Tumgik
#iran şiiri
postmodernhekimdervish · 11 months
Text
"Virane olmuş kalbime ne yaptın?
Bak! Divane aşkım ne yaptın?
Alışkanlığın ipeğinde rahat uyuyordum
Kelebek gibi kanadıma ne yaptın?
Gözünün kadehinden daha içmeden sarhoş oldum
Meyhanem sarhoş oldu ne yaptın?
Omzuma yaslanmaya değmez miydim?
Omuzlarımın hasretine ne yaptın?
Beni yordun kendinde yorgun gittin
Ey yolcu! .. Evime ne yaptın?
Gözyaşlarının yağmurundan dünyam ıslandı
Yuvamın çatısına ne yaptın?"
13 notes · View notes
tarikileri · 11 months
Text
youtube
Ghazal 14 | Love Poetry Hafiz Shirazi | اشعار حافظ شیرازی | گفتم ای سلطان خوبان رحم کن بر این غریب
Dedim ki: "Ey güzeller sultanı Sevgili; merhamet et şu garibe | Hāfız-ı Şîrâzî Dîvânı 14. Gazel
گفتم ای سلطان خوبان رحم کن بر این غریب گفت در دنبال دل ره گم کند مسکین غریب
14rd Ghazal (sonnet from Persian) on Love, by the medieval mystic Great Sufi Poet Hafiz Shirazi (Hafez-e Shirazi) in English, in Turkish, in Urdu, in Arabic & more languages subtitles.
English Lyrics / Subtitle / Translation: I said, “King of Grace! Pity this loner in the lane of dust.” I heard, “He who follows his heart shall be finally lost.”
5 notes · View notes
yakazakalb · 9 months
Text
Sen virane kalbime ne yaptın?
Bak, divane aşkım ne yaptın?
İpeğin içinde rahatlığa alışmıştım
Sen “kelebek” kanadıma ne yaptın?
Gözünün kadehinden içmeden sarhoş oldum
Baygınım, meyhanemi ne yaptın?
Meğer yaslanmaya layık değilmişim
Sen omuzumdaki hasreti ne yaptın?
Beni yordun ve sen yorgun gittin .
Sefere çıkan, sen evime ne yaptın?
Dünyam, senin ağlama yağmuruna bulandı
Evimin çatısına ne yaptın?
Beni yordun ve sen de yorgun gittin
Ey yolcu, sen evime ne yaptın?
Bir İran şiiri
31 notes · View notes
listemakale · 2 years
Text
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad Fontes Ensemble 4 Ekim’de İstanbul’da sahne alacak. İran asıllı İsviçreli kompozitör Bardia Sharaf’ın bestelediği Orhan Veli’nin “Yaşamak” şiiri, Ruhi Ayangil ve Ad Fontes ile ilk kez Türkiye dinleyicisiyle buluşarak dünyaya açılacak.     Türk Makam Müziği’nin ustalarından Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kadinfikri · 2 years
Text
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad Fontes Ensemble 4 Ekim’de İstanbul’da sahne alacak. İran asıllı İsviçreli kompozitör Bardia Sharaf’ın bestelediği Orhan Veli’nin “Yaşamak” şiiri, Ruhi Ayangil ve Ad Fontes ile ilk kez Türkiye dinleyicisiyle buluşarak dünyaya açılacak.     Türk Makam Müziği’nin ustalarından Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mevcutbilgi · 2 years
Text
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad Fontes Ensemble 4 Ekim’de İstanbul’da sahne alacak. İran asıllı İsviçreli kompozitör Bardia Sharaf’ın bestelediği Orhan Veli’nin “Yaşamak” şiiri, Ruhi Ayangil ve Ad Fontes ile ilk kez Türkiye dinleyicisiyle buluşarak dünyaya açılacak.     Türk Makam Müziği’nin ustalarından Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kadinruhu · 2 years
Text
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad Fontes Ensemble 4 Ekim’de İstanbul’da sahne alacak. İran asıllı İsviçreli kompozitör Bardia Sharaf’ın bestelediği Orhan Veli’nin “Yaşamak” şiiri, Ruhi Ayangil ve Ad Fontes ile ilk kez Türkiye dinleyicisiyle buluşarak dünyaya açılacak.     Türk Makam Müziği’nin ustalarından Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
habergecesi · 2 years
Text
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Orhan Veli’den “Yaşamak” Ruhi Ayangil ve Ad Fontes’le dünyaya açılıyor
Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad Fontes Ensemble 4 Ekim’de İstanbul’da sahne alacak. İran asıllı İsviçreli kompozitör Bardia Sharaf’ın bestelediği Orhan Veli’nin “Yaşamak” şiiri, Ruhi Ayangil ve Ad Fontes ile ilk kez Türkiye dinleyicisiyle buluşarak dünyaya açılacak.     Türk Makam Müziği’nin ustalarından Ruhi Ayangil ile Barok müziğin önde gelen topluluklarından Ad…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
reccbymmb · 2 years
Photo
Tumblr media
Erdem Bayazıt, ikinci Cahit Zarifoğlu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi Mustafa Atatanır, Haldun Taner’in öğrencisi Handan Hanım ve Yusuf Ziya Bey, Bayazıt’ın sevgiyle söz ettiği,kendisini yazmaya sevk eden öğretmenlerdir. Fakat Handan Hanım,hem destek olacak, hem de Bayazıt’ın edebiyata olan ilgisini keşfedecektir.Şairin ortaokul üçüncü sınıfta yazdığı “Toprak ve Adam” şiirini çok beğenir. Bayazıt, öğretmeninin şiiri hakkında söylediklerini hiç unutmaz ve o günü şöyle anlatır:“Beni öğretmenler odasına çağırmıştı.Bu yaşta nasıl böyle ölümü düşünebiliyorsun?’diye hayret etmişti.” Lise ikinci sınıfta, Bayazıt ve arkadaşlarının ilgisi Hamle Dergisi’nde yoğunlaşır.Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Cahit ve Said Zarifoğlu, Ali ve Ahmet Kutlay kardeşler,Bayazıt’ın lisede birlikte olduğu arkadaşlarındandır. Bunlara lise üçüncü sınıfta Akif İnan da katılacaktır.Bayazıt’ın Cahit Zarifoğlu ile tanışması aslında daha eskilere dayanır. 🍃 Erdem Bayazıt’ın şairlik hayatında üç dönem göze çarpmaktadır. Diriliş, Edebiyat ve Mavera. 12 sayı çıkan Diriliş Dergisi’nde ilk üç sayıdan itibaren şiirleriyle yer alır Bayazıt. Ancak 1967 yılının Mart ayıyla birlikte Diriliş’in son üç sayısı bir arada yayımlanır ve Sezai Karakoç Diriliş’in yayınını durdurur. Bayazıt için büyük bir üzüntü kaynağı olsa da, bu süreç onun için yeni bir dönemin de başlangıcı olacaktır. 🍃 Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt yaptırır, böylelikle hukuk eğitimini yarım bırakır. 🍃 İlk şiir kitabı olan Sebep Ey 1973 yılında yayımlanır. 🍃 Afganistan’da on yıl süren (1979-1989) Sovyet işgali, şairin duygularını derinden etkiler. Bu nedenle 1981 yılında, Ajans 1400 ekibiyle beraber Cahit Zarifoğlu’nun projesi olan İran, Pakistan ve Afganistan seyahatine katılır. 🍃 Bu gezisini 1981 yılında, İpek Yolu’ndan Afganistan’a adıyla kitaplaştırır. https://www.instagram.com/p/Cfop8xTD_qE/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
haceerr · 4 years
Text
Tumblr media
“Hepsi salaktı Hitler Mussolini Napoleon! Hangi aklı başında adam Sevgilisinin saçını örmek yerine Ömrünü savaşta harcar ki? Gel bu kitabın sayfalarının arasında Öpüşelim Adımız çıkar diye merak etme! Burada Kimse Kitap okumaz”
67 notes · View notes
tarikileri · 11 months
Text
youtube
400th Ghazal (sonnet from Persian) on Love, by the medieval mystic Sufi poet, Hafiz Shirazi (Hafez-e Shirazi) in English, in German, in Turkish, in Urdu, in Arabic & more languages subtitles & translate.
All Hafiz's Poems with translations from original language (Persian) into English, German, French, Arabic, Urdu, Turkish and many other languages.
Persian Lyrics: غزل شماره 400/۴۰۰ از دیوان حافظ – بالابلند عشوه گر نقش باز من
بالابلند عشوه گر نقش باز من کوتاه کرد قصه زهد دراز من
دیدی دلا که آخر پیری و زهد و علم با من چه کرد دیده معشوقه باز من
می‌ترسم از خرابی ایمان که می‌برد محراب ابروی تو حضور نماز من
گفتم به دلق زرق بپوشم نشان عشق غماز بود اشک و عیان کرد راز من
مست است یار و یاد حریفان نمی‌کند ذکرش به خیر ساقی مسکین نواز من
یا رب کی آن صبا بوزد کز نسیم آن گردد شمامه کرمش کارساز من
نقشی بر آب می‌زنم از گریه حالیا تا کی شود قرین حقیقت مجاز من
بر خود چو شمع خنده زنان گریه می‌کنم تا با تو سنگ دل چه کند سوز و ساز من
زاهد چو از نماز تو کاری نمی‌رود هم مستی شبانه و راز و نیاز من
حافظ ز گریه سوخت بگو حالش ای صبا با شاه دوست پرور دشمن گداز من
Hâfiz Shirazi's Life: Ḥāfeẓ, also spelled Ḥāfiẓ, in full Shams al-Dīn Muḥammad Ḥāfiẓ, (born 1325/26, Shīrāz, Iran—died 1389/90, Shīrāz), one of the finest lyric poets of Persia. Ḥāfeẓ received a classical religious education, lectured on Qurʾānic and other theological subjects (“Ḥāfeẓ” designates one who has learned the Qurʾān by heart), and wrote commentaries on religious classics. As a court poet, he enjoyed the patronage of several rulers of Shīrāz. About 1368–69 Ḥāfeẓ fell out of favour at the court and did not regain his position until 20 years later, just before his death. In his poetry there are many echoes of historical events as well as biographical descriptions and details of life in Shīrāz. One of the guiding principles of his life was Sufism, the Islamic mystical movement that demanded of its adherents complete devotion to the pursuit of union with the ultimate reality. Ortaçağ mistik Sufi şairi Hafız Şirazi'nin (Hafız-ı Şirazi) Aşk & Yaşam ve Dostluk üzerine 400. Gazeli (Farsça şiir) İngilizce, Türkçe, Urduca, Arapça ve daha fazla dilde altyazılı. (Farsça'dan Türkçe ve diğer dillere Tercüme/Çeviri) صد و هفتاد و سومین غزل (غزل فارسی) درباره عشق، اثر شاعر صوفی عارف قرون وسطایی، حافظ شیرازی (حافظ شیرازی) به زیرنویس انگلیسی، ترکی، اردو، عربی و سایر زبان‌ها. (ترجمه از فارسی به ترکی و سایر زبانها) TARIK ILERI (Târık İleri) Mail Me: https://t.me/tarikileri or [email protected] Follow: https://twitter.com/tarikileri Subscribe me on @youtube https://www.youtube.com/@tarikileri/videos https://www.youtube.com/@tariqileri/videos
Tumblr media
1 note · View note
yorgunherakles · 4 years
Quote
anlaşmayı başardığımızda, birini gerçekten anladığımızda aşk da sona erer.
abbas kiarostami
35 notes · View notes
yitikyasam · 5 years
Text
Kuğunun Ölümü....
Ölüm gecesi tek başına konar suya Yalnız bir ırmak köşesinde ölür
O köşede o kadar gazel okur ki Sonunda gazellerin içinde ölür
Kimileri inanır ki bu çılgın kuş Nerede âşık olmuşsa orada ölür
Bilmeden başka yerde ölmemek için Ölüm gecesi oraya koşar ve ölür
Bir kuğunun ovada öldüğünü görmedim Diyelim ki inanmadım bir kuğu böyle ölür
Bir gün suyun kucağından gelip Bir gece yine suyun koynunda ölür
7 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Yaraları Aşktan Kadın:                                   Furuk Ferruhsad
Benim yaşamım, perdesi sonuna kadar çekilmiş bir pencereden ibaretti. Uzun bir caddeydi, her gün filesiyle bir kadının geçtiği. Karanlık bir ayetti benim yaşamım. Asılmış bir perdenin gökyüzünü benden çalması gibiydi. Ta ki O’nunla tanışana kadar. Şiirlerinde kendi yaşamımın perdelerini görene kadar. Furuğ Ferruhzad, sadece İran’da ve dünyada değil, benim yaşamımda da şiirleriyle devrim yapmış bir kadındı. Yaralarında kabuklaşmış yaşamımın devrimcisi.
Tumblr media
                                           “Ve aşktandır tüm yaralarım benim                                                     Aşktan, aşktan, aşktan.”
Furuğ’un Asırlık Acıları
Furuğ Ferruzhad, İran’da islami devrim öncesi yaşamış kadın şairlerden biriydi. Genç yaşta, trajik bir şekilde hayata veda eden Furuğ, kısa yaşamına binlerce yıllık öyküler sığdırabilmiştir. Furuğ yaşadığı dönemin birçok sorununa karşı ataerkinin içinde, baskılanan kadınların çığlığı olmayı başarmıştır. Rıza Berhani onun bu devrimini şu sözlerle açıklar; “İçerik açısından Ferruhzad, İran ve Dünya’daki ataerkilliğe karşıtlığın doğrudan anlatımıdır. İran’da tamamen biriciktir ve dünyada ise kadın biriciklerin arasındadır.”
Tumblr media
Haşim Hüsrevşahi, Furuğ’un yaşamındaki acılarını, yaralarını, Furuğ’un İran kadınları için ne anlama geldiğini, Furuğ şiirlerinin o büyülü dokusunu ise şu sözlerle açıklıyor; “Onun acısı İran kadınının asırlar boyu çektiği acının tümüdür. Onun acısı İran insanının acısıdır. Onun acısı everkil diktatörlüklere, umutsuzluklara, haksızlıklara karşı duyulan acıdır. Yaşanması gerekenlerin yaşanamamasının acısıdır. Onun acısı aşkın, insan aşkının acısıdır. Onun şiiri, tüm İran insanının acılarının çarmıhını sırtlamış, taşımıştır. Onun yaraları aşktandır, aşktandır, aşktandır. İşte tüm bu yeniliğin, yalnızlığın, acının ve toprağa dokunulmuşcasına soluklaşabilen yara bere içindeki divaneliğin oluşturduğu doku, Furuğ şiirine vurgun olmanın büyülü dokusudur.”
Tumblr media
Furuğ Ferruhzad’ın Hayatı
Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da dünyaya gelmiştir. Babası Albay Muhammed ve annesi Turan Veziri Tebar’ın yedi çocuğundan üçüncüsüydü. Furuğ’un yaşamının ve şiirlerinin yönü aslında o dönem İran’da yaşanan birkaç olayla birlikte şekillenmiştir. Bu olaylar onun alınyazı haline gelmiş, dolaylı – dolaysız yolunu, yaşamını çizmiştir.
Dönemin lideri Rıza Şah bu yıllarda birtakım İran’lı aydın ve yazarı tutuklatmıştır. Bunların birçoğu sol aydınlardır. Aynı yıllarda Rıza Şah İran kadınının, islam kurallarına göre gelenekleşen böşörtüsünü kaldırmalarını ve batılı modasına geçmelerini sağlayan, mecburi “Keşfi Hicap” yasasını yürürlüğe sokmuştur. Bu reform, islam devriminden sonra bid’at olarak kötülenmiş ve tepeden inme başka reformlara yerini bırakmıştır. Kadın özgürlüğü yine bu yıllarda sistematik bir şekilde, tepeden inme reformlarla engellenmiş, keyfi uygulamalarla İran kadını politik olarak şekillendirilmiştir.
O dönem edebiyat alanında da önemli olaylar olmuştur. Bu olaylardan en önemlisi, İran’lı yazar Sadık Hidayet’in “Kör Baykuş” romanını, Rıza Şah’ın sansür politikalarına takılmasından korkarak, Hindistan’a götürüp orada bastırmasıdır. 1940’ın Eylül ayından sonra ancak halkın eline geçen bu kitap, İran’ın ilk önemli romanıdır ve Farsça dilinde yazılmış romancılığın temelini atmıştır.
Tumblr media
Ordu Mensubu Bir Baba
Takip eden yıllarda Rıza Şah, kendi iktidarını sağlama almak ve rakiplerine karşı üstünlük kurmak adına düzenli bir orduya geçme ihtiyacı duymuştur. Furuğ’un babası Albay Muhammed Ferruhzad bu ordunun hizmetine girmiştir. Albay Muhammed ordudan aldığı gücü, o ataerkilliği, baskıcı egemen yapıyı ailesinde de fazlasıyla uygulamıştır. Furuğ’un ordu tesislerinde geçen çocukluğu, yaşam boyu Furuğ’un şiirlerine dokunmuştur.
               Ben öyle yaratıcı yığınlar arasında varlığa adım atmışım ki                                           ekmeği olmasa da                                         geniş bakış açısı var                                                  ve şimdi                             kuzeyden yemyeşil Tir Meydanı’na                       gündeyden arkaik İdam Meydanı’na varan                  ve kalabalık yerlerde Tophane Meydanı’na varan                                      coğrafi sınırlar içindedir                                             (ey şanlı vatan)
Furuğ’un ikisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı. Aile hayatındaki en büyük eksikliği babasıydı. Karısı ve çocuklarına eşya muamelesi yapan ataerkil baba, kimseye özgürlük tanımıyordu. Furuğ’un şiirlerinde sık sık ailesine, özellikle babasına getirdiği eleştirileri görürüz.
Baba diyor ki: “benden geçti artık benden geçti artık ben yükümü taşıdım bana düşeni yaptım” ve odasında, sabahtan akşama ya şahname okuyor ya Nasih ül Tevarih. (bahçeye acıyorum)
Furuğ’un babasından görmediği, göremediği sevgiyi annesinden bekleriz elbet. Ancak bu da hiç öyle olmamıştır. Annede görülen din milliyetçiliği, sevgisinin, bağlılığının tamamen ibadete yöneldiğini Furuğ şiirlerinde belirtmiştir.
Annenin tüm yaşamı açık bir seccadedir cehennem korkusu eşiğinde serili anne her şeyin dibinde her zaman bir günahın izi peşindedir ve bahçeye bir bitkinin küfrü bulaşmıştır sanıyor. (bahçeye acıyorum)
Furuğ’un kardeşlerine karşı eleştiril bakışı ise çok daha güçlüdür. Kardeşlerine karşı her zaman alaycı bir bakışla yaklaşmıştır. Yaşamlarını, karakterlerini, şiirlerinde çizmiştir. Fakat kız kardeşine ayrı bir pencere açmış, ona karşı daha ayrıntılı, daha detaycı bir perde çekmiştir şiirlerinde. Perdelerinde onun çocukluğunu, masumluğunu ve sonrasında yozlaşmış yüzünü nakış gibi işlemiştir.
Tumblr media
Ve kız kardeşim ki çiçeklerin arkadaşıydı ve anne onu dövdüğünde yüreğinin sade sözcüklerini çiçeklerin sevecen ve suskun topluluğuna götürürdü
Onun evi kentin öte ucundadır ve yapay evinde o yapay kırmızı balıklarıyla ve yapay eşinin aşkının sığınağında ve yapay elma ağaçları gölgesinde yapay şarkılar söylüyor ve doğal çocuklar yapıyor (bahçeye acıyorum)
Furuğ, ilkokul bittiğinde babasının da ilgisiyle şiire yönelmiştir. Belki de babasıyla olan ilişkisinin yarattığı enkazdan çıkarılan tek şey şiir olabilir. İlkokul çağından sonra, babasının da tutkusuyla şiirlerle tanışan Furuğ, önce okumalar yapmış, sonra da şiirler yazmaya başlamıştır. Liseye yeni başladığı dönemde ilk dizelerini yazmıştır. Genel olarak yazma yeteneğini keşfeden Furuğ, sadece şiir değil aynı zamanda kompozisyonlar yazmaya da bu dönem başlamıştır.
Tumblr media
Karanlık Bir Ayet: Perviz Şapur
Furuğ’un yaşamında kendisinden yaşça büyük erkeklerin rolü büyüktür. Babası Albay Muhammed’den sonraki ilk karanlığı Perviz Şapur olmuştur. Perviz Şapur, İran’da hiyeroglif resimlei, mizah şiirleri ve şiirsel kısaltılmış özdeyişleri ile tanınan biridir.
Furuğ, aynı zamanda akrabası olan Şapur ile henüz 17 yaşındayken 1951 yılında evlenmiştir. Aralarında neredeyse iki katı yaş farkı vardır. Eğitimine ise evliliği sonrası eşinin yanında Ahvaz’da devam etmiştir. Furuğ ilk kitabı olan “Tutsak”ı da evliliğin 1. yılı olan 1952’de çıkarmıştır. Bundan 1 yıl sonra ise oğlu Kamiyar doğmuştur. Evliliğinde sorunlu dönemler geçiren Furuğ daha fazla dayanamaz ve çift 1954 yılında boşanırlar.
Tumblr media
Bu boşanma aynı zamanda Furuğ’a çocuğuna hasret bir ömür getirir. İran’daki şeriat kanunlarına göre evlat her zaman babaya aittir. Perviz Şapur bu kanunun sunduğu fırsatı kullanmış ve çocuğun velayetini alarak bir daha Furuğ’a, oğlu Kamiyar’ın yüzünü göstermemiştir. Ferruhzad boşandıktan sonra Tahran’a dönerek şiirlerine devam etmeye ve kitaplarını yayınlatmaya başlar. Her ne kadar ailesi Furuğ’un, Şapur’un yakınında kalması gerektiğini savunsa da Furuğ kendi yolculuğuna çıkmaya kararlıdır. “Esir” adlı ikinci kitabını da bu yıllarda çıkarır.
Tumblr media
Furuğ’un kendi hikayesini yarattığı o özgürlük yolu, birçok erkek şairin bile değinemeyeceği konuları içinde barındırır. Şiirlerinde yoksunluk ve mahrumiyetten cinsel boyutlarda söz etmiştir.
Kaçıyorum bu insanlardan görünüşte benimle olan fakat içlerinde hakaretten eteğime bin bir yama yamayan (ürkmüş)
Benim sevgilim o arsız çıplak teniyle güçlü bacakları üstünde ölüm gibi durdu (benim sevgilim)
Tumblr media
Furuğ, hayatının en tutsak senelerini, çocuğunun hasretinde yaşamıştır. Şeriatın kendisinden çaldığı, onu mahkum ettiği bu esaret, yaşamının en büyük yaralarından biridir. Furuğ, şiirlerinde bu esareti ve acıyı da sık sık dile getirmiştir.
Seni istiyorum ve biliyorum asla koynuma alamayacağım sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün ben bu kafeste bir tutsağım (Tutsak)
Furuğ Ferruhzad 1958 yılında İbrahim Golestan’la tanışır. Golestan o dönem İran’ın en iyi öykücülerinden biridir. Golestan, Farsça yazma geleneğini, batı öykücülüğüyle birleştirip yeni bir öykü türü geliştirmiştir. Furuğ ile İbrahim’in tanıştığı yıllarda ikisi de birbirlerinin yazılarından etkilenmiştir.
Furuğ, İbrahim Golestan’a aşık olduğunda Golestan evli ve iki çocuk babasıydı. Furuğ, Golestan’ın eşi olan Fahri Hanım’la görüşürdü sık sık. Fahri Hanım aralarındaki ilişkiyi biliyordu. Bu aşk, Furuğ’un en sancılı ve çıkmaz ilişkilerinden biriydi. İbrahim Golestan, Furuğ’un ruhunun en karanlık ayetlerinden biriydi.
                               Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir                                        seni, kendimde tekrarlayarak                     çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek                                                 (Yeniden doğuş)
Tumblr media
brahim Golestan’la birlikte 9 ayını Avrupa’da geçiren Furuğ, bu dönem iki kitap daha çıkarmıştır. Bunlar “Duvar” ve “İsyan”dır. Bu iki kitaba da bakarak, her şiirde Furuğ’un o dönem yaşadıklarının etkilerini, izlerini görebilirsiniz. İbrahim Golestan, Furuğ’un yaralarında bir kabuklaşmanın dönüşümünü oluşturur. Furuğ, hayatının bu dönemini “Lezzet bir dolu bir günah” olarak tanımlar.
Günah işledim lezzet dolu bir günah titreyen esrik bir tenin yanında tanrım ne bileyim ne yaptım ben o karanlık susku dolu zulada
Tumblr media
Yeniden Doğuş
Furuğ Ferruhzad, 1963 yılına gelindiğinde “Yeniden Doğuş” isimli kitabını çıkarır. Bu kitap Furuğ’un yaşamının, o güne kadar taşıdığı yaralarının olgunlaşmış şiirlerini yansıtır. Furuğ, Yeniden Doğuş’ta kendi sesine döner, kendi dişil sesine. Kendi yaralarından kopan kabukların yerine perdelerini çeker.
Furuğ suskunun eşiğinden geçtiği anı anlatır: ve ben söylemeye başka bir şey bulamadığımda sen yanaklarını yaslardın memelerimin acısına ve dinlerdin (Yeniden Doğuş, Ben Senden Ölürdüm)
Benim sevgilim sade bir insandır sade bir insan benim onu uğursuz ucubeler diyarında şaşılası bir mezhebin son belirtisi gibi memelerimin çalıları ortasında sakladığım. (Yeniden Doğuş, benim sevgilim)
Furuğ’un kendi sesi, kendi perdelerine işlediği dişil sesi buydu. Coğrafya ve coğrafyasızlığın, cinsiyetinin ve cinselliğinin sesi. Kendi evrenini yeniden oluşturduğu, kendi coğrafyasına yeni tohumlar ektiği Yeniden Doğuş’uydu bu ses. Bu dönem Furuğ için kadın bedeni ve cinsel kimliğini özgürleştirdiği dönem olsa da aynı zamanda Farsça şiirde parladığı ve eril dile tepki getirdiği bir dönem olarak da nitelendirilebilir.
Tumblr media
Son Şiir
13 Şubat 1967 Pazartesi saat 14:30. Rüzgarlı bir günde Furuğ, arabasıyla Derrus’taki Lokamnuldövle Caddesi’nden aşağı inerken, Golhek’teki Şehriyar ilkokulu öğrencilerini taşıyan okul aracıyla karşı karşıya gelir. Furuğ, araca çarpmamak için direksiyonu kırar ve aracın kontrolünü kaybeder. Araçtan fırlayan Furuğ, yol kenarındaki kaldırıma çarparak boynunu kırar. Tecriş’teki Rıza Pehlevi hastanesine kaldırılan Furuğ, tüm müdahalelere rağmen kurtulamaz ve 32 yaşında kalbindeki yaralarla birlikte hayata veda eder.
Zaman geçti ve saat dört kez çaldı sokakta rüzgar esiyor sokakta rüzgar esiyor ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum
Furuğ öldükten sonra defin işlemi 2 gün bekletilir. Cenazenin kılınması gerekirken ileri gelen mollalar buna engel olmaya çalışır. Sonunda Mehrdad Samadi cenaze namazını kıldırmayı kabul eder ve 15 Şubat çarşamba günü Furuğ Ferruzhad şiirlerinin kokusunda toprağa verilir.
Furuğ’a Veda
Furuğ Ferruhzad’ın şiirleri, hikayesi, sadece kendi yaşamına değil, İran kadınının, İran insanının ve onun herhangi bir dizesine denk gelen herkesin yaşamına dokunmuştur. Hepimiz onun penceresine asılan perdelerinde kendi yaşamımızı gördük. O buğulu penceresinden baktık paramparça olmuş hikayelerimize. Aşktan kalan yaralarımıza…
Sadece kitaplarda görmedik Furuğ’u. Sadece şiirlere açılmadı onun bizlere bıraktığı gökyüzü. Sinemadan tiyatroya her alanda ondan bir parça gördük. Benim için Furuğ ve şiirleri ne ise, Abbas Kiyarüstemi ve filmleri de aynı anlamı taşır. İkisi de yaşamımın en önemli dokularına sahiplerdir. Abbas Kiyarüstemi filmlerine baktığınızda, mutlaka bir karede, bir araba koltuğunda, bir rüzgar esintisinde Furuğ’un yaşamından, şiirlerinden bir parça görebilirsiniz. Abbas Kiyarüstemi’nin “Rüzgar Bizi Sürükleyecek” filmi de Furuğ Ferruhzad’ın bir dizesinde geçer. Şimdi rüzgar bizi Furuğ’un en sevdiğim şiirlerinden birine sürüklesin. Ona, onun yaşamından bir parçayla veda edelim:
Tumblr media
(Yeniden Doğuş – İbrahim Golestan’a)
Tüm varlığım benim karanlık bir ayettir seni, kendimde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek
Ben bu ayette seni ah çektim, ah ben bu ayette seni ağaca ve suya ve ateşe aşıladım
Yaşam belki her gün filesiyle bir kadının geçtiği uzun bir caddedir, yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur yaşam belki bir adamın daldan kendini astığı bir urgandır,
Yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
Ya da birinin şaşkınca yoldan geçişidir şapkasını kaldırarak başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen birinin…
Yaşam belki de benim bakışımın, senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı o tıkalı andır
Ve bunda benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim bir duyumsama var.
Yalnızlık boyutlarındaki bir odada aşk boyutlarındaki yüreğim kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
Saksılardaki çiçeklerin güzelim yok oluşunu ve senin bahçemizde diktiğin fidanı ve bir pencere boyutlarında öten kanarya ötüşlerini…
Ah… budur benim payıma düşen budur benim payıma düşen benim payıma düşen bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenden inmektir ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
Benim payıma düşen, anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir. Ve “ellerini seviyorum” diyen sesin hüznünde ölmektir
Ellerimi bahçeye dikiyorum yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar
Küpeler takıyorum kulaklarıma ikiz iki kızıl kirazdan ve tırnaklarımı yıldız taç yaprağıyla süslüyorum
Bir sokak var orada bana aşık olan oğlanlar hâlâ aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla küçük bir kızın masum gülüşlerini düşlüyorlar; bir gece güzgârın alıp götürdüğü.
Bir sokak var yüreğim benim çocukluğumun mahallesinden çalmıştır
Zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini bilinçli bir imgenin oylumu aynanın konukluğunda dönen…
Ve böylecedir birisi ölür birisi kalır…
Hiçbir avcı, çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum okyanusta yaşıyor ve yüreğini tahta bir kavalda usul usul çalıyor küçük hüzünlü bir peri geceleri bir öpücükle ölen ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…
Ömer Aygül
123 notes · View notes
sdnrwxx · 3 years
Note
Ahmed Arif posta pulu için hamallık yaptı. yazdığı şiir yüzünden dövüldü ve bir çöplükte ölüme terk edildi.
Tumblr media
Ahmet arifin hamallık yapmasının sebebi Leyla'sına mektubu ulaşsın diye 25 kuruşluk posta pulu almak içindir.
Yazdığı şiir “Otuzüç Kurşun”dur.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek'e - tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda... (Aşağıda şiir hakkında başka bilgiler vereceğim çok uzun olmasın diye şiirin sadece ilk kısmını paylaştım şiirin devamına bakın derim ve mutlaka dinleyin.)
Olay 1950 ya da 1951 yıllarında olmuş. Ahmet Arif şiiri yazdıktan sonra hiç bir şekilde yayımlanmamış yayımlanmadığı hâlde Ahmet arif'i dövmüşler.
“Otuzüç Kurşun”u yazdım ama, bir hamlık olduğunu biliyorum. Benim için çok yeni bir tarz. Fakat çok seviyorum. “Oku” dediler ya, inat ettim. “Ölürüm okumam” dedim. Ne hakkınız var.Küfür edip dayak attılar sabaha kadar… » Ahmet arif
Ahmet arif olayı anlatıyor «Şimdi konu şu: Bu adamları, 45-50 kişi toplamışlar. Baki Vandemir var, yanılmıyorsam o zaman korgeneral. O diyor ki: “Bunları mahkemeye verelim, biz niye elimizi ateşe sokuyoruz. Mahkeme var, ne yaparsa yapsın.” Veriyorlar mahkemeye. Savcılık ayıklıyor bunları. İçlerinde ufak tefek suçları olanlar var. Hani o zaman yol vergisi var ya, adam altı lirayı verememiş. Altı lirayı vermezsen ya yolda çalıştırıyorlar, ya da hapis yatıyorsun. Ufak tefek hırsızlık olayları var. Böyle adi suçlular ayıklanıyor, 33 kişi kalıyor. Ama bu 33 kişinin hiçbir ilişiği yok mahkemeyle, karakolla, jandarmayla. Sanık bile değil hiçbiri. Bunları bırakıyorlar. Keşke bırakmayaydılar. Onlar da tutuklu kalaydı. Hiç olmazsa ölmezdiler. Öldürülmezdiler. Ötekiler yattılar, çıktılar. Cezalarını çektiler. Bunları salıverince içlerinde bir de kız çocuğu var. Mehmedi Mısto dedikleri bir adamın kızı. Mehmedi Mısto Türk, İran ve Sovyet pasaportu taşıyor. Ve Türk istihbaratının adamı. Yani görevli bir adam. Aynı zamanda bir aşiret reisi. Olay da onun bir mektubuyla çıkıyor ortaya. Adam Türkiye’de değil. Bir mektup yazıyor, “Benim malım mülküm var Türkiye’de, bu yağma ediliyor, kaymakam sahip çıkmıyor” diyor. Adamın bu tür şikayetleri var. Fakat kimse bunları dikkate almıyor. Tersine adama hakaret ediyorlar, ok ağır mektuplar yazıyorlar. “Kızına böyle yaparız, senin karına şöyle yaparız” diyorlar.Bunları zabıtlardan okudum ben. Tahkikat Komisyonu tutanaklarından yani. Olay böyle gelişiyor işte. Ve bir talan gelip geçiyor Özalp’tan. yağma gibi bir şey oluyor. İyi ama bunların hiçbiri yakalanmıyor. Sağdan soldan biçare adamlar toplanıyor. Kişisel düşmanlıklar, başka bir şey olamaz ki… Orada bir arzuhalci var, kör bir adam. Bu çok önemli. Asıl şebekenin, iftiranın başı bu adam. Biri daha var. Şube’de çalışıyor. İşte bunların karaçalmasıyla olay böylece gelişiyor.»
Ve normalde 33 değil 32 kişi. Onlardan birisi kızdı. Yüzbaşı Vahdet Yüzgeç “Türk askeri kadına ateş etmez” diyor. O kızı alıp ötekilere ateş ediyorlar.
«Dayağı yedikten sonra bu şiiri Salim Amca’ya, Salim Şengil’e verdim, o yayımladı. “Bak abi” dedim, “basın yasağı var, başımıza iş açar.” “Sen nene lazım” dedi Salim Amca ve şiiri tefrika etti.Şimdi Allahı var Salim Amca’nın. Her seferinde yüz lira verdi. Yani o zaman ben bir işe girsem bu parayı vermezler bana. Memur olsam alamam bu kadar para. Onu da söyleyeyim, bir Cahit Sıtkı’ya para verirdi. Salim Şengil, bir de bana. Başka kimseye vermezdi. Cahit Abi’ye de 10 lira verirdi.İşte böyle parça parça yayımlandı Salim Amca şiiri, “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde… şiire baktığınız zaman zaten parça parça olduğu belli oluyor. Ben hepsini paylaşmadim siz bakarsınız. “Otuzüç Kurşun” kitapta yayımlandıktan sonra da buna benzer olaylar oldu.» şiire baktığınız zaman zaten parça parça olduğu belli oluyor.
«Şunu da söyleyeyim: “Otuzüç Kurşun”u bir ağıt olarak yazdım. Bugün de öyle düşünüyorum. Klasik ağıt. Bizim Türkçemizde sözlü ağıtlar var ya, divan. Öyle kaleme aldım. Yayımlayacağım filan hiçbir zaman aklıma gelmedi.»
Bir de şöyle bi olay var onuda paylasim
Bir felsefe hocası varmış Ahmet Arif röportajda bahsediyor. Bu felsefe hocası iki arkadaşıyla birlikte Ahmet Arif'in çalıştığı gazeteye gelmisler. Tabi o zamanlar Türkiye öğretmenler sendikası varmış. Ahmet Arif “Yahu bırakın artık böyle işleri. Doğru dürüst öğretmen olun. İş tutun, evlenin, çoluk çocuk sahibi olun” demiş. Felsefe hocası ise “Anam gibi konuşuyorsun” demiş. Bunun üzerine Ahmet Arif “Ben bunu bir tariz, bir hakaret saymıyorum. Anan böyle konuşuyorsa kurban olayım ona. Onun da ellerinden öperim. Benim de anamdır o kadın. Hapishanecilik bir meslek değil ki yani…” demiş. Sonra ise felsefe hocası demiş ki “Bak Ahmed Abi Anamın bir hikâyesi var, sana onu anlatayım. Hapisten çıktık, bizim evde oturuyoruz. Çay, kahve içiyoruz. İşte meyhaneye gidiyoruz geliyoruz 7-8 arkadaş. Hep birlikte hapis yatmışız. Anam, oğlum bırakın bu dedikoduları diyor. Ev-bark sahibi olun, bir işe girin. Arkadaşlardan biri bir gün, `Bak teyze’ dedi. `Sana bir şiir okuyayım.’ Ve senin “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabını çıkardı, başladı `Otuzüç Kurşun’u okumaya. Anam ne dedi biliyor musun: `Girin ulan, hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım.’ Anam ondan sonra bu olayın hikâyesini anlattı. Hem de çok daha ayrıntılı bir biçimde.” Ahmet Arif tabi şaşırıyor böyle bir şey beklememiş.
Bu arada şundan da bahsedim Ahmet Arif'i dövüyorlar ve çocukların oynadığı bir alan varmış etrafı tellerle çevriliymiş Ahmet Arif'i bu tellerden aşağı atıyorlar. Evet ölüme terk ediyorlar ve Ahmet Arif çok korkuyor ama çöpçüler buluyo Ahmet Arif'i ve eve gidiyor yani Ahmet Arif orada vefat etmiyor. Ahmet Arif kalp yetmezliğinden Ankara'da vefat ediyor.
(Biraz konudan konuya atladım karışık olabilir her şeyi paylaşmak istedim daha çok şey var tabi ama daha fazla uzatmak istemedim. Bu konuyu bence daha kapsamlı araştırabilirsiniz.)
63 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Link
2 notes · View notes