Tumgik
#şırnex
seslimeram · 1 year
Text
Tüketilen Hikayeler...
Tumblr media
Hikayeler türetilen birer meselden çok tüketilen bir mefhuma dönüştürülüyor. Öyle bir an öyle bir sahneye denk geliniyor ki, madun siyasetin atalet dolu, düpedüz yalın ve eksiksiz bir biçimde var ettiği katran karanlığına dair bahisler uçup gidiyor. Hiçbir yaranın yirmi dört saati aşmadığı bir yerde, gerçek kılınmış onca yaraya dair kelamın eksikliği artık bir belirgin hat olarak var ediliyor. Umut yerle bir edilirken, ümit var olmanın bütün ihtimal ve tahayyülleri paramparça kılınıyor. Bir heyula içerisinde bir o yana bir bu yana çekip, çekiştirip, sündürüp durulurken hayat imgesi olanın farkına varılmasın diye dört dönülen bir güncellik var ediliyor. Her şey silme bir katran karanlığına esir ediliyor. Dön dolaş bir biçimde başa, en başa sarıp muktedir aklıyla sıradan insanların hayatları kuşatılıyor. Bunu da modern, yeni ülke diye yutturmaya çalışmak da cabası kılınıyor. Bir hikayesi bulunan o yer / bir uzak metafor, artık anısı bile var edilemeyen bir gölgenin ta kendisine dönüşüp, terk ediliyor.
Her devinim, her bir dönemeç o tüketileni anlatıyor, kanıtlıyor bir kere daha. Demokrasi, eşitlik, adalet, hürriyet gibi kavramların çoktan boşa düşürüldüğü bir zeminde zalimlerin o iktidar pratiği güncellenirken, yaşam sıfırlanmanın eşiğine taşınıyor. Tümüyle, doğruca kesintisiz bir mahvetme retoriği şekillendiriliyor bütün bütün her yerde, hemen hemen her şekilde. Jurnalleyen, tükettiği kadarıyla öğüten, sınırları daraltan, söz hakkını çalan, daimi bir biçimde irade / hak gasbına yol / mahal veren bir düzlemde tükeniş pazarlanıyor öylesi ulu orta. Belirgin bir biçimde hikayenin mahva çıkartılması kesintisiz kılınıyor. Düzenek, yapı, oluşum hemen her hamlesinde çıkagelen cerahat halleriyle birlikte bir menzildeki tüm yaşam ihtimallerinin köküne kibrit suyu dökülmesine devam olunuyor. Bildiğimiz ve gördüğümüz her hamle / devletin kullana geldiği her yenilenme tahayyül ve pratiğinin ardı o geçip gitmeyen tükeniş sarmallarına çıkıyor bir kere daha.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “MEBYA-DER Şırnex Şube Eşbaşkanı, demokratik kamuoyunun Cizîr halkının hukuk mücadelesine destek vermesini isteyerek, “Suçlular hesap versin” dedi.
Mezopotamya Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği’nin (MEBYA-DER), 2015 yılında Şirnex’ın Cizîr (Cizre) ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında katledilen 288 kişinin 7’inci ölüm yıldönümünde açıklama yaptı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Cizîr ilçe binası önünde yapılan açıklamaya, sokağa çıkma yasakları sırasında hayatını kaybedenlerin aileleri, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Şirnex İl Örgütü, HDP yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı.
Açıklamadan önce kısa bir konuşma yapan HDP Şirnex İl Eşkaşkanı Abdullah Güngen, Cizîr ablukasını unutmayacaklarını belirterek, bugün de ilçe örgütlerinin polis ablukasını alındığı ve bu ablukayı kabul etmeyeceklerini söyledi.
“14 Aralık Cizre ablukasını unutmayacağız” yazılı siyah pankart arkasından yapılan açıklama metnini MEBYA-DER Şırnex Şube Eşbaşkanı Serhat Küçük okudu.
‘300’e Yakın Kişi Yaşamını Yitirdi’
Küçük, Ciziîr bodrumlarında yaşanan katliamlara dikkat çekerek, “2015 ve 2016 yıllarında ‘sokağa çıkma yasağı’ adı altında uygulamaya konulan kent ablukaları, bu topraklarda en büyük hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri ve vahşet tabloların olarak insanlık tarihine geçmiştir. 16 Ağustos 2015 tarihinde Kürdistan kentlerinde başlayan kent ablukaları,14 Aralık 2015 tarihinde Cizre'nin ablukaya alınmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Bu saldırgan ve faşizan uygulamalar ablukaya alınan kentlerimizde büyük bir yıkım, insani kriz ve vahşet tablolarını beraberinde getirmiştir. Bu ablukalar döneminde her açıdan en fazla hasar gören kentlerin başında Cizre kenti gelmektedir. Cizre'de 3 ay süren ablukada yaşlı, genç, kadın ve çocukların da aralarında olduğu 300 yakın kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce insan yaralanmıştır. Binlerce ev hasar görmüş ve on binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır” dedi.
‘Ailelerin Acılarına Yeni Acılar Eklendi’
Cenazelere günlerce ulaşılmadığını ve bu şekilde ailelere işkence uygulandığını söyleyen Küçük, “Bizler bu gerçekliği çok iyi biliyoruz ki; yasakların başlangıç tarihi 2015 olsa da, bu karar siyasi iktidar tarafından 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ‘Çöktürme Planı’ politikaları kapsamında alınmıştır. Kürt düşmanı politikalar, bir yandan can alırken, diğer yandan halkın yaşam alanları yakılıp yıkılmıştır. Halk göçe zorlanmıştır. Ablukalarda yaşamını yitirenlerin aileleri günlerce cenazelerine ulaşamamıştır. Onlarca cenaze ailelerinden habersiz bir şekilde kimsesizler mezarlıklarına defnedilmiştir. Yine onlarca cenaze DNA örnekleri bahane edilerek aylarca morglarda bekletilmiştir. Ailelerin acılarına yeni acılar eklenmiştir” diye belirtti.
‘Suçlular Hesap Versin’
Küçük, yapılan yargılamaların adil bir şekilde yapılmadığını kaydederek, devamla şunları söyledi: “Bu suçların hem yerel ve hem de uluslararası mahkemelerde yargılanması için yapılan tüm girişimler şimdiye kadar sonuçsuz kalmıştır. Bugün itibariyle 63 dosyanın Anayasa Mahkemesinde davaları devam ediyor. 6 dosya iç hukuk yolları tüketildiği için AİHM gönderilecek. 30 dosyanın takipsizlik süreçleri devam ediyor. 8 dosya eşleşme olmadığı işlem yapılamadı. 20 dosyanın süreçleri devam etmektedir. Abluka sürecinde işlenen bütün suçlar AKP-MHP iktidarı tarafından meşrulaştırılmıştır. Adil olmayan bu yargılama süreçlerini asla kabul etmiyoruz. Adil bir yargılama ve sorumluların bağımsız yargı önünde hak ettikleri cezaları alana kadar hukuk ve adalet mücadelemizi sürdüreceğiz. Buradan bir kez daha demokratik kamuoyuna sesleniyoruz; Cizre halkının hukuk mücadelesine destek verin. Suçlular hesap versin.”
Açıklama atılan “şehid namirin” sloganıyla son buldu.”
Hikayeler türetilirken tüketilen bir mefhuma dönüştürülüyor. Yedi koca yıl geçmiş olan bir yıkımın ardından sadece tanıklıklar / sadece anlatılanlardaki dehşetin tek başına hali dahi o tükettiren her neymiş bunu bildiriyor. Devletin Bakur Kürdistan’ı, Kürd halkına doğru ve dolambaçsız olarak var ettiği nefret pratiğinin ulaştığı merhale, sadece hendek kazanlarla mücadeleyi değil, Cizire Botan’da üç farklı binanın alt katlarında yüzlerce insan evladının katledilmesinden belirgin olmuştur. Tükettiren, tükenen, hayatın en kestirmeden gerçekliğini, ama ve fakat şerhlerine ihtiyaç duyarak yıkan bir iktidarın en kolay, en kestirmeden var ettiği vahşetin meselesidir Kürd illerindeki ablukanın ardılı. Yedi koca yıl sonrasında, dümdüz edilmiş hayatların, kentlerin, doğa ve tahribatın yanı sıra süreğen kılınan psikolojik çökertme olduğu ortaya çıkar bir kere daha. Hikayenin hep en başından bu yana tahrip edilmesi, Mezopotamya halklarına reva görülenlerin yekten tek karede, tek seferde ortaya koyduğu mesel bu içler acısı haldir. Bütünüyle bir kırım ve soykırım hamleleri bütününden mülhem bir yerde, onca yüzsüzlükle, herkesi terörist ilan ederek, bitmeyen bir yaraya tuz ruhu dökerek, bunu da örtbas etme gereği bile duymadan var ederek nereye varılabilir ki, sahiden?
T24’ten aktaralım: “Eskişehir’de iki gün önce kaldırıldığı hastanede yetersiz beslenme ve bakımsızlık tedavisi gören 6 yaşındaki çocuk, hayatını kaybetti. Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, çocuğun şüpheli ölümüyle ilgili, "Kesin ölüm sebebi ilk bulgularda tespit edilemediğinden Adli Tıp Kurumundan detaylı otopsi raporu beklenilmektedir" açıklamasını yaptı. Çocuğun ölümünün şüpheli bulunması üzerine gözaltına alınan halası ile amcası, tutuklandı.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi'nde 2 gün önce tedavi altına alınan Nur Elif T'nin yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle güçsüz düştüğü belirlendi.
Nur Elif T'nin hastanede yaşamını yitirmesinin ardından ölümünün şüpheli bulunması nedeniyle İl Emniyet Müdürlüğünce çalışma başlatıldı.
Ölen kız ile ağabeyleri Yiğitcan T. (9) ve Metin T'nin (12), amcası ve halasıyla Fevzi Çakmak Mahallesi Uzunpınar Sokağı'nda yaşadığı eve giden ekipler, ikametin yaşam için kötü koşullara sahip olduğunu tespit etti.
Asayiş Şube Müdürlüğü Gasp ve Cinayet Büro Amirliği ekipleri, hala Deniz T. ile çocukların yakınlarını tehdit ettiği öne sürülen amca Sezer T'yi gözaltına alarak emniyete götürdü. Zanlılar, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca Sulh Ceza Hakimliğine tutuklanması talebiyle sevk olunan şüphelilerden hala Deniz T. "çocuğa karşı eziyet", suçundan, diğer şüpheli amca Sezer T. ise "silahla tehdit" suçundan tutuklandı.
Polis, aynı evde kalan çocuğun babaannesi Cihangül K'yi de yakalamak için çalışma başlattı.
Yetersiz beslendikleri ve güçsüz düştükleri belirlenen 2 erkek çocuğu ise Eskişehir Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından korumaya alındı.
Baba Gökhan T. ve anne Sibel T'nin cezaevinde tutuklu bulundukları, bu nedenle çocukların velayetinin halalarında olduğu öğrenildi.
Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan açıklama
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklamada, 14 Aralık'ta boğazına cisim kaçması neticesi öldüğü ihbar edilen 6 yaşındaki Nur Elif T. ile ilgili otopsi işlemlerinin yapıldığı ve detaylı soruşturma başlatıldığı duyuruldu.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Kesin ölüm sebebi ilk bulgularda tespit edilemediğinden Adli Tıp Kurumundan detaylı otopsi raporu beklenilmektedir. Soruşturma tüm yönleriyle ve titizlikle devam etmektedir. Müteveffa Nur Elif T'nin kardeşleri, anne ve babalarının cezaevinde bulunması nedeniyle halaları ile birlikte yaşadıkları ve halaları ile babaanneleri tarafından kötü muameleye maruz kaldıklarından dolayı Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrı bir soruşturma başlatılmıştır. 15 Aralık tarihinde gözaltına alınan şüpheli hala, 'eziyet' suçundan Cumhuriyet Başsavcılığınca tutuklanması talebi ile Eskişehir Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmiştir. Mağdurların babaannesinin yakalanmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Mağdur iki kardeş, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı ile Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü Çocuk Koruma İlk Müdahale ve Değerlendirme Birimince koruma altına alınmıştır."
Anne ve babası da cenaze törenine katıldı
Nur Elif T'nin cenazesi, yakınlarınca hastane morgundan alınarak Fevzi Çakmak Camisi'ne getirildi.
Çocuğun cenazesi, yakınlarının katılımıyla kılınan namazın ardından Muttalip Mezarlığı'na defnedildi.
Polis ve jandarmanın güvenlik önlemi aldığı törene, Nur Elif T'nin annesi ve babası cezaevinden özel izin alarak katıldı.
Bursa'dan gelen ailenin yakınlarından Gamze T, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Babaannesi ortada yok. Çocuk açlıktan ölmüş. Adalet istiyoruz. Adalet yerini bulsun. Çocuğun kanı yerde kalmasın. Bir babaanne bunu yapıyorsa vicdan aramayacaksın. En ağır cezayla da yargılanmasını istiyoruz. Sonuna kadar da peşindeyiz. Devletten tek isteğimiz de sonuna kadar bizim yanımızda olsun." diye konuştu.
Ebru T. ise Nur Elif T'nin gözaltındaki amcasının, kızın annesinin yakınlarına "Çocuğun boğazında mandalina kaldı, öldü." dediğini ileri sürdü.
Bunun üzerine anne tarafının inanmayıp morga gittiğini anlatan Ebru T, "Çocuğun halini görünce de morgdan çıkar çıkmaz şikayetçi olmak için emniyete gidiyorlar. Biz de hemen 2 erkek çocuğunu alıp, yemek yedirdik. Hastaneye gittiler, oradan da sosyal yardımlaşma aldı. Çocuklar koruma altında. Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum." ifadelerini kullandı.
Amca ve hala tutuklandı
Eskişehir'de, 6 yaşındaki Elif Nur'un şüpheli görülen ölümü üzerine başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan amcası Sezer Tiftik ile halası Deniz Tiftik, savcılık sorgularının ardından tutuklama istemiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Burada yeniden ifadeleri alınan Sezer Tiftik, aile arasında çıkan kavga nedeniyle ‘silahlı tehdit’ suçundan, Deniz Tiftik ise ‘çocuğa karşı eziyet’ suçundan tutuklandı.
"Yeğenimin ölümüyle bir alakam yok"
Eskişehir Yunus Devlet Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilen amca Sezer Tiftik, suçlamaları kabul etmezken, kendisini görüntüleyen gazetelere, "Kesinlikle yeğenimin ölümüyle bir alakam yok. O benim kanım, ciğerim. Öyle bir şey olmasına izin vermem. Yıllardır evden uzağım zaten" dedi.
"Eziyet diye bir şey yok"
Hala Deniz Tiftik ise Elif Nur’un yeğeni olduğunu belirterek, "Hiçbir şey yapmadım, onlar benim öz yeğenlerim. Eziyet diye bir şey yok" diyerek ağladı. Tutuklanan Deniz ve Sezer Tiftik, işlemlerinin ardından cezaevine konuldu. Soruşturma sürüyor.”
Bir hikaye değil şu yukarıdaki yaşanan şey. Bir kırım memleketinde her an nasıl hayatın altüst edilebilir kılındığının da nişanesi karşımızda yükseliyor. Ne en ufak bir değeri var, çocukların ne de hakları. Daha geçtiğimiz hafta, yıllarca süren sistematik şiddet / işkence ve tecavüzle hemhal kılınmış H.K.G.’nin yaşadıkları korkunçluğu ile gündemin ortasında iken, bu hafta da böyle bir çocuk kırımın bir başka sureti ortaya çıkar. Açlık, istismar ya da tehdit, işkence vesaire. Adli konunun detayları zaten uygun görüldüğü kadarıyla açığa düşen bir menzilde, çürümenin dehşet dolu portresidir mesele. Altısındaki bir çocuğun en temel yaşamsal haklardan dahi mahrum koyulmasının hazin halidir mesele. İnsanlık sınavı söz konusu olduğunda hiçbirisini veremeyen bir yerden bildiriyor oluşumuzdur işte mesele. Hikayeleri ters yüz ederek, en olmayacak vahamet hallerini ekranlarda reyting için sulandıra dururken kimi temsiller, bu gösterilerin gerçekliğinin can yakıcılığıdır işte mesele. Neticesinde küçük insanların / bireylerin hayatlarının hiç edildiği bir güncelliğin sınırlarındayız yeniden. Bunca her şeyi doğrudan çürümeye iliştiren, işkenceden pek çok farklı şiddete, en nihayetinde de açlığa mahkum kılınan insanların varlığında hayatın ederi, sözünün kerameti, sınırlarının belirsizliğe mahkumiyeti ne olacaktır ki, kim verir, verebilecek ki bunca çöküşün / yıkımın / zulmün hesabını?
Hikayeler türetilen birer meselden çok tüketilen bir mefhuma dönüştürülüyor. Yaşatılmış her gün bambaşka açmazlara iliştiriliyor. Yıkımı bir başka yıkım takip ediyor. Düzenin ol muktedir olgusunun var ettiği her şey bir açmaza, bildiğiniz karabasanlara çıkıyor. Yeni, yepyeni denilenin dününün katran karanlığında seyrüsefer etmesine hiçbir engel, sınır ya da ön alma bahsi var edilmiyor. Yenilenirken, cerahatin kapsamını da, cürmün var ettiği o yıkıcılığı da yeniden sahipleniyor erk, muktedir, iktidar. Havanda su dövme kavgalarıyla nam salmış ana muhalefet ittifakı ile yirmi bir yıla bir dolu yara bereyle gelmiş gel gelelim yepyeni suç ortaklarını da konuya dahil etmiş, aynı çatıda buluşmuş iktidar kliği arasındaki mücadelede olan biten sadece sıradan insanların hayatlarına oluyor. Her ne oluyorsa o hikayenin yıkıcılığa, tükenişe, tüketilene evrimi bu gümbürtüde var ediliyor. Koca bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanırken, on iki ayın onca hızla, bir dolu mahva ve insan eliyle kotarılan cehennem sekanslarına sahne kılınmasının meselidir anlatmaya, bir biçimde sunmaya çalıştığımız. Düzen kurulu olagelen mefhum topyekun hayatlarımızı onu var eden hikayeyi yerle bir etmeye devam ediyor. Bir uçurumun kıyısında geleceğini ne hallere koyabilecek olduklarını göstere gelen bir seyrüsefere rehineliği sürüyor bir yer, bir sahne, bir zeminin. Bunca afaki olana karşı itiraz edebilmek, orası, burası, şu ya da bu demeden ortaklaşarak, hep birlikte inadı savunmak ne zaman. Hikayenin kalanı oralarda bir yerlerde, sahiden de...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: “Sarıdan Maviye Dek” Eski Zamanlardan Anımsalar Cenderesinde. Amed / Sur – Ercan ALTUNTAŞ v/ Twitter
Tumblr media
0 notes
deryancaa · 4 years
Text
selamlar.... ben pejmurde weya jinzer. tekrar aranızdayım umarım unutulmadım
#şırnex
2 notes · View notes
raperinagel · 4 years
Text
YPS-JIN yaptığı yazılı açıklamada şehadetinin 5. Yılında Komutan Zeryan’ı büyük intikam duygusu ile anarak. Komutan Zeryan Amed’in şehir savaşlarında ortaya çıkarttığı vurucu savaş tarzını her yerde yaygınlaştırıp zafere giden yolun öncüsü olacağını belirtti.
Açıklamanın devamında:
‘Tarih, zalimlere, sömürgecilere, hegemon ve statükocu güçlere karşı demokratik hak ve özgürlüklerini savunan halk direnişleriyle doludur. Bakûrê Kürdistan da gelişen öz yönetim direnişine Kürt halkı yediden yetmişe katıldı, sokaklarını, mahallelerini özgürlük bilinci ve ruhu ile savundu. Demokratik öz yönetim direnişi Kürt halkının görkemli direnişi oldu. Bu direniş önemli bir tarihi dönemeç olup Türk devlet faşizmini temellinden sarstı. TC devletinin Kürt halkı üzerinde uyguladığı çöktürme planlarını boşa çıkarttı. AKP hükümetini çöküşe götürdü. Bir avuç yiğit Kürt gencinin şehirlerde verdiği bu mücadele TC devletine yüz yıl geçse de unutamayacağı bir süreç yaşattı. İçine girdiği korku paronayası ile direniş kentlerini birer kalekola çevirmeleri, yaşadığı derin buhranı ortaya sermektedir. Cizre, Sur, Nusaybin, Şirnex, Hezex ve Silopi de ortaya çıkan demokratik öz yönetim direnişi Kürt halkının özgürlüğüne olan bağlılığını, bu uğurda her şeyi yapabileceğini gösterdi.’
Tarihe adını yazdıran bu görkemli direnişin sayısız kahramanlarından biri de Komutan Zeryan Deniz
‘Direniş kalesi Botan’ın Şırnex kentinde faşist TC devletinin binlerce askerine ve polisine karşı sayıları yüzü dahi bulmayan genç yürekli savaşçılar ile birlikte düşmana kan kusturdu. Şırnak şehir direnişine öncülük eden Zeryan Deniz, yaratıcı savaş tarzı ile düşmana büyük darbeler vurmasını bildi. Son nefesine kadar savaştı,  mevziden mevziye koştu. Komutan Zeryan Deniz, günümüze büyük bir direniş mirası bıraktı. Her türlü yüksek teknolojiye karşı imkânsızlıklar içinde dillere destan direnişin sahibi oldu. Genç yaşta Amed’te katıldığı özgürlük hareketinde hep genç kalmayı başardı. Hem yaşamında hem de savaş meydanında mütevazi, kararlı duruşu ile yoldaşlarının ve halkının gönlünde taht kurdu.’
Kürt kadının savaşçılığı
‘YPS-JIN komutanlarından Zeryan Deniz, kadının özgürlük savaşında nasıl öncü bir rol oynadığını pratiği ile gösterdi. Kürt kadının savaşçılığını, gücünü ve fedai duruşunu kendinde temsil etti. Özgür kadının öz savunma bilincini, vatanı ve onuru koruma mücadelesini hayatı pahasına yürüttü. Direniş sürecinde öncü duruşu ile herkese ışık tuttu. Zılgıtlarının sesi ile direnişe güç, düşmana kâbus oldu. Tüm mevzilerde en ön saflarda yer alan YPS-JIN savaşçıları, Komutan Zeryan’ın izinde, büyük bir cesaret ve kararlılıkla yürümektedir.’
Komutan Zeryan yoldaşı büyük intikam duygusu ile anıyoruz
YPS-JIN Koordinasyonu en sonda ‘Şehadetinin 5. Yılında komutan Zeryan yoldaşı büyük intikam duygusu ile anıyoruz. Zeryan yoldaşın şehir savaşlarında ortaya çıkarttığı vurucu savaş tarzını her yer de yaygınlaştırarak zafere giden yolun öncüsü olacağımızı belirtiyoruz. Kutsal özgürlük mücadelesinde kadınlar öncülüğünde Zeryanlaşarak Rukenleşerek, Delalleşerek, TC faşizmini yıkacağız. Bu amaçla tüm Kürdistan’lı kadınları, YPS-JIN e katılmaya, öz savunma bilinci ile mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.  Genç kadınları yaşamın her alanında öz savunmalarını sağlayacak bu örgütlülüğe zaman kaybetmeden imkân ve koşulların esiri olmadan katılmaya, şehitlerimizin bıraktığı mirası zafere taşıyan yolun yolcusu olmaya çağırıyoruz.’
Kaynak: Komutan Zeryan Deniz, günümüze büyük bir direniş mirası bıraktı
YPS-JIN Komutan Zeryan’ı Andı YPS-JIN yaptığı yazılı açıklamada şehadetinin 5. Yılında Komutan Zeryan'ı büyük intikam duygusu ile anarak. Komutan Zeryan Amed'in şehir savaşlarında ortaya çıkarttığı vurucu savaş tarzını her yerde yaygınlaştırıp zafere giden yolun öncüsü olacağını belirtti.
0 notes
newsfromturkey-blog · 8 years
Link
Special forces “celebrate” their operation in Şırnak(aka Şırnex in kurdish) by listenning to a song which was addopted by fascists in the past(lyrics go like this: i would die for you my Turkey........) and shooting to air while shoutin:”Ya Allah Bismillah Allahu Akbar”
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Daha Ne Kadar....
Tumblr media
Bir Türkiye panoraması değil de var edilen çürümenin, örtbas olunan hakikatin gün yüzü bulduğu bir seçim güncesi geride bırakıldı. Geriye, yığılmış bir kötülüğün izleri bariz bir tahakkümün evreleri ve kesintisiz tehdit döngüsü olduğu gözlerden kaçırılan bir gerçeklik kaldı. Seçimlerin seçtirmeme olduğu, Anadolu Ajansı gibi bir gazetecilik okulunun artık alenen saray soytarılarına rehin, Seçim Kurulu’ndan bağımsız kafasına göre oy belirlediği bir düzlemin var edildiği faş edildi. Bir panorama değil, ötekilere yaşam nasıl daraltılır bu sahnede onun örneklemi teker teker gerçek kılındı.
Kürd, bir asır önceki Ermeni, Rum ve Süryani gibi yok sayılmak istendi. Yok sayılanlar ol kentlerinin harap viran edenlerin, seçim günü kentlerini hala tankla, silahlarıyla işgale kalkışanlara batıda var ettikleri duruş ile yanıt verdi. Tamamen yadsınan hakikatin varlığı oluşturulan yeni ülke imalinin her ne olduğu yaşamımızda sabit olundu. Bir gerçekliğin ta kendisi olarak Cumhurbaşkanı olan meşum zatın basbayağı “kafasına” göre takıldığı bir ülkenin varlığı tescil olundu.
Sarayın medya organlarından birisinin başındaki isim şu cümleleri yazar: “İstanbul'da seçimler yeniden yapılmalı!.. Çünkü: 31 Mart'ta Türkiye'ye, seçimler üzerinden, açık bir darbe yapıldı. Bu, seçim hilesi ve yolsuzluk değil, çokuluslu müdahaledir. Operasyon Fetö ve kripto PKK'lılar üzerinden yürütüldü. Ama arkasındaki akıl, 15 Temmuz aklıdır.” Seçim güncesinde söylenen tüm cerahatli sözler bugün yeniden yola koyulmanın da başat hamlelerini oluşturuyor. İlk hamle hep sıradana reva görülüyor. Şu yukarıdaki gibi bağları mümkün olmayan bir cüretle / bariz bir fasit döngü içerisinde halkın kendi tercihini yapan insanlar topluluğu olduğu örseleniyor. Utanıp sıkılmadan, darbe mefhumunu bile seçimin tam ortasına iliştirmek o cerahatin yönünü göstere gelir. Devletlinin vesayeti sivilleştirip ortaya serdiği menzil bu hallerin toplamıdır.
Birlik, beka, vatan ve daha bir dolu tahayyül öne sürülürken çürümenin varlığı doğrudan bu bahislerin geçersizliğini ifşa eder. Devletlinin “abecesi” yaşamı gölgelemeye devam ediyor. Devletin var ettiği yeni ülke yaraları kanatarak güncelleniyor. Verilen sözler, atılan nutuklar, baştan savma cümleler yerle bir edilmiş olanı gizlemeye kafi gelmiyor. Müştereklerimiz ayaklar altında çiğneniyor. Müşterek bahsin sandığa yansıyan irade betimlemesinin hiçleştirilmesi Şırnex ve Muş’ta var edilen tahakkümle bariz kılınıyor.
Yaşamın biteviye çürütülmesi güncelken halen sandık üstünden yönledirmeler, oluşan sonuçları maniple etme halleri arasız güncelleniyor. Biteviye bir çürük saha hakikaten tek seçim, bir tek sandık, binlerce oy hiçbir dönüşümü kendi başına var etmeyecektir. Bu kadar basit, aleni olan bir mahalli seçim bile muktedirin ayarlarını bozmaya kafi gelendir. Demokrasi tahayyülü pratikte sıfırlanmış olan yerde hayat istencinin istikameti de, akıbeti de meçhul muhayyeldir. Bir seçim güncesinden artakalan bu ülke tahayyülünün artık sıradan için ama ve fakatsız daha büyük yıkımlarla hemhal halidir. Görünen köy kılavuza hacet duymayandır. Hayat her ne olacaktır bu bahis yanıtsızdır.
Hayatın bir seçim garabetliği üstüne birleşik ve bütünlemesine bir yıkıma rehin olunduğu sahada hali nice olur? Bir Türkiye panoraması değil var edilenin yıkıcı, kıyıcı ve çürütücü özelliklerine devam olunur. Kendine kurduğu düzenle kendi gibi olmayanı en hafifinden ol vatan haini, en ağırından kan emici teröristler gibi nicesiyle sınıflandıran ülkenin cüreti bu yaşam tahayyülünü şu menzilde enikonu sıfırlamaya devam etmektedir.
Bir yandan uzlaşma haberlerini köşelerden yazdırıp çizdirirken, öte yandan kuşattıkları ve adına hala vatan diyebildikleri sahayı manşetlerden bildirilen tehditlerle var ederken hayat hakkı nice olacaktır? Yeni derken tam da o eskinin varlığı kesintisiz kılınır. Bu cüret ile maniple edilmiş sonuçların duyurulduğu Anadolu Ajansı verilerinin kimselerden alınmadığı bildirilirken açık açık nedir hakikat sorusu capcanlı durmaktadır. Bu toprakları yönetenlerin, o topraklarda yaşamaya çalışanlarla aralarındaki kopukluğu görmek bile üstüne uzun uzun düşünülmesi gerekeni bildirir. Yaşatmak, yaşayabilmek meseledir.
Deutsche Welle’den aktaralım: “Anadolu Ajansı (AA) yerel seçimlerde veri akışını yaklaşık 13 saat kesmesiyle eleştirilerin odağında yer alıyor. Konuya yönelik AA'dan "Adayların oy oranlarının birbirine çok yakın olduğu İstanbul için, verilerin sağlıklı bir şekilde geldiği son noktada durup beklemek ve YSK’nın ilan edeceği sonuçları hep beraber görmek en doğru karardır" açıklaması yapılmıştı. Ancak bu açıklama, kurumun sandık sonuçlarını nereden aldığına yönelik soru işaretlerini gidermiyor.
Deutsche Welle Türkçe’nin AA’daki eski ve mevcut çalışanlardan edindiği bilgiye göre, seçim sonuçlarını aktarmada şu anda tekel durumunda olan AA’nın verilerini nereden aldığı bizzat çalışanlar tarafından da tam olarak bilinmiyor. Deutsche Welle Türkçe’ye konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen bir AA çalışanı durumu şöyle özetliyor: “Şu anda kimse bu verilerin nereden geldiğini bilmiyor. Bunu biz de kendi aramızda sorguluyoruz. Doğrudan teknik servis hallediyor ve eskiden bundan sorumlu olan haber masaları sadece yorum ya da değerlendirme yazıyor.”
Verilerin tamamen at kafadan girildiği bir düzlemde sonuçların paramparça edilmesi, bariz hayal kırıklıklarının kaç seçimdir sürüncemesiz var edildiği bir yerde yeniden ve yeniden değerlendirilmesi bile başlı başına sorunken, Anadolu Ajansı gibi köklü bir yapı bugünün saray soytarılarının elinde, gazeteciliğin değil tetikçiliğin mabedine dönüştür. Ne seçim, ne geçim, ne de Türkiye hakikatine dair tek satırlık haberlerin bile ulaşmadığı, görülmediği, işittirilmediği bir yeni ülke yayıncılığı tekrarlanır. E güzel kardeşim hayatı bunca etkileyen, handiyse dört buçuk sene boyunca seçim yüzü görmeyecek bir mahalde bir ölüm kalım meselesi haline dönüştürülen belediye başkanlığı seçiminde bile isteye ol manipülasyon her neyi var edecektir!
15 Temmuz kalkışması sırasında hayatını kaybeden gazeteci Mustafa Cambaz'ın oğlu Alpaslan Cambaz'ın yazdığıdır. Ankara’daki AKP’nin kazandığı ilçe belediyelerinin resmine bu nasıl normal mi sorusuna Cambaz’ın yanıtıdır: “Normal. En basit bir işe almada bile insandan sabıka kaydı isteniyor. Sen başkente Fethullahçılıktan kapkara olmuş birini başkan adayı diye çıkarırsan, vatandaş da il ve ilçede farklı oy verebilme imkanını kullanır ve manzara bu olur. Erdoğan hatrına Fethullahçılara oy vermek normalken Mansur Yavaş hatırına CHP'ye oy vermek neden anormal olacakmış? Tunceli'de halk onca oy farkıyla komünizmi mi seçti yoksa hizmetlerinden çok memnun kaldıkları Fatih Mehmet adındaki bu vatanın evladı bir adamı mı? Seçimden önce yürütülen Mansur Yavaş hakkındaki iğrenç iftira çalışmaları ve sonrasında kibirle söylenen "Seçilse bile" lafları Ankara'da bu sonucu doğurmuştur. Millet iradesi diye buna deniyor, gayet normal. Herkes PKK'lı, herkes FETÖ'cü ama partiniz ve adaylarınızın her biri Allah tarafından kurtarıcı olarak gönderilmiş, onları belediye başkanı seçmeyenler mürted olacakmış gibi davranmayı bırakın.”
Dili, eylemi ve lügatindekiler ile eylediklerinin arasındaki paralellikler seçim sürecinin hemen ardından çok daha afaki çürümeye yüz tutan medyanın, iktidarın gazıyla yazdığı çizdiği haberlerdeki üslup az çok Cambaz’ın anlatmaya çalıştığı ülke profilinin nasıl ve her ne şekilde kurulduğunu güncellemektedir. Birgün Gazetesi’nden aktaralım bu defa: “Star Gazetesi 3 Nisan’da “Sandıkta darbeyi kim örgütledi” manşetiyle çıktı. “Gazete” haberinde, “Türkiye tıpkı Gezi kalkışması, 17-25 Aralık, 15 Temmuz’da olduğu gibi 31 Mart’ta da sandık üzerinden darbeye maruz kaldı. Organize hırsızlık ve hile yöntemiyle oylar üzerinden milli irade teslim alınmak istendi” iddiasında bulundu.
Provokatif haberin devamında, “Organize bir şekilde büyükşehir oylarının yok sayılmasını sağlayan tutanakları hazırlayanlar, oyları başka partilere yazan kişiler ve usulsüzce geçersiz sayılan on binlerce oy üzerinde incelemelere yönelik itirazlar yapılırken bu işin arkasında kim ya da hangi örgütlerin bulunduğu ise araştırılıyor” ifadeleri kullanıldı.”
Seçimin hemen ardından ortaya serilen Türkiye profili bir panoramayı değil hiç ama hiçbir eksik gediği olmadan bir ayrıştırmanın var ettiği sonuçtur. Bile isteye bir ülkede meşruiyeti tahrip olunan, darbe gibi bir insanlık suçu ile birleştirilip toptan derdest edilmek istenen bir müşterek bahistir. Hayatı iş bu sahada yokuşa süren, onu türlü çeşit hamlelerle birlikte bir deney sahası kılan muktedir millet iradesi denilirken bir yanda ol hayatı çalmaya onu var eden kesimlerin, yaşamların fikriyatına gölge düşürmeye devam demektedir.
Haricen değil düzenli ve doğrudan bir çürümenin imalinde kat edilmek istenen yol bu sefer darbe lafzı öne sürülerek güncellenmek istenir. Bir cerahat menzili haline enikonu dönüşen sahanın yaşamına, yaşatma haline taarruz her yandan devam olunur. Bugün ismi cismi ol yeni olarak addedilen bir sahada tüm o eskinin varlığı kesintisiz bugüne taşınır. Muktedirin topal ördekten, esnafın gavuroğlu bahsine, tekrar sayımların bir daha sayıma dönüşmesine dipsiz bir fasit döngü ol faşizan aklın en son icadı “darbe” bunlar söylemini yineletir. Muktedir kaybeden taraf olduğunu bir yerel seçimde dahi kabullenememektedir.
Seçimin hemen ardından sürgit yinelenen devlet ezberleriyle, eski yeninin içinde bir kez daha güncellenir. Eskinin bir yere gitmemiş olan sureti yeninin içinde güncellenir. Oy sayma hamleleri, itirazları yeniden değerlendirmeler, sayımları bir kez daha tekrar etme halleri, var edilen kriz, muktedirin yenilgisini hazmetmeme histerisiyle ve nicesiyle bir ülkenin dönüşümü beter / fena ile hemhal kılınır. Kötülük kazanan hane bildirmek istenir. Bu halle onca felaketle yola devam gailesine tutulandır. Seçim bahsinden artık seçtirmek dışında bir mefhuma dönüştürülmüş haller ile demokrasiyi tersine çürütmeye rehin kılıp her ötekiyi düşman, mihrak, terörist addederek ifşa olan şey yeni midir?
Cinai bir şebekenin, bariz bir çetenin, bütünlükte bir yok edici mekanizma toplamının süreğen kılınması meselidir bugünün yenisinde şu mahalli seçimler sonrası ortaya çıkan tablo. Artık seçim hileleri görünür kılınırken o yaptırılan sözüm ona seçimlerde bile derin gölgesini düşüren devlettir mesele. AKP Sözcüsü Çelik, seçimlere ilişkin açıklamalarda bulunur. Ülkede muhalefetin kazanan birçok adayına mazbata verilmemesi, iktidar bloğu lehine yeniden sayımların yapılamasına rağmen, Ömer Çelik'in "Olağanüstü durum yok, memlekette her şey yolunda. Ama sürekli olarak olağanüstü bir şey varmış gibi açıklama yapmak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Herhangi bir manipülasyon söz konusu değil" sözleridir mesele.
AKP ve İslamofaşizmin vardığı düzlem, sonucunda yenilmiş olsalar da ortalarda halen ve halen kazandık değerlendirmesine sımsıkı tutunmalarının utancıdır mesele. Gözlerimizin ta içine baka baka, sandığa buyur edip, oy verenlerin haklarını savunmalarına müsamaha dahi göstermeden, İstanbul ya da Ankara’daki gibi değerlendirmelerde bulunmadan, hiçbir hakkı gözetmeden Kars, Muş, Tatvan, Qileban ve daha nice ilçede başta Halkların Demokratik Partisi olmak üzere “muhalif” olanın hakkından masa başında gelmeye çalışanlardır mesele.
Tumblr media
Baş Amir kaybetmiştir, 7 Haziran seçimlerinde aldığı bozgunun bir başkasıdır ama ondan çok daha kalıcı tahribat verecek olanı ile yüz yüze kalmıştır. Sonuç her ne ölçüde maniple edilirse edilsin kazananın halklar olduğu, her türlü tehdide rağmen boyun eğilmeyeceği bir mahalli seçimde projeksiyona yansıtılır. Muktedirin aklından nelerin geçtiği yahut da yarın hangi fenalığın ardında olabileceğinin bir örneği, düşkün bir insanın, faşizmin gemiyi azıya almış bir örneğinde görmek mümkündür. Sayfa enikonu çöp kılınsa da onun söyledikleri bizim yazmaya çalıştığımız (tüm korkularımıza rağmen) mesellerin de yönünü gösterir.
BBC Türkçe’den aktaralım: “CHP’nin İstanbul adayının 'mazbata' diye tutturması akla ziyandır. Hiç kimse sokaklardan medet ummasın, kaos şakşakçılığına soyunmasın. Bedeli hakikaten çok ağır olur.Sandık haksızlıklarını sokak tehditleriyle örtmeye, kargaşa ve karmaşaya Türkiye’yi çekmeye hazırlananlara asla müsaade edilemez. Sandık başındaki görevlilerin maksatları, neye ve kimlere hizmet ettikleri mutlaka deşifre edilmelidir. FETÖ’cüleri, PKK’lıları arkasına alıp siyasi dolandırıcılığa sapanlar milletimizin sabrını test etmesinler, aksi halde sonuçlarına katlanacaklardır.”
Bir Türkiye panoraması değil hali hazırda var edilmiş cerahat menzilinin her ne olduğunu gösteren bir ikrah karşımıza çıkartılır. Seçim sürecinin ardından yaşatılan bir haftada şu ülke denilen sahnenin yönetim katının nasıl da insanından kopuk olduğu bir kere daha ispat edilir. Geleceksizliği bir müjdeymiş gibi duyuran erkanın karşısında itiraz hakkından başka bir seçeneği olmayan halkın, oylarını korumak için verdikleri mücadele, Batı’nın çabasına rağmen Bakur Kürdistan’ının hala görünmez / duyulmaz ve anlaşılmaz kılınması, zannedilmesinin kötülüğü artık her yeri kapsamaktadır.
Ahmet Şık, Oda TV davasında 2017 yılında beraat eder. Son duruşmadan alıntılayalım bir kez daha: “Mahkeme salonunda “Ahmet çıkacak yine yazacak” sloganlarının atılmasının ardından “Bu karar Cumhuriyet iddianamesini yazan ve kabul eden savcılara ve hakimlere ders olsun. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacağımız bir hayatı çıkaracağız. Bu mafya iktidarı, bu kötülüğün organize olmuş hali hak ettiği sonu bulacak. Kaçınılmaz olanı yaşayacak. Alaturka führeri de yaşayacak, tüm partisi de yaşayacak. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Cemaat siyasetin hangi çöplüğündeyse AKP iktidarı da oraya gidecek. İyi ki varsınız.”
Bir menzilin yaşamla bağlarını her anlamda kopartmaya ant içenler karşısında bir tek ses, bir tek sözümüz var. Bugün seçim sathı mahallinin üstünden bir haftalık zaman geçmiş, her şey sanki yolundaymış gibi davranan muktedirin türlü çeşit ayak oyunlarından halen medet umduğu bir yerde o Ahmet Şık’ın dediği gibi hesap verecekleri gün için çabalamaya ve olan biteni kayıt altına almaya çalışıyoruz. Düzenin herkesi kendisinden bile şüphe eder konuma taşıdığı bir yerde, eminiz son kararımızdır. Seçim bahsindeki gibi komplo, darbe, saldırı değil doğrudan hesap vereceklerini göreceğimiz günler için didinmeye devam ediyoruz.
Ne Recep Tayyip Erdoğan ne AKP’li herhangi bir siyasetçi, ne AKP’ye oy vermiş yahut da inanmış insanların kimlikleri derdimiz, tasamız. Birbirlerine lehimlenmiş bir eski ile yeni devletli geleneği diye ortaya serdikleri hamlelerin bu toprakları ne hale koyduğunu bir kez daha görüyoruz. Gerilim siyasetinden, ayrımcılığa, bizatihi kendilerinin de canını yakan ırkçılıktan, ötekileştirmeden şu seçim sonrası bile hala medet ummanın “hukuki” olarak suç olduğunu, insan haklarına aykırı olduğunu bildiğimiz için yazıyoruz. Hesap versinler diyoruz.
Yenilmezliklerinden dem vururken, ol mafya ile iş birliğine girişip enikonu çeteleşmenin tam ortasından kendince yol bulan bir iktidarın demokrasiyi var etmeyeceğini bildirmeye çalışıyoruz. Gözümüzün önünde bir Türkiye portresi çıkıyor. Ayrımcılığın daniskasından medet uman oyu kerhen bile olsa milli denilen iradeyi saymaktan kaçınan bir devrin insanlarına sesimizi ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu oyunlar, şark kurnazlığının bin bir beter halinden apartılan şeylerle nereye kadar hayatımızı gölgeleyeceksiniz. Daha nereye kadar her şeyi kendi bildiğiniz gibi yontmaya, yıkmaya, tüketmeye, çürütmeye devam edeceksiniz daha ne kadar?
Seçim benim, belediye başkanlıkları benim, oylar benim, başkanlık benim, beylik benim, demokrasi benim, söz benim, eylem benim, sual hakkı benim, gazeteler benim, televizyon denenin tüm imtiyazı benim, her halükarda memleket benim, kanun benim, kural benim o hak şu hukuk benim sadece benim! Böylesinden gayrisini değil düşünmek, değil tahayyül etmek, değil konuşmak var etmeye teşne olanların karşısında yeni ülkenin yıkıcılığı halen güncelleniyor. Seçimler gelip geçici, ortaya çıkan tabloya göre var etmek istedikleri fecaat ve kötülük halen sürüncemesiz güncelleniyor. Ana akımın sayfalarından ekranlara yansıtılanlara bu hal / o gidişatı göstere geliyor. Çürümeye karşı sesimizi yükseltiyoruz. Hayatımıza daha ne kadar göz koyacaksınız, daha ne kadar gölge edeceksiniz, daha ne kadar sevinçleri çalmaya, ümidi yermeye, yerin dibine sokmaya devam edeceksiniz ey muktedir! Daha ne kadar...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller – İlyas AKENGİN ve Bülent KILIÇ – Agence France-Presse
0 notes