"bazı yaralar yararlıdır buna inan. bazı yaraların ortasında küçücük bir el, sanki geçmişine çiçek uzatır. bazı yaralardan sızan kanla tüm geçmişin yıkanır."
"Kimsenin ilgisine muhtaç duymadığın zaman olgunlaşırsın, beklentiye girmediğin gün yara almazsın. Hiç kimseye bağımlı kalmazsan kazanırsın." der Osho. Sabahattin Ali destekler: "Bu hayatta mutlu olmanın yolu, beklentiyi düşük tutmaktır. Yoksa kanadından vurulmuş kuşa dönersin."
Hiçbir şey yok. Elinde hiçbir şey kalmamış. Yorgunlukların, nefes alamadığın, kafandaki seslerden uyuyamadığın geceler var. Yalnızca bitip tükenmiş ölü bir ruh olduğunu düşünüyorsun. Yapılacak hiçbir şeyin kalmadığını.
Öyle olmadığını fark etmelisin. Fark etmek görmekle başlar. Ama neyi göreceksin? Güzel soru değil mi? İlk baktığın yer kendin olur hep. Kendini görmek. Kendini fark etmek. Bunlar önemli elbet fakat hepsinden daha önemlisi o aslında fark etmediğimiz direnci görmek. Görmezden gelmeyi. Kendimizi nasıl görmezden geldiğimizi. Nasıl yok saydığımızı, nasıl önemsemediğimizi. Ne kadar sevemediğimizi ve ne kadar haksızlık ettiğimizi. Herkesin yaralarını sarmaya koşarken kendimizi unuttuğumuzu. Aslında ruhumuzdaki yokluklara nasıl bağlı kaldığımızı. Önce bunları yenmek istemeliyiz. Savaş burda başlar ruhumuzda. Kendi yaralarımızı sarmayı istediğimizde. Sadece bakmak ya da görmek yetmez. Her şey bildiğimiz halde görmezden gelmediğimizde başlar.