yapamamaktadır. Şayet seçmen kendi haklarının denetimini yapabilecek kurumlara ve aygıtlara sahip olsa seçim, sandık ve parlamento vatandaş için “bu kadar önemli” olmaktan da çıkar. Seçim ve sandık vatandaş için değil, kendisini usul, koruma ve dokunulmazlık zırhlarının arkasına gizlemiş olan memur kastları için önemlidir. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin: devlet varsa kapitalizm vardır; memur varsa kapitalizm vardır; kapitalizm varsa da seçim, sandık ve parlamento oyunları, alavereleri, dalavereleri vs. vardır.
Yönetsel temsiliyetizmin “denge ve denetim” adını verdiği model, devleti ve sermaye egemenliğini meydana getiren memur kastları arasındaki denge ve denetim ilişkilerinden ibarettir. Bu asla aşağıdan yukarıya doğru bir denge ve denetim modeli değildir. Dolayısıyla; temsiliyetist-denetimizm ile toplumsal-denetimizm birbirinden ayrılmak zorundadır!
Günümüz dünyasında tarihsel temsiliyetizmin krizi gloktokratik kapitalizmin de yönetsel krizi haline dönüşmüş durumdadır. Bugünün proterleri bile yarı protekleşmiştir. Protekya iktisadi ve üretim tekniği açısından emek araçlarında denetime yatkın bir sınıf biçimidir. Her şey zorunluluktan çıktığı için toplumsal denetim fikriyatı da protekya sınıfının yapısal düşünce tarzından çıkmış olan yeni bir modeldir. Gelecek kuşaklar bu modelle daha fazla haşır neşir olacaktır. Keza düşünsel yapıda değişiklik olmazsa, toplumsal ilerleme de mümkün değildir. Dolayısıyla; toplumsal-denetimizmin temsiliyetist-denetimizm ile dansı hem düşünsel yapının değişmesi hem de toplumsal ilerleme için zaruridir.
9.03.2023
Serhat Nigiz
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
17. yüzyıldan kalma bebek mezarına ‘sanal otopsi’
17. yüzyıldan kalma bebek mezarına ‘sanal otopsi’
Mumyalama işlemi antik dönemden beri ölmüş bedenleri korumada kullanılan bir yöntem. Bir süre önce Avustarya’da anıt mezarda mumyalanmış bir bebek mezarı bulundu. Yapılan sanal otopsi sonrası araştırmacılar, bebek mumyasının 1625 ve 1626 yıllarında Avusturyalı bir kontun çocuğu olan ve hayatını kaybeden Reichard Wilhelm’a ait olduğu tahmin ediyor. SANAL OTOPSİ YAPILDI Almanya’daki…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sdkhaber · 2 years
Text
Yaşlanmayı önleyen yöntem! Buz küpleri ile gelen mucize..
Yaşlanmayı önleyen yöntem! Buz küpleri ile gelen mucize..
Yeni eklenen Yaşlanmayı önleyen yöntem! Buz küpleri ile gelen mucize.. son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin. Cilt bakımı için birçok farklı yöntem deniyoruz.Ancak öyle bir yöntem var ki duyunca çok şaşırabilirsiniz.Ciltteki sivilceler,kırışıklıklar ve diğer sorunlardan dolay cildimize birçok bakım yapıyoruz. Peki bu yöntem ile hem yaşlanmayı durdurabilecek hem cildinizi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gozdehaber · 2 years
Text
Kalp kapağı ameliyatsız yöntemle onarıldı
Kalp kapağı ameliyatsız yöntemle onarıldı
Kalp kapağı ameliyatsız formülle onarıldı Kalp kapağında ileri derecede kaçak olan İbrahim Sıngir, açık kalp ameliyatında hayati riski çok yüksek olması nedeniyle ameliyatsız uygulanan başarılı bir sistem ile sıhhatine kavuştu…. Mitral kapağında ileri derecede kaçak olan İbrahim Sıngirdi, açık kalp ameliyatında hayati riski çok yüksek olması nedeniyle ameliyat edilemedi. Hasta, alınan hzılı bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bunedycom · 2 years
Text
MRI Makineleriyle Düşünce Okuyabilen Algoritma Geliştirildi!
MRI Makineleriyle Düşünce Okuyabilen Algoritma Geliştirildi!
Manyetik rezonans görüntüleme anlamına gelen MRI, canlıların iç yapısını görüntüleme amacıyla tıp alanında sıkça kullanılır. Bu yöntem, vücudumuzdaki dışarıdan gözlemlenmesi zor olan durumlarda tercih ediliyor ve bazı hastalık ve tedavilerde önemli bir rol oynuyor. Şimdi ise bioRxiv üzerinden yayınlanan bir çalışma, bilim insanlarının MRI makinesi kullanarak önemli bir gelişmeye imza attığını…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aktuelhaberajansi · 2 years
Text
Eskişehir'de 70 yaşındaki bayan hasta, Kent Hastanesinde sıhhatine kavuştu
Eskişehir’de 70 yaşındaki bayan hasta, Kent Hastanesinde sıhhatine kavuştu
Eskişehir‘de kalbindeki ritim bozukluğu nedeniyle Kent Hastanesine başvuran 70 yaşındaki Esma Can, 3 boyutlu haritalama olarak da bilinen ablasyon tekniğiyle sıhhatine kavuştu. Eskişehir Kent Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Özgeyik, gazetecilere yaptığı açıklamada, Kent Hastanesi’nde birinci sefer uygulanan prosedür sayesinde hastanın kalp yetmezliğinin düzelmeye başladığının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bilaldemirkr · 7 months
Text
Görev yöneticisi nasıl açılır? (Windows 7-8-10)
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/gorev-yoneticisi-nasil-acilir-windows-7-8-10/
Görev yöneticisi nasıl açılır? (Windows 7-8-10)
Tumblr media
Bilgisayar kullananların çeşitli özelliklere hakim olarak sistem özelliklerini ve çeşitli gereksinimleri kontrol etmesi gerekiyor. Windows işletim sistemini kullananlar, görev yöneticisi aracılığıyla çalışan uygulamaları ve bilgisayarın durumunu kontrol edebiliyor. Bu durum, bilgisayar kullananların sıklıkla görev yöneticisi nasıl açılır sorusunu sormasına neden oluyor. Oldukça basit bir yöntemle açılabilen özellik, bilgisayar sisteminin kontrol edilmesine fırsat tanıyor.
CPU gibi bilgilerin de kontrol altında tutulmasına yardımcı oluyor. Bilgisayar kullanıcılarının bellek yönetimi gibi çeşitli durumlar hakkında kontrolün sağlanmasına imkan veriyor. Kullanışlı özelliklere sahip olan özellik sayesinde bilgisayarın çeşitli kontrolleri sağlıklı bir şekilde tamamlanıyor. Bilgisayar kullananların bilmesi gereken işlemlerin başında yer alan görev yöneticisi kullanımının dikkatli bir şekilde yapılması gerekiyor.
Bu özelliği kullanarak yapılabilecek işlemler ise şu şekilde sıralanıyor:
Bilgisayar programları hakkında bilgi edinme fırsatı sunuyor.
Programlar aracılığıyla sürdürülen işlemlerin durumu kontrol edilebiliyor.
Bilgisayar işlemleri gerektiğinde durdurulabiliyor.
Program işlemlerinin önceliği değiştirilebiliyor.
Windows 7 İçin Görev Yöneticisi Nasıl Açılır?
Windows 7 işletim sistemini kullananların izleyebileceği ilk yöntem klavyedeki CTRL+Shift+Esc tuşlarına basmak oluyor. Bu tuşlara aynı anda basıldığında ekranda bir kutucuk içinde görev yöneticisi beliriyor. Bilgisayarda aktif olarak çalışan programlar, bu kutucuk içerisinde görüntülenebiliyor.
Gün içinde bilgisayar başında sıklıkla vakit geçiren kişiler, bu işlem sayesinde çalışan programlar arasında ayarlama yapabiliyor. Bir diğer yöntem olarak ise Windows ve R tuşlarına aynı anda basmak kullanılıyor. Bu tuşlara basıldığında “Çalıştır” isimli bir ekran açılıyor. Açılan ekrana “taskmgr” yazılarak görev yöneticisi kutucuğuna hızlı bir şekilde erişim sağlanıyor.
Windows 8 İçin Görev Yöneticisi Nasıl Açılır?
Açık olan uygulamaları yönetmek amacıyla kullanılan görev yöneticisi, farklı işletim sistemlerinde değişik yöntemlerle açılıyor. Bilgisayarın sahip olduğu işletim sisteminin bilinmesi ve görev yöneticisine ihtiyaç duyulan anlarda ilgili adımların takip edilmesi gerekiyor. Güncellenen ve değiştirilen sistem, eskisinden hızlı ve kapsamlı bir kullanıma fırsat tanıyor. Tamamen yenilerek kullanıma sunulan bu özellik, bilgisayar kullanıcılarının kontrolü elinde tutmasını sağlıyor.
Bilgisayarında Windows 8 işletim sistemini kullananların görev yöneticisini açmak için kullanabileceği yöntemlerden biri, CTRL+Alt+Delete tuşlarına aynı anda basmak olarak biliniyor. Bu yöntem, daha eski işletim sistemlerinde olduğu gibi Windows 8’de de kullanılıyor.
Başka bir yöntem olarak ise CTRL+Shift+Esc tuşlarına aynı anda basmak gerekiyor. Bu işlemden sonra ekranda “Daha Fazla Ayrıntı” başlıklı pencere belirliyor. Butona tıkladıktan sonra hızlı ve kolay bir şekilde görev yöneticisi kısmına erişim sağlanıyor.
Windows 10 İçin Görev Yöneticisi Nasıl Açılır?
Windows 10 işletim sistemini kullananların tercih edebileceği farklı yöntemler bulunuyor. Bilgisayarında görev yöneticisi kutucuğunu görüntülemek isteyenlerin uygulayabileceği ilk adım, görev çubuğu kısmından erişim sağlamak oluyor. Bilgisayarda görev çubuğuna sağ tıkladıktan sonra bir menü açılıyor. Açılan menünün içerisinden görev yöneticisinin seçilmesi gerekiyor. Bu işlemlerin ardından görev yöneticisi kutucuğu ekranda beliriyor.
Diğer bir yöntem olarak başlat çubuğu bölümü kullanılıyor. Başlat yazan kutucuğa sağ tıkladıktan sonra görev yöneticisi yazan sekme seçiliyor. Bu sayede istenilen kutucuk hızlı bir şekilde açılıyor. İşletim sistemi Windows 10 olanların tercih edebileceği bir diğer yöntem olarak da Windows arama kısmında direkt olarak görev yöneticisi yazmak oluyor.
Arama kısmına ilgili kelimeler girildikten sonra uygulamaya tıklayarak hızlı bir şekilde erişim sağlanıyor. Böylece bilgisayarda açık olan tüm programlar görüntülenebiliyor. İstenen uygulama “Sonlandır” seçeneğiyle hızlıca kapatılabiliyor. Böylece kapanması zor uygulamalar için bilgisayarı yeniden başlatmaya gerek kalmıyor.
Bu yazımız da ilginizi çekebilir:
Borsa hesabı nasıl açılır?
BIOS nasıl açılır? BIOS ne işe yarar?
TikTok’ta canlı yayın nasıl açılır? TikTok’ta yayın açma ve yayın izleme adımları
Güvenli arama kilidi nasıl açılır? Güvenli arama kilidi ne işe yarar? Devre dışı bırakma yolları
Uygunsuz sonuç filtresi nasıl açılır?
1 note · View note
medya-press · 2 years
Text
Aslında Fransa'da İcat Edilmeyen Parfümün Tarihçesi
Aslında Fransa’da İcat Edilmeyen Parfümün Tarihçesi
Herkes Orta Çağ’daki banyo ve tuvalet alışkanlıklarından dolayı parfümlerin Fransızlara özgü bir şey olduğunu düşünüyor. Bilinenin aksine parfümler aslında ilk kez Fransa’da icat edilmedi. İnsanları peşinden sürükleyen bu hoş kokulu karışımların ortaya çıkışı çok daha eskiye M.Ö. 4000’lere kadar dayanıyor. Tarihi yazılı kaynaklar, kil tabletler, hiyeroglifler sayesinde tarihteki ilk parfümlerin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dalaz3456 · 2 years
Link
Sürekli karşıdakini, ötekini suçlamak sorunlarını çözmez, sorunlardan kaçmanıza bile neden olabilir çoğu kez. Kendinizle yüzleşin, yüzleşme cesaretine sahip olun. Tövbe etmek yalnızca ahlaklı insanların başarabileceği bir şeydir.
0 notes
cejna · 2 years
Text
'Paris Işıltısı' cildin yenilenmesini sağlıyor
‘Paris Işıltısı’ cildin yenilenmesini sağlıyor
Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte daha canlı bir cilde sahip olmak isteyenlerin kapısını çaldığı Uzm. Dr. Aycan Özden Sezgin, şu sıralar en çok cildin yenilenmesini sağlayan “Paris Işıltısı” yönteminin tercih edildiğini söyledi. BURSA (İGFA) – Sıcak yaz günlerinin gelmesiyle birlikte cilt bakımı ve güzelliğine daha fazla önem veren kadınlar, çeşitli yöntemlere başvuruyor. Cildin canlılığının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bitemer · 2 years
Text
Evlenecek olan çiftlere öneriler
Evlenecek olan çiftlere öneriler
Öncelikle, evlilikteki korunma oldukça önemli bir konudur. Bu dönemde sık sık ilişki olduğu için korunma yönteminin de koruyuculuğu yüksek, etkin bir metod olması gerekir. Ancak bu dönemde her türlü korunma yöntemi uygun olmayabilir ve hastalar tarafından da kabul görmeyebilir. Kadınlar. Bu dönemde, en kolay ve etkin yöntem, doğum kontrol haplarıdır. Ama bunu da genç evliler pek kabul etmiyorlar…
View On WordPress
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
Sinüzit nedir, nasıl boşaltılır? Evde sinüzit boşaltma, temizleme yolları nelerdir?
Sinüzit nedir, nasıl boşaltılır? Evde sinüzit boşaltma, temizleme yolları nelerdir?
Yüz ve kafa bölgesinde bulunan boşluklar içerisinde yer alan sinüslerin enfeksiyon sebepleriyle dolmasına sinüzit denir. Sinüzit, genellikle soğuk algınlığı ve alerjik nedenlerden dolayı ortaya çıkar. Soğuk kış aylarının gelmesiyle, kişilerde sinüzit belirtileri başlar. Sinüzit genellikle sıvı akıntısı oluşturur. Bu hastalıkta erken tedavi, hastalığın ilerlememesi için çok önemli bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes