Tumgik
#yaşamsal
naif-cumleler · 1 year
Text
Bir insanın iç acılarının toplamı Allah'a olan uzaklığı kadardır.
Hayırlı cumalar 📿
Tumblr media Tumblr media
@naif-cumleler
84 notes · View notes
seslimeram · 1 month
Text
Masalların Meseli
Tumblr media
Kimseyi ayrı koymadık. Hiç kimseyi ayırmadık. Birliğimiz, beraberliğimiz ilelebet kaim olacak. Dönüp dolaşılıp ezber cümleler kurulurken, cürmün kıyısında, cerahatin ortasında gündelik bir yaşam pratiğini zapturapt altına almanın istikametinde kim kimi ayırmamıştır ki. Baş efendinin doğrudan var ettiği ya bizimlesiniz yahut da hiçsiniz mefhumu tümü bir, beraberce doğrudan yinelenen birlik, beraberlik vurgusunu alt etmektedir. Tahakkümü var edip hayatı güncel bir kırım haline esir eden siyasetin pragmatist yüzü, politik bir aksiyon olan doğrudan, birlikte bir hayat imgesini mahveder. Müşterek bir yaşam idesinin alenen cürümlerle yerle bir edilmesinin akıbeti ne olacaktır. Kimse ayrı konulmaksızın bu kadar cümle, fikir beyanat var edilirken, hayatı daralatan, kuşatan, çitleyen bir dönüşüm halinin tam da ortasında kime ne verilebilecektir? Yaygın medya yalanlarla muktedir payandalığı yaparken o birlikte yaşama isteminin laf kılınmasının akıbetini kim nasıl anlayacaktır ki, sahi ama sahiden?
Tümüyle seçim sathı mahallinde her gün bir kere daha ayrıştırma var edilirken, nice irili, ufaklı söz ortaya saçılırken, muhalefetin beş on parçalı hali ortadayken iktidarın var ettiği o kesintisiz ayrıştırma halinde hangi gün var edilebilir. Biçimsiz değil doğrudan baştaki o temsilin suretinden çıkagelen her yönelim bu ayrıştırma, eliminasyon, hedef kılma halleri içerisinde dört dolanan ülkeyi gösterir. Ucubelik halini almış demokrasi deneyiminin tam anlamıyla çürümeye terk olunduğu bir zeminde, her şey rutinde ilerliyormuş izlenimi var edilirken her şeyin yerle bir olunmasına devam olunur. Kimseyi ayırmadık derken erkanı muktedir, yıkımın ortak payda ilan olunduğu, kısıtlı bir zümre haricindeki herkesin tam anlamıyla derdest edilmeye mahkum kılındığı bir ülkeyi bildirir. Cerahat baş efendi eliyle ya da yönlendirmesiyle kurgudan öte bir hakikate dönüştürülürken cürmün sahanlığındaki tahayyüle esaret bir yenilenme olarak sunulur. Kimsenin ayrılmadığı yerde ekmek aslanın değil, bizatihi patronajın istediği kadar uzaktadır. Ne ulaşılabilir, neyle hayatta kalınabilir bunlar bir mevzu edilemez. Muktedir için enflasyon yenilmeye başlamış denilirken günün her defasında daha ağır sınamalara gebe kılınmasının sorgulanması imkansız addedilir.
Hiç kimseyi ayırmadık derken, daha sokakta sözünü iktidardan yana değil onu eleştirmek adına kuran insanların gündüz gözüyle kameralar kayıttayken derdest edilmeye çalışıldığı bir zeminde hayatın ehveni her ne hale konacaktır ki. Ezber edilmiş nakaratlar arasındaki o tekerrür eden halinize şükredin yollu göndermelerin ortasında gasp edilmesi sürdürülen yaşam hakkının meseli ne olur misal? Günbegün ekonomik bir darboğaz içerisinde bir o yana bir bu yana savrulurken insanlar, enflasyon verisinin sürekli tahrif edildiği bir yerde hakkaniyetli bir açlık sınırında yaşam hakkı ne zaman söz konusu olabilecektir o kimseyi ayırmadık dedikleri yerde. Hiç kimselere iltimas geçmeden herkesi, ötekileştirmeden de her bir bireyin hakkının talan olunduğu bir yerde onca sosyal ekonomik ve dahi politik bir doğruculuktan bahis açılabilir mi? Hayat g��nbegün zora koşulurken, yarınsızlık bir siyasi aksiyonun temeli ilan olunurken, gözdağı ve korkulara galebe çalınan bir uyaran silsilesi etrafında yol nereye çıkar koca bir girdaptan gayrı! Tümüyle karanlıklara rehin edilen bir yerde, bir yarın umudu söz konusu edilebilir mi?
Mücadele edimini sahiplenen, iktidar ya da muhalefet tarafından sıklıkla terör ile iltisaklı addedilen gel gelelim sorduğu, soruşturduğu, bugünlerde de halen geçerliliğini koruyan tüm sorunlara karşı çözüm ihtimallerinin diyalogdan geçtiğini zikreden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi – Dem Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan Xizan’da konuşur. Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Sêrt’teki seçim ziyaretlerinin ardından Bêdlis’e geçti. İl girişindeki Buzlupınar Dinlenme Tesisleri’nde karşılanan Bakırhan ve beraberindekiler ardından konvoy şeklinde Xîzan (Hizan) ilçesine doğru yola çıktı. Coşkulu konvoy Xîzan’a bağlı Tatik (Yolalan) Beldesi’nde onlarca kişi tarafından karşılandı.
Yapılan selamlamanın ardından Bakırhan ve beraberindekiler, Xîzan ilçe meydanında çok sayıda kişinin katılımıyla halk buluşması gerçekleştirdi. Halk buluşmasında konuşan Bakırhan, Xîzan’ın ilmin, alimlerin yetiştiği bir ilçe olduğunu belirtti.
Xizan’ın Said-i Nursi’nin ve onun gibi önemli isimlerin ve kahramanların mücadele ettiği bir merkez olduğunu söyleyen Bakırhan, 2014 belediye seçimlerinde Xîzan Belediye Eşbaşkanı olarak seçilen ve yerine kayyım atandıktan sonra cezaevine konulan İhsan Uğur’a selam gönderdi.
Doktora kaynak yok, koruculara kaynak var!
Xîzan’a girince başka ülke sınırlarına girildiği hissinin uyandığını söyleyen Bakrıhan, 50 bin kişilik Xîzdan’da sadece 4 uzman doktorun olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra Xîzan’da çok sayıda asker ve korucunun bulunduğuna işaret eden Bakırhan, “Doktora, işsizliğe kaynak yok ama güvenlik ve koruculara kaynak var. Türkiye’nin tanka, topa, silaha ihtiyacı yok. Niye yok? Kürtler bu ülkede kendi dillerini, kültürlerini yaşatmak istiyorlar. Eşit yurttaş olmak istiyorlar. Kürtler bu topraklarda anadilini konuşmak istiyor. Bu Kürde tankla, topla cevap vermek neye neden oldu? Ülkenin ekonomisini batırdı. Topa tüfeğe verdikleri parayı emekliye, askeri ücretliye verselerdi, daha zengin bir ülke olacaktı” dedi.
‘Böyle kardeşlik mi olur?’
Şex Seid’lerden, Seyit Rıza’lara ve günümüze kadar anadili konuşmak, diğer halklarla eşit olmak istediklerini belirten Bakırhan, “Bunun için tanka topa niye ihtiyaç var? Erdoğan çıkmış yerel seçimden ziyade silahtan, savaştan bahsediyor. Kürtlerin yaşadığı yerleri ‘teröristan’ olarak görüyorlar. Kürdün yaşadığı her yerde arama noktaları var, askerler var. Ama doktor yok, sağlık yok, anadilde eğitim yok. Sonra da diyorlar, ‘kardeşiz.’ Böyle kardeşlik mi olur?
Biz kardeşsek Kocaeli’ndeki bir fabrikayı Xîzan’a kursana. Kardeşsek, Kürt gençleri neden metropollerde inşaatta çalışmak için ailesinden uzaklaşıyor? Biz kardeşsek Kurdistan’daki uyuşturucu bataklığına kim sebep oldu? Kürt genci uyuşturucu içsin ama partisiyle, halkıyla birlikte olmasın. Bunların derdi, ‘aç kalıp, işsiz kalıp, anadilinizi konuşmayın, kendi belediye başkanınızı seçmeyin’ Bizim topraklarda ne Arap’a, ne de Türk’e düşmanlığımız yoktur. Hepsi bizim kardeşimizdir. Biraz önce Tatik Beldesi’nden geldik, burada eskiden Kürtçe tabela vardı ama kaldırılıyor. Anadil tabelasını kaldıran bir insan, insan değildir. Anadil tabelasını söken bir yönetici, sizin kardeşiniz değildir. Anadilini yok sayan kesinlikle atalarının, dedelerinin geçmişine ihanet ediyor. Dolayısıyla biz kardeş ve eşit olalım istiyoruz ama onlar bunu istemiyor. Biz bu ikiyüzlü siyaset karşısında ne yapacağız? 31 Mart’ta İhsan başkanın demokratik yerel yönetimler anlayışını yeniden hayata geçireceğiz. Xîzan’da 7’den 70’e herkesin belediyesi olacağız. Biz böylesine insanca çalışıp, hizmet ederken onlar kayyım atıyor. Kayyım önce belediye önünü beton duvarlarla kapatıyor, belediye kapısını halka kapatıyor” ifadelerini kullandı.
‘Önce Xîzan’la barış ki, sonra dünya alem sana itibar etsin’
Hangi partiden olursa olsun halkın seçtiği adaylara kayyım atanmaması gerektiğini vurgulayan Bakırhan, “Bunların eli havada, başı seccadede ama aklı haramda. Erdoğan çıkmış İstanbul’da ‘Uluslararası Barış Konferansı’ yapıyor ama Xîzan’da operasyon, baskın, gözaltılar yapıyor. Bürokrasi AKP’ye çalışıyor. Önce Xîzan’la barış ki, sonra dünya alem sana itibar etsin. Kendi ülkende 80 yaşındaki insanları tutuklayıp, katledeceksin sonrada İstanbul’da çıkıp ‘barış konferansı’ diyeceksin. Hadi oradan hadi! Ne Xîzanlılar ne de Kürtler senin ikiyüzlü politikalarına inanmayacak” tepkisinde bulundu.
Kürtçeye tahammülsüzlük
Çatı ve balkonlardan izleyenlere de seslenen Bakırhan, “Biz Meclis’te iki kelime Kürtçe konuştuğumuzda ne yapıyorlar? Mikrofonu kapatıyorlar. Parlamentoda sizin dilinizi kapatan ve buna itiraz etmeyen diğer siyasi partilere nasıl oy vereceksiniz? Bunu nasıl kabul edeceksiniz?” diye sordu.
Seid-i Nursi’nin sözleriyle konuşmasını sürdüren Bakırhan, “Xîzan toz, duman, çamur içinde. Mahallerde doğru düzgün yol yok. Çocuğumuz hastalandığında 50 bin kişilik ilçede uzman doktor yok. Buna kaynak yok ama operasyona kaynak var. Kürt’ün başına vurulacak cop için kaynak var, hizmet için yok” dedi.
‘Hırsızlıklarını saysak buradan İstanbul’a yol olur’
Emeklilere 10 bin TL ile geçinip geçinmediğini soran Bakırhan, 3 maaş alanları hatırlattı. Bakırhan, “Bir oyunuz var, sizin için mücadele edenlere verin. Diğer siyasi partiler sizin, gençlerinizin geleceği için on yıllarca süre cezaevinde kalacaksa, gidin onlara verin. Bizim belediyelerde yolsuzluk, hırsızlık yok. Halka hizmet var. 25 yıldır belediyecilik yapıyoruz ama hiç duydunuz mu, ‘Hırsızlık yapan Kürt belediye başkanı var’ diye? Kayyımlara, AKP’lilere bakın, hırsızlıklarını saymaya başlasak buradan İstanbul’a yol olur” diye konuştu.
Bakırhan son olarak, iktidar partisinin hizmet getirmeyeceğini söyleyerek, “Sizlere çok önemli belediye eşbaşkan adayları getirdik, sizlere emanet ediyorum” dedi.”
Kimseyi ayırmadık, öteki bellemedik, hizmet götürdük, hizmetkar olduk diye bildirirken muktedir tekzip Xizan’dan çıkagelir. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı Bakırhan, inatla görmezden gelinene karşı bir meramı eyler, tıpkı tüm diğer paydaş parti üyeleri gibi. Basite indirgenemeyecek bir terörist yaftalaması, illa ki birileri ya da bir partiye esir oldukları zikredilen halkın kapalı kapılar ardındaki işlerin değil en kestirmeden halkın dertlerini duyup, çözmeye namzet bir profilin, projeksiyonun neden elzem olduğunu göstere gelir Bakırhan ve beraberindeki heyet. Ayrımcılığın, dibine kadar nefret söylem ve eylemlerinin bitimsiz kinin, ötekisi addedilerek hedef göstermelerin tam da karşısında bir bakış var edilir, belirgin bir direniş hattı. Halkların ortak mücadelesinin neden elzem olduğu, ama ve fakat şerhlerine düşmeden bir alternatifin var edilebilmesinin niye gereksinim dahilinde olduğu bütünüyle konuşulanların satır aralarındadır. Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde olan biteni merak edenlere değil, Türkiye’nin kalanında her neyin var edilmeye devam olunduğunun da sorgusu karşımıza çıkartılır. Bu hiddetle sahiden nasıl bir kardeşlik söz konusu edilebilir?
Kimseyi ayrı koymadık. Hiç kimseyi ayırmadık. Birliğimiz, beraberliğimiz ilelebet kaim olacak. İşlerin hiçbir anlamda düzgün gitmediği bir zeminde onca yalanla, birbirinin daim tekrarı olagelen nutukların karşılığının koca bir boşluk olmasının utanmazlığıyla çepeçevre kuşatılıyor bu ülke. Seçim pratiklerinin gündelik yaşamı dar eden ekonomik yönetimin sunduğu darboğaz halinin, kısılan muslukların, zora koşulan hayatta var olma isteminin karşısına koca koca yalanlarla gün geçirmek bırakılıyor. Ekranlar derseniz hali hazırda binbir mavranın esiri, her akşam bir tespit taneciğine ev sahibi yapıp, ne kadar da mühim bir yerde, her şeyden nasıl da habersiz yaşadığımızı, halimize şükretmemizi en başta salık veren bir dominant haberimsi önermelerin kuşatması altında. Hemen arkasına bolca entrikalı, çokça uydur kaydır hayatların, paldır küldür zenginleşmiş insanların artık acayip olmaktan çok ucube hallerinde bir ülke mizanseninin peşkeşi var edilir. Gel gelelim onca laf arasına sıkıştırılan ayrımsız, iltimassız, kimselerin ötekileştirilmediği ülke bahsine dair tek bir kanıt ortalarda dolaşmaz. Sadece X için değil genel anlamda bu sahnede, bir ev olma halinin tarumar edildiği zeminde Y olmayan herkesi ötekileştirmeye devam denilir. Bariz, belirgin, dipsiz bir katran karanlığının ortasında seyrüseferine devam diyen bir menzilde hangi haktan, nasıl bir hukuktan bahis açılabilir ki! Gerileme, gemiyi azıya alan bir yok sayma, bedene, akla yönelik müdahalelerin sonsuzluğu ve tümü yukarıda bildirilen onca yaraya yenilerini ekleme hevesi bu kadar gerçekken ne olur ki yarın, her ne getirir ki onca kuru kalabalık, boş laf...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Babel Tower – Shirin ABEDINIRAD – Official Site
0 notes
saksibitkisiyim · 1 year
Text
dış mekanlarda tuvalet kullanmak zorunda kalmaktan nefret ediyorum
10 notes · View notes
istersemucarim · 1 year
Text
İlk Yardımın Amacı Nedir?
Tumblr media
İlkyardımın öncelikli amaçları nelerdir?
- Hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak, - Yaşamsal fonksiyonların sürdürülmesini sağlamak, - Hasta/yaralının durumunun kötüleşmesini önlemek, - İyileşmeyi kolaylaştırmak. - İlk Yardım Sertifikası ve Eğitimi Hakkında Sık Sorulan Sorular - İlk Yardım Eğitmeni Sertifikası Read the full article
0 notes
artmusicchannel · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
lanausee44 · 8 months
Text
Albert Camus,Rilke, Tolstoy,Neruda,Çehov okumayı seviyorsanız, Hüsnü Arkan dinleyip kırmızı şarabın gizemine inanıyorsanız yaşamsal yolculuğunuz nehirler gibi akıyor demektir...
122 notes · View notes
senaldemir · 4 months
Text
Elveda iki bin yirmi üç… çok sitem doluyum sana. İçimdeki çocuğu aldın oradan oraya savurdun. Sana çok kızıyorum. Ama vedaları hiç sevmem o yüzden bu satırları sana yazıyorum. Gençliğimin en güzel yıllarında dibi gösterdin bana, sürekli düşen bir kızdım zaten oysa ama kalkamaz oldum. Ben kalkamazken sen beni daha da sürükledin o karanlığına. Dizlerim çok kanadı görmedin, göz yaşlarım kurudu, sevdiklerimi aldın benden. En fazla ne kadar merhametsiz olabilir derken ben, sende vefadan bir o kadar yokmuşsun. Bir sürü darbeler aldım senden belki de alıştım. Bu senin bana bi nevi “büyüme” “olgunlaşma” evresiydi demendi aksine büyüyüp olgunlaşmadım. Her şeye rağmen güldüm. Dizlerim kanadı dizlerimden öptüm, göz yaşlarımı kendim dindirdim, kendim sildim. Ve sana rağmen yaşamsal faaliyetlerimi bi o kadar güzel devam ettirdim ki.. ben bile bana hayran kaldım. Yine olsa kendimden yine taviz vermem. Sana teşekkür falan etmeyeceğim ne gerek vardı bunca kavgaya bunca gürültüye ben zaten bunlarla baş edebilirdim ki hala ediyorum belki de deliriyorum. Derdimi hüznümü kederimi en derinlerimde saklıyorum hala. Ama ben artık geçmişin üstesinden gelmek istemiyorum. Hesabı kesip dosttan saymak istemiyorum. Ben vicdanımın sesini duymak istemiyorum. Evet belki azalıyor, tükeniyorum ama asla yanılmıyorum ve ben senden vazgeçiyorum. Evet tüm benliğimle kırgın, yorgun, argın senayı sende “iki bin yirmi üçte” bırakıyorum. Bana bıraktığın onca iz, onca darbe, tonlarca hayal kırıklığı hepsini bu seneye bırakıyorum. Ben artık gülümsemek, mutlu olmam gereken şeylerle mutlu olmak istiyorum…
20 notes · View notes
musfika-hanim · 5 months
Text
"türk'üm ve filistin gibi bir meselem yok olamaz" diye paylaşım yapanlara rastlıyorum. "vicdanım yok o yüzden mazlumlarla da işim yok" deseniz daha mantıklı bir açıklama olacak. tüm dünya ırk, dil, din farketmeksizin zaten onların yanında, siz vicdan yoksunlarının eksikliği hissedilmez. bu ırkçılık meselesi yiyip bitirecek sizi, insanlığınızın önüne geçmiş. emin olun şu dünyada yaşadığınız ve birgün ahirete intikal edeceğiniz zaman hangi ırktan olursanız olun bir torpilini göremeyeceksiniz. insanlığınız, vicdanınız, bu dünyada yaptığınız iyilikler, Allah'a karşı kulluğunuz ve yakınlığınızla geçeceksiniz o kapıdan ve ırkınız dahil dünyada üstün gördüğünüz ne varsa o kapının dışında etkisiz kalacak. insan ırkını sever, kıymet verir, kendince övünür fakat kendinden başka ırkların bu dünyada yaşamsal hakları elinden alınırken, zulüm görürken ırkını mevzu bahis yapmaz. ne kadar basit bir düşünce tarzı bu. filistin ve ırk farketmeksizin zulüm gören herkes, tüm masumlar; insanım, vicdan sahibiyim ve hepinizin yanındayım. önce insan olarak sonra da müslüman olarak. türk'üm ama filistin'in yanında da olabilirim.
Tumblr media
Allah sizlere vicdan ve merhamet versin, şu habere üzülmek ve buna karşı çıkıp "filistin'in mazlumiyetinin yanındayım" demek için gereken tek şey insan olmak. ırk şartı yok. yanında değilseniz de gürültüye lüzum yok susun, zaten yeterince sinir uçlarımız uyarılmış vaziyette üstüne tuz biber olmayın.
20 notes · View notes
okuryazarlar · 7 months
Text
Tumblr media
O sizin köpeğiniz mi?
-Hayır! Ben onun insanıyım...
Oruç Aruoba
Her yıl 4 Ekim'de, yani dünyamızı paylaştığımız canlılar için farkındalık yaratmak ve yaşamsal standartlarını iyileştirme adına düzenlenen Dünya Hayvanları Koruma Günü'nde, son yıllarda hayvanlara yönelik şiddetin arttığı, hatta para karşılığında öldürülmelerine izin verildiği zamanlardan geçiyoruz.
Okuryazar olarak öncelik verdiğimiz hayvan hakları konusunda, gittikçe vahşileşen insanlığın arasında bütün hayvanların haklarının korunduğu günleri görmeyi arzuluyor, tüm dostlarımızın güvenli ve sevgi dolu bir yaşam alanına sahip olmasını umut ediyoruz.
Yetkilileri de ilgili kanun ve yasalarla, sonucunda caydırıcı ve ağır cezalarla hayvanlara yapılan kötü muamelelerin ve insanlık dışı işkencelerin önüne geçmek adına gerekli ve ciddi adımları atmasını bekliyor ve küçük dostlarımızın haklarının sonuna dek takipçisi olacağımızı bildirmek istiyoruz. 🐾❤️
46 notes · View notes
emirkocturk · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir gün batımı kime neyi ifade eder bilemem ama benim için yaşamsal bir günün bitişinden başka hiçbir şey değil. zaten ışığı sönen bir yaşamın nesi zafer olur ki insana..
732 notes · View notes
seslimeram · 2 months
Text
Bir Kısır Döngü - Güç Savaşları
Tumblr media
Belirgin bir halde, sessiz sedasız bir güç savaşı var ediliyor. Kimin kime güce yeterse ol ötekisini darmaduman ettiği bir zemin hakikatin ta kendisi kılınıyor. Cerahate, dibine ta dibine kadar çürümeye, bitimsiz bir mahvetme retoriğine esir olunan yerde hayatiyet o güç savaşlarında üçer beşer az, çok harcanıyor artık. Belirgin, bariz ve muğlak olmayan bir güç savaşında sıradan insanın hayattaki vat olma emel / istemi delik deşik olunuyor. Erk, muktedir, iktidar pratikleri zamanla çeşitlendirilip çoğaltıldıkça var edilmiş eşik her defasında apayrı bir cerahati nüksettiriyor. Sınırı kalmamış, hegemonya düzeninin açık, aleni binasında ya da yapılandırılmasına tükeniş herkese pay olunuyor. Doğrunun ve açık bir biçimde hakikatin yerine ikame edilmiş cerahat eliyle bu döngü süreğen bir meselin ta kendisi kılınıyor. Her gün yeniden, her an mükerrer bir halle dinamikleri kolaçan edilen ve yeniden biçimlendirilmeye çalışılan bir devinim içinde o güç savaşları hepimiz için en kestirmeden yıkımı sağlıyor ne eksik, ne fazla. Gün, dününden beter kılınırken şimdiden yarının mahvına ön ayak olunuyor. Bütünüyle ön yargılar genelleme sınırlarından günce, ana dahil edilenler, cerahatli kabuller, görüş ve tahayyüllerle birlikte o açmazlar içindeki yer ve yurt olgusu gerilemeye rehin ediliyor. Güç savaşlarında normatif yıkıma terk edile gelen bir mefhuma dönüşüyor. Muktedir ve avenesinin sunduğu ülke vizyonu her dönemi ile ama özellikle de seçim sathı mahallinde, bu günce içerisinde o yıkım hallerini eksiksiz tehditlerle birlikte sürekli yeniden imal ediyor. Bedene yönelik olarak imal olunan politik tavır cehennem eşiğini çoktandır geçmiş ülkeyi göstere gelir. Bütünüyle mahvetme haline esir, her gün, her şeyden yoksun kılan bir ide ile kuşatılan o kırılgan yer gerçektir.
Güç savaşları içerisinde yolun / yordamın / anlamın çürütülmesi de kesintisiz kılınır. Bir hal, bir devinim içerisinde gücü elinde tutan ister muktedir, ister muhalif kesimler ya da onlarla birlikte harekete geçmiş, mobilize yapılar bu hali, mütemadiyen o kırılganlıklarla esir alınmış menzili günceller. Demokrasi isteminin çoktan rafa kaldırıldığı kimisinin ol nihai ülkücü nam mefhumun ardından gizli örtük değil açık ırkçılığı yücelttiği bir zemini yoklama çabası süreğen kılınır. Beriki tarafından laik ülke kavramının törpülenmiş olması ya da anayasa mahkemesi gibi toplumsal sözleşmenin / yaşamın teminatı olagelen yapılar ya da kavramların un ufak edilmesini yetersiz görüp bir de şeriat hükmünün peşi sıra koşa koşa o siyasal dinciliği öne çekenlerin sahnesinin imali söz konusu olur. Gücü tek adamın ta kendisinde buluşturup, birleştirip, kurucu önder olarak anılanı dolaylı olarak tekrardan var eden bir temsil ile ülkenin başında bulunan “baş efendi” için danışman olan Mehmet Uçum nam zatın belirttiği siyasi niteleme açısından olmasa da pratikte sola en yakın lider olarak göstermesi gibi nice çıkışların var edildiği bir sahneleme söz konusu olur. Gücünü elinde tutanların, güç paylaşımları sırasında en olmadık hamlelerini ardıl sıra yineleye geldiği bir zeminin varlığı söz konusudur. Yoksunlaştırma, eksiltme mütemadiyen haktan ve hukuktan ıramanın gerçekliği mevzubahis kılınırken bunların yok sayıldığı zeminde o güç savaşları etrafında ülke delik deşik olunur, paylaştırılır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Cizîr’de sokağa çıkma yasağı sırasında katledilen gazeteci Rohat Aktaş’ın ölümünün üzerinden 9 yıl geçti ancak hiçbir sorumlu yargılanmadı. O günleri anlatan anne Meliha Aktaş, ‘Çiçeklerimize kıydılar’ dedi.
AKP iktidarının Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarıyla savaş konseptine geri döndüğü 2015 yılı, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla Kürdistan kentlerinde dönük topyekûn saldırıların da başlangıcı oldu.
Yüzlerce kişinin ölümüne neden olan bu konseptle, kentler yakılıp yıkıldı, binlerce insan göçe tabi tutuldu. Şirnex’ın Cizîr ilçesinde ise 14 Aralık 2015 tarihinde ilan sokağa çıkma yasakları sırasında ilçede haber takibi yapan Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın da arasında olduğu yüzü aşkın kişinin yakılarak katledilmesinin üzerinden 9 yıl geçti.
Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle “Eğer ben buradaki gerçekleri yansıtamazsam, benim bu mesleği yürütmemin bir anlamı kalmaz” diyen Aktaş, ilçeyi terk etmeyerek hakikati kamuoyuna duyurdu.
Çatışmaların birinci ayında kaldığı evin bombalanması sonucu yaralanan Aktaş’ın, diğer yaralılarla birlikte hastaneye götürülmesine izin verilmedi. Yüzü aşkın kişinin yakıldığı katliama dair herhangi bir soruşturma başlatılmazken, ailelerin yerel mahkemelere yaptığı başvurular ise “Kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle reddedildi, ret kararlarına yapılan itirazlar da sonuçsuz kaldı.
Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan başvurular da, “Yaşam hakkı ihlal edilmedi” yönünde kararla sonuçlandı. Yakınlarını kaybeden aileler, dosyaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Ancak yıllar geçmesine rağmen katliamın sorumluları hakkında tek bir soruşturma dahi açılmadı.
‘Anlatırken boğazım düğümleniyor’
Oğlu yaralandığı sırada Cizîr yolu üzerinde bulunan Nisêbîn’in Girê Mîra köyünde başlatılan nöbet eyleminde yer alan Meliha Aktaş, Mezopotamya Ajansı’ndan Emrullah Acar’a o süreçte ve aradan geçen 9 yılda yaşadıklarını anlattı.
Oğlu Rohat’ı anlatırken duygulanan Aktaş, “Rohat’ı anlatırken kelimeler boğamıza düğümleniyor. Anlatacak birçok şey var ancak dile dökülmüyor” dedi.
Son telefon konuşması
Girê Mîra nöbetinde olduğu sırada oğlunun yaralandığı bilgisini aldığını belirten Aktaş, Cizîr’e gitme yönündeki çabalarının kolluk güçleri tarafından engellendiğini kaydetti. Ambulansların ilçeye girişinin de engellendiğini hatırlatan Aktaş, “Yaralılar günlerce aç susuz bir şekilde bodrumlarda ambulans bekledi. Yardım yerine üzerlerine bombalar yağdırıldı. İlçe komple yıkıldı” diye anlattı.
Girê Mîra eyleminde oğlu Rohat’tan telefon aldığını dile getiren Aktaş, son olan görüşmeye dair şunları söyledi: “Telefonum çaldı, ses Rohat’ındı. Bana ‘Anne kendine iyi bak’ dedi ve bunu 3 kez tekrarladı. Bodrumda telefonun çekmediğini ve telefonla konuşmak için merdivenden birkaç basamak yukarı çıktığını söyledi. Bunları söylerken arkadan da yoğun bombardıman ve silah sesleri geliyordu. Ona bir şey olmasın diye aşağıya inmesini ve güvenli bir yere geçmesini söyledim.”
‘Çiçeklerimize kıydılar’
Oğluyla yaptığı telefon görüşmesinde duyduğu yoğun bombardıman ve silah seslerinin aradan geçen 9 yılda hala kulağında olduğunu vurgulayan Aktaş, “Yaşadığım sürece bu sesi unutmayacağım. Kent yerle bir edildikten ve yasak bittikten sonra ilçeye gittim. Gördüklerimizi kelimeler ile dile getirmemiz imkansız. O yaşananları anlatmaya kelimeler yetmez. ‘Ülkemizde nasıl böyle bir katliam yaşanabilir?’ diye kendimize sorular sorduk” ifadelerini kullandı.
Katliamın üzerinden geçen 9 yılda sorumluların cezalandırılmamasının bir devlet politikası olduğunun altını çizen Aktaş şunları söyledi:
“Bir daha Rohat ve Mehmetler (Mehmet Yavuzel) katledilmesin istiyoruz. Bunun için o dönem yetkili olan herkesin cezalandırılması gerek. Bu kişiler cezalandırılsın ki bir daha Rohat ve Mehmetler katledilmesin. Onlar baharımızın en güzel çiçekleriydi. Çiçeklerimize kıydılar. Türkiye’de hukuk olduğundan bahsedilir, ancak biz bugüne kadar böyle bir şeye şahit olmadık. Yüzlerce çocuğumuz katledildi, ancak mahkemeler bir dava dahi açmadı.”
Sessiz sedasız var edilen güç savaşları politik sahnede imal edilirken, sıradan insanların ol yaşantılarında bir daha düzeltilemeyecek olanı, yepyeni yaraları beraberinde getiren açık kırımı var eder. Güç dengelerini muhafaza edebilmek için Ankara kendi rotasında ilerler, yepyeni düşmanlar, hedefler belirlerken onca yapı / güruh / çetenin ortasında Kürd illerini bir deney sahnesi kılmaktan geri kalmaz. Bunun can yakıcı örneklerinden birisi de 2015 yılında icra edilmiş, terör öne sürülerek hal yola konulmuş olagelen o yıkım sürekliliğidir. Abluka güncesinde ortaya serilmiş olagelen nefretle Bakur Kürdistan’ı illeri yıkımın esiri kılınır. Rohat Aktaş gibi, Cemile Cağırga, Taybet İnan, Hacı Lokman Birlik, Kader Kevser Altürk gibi nicesine eklenen son bir ektir. Cinayet mahallini terk etmeyen devletin bugün de halen tek bir sorumluyu ele vermediği bir yerde, o güç savaşlarının hayatları her ne halde zehirlediği zaten kendiliğinden sökün eder. 2015 ablukasından bu yana ismi her dem değiştirilmeye devam edilse de sistemin ana hedef kıldığı Halkların Demokratik Partisi / DEM Parti özelinde on altı binin üstünde insan gözaltına alınır. Binlercesi tutsak, yukarıda hakikatinden bir kesit paylaşılan Rohat Aktaş gibi nicesi de partili olsun ya da olmasın katledilir. Daha yeni Şırnak’taki bir miting sonrasında “yasadışı” slogan attıkları gerekçesiyle insanlar gözaltına alınır. Yerine kayyım atanan İdil Belediyesi Eşbaşkanı Murat Şen ile DEM Partili gençlerden Vahap Admış, Zennur İrmez, Hüseyin İrmez, Fırat İke ve Ahmet Kaplan emniyette alınan ifadelerinin ardından serbest bırakılırlar. Ekranlara yansıyan işkence görüntülerinden sonra serbestliğin çıkagelmesi düşündürücü değil midir, misal!
Belirgin bir halde, sessiz sedasız bir güç savaşı var ediliyor. Seçim sathı mahallinin vurdu kırdı halinin ortasında bir biçimde öteki addedilene karşıtlık yeniden biçimlendiriliyor. Bir kere olsun demokrasi mefhumunun peşinden gitmemiş, gidememiş olagelen bir yerin hakikati sökün ediyor. Ezberlerinin ortasında demirlemiş, dününü şimdiye taşımış, şimdi var edilenlerle yarını yerle bir etmenin yollarını arşınlamaya devam diyen bir ülkede o güç savaşlarının sunduğu perspektif koca bir acıdan ötesi değildir. “İHD Amed Şubesi, 2023 yılında Kurdistan’da en az 7 bin 229 hak ihlali yaşandığına dikkati çekerek, Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün ihlalleri arttırdığını vurguladı.” Süreğen kılınmış olagelen her tahakküm çabası bir biçimde asırlık yaralara yenilerinin eklenmesine vesile kılınıyor. Bir kere daha ama son kez değil güç savaşlarında kurban bilinenler daimi bir biçimde sıradan olan insanların ta kendisi oluyor ki, İnsan Hakları Derneği Amed Şubesinden çıkagelen sesleniş bunun bir kanıtını oluşturur. Tümden başkalaşmış bir zeminde her yeni güç değişimi / savaşımı bir kere daha can yakıcı neticeleri beraberinde getirir. Burası gibi, çoğunlukla kabuslar ile karanlıklar arasında seyrüsefer eyleyen bir zeminde olan bitenin salt bir kavga, rant paylaşımı, dönüşüm adına hamle değil olan / var edilen müştereklerin de talanı adına yinelendiği muhakkaktır. Bunca yalın olanın kıyısında hayatı geri kazanma adına yapılması elzem olanlar hepimizin ödevidir, sorguluyor musunuz? Sahi anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Democratic Movements – Matt ROTA – New York Times
0 notes
mutereddit · 10 hours
Text
hep bir yanım, bir yüzüm, bir yanımla kendim, daima, daimi bir durmaksızlıkla, bir kavram olarak sana ilişik; bir sıfır noktası, bir geriye dönüş tarifesi olarak da orada. zaman -ve doğal bir alt kümesi olarak birçok şey- tesir ettiği her şeyi bir biçimde ufalarken, bir yana iterken, yerini tam olarak değil, hatta çok farklı, büyümek, ihtiyarlamak, hayatın olağan akışında usulca değişmek gibi farklıyken -senden bağımsız olarak o değişimi üstlenmişçe bir inançla olsa-, yani bir yanıyla büsbütün farklı da olsa sen olmanın zindanlarında anlamı pekleşen, tüm şahsiyetime zindanın içindeki midir tutsak, yoksa tutsağa esir düşmüş sen mi diye sorduran; esaretin tüm değişen anlam yığınlarınca, o sıfır noktası ekseninde, güneş ve dünya gibi bir raks ile yani, raksımla soğurdukça soğururken ayımı, ayımın peşinden gelen tüm yaşamsal medcezirlerimde, bir düşü yaşamak gibi, öylesi yaşamsal bir eylemken bahsettiğim lisansız bir lisana en yakın lisan ile; neredesin demenin bir sonrasında, yersizliği yer etmenin tarif dahi edilemez hafifliğinde.
10 notes · View notes
Text
Tumblr media
İdeolojik ve yaşamsal tüm iddialı davranışlar,güven ve sevgi içerisinde bir ilişki yaşayamadığın içindir.
Freud
21 notes · View notes
sevgiyeakin · 22 days
Text
Sığınak, teslimiyet, güven veya huzur aradığımda doğaya giderim. Veya şehre karışırım..
Müziğe teslim yürürüm, dambıllarla kendimi hırpalarım. Bi işin başına geçerim. Kendi kendime gülerim, ağlarım, dans ederim..
Yaşamsal büyüyü insanda aramayı
bırakalı biraz oldu...
10 notes · View notes
artmusicchannel · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
acid-gramma · 3 months
Note
Hayatımdaki en bagırtarak güldüren dark mizah muhabbetini ve felsefik, yaşamsal tavsiye ve social patternlar , insanlardan aldıgımız nokta atışı vibe vb. insightful şeyleri herr zaman en best şekilde kız arkadas grubumla konusuyoruz. Kız arkadaşlarla konuşurken erkek ,makyaj, kıyafet muhabbeti en minimum muhabbetler olmalı ya anon bence kafa dengi kız arkadas bulamamışsın veya sorun arkadaşlar değil de bireysel olarak farklı ilgi alanları edinsen farklı kız arkadasları da otomatik bulursun bence ya...
yea
8 notes · View notes