Tumgik
#iran edebiyatı
raksh4sa · 10 months
Text
“Yoksulluk, miskinlik dolu bu aşağılık dünyada ilk kez bir güneş ışını, hayatımı aydınlattı sanmıştım. Ama ne yazık, bu güneş ışını pek de süreksiz bir parıltı oldu, bir meteordu sanki, bana bir kadın, daha çok bir melek kılığında göründü. Işıltısında kısa bir an, bir saniyelik bir zaman için hayatın bütün bedbahtlığını gördüm, azamet ve güzelliğini de...”
- Sâdık Hidâyet, Bûf-i Kûr (Kör Baykuş), Çev. Behçet Necatigil, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008.
Çağdaş İran Edebiyatı Üzerine Ne Biliyoruz? 
- Farsça veya yabancı bir dil bilmiyorsak hemen hiç. 
Sâdık Hidâyet, 17 Şubat 1903′te Tahran’da doğdu. Tek romanı konumundaki Bûf-i Kûr başlıklı eserini 1936 yılında kaleme aldı. O, bu eseriyle İran edebiyatına Avrupa modernizmini getirdi ve Modern İran Edebiyatı’nın temellerinin atılmasına öncülük etmiş oldu. Eserlerinde en belirgin leitmotiflerin boşluk duygusu ve ölüm olduğu pekâlâ görülebilir.
1933′lerde çeşitli edebiyat toplulukları kurdu. Ancak, Rıza Şah’ın baskı yönetimi ve bu yönetimin ağırlaştırdığı hayat şartları karşısında kurulan tüm bu topluluklar dağıldı. Sonrasında yayınlamış olduğu Bûf-i Kûr romanı İran’da kara listeye girerek yasaklanacaktı da. Derken düşmanlıkları üzerine çekmeler, gözden düşmeler, kavuşturmalar... 
Hidâyet, 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerinin kalıntıları, yanı başında, yerdeydi. 
4 notes · View notes
elestirmen-46-86 · 1 year
Text
SADİ ŞİRAZİ BOSTAN #kitap,#kitaptanıtımı
İran edebiyatında, İranlı şair yazar: Sadi Şirazi, “bostan” adlı öyküsünü, gittiği ve gördüğü, duyduğu yerlerdeki hikayeleri birleştirerek öykü haline getirmiş İran edebiyatına katkı da bulunmuş bir şair, yazardır. Sadi Şirazi öyüklerinde; Buhara’dan ve diğer İran ülkelerinden edindiği. Bilgileri günümüz insanına nasihat niteliğinde bir eser ortaya koymuştur. Cimrilikten cömertlikten insandan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
b-o-z-k-u-r-t27 · 13 days
Text
Tumblr media
Son bir kaç saat içinde ne oldu;
İran yaptığı rüzgar ile İsrail’e güya cevap vermiş oldu.
Bol bol İsrail’e gereken cevabı verdik edebiyatı yapacak.
Bu saldırı Netenyahu’ya can suyu oldu, İsrail karşıtı küresel muhalefet susturuldu.
Ve Gazze…
İsrail bu gece de Gazze’yi bombalamaya devam etti, 14 kişiyi katletti!
Özet; ABD, İsrail ve İran üçlüsünün beraber oynadığı bir tiyatro izledik ve bitti!
75 notes · View notes
gundemarsivi · 1 month
Text
Tumblr media
İntihal, Ticari Bir Meseledir
✍🏻 Sinan Kemal
https://www.gundemarsivi.com/intihal-ticari-bir-meseledir/
Yetmez amaçları popüler bir yazarın, popüler olmayan bir romanının intihal olmasının kesinleşmesi, resmen hepsini paniğe sürükledi. Gene yüz küsür kişilik toplu bir bildiri hazırladılar. Aralarına eski besteci, uzun zamandır da romancı olan eski CHP mebusu Livaneli’yi aldılar. Neymiş, bu hırsızlık cezalandırılırsa, yaratıcılıkları zedelenirmiş. Vah vah vah. İmzaya katılan bay Nobel’in Beyaz Kale ve Livaneli’nin Mutluluk romanları da düpedüz aşırma. Livaneli’nin romanı, Nobel ödüllü Mısırlı yazar Necip Mahfuz’un, Dilenci romanına çok benziyor.
Bu fikir hırsızlarının savunmaları ise çok komik. Başka yazarların fikir haklarının korunması, bunların yaratıcılığına engelmiş. Sorun şu ki, intihal davaları, ticari ve mali davalardır. Akademik intihal davaları da ticaridir. Bu ticarilik, akademisyenlerin (asistan ya da profesör) biz dar gelirlerin gözüne çok görünen maaş ya da ikramiyeleri değil, bu unvanların halka verdiği güven duygusu ve söz söyleme yetkisidir. Şimdi ben profesör olsaydım, böyle blog köşelerinde mi yazardım, yoksa önemli yayınevleri kitabımı basmak için (hadi her profesörün kitabı içinde sıraya girmesinler) direk para mı talep ederlerdi? Sonuçta bu bloğun da okunma oranları bu seviyede gezmedi.
Matbaa ve fikir-sanat ürünlerini çoğaltıp, satmanın bu kadar kolay olmadığı, bu işlerden çok para kazanılmadığı zamanlarda, bu tür intihallere fazla dikkat edilmezdi. O zamanlar sanattan para kazanmak (mimar bile olsanız) kendinize zengin, tercihen kral, sadrazam, vezir ya da vali ayarında devlet görevlisi bir koruyucu bulmanızla mümkündü. Yoksa hikaye anlatıcısı olarak kahvelerde, tiyatrocu-meddah olarak sokak köşelerinde, şair olarak zaten saz çalan bir ozan olarak düğünlerde, bayramlarda, ressam-yontucu-nakkaş olarak arada bir çıkan süsleme işlerinde üç-beş kuruş kazanırdınız. Konak yaptıracak kadar zengin biri değilseniz, ev yaptırmak için duvarcı ustası tutardınız, mimar değil. Behçet Mahir, Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı (Türkoloji) profesörü Mehmet Kaplan tarafından keşfedilip, üniversite kadrosuna özel dekan odacısı olarak alınana kadar, geçimini kahvelerde hikaye anlatarak sağlıyordu. Kaplan, Köroğlu başta olmak üzere, pek çok destanı ondan derledi. Hatta anlattığı destanda Köroğlu, Ayvaz’ı, dekanın kendisini çağırdığı gibi, ziline basarak çağırır.
O zamanlarda bile intihal, ciddi bir suç, kusur olarak görülmüştür. Adını hatırlamadığım bir divan şairi, uykusuz geceler ve günler sonucu bulduğu dizenin, mevcut kalıplara uymayıp, hiç kimselere benzememesinden dolayı beğenilmediğini; başka bir uykusuz gecelere mal olan bir şiirinin de unutulmuş bir şaire benzediği için beğenilmediğini yazmıştır. Şeyh Galip, Mevlana’dan çok aşırma yaptığı suçlamalarına, çaldımsa mirimin (önderimin-büyüğümün) malını çaldım, elin malını çalmadım ya diye kendisini savunmuştur. Buna rağmen özellikle şair ve müzisyenler, aşırdıkları eserleri uzak yerlerde icra etmişlerdir. Örneğin, Kalenin Dibinde Taş Ben Olaydım türküsü, Özbekistan’dan başlayıp, tüm Türkçe konuşan toplumlarda değişik versiyonları söylenmiş, bir varyantı Arnavutça omuş, Avusturyalı besteci Brhams, orkestraya uyarlayıp, Persian Marsh (İran Marşı) yapmıştır. Balıkesir’e ait, iki keklik türküsü, az farkla Elazığ’da ortaya çıkar. Yazsak ve araştırsak onlarca örnek çıkar.
Fakat dedim ya, o zamanlar sanat-bilim işlerinde çok para yoktu. Öklid (Pisagor’da olabilir) bu işlerden kaç para kazanacağını soran bir öğrencisinin eline para verip, sınıftan kovmuş. Thales, bu felsefeden kaç para kazanılacağını soranlara kızıp, sert-soğuk bir kışta, zeytin yağı sıkma aletlerini ucuza satın alıp, yazın, zeytin rekoltesi çok artınca yüksek fiyata satıp, çok para kazanmış. Farabi, yaşadığı yıllarda da şimdiki kadar ünlü olduğu halde, ayetleri para karşılığında satan durumuna düşmemek için, anlattığı derslerden para almamış, duvarcı uztalığı yapmış, yetmiş yaşından sonra bir devlet görevlisi ona emekli maaşı vermiştir. (Bakara suresi 174. ayet: Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. Kaynak: Diyanet.gov.tr) https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/farabi-tipi-baskanlik-sistemine-gazali.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/06/ibni-sinanin-muslumandir.html
Günümüzde ise telif haklarını, sanatçı yada fikir insanı affetse, işletmeler affetmez. Herkes ya da çoğu insan, fikir-sanat eserleri ile ilgili kanunlarda asıl sorunun, eser sahibi olduğunu sanır. Oysa kapitalizm için sorun, emekçi fikir insanı değil, o emeği atın alan işletmenin yani kapitalin haklarıdır. Patent, marka ve fikir-sanat mülkiyeti yasalarını biraz dikkatli incelerseniz, aslında fikri satın alan işletmeyi düşündüğünü daha iyi anlarsınız. Yani aslında dava iki yazarın değil, iki yayınevinin davası.
Diğer yandan çok kazanan fikir sanat sahibi de bir burjuva, hatta işletmeye dönüşebilir. Meşhur mucit Edison, aynı zamanda General Electiric’in de kurucusudur. Pek çok kere üretici, sadece emeğini-fikrini-sanatı satmakla kalmıyor, pazarlamasını da kendisi yapıyor.
Günümüzde ise anonim şarkılara, hikayelere ya da desenlere yer yoktur artık. Böyle şeyler kapitalistler için sahipsiz maden, deniz ya da arazi anlamına gelir. Sanatçılar, düşünürler, artık bir koruyucu bulmak, onun sarayına sığınmak, onun ihsanları ile geçinmek zorunda değiller. Bunun bedeli olarak da artık alıntı yaparken, en azından hukuki sınırlara dikkat etmek zorundadır. Böyle davalar yaratıcılığı düşürdüğü iddiası ile komikten öte, utanmazlıktır.
Yoksa ben de Böcek Köşkü romanını yazarım.
Sinan Kemal
#intihal #hirsizlik #fikirhirsizligi #yayinevleri #sanatcilar #yazarlar
0 notes
malummedya · 1 year
Text
Destar’ın sonbahar sayısı: Dönem devrimci Kürt edebiyatı dönemidir
Destar’ın sonbahar sayısı: Dönem devrimci Kürt edebiyatı dönemidir
HABER MERKEZİ – Edebiyat Dergisi Destar, İran ve Süleymaniye’de katledilen Jîna Emînî ve Nagihan Akarsel’in fotoğrafını “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla kapağına taşıdı. Dergi, dönemin özgün ve devrimci Kürt edebiyatı dönemi olduğuna dikkat çekiyor.    “Destarê Kurd-î Hûr Dihêre (Kürtçe Destar’ı İnce Öğütüyor)” şiarıyla yayın hayatına başlayan Destar Dergisi, 3 aylık periyotlarla ve kitap…
View On WordPress
0 notes
vbeyaz · 2 years
Photo
Tumblr media
Samed Behrengi Samed Behrengi 1939 yılında Azerbaycan Tebriz’de doğmuştur. Aslen İranlı olan yazar çocuk hikayeleri ve masal derleyicisidir. Öğretmen okulunda okuduktan sonra birçok köy okulunda öğretmenlik yapmıştır. Öğretmenlik yaptığı yıllarda İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü gece derslerini aldı. Azerbaycanlı köylü çocuklara rehberlik hizmetleri sundu ve onlar için masallar yazdı. Azerbaycan halk edebiyatını inceledi. Dilden dile dolaşan öyküleri derleyerek Azeri Türkçesi ve Farsça olarak yeniden kaleme aldı. Azerbaycan’ın halk folkloru üzerinde ilgi ile durdu. İran’ın eğitim sistemini tespit etti ve çözüm yolları üretti. İran, Fars ve Azerbaycan kültürü üzerinde incelemeler yaptı.  Masalları derledi bunun yanında çocuk öyküleri yazdı. Çocuk öyküleri olarak görülen bu eserler bazı kesimlerce öğüt dolu, adaleti ve eşitliği sorgulayan eserlerdi. Zamanın Şah yönetimine karşıydı. Bunun için hikâye ve masallar yazarak başkaldırdı. İdealist bir öğretmen olan Samed Bahrengi eleştirilerin odağında kaldı.  Eserleri onlarca dile çevrilmiştir. Dönemin ünlü dergi ve gazetelerinde çıkan yazılarında birçok takma isim kullandı.Adine isimli haftalık bir gazete çıkardı ve dönemin baskıcı işleyişi yüzünden varlığını sürdüremedi. Samed Bahrengi 1968 yılında daha 29 yaşında iken Aras nehrinde yüzerken bir kaza sonucu yaşamını yitirdi. Bazı söylentilere göre Samed Behrengi cesur açıklamaları yüzünden Şah yönetiminin gizli polis örgütü tarafından suikasta kurban gitmiştir. https://www.instagram.com/p/ChMNprBtKTul6YRNE__6mLEOd8wBenUQ55XcGM0/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
reccbymmb · 2 years
Photo
Tumblr media
Erdem Bayazıt, ikinci Cahit Zarifoğlu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi Mustafa Atatanır, Haldun Taner’in öğrencisi Handan Hanım ve Yusuf Ziya Bey, Bayazıt’ın sevgiyle söz ettiği,kendisini yazmaya sevk eden öğretmenlerdir. Fakat Handan Hanım,hem destek olacak, hem de Bayazıt’ın edebiyata olan ilgisini keşfedecektir.Şairin ortaokul üçüncü sınıfta yazdığı “Toprak ve Adam” şiirini çok beğenir. Bayazıt, öğretmeninin şiiri hakkında söylediklerini hiç unutmaz ve o günü şöyle anlatır:“Beni öğretmenler odasına çağırmıştı.Bu yaşta nasıl böyle ölümü düşünebiliyorsun?’diye hayret etmişti.” Lise ikinci sınıfta, Bayazıt ve arkadaşlarının ilgisi Hamle Dergisi’nde yoğunlaşır.Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Cahit ve Said Zarifoğlu, Ali ve Ahmet Kutlay kardeşler,Bayazıt’ın lisede birlikte olduğu arkadaşlarındandır. Bunlara lise üçüncü sınıfta Akif İnan da katılacaktır.Bayazıt’ın Cahit Zarifoğlu ile tanışması aslında daha eskilere dayanır. 🍃 Erdem Bayazıt’ın şairlik hayatında üç dönem göze çarpmaktadır. Diriliş, Edebiyat ve Mavera. 12 sayı çıkan Diriliş Dergisi’nde ilk üç sayıdan itibaren şiirleriyle yer alır Bayazıt. Ancak 1967 yılının Mart ayıyla birlikte Diriliş’in son üç sayısı bir arada yayımlanır ve Sezai Karakoç Diriliş’in yayınını durdurur. Bayazıt için büyük bir üzüntü kaynağı olsa da, bu süreç onun için yeni bir dönemin de başlangıcı olacaktır. 🍃 Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt yaptırır, böylelikle hukuk eğitimini yarım bırakır. 🍃 İlk şiir kitabı olan Sebep Ey 1973 yılında yayımlanır. 🍃 Afganistan’da on yıl süren (1979-1989) Sovyet işgali, şairin duygularını derinden etkiler. Bu nedenle 1981 yılında, Ajans 1400 ekibiyle beraber Cahit Zarifoğlu’nun projesi olan İran, Pakistan ve Afganistan seyahatine katılır. 🍃 Bu gezisini 1981 yılında, İpek Yolu’ndan Afganistan’a adıyla kitaplaştırır. https://www.instagram.com/p/Cfop8xTD_qE/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Divan Edebiyatında İlkler ve Enler, Divan Edebiyatı Notları 2022
Divan Edebiyatında İlkler ve Enler, Divan Edebiyatı Notları 2022
Divan Edebiyatında İlkler ve Enler, Divan Edebiyatı Notları 2022 Divan Edebiyatında İlkler Bir edebiyat terimi olarak mesnevi ilk defa İran edebiyatında kullanılmıştır. Mesnevi terimi ve nazım şekli Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir.Divan_EdebiyatiEdebiyatımızda ilk şarkı örnekleri Nailî divanında görülmüştür.Esmâ-i Hüsnâ şerh geleneği ilk önce Araplarda başlamıştır. Daha sonra…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
2m2ozgur · 6 years
Text
Hey dünya! Bu mudur senin mesleğin? Bir âşığa karşı hep hakaret edersin
Vîs ile Râmîn / Fahreddin Es’Ad-i Gorgânî
20 notes · View notes
atesvegunes · 6 years
Quote
Be-rûz-ı men be-gayr ez-sâye-i men nist yâr-ı men Velî o hem nedâred tâkat şebhâ-yı târ-ı men
Nâmık Kemâl
(Gamla geçen günlerimde gölgemden başka yarim yoktur, Fakat karanlık gecelerime o da dayanamadı; beni yalnız bıraktı.)
226 notes · View notes
dersaadet · 3 years
Audio
Hâfız-ı Şîrâzî’ye ait Kaybolan Yusuf adlı şiirini seslendirdim. 
Tumblr media
0 notes
saireyn · 7 years
Photo
Tumblr media
İstanbul'da hava ayaz... Yağmur nazlı nazlı yağıyor sabahtan beri. Grip de 1 haftadır misafirimiz... Sokağa çıkmazsam daha fena hasta oluyorum ya, bugünü avarelik günü ilan edeyim dedim. Günlük rutinim olan kitapçı ziyaretimi gerçekleştirdim. Ekim ayına girmiş olmamız hasebiyle elim boş dönmedim. Füruğ Ferruhzad bu ayın hediyesi oldu diyebilirim. Şiirin narin çiçeği; umudun, kanadı kırık kuşların, başkaldırının şairi... Tuhaf Dergi bu ay daha dokunaklı, daha bi' albenili olmuş. Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Edebiyatseverlere tavsiye olunur...
79 notes · View notes
Text
Yalnız ölüm yalan söylemez. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır..
1 note · View note
vinceverbatim · 7 years
Text
Artık ne arzum kaldı, ne de kinim. İçimdeki insanı yitirdim. Kaybolsun diye de bir yere bırakıverdim. Hayatta insan ya melek olmalı, ya doğru dürüst insan, ya da hayvan. Ben onlardan hiçbiri olmadım. Hayatım ebediyen kayboldu. Ben bencil, acemi ve zavallı olarak dünyaya gelmiştim. Şimdi artık geri dönüp, başka bir yolu seçmem imkansız. Bundan böyle bu anlamsız gölgelerin peşinden gidemem. Yaşamla yaka paça olamam, güreş tutamam. Sizler, gerçekte yaşadığınızı zannediyorsunuz. Elinizde hangi sağlam kanıt ve mantık var? Ben artık ne bağışlamak, ne bağışlanmak, ne sola ne de sağa gitmek istiyorum. Gözlerimi geleceğe kapayıp, geçmişi unutmak istiyorum. 
Hayır, kendi alın yazımdan kaçamam. Başıma gelen bu delice düşünceler, bu duygular, bu gelip geçici hayaller bir gerçek değil midir? Her ne olursa olsun, benim mantıklı düşüncelerime göre, bunlar daha doğal ve daha az yapmacık geliyor. Özgür olduğumu zannediyorum. Fakat alın yazım önünde en ufak bir direnme gösteremiyorum. Dizginlerim onun elinde. Beni o yana bu yana çeken odur. Alçaklık, hayatın alçaklığı! Ne elinden kaçabiliyorlar, ne bağırabiliyorlar. Ahmak hayat! 
Şu anda ne yaşıyorum, ne de uykudayım. Bir şeyden ne hoşlanıyorum ne de nefret ediyorum. Ben ölüme aşina ve içli dışlı olmuşum. Benim tek dostumdur. Beni arayıp soran tek şeydir. Montparnasse mezarlığı aklıma geliyor. Artık ölüleri kıskanmıyorum. Ben de onların dünyasından sayılırım. Ben de onlarla birlikteyim. Mezarda yaşayan bir diri, bir hortlağını... 
Yoruldum. Ne saçma sapan şeyler yazdım? Kendi kendime "Git deli, kâğıt kalemi uzağa at, at uzağa! Saçmalıklar yeter artık! Kaybol! Paramparça et onları! Bu saçmalıklar birinin eline geçmeyegörsün, sonra nasıl yargılarlar beni?" diyorum. Ama hiç kimseden çekinmiyorum. Hiçbir şeye değer vermiyorum. Dünya ve içindekilere gülüyorum. Hakkımda ne denli zor hüküm yürütmüş olsalar da, önceden kendimi daha çok yargıladığımı bilmezler. Onlara daha çok güldüğümü, kendimden ve bu saçmalıkları okuyanların tümünden usandığımı bilmezler.
- Sadık Hidayet, Diri Gömülen
23 notes · View notes
zamankaybolmaz · 7 years
Photo
Tumblr media
11 notes · View notes
nevsaharfa · 3 years
Text
Kör Baykuş Sözleri ve Alıntıları
Konuşmak istedim, korktum: Hassas kulakları uzak, göksel, tatlı bir musikiye alışıktılar, sesimden nefret edebilirlerdi.
1 note · View note