Kimsesizlik bazen içine işliyordu insanın. Kimsesiz insanı anlatması güç; düşecek bir boşluk bile olmaması gibi hiçliğe doğru giden aheste kayıkla yolcu olmanın verdiği sükunete boyun eğmiş, düşmüş omuzlarından yorgunluğu akıp suya karışırken kalbinde hala taşımaya çalıştığı bir parça umutla kendini bulabileceğini sanmış oysaki yılgınlığın avuçlarında çoktan ufalıp gitmişti. Halihazırda aklında tutmaya çalıştığı ışıltılı bir tutam anı içinde el yapımı boya fırçası ustasının sabrını saklayan muhafız edasıyla belki de hiçliğin olmadığı diyarlara sürükleniyordu.
M.
37 notes
·
View notes
Keşke her psikolog çıkışı paramı boşuna harcadım bunları ben de kendime diyorum zaten diye düşünmesem. Boomer baba mıyım neyim? Neyse sık sık olmasa da gitmeye devam edeyim. Bu sefer de tek seansta bırakamam.
0 notes
Haritasız ve dümensiz kalmış, gideceği limanı olmayan bir gemiydi. Kendini akıntıya bırakıp sürüklenmek, en azından hareket etmek, hayatta kalmak demekti ki içini acıtan şey de zaten buydu; yaşamak..
Martin Eden
208 notes
·
View notes
Balkonumda yaktığım kaçıncı sigara bilmezken buz gibi zemine oturmuş yaşananları düşünüyorum. Beynimde dönüp duran çığlıklar aklımı yitirmeme neden oluyor. Hava soğuk ama içim ateş gibi yanıyor. Yanıyor ruhum kül oluncaya dek. Savruluyor sokağa. Ait olmadığım bu evde, evin bir parçası gibi görünsede sokağa ait o balkonun ucunda oturmuş bekliyorum, neyi ya da kimi bilmeden. Sorguluyorum bir şeyleri, en ufak bir fikrim olmadan. Dibi gördüğümü zannediyorum, oyunun yeni baştan oynatıldığını farketmeden. Oturuyorum sadece. Bakıldığında iyi görünen bu bedenin içi enkaz yığını ama buraya kadar. Direniş sona erdi. Sürüklenmek var artık. Bir okyanusun derin dalgalarına kapılıp sürüklenmek ve belki de yok olmak var.
20 notes
·
View notes
Şimdilerde, adımladığım yolların seslerini biriktiriyorum içimde…
Adım adım… yalpalanarak….
Geçen her insanın veya şans eseri çarpışıp gözgöze geldiğim tüm canlıların bir parçası, zerreler halinde havada uçuşuyor gibiydi.
Şans eseri bir nefes alsam, ciğerlerime dolan anıları tekrar yaşıyor gibi, sırtımdaki yara izleri sızılamaya başlıyordu.
Dizlerimdeki yaralar, düştüğüm yolların izlerini hatırlatırken, kalbimin atıp atmadığını bir türlü kestiremiyordum.
Gençlik yıllarımda, yerinden fırlayacakmış gibi olan bu et parçası, şimdilerde sadece derin bir sızıdan başka birşey hissettirmiyordu.
Beynimdeki anılar o kadar karmakarışıktır ki, çok yakından tanıdığım bir yüzü bile hatırlamakta güçlük çekiyor, o yüzün hangi maske olduğunu hatırlamak için ilk sızılayan yaramı kanatmak zorunda kalıyordum.
Sade bir yaşam, sade bir ölümü çağırıyordu yalnızca…
Şatafatların gölgeleri arasında hep bir el, sizi karanlığa doğru çekiyordu.
Sürüklenmek o kadar kolaydı ki….
Kendinizi cümlelerin sis bulutu üzerine bırakmak yeterliydi. Herkesin bir yerlerine tutunan ince cümleler bulunurdu bu bulutlarda. Kendinizi bıraktığınız anlarda, çelik bir kıymık gibi derinizin altına geçiverir, sizi büyülenmiş gözlerle sürükleyip götürürdü başka bulutların arasına.
Tüm bunları geçirirken içimden, kasıldığımın farkına varıyordum. Kasılmaktan uyuşan parmaklarımla, elimde bulunan birkaç kelimenin boğulmak üzere olduğunu farketmiştim.
Sevgi, aşk, acı….
Asla ama asla biryere koyamadığım birkaç kelime, parmaklarımın arasında can çekişiyordu işte.
Bir yerlere yerleştirmek istediğimde, hep eğreti duran, bir elin parmaklarını dahi geçmeyen bir kaç harften oluşan birkaç kelime…
Başımı ufka doğru kaldırmaya korktuğum bir zaman dilimindeydim işte.
Yolun ne kadar kaldığı, nefesimle içime dolan anıların çokluğu ile hissettiriyordu kendini…
Ne bir tebessüm etmiştim bu yolda, ne de bir derinden nefes almıştım.
Biriken yolların, pabuçlarımdaki delikten dolan çakıltaşlarından ibaret bir hayat…
Neyse…..
45 notes
·
View notes
Hangisi daha kötü? Daha başlamadığın yolda yenilgiyi kabullenmek mi yoksa çizgiyi ilk geçen olduğunu herkes biliyorken kilometrelerce geriye sürüklenmek mi? Seçim hakkım olsaydı ilkini seçerdim, belki de bu yüzden ikincisi beni seçti ve bütün oyunu böyle yönetti. Attığım her adım için iki adım geri sürüklendim hayatım boyunca..
79 notes
·
View notes
Bazı gidişler vardır, beklenmedik ölüm gibi.
Daha doğrusu sinyaller öncesinden verilmiştir ama siz duymazsınız, belki de görmezden gelirsiniz ısrarla.
Sonra o kadar ani gerçekleşir ki anlayamazsınız, duyamazsınız.
Derinlerinize kadar kesilmişsinizdir artık ama henüz kan bile çıkamamıştır yüzeye.
Öyle ani, öyle habersiz, öyle beklenmedik.
Bir yorum yapmaz size, bir şey söylemez.
Artık gidiş yolu görünecek kadar bittiyse her şey, daha ne denilebilir ki gerçi?
Bunu kabul etmek çok ama çok zor olur.
Sağırlaşır insan.
Sesini duymak ister.
Saçma da olsa bir neden bilmek ister.
İçinde kurmak yerine suçlu kendiyse de kendini suçunu yaşamak ister.
Bilinmeyenin o sonsuz girdabında sürüklenmek yerine.
Sorular birbirini doğurur, anıların hepsi tekrar tekrar sorgulanılarak yeniden oynatılır.
Hiçbiri yeterli gelmez.
Hiçbir zaman asıl doğruya ulaşılmaz.
Dışı sağır içi karmaşa kalır insan bir başına.
Şimdi öyle bir başına düşüncelerin içine bırakıp gidiyorum.
Kırgın olduğum kadar yorgunum artık..
10 notes
·
View notes
Zorunluluklarım ve zorunda kaldıklarımın boğazımda oluşturduğu o yumruyla yaşıyorum. Her yaşantımda biraz suçlu buluyorum kendimi, suçluluk hissini aşamıyorum. Kırılan kalplerden, söylenmeyen sözlerden, kaçırılan gözlerden, yaşanılmayan hayatlardan yoruldum. Sırtımda biriken sorumlulukların bende bıraktığı o yük gittikçe ağırlaşmakta. Zorunluluklarımı bırakamıyorum, sorumluluklarımı da. Hayat karşı hep ayakta kalmanın dizlerimde ve içimde oluşturduğu bu sancıyı anlatamıyorum. Tüm yorgunluklarıma rağmen hep dik durdum hayata karşı demeyi isterdim fakat omzumdaki kamburu daha fazla saklayamıyorum. Yeterince gülersem kimse görmez sandığım bu sancılarımı gülüşlerimin arkasında saklamak gittikçe zorlaşmaya başladı. Gülmeyi bıraktım, ayakta kalmayı bıraktım, hissetmeyi bıraktım, yaşamayı bırakmak üzereyim. Tüm bu yaşanmışlıkların tam ortasında dimdik durmaya çalışırken aslında bir toz tanesi gibi ordan oraya sürüklenmek feci şekilde hırpalamaya başladı bedenimi. Yüzümdeki sivilcelerden başka isyan edenim yok hayata. Hayata değil kendime bile isyan edecek kadar gücüm yok artık.
3 notes
·
View notes