Tumgik
#korumaz
korkutkalkan · 2 years
Text
Karamollaoğlu’ndan Erdoğan’a: Siyonist gömleği seni korumaz
Karamollaoğlu’ndan Erdoğan’a: Siyonist gömleği seni korumaz
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Avrupa seçime hazırlık toplantısına katıldı.Almanya’nın Duisburg şehrinde partililerle bir araya gelen Karamollaoğlu, “Milli Görüş gömleğini çıkardım” diyen Cumhurbaşkanı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef aldı. “Milli Görüş dediğiniz basit bir görüş değil. Milli Görüş gömleğini çıkardığın zaman hastalanmaman mümkün değil. Siyonist gömleği seni…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kotukarma · 2 months
Text
Tumblr media
Yahudilerin eline bırakıldı bu çağda ölüm.
Hiçbir şey söylemeyen sözlere varmak için; Her şeyin sonuna kadar söylenmesi gerek.
Ölümle şaka olmaz diyenler, Kıyasıya yanıldılar bu çağda.
Taksitle ölüm diye bir roman yazıldı artık. Önce öl / Sonra öde denilmek suretiyle.
Ölüm gündelik sözlerimiz arasında geçecek kadar kaba.
Dumanlı ve barut kokulu sabahlar bekliyor, acılı olduğu açıkça anlaşılmayan dünyada.
Orta Doğuyu dünyanın üstüne kapatıp bıraktım.
İstanbul denizinin sayhası varsın bende biriksin.
Sözlerim var köprüleri geçirmez, kimseyi ateşten korumaz kelimelerim, kılıçsızım...
Koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma, tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek bilmeniz gerek!
Kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim.
Yakın yerde soluklanacak gölge bana yok.
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Yerimi yadırgadım, yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka.
Kendi kalbimle kendi zamanım arasındaki sarkaç, püskürtüyor beni dünyaya.
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
Şehrin insanı, şehrin pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.
Bize ne başkasının ölümünden demeyin! Çünkü başka insanların ölümü en gizli mesleğidir hepimizin!
Başka ölümler çeker bizi ve bazan başkaları ölümü çeker bizim için.
29 notes · View notes
girifit · 7 months
Text
bir gece gelip vurur ansızın ölüm. yaşların hiç kurumamışçasına akar. gözlerin görmez, kulakların duymaz olur. elindeki jilet sana gülümser. bir yıkım, bin ölüm olur. sen artık kaldığın yerde nefes alamaz olursun. nefes almak yaşamaya yeter diyenlere kanıt olarak göster bunu. nefes alamaz oldun. sigaranı çekerken ciğerlerine artık vicdanın sızlamaz. bir yük eklenmez omuzlarına. bir gece omuz oldu sanırken o bir gece öldürür seni. kulaklarındaki çınlama dinmez. her sigara sonrası ciğerlerin biraz daha ağrır. gözlerin senin "güçlüyüm" söylemlerine inat dolar. bedenin titrer. bir şeyler seni hep ölüme sürükler. buz gibi havaya inat açık olan pencereden sızan rüzgar sana yaşadığını hissettirsin diye yalvarırcasına beklersin, pencerenin başında. ama olmaz. yaşamak artık sana yakışmaz. ölüm kucak açar ama yaşam seni kovar, yuvasından. bir acı vurur seni, hava karardığı ilk an. anlamazlar. görmezler. kalpsizler. yaşadığın ev sana cehennemi sunar, adım attığın yerlerde yangın çıkar. sen ölümü çekersin, ölüm de seni. öper saçlarından, koynunda uyutur. sen ölümü anne bellersin de o seni çocuğu misali korumaz. düştüğün ilk an yanında belirir ver canını diye bekler. sen artık çok güçsüzsün. düştün, kalkmak çok uzak. koştun, yakalanmak çok yakın. korku büyür içinde, yaşama inancın azalır. ellerini koyacak yer bulamazsın. kendini bir fazlalık gibi hissedersin. bu yük omuzlarını yere değdirir, başını öne eğdirir. şimdi, ölüm kapıda. yalnız bırakma onu.
30 notes · View notes
acid-gramma · 2 months
Note
Sana ilk kez hak vermiyorum ama muhtemelen seni duzgun anlamayisim yuzundendir. Erkekler ile ilgili soyle bi durum var bence: uygun zemin imkan firsat durum, artik ne dersen buna, olustugunda hepsi aldatir. Bazisi iliskiler konusunda cok yokluk cekmistir onune ilk cikanla aldatir kasina gozune bakmaz bazisi biraz deneyimlidir secicidir ama kriterlerini karsilayan birisi ile uygun bir zeminde karsilasinca aldatir bazilarinin kriterleri cok yuksektir herkesle ilgilenmez spesfik olarak hosuna giden seyler vardir ve bunlar az bulunan seyler bile olsa sonucta bu kriterlerini karsilayan birisiyle karsilastiginda aldatir. İnstada bi tane adam mesela 12 yillik karisini hic aldatmamis ve muhtemelen de hic aldatmayacak bir erkegim ama iyi bi’ aile babasi oldugumdan vs degil cimri tembel oldugumdan, beraber aldattigin kisiyi bi yere goturmelisin bi seyler almalisin mesajlasmalisin kanitlari saklamalisin vs cok is tabii Angelina Jolie yatagima gelse karimda annesinde olsa evde olmasa o baska diyor. Demek istedigim ya illa aldatiliyorsunuz ya da bu cok da romantik olmayan durum oluyor.
bu herkes uygun ortamda ve kosulda hirsizlik yapar demeye benziyor ve katilmiyorum. illaki yakalanma korkusu veya elindekinden olma korkusu korumaz insani bir cok faktor olusabilir kisinin aldatmamasi icin ve gerekli sartlar asla saglanmayabilir duzgun erkekler icin. duzgun olmayan kisim da aldatmayabilir, verdigin "cok is,ugrastirici" orneginde oldugu gibi. veya kendisini yetersiz goruyordur cesaret bile edemez, kiminin hic ihtiyaci olmaz, gerekli cinsellik ve sevgi karsilaniyordur tatmin oluyordur, herkes eli sikinde gezmiyor. kiminin libido dusuktur kiminin standartlari cok yuksektir illa bi acik goruyordur karsida. kimi duygu ve (karsiyi tanimak) olmadan iliskiyi lame buluyordur, dolayisiyla sevecegi bir kadin karsisina ciksa dahi onunla isleri o kadar yurutemeyecegi icin(sevecek kadar zaman gecirip tanimayacagi icin, cunku sevgilisi var yani kabul edilir bir sey degil birebir zaman gecirip piyasada olmak) bastan eleniyorlardir. belki cok prensipli biridir ve partnerini cok sevmese dahi ona yamuk yapmayi arkasindan is cevirme isini dogru bulmuyordur. benzer bir neden de inancli olmak, daha yuksek bir bilincin hatalarini gordugunu dusundugu icin ona yamuk yapmak istemiyordur(allah rizasi) belki ortada bir din yoktur ama kendine saygi ve selfperspection mevzusundan dolayi yakistiramaz boyle bir tutumu kendisine. sifir yakalanma riski durumunda dahi kendisinin bildigi bir yanlis yapiyor cunku. aman elimdekini kaybetmeyeyim o cebimde dursun daha iyisini bulamam ortada kalmayayimdan daha karisik durumlar, illa boyle olmasina gerek yok. kendine karsisindakine saygisi olmayan adamdan da koca yapilmaz zaten
8 notes · View notes
omzumevin · 2 years
Text
çatısının sağlamlığına güvendiğin her ev seni korumaz küçüğüm.
224 notes · View notes
eelmas · 3 months
Text
beyaz ama soguk sayfalar var elimde. birak bi' kez olsun nefes alip haykirsin benligin. dalgin bakislarin tepkisiz ve caresiz. olum fisiltilarla ruhuna usulca cokerken. topraga donmek kolay mi? kesik kesik aldigin bu kacinci nefes? uzerine tum kapilar kapanmadan kimse etmez pes. agir adimlarin yavasca uzaklasirken evinden, gozlerin ayrilmaz yerden. sevdiklerinse vedalasmadan uzaklasir. kesilir nefesin, bulanik bakislar. her adimda kendinden kac. kabullenebilirsen hadi yuzles. olumu tattin sen, yersiz korkman. sadece en gucluler secerler kendi sonunu. hadi sorsana simdi o soruyu? arkana bile bakmadan kactin yine kendinden. sonra her gecenin karanliginda kendini ararsin. mecbur kaldiginda dahi el atilmayacaklar goz kirparlar cikmaz sokaklardan. kaldir goz kapaklarini, artik kacamazsin. uzandim artik ruyalarina da. kacarin yok. beni bogamazsin. olen dostlarinin kacinin ugradin mezarina? sifir. her seyin bir bedeli var. olumu yoksaymanin da, olumden medet ummanin da. hadi durma cak 17. civiyi kendi tabutuna. hata senin bir kez bulastin bu hergeleye. simdi bitir isi gucu hemen don evine. koru anneni, buyut kardesini. sokul hemen yatagina. tavan diksin yine gozlerini, yatagin uzerinedeki canavara. dusunmekten delirmek uzereyken dal uykuya. alsin seni kabuslarin yine olum uykusuna. yastiginin altindaki tabanca korumaz seni kabuslardan. ac gozlerini. don aynaya.
8 notes · View notes
birdemethuzunum · 3 months
Text
Bazen rüzgarın saçımı dağıtmasına
Yağmurun üstümü ıslatmasına
Birilerin kalbimi kırmasına izin veririm
Ama sonra; Saçımı toplarım şemsiyemi açarım kalbimi kapatırım
Ve hepsi bu kadar
Öylesine biri
Saçın dağıldıktan sonra toplasan da düzgün durmaz. Üstün ıslandıktan sonra şemsiyeni açsan da hastalıktan korumaz. Kalbin kırıldıktan sonra kapatsan da onarılamaz.
Zeynep
16 notes · View notes
lara-quilla · 5 months
Text
Özetle; biri alışılmadık bir şey yapınca roman, sizi mutlu edince kahraman olmuyor. O sadece bir insan, normal insan. Başka anlamlar yükleme, çok sevdin evet ama gitti. Ayrıca her roman güzel sonla bitmez ve her karakterin hikayesi o nokta koyulunca son bulmaz. Hepsinin bir evreni var. Kahramanlar her zaman haklı korumaz, koruyamaz. Onlarında hataları olur. Yada kahraman diye nitelendirdiklerimiz bize iyi gelmez. Beni kurtardı diye nitelendirdiğimiz davranışı aslında bizi bataklığa sürüklemiştir, kim bilebilir? Demem o ki... Hikaye bitmedi arkadaşlar. Hikayemizde romanımızda sürüyor. Nokta atılmış olabilir ama o sadece bir bölümdü. Diğer bölüm başlıyor... Bunu unutmayın. Ama bu sefer hayatınıza aldığınız kahramanları iyi seçin. Sonra yaşayacağınız hikaye mutsuz sonla bitebiliyor.
11 notes · View notes
onderkaracay · 11 days
Text
Tumblr media
🎯 KAMULAŞTIRMA TAM BAĞIMSIZLIĞI GERİ ALMAK DEMEKTİR 🎯
Yarım kalan insanlık devrimi Anadolu'da tamamlanacak.
Hiçbir ideoloji insanı ve dolayısıyla toplumu cehaletten, dogmadan ve aptallıktan korumaz.
Farklı da olsa ideolojilerin asıl amacı insanı ve dolayısıyla toplumu niyetlerine uygun çukurların içine sürüklemektir.
İnsanlığın bu konuda yaşayacağı başka bir tecrübe kalmamıştır.
Bu sebeple yeni çağın yönetim sistemi toplumun kendi kendini yönetmesini sağlayacak partisiz yönetim sistemine geçmek olacaktır.
Emperyalizm para gücünü elinde tutmak için yetki gücünü elinde tutmak istemektedir.
Bugün ki partili sistemde yarışan partilerden hangisi kazanır ise kazansın asıl kazanan emperyalist niyetlerden biri olmaktadır.
Çünkü artık ülkemiz çok partili ideolojiler sayesinde bir kaç emperyalist devletin at oynattığı bir ülke durumuna siyaset eliyle düşürüldü.
Amerikan ve Rus yanlısı anlayışın kapıştığı bir ortamda kendi özünü kaybetmemiş bu ulusun bir yurttaşı olan hiçbir kimse her iki tarafında yanında duramaz.
Egemenlik kayıtsız şartsız ulusun olana kadar bu mücadele devam etmelidir.
Emperyalist devletler ile yola devam eden anlayış manda ve himaye anlayışının günümüz uzantılarıdır.
Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde sosyalizm vb ideolojiler yaşamadığı gibi hepsi kapitalizme oligarşik dayatmaya hizmet eden güçlere dönüşmüştür.
Dünyada bu düzen ilk Anadolu'dan yıkılmaya başlayacak.
Dünyayı değiştirecek devrim yine ilk Anadolu topraklarında Türkler tarafından gerçekleştirilecektir.
Güç hayranı şeytanlığın bunu anlaması biraz zaman alacaktır.
Tarım ülkesi olan Anadolu'nun bu konuda dışa bağımlı bir ülke haline getirilmiş olması bu ülkenin ve bu toplumun bağımsızlığını tehdit eden en geçerli sebeptir.
] Önder KARAÇAY [
4 notes · View notes
kitaplardangelen · 1 year
Text
Geri kalmış, sömürülen, kültürü ve toprağıyla, tarihi ve tekmil gelenekleriyle yok edilmeye çalışılan bir memlekettir Türkiye. Türkiye'yi yok etmeye çalışan sömürgecilerin uşaklarının adı da: Milliyetçi. Diyeceksiniz ki, nasıl olur? Milliyetçi dediğin, kendi kültürünü, geleneklerini yozlaştırmaya çalışanlara karşı kültürünü,
geleneklerini korumaz, onlarla birlik olur mu? Milliyetçi dediğin, toprağı öldürülürken durur da öylecene bu ölümü seyreder mi? Bu sorular da yanlış, yani hafif. Milliyetçi dediğin milletini topyekun yok etmeye çalışan sömürgecinin uşağı, maşası, ortağı olur mu? Olmaz, olmaz ama, işte onların adı milliyetçi.
Tumblr media
29 notes · View notes
baybaykus · 2 months
Text
Babam 1970 yılında Kayseri'den Almanya'nın Mannheim şehrine gelmiş. ❗️👇
Ben 1980'de Mannheim'da doğmuşum. Babamın bir tek kızıyım ve 2 ağabeyim var. Mannheim'da mesleki egitimimi tamamladım ve mesleğim üzere çalışmaya başladım.
Her yıl babam arabanın bagajını tıka basa doldurur ve bizi Kayseri'ye izine götürürdü. Benim Türkiye'deki hayat çok hoşuma giderdi. Bu bağlamda 2019'da temelli Kayseri'ye dönme kararı aldım.
Almanya'daki arkadaşlarım böyle bir adımı atmaya nasıl cesaret ettigimi çok merak ettiler, şaşıranlar oldu. Ben ise Almanya'dan Türkiye'ye kesin dönüş yapan annem ve babama daha yakın olmak için ve memleket sevdalısı olduğumdan bu adımı attığımı belirttim.
Annemle babam Kayseri'ye 50 km uzaklıkta bulunan köyümüzde ikamet ediyorlar. Ben köy hayatı yerine, şehirde yaşamayı tercih ettiğimden, kendime Kayseri'de şehir merkezine yakın, 3 odalı bir daire kiraladım.
Şimdi aradan hemen hemen 2,5 sene geçti ve halen Kayseri'deyim. Kendi çapımda tercüme işleriyle ilgileniyorum.
Şu 2,5 sene içinde memleketde neler gördüm, neler yaşadım, Almanya'da ben bunları 39 yılda ne gördüm ne de yaşadım. Benim için anormal ama Türkiye'deki insanımız için gayet normal olan şeylerdi bunlar.
Yine bu süre içinde edindiğim tecrübeye göre Türkiye'nin sorunu sadece enflasyon, pahalılık, düşük asgari üçret değil. Aynı zamanda, ahlakını vijdanını yitirmiş, kendi çıkarından başka hiçbir şeyi dert edinmeyen insanımız.
Amca oğluma ev tutmaya yardımcı ol dedim. Sonra öğrendimki, canım, ciyerim akraba olduğumuz için değil, ev şirketinden komisyon aldığı için bana yardımcı olmuş.
Yine, teyze kızıma, taşındığım daireye perde diktirmek için bir perdeci bulmasını rica ettim, baktımki o da benim için değil de komisyon için yapmış.
Tercüme ettiğim şirketlerin hemen hemen hepsi, dincisi, dinsizi, sağcısı, solcusu, AKP'lisi, CHP'lisi, asgari ücretle çalışan işçilerini haftanın 6 günününde de 10'ar 12'şer saat çalıştırıyor ve mesailerini ödemiyor.
Kul hakkı kalmamış bu memlekette. Herkes herkesin sırtından en kolay şekilde çıkar elde etme derdinde. Akrabalıklar, kardeşlikler, arkadaşlıklar dahi çıkar için kurulu burada.
İnsanlarımızın bazıları ticaret yaparken söyledikleri yalanı delikanlılık zannediyor. Zengin olan zenginliğe doymuyor, fakir ise fakirliğinin Allah vergisi olduğunu düşünüyor. Her yerde kişilere göre muamele, kişilere göre fiyat uygulanıyor.
İnsanımız sadece kendi evinin içini temiz tutarken, evin dışı, sokak, cadde olduğunda eline geçen herşeyi yola bele atıyor. Hele birde şu çit çit çekirdek çitleyenler!
Maalesef ülkemizde yine, eğer bir mevkiye gelebilmişsen adamsın, ya bir mevkin merteben yoksa, seni kimse adamdan saymıyor.
Hele hele 'ben üniversiteliyim, ben mühendisim, ben doktorum, avukatım' gibi insanımızın kendilerini başkalarından üstün görmeleri, çok cahilce ve çok kabul edilmez bir durum. Uzaya çıksak ne olacak, insanımız zır cahil olduktan sonra.
Avrupa'nın birçok ülkesinde olmayan hastaneler yapılmış ama doktor, hemşire, hasta bakıcı görevinin başında olmazsa vatandaşa gereken muameleyi yapmazsa neye yarar. Hasta ve hasta yakınları, kural tanımaz, kanun tanımaz, hemşire doktor döverse ne anlamı kalır o hastanenin, sağlık merkezinin.
Trafikte desen yaya geçidini takan yok! Arabanı devletin yoluna park ettiğin için, dükkan sahipleriyle kavga edersin, dükkan önü olduğu için polisimiz seyreder, seni korumaz işlem yapmaz.
Birde koca Kayseri'de trafik polisi, yok denecek kadar az. Kimsenin kurallara uyduğu falan yok. Vatandaşımız, cezalar caydırıcı değil diye devleti suçlu bulurlar, kendilerine benzeri bir ceza verildiğinde, bu sefer devlete söverler.
Yine bu 2,5 yıl içinde şunu anladım ki, insanımızın zihniyeti değismedikce, bu memleketin başına kim gelirse gelsin, iki yakamız bir araya gelmez.
Ben yine de Almanya'ya geri dönme düşüncesinde değilim. Kendimce doğruları yaşıyorum, yanlışlardan uzak duruyorum.
Kayseri'den saygılar ve sevgiler
Aysegül K.
———————————————
#almancı #gurbet #sılayolu #kayseri
Tumblr media
4 notes · View notes
hayatveolumarzusu · 3 months
Text
Gel gökyüzünden kaçalım papatya gözlüm... bulutlara sığınalım. Korumaz mı bizi bu acımasız rüzgarlar, savunmaz mı bizi bu yorgun yağmurlar..?
5 notes · View notes
hicligimdekaybolmusum · 6 months
Text
Keşke ve belki kelimeleri nedir bilir misiniz?
Pişmanlıkla,çaresizlikle kurulan cümleleri acı ile süsleyen iki aptal kelimedir. Örnek verecek olursak bu cümleler "keşke" kelimesi ile geçen cümlelerdir;
-Keşke gitmeseydi.
-Keşke ona aşık olmasaydım.
-Keşke onun yerinde olabilseydim
-Keşke böyle yapmasaydım.
-Keşke ona söyleseydim.
-Keşke onun yerine beni sevseydi.
Bu cümlelerin sonu ya pişmanlıktır yada çaresizlikle istenen o istektir. Fakat iki türlü de acıtır bu cümleler. Bu kelime iki türlü de can yakar.
Bir diğer kelime de "belki". Bu kelime diğerine göre daha masum olsada her zaman aynı masumiyetini korumaz cümlelerde. Örneğin bu cümlelerde hiç de masum değildir;
-Belki o da beni seviyordur.
-Belki o da şuanda beni düşünüyordur.
-Belki o da mesaj atmak istedi ama cesaret edemedi.
-Belki bir gün geri döner.
Bu cümlelerde bu kelime boş umutlar verir insana. Toz pembe umutlar verir. Sonucu çoğu zaman kötü olur,can yakar. Can acıtır bu "belki". İnsanlara boş umutlar,boş hevesler verir. Onları beklentiye sokar.Çaresizlikle kurulur bu cümleler.
Eh, sözüm masum olan anlamlarına değil ama diğerleri çok can yakıyor... Hayatınızda belkilere yer vermeyin. Hayatınızda hiç keşke olmasın. Geriye dönüp baktığınızda keşke demeyeceğiniz, pişmanlık duymayacağınız şeyler olması dileğiyle. Hayatınızda keşkelere yer vermeyin. Belkilere ise güvenmeyin...
5 notes · View notes
selam-yurduna-yolcu · 2 years
Text
İBRETLİK BIR HİKAYE Okuyun Memnun Olacaksınız
*Birkaç yıl önce, bir vilayetimizde, bir bakanlığın il müdürüydüm. Bağlı bulunduğumuz genel müdürlük, başka üç ilin de il müdürüyle birlikte beni, diğer bir ilimizde personel almak üzere görevlendirdi. **Biz dört arkadaş birleşerek sözünü ettiğim ile gittik. Önceden bizim için ayrılan misafirhaneye yerleştik, şehre gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk. Zaten ben ve arkadaşlarım bu ile ilk defa geliyorduk. Ne kimseyi tanıyorduk, ne de kimse bizi tanıyordu.
Arkadaşlar olarak hepimizin kanaati aynıydı, hak edeni kazandırmak. Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes, maalesef bir referansla, bizi rahatsız edecekti. Bunun için çok dikkatli olmalıydık.
**İle ikindi vakti vardık. Kimseye görünmeden şehrin biraz dışındaki kenar bir mahallede, tarihi bir camiye gittik. İkindi namazı kılınmış, caminin avlusu boştu. Osmanlı'dan kalma, mimarisi insanda manevi duygular uyandıran şirin bir caminin avlusundayız. Dört arkadaş şadırvana oturarak abdest almaya başladık. Mayıs ayının serin, sıcak havası da ayrı bir güzellik katıyor çevreye. **Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki ayaklarımın önüne bir çift takunya kondu. Takunyaların geldiği tarafa doğru şaşkınlıkla başımı çevirdim. Yüzüme tebessümle bakan, orta boylu, esmerimsi ve yakışıklı diyebileceğimiz yirmi beş yaşlarında bir gençle göz göze geldim. Utangaçlığın vermiş olduğu çekingenlikle;
"Ben buraları bilirim, siz yabancıya benziyorsunuz, namaz kılana hizmet etmek, Allah'ın rızasını kazandırır. Allah kabul etsin!" dedi.
Gencin tebessümü, davranışı, kibarlığı, her şeyden önce içten davranışı hepimizi çok etkiledi. **Sordum:
"Sen kimsin?, Adın nedir?"
"Adım Bilal, bu mahallede oturuyorum."
Bir an abdest almayı bırakarak gençle ilgilenmeye başladım.
*"Ne iş yapıyorsun Bilal?"
Biraz durakladı; ama yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmeden sorumu cevaplandırdı:
"Şimdi işim yok; ama inşallah yakında işe gireceğim"
O kadar inanarak söylüyordu ki bunu,
"Nasıl olacak o, Bilal?" dedim.
*Müthiş mütevekkil ve huzurlu bir yüzle:
"Üç gün sonra" dedi, " … Müdürlüğü’nde sınavla personel alınacak. Rabbim, oraya girmeyi nasip edecek inşallah!" demez mi?..
Ben bir an neye uğradığımı şaşırmıştım. İşe alacak olan bizdik. Arkadaşlarım da artık, Bilal ile aramızda geçen konuşmalara dikkat kesilmişlerdi.
**"Peki, Bilal" dedim, "Bu zamanda işe girmek zor, hem de çok zor! Senin torpilin var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin?"
Bilal o mütevekkil ve mütebessim halini kuşanarak (ki bu halini hiç unutamıyorum.), hepimizin üzerinde bomba tesiri bırakacak sözü söyleyiverdi:
"Bir yetimin referansı kim olur?
Benim referansım Allah Celle Celaluhu'dur. Ne güzel vekildir O. Dün gece O'na teheccüd namazından sonra dilekçemi sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?"
**Ya Rabbi! Ne işe tutulmuştuk?
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum! Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim. Musluktan avucuma su alıp yüzüme serptim.
"Bilal, baban yok mu?"
"Yok, ben üç yaşındayken ölmüş. Anneciğim büyüttü beni".
**Temiz bir saflık üzerindeydi. Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu. Bu o kadar meydanda idi ki kalbi adeta yüzüne vurmuştu.
"Askerliğini yaptın mı Bilal?"
"Yaptım ya, hem de çavuş olarak".
Artık Bilal'ı daha yakından tanımalıydım; çünkü o tanınmayı çoktan hak etmişti.
*"Evli misin Bilal?"
Bir anda gözleri yere düştü. Yine o mütevekkil hali üzerindeydi. Utanarak sözünü sürdürdü; "He ya, evli değil de sözlüyüm. İnşallah, işe girer girmez düğünümü yapacağım".
Yine o kadar kesin konuşuyordu ki!
**"Ama Bilal, üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sanki sınavı kazanmış gibisin!"
Sustu. Başını kaldırdı ve gözlerini ufka dikti hemen cevap vermedi, daldı. Yüzünün rengi bir beyazlaşıyor, bir sararıyordu. Biraz sonra gözleri ufka dikili olarak ve sesine bir gizemlilik katarak şunları söyledi:
"Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven seveni korumaz, ona yardım etmez mi? Seven seveni hiç yüz üstü bıraktığı görülmüş müdür?”
**Ona söyleyecek laf bulamıyordum. Bilal öylesine bir kalp taşıyordu ki, Allah bizi kocaman kocaman müdürleri, Bilal kuluna hizmet ettirmek için ayağına göndermişti.
Kim müdürdü, kim işçi olacaktı? Bilal dilekçesini en büyük makama sununca melekler harekete geçtiler; daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte Bilal kulun ayağına koşmaya başladılar. Çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a malik olan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi?
*Sormaya devam ettim, içim titreyerek:
"Bilal, sözlünü nasıl buldun? Bu zamanda hem yetim, hem işsize kim kız verir ki?"
Başını salladı ve "doğru" diyerek ekledi;
"Zor nişanlandım ya, Allah razı olsun, kayınpederim olacak olan insan, ‘sözde Müslüman’ değil, hakiki mümin. ‘Bu zamanda namazında niyazında damat nerde bulunur, hem rızkı veren Allah'tır’ dedi ve kızını bana verdi. Rabbim rızkımızı verir inşallah."
**“Bilal, senin bu tarz yetişmene neden olan, seni bu mütevekkil hale getiren bir sır olsa gerek.”
“ Eğer ona sır denilirse, var. Sevgili anneciğim bana hiç haram lokma yedirmediğini söyler.”
**Bilal lise mezunuydu, üç yüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçerek ilk yetmiş kişinin arasına girdi. Şimdi mülakata girecekti.
Ve bizler, önümüze sunulan, Bakanlık dâhil, bütün referansları bir kenara koyarak Bilal'ın referansını en öne aldık!
*Mülakat gününe kadar bizi göremedi, kim olduğumuzu da zaten bilmiyordu. Mülakat günü geldi çattı. Tüm arkadaşlar merak ediyorduk, bizi karşısında görünce acaba nasıl tepki verecekti?
*Adı okundu, içeri girdi. Heyecandan olacak, bizi birden fark edemedi, zaten kıyafetlerimiz de değişmişti. Biz susmuştuk, o da başını yavaş yavaş kaldırarak bize baktı.
Birden şaşırır gibi oldu, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü, sessizliği bozdum;
"Bilal, bizi tanımadın mı?"
"Evet".
"Peki, ne diyeceksin şimdi?"
Ağlamaya başladı, çocuk gibi hıçkırıyordu. Artık biz de dayanamamıştık, ona uyduk. Sabah makamında hıçkırıklar boğazımıza düğümlenmişti. Oda öylesine bir havaya bürünmüştü ki bazı manevi şeylere elle dokunmak mümkündü, adeta. Bilal ellerini Rabbine kaldırdı ve:
*"Ey Rabbim! Ben halimi sana sunmuştum, içimi sana açmıştım, şimdi burada müdürlerime karşı mahcubum. Ey Allah'ım, ben Sen'den, başkasından istememeyi istedim. Beni yalnız Sana muhtaç eyle Allah'ım” dedi.
Bir an bir sessizlik oldu. Arkasından hüzün dolu bir sesle;
"Ne olur, izin verin çıkayım" dedi.
"Peki, Bilal" dedik, "Güle güle git. Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın!"
***Allah'tan isteyenler muratlarına erdiler de, O’ndan başkasından isteyenler helak oldular. Allah dilerse bütün dünyayı Bilal'lere hizmetçi yapar (Bizi yapmadı mı?)
Fakat Bilal yüreğine ve saflığına ulaşmak gerek.
"Referansım Allah'tır" diyenlerden olabilmek duasıyla...
16 notes · View notes
yasinnbb · 11 months
Text
Bazen hayat güzel başlar....
Seni dinlemeyen bir insan, seni anlamaz...
Seni anlamayan bir insan, seni umursamaz...
Seni umursamayan bir insan, seni sevmez...
Seni sevmeyen bir insan, sana zaman ayırmaz...
Sana zaman ayırmayan bir insan, seni görmezden gelir...
Seni görmezden gelen bir insan, sana bakmaz...
Sana bakmayan bir insan, sana inanmaz...
Sana inanmayan bir insan, sana hak vermez...
Sana hak vermeyen bir insan, sana saygı duymaz...
Sana saygı duymayan bir insan, seni önemsemez...
Seni önemsemeyen bir insan, seni beklemez...
Seni beklemeyen bir insan, sana merhamet göstermez...
Sana merhamet göstermeyen bir insan, seni korumaz...
Seni korumayan bir insan, senden hoşlanmaz...
Senden hoşlanmayan bir insan, seni güldürmez...
Seni güldürmeyen bir insan, seni şaşırtmaz...
Seni şaşırtmayan bir insan, sana süprizler yapmaz...
Sana süprizler yapmayan bir insan, sana ilgi duymaz...
Sana ilgi duymayan bir insan, sana sadık kalmaz...
Sana sadık kalmayan bir insan, sana kucak açmaz...
Sana kucak açmayan bir insan, sana sarılmaz...
Sana sarılmayan bir insan, seni hissetmez...
Seni hissetmeyen bir insan, senin elinden tutmaz...
Senin elinden tutmayan bir insan, sana şans vermez...
Sana şans vermeyen bir insan, sana kendinden vermez...
Sana kendinden vermeyen bir insan, sana huzur vermez...
Sana huzur vermeyen bir insan, sana mutluluk vermez...
Sana mutluluk vermeyen bir insan, senin başını döndürmez...
Senin başını döndürmeyen bir insan, seni düşünmez...
Seni düşünmeyen bir insan, sana güven vermez...
Sana güven vermeyen bir insan, seninle gurur duymaz...
Seninle gurur duymayan bir insan, seni kabul etmez...
Seni kabul etmeyen bir insan, sana hassas davranmaz...
Sana hassas davranmayan bir insan, seni hatırlamaz...
Seni hatırlamayan bir insan, seni özlemez...
Seni özlemeyen bir insan, sana deli olmaz...
Sana deli olmayan bir insan, seni merak etmez...
Seni merak etmeyen bir insan, sana dua etmez...
Sana dua etmeyen bir insan, sana sığınmaz...
Sana sığınmayan bir insan, sana tutamayacağı sözler vermez...
Sana tutamayacağı sözler vermeyen bir insan da, kalbini sevgiyle dolduramaz...
Kalbini sevgiyle dolduramayan bir insan istemezsin hayatında. Boş ve anlamsız sözler duymak ya da başka birine dönüşmek. Daha en başta söyledim ya, bazen hayat güzel başlar ama güzel son bulmaz ve her şey bir gün geride kaldığında, bu seni incitebilir...
Unutma, tek kelime etmeden inşaa edilen bütün mutluluklar, yine tek kelime etmeden bir gün senden gidecekler, bütün güzel duygular, elinden geri alınacaklar...
Birden her şey, dünyada hiçbir değeri olmayan hatıraya dönüşecek. Sahip olduğun anıların yerini, zamanla pişmanlıklar kaplayacak. Bu yüzden insan kalbine ekillen tohumlar, asla ve asla sevgisiz bırakılmamalı. Çok sevgi ve çok güzel günler ile her şeyi değiştirebilirsin hayatta...
Bazen sahip olduğumuz hazinelerin tadını çıkarmayı bilmiyoruz. Çokça insan kalabilen güzel yürekli insanlara sözüm o ki, bir insan seni dinlemiyorsa, ağırlık etme hayatında. Sahip olduğun gerçek hazineleri keşfetmeye bak. Çünkü daha fazla sevgi sözcükleri söyleyebilen değil, daha fazla sevgi sunabilen ve paylaşabilen insanlar istiyoruz hayatta... Özde olmadıkça hiçbir kelime, hepsi manâsız, hepsi boş ve hepsi değersizdir benim nazarımda...
3 notes · View notes
oyunabirazara · 2 years
Text
Eskiden medreselerde talebelerin önüne bir kağıt atılır, nasıl eğilip aldıkları gözlemlenirmiş. Talebeler edebe riayet ederek dizleri üzerine çömelir alırlarmış..
Bu misalde bize öğretiyor ki; Edep öyle bir haslet ki insanın ruhunu inceltirken, kalbini yumuşatıyor, bedenine sıhhat ve zerafet katıyor.
Güzellik çeşit çeşit boyalarla, vitrin vitrin kıyafetlerle, en trend eşyalarla sağlanıyor olsaydı eğer âlemde hiç çirkin(!) kalmazdı...
Edep öyle bir güzellik ki hiçbir maddi kusur o güzelliğin önünde engel teşkil edemez. Ama tam aksi edebsizlikte öyle bir çirkinliktir ki hiç bir makyaj, süs, ambalaj ve moda malzemesi o çirkinliği kapatamaz.
Zamane ölçüleri sakın sizi yanıltmasın evrensel ölçüler şaşırmaz. Kalıba bakan keki es geçen kişiler sizi sakın yanıltmasın. Kalıb karın doyurmaz.
Bir amca fotoğrafı görmüştüm bastonunun ucuna çorap geçirmiş camiye girerken, cami kirlenmesin diye... İşte nezaket, işte incelik ve işte edep.
Suyu şişeden değil, bardaktan içmeye özen gösterenler, yerden birşeyi alacakken eğilerek değil çömelerek alanlar, sokakta mümkün mertebe hiçbişey, hele dondurma hiç yemeyenler, her zaman ayak ucuna bakarak yürüyenler...
Edebi bir tâc, bir zırh, bir pelerin, bir kalkan gibi kuşananlar işte onlar kurtuluşa erenler olacaklar.
Meryem suresinde Rabbimiz buyuruyor ki;
“İman edip yararlı işler yapanlara Rahman olan Allah (gönüllerde) sevgi uyandırır.”
Edepten ayırmasın Mevlam... Hepimizin ve cânım gençlerimizin bu konuda kavi olmasını lutfetsin...
🖋️
Ebu Bekir Varrâk hazretleri de edebi ne güzel tanımlıyor:
“- Edeb, konuştuğun zaman dilini, yalnız kaldığın zaman kalbini, dışarıya çıktığın zaman gözünü, yediğin zaman boğazını, sofrada uzattığın zaman elini, yürüdüğün zaman ayağını muhafaza etmek ve bütün işlerinde vaktini korumaktır. Kim âzâlarını korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvları edebsizliğe gider. ”
Muhammed b. Sirin, annesinin yanında sesini o kadar kısardı ki : şayet onu tanımayan birisi görse sesinin kısıklığından dolayı onu hasta zannederdi.
Ne mutlu edebi hakkı ile kuşananlara...
Gönderiyi elden ele yayalım mı dostlar?
Haydi güzellikler çoğalsın.
Selam ile...
@oyuna_biraz_ara
#edep #söz #derin #medrese #ders #derstenkalanlar #bedensıhhati #suşişesi #sokakyazıları #dil #yol #yürümek #kalp #i̇man
Tumblr media
10 notes · View notes