Tumgik
#halkın ekmeği
yorgunherakles · 8 months
Text
bırak beni,
çünkü günlerim değerli.
brecht - beş paralık roman
23 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Halk Oyunları
Halk unutkan bir balık sürüsü gibi sürekli bir tarafa üşüşür,
Yönünün doğru ya da yanlış olduğunu kendi anlaması gerekirken,
Kim hangi yöne çekerse o yöne gider
Bu aldatmanın adına da halkın demokrasiye inancı denir.
Halk budur işte; âlimi de içinde zalimi de,
Yani hak edilmişler topluluğuZengini daha da zengin edilme köleliği adına
Halka halka olurlar güç oyunlarında
Oyunlar halk için oynanır, oylanır kendi aleyhine kendi meclisinde
Bu oyunda ezilmişliğin payı son halka olarak halk olur.
Sıra bir türlü gelmez haklarının hakkına,
Sürekli seçim ola ki; bir oya d/oya,
Umut fakirin ekmeği partisine vereceği destek ile
Kendisine dokunmayan yılanın bin yıl yaşaması adına sadık ve itaatkar olmak düşer payına
Halk kullanılmak içindir adım ona demokrasi denir.
Halkı oyalaya, oyalaya, halktan oy alanlar
Seçimlerde parmağına sürerlerdi çıkmaz boya,
Güvenilmezliğini başka nasıl anlaya
Parmak boyasını kaldırdılar demokrasi adına
Oy kullanmaya gelenin üst araması yapılırsa çıkacak ortaya foya
Seçimden sonra hemen zamları daya,
Şimdi oy/unun karşılığını alıyorsun şaşırma
Seçilmişler işe bir soyuna
Aldatmak ve soymak için hemen başlarlar yeni bir oyunaSürekli girdi halk her dümenin yoluna,
Dahil oldu her pis oyuna.
Temsilde milletin çıkarı yerine ayrıcalıklı olanların çıkarları koyun koyuna,
Menfaatlerini temin etmek ve oynadıkları oyununu meşrulaştırmak için belirli sürelerle muhtaçtırlar halkın oyuna,
Oysa biz halk oyunlarını kültürümüzün folklor çeşitliliği olarak bilirdik
Halkın üzerinde oynanan oyunlar kültür olana kadar!
] Önder Karaçay [
5 notes · View notes
by-hulusi · 1 year
Text
Ükede 3 kalıbın kırılması gerekiyor!
BEN DEVLETİM
Değilsin. Sen bir personelsin.
BİZ OSMANLI TORUNUYUZ
Osmanlı bir hanedandı.
Sen onun asker ve vergi aldığı yoksul köylünün torunusun.
BU DEVLETİN EKMEĞİNİ YİYENLER
Devletin ekmeği falan yok. O halkın ekmeğidir, alın teridir.
5 notes · View notes
etaali · 1 year
Text
Tumblr media
İnsanlarla ekmek arasında uçurum olursa din olmaz
21 Kasım 2022
Büyük Ayetullah Cevadi Amuli, dün Kum Havza-İlmliye Genel Kurulu üyelerinin bir toplantısında şunları söyledi: "Halk ile halkın ekmeği arasında bir uçurum olursa, artık din olmaz." Ekonomi ülkenin ekmeği ve yağıdır, milyarlarca doların yağmalanması ve zimmete geçirilmesi önlenmeli ve ekonomik sorunlar çözülmelidir!
Esra bilgi portalından (Cevat Amuli'ye ait site) alıntı yapan Shafqna'ya göre Şii Taklid mercei şöyle dedi: Ümit ile arzu arasında fark vardır. "Umut" ön hazırlığı yapıp sonucu beklemektir. "Arzu", giriş yapmadan sonucu bekleyen şeydir. Bir şeyler ekmiş ve yağmur yağmasını bekleyen bir çiftçi umut içindedir, ama hiçbir şey ekmemiş ve yağmur yağmasını uman bir çiftçi arzu halindedir!
Alanın mesajını topluma çözüm olarak sunun. Yönetim konularında, sadece yetkililere tavsiyelerde bulunmak işe yaramaz. Nasihat, yolu bilen ve yoldan çıkan gençler içindir, ancak yönetimin tavsiyeye değil çözüme ihtiyacı vardır.
Merce-i Taklid, secdenin önemine değinerek şöyle dedi:
Sahifa-i Seccadiye (Hz.Hüseyin'in oğlu İmam Zeynelabidin'den dualar) , seccadelerimizin yanında olması gereken bir kitaptır. Bu kitaptaki dualarda, Allah'tan bize "hasan-ı veleyah" vermesini diliyoruz, bu da kişinin emri altındakileri ve emri altındakileri iyi yönetebilmesi anlamına gelir. Herkes kendi iş alanında bir nevi validir ve iyi bir yetkiye sahip olmalıdır.
Şöyle devam etti: Sevgili İslam Peygamberinden (s.a.v.) bir rivayet vardır ki, "Allahım, insanlar ile ekmekleri arasında ayrım yapma".diye dua eder. Halk ile halkın ekmeği arasında uçurum olursa din olmaz. Ekonomi ülkenin ekmeğidir. Milyarlarca doların çalınması ve zimmete geçirilmesi önlenmeli ve ekonomik sorunlar çözülmelidir.
Büyük Ayetullah Cevadi Amuli şöyle dedi:
"Eğer lider Ali bin Ebi Talib ise, selâm onun üzerine olsun, iyi bir lidere sahip olmak meselenin bir yönüdür. Öte yandan, görevliler grubu doğru hareket etmelidir. Ülkemizin Allah vergisi birçok tesisi var. Dünya nüfusunun neredeyse %1'ine sahibiz ama dünyadaki tesislerin(kaynakların) %10'una sahibiz ki bu da doğru bir planlama ile organize edilmelidir.
Şehit kanlarına sahip çıkılması gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi:
"Kürdistan kışında siperleri korumak için o kadar direnen şehitlerimiz oldu ki, bu şekilde donarak öldüler. Bu temiz şehit kanları ülkenin başkentidir. Ayrıca halkın kendisi ülkenin başkentidir ve dinin direğidir. Nechül Belağa'ya göre insanların ihtiyaçlarına dikkat edilmelidir.​​​
2 notes · View notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Emeklilere ve Yarınlarda Emekli Olacaklara
✍🏻 İlkay
Suçluyuz;
Çalıp çırpılırken sustuk, örtülü ödenek dediler sustuk, devletin fabrikaları ve zenginlikleri satılırken sustuk, garantili soygun dediler sustuk, yüksek vergilere sustuk, kıdem tazminatlarımızı ödememelerine sustuk, maaşımıza enflasyona paralel zam verilmediğinde sustuk, itibardan tasarruf olmaz dediler sustuk, ekmeği askıdan alın dediler sustuk, hakaretler ettiler sustuk, sağlık şartlarımızı kısıtladılar sustuk, anayasaya karşı çıktılar sustuk, çocuklarını çürük gösterdiler çocuklarımızı biz askere gönderdik sustuk, atalarımızın kanlarıyla düşmandan kurtardığı toprakları sattılar sustuk, ihalelerde yandaşlarına devletin mallarını peşkeş çektiler sustuk, KPSS sınavlarını yapıp sonuçlarına göre yerleştirmeyip yandaşlarını kayırdılar sustuk, biz boyuna sustuk. Bu yıl emeklilere yüzde beş zam yaptılar yine susuyoruz. Susmakta hata ettik kardeşim.
Eskiden meydanlarda memurlar, emekliler maaş zammı düşük olduğunda yürüyüş yaparlardı, iki cop sonrası atarlardı kodese sonra yine pek bir şey değişmezdi. O günlerden mi korktuk, susturulduk? Şimdi iki coptan mı yoksa iki gece kodeste olmaktan mı korkuyoruz? Bu dediklerimden daha mı korkunç, yaşanılacak sefalet? Anlamak güç.
Yıllardır, azalan emekli maaşlarına karşın ben emeklilerden hiçbir hareket görmedim. Seyirde izliyorum halen. Bugün yapılan zamma gençler sosyal medyalardan paylaşımlar yapıyor.
Kimi emeklilerde tuz kuruluğu ile ben yanarsam yanayım, onlara oy verenler de yanıyor daha iyi ya diyorlar. Karşı taraftakilerde ise, kader fikri hüküm sürüyor ve maalesef biz olup birleşemiyoruz.
Her emekli hakkını talep etmeli.
Hayatınızı bu ülkede çalışarak geçirdiniz, hükümet size borçlu! Hükümetin işi bu! Hakkınızı vermek ile yükümlü. Sizi sömürmekle değil!
Sorun şu;
Devletin kasası boş! Devleti sustuklarımızdan boşalttılar.
Emekliye bir şey kalmadı. Para yok, çünkü para bitti! Para neden yok, vaktiyle memurların görmezden gelip sustukları şeyler için.
Ve aynı memurlar bugün emekli…
Sorularım;
Memur iken bu devletin malına ve halkın ödediği vergilerine vaktiyle sahip çıkmayan şu an emekli olan kardeşim, sen görevini doğru yapsaydın, şimdi bu hale düşer miydin?
Şu an itibariyle memurlar görevlerini doğru yapsalar, çalıp çırpmayı görmezden gelmeseler, yarın bu devletin tek kuruşu çalınır mı?
Geç kaldılar, diye geç kalmak zorunda değiliz;
Başarısızlıklarımızı çürük elmanın yansıması olarak gördüğümüzden yanılıyoruz! Bir hata yapıyoruz, sonraki hatalarımızı ilk hatanın zinciri gibi kabul görüyoruz. Neden bu soruna çözüm düşünmüyoruz? Neden daha az hata yapan bir devri başlatmıyoruz!
Bence artık bir memur, hata yapmakta ne kadar ısrarlı olursa; yarınını o kadar çabuk kaybedecek.
Geç Kalacak Olursanız;
Ki geç kalınacak, çünkü mülakat ile yerleştirilen memurlar kendilerinin yetiştirdikleri kişilerden oluşuyor.
Yarınlarınıza yaptığınız hainlikle hatırlanacak, sefalet içinde yok sayılacaksınız ve bir gün size, hükümet şöyle diyecek; hiç para yok bu yüzden size maaş da yok. Kalırsınız oracıkta, yardıma muhtaç, onursuz bir yaşamda.
Olan, doğru yaşayanlara da olacak yanınızda; yazıktır işte onlara…
Kemalist İlkay
0 notes
netseocu · 7 months
Text
Göktürk'te Lezzet Molası: Adana Dürümün En İyisi
Göktürk, İstanbul'un yeşil cenneti olarak bilinir ve bu huzurlu semtin sokaklarından yükselen nefis kokular, lezzet dolu bir maceraya davet ediyor. Göktürk'ün yöresel mutfağının önemli bir parçası olan Adana dürüm, hem yerel halkın hem de İstanbul'u ziyaret edenlerin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Bu makalede, Göktürk'te bulabileceğiniz en iyi Göktürk Adana dürüm ve bu nefis yemeğin tadını çıkarmanız için bazı ipuçlarını keşfedeceksiniz.
Adana Dürümünün Özgünlüğü
Adana dürümü, Türk mutfağının önemli bir parçasıdır ve özellikle baharatlı dana veya kuzu kıyması ile tanınır. Et, özel baharat karışımı ile yoğrulur ve ardından ince şişlere sarılır. Ardından közde pişirilir, elde edilen lezzetli kıyma, ince lavaşın içine sarılır ve Adana dürümü hazır hale gelir. Göktürk Adana dürüm deneyimli ustalarımız tarafından hijyenik koşullarda hazırlanır ve siz değerli müşterilerimizin beğenisine sunulur. Restoranımızda tüm yemekleri gönül rahatlığı ile tüketebilirsiniz.
Göktürk'te Adana Dürümü Deneyimi
Göktürk, hem doğal güzellikleri hem de lezzetli yemekleri ile ünlüdür. Göktürk'ün yerel restoranı olan İksir Kebap, geleneksel yöntemlerle hazırlanan nefis Adana dürümleri sunar. Bu restoran, taze ve kaliteli malzemeler kullanarak damakları şenlendiren bir deneyim sunar.
Göktürk'ün En İyi Adana Dürümü Restoranı İksir Kebap
1. Göktürk'ün Adana dürümü konusundaki en bilinen adreslerinden biri olan bu restoran, özel baharat karışımı ve taze et kullanımı ile ünlüdür. Mekanın samimi atmosferi ve hızlı servisi de dikkat çeker.
2. Bu mekan, lezzetli Adana dürümleriyle ünlüdür. Kaliteli et ve özenle hazırlanan baharatlar, bu restoranın lezzetini benzersiz kılar.
3. Göktürk'ün yerel favorilerinden biri olan İksir Kebap, taze ve kaliteli malzemelerle hazırlanan enfes Adana dürümleri sunar. Ayrıca, restoranın taş fırın ekmeği de lezzet katmaktadır.
Sonuç Olarak
Göktürk, doğal güzellikleri ve lezzetli yemekleri ile İstanbul'un nadir köşelerinden biridir. Göktürk Adana dürüm deneyimi, damakları şenlendiren bir lezzet yolculuğu sunar. Yerel restoranlar, geleneksel yöntemlerle hazırlanan bu nefis yemeği sunar ve Göktürk'ün gastronomi sahnesine değer katar. Göktürk'e geldiğinizde, bu lezzetli dürümü tatmayı unutmayın. Göktürk Adana dürüm, hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin mutlaka denemesi gereken bir lezzettir. İster rezervasyon yapıp restoranımıza gelerek isterseniz de sıcak bir şekilde bulunduğunuz bölgeye sipariş oluşturarak eşsiz lezzetlerimizi deneyebilir ve bağımlısı olabilirsiniz.
Tumblr media
0 notes
kardesder · 9 months
Text
EKMEĞİ PAYLAŞMANIN TADINA YETİMLER İLE VARIN
https://www.kardesder.com/ekmegi-paylasmanin-tadina-yetimler-ile-varin-104311.html
EKMEĞİ PAYLAŞMANIN TADINA YETİMLER İLE VARIN
Tumblr media
“Hayır işleyiniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac Suresi/77) Savaşın vurduğu Suriye'de mazlum halkın ihtiyaçlarının en başında ekmek geliyor... Siz hayırseverlerimizin ekmek bağışlarını çadır kentlerdeki yetim ve mazlum çocuklarımıza ulaştırdık... Allah hayır sahibi N. Ö.'den kabul etsin... https://youtu.be/qiNqE4B25VI (Resim ve videoları hayır sahiplerine sansürsüz gönderiyoruz) 1 Poşet Ekmek 6 TL (Poşetin içinde lavaş tipi ekmek bulunmaktadır. Yerel dilde “rabta” denilmektedir.) Siz de yurtlarından çıkarılmış kardeşlerinizi ekmeksiz bırakmayarak bu hayra ortak olmak istemez misiniz? Telefon numaralarımızdan bize ulaşabilir, hesap numaramız ve online bağış hattımızdan anında yetimler için yardımda bulunabilirsiniz.
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Bu arada bir vatandaş olarak naçizane seçimler ertelenirse masa dağılırsa sevineceğim iktidara aday olmanın vakti değil büyük bir kriz kapıda krizin şiddetini şöyle anlatayım deprem bölgesinde yaşayan suriyeliler ülkelerine dönüyorlar ya korkudan hah hayat pahalılığından dönecekler öylesine kötü bir kriz başka olaylar da olacak ayrıntıları yazamam Kahraman da enayi de değilim ayrıca bu ortamda seçim güvenliği özellikle deprem bölgesinde sağlanamaz eğer muhalefet de halkın konuşmalarını duyup seçim erteletmek için bu katakullileri çeviriyorlarsa haklılar kim ekonomiyi ülkeyi bu hale getirdiyse o düzeltsin ki düzektebilirlerse ilah olurlar benim tahminim çıkar da rant gelsin de halkı boşver nasıl olsa sustururuz düşüncesiyle devam ederlerse ne olurlar bilemem akıllı vatandaş da öngörülü muhalefet de bu ortamda seçim yönetim değişimi istemez gine de ben 1 kişiyim Türkiye 75 milyon diğer 10 milyon mülteci yani siz bilirsiniz bana vız gelir yiyeceğim ekmeği bulurum 😴
instagram
1 note · View note
Text
Tumblr media
Bertolt Brecht
19 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Yaraları Aşktan Kadın:                                   Furuk Ferruhsad
Benim yaşamım, perdesi sonuna kadar çekilmiş bir pencereden ibaretti. Uzun bir caddeydi, her gün filesiyle bir kadının geçtiği. Karanlık bir ayetti benim yaşamım. Asılmış bir perdenin gökyüzünü benden çalması gibiydi. Ta ki O’nunla tanışana kadar. Şiirlerinde kendi yaşamımın perdelerini görene kadar. Furuğ Ferruhzad, sadece İran’da ve dünyada değil, benim yaşamımda da şiirleriyle devrim yapmış bir kadındı. Yaralarında kabuklaşmış yaşamımın devrimcisi.
Tumblr media
                                           “Ve aşktandır tüm yaralarım benim                                                     Aşktan, aşktan, aşktan.”
Furuğ’un Asırlık Acıları
Furuğ Ferruzhad, İran’da islami devrim öncesi yaşamış kadın şairlerden biriydi. Genç yaşta, trajik bir şekilde hayata veda eden Furuğ, kısa yaşamına binlerce yıllık öyküler sığdırabilmiştir. Furuğ yaşadığı dönemin birçok sorununa karşı ataerkinin içinde, baskılanan kadınların çığlığı olmayı başarmıştır. Rıza Berhani onun bu devrimini şu sözlerle açıklar; “İçerik açısından Ferruhzad, İran ve Dünya’daki ataerkilliğe karşıtlığın doğrudan anlatımıdır. İran’da tamamen biriciktir ve dünyada ise kadın biriciklerin arasındadır.”
Tumblr media
Haşim Hüsrevşahi, Furuğ’un yaşamındaki acılarını, yaralarını, Furuğ’un İran kadınları için ne anlama geldiğini, Furuğ şiirlerinin o büyülü dokusunu ise şu sözlerle açıklıyor; “Onun acısı İran kadınının asırlar boyu çektiği acının tümüdür. Onun acısı İran insanının acısıdır. Onun acısı everkil diktatörlüklere, umutsuzluklara, haksızlıklara karşı duyulan acıdır. Yaşanması gerekenlerin yaşanamamasının acısıdır. Onun acısı aşkın, insan aşkının acısıdır. Onun şiiri, tüm İran insanının acılarının çarmıhını sırtlamış, taşımıştır. Onun yaraları aşktandır, aşktandır, aşktandır. İşte tüm bu yeniliğin, yalnızlığın, acının ve toprağa dokunulmuşcasına soluklaşabilen yara bere içindeki divaneliğin oluşturduğu doku, Furuğ şiirine vurgun olmanın büyülü dokusudur.”
Tumblr media
Furuğ Ferruhzad’ın Hayatı
Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da dünyaya gelmiştir. Babası Albay Muhammed ve annesi Turan Veziri Tebar’ın yedi çocuğundan üçüncüsüydü. Furuğ’un yaşamının ve şiirlerinin yönü aslında o dönem İran’da yaşanan birkaç olayla birlikte şekillenmiştir. Bu olaylar onun alınyazı haline gelmiş, dolaylı – dolaysız yolunu, yaşamını çizmiştir.
Dönemin lideri Rıza Şah bu yıllarda birtakım İran’lı aydın ve yazarı tutuklatmıştır. Bunların birçoğu sol aydınlardır. Aynı yıllarda Rıza Şah İran kadınının, islam kurallarına göre gelenekleşen böşörtüsünü kaldırmalarını ve batılı modasına geçmelerini sağlayan, mecburi “Keşfi Hicap” yasasını yürürlüğe sokmuştur. Bu reform, islam devriminden sonra bid’at olarak kötülenmiş ve tepeden inme başka reformlara yerini bırakmıştır. Kadın özgürlüğü yine bu yıllarda sistematik bir şekilde, tepeden inme reformlarla engellenmiş, keyfi uygulamalarla İran kadını politik olarak şekillendirilmiştir.
O dönem edebiyat alanında da önemli olaylar olmuştur. Bu olaylardan en önemlisi, İran’lı yazar Sadık Hidayet’in “Kör Baykuş” romanını, Rıza Şah’ın sansür politikalarına takılmasından korkarak, Hindistan’a götürüp orada bastırmasıdır. 1940’ın Eylül ayından sonra ancak halkın eline geçen bu kitap, İran’ın ilk önemli romanıdır ve Farsça dilinde yazılmış romancılığın temelini atmıştır.
Tumblr media
Ordu Mensubu Bir Baba
Takip eden yıllarda Rıza Şah, kendi iktidarını sağlama almak ve rakiplerine karşı üstünlük kurmak adına düzenli bir orduya geçme ihtiyacı duymuştur. Furuğ’un babası Albay Muhammed Ferruhzad bu ordunun hizmetine girmiştir. Albay Muhammed ordudan aldığı gücü, o ataerkilliği, baskıcı egemen yapıyı ailesinde de fazlasıyla uygulamıştır. Furuğ’un ordu tesislerinde geçen çocukluğu, yaşam boyu Furuğ’un şiirlerine dokunmuştur.
               Ben öyle yaratıcı yığınlar arasında varlığa adım atmışım ki                                           ekmeği olmasa da                                         geniş bakış açısı var                                                  ve şimdi                             kuzeyden yemyeşil Tir Meydanı’na                       gündeyden arkaik İdam Meydanı’na varan                  ve kalabalık yerlerde Tophane Meydanı’na varan                                      coğrafi sınırlar içindedir                                             (ey şanlı vatan)
Furuğ’un ikisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı. Aile hayatındaki en büyük eksikliği babasıydı. Karısı ve çocuklarına eşya muamelesi yapan ataerkil baba, kimseye özgürlük tanımıyordu. Furuğ’un şiirlerinde sık sık ailesine, özellikle babasına getirdiği eleştirileri görürüz.
Baba diyor ki: “benden geçti artık benden geçti artık ben yükümü taşıdım bana düşeni yaptım” ve odasında, sabahtan akşama ya şahname okuyor ya Nasih ül Tevarih. (bahçeye acıyorum)
Furuğ’un babasından görmediği, göremediği sevgiyi annesinden bekleriz elbet. Ancak bu da hiç öyle olmamıştır. Annede görülen din milliyetçiliği, sevgisinin, bağlılığının tamamen ibadete yöneldiğini Furuğ şiirlerinde belirtmiştir.
Annenin tüm yaşamı açık bir seccadedir cehennem korkusu eşiğinde serili anne her şeyin dibinde her zaman bir günahın izi peşindedir ve bahçeye bir bitkinin küfrü bulaşmıştır sanıyor. (bahçeye acıyorum)
Furuğ’un kardeşlerine karşı eleştiril bakışı ise çok daha güçlüdür. Kardeşlerine karşı her zaman alaycı bir bakışla yaklaşmıştır. Yaşamlarını, karakterlerini, şiirlerinde çizmiştir. Fakat kız kardeşine ayrı bir pencere açmış, ona karşı daha ayrıntılı, daha detaycı bir perde çekmiştir şiirlerinde. Perdelerinde onun çocukluğunu, masumluğunu ve sonrasında yozlaşmış yüzünü nakış gibi işlemiştir.
Tumblr media
Ve kız kardeşim ki çiçeklerin arkadaşıydı ve anne onu dövdüğünde yüreğinin sade sözcüklerini çiçeklerin sevecen ve suskun topluluğuna götürürdü
Onun evi kentin öte ucundadır ve yapay evinde o yapay kırmızı balıklarıyla ve yapay eşinin aşkının sığınağında ve yapay elma ağaçları gölgesinde yapay şarkılar söylüyor ve doğal çocuklar yapıyor (bahçeye acıyorum)
Furuğ, ilkokul bittiğinde babasının da ilgisiyle şiire yönelmiştir. Belki de babasıyla olan ilişkisinin yarattığı enkazdan çıkarılan tek şey şiir olabilir. İlkokul çağından sonra, babasının da tutkusuyla şiirlerle tanışan Furuğ, önce okumalar yapmış, sonra da şiirler yazmaya başlamıştır. Liseye yeni başladığı dönemde ilk dizelerini yazmıştır. Genel olarak yazma yeteneğini keşfeden Furuğ, sadece şiir değil aynı zamanda kompozisyonlar yazmaya da bu dönem başlamıştır.
Tumblr media
Karanlık Bir Ayet: Perviz Şapur
Furuğ’un yaşamında kendisinden yaşça büyük erkeklerin rolü büyüktür. Babası Albay Muhammed’den sonraki ilk karanlığı Perviz Şapur olmuştur. Perviz Şapur, İran’da hiyeroglif resimlei, mizah şiirleri ve şiirsel kısaltılmış özdeyişleri ile tanınan biridir.
Furuğ, aynı zamanda akrabası olan Şapur ile henüz 17 yaşındayken 1951 yılında evlenmiştir. Aralarında neredeyse iki katı yaş farkı vardır. Eğitimine ise evliliği sonrası eşinin yanında Ahvaz’da devam etmiştir. Furuğ ilk kitabı olan “Tutsak”ı da evliliğin 1. yılı olan 1952’de çıkarmıştır. Bundan 1 yıl sonra ise oğlu Kamiyar doğmuştur. Evliliğinde sorunlu dönemler geçiren Furuğ daha fazla dayanamaz ve çift 1954 yılında boşanırlar.
Tumblr media
Bu boşanma aynı zamanda Furuğ’a çocuğuna hasret bir ömür getirir. İran’daki şeriat kanunlarına göre evlat her zaman babaya aittir. Perviz Şapur bu kanunun sunduğu fırsatı kullanmış ve çocuğun velayetini alarak bir daha Furuğ’a, oğlu Kamiyar’ın yüzünü göstermemiştir. Ferruhzad boşandıktan sonra Tahran’a dönerek şiirlerine devam etmeye ve kitaplarını yayınlatmaya başlar. Her ne kadar ailesi Furuğ’un, Şapur’un yakınında kalması gerektiğini savunsa da Furuğ kendi yolculuğuna çıkmaya kararlıdır. “Esir” adlı ikinci kitabını da bu yıllarda çıkarır.
Tumblr media
Furuğ’un kendi hikayesini yarattığı o özgürlük yolu, birçok erkek şairin bile değinemeyeceği konuları içinde barındırır. Şiirlerinde yoksunluk ve mahrumiyetten cinsel boyutlarda söz etmiştir.
Kaçıyorum bu insanlardan görünüşte benimle olan fakat içlerinde hakaretten eteğime bin bir yama yamayan (ürkmüş)
Benim sevgilim o arsız çıplak teniyle güçlü bacakları üstünde ölüm gibi durdu (benim sevgilim)
Tumblr media
Furuğ, hayatının en tutsak senelerini, çocuğunun hasretinde yaşamıştır. Şeriatın kendisinden çaldığı, onu mahkum ettiği bu esaret, yaşamının en büyük yaralarından biridir. Furuğ, şiirlerinde bu esareti ve acıyı da sık sık dile getirmiştir.
Seni istiyorum ve biliyorum asla koynuma alamayacağım sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün ben bu kafeste bir tutsağım (Tutsak)
Furuğ Ferruhzad 1958 yılında İbrahim Golestan’la tanışır. Golestan o dönem İran’ın en iyi öykücülerinden biridir. Golestan, Farsça yazma geleneğini, batı öykücülüğüyle birleştirip yeni bir öykü türü geliştirmiştir. Furuğ ile İbrahim’in tanıştığı yıllarda ikisi de birbirlerinin yazılarından etkilenmiştir.
Furuğ, İbrahim Golestan’a aşık olduğunda Golestan evli ve iki çocuk babasıydı. Furuğ, Golestan’ın eşi olan Fahri Hanım’la görüşürdü sık sık. Fahri Hanım aralarındaki ilişkiyi biliyordu. Bu aşk, Furuğ’un en sancılı ve çıkmaz ilişkilerinden biriydi. İbrahim Golestan, Furuğ’un ruhunun en karanlık ayetlerinden biriydi.
                               Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir                                        seni, kendimde tekrarlayarak                     çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek                                                 (Yeniden doğuş)
Tumblr media
brahim Golestan’la birlikte 9 ayını Avrupa’da geçiren Furuğ, bu dönem iki kitap daha çıkarmıştır. Bunlar “Duvar” ve “İsyan”dır. Bu iki kitaba da bakarak, her şiirde Furuğ’un o dönem yaşadıklarının etkilerini, izlerini görebilirsiniz. İbrahim Golestan, Furuğ’un yaralarında bir kabuklaşmanın dönüşümünü oluşturur. Furuğ, hayatının bu dönemini “Lezzet bir dolu bir günah” olarak tanımlar.
Günah işledim lezzet dolu bir günah titreyen esrik bir tenin yanında tanrım ne bileyim ne yaptım ben o karanlık susku dolu zulada
Tumblr media
Yeniden Doğuş
Furuğ Ferruhzad, 1963 yılına gelindiğinde “Yeniden Doğuş” isimli kitabını çıkarır. Bu kitap Furuğ’un yaşamının, o güne kadar taşıdığı yaralarının olgunlaşmış şiirlerini yansıtır. Furuğ, Yeniden Doğuş’ta kendi sesine döner, kendi dişil sesine. Kendi yaralarından kopan kabukların yerine perdelerini çeker.
Furuğ suskunun eşiğinden geçtiği anı anlatır: ve ben söylemeye başka bir şey bulamadığımda sen yanaklarını yaslardın memelerimin acısına ve dinlerdin (Yeniden Doğuş, Ben Senden Ölürdüm)
Benim sevgilim sade bir insandır sade bir insan benim onu uğursuz ucubeler diyarında şaşılası bir mezhebin son belirtisi gibi memelerimin çalıları ortasında sakladığım. (Yeniden Doğuş, benim sevgilim)
Furuğ’un kendi sesi, kendi perdelerine işlediği dişil sesi buydu. Coğrafya ve coğrafyasızlığın, cinsiyetinin ve cinselliğinin sesi. Kendi evrenini yeniden oluşturduğu, kendi coğrafyasına yeni tohumlar ektiği Yeniden Doğuş’uydu bu ses. Bu dönem Furuğ için kadın bedeni ve cinsel kimliğini özgürleştirdiği dönem olsa da aynı zamanda Farsça şiirde parladığı ve eril dile tepki getirdiği bir dönem olarak da nitelendirilebilir.
Tumblr media
Son Şiir
13 Şubat 1967 Pazartesi saat 14:30. Rüzgarlı bir günde Furuğ, arabasıyla Derrus’taki Lokamnuldövle Caddesi’nden aşağı inerken, Golhek’teki Şehriyar ilkokulu öğrencilerini taşıyan okul aracıyla karşı karşıya gelir. Furuğ, araca çarpmamak için direksiyonu kırar ve aracın kontrolünü kaybeder. Araçtan fırlayan Furuğ, yol kenarındaki kaldırıma çarparak boynunu kırar. Tecriş’teki Rıza Pehlevi hastanesine kaldırılan Furuğ, tüm müdahalelere rağmen kurtulamaz ve 32 yaşında kalbindeki yaralarla birlikte hayata veda eder.
Zaman geçti ve saat dört kez çaldı sokakta rüzgar esiyor sokakta rüzgar esiyor ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum
Furuğ öldükten sonra defin işlemi 2 gün bekletilir. Cenazenin kılınması gerekirken ileri gelen mollalar buna engel olmaya çalışır. Sonunda Mehrdad Samadi cenaze namazını kıldırmayı kabul eder ve 15 Şubat çarşamba günü Furuğ Ferruzhad şiirlerinin kokusunda toprağa verilir.
Furuğ’a Veda
Furuğ Ferruhzad’ın şiirleri, hikayesi, sadece kendi yaşamına değil, İran kadınının, İran insanının ve onun herhangi bir dizesine denk gelen herkesin yaşamına dokunmuştur. Hepimiz onun penceresine asılan perdelerinde kendi yaşamımızı gördük. O buğulu penceresinden baktık paramparça olmuş hikayelerimize. Aşktan kalan yaralarımıza…
Sadece kitaplarda görmedik Furuğ’u. Sadece şiirlere açılmadı onun bizlere bıraktığı gökyüzü. Sinemadan tiyatroya her alanda ondan bir parça gördük. Benim için Furuğ ve şiirleri ne ise, Abbas Kiyarüstemi ve filmleri de aynı anlamı taşır. İkisi de yaşamımın en önemli dokularına sahiplerdir. Abbas Kiyarüstemi filmlerine baktığınızda, mutlaka bir karede, bir araba koltuğunda, bir rüzgar esintisinde Furuğ’un yaşamından, şiirlerinden bir parça görebilirsiniz. Abbas Kiyarüstemi’nin “Rüzgar Bizi Sürükleyecek” filmi de Furuğ Ferruhzad’ın bir dizesinde geçer. Şimdi rüzgar bizi Furuğ’un en sevdiğim şiirlerinden birine sürüklesin. Ona, onun yaşamından bir parçayla veda edelim:
Tumblr media
(Yeniden Doğuş – İbrahim Golestan’a)
Tüm varlığım benim karanlık bir ayettir seni, kendimde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek
Ben bu ayette seni ah çektim, ah ben bu ayette seni ağaca ve suya ve ateşe aşıladım
Yaşam belki her gün filesiyle bir kadının geçtiği uzun bir caddedir, yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur yaşam belki bir adamın daldan kendini astığı bir urgandır,
Yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
Ya da birinin şaşkınca yoldan geçişidir şapkasını kaldırarak başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen birinin…
Yaşam belki de benim bakışımın, senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı o tıkalı andır
Ve bunda benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim bir duyumsama var.
Yalnızlık boyutlarındaki bir odada aşk boyutlarındaki yüreğim kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
Saksılardaki çiçeklerin güzelim yok oluşunu ve senin bahçemizde diktiğin fidanı ve bir pencere boyutlarında öten kanarya ötüşlerini…
Ah… budur benim payıma düşen budur benim payıma düşen benim payıma düşen bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenden inmektir ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
Benim payıma düşen, anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir. Ve “ellerini seviyorum” diyen sesin hüznünde ölmektir
Ellerimi bahçeye dikiyorum yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar
Küpeler takıyorum kulaklarıma ikiz iki kızıl kirazdan ve tırnaklarımı yıldız taç yaprağıyla süslüyorum
Bir sokak var orada bana aşık olan oğlanlar hâlâ aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla küçük bir kızın masum gülüşlerini düşlüyorlar; bir gece güzgârın alıp götürdüğü.
Bir sokak var yüreğim benim çocukluğumun mahallesinden çalmıştır
Zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini bilinçli bir imgenin oylumu aynanın konukluğunda dönen…
Ve böylecedir birisi ölür birisi kalır…
Hiçbir avcı, çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum okyanusta yaşıyor ve yüreğini tahta bir kavalda usul usul çalıyor küçük hüzünlü bir peri geceleri bir öpücükle ölen ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…
Ömer Aygül
123 notes · View notes
yorgunherakles · 2 years
Text
kafasında, kendini küçük görmenin boş bir gurura dönüştüğü bir çeşit lusifer var - suçunun büyüklüğünün gururu.
brecht - günlükler
19 notes · View notes
34-ist-34 · 4 years
Text
Evet. Sizleri, Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2 milyon liralık makam aracıyla tanıştıralım:
Audi A8 Long zırhlı.
Eski parayla, 2 trilyon.
Özelliklerine bakarsak; 4000 motor, camlar kurşun geçirmiyor, el bombasına dayanıklı, zehirli ve kimyasal gaz saldırılarından araç içindekiler etkilenmiyor, lastikler patlasa bile araç yoluna devam ediyor, otomatik yangın söndürme sistemi var, ayrıca acil durumlarda arka kapılar gövdeden ayrılabiliyor.
Sürekli israftan bahsederek hükümete saldıran Kılıçdaroğlu bu işte.
Tumblr media
Kürsülerde "Halkın yiyecek ekmeği yok" algısı çeker, 2 trilyonluk makam aracında zevk sefa sürer.
Bu muhalefet genel başkanı. Allah korusun devlet yönetiminde söz sahibi olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Seçmenleri de "hırsızlık yapmayıp, apartman dairesinde yaşayan halk çocuğu" diye oy versin.
Tumblr media
32 notes · View notes
yatusabesss · 3 years
Text
elazighavalimaniotokiralama
Tumblr media
Elazığ yemekleri
 Yöre ürünlerine dayanan Elazığ mutfağında yemeklerin çoğu bulgur, ayran, süt, et, çökelek ve yenilebilir bitkilerden yapılmaktadır. Çorba, bulgur pilavı ve daha ziyade hamura dayalı olarak yapılan gömme, sirın, tutmaç, keşkek gibi yemekler en çok meydana getirilen yiyecek türlerindendir. Halkın büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşadığı için tarımsal ürünlerden ve ona bağlı olarak hayvansal ürünlerden istifade ederek beslenme ihtiyacını karşılamaktadır. Bu tarz şeylerin dışında sebzeli yemekler, tatlılar, turşular ve kahvaltılık ürünlerde yöre mutfağına zenginlin ve çeşitlilik katan öteki besin maddeleridir.
Bir çok yörede olduğu benzer biçimde Elazığ yöresinde de yaz ve kış mevsiminde yenilen yemekler değişiklık göstermektedir. Yazları sebzeli; kışları ise etli ve kurutulmuş sebzelerden yapılan yemekler ile hamur harcı işi yemekler rağbet görmektedir. Gene yemekler sabah, öğlen ve akşam öğünlerinde de farklılık arzederler. Şehir merkezinde kahvaltıda çay, süt, çökelek, peynir, tereyağı, zeytin ve benzeri yenildiği benzer biçimde mercimek ve ezo gelin, yayla çorbalarına da rağbet edilmektedir. Öğle ve akşam yemekleri de daha ziyade bulgurlu, hamurlu, etli ve sebzeli yemeklerdir. Özellikle akşam yemekleri erkeklerin eve geldiği en kalabalık öğün olduğundan günün en iyi hazırlanan yemekleridir. Ayrıca bazı özel günlerde ve durumlarda (bayram, mevlüt, taziye, ramazan ayı orucu) yemekler daha özene bezene yapılır. Diğer yörelerde olduğu şeklinde en seçkin ve en leziz yiyecek pişirilir. Etli, sebzeli yemekler, çorbalar, turşular, içecekler ve tatlılar hazırlanmış olur.
Yöre mutfağında dikkati çeken bir başka özellikte pişirilen ekmeklerdir. Fabrika ekmeğinin yanında halk mümkün mertebe yörede tandır yada sacda pişirilen ekmeğe yönelmektedir. Biroldukça aile kendi yaptıkları ekmeği tüketmektedirler. Bu hususa şehir merkezlerinde de rastlamak mümkündür. Elazığ ve köylerinde ekmek ağırlıklı olarak buğday unundan yapıldığı şeklinde mısır ve darı unundan da yapılmaktadır. Köylerde halkın “ nun kuryek “ tabir etmiş olduğu ekmek ayrı bir tada sahip olup çevrede çok sevilen bir ekmek çeşididir. Elazığ yiyecekleri çorbalar, pilavlar, sebzeli ve yenilebilir bitkilerden yapılan yemekler hamura dayalı yemeklerdir. Salatalar, tatlılar ve turşular benzer biçimde çok yönlü bir çeşitliliğe haizdir. Tatlılar arasında Elazığ burma kadayıfı ve diğer kadayıf çeşitleri meşhur olup ayrı bir lezzete haizdir.
 Köfteler: İçli köfte, sulu köfte, yoğurtlu köfte, kuru köfte, kabak köftesi, yumurtalı köfte, ayranlı köfte, kızartma köfte, gıldırık köfte, çiğ köfte.
 Turşular: Acı biber turşusu, lahana turşusu, domates turşusu, fasulye turşusu, patlıcan salamura, yaprak salamura, biber salamura...
 Tatlılar : Burma kadayıf, silki baklava, aşure, zerde, sütlaç, revani, un helvası, dolanger...
 Yukarıda adı geçen köfte, tatlı ve turşu çeşitlerinin çoğu Elazığ yiyecek kültürüne vakit içinde etkileşimler neticesinde girerek ona zenginlik katmıştır. Bunların yanında Elazığ’e mahsus olan onun yiyecek kültürünü başlıca yerel yemekler şunlardır:
 Löl (gömme), mastuva, ayran çorbası (germe dui), turakin (patıfe), tutmaç çorbası, kılç, lopık, maliyez, parmar (semiz otu), pılık.
1 note · View note
yusufserkan · 4 years
Text
Sosyalist Rosa Luxemburg'un 1900 yılında yazdığı broşürün başlığıydı bu:
Reform mu? Devrim mi?
Soru hâlâ tartışma konusudur.
Peki…
Cumhuriyet ilanı; reform mudur, devrim midir?
Yanıtı Mustafa Kemal “Nutuk” eserinde ayrıntılı veriyor.
Yola çıktığı kurmay kadro ile aralarında “saltanat”, “hilafet” ve “Cumhuriyet” ilanı konusunda fikir ayrılığı olduğunu uzun uzun anlatıyor.
İlk ayrılık saltanat konusundaydı.
İtilaf Devletleri, 28 Ekim 1922'de Lozan'da toplanacak Barış Konferansı'na Ankara Hükümeti ile birlikte İstanbul'daki saltanat temsilcilerini de davet etti. Ankara bunu kabul edemezdi…
Tam o günlerde Ankara'da Mustafa Kemal'in saltanatı kaldıracağı konuşulmaya başlandı.
Sözü Nutuk'a bırakalım; Atatürk anlatıyor:
-“Rauf (Orbay) Bey, bir gün Meclis'teki odama gelerek benimle bazı önemli konuları görüşmek istediğini ve akşam Keçiören'de Refet (Bele) Paşa'nın bağ evine gidersem daha rahat konuşabileceğimizi söyledi.
Rauf Bey'in teklifini kabul ettim. Fuat (Cebesoy) Paşa'nın da orada bulunmasına izin vermemi istedi. Onu da uygun gördüm.
Refet Paşa'nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey'den dinlediklerimin özeti şuydu: ‘Meclis, saltanat makamının belki de hilafetin ortadan kaldırılması görüşünün benimsenmiş olduğu endişesiyle üzgündür. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan şüphe etmektedir. Bu bakımdan Meclis'e ve dolayısıyla millet kamuoyuna güven vermeniz gerektiğine inanıyorum.'
Rauf Bey'e saltanat ve hilafet konusundaki düşüncesinin ne olduğunu sordum…”
“NANKÖR DEĞİLİM”
Mustafa Kemal'in sorusunu şu yanıtı verdi Rauf Orbay:
-”Ben,” dedi, “Saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin ileri gelen adamları sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olmam. Padişaha bağlılık borcumdur. Halife'ye bağlılığım ise terbiyem gereğidir. Bunlardan başka, genel bir görüşüm de vardır. Bizde milleti ve kamuoyunu elde tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam sağlayabilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı ortadan kaldırıp onun yerine başka nitelikte bir makam getirmeye çalışmak felakete ve büyük acılara yol açar. Bu da asla doğru olamaz…”
Atatürk bu sözlerden sonra karşısında oturan Refet Bele'ye fikrini sordu. Şu yanıtı aldı:
– “Rauf Bey'in düşünce ve görüşlerinin hepsine katılırım. Gerçekten de bizde padişahlıktan ve halifelikten başka bir idare şekli söz konusu olamaz…”
Bu kez Atatürk Fuat Paşa'nın düşüncesini öğrenmek istedi. Paşa Moskova'dan yeni döndüğünden durumu, halkın duygu ve düşüncelerini daha yeterince incelemeye vakit bulamadığından söz ederek, görüşülen konu üzerinde kesin bir düşünce ve görüş ileri süremeyeceğini bildirdi ve özür diledi…
MESELENİN ÖZÜ
İstanbul Şişli'de vatanı kurtarmak için yan yana gelen silah arkadaşları Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy (ve onlarla birlikte hareket eden Kazım Karabekir) ile Atatürk'ün yolları böyle ayrıldı.
-Atatürk, saltanatı kaldırdı ve bu arkadaşları karşı çıktı.
-Atatürk, Cumhuriyet'i kurdu ve bu arkadaşları karşı çıktı.
-Atatürk, hilafeti kaldırdı ve bu arkadaşları karşı çıktı.
Meselenin özü şuydu:
Atatürk devrimciydi.
Bu silah arkadaşları ise reformcuydu. Mevcut düzeni devirmeksizin, statükoyu geliştirerek politik ve sosyal değişimlere ulaşmaktı amaçları… Osmanlı'nın da sonunu getiren Tanzimat kafasıydı bu! Ve…
Devrimciler ile reformcular arasındaki mücadele 1839 yılında ilan edilen Tanzimat'tan beri sürüyordu!
Atatürk, Tanzimat reformuyla tam kurtuluşun sağlanamayacağını bilecek donanımda gerçekçi bir devlet adamıydı. Savaşta kazandığını masada kaybetmek istemiyordu; hedefi tam bağımsız Türkiye idi…
Cumhuriyet ilanı, Türk tarihinin en büyük devrimi oldu.
Tanzimat reformcuları yenildi.
Cumhuriyet devrimcileri kazandı.
Ne diyor K. Marks:
“Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.”
Cumhuriyet Bayramı'nız kutlu olsun.
4 notes · View notes
sayiklamalarim · 4 years
Link
Hatırlayınız Nietzsche’yi “umut en büyük kötülüktür, işkenceyi uzatır” demişti en vakur haliyle. Bugün umut, fakirin ekmeği değil, halkın afyonudur. Gereğinden fazla umut etmeyin. Çünkü umut, arada kalmışların ve çaresizlik çekip ne yapacağını bilmeyenlerin sığındığı bir yerdir hepsi bu. Ölüsü sokakta çürüyen, evinde gözünün önünde sevmeye kıyamadığı kızı sırtından kurşunlamış olanlar umut etmezler. Çocuğu tekmelerle sokakta öldürülmüş olanlar için umut bitmiştir. Yerinden yurdundan edilen, köyü yakılan, deresi kurutulan, sokağı yağmalananlar için umut yoktur. Onlar artık inanmak ve değiştirmek zorundadır. Onlar inanırlar. İnanırlar ki, inanmak insanın en gerçek halidir. En namuslu halidir. İnanırlar ki, bu çürüyen dünyanın değişmeye başlaması için umut değil inanmak zorunludur. İnanırlar ki dünya değişsin. İnanırlar ve bilirler ki, dünya sadece umut edenlerle değil, mücadele edenlerle değişecektir.
1 note · View note
fecrimazi · 5 years
Text
Said bin Amir (r.a)
Hz. Ömer, Şam’a gittiği sırada şehrin kuzey tarafında bulunan Humus’a uğra­dı. Oraya tayin ettiği valisi Sâid bin Amir'i görecekti. Valiyle bir müddet gö­rüştükten sonra, onun idareciliği hakkında halkın da fikrini alacaktı. Halifenin şehre geldiğini duyan halk toplanmıştı. Hz. Ömer ileri gelenlere, “Ey Humuslular, valinizi nasıl buldunuz? Memnun musunuz? Hakkında bir şikâyetiniz var mı?” diye sordu.
Halk, umumi olarak memnun olduklarını söyledikten sonra, hikmetini anla­madık­la­rı bazı hâllerden dolayı da şikâyetlerini dile getirdiler. Hz. Ömer’in ısra­rı üzerine, “Sabahleyin vazifesine erken değil de kuşluk vakti geliyor!” dedi­ler.
Hz. Ömer, halkın şikâyet ettiği daha büyük bir kusur arıyordu: “Bundan daha büyük bir suçu var mı?”
“Gece olunca bizden hiç kimseyi kabul etmiyor. Ayda bir gün eve kapanıyor, halkın içine çıkmıyor. Bazı zamanlar baygın düşüyor, ölüm tehlikesi geçiri­yor!”
Hz. Ömer, Humusluları dinledikten sonra, vali Hz. Sâid bin Âmir’i çağırttı. İsnat edilen bu kusurların sebebini sormak istiyordu.
Biraz sonra vali geldi. Ömer (ra), halkın huzurunda, şikâyetleri teker teker sordu. Bu arada, “Allah’ım, Sâid bin Âmir hakkındaki hüsnüzannımda beni hataya düşürme!” diye de dua ediyordu.
Şikâyetler sıralanırken Hz. Sâid gayet sakindi. Hz. Ömer’in sözü bittikten sonra, şikâyet mevzusu olan meselelerin hikmetini şöyle açıkladı:
“Yâ Ömer, aslında ben bunları söylemeyi istemiyorum ama şikâyete sebep olduğu için ifade edeceğim: Mesaiye biraz geç gidişimin sebebi, evde hizmet­çim yoktur. Ev işlerinin çoğunu kendim görüyorum. Sabahleyin erkenden ha­mur yoğuruyor, ekmeği yapıyorum, çocukların kahvaltısını yaptırdıktan sonra abdest alıp çıkıyorum. (Bazı kaynaklarda hanımının hasta olduğu kaydedil­mektedir.)
“Geceleri kimseyi kabul etmiyorum çünkü gündüzleri halkın işi ve derdi için, geceyi de Hak için ayırıyorum.
“Ayda bir gün halkın içine çıkmayışıma gelince hizmetçim olmadığı için el­bisemi kendim yıkıyorum. Başka değişik bir elbisem de yoktur. Yıkadıktan sonra onun kurumasını bekliyorum. Kuruduktan sonra giyiyor, halkın içine on­dan sonra çıkıyorum.
“Bazı günler baygınlık geçirmem ise… Mekkeliler Hubeyb’i astıkları gün ben de oradaydım. Müşrikler onu bir ağaca bağladılar, sonra da şu teklifte bulundu­lar: ‘Senin yerine Muhammed’i asmamızı ister misin?!’ O hâlindeyken Hubeyb, ‘Ben çoluk çocuğumun içinde rahatça oturayım da Muhammed’in (asm) aya­ğına bir diken batsın ha; vallahi buna dahi razı olmam!’ dedikten sonra ‘Yâ Mu­hammed!’ diye bağırdı. Sonra da şehit ettiler. Hubeyb’in bu fedakârlığını hatır­ladığım zaman, ona yardım edemeyişim de aklıma geliyor. Çünkü onu asmala­rına mâni olabilirdim. Ne yazık ki ben o zaman müşriktim! Bu günahımdan do­layı Allah’ın ebediyen beni affetmeyeceğini sanıyorum. İşte o zaman üzerime baygınlık geliyor, kendimden geçiyorum…”
2 notes · View notes