*
"Benim sende gözüm var, sende yaşanmamış bir hikâyem, acıklı bir sonum var.
Sevgili, benim sana senden habersiz bırakıp kaçtığım bir hayatim var."
Bir sana anlatabiliyorken seni, bunca susmak taşınır yük değil inan. Nasıl bir yara iziymişsen sen, kaynayan kemiğim kırıldı yine yerinden.
Meğer ne çok şeyi ört pas etmeye çalışmışım, çalışmışım da becerememişim.
Ağzından çıkan tek bir kelimenin muebbetindeyim; "sevdim."
Kulağına akıtamadıklarımı dokuyorum ya simdi sayfalara; elimde olsa satir araları bile bos kalmayacak. Sana öyle bir 'sen'i anlatacağım ki, o gözlerin bir kez de öyle isteyecek gözlerimle kavuşmayı.
Sesinden akacak sözcüklerim, seni sende boğacağım sevgiyle. Sen okurken satırlarımı, izlemek isterdim aslında seni, ama sen beni görmüyormuşsun gibi. Hiçbir şey söylemeye mecbur kalmadan, olduğu gibi. Belki -bencilce- bir gözyaşı olup, canından kopup, seni çizdiğim kelimelere konup yeniden doğuşumu izleyebilmeyi isterdim.
Çünkü zor,
Bir kelimenin esaretine kapılıp kaç gecemi, gündüzümü feda ettim ardından.
Senin dudaklarından cıktı ama benim kalbime oturdu sözcüklerin. Sustukça sana, sanki son nefesimi veriyorum. Yazıyorum, yazmasam hasta edecek beni içim.
Benim bırakıp kaçtığım bir hayatim var, sende. Unutmadığım bir gece, aklımdan çıkmayan o muebbetim "sevdim", ve geçmişten gördüklerim; resimlerin yanında hep bir siluetim.
Çünkü ağır,
"Çok sevdim" deyip gitmesi. Bu sözcükleri senin işitememen çok ağır. Eziliyorum, gömdüğümü sandığım yerden ilk dirilisi değil ya, seni sevmişliğimin.
İçimin gardiyanları alışık senin bas kaldırmalarına. Her mahkememde susmasaydın sen, dökülseydi dudaklarından muebbetimin -şimdiki- hali, yaka paça tıkmazdım kendimi içeri. Ama nasıl bir seni sevmişlikse, hep buldu kanunlarımın acık bir maddesini; ellerini cebine koyarak yine yürüdü caddelerde. Belki çıkarsın diye karsısına, her gün seni ilk tanıdığı yerlerde dolaştı hep, çıkmadın.
Hayat seni ilk karsısına çıkardığındaki gibi cömert davranmadı ona. Arka sokaklara itti onu. İssizliği öğretti, yalnızlığı. Acemiliğini atınca uzmanlığını kalabalıklar arasında yaptı. İlk unvanını âlisi, kimsenin bilmediği bir dilde konuşmaktı.
İyi biri olmayı, arınmayı emir vermişti ömrüne.
Zaman, o kadar çok şeyi gösterdi ki; seçimlerini, hatalarını, doğrularını. Kendi hayatini dışarıdan seyredebilmeyi öğrendi. Bu dönemlerde sen - en isteksiz verilen karar- aklındaydın.
Bilmediğin dillerde, belki de hiç dinlemediğin şarkıların esliğinde, bir günesin doğusunda defalarca özür diledim senden.
Yokluğun, en çok düşündüğüm yokluktu.
Simdi bulmuşken seni, gözlerin kelimelerimle meşgul olurken hiç bitsin istemiyorum bu an. Hayat çağırmasın, çünkü sen bunları okurken zaman diye bir kavram yok benim için.
Çünkü unutması mümkün değil,
Böylesine istenilen bir yaşanmamışlığı yasamadan. Seni hiç unutmamak içinse bu çaresizce kıvranışlarım, söz! Hiç unutmayacağım seni.
Zaten adinin yanına bile yakışmıyor ki. Oysa adim, adin gibi 5harfli, 2hecede dudağından döküldüğünde anlamı gibi çiçek acıyor.
Sen bilmiyorsun, ağzından çıkan sözcüklere yatırdım boynumu. Hani kessen de katili dudaklarındır, kaldırıp öpsen de.
Ama konuşmuyorsun. Ben bir seni dinliyorum, sende susuyorsun. Suskunluğun yırtıp geçiyor kulağımı, etimi kesiyor, gözlerimi yakıyor acıyorum.
"Acıyı sevmek olur mu?" (Mehmet Erdem)
Deliye donuyorum yokluğun baktıkça yüzüme ve ağzını bıçak açmadıkça. İçimde adini koyamadığım onlarca kasırga, gözlerimde gördüğün yalnızca bir esinti oysa. Bir parçalasan göğüs kafesimi, hadi onu da geçtim!
Yeni doğmuş bir bebeği gördüğündeki o ilk an, sokakta tanık olduğun bir kazanın çarpışma anında içindeki o duygu, çocukluğunda saklanmış bir oyuncağını bulduğundaki o ilk zaman hissettiklerin gibi sarılsan bana bir kere.
Kalbim çıkıp konacak göğsünün sağ kösesine.
Çünkü kokun,
-dan dan çektiğim nefes kan olup karışıyor kalbime. İçimdeki hersek seninle bambaşka bir bütün oluyor. Avuçlarım terliyor. Ensem buz kesiyor tenine yakınlığımda. Parmaklarımdaki alevi, söndüremiyorum. Sana dokunmak değil mesele, ezbere almak her çizgini.
Sana dokunmadan ölsem de, inanmam. İçim böyle yanıyorken sana, o bile mümkün değil.
Bunca tahammülsüzlüğümün nedenini merak ediyor musun hiç?
Benim cevabından korktuğum o kadar çok sorum var ki sana. Bilerek vazgeçiyorum.
Zaten tüm kanamalarımın adi olmuşsun, damla.
Gözüm donmuyor değil ya! Sensiz geçirdiğim her güne "alacaklısıyım" diyerek avutuyorum günlerimi.
Sonra biriktirdiklerime bir bakıyorum, hepsi dun.
Geçmeyecek.
Bugünüme taşıyamazsam seni kurtuluşum yok, geç anladım.
Bunun için-de özür dilerim senden.
Öğrendim,
Hayatin bir kere yaşandığını,
Bir fırsatın varsa konumsak için, susulmamasını
Ve
Beklemenin, kaybetmenin yarısı olduğunu.
Bu yüzden anlamadın sen, sana neden öyle sarıldığımı. Hiç kaybetmek istemiyormuş gibi iştahla bağlı olduğun bir duyguyu katık etmenin ne demek olduğunu.
Benim sende gözüm var.
Simdi o dudakların var ya,
Ya öldürecek beni sus pus feda edeceğim kellerimi sözcüklerine,
Ya da yaşatacaksın beni,
İnim inim "sen" diyeceğim;
Hayat içtikçe nefesinden "asığım" diyeceğim.
Ömrümde en çok seni sevmeyi isteyerek sevecek, ölürsem de aşırı dozda sevmiş/sevilmişlikten öleceğim.
Çok mu istediğim?
Bir kere sana en içten diyeyim; sevgilim.
7 notes
·
View notes
Asfalttan Kopup Tarlaya Yuvarlanmış Taş
Hayatımın en güzel şeyini, en güzel yerinde bırakmış ve ordan uzaklaşmak zorunda kalmış gibiyim. Çok sevdiğim bir oyunun, en heyecanlı yerinde eve gitme vaktimiz gelmiş sanki. Fakat ne eve gitme vaadiyle terk ettiğim o oyuna bir daha dönebildim ne de eve gidebildim. Başka sokaklarda yürüyor ve kağıt üstünde bana ait olan başka evlerde konaklıyorum. Zaten aitlik nedir ki? Çok para verip sahip olduğumuz şeyler mi? Çok sevip benimsediğimiz şeyler mi? Yoksa sadece içimize sinen şeylerle kurduğumuz bağlar mı? Çaba gerektirir mi acaba? Bilmiyorum. Hiçbir şeye ve hiçbir yere, hiçbir zaman ait hissetmedim. Herkesle ve her şeyle aramda aşılmasını korktuğum bir mesafe var gibi. Bilmemeyi ve görmemeyi dilediğim birçok şeyi görüyor ve algılıyorum. Esasen beni, ben olmaktan vazgeçiren düzene ve kendimden vazgeçmeyi tercih eden ben'e, biraz kızgın ve çokça kırgınım.
Öyle zamanlar var ki; her şeyi bir anda yapmak istiyorum. Kendi hayatımda küçük bir kaos yaratıp, o kaosta kaybolmak ve dışarıya ait o kaostan uzaklaşmak. Hem zaten o zaman anlamı oluyor biraz durup soluklanmanın. Başka türlü durup da kendime üzüleceğim yok nasılsa. Böyle söylüyorum, çünkü artık öyle bir yer ki burası, insan kendisine karşı şefkatli ve tarafsız olmaktan uzaklaşıyor. Hak ettiğini ve hak etmediğini düşündüğü şeyler oluşmaya başlıyor. Aslında her şey o kadar basit ve akışta ki. Ama biz sevilme halini, hayatı boyunca gerçekten hiç sevilmemiş insanların vicdanlarına bırakıyoruz. Elini bir kere vicdanlarına koymamışların, ellerini tutup karşıya geçmeye çalışıyoruz. Bu bir karamsarlık mı? Asla. Gerçeğin, karamsarlıkla karıştırılmasını artık hiç kınamıyorum. Bir var olan, bir yok olan hiç kimseye kızmıyorum. Sonuçta bile isteye su vermediğim toprağın kuruyup çatlamasını istemişimdir; çiçek açmasını değil. Sevgisine inanmadığım ve ait hissedemediğin bir "şeyin" içinde, arkalarından su döküp, dönmelerini dileyemem. Hem de bu kıtlıkta.
2 notes
·
View notes
Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler
Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden
Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden
Denize karsı küçüle küçüle giden evleri
İnce ince karşılardın olağan karşılardın
Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen
Bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen
Seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden
Kadınlar taş heykeller gibi gelip gecer sarı kayalardan
Hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden
Çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlügü diyorum
Körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen
Sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın
Geyik resimleriyle kabarık her köşen
Geyik derisinde akan ilk nehir
Bir el uzanışıyla
İlk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım
Leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa
Çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir Suna
Parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana
gök taşlarını getiriyorlar
Seni sayıklıyor
Denemesi yanlış yapılmış ilk ok
Sezai Karakoç // İlk
9 notes
·
View notes