Tumgik
#kısır döngü
sarlo01 · 21 days
Text
Sigarayı bırakayım diyorum sonra sigaraya gelen zamlar geliyor aklıma efkarlanıp tekrar içiyorum.
58 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
Hanemize Hep Mi Keder Yazıldı
Tumblr media
Her şey sakil bir şaklabanlığın esiriymiş gibi davranılırken, hakikatin yıkıcılığı aleni, artık hiçbir yere saklanamayacak kadar yalın bir tahayyülü imliyor. Hiçbir zaman bir iyiliği hiç ama hiçbir zaman tek bir anlığına dahi sulhu var edemeyecek dünya imgesinin koşar adım gittiği istikameti bildirmesi açısından mühimdir işte o şaklabanlık hallerinin gerçek sayıla gelmesi! Tümüyle bir illüzyon içerisinde sanki her şey rutinini var edemiyormuş gibi belli bir sabitimiz var edilir. Gel gelelim azıcık meyil verildiğinde bize gösterilenlerle hakikat arasında dağlar kadar fark vardır. Bu hem söz, hem eylem, hem de her anlamda yaşamsal olanın yerle yeksan edildiği bir düzlemi işaret eder. Her şey ama her bir şey sakil, kötücül gel gelelim hiç affetmeyen bir cerahatle kuşatılırken, şaklabanlıklarla beraber her günün bir kere daha üstesinden gelindiği bildirilir. Gerçekliğimiz tam tersini işaret ederken ekran ve yazılı basının suna geldiği şeylerin yekununda bu cerahat imgesinin, patavatsız bir linç sonu gelmez bir hiddet ve dibine kadar nefretten mülhem suretlerinin imali güncellenir hiç kesintisiz.
Hiçbir biçimde sonlanmayacak bir ihtilaflar düzeninde, yaşamsal olanın artık tastamam hep bir biçimde çarçur edilmesinin yolu ve zeminidir güncellenen. Dur durak bilmeden, esareti, tahakkümü, yıldırıyı ve tecridi imal eden aksiyonun tastamam bir iyilik değil ol kötülüğü eksiksiz var ettiği bir düzlem bugün yöneten katlarını işgal ediyor. Türkiye’nin doğal / endirekt müttefiği olarak bildirilen Azerbaycan’dan son birkaç haftada çıkagelen her türlü şiddet pratiğini bu bağlamda örnekleyebiliriz. Ata toprağı olarak bellenmiş olan bir sahada, gel gelelim bugünün Azerbaycan’ı sınırları içerisinde kalakalmış olan ve hiç aralıksız otuz iki yıldır bir ihtilafa dönüşmüş olan Artsakh / Nagorno Karabağ’dan tehcir olunan 120 bin insan sonrasında bomboş kalan kentleri, çevresini tekrar Azeri’nin kılma halini bir yıldırı, şiddet güzellemesine dönüştüren bizatihi Aliyev efendinin var ettikleri misal bir örnektir. Türettiği, yeniden güncellediği düşman, hain, ayrılıkçı vesair anlamlar, yaftalamaları neticesinde duraksamadan bir cenderenin sineye çekilmesini vaz eder. Hiç ama hiçbir hakkını tanzim etmeyecek olduğu insanlara burada yaşarlar, onlar bizim de vatandaşımızdır diye bildirirken, suç ortakları Avrupa Birliğinden vonderleyen, kendisini var eden Rusputin! Efendiye ol baş amire gerçek yüzünü esirgemeden var eder, binlerce yıllık Stepanakert’i bir kerede Xankendi’ne dönüştürerek. İhtilaf çözümünü, aldığı gazla, pardon arkasında bulduğu devletlerin işbirliği, göz yummasıyla var edebilen bir diktatör için yirmi yıllık iktidarının devamı / daimiliği için Ermenilere saldırmak, onları tehcir edip, kentleri talan ederek, bu defa beşli çete nam en büyük uluslararası şebekelerden birisi olan Türk sermayesine peşkeş çekerek sakil bir iyilik zikredilirken, cerahatle bir kere daha bir menzil kuşatılır. Alın size barış, alın size muteber ülke, yönetim, hayat!
Dönüp dolaşıp bir biçimde bataklığa dönüştürülen, bununla birlikte asla o yıkıcılığın kafi görülmediği, karşılıklı kırımların / kırılmaların var edile geldiği, bir kez olsun hayatın sahiden var edilemediği, hiç muhafaza edilemediği bir İsrail, Filistin, Gazze cephesinde cereyan edenleri de bu denklem içinde anabiliriz. Her şey sakil bir şaklabanlığın esiriymiş gibi davranılırken, hakikatin yıkıcılığı aleni, artık hiçbir yere saklanamayacak kadar yalın bir tahayyülü imler burada da. Netanyahu nam yıkıcı tavır erbabı, elinde kan oturmuş zorba ile 7 Ekim tarihinde İsrail’in modern tarihinde görülmemiş bir kırıma imza atmış olagelen, sivilleri kendisinin başat hedefi addeden Kassam Tugayları / Hamas’ın varlığı ve birlikte eyledikleri bütün o cafcaf dolu cümleleri, yeniden imal olunan sözel yetimi, anlatma çabasını sekteye uğratır. Acının birilerine denk getirilmiş keskin / kati acının hiç doğrudan bir tarifi yoktur.
Yeşil Gazete’den aktaralım: “İsrail, Hamas‘ın saldırısına misilleme olarak günlerdir bombardımanla yerle bir ettiği Gazze‘deki El-Ehli Baptist Hastanesi‘ni bombaladı. En az 500 kişi hayatını kaybetti.
Hastanede bombardımanlardan ötürü yaralananlar ve hastaların yanı sıra binlerce yerinden edilmiş Gazzeli de bulunuyordu. Gazze Sağlık Bakanlığı binlere varan yaralı olduğunu da bildirdi. Çok sayıda insanın enkaz altında bulunduğu belirtiliyor.
Filistin yönetiminin Gazze’deki Medya Ofisi Başkanı Salam Marouf saldırıyı ve kayıpları doğruladı ve İsrail’in savaş suçu işlediğini söyledi. Marouf saldırı sonrasında Şifa Tıp Kompleksi’ne onlarca ölü ve yaralı getirildiğini açıkladı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, saldırıdaki kayıplar nedeniyle üç gün yas ilan etti.
Dünyadan tepki yağıyor
Birleşmiş Milletler (BM), hastane saldırısını şiddetle kınayarak, siviller ve sağlık tesislerine yönelik saldırıların sonlandırılması çağrısında bulundu.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel saldırıya ilişkin “Çok fazla ölü var. Orada yaşayan insanlar için sahadaki dramatik durumu gösteriyor” dedi.
Mısır Gazze’deki saldırıyı kınanayarak İsrail’i, “toplu cezalandırma politikalarına” derhal son vermeye çağırdı.
Dünya Sağlık Örgütü Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne yapılan ‘saldırıyı güçlü bir şekilde kınadığını’ açıkladı.
Arap Birliği Genel Sekreteri Ebul Gayt, sosyal medya hesabı X’ten yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı; “Hangi akıl hastası, savunmasız insanların olduğu bir hastaneyi kasten bombalar?” dedi. “Arap kurumlarının savaş suçlarını belgelediğini ve suçluların yaptıkları yanına kar kalmayacağını” vurgulayan Ebul Gayt, “Batı bu trajediyi derhal durdurmalı” ifadesini kullandı.
Kanada Başbakanı Justin Trudeau da saldırı için “korkunç ve kabul edilemez” dedi. Trudeau gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bir hastanenin vurulması kabul edilemez” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik saldırıyı şiddetle kınayarak, acil ateşkes çağrısında bulunurken, Kuzey Kıbrıs da Gazze’deki hastane saldırısını kınadı.
Anglikan Kilisesi Lideri Başpiskopos Welby “Bu, masum canların şok edici ve feci bir kaybıdır. Hastaneyi, Anglikan Kilisesi yönetiyordu” ifadelerini kullandı.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), İsrail’in Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesini bombalamasını “katliam” olarak niteledi ve bunun “kabul edilemez” olduğunu bildirdi. MSF, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze’de hastaları tedavi eden ve yerinden edilmiş Gazzelilere ev sahipliği yapan hastaneyi bombalaması karşısında dehşete düştüklerini belirterek, “Bu bir katliamdır. Kesinlikle kabul edilemez” ifadesi kullanıldı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise resmi sosyal medya hesabından paylaştığı mesajda, El Ehli Baptist Hastanesi’ndeki katliamda İsrail Hava Kuvvetleri’nin sorumluluğunu reddetti; İslami Cihad örgütüne işaret etti.
İsrail Ordusu’nun, hastane vurulduğu sırada Gazze’deki ‘teröristlerin baraj halinde roket atışlarının’ hastane yakınından geçmekte olduğunu saptadığını iddia eden Netanyahu, “Elimizdeki değişik kaynaklardan gelen istihbarat Gazze’deki hastanenin vurulmasından İslami Cihad’ın hedefini bulmayan bir roket atışının sorumlu olduğunu gösteriyor” dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da medya kuruluşlarını suçlayarak “Hayat kurtarılması gereken Gazze hastanesinde çok sayıda Filistinliyi, bir İslami Cihad füzesi öldürdü. Hamas’ın ve İslami Cihad’ın yalanlarını yiyen, dünya çapında bir kan iftirasını yayınlayan medya utanç duymalı” dedi.
İslami Cihad’dan yalanlama
İslami Cihad örgütü ise suçlamayı reddetti. Reuters ajansı, İslami Cihad sözcüsünün iddiayı reddettiğini, o saatte Gazze Şeridi’nin Gazze kentinde herhangi bir faaliyeti bulunmadığını belirtti.
Gazete Duvar'dan iliştirelim: "Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ravina Shamdasani, BM Cenevre Ofisi'nin haftalık basın toplantısında, 7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail-Filistin çatışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
AA'nın aktardığına göre, Shamdasani, işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail'in saldırıları, yerleşimci şiddeti ve keyfi gözaltılar nedeniyle insan haklarıyla ilgili durumun hızla kötüye gidişinden son derece endişeli olduklarını söyledi. İsrail güçlerinin Gazze'de devam eden ağır silahlı saldırılarından endişe duyduklarının altını çizen Shamdasani, Gazze'den İsrail'e rastgele roket atılmasından da endişe duyduklarını belirtti.
Shamdasani, Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'deki saldırısının ardından Filistinli silahlı gruplarca rehin alınanların derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması çağrılarını yinelerken, rehin almanın uluslararası hukuk uyarınca yasak olduğunu söyledi.
İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail'in saldırıları, yerleşimci şiddeti ve keyfi gözaltılar nedeniyle hızla kötüye giden insan haklarıyla ilgili durumdan son derece endişeli olduklarını vurgulayan Ravina Shamdasani, "7 Ekim'den bu yana, BM İnsan Hakları Ofisi'ne işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail güvenlik güçleri tarafından en az 15'i çocuk ve biri kadın olmak üzere 69 Filistinlinin öldürüldüğü rapor edildi. 6 Filistinli, silahlı yerleşimciler tarafından öldürüldü ve bazı Filistinliler topraklarından zorla çıkarıldı" dedi. Shamdasani, Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik keyfi tutuklamaların da arttığını bildirdi."
Dünyanın sakil şaklabanlıklarla vaktini yitirdiği bir zaman diliminde yıkımın tüm o cerahat halinin aralıksız kılındığı bir sahne var edilir bir kere daha. Semavi dinler için kutsal addedilmiş, ortak bir bellek merkezi olduğu zikredilen, İsrail / Filistin toprakları acının bir kere daha fevkalbeşer var edilmesine esir kılınır. 7 Ekim tarihinden bu yana sürgit yinelenen bir şiddet sarmalı, bir taraftan öbürüne süreklilik haliyle cehennemi olan bir tahayyülü biçimlendirir. İnsan yaşamının biricikliği hikaye kılınır. Hamas can alır, insan kaçırır. İsrail, can almanın yanında hayat var etmiş sahaların da kökünü kurutur. Birlikteliklerinin çok uzak olmayan bir ihtimalle danışıklı bir kırıma imza atma adına olduğu muhakkak iken geleceğin o topraklarda çok daha derin acılarla birlikte var edileceği yeniden bina olunur. El-Ehli Baptist Hastanesi’nin hedef alınması neticesinde beş yüze yakın insanın hayatı elinden çalınır. Duraksamayan cerahat, sadece sayılara indirgenmiş bir yıkım halinin devamlılığında barışın artık ehven bile sayılamayacak şart ve koşulları süreğen kılınır. İstikametin acıdan mürekkep bir hale rehineliğinin duraksız istikameti, sonrasındaki kıyametlerin dipnotları her gün haberlerden önümüzde düşmeye devam ediyor, halihazırda. Bir kere daha sığınılan / güvenli liman addedilen hastane ya da dini yapıların ya da sivil yerleşim yerlerinin de bir savaş koşulunda göz ardı edilip alenen yok edilmesi isteminin yolu da yönü de kesintisiz kılınıyor. Olan biten bütün şaklabalıklar, aralıksız İsrail devleti ile işbirliklerini, kapalı kapılar ardındaki pazarlıkları, kesintisiz silah / mühimmat / yazılım vesaire anlaşmalarına dokunmadan yürütülen endişeliyiz çıkışları sıradan insanların hayatlarında tek bir iyi günü var etmeyecektir, etmez de.
Yine geçtiğimiz hafta daha önce 2014 yılında uluslararası haberlerde de geçmiş olan bir tarihsel / uhrevi mekan hedef kılınır. Gazze’deki Rum Ortodoks Hristiyanların kutsal addettiği, dünyanın en eski kiliselerinden Aziz Porfiryus Kilisesi bombalanır. Kilisenin daha öncelerinde de var ettiği gibi insanlara bir sığınak olarak kullanımının önünü almak, bahçesinde bekleşen insanların hayatlarını çalabilmek için Hamas faktörü tek başına yeterli görünür. Düzenin oyun kurucusu sistemin çarklarını ellerinde tutan cerahat erkanı sayesinde kimseleri / birbirlerinden başka hiç kimseleri kalmayan Müslüman, Hristiyan ve inançsızlar için bir kere daha cehennemin kapıları insan eliyle var edilir. Gelsin kınama mesajları, gitsin endişeliyiz bahisleri. Arada Siyonist İsrail kahrolsun mesajları diğer yandan şu ülkeden bahis açarsak, gelecek senenin tatil rezervasyonu paketlerinde bilmem yüzde kaçlık indirimler maksat müşterinin ayağı kesilmesin. Öbür yanda canlar çalınırken, gündelik yaşamın kendi cehennemi süre dururken, çok duyarlıymışız gibi bir sela okumalar, üç günlük yas ilanları. Kenarda köşede iş bitici sermaye taklaları, aman şimdi ağzımızın tadı bozulmasın halleri. Bir yanda Gazze’de var edilen yıkım öte yanda artık bahsi bile açılmayan Kfar Azza başta olmak üzere İsrail’de kalakalmış yerleşim yerlerindeki akıbetler. Tel Aviv’e yağmaya devam eden roketler, Yeruşalayim’in Filistin kısımında kalakalan Hristiyan mahallerinde tacizler, Fetih milislerinin varlığı bildirilerek Filistin’liye kök söktürmeler. Uzayıp giden bir serencam. Düpedüz yalın bir maskaralık hallerdeki yöneten katlarının havanda dövdükleri sudan yansıyan akan kan, heder edilen hayatlar. Düpedüz, bariz bir kırılma eşiğinin ortasında sadece Arabı, Yahudi’yi değil aynı zamanda da dünyanın bu bölgesinde yaşayan halkların hepsinin de kaderini belirleyecek bir mahvetme döngüsü sürdürülüyor. Ağalar, beyler hamasi nutuklarını keserken, hiçliğin ortasında dımdızlak konulmuş sıradan insanların hakikati her türlü riyayı alaşağı etmeye kafi geliyor. Coğrafya kaderiniz diye bildirilirken kederin el birliğiyle imal olunduğu hiç fark edilmesin isteniyor. Dökülen kan, yok edilen bellek, izi kalmasın diye çabalanan hayat dengesi, dur durak bilmeden yinelenen hamaset ile salt iki toplum için değil hemen hemen hiç kimseler için iyi bir gelecek bırakmıyor, kalmıyor. Onca laf, o kadar afaki yıkım karşısında birlikte bir itiraz var edilemedikçe daha çok hayıflanacak modern insan. Geçmişinin yıkıntılarını yüklenip geleceğine koşa duran insan, sorgular mıydınız?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel // Image Credit: “Palestinians carrying belongings flee to safer areas following Israeli bombardments on southern part of Gaza City, Tel al-Hawa neighborhood [Ali Jadallah/Anadolu] – Al Jazeera
2 notes · View notes
bircicekannesi · 2 years
Text
Keşke hasta olmasaydım da yağmurda ıslansaydıımm
7 notes · View notes
applee--pie · 2 years
Text
herhangi bir şeye heves edip ablama anlatırım
ablam hevesimi kırdıktan sonra: sen bilirsin ama ben olumlu bakmıyorum
6 notes · View notes
muhaibb · 2 years
Text
DÖNGÜ
Radyodan bir ses duyuyorum. “…bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir...” Bu sözlerle aniden irkilip irademe kavuşuyorum. Gözlerim açık mı kapalı mı emin değilken farkına varıyorum ki güneş ışıkları odamın perdesini delip geçiyor. Bu ışıklar güneşin batanına mı yoksa doğanına mı ait emin olamıyorum. Ancak bir hışımla girdiklerine şüphe yok penceremden içeri. Güneş, toz parçalarına vura vura hızını kaybederek iniş yapıyor asırlık desenlerine halımın. Evi temizlemeyeli bir hayli zaman geçmiş olmalı ki toz parçalarının yarattığı sürtünme güneş ışıklarının canını epey yakıyor gibi. Halıya inene kadar bitip tükeniyor güneş ışıkları ve adeta sönüyorlar. Bu durum halımın üstünde bir sakinlik yaratıyor.
Odama bu açıdan bakınca huzuru bulabileceğim bir çıkar yol var diye düşünüyorum kendi kendime. Ancak ne yazık ki düşüncelerimden düşen ve odamı kaplayan o ağır havayı da inkar edemiyorum. O hava ki her zaman kasvetli kılar benim odamı. Bulaşıcıdır. Asla odamla yetinmez. Köklerini salar, gövdesini uzatır, yapraklarını olmadık yerlere sokar. Yeri gelir keser atarım düşüncelerimi fakat o ne büyümekten usanır ne de dallanıp budaklanıp tüm mahremlerimi ifşa etmekten. Beynimde filizlenir ancak başka mekanlara seferler düzenlemeye meyillidir ve hatta sever de. Gezgindir. Statiği reddeder. Bazen başka bir şehirde bu dünyanın kahrını da çekmiş sefasını da sürmüş 70 küsür yaşındaki bir kadının yatağına gider. Bazense kıt’alar aşıp çöllerde yer edinir kendine. O benim dünyamdır esasen budansa da budaklansa da.
Ah bu düşüncelerim… güneşin, toz parçacıklarının, halının ve sakinliğin üzerlerini kaplar ve o sakin havayı tamamen kasvete bürür. Daha aradan 3-5 dakika geçmemişken ağır hava yerini tamamen zifiri karanlık bir dünyaya bırakır. Bir şeyler karalamaya yetiştiremeden bedenimi ruhunu düşüncelerime teslim eder bahtsız odam. Geniş zaman kipinde ne kadar yargıya varsam da esasen kesinkes konuşturmaz. Bildiğini de unutursun. Konuşurken artık ya tahminler sıralarsın art arda ya da cümleni yarım bırakırsın ki kesin kanıya ulaşmayasın. O düşünceler sardı mı etrafını asla emin olamazsın hiçbir şeyden. Cümleler soru işaretiyle başlar, sorularsa hiç bitmez. Biten senin aklındır. Aklın bitince düşüncen ölür, gözlerin kapanır, iraden bir süre ayrılır ruhundan. Sonra arafı atlatana kadar bekler, güneşi fark eder, toza ve halıya bakıp umutla uyanırsın ve o sırada yeniden belirir düşünceler…
3 notes · View notes
gereksizbiris-world · 3 months
Text
Sıkılp bir şey yapmaya başlıcam diyip 5 dk sonra kendimi yatakta çok sıkıldım ya diye söylenirken buluyorum ve kalkıp bişeyler yapayım diyorum sanra gene ya tyıp sıkıldım diyip kalkıyorum.sanırım döngüye girdim. Biri beni kurtarsınnnn.
0 notes
bobincik · 3 months
Text
Beni seveni ben sevmem, benim sevdiğim beni sevmez böyle bir kısı döngüdeyik
0 notes
bikdim · 1 year
Text
hellmouth / cehennem ağzı
burayı kendime bir sığınak olarak açtığımda, ayda yılda bir gelip, bıkkınlıklarımı sessizce haykıralı yedi yıl olmuş. 
okay. güzel. 
ve bakıyorum da ne kadar naif şeylerin bıkkınlığını dillendirmişim. 
okay. bu da güzel. 
peki? 
tam olarak şeytan ne zaman ferrari’sine binip gaza basmaya başladı emin değilim, ama sanki 2012′den sonra bir şeyler hızlanır oldu. kötülük namına. 
kötülük hiç yok muydu? 
elbette ki zilyon yıllardır var. 
kötülük bu kadar tavan mıydı? 
tabii ki, daha da tavan olduğu olduğu dönemler de oldu. 
okay. 
peki, son yıllarda ne zaman ve nasıl, bir kırılım oldu, ve bu kırılımı ne tetikledi ve bu kırılım cehennem çukurunun* genişlemesine ve zebanilerin özgürce aramıza karışmasına neden oldu? 
*bu “buffy and the vampire slayer”daki hellmouth / cehennem ağzı değilse tam olarak nedir? 
gerçekten birebir yaşanan şey bu, cehennem ağzı’nın kapıları açıldı ve adeta tüm zebaniler önce usulca sonra da hızına alamayarak her yere olabildiğince karıştı, ve karışmaya da devam ediyor, hem de ne büyük bir hızla. 
kötülük, dna yapı taşımızın bir parçası, elbette ki, iyi ve kötü, yin ve yang, etc. 
okay? okay. 
ve her şeyde iyi ve kötünün savaşı üzerine kurulmuş. 
okay? okay. 
hepsi okay. 
bunlar hep bildiğimiz hikâyeler, masallar, kurgular, eyvallah? eyvallah. 
karşı gelen var mı? 
hayır öyle değil, dünya, ya da var olduğumuz bu boyut, cicili bicili bir yer, herkes herkesle kardeş, diyen? diyebilen? birisi var mı? 
var mı cidden? 
yok. 
okay. 
peki, iyi ve kötünün bitmek tükenmek bilmeyen bu savaşında, ne ara kötüler bu kadar öne geçti? ne ara cehennem ağzı’nın kapıları ardına kadar açıldı? 
bu kırılımı, bu tetikleyici nedeni bilen, bulabilen var mıdır? 
ne ara iyiler bu kadar azaldı? susturuldu, sindirildi, ve kendi aralarında da birbirine küser, birbiriyle çelişir hale geldi? 
allaha/yaratıcıya inanmak ya da inanmamak her bir bireyin kendi özgür vicdanına kalmış, tartışmaya açık bir konu. 
okay. 
peki, helak edilen binlerce, yüzbinlerce toplum, topluluk, asla ve kati suretle çökmeyeceklerine inandıkları destansı uygarlıklar? 
bu arkadaşlara tam olarak ne olmuş? 
bilimsel olarak elbette ki, iklim, kıtlık, depremler, seller, volkanik patlamalar, vb. etc. düzinelerce sıralanacak olay örgüleri ile yeryüzünden silinmişler. öyle mi? 
okay. 
bu arkadaşlar, tüm uygarlıklar, silinen, yok olan, adını sanını bildiğimiz binlerce yıllık hükümdarlıkların yanında, henüz izine rastlayabildiğimiz, arkeolojik bir çalışmada, kalıntıda, tarihsel bir veride izine rastlanmamış bir o kadar binlerce yıllık uygarlık daha, silinen, toz olan, henüz ulaşılabilir bile olmayan. 
bu arkadaşlar, tam olarak ne yapmışlar? 
bizim yaptıklarımızın aynısını. 
aksini ispat edebilir miyiz? 
hayır. 
bu arkadaşlar, yemiş içmiş sıçmış üremiş okay? 
okay. 
ellerinde eksik olan tek şey cep telefonu ve ipad’leri, bunun dışında eksik olan bir şeyleri var mı bizden? 
yok. 
bazı medeniyetlerin mimari standartlarına hâlâ erişilemiyor, sadece mimari değil, bilimsel alandaki görüşlerine de. -bu konu çok uzun girmeyelim- 
özünde, bizi onlardan, onları bizden ayıran toplasan %1 ya %2′yi geçmeyecek ayırt edici özelliklerimiz var. 
ve hepsinin de sonu belli. 
bu arkadaşlar iyilik ve kötülük savaşında, bir güzel ters düz edilmi��ler. 
iyiliğin iyilikten çıkıp, erdemin erdemden çıkıp, kötülüğün her bir ruhun içine kolaylıkla girebildiği, her şeyin normal olarak karşılandığı bir dönem yaşamışlar. 
çocuklara tecavüz mü? okay. 
kadınları mı yakalım? aa tamam. 
hayvanlara eziyet mi? tabii ki hepsine. 
doğayı mı katledelim? elbette neden olmasın. 
aklımızı çalıştırmayalım ama sadece ne istersek onu yapabilecek güçte olduğumuza inanalım öyleyse? neden olmasın, süper fikir!  
fakiri, muhtacı, ezelim, ondan hatta mümkün miktarda faydalanalım? bingo!  
bu ve türevlerini içeren tarihsel olgular, her şeyin sonunu getirmiş, tesadüfe de bak sen. 
ardından iyilik bir nebze toparlanmaya başlar, refah, sonra azgınlık, sonra cehennem kapısı sonuna kadar açılır, sonra yine “bi daha yapmıycam” söz demeceler, derken “hadi oradan helak olasıcalar”, gelir ve helak olurlar. bu döngü milyonlarca yıldır aynı şekilde devam etmekte. 
çocuklara tecavüz, bebeklere, kız erkek demeden, hayvanlara tecavüz, işkence, kadınlara işkence, katliam, meydanlarda orta yerlerde, göz göre göre, fakirin kıçına vur bir tekme, muhtacın sırtına bindir yükü, saraylar, hamamlar, zenginler ve salyaları daha da çok akanlar.
ne kadar da tanıdık, ne kadar da bilindik. 
ya tanrılar bu senaryodan sıkılmıyor mu allah aşkına? 
milyon yıldır aynı hikâyeler, sadece oyuncular farklı? 
tanrıların reyting anlayışı bu mu? 
belli ki, akıllanmıyorlar, belli ki akıllanmayacaklar da. neden bu diziyi artık sonlandırmıyoruz arkadaşlar, remake yapmaya gerek yok, sıkıldık, yeni bir şey mi yapsak? 
belki de dinozorlarda tam olarak bu oldu, sıkıldılar, okay, eyvallah dediler ve bam bam bam. 
sonra? başka bi senaryo ama içerik ve malzeme az çok aynı, yani yeni bi malzeme yok gibi, büyük küçüğü ezer, dişi büyük olan dişsizi yer, falan filan. 
buranın isminin dünya olduğuna inananlar. 
burasının gerçekten de cehennemin ta kendisi olduğunu ne zaman idrak edecekler? 
cehennemin de kademeleri olmalı, başlangıç, orta, profesyonel... 
burası belki de beginner seviyesi olabilir, belki de advance de olabilir. 
ama... allah aşkına....neden uslanmıyorsunuz? 
nasıl da fısıldıyor ruhunuzun ta derinliklerine zebaniler? 
erdemsizlik, akılsızlık, iyilikten yoksunluk, nasıl da bir heyelan gibi insanlığın üstüne çullanıyor? 
ve bu sadece türkiye için geçerli değil, tüm dünyada artan, tüm dünyada yokuş aşağı frenleri patlamış bir şekilde giden toslamaya hazır bir medeniyet var. 
teknolojinin çok ilerlemiş olması ile mi kendinizi kandırıyorsunuz? 
uzaya gidebildiğiniz için mi? 
mars’a araç indirdiğiniz için mi? 
mars’ta koloni kurabileceğinizi hayal ettiğiniz ve gerçeğe dönüştürmek için paracıkları cukkaladığınız için mi? 
şeytanla yapılan işbirliğine çok güvendiğiniz için mi? 
yapay zekalarınız, robotlarınız olduğu için mi? 
silahlarınız nükücükleriniz olduğu için mi? 
füzeleriniz, uydularınız, antenleriniz, tanklarınız, gemileriniz olduğu için mi? 
BU ŞIMARIKLIK? 
kötülük normalleştiriliyor, ve buna ses çıkaranlar sindiriliyor. 
hayvanlara zulüm, bebeklere zulüm, kadınlara zulüm, fakirlere zulüm, iyilere zulüm, azınlıklara zulüm. 
zulüm üstüne zulüm. 
ses çıkaranlara, karşı gelenlere psikolojik baskılar, ve oyunlar. 
fiş çekmeceler. 
cehennem ağzı ardına kadar açık, zebaniler sims oynar gibi oynuyor. 
nasıl kapanacak bu cehennemin ağzı? kim kapatacak? 
ya da kapanmasına gerek kalmadan, direkt tüm konu mu kapanacak? 
daha önce yüzbinlerce kez kapandığı gibi. 
ve tekrar aynı döngü. 
kitaplar geliyor, anlatanlar geliyor, uğruna mücadele edenler geliyor, ama yine de olmuyor mu? 
çok ilginç. 
çok enteresan.
ya da belki de değil. 
belki de zaten, bu oyunun olayı da bu? 
bu oyundan bıkacak tanrılar olduğuna inanıyorum, daha önce bıktıkları gibi, yine bıkacaklar. 
bıkkınlık, sadece ve sadece bıkkınlık. 
iyiliğin olduğu bir evren.
adının cennet olmasına gerek yok. 
iyiliğin, sadece ve sadece iyiliğin olduğu bir yer. 
var olmalı. 
umarım görebilirim, ömürlerimin birinde bile olsa yeter. 
...
0 notes
tartillo · 2 years
Text
Karnım sancıyor diye su içiyorum su içtikçe daha sancılanıyor sırf anlık iyi geliyor diye içmeye de devam ediyorum
1 note · View note
biraz-manyak · 2 years
Text
regl gecikince stres yapmak
👆🏻👇🏻
stres yaptığın için daha çok gecikmesi
0 notes
ebva · 9 months
Text
İç alem-im-de sözler verip duruyorum
2 notes · View notes
seslimeram · 2 months
Text
Bir Kısır Döngü - Güç Savaşları
Tumblr media
Belirgin bir halde, sessiz sedasız bir güç savaşı var ediliyor. Kimin kime güce yeterse ol ötekisini darmaduman ettiği bir zemin hakikatin ta kendisi kılınıyor. Cerahate, dibine ta dibine kadar çürümeye, bitimsiz bir mahvetme retoriğine esir olunan yerde hayatiyet o güç savaşlarında üçer beşer az, çok harcanıyor artık. Belirgin, bariz ve muğlak olmayan bir güç savaşında sıradan insanın hayattaki vat olma emel / istemi delik deşik olunuyor. Erk, muktedir, iktidar pratikleri zamanla çeşitlendirilip çoğaltıldıkça var edilmiş eşik her defasında apayrı bir cerahati nüksettiriyor. Sınırı kalmamış, hegemonya düzeninin açık, aleni binasında ya da yapılandırılmasına tükeniş herkese pay olunuyor. Doğrunun ve açık bir biçimde hakikatin yerine ikame edilmiş cerahat eliyle bu döngü süreğen bir meselin ta kendisi kılınıyor. Her gün yeniden, her an mükerrer bir halle dinamikleri kolaçan edilen ve yeniden biçimlendirilmeye çalışılan bir devinim içinde o güç savaşları hepimiz için en kestirmeden yıkımı sağlıyor ne eksik, ne fazla. Gün, dününden beter kılınırken şimdiden yarının mahvına ön ayak olunuyor. Bütünüyle ön yargılar genelleme sınırlarından günce, ana dahil edilenler, cerahatli kabuller, görüş ve tahayyüllerle birlikte o açmazlar içindeki yer ve yurt olgusu gerilemeye rehin ediliyor. Güç savaşlarında normatif yıkıma terk edile gelen bir mefhuma dönüşüyor. Muktedir ve avenesinin sunduğu ülke vizyonu her dönemi ile ama özellikle de seçim sathı mahallinde, bu günce içerisinde o yıkım hallerini eksiksiz tehditlerle birlikte sürekli yeniden imal ediyor. Bedene yönelik olarak imal olunan politik tavır cehennem eşiğini çoktandır geçmiş ülkeyi göstere gelir. Bütünüyle mahvetme haline esir, her gün, her şeyden yoksun kılan bir ide ile kuşatılan o kırılgan yer gerçektir.
Güç savaşları içerisinde yolun / yordamın / anlamın çürütülmesi de kesintisiz kılınır. Bir hal, bir devinim içerisinde gücü elinde tutan ister muktedir, ister muhalif kesimler ya da onlarla birlikte harekete geçmiş, mobilize yapılar bu hali, mütemadiyen o kırılganlıklarla esir alınmış menzili günceller. Demokrasi isteminin çoktan rafa kaldırıldığı kimisinin ol nihai ülkücü nam mefhumun ardından gizli örtük değil açık ırkçılığı yücelttiği bir zemini yoklama çabası süreğen kılınır. Beriki tarafından laik ülke kavramının törpülenmiş olması ya da anayasa mahkemesi gibi toplumsal sözleşmenin / yaşamın teminatı olagelen yapılar ya da kavramların un ufak edilmesini yetersiz görüp bir de şeriat hükmünün peşi sıra koşa koşa o siyasal dinciliği öne çekenlerin sahnesinin imali söz konusu olur. Gücü tek adamın ta kendisinde buluşturup, birleştirip, kurucu önder olarak anılanı dolaylı olarak tekrardan var eden bir temsil ile ülkenin başında bulunan “baş efendi” için danışman olan Mehmet Uçum nam zatın belirttiği siyasi niteleme açısından olmasa da pratikte sola en yakın lider olarak göstermesi gibi nice çıkışların var edildiği bir sahneleme söz konusu olur. Gücünü elinde tutanların, güç paylaşımları sırasında en olmadık hamlelerini ardıl sıra yineleye geldiği bir zeminin varlığı söz konusudur. Yoksunlaştırma, eksiltme mütemadiyen haktan ve hukuktan ıramanın gerçekliği mevzubahis kılınırken bunların yok sayıldığı zeminde o güç savaşları etrafında ülke delik deşik olunur, paylaştırılır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Cizîr’de sokağa çıkma yasağı sırasında katledilen gazeteci Rohat Aktaş’ın ölümünün üzerinden 9 yıl geçti ancak hiçbir sorumlu yargılanmadı. O günleri anlatan anne Meliha Aktaş, ‘Çiçeklerimize kıydılar’ dedi.
AKP iktidarının Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarıyla savaş konseptine geri döndüğü 2015 yılı, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla Kürdistan kentlerinde dönük topyekûn saldırıların da başlangıcı oldu.
Yüzlerce kişinin ölümüne neden olan bu konseptle, kentler yakılıp yıkıldı, binlerce insan göçe tabi tutuldu. Şirnex’ın Cizîr ilçesinde ise 14 Aralık 2015 tarihinde ilan sokağa çıkma yasakları sırasında ilçede haber takibi yapan Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın da arasında olduğu yüzü aşkın kişinin yakılarak katledilmesinin üzerinden 9 yıl geçti.
Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle “Eğer ben buradaki gerçekleri yansıtamazsam, benim bu mesleği yürütmemin bir anlamı kalmaz” diyen Aktaş, ilçeyi terk etmeyerek hakikati kamuoyuna duyurdu.
Çatışmaların birinci ayında kaldığı evin bombalanması sonucu yaralanan Aktaş’ın, diğer yaralılarla birlikte hastaneye götürülmesine izin verilmedi. Yüzü aşkın kişinin yakıldığı katliama dair herhangi bir soruşturma başlatılmazken, ailelerin yerel mahkemelere yaptığı başvurular ise “Kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle reddedildi, ret kararlarına yapılan itirazlar da sonuçsuz kaldı.
Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan başvurular da, “Yaşam hakkı ihlal edilmedi” yönünde kararla sonuçlandı. Yakınlarını kaybeden aileler, dosyaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Ancak yıllar geçmesine rağmen katliamın sorumluları hakkında tek bir soruşturma dahi açılmadı.
‘Anlatırken boğazım düğümleniyor’
Oğlu yaralandığı sırada Cizîr yolu üzerinde bulunan Nisêbîn’in Girê Mîra köyünde başlatılan nöbet eyleminde yer alan Meliha Aktaş, Mezopotamya Ajansı’ndan Emrullah Acar’a o süreçte ve aradan geçen 9 yılda yaşadıklarını anlattı.
Oğlu Rohat’ı anlatırken duygulanan Aktaş, “Rohat’ı anlatırken kelimeler boğamıza düğümleniyor. Anlatacak birçok şey var ancak dile dökülmüyor” dedi.
Son telefon konuşması
Girê Mîra nöbetinde olduğu sırada oğlunun yaralandığı bilgisini aldığını belirten Aktaş, Cizîr’e gitme yönündeki çabalarının kolluk güçleri tarafından engellendiğini kaydetti. Ambulansların ilçeye girişinin de engellendiğini hatırlatan Aktaş, “Yaralılar günlerce aç susuz bir şekilde bodrumlarda ambulans bekledi. Yardım yerine üzerlerine bombalar yağdırıldı. İlçe komple yıkıldı” diye anlattı.
Girê Mîra eyleminde oğlu Rohat’tan telefon aldığını dile getiren Aktaş, son olan görüşmeye dair şunları söyledi: “Telefonum çaldı, ses Rohat’ındı. Bana ‘Anne kendine iyi bak’ dedi ve bunu 3 kez tekrarladı. Bodrumda telefonun çekmediğini ve telefonla konuşmak için merdivenden birkaç basamak yukarı çıktığını söyledi. Bunları söylerken arkadan da yoğun bombardıman ve silah sesleri geliyordu. Ona bir şey olmasın diye aşağıya inmesini ve güvenli bir yere geçmesini söyledim.”
‘Çiçeklerimize kıydılar’
Oğluyla yaptığı telefon görüşmesinde duyduğu yoğun bombardıman ve silah seslerinin aradan geçen 9 yılda hala kulağında olduğunu vurgulayan Aktaş, “Yaşadığım sürece bu sesi unutmayacağım. Kent yerle bir edildikten ve yasak bittikten sonra ilçeye gittim. Gördüklerimizi kelimeler ile dile getirmemiz imkansız. O yaşananları anlatmaya kelimeler yetmez. ‘Ülkemizde nasıl böyle bir katliam yaşanabilir?’ diye kendimize sorular sorduk” ifadelerini kullandı.
Katliamın üzerinden geçen 9 yılda sorumluların cezalandırılmamasının bir devlet politikası olduğunun altını çizen Aktaş şunları söyledi:
“Bir daha Rohat ve Mehmetler (Mehmet Yavuzel) katledilmesin istiyoruz. Bunun için o dönem yetkili olan herkesin cezalandırılması gerek. Bu kişiler cezalandırılsın ki bir daha Rohat ve Mehmetler katledilmesin. Onlar baharımızın en güzel çiçekleriydi. Çiçeklerimize kıydılar. Türkiye’de hukuk olduğundan bahsedilir, ancak biz bugüne kadar böyle bir şeye şahit olmadık. Yüzlerce çocuğumuz katledildi, ancak mahkemeler bir dava dahi açmadı.”
Sessiz sedasız var edilen güç savaşları politik sahnede imal edilirken, sıradan insanların ol yaşantılarında bir daha düzeltilemeyecek olanı, yepyeni yaraları beraberinde getiren açık kırımı var eder. Güç dengelerini muhafaza edebilmek için Ankara kendi rotasında ilerler, yepyeni düşmanlar, hedefler belirlerken onca yapı / güruh / çetenin ortasında Kürd illerini bir deney sahnesi kılmaktan geri kalmaz. Bunun can yakıcı örneklerinden birisi de 2015 yılında icra edilmiş, terör öne sürülerek hal yola konulmuş olagelen o yıkım sürekliliğidir. Abluka güncesinde ortaya serilmiş olagelen nefretle Bakur Kürdistan’ı illeri yıkımın esiri kılınır. Rohat Aktaş gibi, Cemile Cağırga, Taybet İnan, Hacı Lokman Birlik, Kader Kevser Altürk gibi nicesine eklenen son bir ektir. Cinayet mahallini terk etmeyen devletin bugün de halen tek bir sorumluyu ele vermediği bir yerde, o güç savaşlarının hayatları her ne halde zehirlediği zaten kendiliğinden sökün eder. 2015 ablukasından bu yana ismi her dem değiştirilmeye devam edilse de sistemin ana hedef kıldığı Halkların Demokratik Partisi / DEM Parti özelinde on altı binin üstünde insan gözaltına alınır. Binlercesi tutsak, yukarıda hakikatinden bir kesit paylaşılan Rohat Aktaş gibi nicesi de partili olsun ya da olmasın katledilir. Daha yeni Şırnak’taki bir miting sonrasında “yasadışı” slogan attıkları gerekçesiyle insanlar gözaltına alınır. Yerine kayyım atanan İdil Belediyesi Eşbaşkanı Murat Şen ile DEM Partili gençlerden Vahap Admış, Zennur İrmez, Hüseyin İrmez, Fırat İke ve Ahmet Kaplan emniyette alınan ifadelerinin ardından serbest bırakılırlar. Ekranlara yansıyan işkence görüntülerinden sonra serbestliğin çıkagelmesi düşündürücü değil midir, misal!
Belirgin bir halde, sessiz sedasız bir güç savaşı var ediliyor. Seçim sathı mahallinin vurdu kırdı halinin ortasında bir biçimde öteki addedilene karşıtlık yeniden biçimlendiriliyor. Bir kere olsun demokrasi mefhumunun peşinden gitmemiş, gidememiş olagelen bir yerin hakikati sökün ediyor. Ezberlerinin ortasında demirlemiş, dününü şimdiye taşımış, şimdi var edilenlerle yarını yerle bir etmenin yollarını arşınlamaya devam diyen bir ülkede o güç savaşlarının sunduğu perspektif koca bir acıdan ötesi değildir. “İHD Amed Şubesi, 2023 yılında Kurdistan’da en az 7 bin 229 hak ihlali yaşandığına dikkati çekerek, Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün ihlalleri arttırdığını vurguladı.” Süreğen kılınmış olagelen her tahakküm çabası bir biçimde asırlık yaralara yenilerinin eklenmesine vesile kılınıyor. Bir kere daha ama son kez değil güç savaşlarında kurban bilinenler daimi bir biçimde sıradan olan insanların ta kendisi oluyor ki, İnsan Hakları Derneği Amed Şubesinden çıkagelen sesleniş bunun bir kanıtını oluşturur. Tümden başkalaşmış bir zeminde her yeni güç değişimi / savaşımı bir kere daha can yakıcı neticeleri beraberinde getirir. Burası gibi, çoğunlukla kabuslar ile karanlıklar arasında seyrüsefer eyleyen bir zeminde olan bitenin salt bir kavga, rant paylaşımı, dönüşüm adına hamle değil olan / var edilen müştereklerin de talanı adına yinelendiği muhakkaktır. Bunca yalın olanın kıyısında hayatı geri kazanma adına yapılması elzem olanlar hepimizin ödevidir, sorguluyor musunuz? Sahi anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Democratic Movements – Matt ROTA – New York Times
0 notes
avenante · 2 years
Text
Yan pastaneyi sevdiğim için onlar kazansın diye sürekli oradan börek almam ve onlar da beni seviyorlar diye benden para almamaları
11 notes · View notes
applee--pie · 2 years
Text
kitaplığımı düzenlemek bu kadar zor olmamalı
1 note · View note
dengesizim · 2 years
Note
Birilerini mutlu etmek hoş
Mutlu olmana sevindim
böyle olunca konuşamıyorum abi teşekkür ederim ne diyim
2 notes · View notes
gereksizbiris-world · 3 months
Text
Sıkılp bir şey yapmaya başlıcam diyip 5 dk sonra kendimi yatakta çok sıkıldım ya diye söylenirken buluyorum ve kalkıp bişeyler yapayım diyorum sanra gene ya tyıp sıkıldım diyip kalkıyorum.sanırım döngüye girdim. Biri beni kurtarsınnnn.
0 notes