Tumgik
#sarmal
seslimeram · 3 days
Text
109 Yıl Sonra
Tumblr media
“Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin ve Nasturilerin yaşadığı ve sonra katledildiği veya sürgüne zorlandığı bütün vilayetlerde, Müslümanlar tarafından kaçırılmış ve bugün de hâlâ onlar tarafından alıkonan gayrimüslim kadın ve çocuklar var. Ayrıca bu milletlerin sürgün yolunu da takip etmekte fayda var. Rumlar Marmara’dan Konya’ya kadar olan yolu izlemek zorunda kaldı; Ermeniler ise Erzurum, Erzincan-Kemah-Malatya-Halep ya da Musul; Sivas-Harput, Mezopotamya yolunu izlemek zorunda kaldı. İstanbul ve civarı, Eskişehir, Konya, Pozantı’da farklı tarihlerde olmakla birlikte Rumlar ve Ermeniler tehcir edildi; Bitlis, Van, Diyarbakır vilayetlerine komşu Kürt aşiretleri de çok sayıda Hristiyan kadın ve çocuğu kaçırdı. Bunların arasındakilerin bazıları Nasturiydi ve hepsi hâlâ köle muamelesi görerek alıkonuluyor.
Arap Mezopotamya’sında çok sayıda Ermeni kadın ve çocuk var. Müslüman Araplar tehcir edilen Ermenilere karşı daha insanca yaklaştı. Ancak, onların da halen alıkoyduğu ve iade etmeleri gereken çok sayıda Hristiyan kadın bulunuyor. Yine de Araplara Türklerden farklı davranmak gerekiyor. Çünkü çoğunun bu kadınları cani Türklerin elinden kurtardığını ve genellikle onlara karşı iyi niyetli davrandıklarını düşünmemiz gerekir. Doğru olan buradaki şeyhlerle müzakere yürütmektir ve öyle umuyoruz ki bunu bizzat kendileri kolayca ve gecikmeksizin çözeceklerdir.” Paris, 8 Mart 1919...
- Zabel Yesayan tarafından kaleme alınan, Paris Konferansı’nda Ermeni Delegasyonu’nu temsil eden Boğos Nubar Paşa’ya sunulan 11 sayfalık rapordan bir kesit...
109 yıl sonra başladığımız noktanın da gerisinde kalakaldığımız bir düzlemin hakikatine eriyoruz hep birlikte. Tümüyle yabancılaştırılmış ilan edildiğimiz bir menzilde bu kökten, bu bağdan olduğumuzu idrak ettirebilmek için verilen onca mücadelenin ardından halen o “Ermeni” mitini aşamıyoruz. Bütünüyle kendini ezberden var eden, biteviye umursamaz bir halle devletli kademelerinin de kolladığı, yol açtığı, gözettiği bir nefretin istikametine her gün hedef kılınıyoruz. Bitimsiz değil, yok edilmenin sınırına ulaştırılmış, bugüne açık bir biçimde hasbelkader / rastlantısal bir direnme duygusuyla varabilmiş olan ol dördüncü kuşağın ve ötesinin elemine nasıl da kayıtsız kalındığını biliyoruz, yaşıyoruz.
109 yıl sonra, halen ismimiz, soy kodu uygulamalarında gizlenmiş bir fişlemeye hazır ve nazır bekleye duruyor. Bir yerlerde serbestçe çalışabilmemiz atfedildiği gibi hürriyetin de bir parçası olarak zikredilirken, devletli ya da yerel / mahalli hiçbir kurumda çalışmasının uygun düşmediği / görülmediği ender kimliklerden birisi olmaya devam ediyor “Ermeni”. Bir yanda ülkedeki eşit yurttaşlık üstüne nutuklar atılırken, yerel / genel seçimler varken o yurttaşlık haklarına dair mavallar okunurken, henüz bir caddenin / yolun / sokak dahilinde varlığımız yok addediliyor. Bir yanda baş efendinin aralıksız güncellediği bir ezber metin etrafından, Türkiye Ermenileri Patrikliğine, burada kalanlara hitaben bir taziye mesajı öte yanda İletişim Başkanlığının başındaki zat gibi nicesinin sunduğu inkar, mütemadiyen var ettiği nefret. Hangi Türkiye doğrusunu var ediyor sahi ama sahiden?
109 yıl sonra, tarihçi Ümit Kurt’un kaleme aldığı Kanun ve Nizam Dairesinde (Aras Yayıncılık) kitabında, bir teknokrat / bürokratın soykırımla teşviki mesaisinde her neleri, nasıl bir canhıraş sebatla var ettiğinin portresi karşımıza çıkartılır. Bizlerin yük edindiği o yıkım / yok etme / soy kurutma çabasının nasıl işleyen bir mekanizmayla sürekli devletin yüceltildiği / Türk kimliğinin ön plana çıkartıldığı bir yönlendirmeyle var edildiğinin utanç verici suretleri detaylarıyla birlikte paylaşılır. Duraksamadan bugün bildiğimiz ol İttihat ve Terakki Cemiyeti / Teşkilatı Mahsusa / Hamidiye Alayları vesairenin her nasıl, Talat, Enver, Cemal efendiler gibi baş önderleri, Dr. Bahattin, Dr. Nazım, Cemal Azmi gibi nice yan oyuncunun kıyısında işi bitirenlerin Mustafa Reşat Mimaroğlu gibi dönemin memurlarının etkili kullanımlarının da idesi / nirvanası karşımıza çıkartılır. Bir göçmenin, Ermeni halkına yakınlığının, yatkınlığının, diline aşinalığının imha politikalarında işlevsel bir çıkarımı var edebilmesinin utancı misal ne yana düşer. Komşusunu tanıyanların onları yok etme sürekliliğini / tutunmalarının ardılını kim ne zaman soracaktır sahiden?
109 yıl sonra, ailemin hakikatinden bir kesit olarak Göydün / Köydün Sebastia / Sepastiya ya da bugün bilindik ismiyle Sivas’tan, Gesarya (Kayseri) ve Yozğat’a (Yozgat) uzanan o iç içe geçmiş hangi yana dönersek dönelim eksik kılınmış olmamızın akıbetindeki karaya, kapkaranlık surete karşılık devletin olmadı / etmedik ile her şeyi geçiştirmesinin hali nice olurdu? Kişisel hikayelerimizi yeterince anlatmamışız gibi, hani belgeniz diye sual edene ol Ümit Kurt’un Kanun ve Nizam Dairesinde kitabı gibi devletli kademelerinin olayları her nasıl yok etme düzlemine taşıdığının da nişaneleri birkaç tıklamayla bulunabilir. Misal bir özel kütüphanenin arşivinde çıkagelen Zabel Yesayan’ın Paris Konferansı sırasında Boğos Nubar Paşa’ya sunması için tebliğ ettiği rapordaki gibi kaybedilmiş insana dair yaraları hangi kelimeler anlatabilir. Bugün bunca zaman sonra, yeni nesil olarak atanmış z kuşağından kimi insanların oh olsunlarının, iyi ettiklerinin, az bile yapmışız soykırım yapsaydık hiçbiriniz bugün hayatta olmazdınız gibi ikrarlarının kıyısında cürmü görmeye / anlamaya daha çok var mıdır? Kaybedilecek çok nesil var mıdır?
109 yıl sonra, Sebastia, Gesarya, Hadjin, Sis, Kozan, Alaşgert, Mazgert, Sassun, Muş, Musa Ler, Vasburgan, Van, Pağeş, Daron, Dikranagert ve isimleri sığmayacak ama bir ömür boyu bellekte yer edinen yerlerdeki hayatların akıbetlerini sorgulamak neden bunca ağır / zor kılınır? Kaybedilenlerin yerlerine ikame edilenlerin, ister Türk, ister Kürd, ister yerleşik ister muhacir ya da başka kentlerden göçmüş olsun oralarda gördüklerini, başka bambaşkasına ait olanın üstüne yerleştirilmesindeki sürekliliğin nasıl bir menzili basitçe değil topyekun zehirlediğine dair hiç mi hesap kitap sorulmayacaktır. Bir buçuk milyonu aşkın insanın akıbetinin zehir zemberek bir karanlıkça yok edildiği, kalanların da üstlerine çöreklenip, hayatta var olmalarına dair sorguların birisi bitmeden bir başkasının başladığı bir deneyimin ortasında bizlerin bugün halen yaşadıklarına dair en ufak bir anlama söz konusu mudur? İttihat ve Terrakki’nin Osmanlı’nın son perdesinde, daha sonra değişip, dönüşüp Cumhuriyet Halk Fırkası ve Partisine evrilen bir memleketin bel kemiği olup da, temellerini atıp da nasıl geçmişin yıkıcılığında bir gelecek devşirebildi bu ülke, sorgusuna düşen olur mu?
109 yıl sonra, eksik kılınmış hayatların akıbetine dair tek bir doğru düzgün soruşturma söz konusu edilmezken, dahası İttihat ve Terakki kurmayları belirli bir süreliğine tahkikat ve yargılama süreçlerine terk edilirken ne oldu da kurucu liderin Mersin Ziyaretinde ettiği şu sözlerin halen geçerli addedilmesinin hazin hali ne olacaktır? “Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.” İyi de o ev hemen her durumda birilerine bir çatı olabilmişken, ne etti de Ermeni bir kere değil bir buçuk milyon kere bu memleketten def edildi. İzi silindi, meşum çetelerin ellerine rehin, tacize ve ölümün kıyısına terk, sınırın ötesine istiflenerek / sürülerek yok edildi. Birinci ağızdan çıkagelen o yok sayma her neyin nesiydi ki bunca zaman sonra kendilerini yeniden tanımlayan bir cerahat ülküsü etrafında nefret saçarak yürüyen ırkçı / turancı / bozkurt vs. için bir yol / iz / kılavuz bilindi? Kim verir ki hesabını?
109 yıl sonra, öyle bir cendereye tutulmuş gidiyor ki insanlık, daha geçtiğimiz aylarda var edilen Santa Maria Latin Katolik Kilisesine yönelik saldırı gibi nicesinden gurur / izansız bir biçimde onur telakki ettirilmek isteniyor. Bir cerahat halinin mütemadiyen ötekisine ol öteki bilinene dokunmasından zerre-i miskal utanç / hicap duyulmuyor. Ar zaten sizlere ömür! Tümüyle hedef kılınırken insanların yaşamlarının bu sahnede öyle ya da böyle altı üstüne getirilmesi / yok edilmelerinin / can almaların / hedef kılma hallerinin sahiden de bir sonu gelecek midir? Gelebilecek midir ey komşu!
109 yıl sonra, kişisel hayat hikayelerimizin baş köşesini kaplayan bir ağıdın farkına varılsın, sahiden bir şeyler anlaşılsın diye birkaç cümle kuruyoruz. Anadolu’nun çorak bir toprağa zamana yayılarak taşınmasının izlerinin en büyüğü olan 1915 öncesinde 1890-94 ve 1894 ile 1897 arasındaki tehcir / katliamlarla birlikte sufle edilmişken, ardılı bir biçimde bu topraklardaki gayrimüslim olanı toptan silmekten ötesini taşımayan bir cerahat haline / başka bir ülke tarihindeki Emval-ı Metruke’den, Varlık Vergisine, 6-7 Eylül’den, 20 Dolar 20 Kilo’ya, 2007’nin 19 Ocağında Hrant Dink’e, 2020’de Şirnex’te katledilen Şimuni Diril, yok addedilen / sır kılınan Hurmüz Diril’e pek çok katmanda salt Ermeni’ye değil pek çoklarına, Yesayan’ın bahsettiği kadar dahi merhamet gösterilmeden var edilir iyi de nereye kadar? Misal bir Nisan 24 günü 2011 yılında şakacıktan! Katledilen ol Sevag Şahin Balıkçı’nın ardından açılan yarayı nasıl değerlendirelim. Ne edelim!
109 yıl sonra, her şeyi en baştan anlatmaya gerek kalmadan bir kere olsun özür dilemenin dahi çok görüldüğü bir zeminde, hayatta kalmaya çalışıyoruz. 109 koca yıl sonra, bir hale, bir nedene bağlı kalmaksızın bu toplum için hedef kılınabilecek bir güruh olarak anılmaktan, bariz sinkaf / hakaret / tehditlere maruz bırakılmaktan illallah ediyoruz. Kaybettirme politikasından, devletin tüm kesimleriyle birlikte bir nefret objesi olarak başta Ermeni olmak üzere azınlıkların hepsini birden gözüne kestirdiği bir zeminde yıkımın sadece burada yaşamakta olanlara değil silsile halinde herkeslere, her bir ötekisi olarak anılana denk gelebileceğini biliyoruz. Biraz da bunun için Nisan 24’ün önemini, ol yok etme saiklerinin sunduğu perspektifin korkunçluğuna dikkat çekmek istiyoruz. Tümüyle, belirgin ve doğrudan zamana yayılarak bir tehdit olarak bilinen, görülen Ermeni yarasıyla bir başına bir asrı ve dokuz koca yılı geride bırakıyor. Yüzleşmek bir yana sorgulamak öte yana, inkarı kenara terk edip, ikrarla, iktidarın var ettiği / kendisine eşlikçi kıldığı ırkçı hiziplerin nefretine rağmen bir yaranın varlığı unutulmasın diye tüm bu serzenişler. Kenara yazılmış olagelen bir ağıdın, bir mendilin, bir tek kare sararmış ol fotoğrafın ardından çıkagelen nice hikayenin hatırına, unutmadık, unutturmayacağız.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Katie FALKENBERG – Los Angeles Times
0 notes
fadingzipperdragongoop · 10 months
Audio
(𝙎𝙏𝙊𝙁𝙁𝙄𝙎 𝙏𝙀𝘾𝙃𝙉𝙊)
0 notes
cnarozyilmaz · 1 year
Photo
Tumblr media
günün anlam v önemine binaen!! #muratağırel #sarmal #istiklâlmarşı https://www.instagram.com/p/Cps_VdpMDGS/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
jacky93sims · 1 year
Text
Sarmale Cabbage Rolls Food for The Sims 2
This is a 4to2 conversion from Icemunmun, low poly. Available at lunch and dinner time, same pork chops cooking skills required.
DOWNLOAD HERE
Tumblr media
221 notes · View notes
nobeerreviews · 7 months
Text
Tumblr media
39 notes · View notes
Text
Tumblr media
<3
15 notes · View notes
artbytesslyn · 13 days
Note
what's a meal that you enjoyed recently!
oughhh my wife makes a really good cabbage stew with slanina and homemade cheddar bread
Tumblr media
14 notes · View notes
vegehana-food · 17 days
Photo
Tumblr media
✿ サルマーレ | Sarmale ・ルーマニア風ロールキャベツ。ひき肉や野菜、米などをキャベツやブドウの葉で包み、じっくり煮込んで作られます。ルーマニアの主食「ママリガ」とサワークリームが一緒に供されることが多く、クリスマスや正月などのお祝いの席では欠かせない料理としても知られています。サルマーレは、トルコ(オスマン帝国)にルーツをもち、類似した料理はヨーロッパや中東で広く親しまれています。
7 notes · View notes
kcciny · 10 months
Text
Was looking up vlad lancer for some research and y’all… why did I think he was as twinky as his berserker form all the time when literally he looks like this
Tumblr media
24 notes · View notes
mihai-florescu · 11 months
Text
"This food is actually from x country, don't associate it with y country" you think people lived in closed off bubbles for centuries and there's no overlap, borrowing, improving and merging of cultures? You dont think trade, migration, wars and foreign occupation influenced people's cuisines?
33 notes · View notes
seslimeram · 1 month
Text
Vahamet Sarmalı
Tumblr media
Tahayyül edilenin ötesinde bir vahamet sarmalı birbirinden beter tevatür ve karşıtlıklarla bir ülkenin imali güncelleniyor. Ülkenin dönüştüğü düzlem bir pratik olarak zorun, bet ve fecinin izleri üstünde yükseliyor. Tümüyle politik bir cerahat sarmalı kendiliğinden aleni bir halde hakikat kılınıyor. Baş efendi ve zümresi aralıksız bir halde o dönüşüm mefhumu ve makamını tüm o vahamet sarmalında debelenmeye devam diyen ülkeyi güncelliyor ne eksik, ne fazla. Her günü yıkıcılık ile kuşatan bir anlayış elinde hayatın ehven olandan el ayak çektirilmesi söz konusu ediliyor. Fecaat kötülüğün bir aparatı olarak kalıcılaştırılıyor artık. Bet, bir ihtimalin ta kendisine dönüştürülüyor. Yıkıcılık, zor olanın yönünde ileriye atılan hamleleri var eden bir yönetimin tek ülküsü. Despotizm gemiyi azıya alırken var edilmiş olan her hamle aralıksız bir vahamet sarmalına dönüşen ülkeyi de bildiriyor. Ak parti ve Milliyetçi hareket partilerinin birleşiminden oluşan yeni ülke tahayyülü büsbütün o vahamet sarmalını pazarlamaya devam ediyor, her yerde, hemen her şekilde.
İktidarın seçim olgusunun, yerel seçimleri bir savaş halinin ta kendisine dönüştürmesinin istikametinde o dönüşümü, vahim olana çıkışı süreğen bir mesel kılıyor. Yoksunluğun tek bir istikamet addedildiği, genel geçer değil doğrudan birkaç hamlede esaret altına alınmış bir hayat imgesinin savunulduğu zemin gerçek kılınıyor. Ekonomik bir adaletin, aleni bir halde herkes için bir refahın var edilmediği / ayrıştırmaların, ayrı konumlandırmaların bir menzilde yegane istikamete dönüştürüldüğü zeminde çürüme kesintisiz kılınır. Tahakküm ve köleleştirmenin makul bir tavra indirgendiği sahada, emeğin karşılığının yerle yeksan olunmasına devam olunur. Her şey toz pembe masallarının ardına saklanırken gerçekliğin üç kuruşa talim ederek, günü kurtarmak olduğu konuşulmasın istenir. Asgari ücretten ve bir kademe onun üstünde birleşen milyonlarca yurttaşın bırakın birikimi, şimdi, şu an dahi pek çok şeyden eksik kaldığı bir düzlemde, eşitlik bahsinin yerinde yeller estirilir. Vahim olan onca nutka rağmen, tam teşekküllü bir yıkıcılığın istikametinde yürünen menzil tam anlamıyla gerçek kılınmaktadır. Yönelimini yoksulu artık içinden çıkılamayacak bir radde ile sınırlandırmak, umudunun elinden çalınmasını kanıksayacak olduğu bir merhaleye esir etmek gerçek kılınır. Bunlarla bir vahamet sarmalı güncellenirken bir yarın neyi getirecek sahiden.
Mustafa Bildiricin’in BirGün Gazetesindeki haberidir: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2023 yılı verilerini içeren raporları, Türkiye'deki yoksullaşmayı ve giderek derinleşen ekonomik bunalımı bir kez daha gözler önüne serdi.
Bakanlığın verilerine göre, ekonomik krizin altında ezilen 4 milyon 989 bin 456 hane 2023 yılında sosyal yardımlardan yararlandı. Öz ailesinin bakımını sağlayamadığı 164 bin 995 çocuğa ise sosyal ve ekonomik destek verildi.
2022 yılında 151 milyar 900 milyon TL olan devletin sosyal yardım harcaması, 2023 yılında 305 milyar 900 milyon TL olarak gerçekleşti.
2023 yılında gerçekleştirilen 305,9 milyar TL’lik sosyal yardım harcamasının gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının yüzde 1,2 olduğu bildirildi. Türkiye’de 2023’te 4 milyon 989 bin 456 hane sosyal ancak sosyal yardımlar ile ayakta kalabildi.
Utandıran Tablo
2023 yılında gerçekleştirilen tüm yardımların içinde nakdi yardımların oranı yüzde 98 oldu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal yardımların türlerine göre dağılımını da paylaştı. Bakanlığın verilerine göre, 2023 yılında 957 bin 164 hanede yaşayan toplam 3 milyon 509 bin 427 yurttaş, karnını gıda yardımı ile doyurabildi. Gıda yardımlarının maddi karşılığı ise 1,2 milyar TL ile ifade edildi.
Bakımsız Binlerce Hane
Oturulamayacak derecede eski, bakımsız ve sağlıksız hane sayısı da çarpıcı tabloyu ortaya koydu. Buna göre, 2023 yılında bakımsız ve sağlıksız olduğu belirlenen 20 bin 846 hanedeki yurttaş için 271,8 milyon TL’lik kaynak aktarıldı. Kaynağın, evlerin bakım ve onarımı için kullanıldığı belirtildi.
2023 yılında 1 milyon 966 bin 429 öğrenci eğitim yaşamını, sosyal yardım ile sürdürebildi. Buna göre, ihtiyaç sahibi olan ailelerin çocukları için 1 milyon 966 bin 429 fayda sahibine yapılan ödeme tutarı, 1,5 milyar TL olarak kaydedildi. İşsiz ve çalışmayan yurttaşların kâbusu olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borcunu ödeyemeyen kişi sayısının 9 milyonu aştığı da bakanlığın verileriyle ortaya konuldu. Ödeme gücü olmadığı için GSS primlerini ödeyemeyen ve sağlık hizmetlerinden yararlanamayan 9 milyon 21 bin 162 kişi için yapılan destek ödemesi faaliyet raporuna, 61,1 milyar TL olarak yansıdı.
Fatura Yükü
Yurttaşın elektrik, doğalgaz ve kömür gibi ihtiyaçlarını ancak sosyal yardımlar ile karşılayabildiğini gözler önüne seren diğer bazı veriler ise rapora şöyle geçti:
Elektrik tüketim desteği: 4 milyon 378 bin 839 hane.
Doğalgaz tüketim desteği: 162 bin 666 hane.
Yakacak yardımları: 2 milyon 66 bin 649 hane.”
Düpedüz yalın bir biçimde yaşamı vahamete rehin kılan / böyle gören bir aklın sadakayı sürekli kılarak, insanları canından bezdirdiği bir yerdir artık Yeni Ülke. Dönüşümünü tam ve eksiksiz bir biçimde yaşamı dar ederek, noksansız bir rehineliğin önünü açabilmek için her durumda muhtaç kılarak bina eden bir aklın sunduğu yegane şey ortaklaşılan yoksun, yoksulluk halleridir. Elektrik, doğalgaz, kömür’den gündelik yaşamı idame ettirmek için gereksinim duyulan temel gıdaya kadar her şeyin gasp olunduğu bir zeminde, müştereğin salt / sadece belirli kesimlere takdim edildiği bir coğrafyada hangi gün iyi olur ki? Hemen her durumda başkalaşmış, bir örnek, yabanıl kalınan bir düzlemde o müşterek yaşam idesi her ne haldedir, sahiden? Tahayyül edilenin ötesindeki bir vahamet sarmalına, bildiğiniz o bataklığa saplanırken bir ülke, her şey toz pembe olarak zikredilmesi / bildirilmesi sahici olarak düşündürücü değil midir? Karanlığın ortasında zifiri bir ortamda gün geçirilen bir menzilde, umudun kırıntısının da talan edilmesinin önünü alabilecek hiçbir makam, hiçbir ortak itiraz, müşterek bir muhalefet tahayyülü kalmış mıdır, bırakılmış mıdır?
Cerahat eksenini, vahim olan kötülüğün sathı mahallini, hiç kesintisiz bir zorbalık iklimi içerisinde denekliği müjdeleyen bir zeminde hayatın olur nedir ki? Geriye sıradan olana her ne kalmıştır. Elinde imkanı olanın, babasının malı gibi söğüşleyip memleketin has insanları olarak pastadan pay kapıp, rantiyesini kovaladığı bir menzilde bunca sıkışık ve apaçık yoksulluğa mahkum kılınanların hali nice olacaktır? Behemehal Baş Efendinin ol meramlarının arasına gizlenmiş olan farkındayız, düzelecektir her şey bahsinin her nesi, herhangi anlamda gerçekliği bildirmektedir. Soran edeni olur mu acaba? BirGün Gazetesinden aktaralım: “AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Isparta'da açıklamalarda bulundu.
Konuşmasında, ekonomide yaşanan krize ilişkin değerlendirmelerle başlayan Erdoğan, yurttaşın hayat pahalılığıyla sınandığını ve refah kaybı yaşadığını kabul etti.
Yurttaşın yaşadığı ekonomik krize rağmen, ekonomik gstergelerin iyi durumda olduğunu savunan Erdoğan, ekonomik toparlanma ve enflasyonda düşüş için yılın ikinci yarısına işaret etti.
Bir Kez Daha Sabır İstedi
Bir kez daha 'sabır' isteyen Erdoğan, "Enflasyon düştükçe ekonomideki olumlu tabloların getirilerini çalışanlar ve emekliye daha iyi yansıtacağız" dedi.
Devamla, Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) 'para sayma' soruşturması üzerinden hedef alan Erdoğan, "CHP'nin belediye başkan adayı deste deste dolarla kazanmak istiyorlar. Isparta'daki kardeşlerim İstanbul'daki hemşehrilerini arayıp onları da uyarmalarını istiyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Türkiye son 10 yıldır terörden darbe girişimine kadar ardı arkası kesilmeyen nice sınamalara maruz kaldı. Asrın felaketi depremler üzerimizdeki yükü daha da artırdı. Şu anda geldiğimiz noktada yerel seçimlere gidiyoruz.
Sabit gelirli insanımızın refah kaybıyla sınanıyoruz. Uyguladığımızın politikaların sonucunu bu yılın yarısı itibarıyla görmeye başlayacağız. Allah'ın izniyle bunların üstesinden geleceğiz. Uyguladığımız ekonomi programının sonuçlarını yılın ikinci yarısından itibaren göreceğiz.
Enflasyon düştükçe ekonomideki olumlu tabloların getirilerini çalışanlar ve emekliye daha iyi yansıtacağız. Milli gelirimizi 2 kat daha yükseltebiliriz. Ama bunu sadece eleştirerek değil çalışarak hem de çok çalışarak yapmamız gerekiyor.
Kim bu ülkenin yandığını bittiğini söyleyerek umutsuzluk saçıyorsa kafasında başka hesap vardır. Milletimizin moralini çökertme taktiği uyguluyorlar. Bu milletin morali en zor şartlarda verdiği milli mücadelede çökmedi."
"Burdur Eser ve Hizmet Siyasetinden Yana Tavır Alacak"
Erdoğan, Isparta'nın ardından Burdur'da partililerine seslendi.
Yerel seçimler için destek isteyen Erdoğan, "31 Mart'ta yerel yöneticilerimizi belirleyeceğiz. Seçimlere 10 gün kaldı. Bundan 10 gün sonra sandık bir kez daha önümüze gelecek. Bu sefer yerelde kimler ve hangi zihniyet tarafından idare edileceğinizin tercihini yapacaksınız. İnanıyorum ki 31 Mart'ta Burdur eser ve hizmet siyasetinden yana tavır alacak" dedi.
Burada yaptığı konuşmada da ekonomik krize dikkati çeken Erdoğan, "Birçok ülkede olduğu gibi enflasyon bizi de zorluyor" dedi.
Emeklilerden gelen serzenişlere kulaklarını tıkamadıklarını iddia eden Erdoğan, "Amacımız, kalıcı refah artışını sağlamak. Bunun için enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmemiz gerekiyor. Daha önce bunu nasıl yaptıysak, yine başaracağız. Emeklimizin yükünü hafifletmeye çalıştık. Emeklinin bayram ikramiyesini nisan ayının ilk haftasında hesaplara yatırıyoruz" ifadelerini kullandı.
CHP'ye yönelik 'para sayma' görüntüleri soruşturmasına da değinen Erdoğan, "Hiç kimse böyle bir skandalı üç maymunu oynayarak geçiştiremez. Çantalar dolusu bu paraların kimden alındığı, nereye harcandığı, belgeleriyle, kayıtlarıyla, şeffaf bir şekilde açıklanmak zorundadır" dedi.”
Kendisini tekrarlayan nutuklar, birbirinin aynısı vurgulamalar ile iyi bir hatip olduğundan bahis açılan bir temsilin vardığı eşik, memleketin kalanı için korkunçluğu da göstere gelir en kestirmeden. Kendi ayakları üstünde hayatı var etmesi beklenen insanların ceplerine girecek olan üç kuruştan, seçimde tercih edecekleri siyasi partinin rengine, hayatın hemen her alanında bir vurgunu / gizli örtük bir teslimiyeti ardışık bir biçimde reçetelendirip sonra da biraz daha sabredin demek nasıl bir anlayışın esiri olunduğunu da gösterir. Baş efendinin zulmeden olduğunu bile bile emeklisinden, emekçisine, kamu personelinden sıradan götürü vergisine tabi küçücük dükkanında kendi yağında kavrulmaya çabalayan esnafına doğrudan tek bir çözümlemesi söz konusu mudur? Yerel seçimlerde, memleketin bir numarasının ne işi vardır? Birikiyor yanıtsız kılınmaya mahkum edilmiş sorular. Hiç ama hiçbir biçimde gerçeklikten yana bahisler açılmayan bir zeminde doğrudan ve yalın bir çürüme hattında yürünüyor. Gel gelelim, uzak / öte addedilen her şey burnumuzun tam da ucunda, hayatımızın tam da merkezine konumlandırılmaya devam ediliyor işte. Bir vahamet sarmalı içerisinde dört bir yanda, hemen her gün bir çürümenin esaretine tanıklık ediyor seksen altı milyon küsur insan. Bunca afaki kılınmış olanın lafta bir mesel, gelişigüzel bir hadiseler toplamı, mübalağa bir benzetme olmadığı hemen her gün yaşanan, kendi başımıza getirilenlerden kanıtlanabilir. Bu haller bir çıkışı değil tam tersine bir çöküşü simgeleştirmektedir. Türkiye’nin yenisinin de dününde kalakaldığı, dününü şimdiye taşıdığı artık afakidir. Bunca yara bere içerisinde bir hayat imgesi un ufak edilendir, bilelim. İtirazı var edemezse bu ülke, sonrası hep karanlıktır.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: İllüstrasyon – Chiara GHIGLIAZZA – Picame
0 notes
awek-s-archived · 10 months
Text
I gave my dog a groom and a bath and I’m so shattered I want to snork mimi so bad
8 notes · View notes
69decartofiprajiti · 5 months
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
culinaryplating · 7 months
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
fregolicotard · 11 months
Text
Tumblr media
18.05.2023
Mimi started to feel much better after the first round of treatment. I had a short nap, then sarmale (cabbage rolls) with sour cream and then worked all day. (I realize that perhaps this food looks a bit gross to non-Romanians, and maybe even to some Romanians as well, but my mum's sarmale are amazing. I'm just a bad photographer 😆)
#138of365
3 notes · View notes