Tumgik
#Yaşamak Hakkı
yurekbali · 2 years
Video
Harika bir video. İzleyin, göreceksiniz. * * * "Kanunlar niçin var?" * * * - “Evlilik Hakkında Her Şey” dizi filminin 31 Mayıs 2022 tarihinde FOX TV’de yayımlanan 33. Final Bölümünden...
113 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
Yalanlar Hayatı Ezip Geçerken...
Tumblr media
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. Hepsi hepsi belirli, sınırları bariz bir ömrün var edilebildiği bir gıdım saha, yer, toprak parçasında olmakta olanın cerahati bu hayat kurgusunu tümden, aralıksız bir halde yıkımla dönüştürülmesini imliyor. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınıyor. Duraksamak nedir bilmeden biçimlendirilmiş olagelen hamleler bütünüyle yaraları hep yepyeni olan yaraları var ediyor. Binbir badirenin ortasında yaşama tutunmaya çalışanların gözlerinin önünde küfelere yepyeni yükler ekleniyor. Tükenmek nedir bilmeyen bir sınama halinin içinde modern zamanların, yenilikçi nam despotik devletleri hayatı hiç kılmaya ant içiyor. Her gün her anlamda bir hayat memat meseline dönüştürülüyor. Bir yazgı bariz bir karar ya da ihtimalmiş gibi bu coğrafyanın her gününde belirgin bir karanlıkla baş başa terk-i diyar ediliyor insanlık. Dünyanın gümbürtüsü içinde geçen yazımızda belirttiğimiz gibi bir karanlık tahakküm evreninde hayat o kapkara halin esiri kılınıyor. Cürümlerle birlikte, bütünleşik yönetimler sayesinde hayatın mahvı eksiksiz kılınıyor.
Bir biçimde yalanların hakikat kılınmasının yolu her gün o mahvı süreğen kılıyor. Burası gibi boyunduruk altına alınmış, her günün ama az ama çok zorluklarla / engellemeler ve bitimsiz bir çıkış / yaptırım haline rehin edildiği yerlerde olagelen tehditlerin gerçekliği, bir biçimde o mahvetme halini de sürekli günceller. İletişim işleri başkanlığı nam yapının bildirdiği / yönergeler doğrultusunda sunulagelen cerahatli akıllar / ön alma hallerinin hep kıyısında yaşamın derdest edilmesi söz konusu edilendir. Yaralayıcı, eksilen, cerahatin tam da ortasında kendi kendine terk olunan insanlık mefhumunun nasıl bilinçle / daimi bir tahakküm nesnelliği ile var edildiği artık afişe olandır. Yalanlar doğru diye bildirilirken ol yalanların hakikat kılınması çabası eksiksiz konulurken, yeniden ve yeniden türetilen kin, nefret ve ayrımcılıkla dışarıya akıl verilirken içteki yaralar çoğaltılır. Tümüyle dünyanın en doğrucu ülkesi savı var edilirken eylenen her hamle, ortaya serilen her çabala bir şekil, bir düzlemde olan bitenin mahva sevkinin de nasıl işlevselleştirildiğini göstere gelir. Hiç ama hiçbir insani mefhumun peşinden koşulmayan, her şeyin aralıksız bir girdap halinde, gümbürtü içerisinde zehir zemberek hallerle boğuntuya konulduğu bir zeminde onca nutuk, o kadar laf, bir dolu fikriyatın boşa heder edilmesi, karşılığının dipsiz bir karanlık kılınmasıdır mesele. Yeni yüzyılında bildik ezberleriyle yol arayan bir menzildeki cürüm bütünleşik hallerin yekununda çıkagelen tablodur mesele.
Sınırın dışında Ukrayna’ya doğrudan saldıran Rusya’nın var ettiği savaşın yirmici ayının geride kaldığı şu günlerde o yıkıcılık hallerine arka kapıdan el açan, bir yana gülücükleri, diğer yana bombaları, insansız hava araçlarını, istihbarat çalışmalarını var eden bir yerden ülkeden meselimiz ortaya çıkabilir. İkili oynamaların paralelinde, kentlerin talan edilmesi sınırlarının hiç edilmesi ve aralıksız zulme bir yandan var ettikleriyle arka çıkan -Türkiye- meselin özünü bildirir. Yalanın, riya ile birlikte işlevselleştirildiği, ticari anlaşmaların ardı kovalanırken, cerahatin bir biçimde yeniden biçimlendirildiği bir kırıma taraf olmasının ne kadar hazin bir sureti / eylemi var ettiği televizyonlarda arada sırada görülen kıyım hali ve bitimsiz bombardımanlardan belirgindir. Bu suçun bir başkasını, Azerbaycan sınırları içerisinde kalakalan geçersiz konulduğu zikredilen Artsakh’ın 2020 yılından bu yana süren istimlak / yok edilmesi sürecinde de görürüz. Yalanların Azerbaycan ile birlikte var edildiği, önce onlar başlattı, otuz bir yıllık intikam, rövanşımız çok ağır olacak diyerekten kurumsallaştırılan bir kin ile önce yıllar sonra bir savaş var edilir. 6000 Ermeni, 4000’in biraz daha üstünde Azeri’nin can verdiği bir kırım hali var edilirken, yerli ve milli medya insansız hava araçlarının isabetinden, baş amirin damadı olagelen bir temsili değil sahiden insanlık suçlusu bir zatın firmasının güzellemelerine yer verilir. Bunların bunca yalanların kıyısında, dokuz ayı aşkın insani ihtiyaçların yok sayılması / esirgenmesi neticesinde daha geçen ay yüz yirmi bine yakın insanın bir günde topraklarından / yurtlarından edilmesinin utancı hangi yana düşecektir ki sahiden? Riya ile yalanların birlikteliğinde cürümler ardılı sıra güncellenirken kim / neyin / ne şekilde hesabını verecektir ki sahiden?
Burnumuzun ucunda devam eden İsrail – Hamas / Filistin meselesinin var ettiği bir başka boyutunu meramımıza Evrensel Gazetesinden iliştirelim: “İsrail'de Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin kurtarılması için Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenlendi.
Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı önünde yaklaşık 200 İsrailli toplandı. Netanyahu hükümetini protesto eden grup, esir alınan İsraillilerin serbest bırakılmasını isteyerek ateşkes talep etti. Eylemde Netanyahu’nun istifası talebi de dile getirildi.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısında 300’ü asker yaklaşık 1500 İsraillinin öldürüldüğü açıklanırken, Gazze’ye götürülen 200 kadar da rehine olduğu duyurulmuştu. Bunların bir kısmı askeri bir kısmı sivil rehineler.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, son açıklamasında rehin alınanların sayısının 212 olduğunu bildirdi. Hamas ise dün ABD ve İsrail çifte vatandaşı olan anne-kız iki rehineyi serbest bıraktı.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde iki rehineyi daha serbest bırakma niyetlerini arabulucu Katar’a bildirdiklerini ama İsrail’in bu kişileri almayı reddettiğini iddia etti.
Ebu Ubeyde, “Katarlı kardeşlerimize, Nourit Yitshaq ve Yokhefed Lifshitz’i de insani gerekçelerle ve karşılığında hiçbir şey beklemeksizin serbest bırakacağımızın bilgisini verdik. Fakat İsrail işgal hükümeti onları almayı reddetti” ifadelerini kullandı. İsrail ise iddiayı kabul etmiyor.”
Bir tevatür değil doğrudan yalanların hakikat kılındığı zeminde, bir tufan kopmaya, cerahat eliyle hayatlar yağmalanmaya devam olunuyor. Netanyahu’nun kumaşının, ol Hamas’ın silahlı kanadından pek de farklı olmadığının açığa düştüğü bir zeminde cürüm üstüne cürüm, ölüm üstüne ölümler var ediliyor. Sadece 22 Ekim-23 Ekim arasında bütün bir gece boyunca üç yüz kadar hedefe bombaların yağdırıldığı, dört yüze yakın insanın canının hiç edildiği bir kırım var edilir. Tek bir günde birkaç yüz insanın hayatlarının aleni bir biçimde çalınmasının dert olunmadığı bir zeminde kurulan her yalandan mülhem cümleyle bir başka cehennem imgesi yenilenir. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınır. Ortadoğu’nun en kestirmeden hakikatin alaşağı edildiği bir cerahat sarmalına rehin edildiği yere dönüştürülmesinin utancı aralıksız üçüncü haftasına ilerlemektedir. Böylesi bir ince hesap kitapla, Gazze’de tüm alanda sıkışa kalan insanların hayatlarının hiç, hemen burunlarının ucundaki Kfar Azza’dan, Siderot’a, Aşkelon’dan Ashdot ve Tel-Aviv’e pek çok başka yerdeki öteki sanılanların da yok addedildiği bir girdap, insan elli bir yıkım / cendere sahası var edilir iyi de hayat nerede var edilebilecektir ki!
Bianet’ten aktaralım: “İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları bugün itibariyla 17. gününde sürerken, Batı ana akım medyasının da İsrail yanlısı yayınları devam ediyor.
İngiltere merkezli Sky News'in haber programına katılan Filistinli gazeteci ve insan hakları savunucusu Yara Eid, kanalın kullandığı manipülatif ve yanıltıcı dile tepki gösterdi.
Yara Eid 'ahlaki sorumluluğu' hatırlattı
Sunucu Gazze'deki durumu anlatırken İsrailli kayıplardan "öldürüldü" (İngilizce "killed") diye bahsederken Filistinli kayıplar için ise "öldü" ("died") kelimesini kullanınca gazeteci Eid, yorum yapmaya başlamadan önce şunları dile getirdi:
"Neler olup bittiği hakkında konuşmaya devam etmeden önce şunu söylemek istiyorum, neler olduğunu ilk anlattığınızda 'İsrail'de bin 400'den fazla kişi öldürüldü, Filistin'de ise 4 binden fazla kişi öldü' dediniz. Bence bu dili kullanmak çok önemli çünkü bir gazeteci olarak olan biteni haberleştirmek gibi ahlaki bir sorumluluğunuz var."
Filistinliler öylece ölmüyor
Sky News dışında BBC gibi Batı ana akım medyasının kullandığı manipülatif dile dikkat çeken Eid, "Filistinliler öylece ölmüyor, öldürülüyorlar. Aslında son 75 yıldır etnik temizliğe, soykırıma maruz kalıyorlar" ifadelerini kullandı.
Londra'da yaşayan Eid, sunucunun yaşananları "İsrail-Hamas savaşı" şeklinde tanımladığını ancak bunun böyle olmadığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bunu bu şekilde çerçevelemek çok yanıltıcı çünkü bu sanki iki eşit güç algısı veriyor ancak İsrail işgalci bir güç. İsrail'in aynı zamanda Gazze'de yaşayan tüm sivillerin ve çocukların canını koruma sorumluluğu var. Fakat görüyoruz ki öldürülenlerin bin 700'ü çocuk! Yani bu savaş aslında Hamas'a karşı değil" dedi.
"Olduğu gibi haberleştirin"
"Hatta İsrailli sözcülerin çoğu, bunun açıkça Gazze'deki sivillere karşı bir savaş olduğunu söyledi" diyen Eid sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Hamas'sız bir dünya hayal etsek; Batı Şeria'yı düşünürsek, Filistinliler öldürülüyor, toprak hırsızlığı var, etnik temizlik var, hapsetme var. 170'i çocuk 5 bin 200'den fazla Filistinli, şu an İsrail hapishanelerinde bulunuyor. Bu sadece 7 Ekim'de olanları sulandırmak değil, bu 75 yıllık bir işgal, Filistinlilerin etnik temizliği ve soykırım. Ve bir gazeteci olarak neler olup bittiğini haberleştirmeniz ve olduğu gibi söylemeniz gerekiyor."
Manipülasyonda ısrar
Eid'in tepkisi ve konuşmasını gözardı eden sunucu manipülatif söylemine devam ederek bu kez de Eid'e "Hamas İsrail'e saldırı başlattığında bir Filistinli olarak bundan sonra ne olmasını bekliyordunuz?" diye sordu.
Sunucunun yanıltıcı dilini tekrar etmesine şaşıran Eid, sözlerini "tekrarladığı için özür" şunları söyledi: "Bu yanıltıcı çünkü 7 Ekim'deki saldırıyla ilgili olup bitenleri sulandıramazsınız. Hadi 2014 hakkında konuşalım, hadi 2021 hakkında konuşalım. Tüm saldırılar hakkında konuşalım. Gazze hakkında konuşalım."
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. İsrail devletinin aradığı fırsatı var eden El Kassam Tugayları / Hamas vs. isimlendirmelerin ardından çıkagelen yegane şey yalanlarla birlikte bir yıkımın sahiciliği olur. Baş efendinin gün aşırı, propaganda faaliyeti olarak Hamas güzellediği bir zeminde cürmün, yıkımlara, nihai anlamda daracık bir menzilde sıkış tepiş hayata tutunan Filistin’in Müslüman, Arap, Ezidi kimliklerinden mülhem yapısının köküne kibrit suyunu dökmek için var edildiği de bir kenarda işlenmeye devam olunandır. Bir tevatür hali değil artık kesintisiz bir güç savaşları içerisinde sıradan hayatların izlerinin ezildiği, yaşamsal ol haklarının talan edildiği bir zamanı arşınlıyoruz. Dün Ukrayna, dün Tigray, dün Artsakh, dün Yemen, dün Rojava ve dün pek çok başka yerde, zeminde var edilmiş olanın her nasıl yeniden imal olunabildiğini İsrail’de, Filistin’de ve onun bir parçası Gazze Şeridi sınırlarında görüyoruz. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla barışma mefhumuna sahip, sahi ama sahiden de sahip çıkamayacaksak birlikte, bütün o zorbaların, zorbalıklarında hiç edilmek istenen hayatlarımızla kurbanlık sıramızı bekleyeceğiz. Düşünür müydünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Photo Courtesy::: Amir COHEN – Reuters via The Jerusalem Post
3 notes · View notes
dianaa70 · 10 months
Text
Kadın erkek algısından nefret ediyorum. Dışarıda geç saatte kadında görebilirsiniz! Bu gayet normal bir şey. Nasıl ki erkekler çıkıp istediği saatte istediği şeyi yapabiliyorsa aynı şey kadın içinde geçerli. Kadın ister güzel ister çirkin olsun,ister açık ister kapalı olsun,ister müslüman ister gayrimüslim olsun ne olursa olsun,bir kadın akşam geç saatte dışarı çıkarken korkmak zorunda değil. Aynı erkekler gibi korkmadan çıkabilmek onlarında hakkı. Siz yolda yürürken 2 dakikada bir arkanızı kontrol etmenin nasıl hissettirdiğini biliyor musunuz? Kulaklığı takıyorsun şarkını açıyorsun ama sonradan kapatıyorsun. Neden peki biliyor musun? Dur ben sana anlatayım çünkü çok iyi biliyorum. Çünkü ara sokağa girdin ve takip edilmekten korkuyorsun adım sesi duyarsın diye kapatıyorsun,kapatıyorsun çünkü akşam vakti,kapatıyorsun çünkü KADINSIN! Bu algı bitmek zorunda! Bitmeli değil bitmek zorunda. Yoldan geçen bir araba aniden durup laf atıcak diye korkmamalı kadınlar. Ara sokağa girdiğinde aniden biri önüne çıkıcak diye korkmamalı. Belki saçma bulacaksın ama ben ara sokağa girdiğimde orada biriyle karşılaşsam koşarak ne kadar dayanabilirim diye hesaplama yapıyorum. Saçma bulamazsın çünkü bunu bir tek ben değil çoğu kadın yapıyor. Aynı rahatsızlığı niçin erkekler hissetmiyor peki? Niçin kadınlar gidip erkekleri kaçırıp onlara türlü türlü iğrençlikler yapmıyor? Yapsın demiyorum,kimse yapmasın diyorum. Burda ki erkeklerden kastım da bütün erkekler değil. Genelleme yapmadım aslında ,öyle olmayanların üstüne alınmasına gerek yok. Sadece bu ayrım artık fazla can sıkıcı bir duruma dönüştü. Her yıl kaç tane kadın ölüyor farkında mısınız? Kaç tane kadın tecavüze uğruyor? Hiç bunlarıda araştırdınız mı? Aslında böyle şeyleri takip etmeyi bırak böyle şeylerin olmaması gerekiyor ama her sene yüzlerce kadın ölüyor. Ölüyorlar çünkü KADINLAR,ölüyorlar çünkü aynı erkekler gibi akşam geç saatte dışarı çıktılar, ölüyorlar çünkü istediği gibi giyindiler vs. Bir kadının nasıl giyindiğine de karışamazsınız! İsterse apaçık giyinir isterse tesettürlü giyinir bu kimseyi alâkadar etmez,edemez ya. Erkeklere açık giyindi diye kim taciz ediyor? Erkek geç saatte dışarı çıktı diye kim taciz edip öldürüyor? Hangi erkek yürürken defalarca etrafını kontrol ediyor? Hangi erkek toplu taşımaya binerken rahatsız edilmekten korkuyor? Söylesenize bir kadın;otobüs, minibüs vs. toplu taşımanın herhangi birinde tek kaldığı için korkmak zorunda mı? Allah aşkına aklınız alıyor mu ya!? Sürekli bir korkuyla yaşamak zorunda mıyız biz? Şu algıyı bitirin artık. Herkesin kendi hayatı. Kimse kimsenin hayatına,özeline karışamaz! Zihniyetsizseniz eğer aynı korkuyla yaşamanızı isterim.
76 notes · View notes
kosmazsankosamazsin · 3 months
Text
Ya bı kendinize gelin bi silkelenin gerekirse kendinizi tokatlayin bı etrafınıza bakın mutlu olmak için ne kadar çok şey var. Yaşamayı sevin yaşamak ya yaşamak bı düşün o kadar doğal afet, trafik kazası yaşanıyor yüzlerce insan ölüyor ve sen onlardan biri değilsin sana yaşama hakkı tanınmış ilk önce bunun bı kıymetini bil, kendini sev aynaya bak kendinle konuş şımart kendini düşün ya şuan vücudunda bir parça eksik olsaydı ne büyük bir kayıp di mi? Bu yüzden kendinin değerini bil onu sev ve koru. Görmeyi sev görüyorsun ya görüyorsun var mı bundan güzeli? Renkleri hiç tanımadığını düşünsene nasıl olurdu sence? Duymayı sev, ahhh duymak ne güzel şeysin sen olmasaydın bu müziklerin anlamı kalır mıydı? Hiç olmadı hayvanları sev, çiçekleri sev, çikolatayı sev, yemek yemeyi sev, gezmeyi sev, insanları sev, müzik dinlemeyi sev, gülmeyi sev, mevsimleri sev, oyuncakların sev, çizgi filmleri sev, spor yapmayı sev, kitap okumayı sev, denizi sev, ağlayı sev... Ve daha niceleri. Kısacası sev bu hayatı, yaşamak güzel sadece bakış açını değiştir. Tabi bu hayatta yaşama tutunmak için sevebileceğin bu kadar çok şey varken sen tek çareyi ölümde buluyorsan diycek hiçbir şeyim yok
16 notes · View notes
aynodndr · 3 months
Text
Tumblr media
#günaydınlar🤗
" Ve güneş doğarken hiç umut yok mu ?
Umut ,
Umut ,
Umut ,
Umut insan da..."
Umut binbir ayaklı ,
Umut güneşte saklı ,
Umut edenler haklı ,
Umut insanın hakkı ..
Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.. Unutma; aynı gökyüzü altında,
Bir direniştir yaşamak...
Nazım HİKMET
8 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 3 months
Text
Tumblr media
DUA ,Kalpte ALLAH'a açılan kapının anahtarıdır.
DUA ,ALLAH ile kul arasında manevi kapıdır.
DUA ,Hakka samimi bir yaklaşımdır.
DUA ,İlahi yardıma Hakkı yardıma çağırmaktır.
DUA ,Hakkın huzurunda teslim olmaktır.
(De ki Dua'nız olmasa Rabbim size
ne diye değer versin)
Furkan 77
Dünyaya gözümüzü açtığımızdan kapayıncaya dek, adını dilimizden kalbimizden ve hayatımızdan alma Allah'ım..🤲
ALLAHIM.!
Hz.Yakub as'ın duasıyla İstiyorum.!
İŞİMİZİ..yolumuzu..GÜNÜMÜZÜ
Hayırlı...KIL...
Bekleyiş İçinde ...OLanlara...
BEKLENTİLERİNİ nasip...ET...
Sen ki Bize Gözler Verdin
YA RABB...
Sadece Hakkı Görenlerden Eyle....
Sen ki Diller verdin
Bize YA RABB...
Sadece Seni Zikredenlerden Eyle.....
Sen ki kulak verdin
Bize YA RABB....
Sadece Doğruyu Duyanlardan Eyle.....
*Ya Rabbi.!
*Bizleri ömrümüz boyunca
*İmân, Kur’an Zikir ve Namaz ile meşgul ve mesrur eyle.
*Son nefesimize kadar'da
*ilmimizi artır
*ihlasımızı artır
*imanımızı artır
*nurumuzu artır
*hizmetimizi artır
*güzel niyetlerimizi artır
*zikrimizi fikrimizi şükrümüzü artır.
Yaşamak denilen imtihan yerinden merhametin ve lütfunla geçebilmek ve rızana erebilmek duasıyla..
Esselamu Aleyküm
Hayırlı sabahlar
Tumblr media
10 notes · View notes
munzevinur · 4 months
Text
Bismillah
Şu dar-ı dünya,meydan-ı imtihandır.
Dunya... kendı akli iradenle ınşa ettiğin dar-ı dunyan....
İnsan yaratılmış şeylerden yola çıkarak hem hakkı bulabilir hem de hakktan cayabilir. Bu insanda var olan kuvvetli iman bağıyla ancak şekillenir.Sen maddenin kaynağını unutursan,manaya inmeden maddeye kapılırsan telef olursun.Nasıl kı madde geçici olup zamanla değerini kaybediyorsa sende tabi olduğun şeyle konumlandırılıp zamanla unutulursun...
Bizler din ve dünya, ruh ve beden, madde ıle mana arasında orantılı bir denge kurmak zorundayız. Birini birine mahkum etmeden, mecbur etmeden stratejik bir metodla yaşam prensiplerimizi İSLAMİYET stilimize göre biçimlendirmemiz gerkiyor...
Bütün İNSANLIĞI MUHATAP ALACAK bir medeniyet teşkil etmek gerekir..Dini,kültürel ve siyasi bakımdan geniş bir kapasiteden oluşan bir medeniyet....Buda heran teyakkuz halinde olmayı gerektiriyor. Zor tabiki ama bizim amacımız ZORU BAŞARMAK..
BATI bizi kendi hükmünde yetistirmek için her yola başvuracaktır..Teslim olmamak için son suretle duraksamadan tavizsiz yol almak ve yol olmak gerekir..Korkunç bir çağda yaşıyoruz.Denge kurmak hünerlik meselesi..DÜNYAYA KARŞI MÜSTAĞNİ OL VE NIHA-İ HEDEFE ULAŞ.
AYNADA KENDİNE SÜREKLİ BAK VE YENİLEN..AYNI KALMA YENİLİKLERE AÇIK OL.GÜNCELLE KENDİNİ HER DEM...
PEKİ NASIL OLUCAK BU DERSEN ÇOK BASİT. :)
Sır kendinden yüksek mertebede olanları PROFİL edinmende gizli...
Sır sana fayda veren şahısları kendine YOLDAŞ edinmende gizli...
Sır temelini akıl ve erdem üzerine inşa edip iyi bir hayat yaşayanların iz bıraktığı hayata gıpta etmende gizli.
Sır az imkanlarla çok başarı elde edenlerin hayat hikayelerini okumanda gizli...
Sır gönlünü kabe bilip kırmamaya özen gösterenlerin gönlünde gizli...
SIR SANA ALLAHI CC HATIRLATANLARI KARDEŞ EDİNMENDE GİZLİ...
İnsan ancak kendinden daha yüksek bir şeye yöneldiği zaman yükseliyor. :)
Çevren senin en büyük profilin unutma. Ne kadar sade, az bir çevreye sahipsen kaliten o kadar yüksek olur.. Çevrende yer edinen kişilerin kalitesi senin hayatını daha anlamlı kılar.SEÇİLEN OLMA HER ZAMAN SEÇİCİ OL... ARAYAN OLMA ARANAN OL...
KENDINI YENİLEMENİN , TEYAKKUZ ETMENIN SIRRLARI BUNLAR... ARTIK İŞ SENDE BİTİYOR..
UNUTMA SEN KENDINE YEIŞMEZSEN KİMSE SANA YETİŞEMEZ VE KENDİNE YETİŞEMEYEN BAŞKASINA YETİŞEMEZ.
UKBAYA DÖNÜK YAŞAMAK DUASI İLE...
9 notes · View notes
dehrizen · 1 year
Text
sevgili bilge.
bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklını başına topla. ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. oysa, sevgili bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. bu bir çeşit alın yazısıdır. bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. ben ölmek istemiyorum. yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. bu nedenle, sevgili bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. insanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim. hiç kimseyi görmüyorum. albay da artık benden çekiniyor. ona bağırıyorum. bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. fakat bunlar yazı, sevgili bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor. geçen sabah erkenden albayıma gittim. bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. bir süre sonra sıkıldı. insandır elbette sıkılacak. benim gibi bir canavar değil ki. bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. ben yalnız kalmalıyım. başka çarem yok.
33 notes · View notes
seslimeram · 7 months
Text
Tükenmiş Umutların Meseli
Tumblr media
Umudun tükendiği yerde ol hayatın karanlık bir sis perdesinin ardına rehineliği kesinleşir. Tümden, doğrudan, eksiksiz kılınan bir cendere içerisinde mutlak olarak var edilmiş olan tahakküm ve tehdit döngüsünde umut perişan edilmektedir behemehal. Baş efendi, onun yancısı baş faşist, beraberlerindeki zümrelerin kurumsallaştırdığı yenilendiği bildirilen ol devlet, yeni yüzyıl metaforu ve bütünüyle o karanlığı mihmandarı olagelen bir yapımı tam ve eksiksiz ihtiva eder. Her hamle biyopolitik bir tahakküm nesnelliğini bildirir. Bir biçimde demokrasi tahayyül olunanın ötesindeki bir linç erimi ile bertaraf olunurken tüm o cerahatin yaşatıldığı bir zemin bina olunur. Cerahat güncellenirken hayatın belirgin bir cendereye rehineliğinin yol haritası da meydana çıkar. Yenilenen ülke tiradı zikredilirken hayatın berhava olunması gayretine devam olunandır. Her hamle, eylem, yönelim buna içkindir, bununla ilintildir. Umudun perişanlığın da ötesinde bir mahva taşınması gailesinin var ettiği eşik her zaman aşina olunan devletin yurttaşına bakışını da özetler. O tekil hattın üstünde karanlığın hegemonyası güncelleniyor. Eylem, karar, zulme dönüşen her hamle ile ümit bu karanlık hegemonyaya rehin ediliyor. Duraksamadan var edilmiş her eylemle bu tahayyül gerçekliğimiz kılınıyor.
Yeni yüzyılı karşıladığı, cumhuriyetinin yüzüncü yıl eşiğinden geçtiğini bildirirken bir ülke, sınırının içini de dışını da bir örnek kılınan bir cerahatle sınamasının meselesidir iş bu satırlar boyunca aktarmaya, defaatle yinelemeye çalıştığımız. Ümidin harap viran bir meseleye dönüştürüldüğü zeminde hakkaniyet çoktan bir kenara atılırken nelerdir mesela bunlar diye sual edecek olacaktır. Bir zamanların değil kurulduğu günden bu yana ülkenin asli sorunlarından birisi olagelen, yüzleşmekten imtina edildikçe açıktaki yaraların daimi bir biçimde kanamaya devam ettiği Ermeni meselinden bahis açılabilir.
Yüz sekiz yıldır ne ileri, ne geriye gidebilmiş olagelen bir akıl tutulması içerisinde önce onlar başlattıların ötesine geçmeyen, sınırımız içerisinde gül gibi yaşıyorlardı, isyan etmeseydiler ile marazi uydurmaların refakatinde süre giden hengame içinde unutturulan insani kırım misal ümit meselinin nasıl boşa düştüğünü de deklare eder. Uzun uzadıya Ermeni yazmaya artık hiç lüzum kalmadan, birkaç sosyal medya ortamında zaten yerli yerine oturmamış olagelen o nefret / bir dolu hınç / kin kusa duran tahayyüllerle birlikte ümidin nasıl berhava edildiği meselini az çok anlayabilirsiniz. Daha yeni Artsakh, Nagorno Karabağ’ın yok edilmesini, tehcirin orta yerinde çıkagelen izlenim görünümlü yaftalamalar, Türkiye sınırlarından tam bir istekle savunulan tahayyüllerle tehcir / soykırım / yok etme arzusunun (onca inkar edip durulanın) nasıl gururla savunulduğu bütün meseli de açıklayacaktır, kendiliğinden, az çok okuma / yazması olana.
Ötesine geçelim, Rum’un ki aralıksız Adalar meselinden tutun da, Kıbrıs’taki tıpkı alenen yaftalanıp yok edilmiş olan o Artsakh halkının bir benzeri yaşama gayretinin karşı karşıya getirip durduğu iki devletin arada sırada var ettiği yıkıcılık dolu güncellik misal yüz yıllık olagelen akımın her nasıl ümidi tecrit ettiğini de gösterir. 6-7 Eylül 1955’ten, 20 Dolar 20 Kilogramlık yükle birlikte tehcir edilmeye kadar aralıksız cumhuriyet rejimi için hedefin ta kendisi kılınan bir başka halkın tezahürü, var ettiği / bildirdikleri de mi bir şeyleri artık anlatmaz. Öylesine laf olsun diye değil doğrudan idrak edilemeyecek kadar afaki bir kinin bilendiği, yeniden imal edildiği zeminde ötekisine karşıtlığı her anlamda yönlendirerek, dur durak nedir bilmeden yaşanması imkansız bir sahneyi imal edip, bir zahmet şuradan öteye gider misiniz halleriyle, alttan üste, sağlı sollu bir girdapla tahakküme esaretle var edilmiş hınç alma çabalarıyla Rum’un da memlekette kelaynak sürüsü kadar kalmasından da misal bir ümit kırımı okunabilir. Kimi sevmiştir ki sahiden bu ülke, toprak parçasını tam olarak yönettiğini zanneden zevat, baş amirler, memurlar, şu ve bu titrin ardından esip gürleyenler. Sahiden soruyor musunuz?
Umudun bir biçimde bambaşka bir şekilde o karanlığın sis perdesi ardına rehin edildiği Kürd sorununa ne denebilir peki? Bu toprak parçasında yaşamaları rastlantısal kılınmış o Hristiyanların ötesinde bir de buralı sayılan, gel gelelim her defasında haklarından biraz daha, biraz daha denilerek törpülenen, eksik kılınan o Kürd halkının yaşadıkları mesela biraz da olsa bir şeyleri aksettirir mi? Sınırlandırmalar, hak gasplarının yanında tacizler ve tehcirler, bir dolu yıkım, aralıksız şiddetle birlikte var edilmiş ayrımcılığın ortasında kalakalan bir halkın durumu da mı bir şeyleri aksettirmez. Kırk küsur yıllık bir yapının varlığını öne sürüp, duraksamak nedir bilmeden şiddeti besleyip büyüten kendileri olmasına rağmen inatla ötekileştirici, yaftalayıcı, hakir gören ve sonlandırmaktan gayrı hiçbir amacı var etmeyen benimsemeyen Türklük ile hangi sorun ne zaman çözülebilir ki sahiden? Yıldırı / terörü imal edip, aşağı yukarı bir asırdır birbirinden beter eylemlerle ol yarayı kanatmayı sürdüren, bununla birlikte biz etle tırnak gibiyiz bahsini zikredebilen bir yapımın sunacağı şeyde umut söz konusu edilebilir mi? Bitmiyor, tükenmiyor dediğimiz o nefretin sınırlarında hayata hiç ama hiçbir kimselere sahiden ihtimal var mıdır, düşünür müydünüz?
Mezopotamya Ajansından Emrullah Acar’ın haberini aktaralım: “Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarla savaş suçu işlediğini belirten Berîtan Sarya, “Egemen devletlerin ajandasında da Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek var" dedi.
İçişleri Bakanlığı yerleşkesinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne dönük 1 Ekim'de gerçekleştirilen saldırının ardından Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alan Türkiye’nin saldırıları devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya dair 4 Ekim’de yaptığı açıklama sonrası başlayan saldırılarda fabrika, hastane, okul, baraj, su, elektrik ve petrol istasyonu ile rafinesi gibi birçok tesis, üst ve altyapı dahil en az 110 bölge insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla bombalandı. Saldırılar sonucunda ise 2 milyon insan, hastanesiz, susuz, elektriksiz ve doğalgazsız kaldı. Rojava’ya dönük 4 gündür aralıksız süren saldırıların yanı sıra Mexmur Mülteci Kampı'nda bulunan bir camiinin dün bombalanması sonucu da bir anne ve 2 çocuğu yaralandı. Gazeteci Berîtan Sarya, yakından takip ettiği gelişmeleri değerlendirdi.
‘Savaş Suçu İşleniyor’
Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıların uzun yıllardır sürdüğünü belirten Sarya, Ankara saldırısının artan saldırılara “bahane” yapıldığını söyledi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Kuzey ve Doğu Suriye’den geldiği iddiasının Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ve HPG tarafından yalanlandığının altını çizen Sarya, “Bizler biliyoruz ki bu eylem olmasaydı da Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı planları vardı. Zaten saldırılar oluyordu. Ancak şimdi daha kapsamlı yürüyor” dedi. Saldırılarla sivil yaşam alanlarının hedef alındığına dikkat çeken Sarya, doğrudan altyapının hedef alınmasının savaş suçu olduğunu söyledi.
Saldırılarla Amaçlanan Ne?
Saldırıların asıl amacının “Kürt soykırımını tamamlamak” olduğunu belirten Sarya, şöyle devam etti: “Kürtleri katliamdan geçirmek yine Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etmek istiyorlar. Serêkaniyê ve GreSpi işgal harekatlarından sonra toplarla, zaman zaman lokal kara saldırılarıyla, SİHA ve savaş uçaklarıyla bölgeyi sürekli hedef alsa da yeni bir işgal harekatı geliştiremedi. Gücüne güvense ve konjonktürel olarak bir fırsat görse bunu da yapacak. Gerçekten Kuzey ve Doğu Suriye petrolleri Erdoğan’a dert oldu. Bu bölgeyi işgal edip petrolleri de sömürmek istedi, istiyor. 2019 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) Genel Kurulu’na petrol ve işgal haritasıyla çıkmıştı. 2020’de bizzat kendisi Putin’den Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrollerin QSD kontrolünden çıkarılıp birlikte kullanmayı teklif ettiğini söylemişti. Bu hedefinde başarılı olmadı. Mevcut saldırılarda petrol tesislerinin nasıl hedef alındığını görüyoruz. Özerk yönetim ve QSD’ye dönük bir kara propaganda yürüten Şam yönetimi ve Rusya’nın da bu konsepte direk payları var. Ancak Türkiye’nin petrol istasyonu ve kuyularıyla, tahıl ambarlarını hedef alması sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi değil tüm Suriye’yi etkileyecek. Çünkü Şam alanlarına da petrol ve tahıl gitmeyecek.”
Uluslararası Güçlerin Rolü
Saldırılara karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine tepki gösteren Sarya, yaşanan insanlık suçlarına karşı gerekli mekanizmaların işletilmediğini söyledi. Saldırılara ABD, Rusya ve uluslararası koalisyon güçlerinin de ortak olduğunu belirten Sarya, “Onay veriyorlar. ABD, Rusya, Şam hükümeti, uluslararası koalisyon güçleri, saldırıların gerçekleştiği yerlerde ama sessizliğe bürünmüş durumdalar. Türkiye’ye ait insansız bir hava aracı düşürüldü ancak yapılan açıklamada kendilerini korumaya dönük bir uygulama olduğu belirtildi. Hakan Fidan 3’üncü taraflarla ilgili bir açıklaması vardı. Düşürülen insansız hava aracı buna bir cevap olabilir. Ancak kesinlikle bölge halkını korumaya dönük bir müdahale değil. Çünkü 4 gündür onlarca SİHA saldırısı yapıldı, yapılıyor. ABD ve Rus üstlerinin çevresinde yer alan sivil yerleşim yerleri hedef alınıyor. Buna karşı bir tepki, açıklama yok. Sadece kendilerini aklamaya dönük açıklamalar yapıyorlar” dedi.
‘9 Ekim Komplosu İle Bağlantılı’
Saldırıların PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplonun 26’ncı yılına girdiği günlere denk getirilmesine dikkat çeken Sarya, “Şuan bölge çapında 3’üncü Dünya Savaşı’nın final aşamaları yürütülüyor. Her gücün kendi ajandası, çıkarları var. Savaşın ikinci aşaması Sayın Öcalan’a dönük komployla başladı. Bir İmralı işkence sistemi oluşturuldu. Sayın Öcalan bu sisteme karşı 25 yıldır büyük bir mücadele veriyor. 31 aydır hiçbir haber alınamıyor. Kürt soykırım planları bu tecritle bağlantılı olarak tavan yapmış durumda. Bugün yapılan saldırılar da komplo ile bağlantılı. Türkiye tarihinde soykırımlar var. Ermeni soykırımından tutalım Süryani ve Rumların soykırımdan geçirilmesi biliniyor. Yüzyıldır Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar ama tamamlayamıyorlar. Karşılarından bir direniş geleneği var. Sayın Öcalan üzerinden tecridin ağırlaştırılması, medya savunma alanlarına yapılan işgal saldırıları, Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni yaşamı hedef alan saldırılarla Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
'Halkın Direnme Kararlılığı Var’
Bölge halklarının saldırılara karşı alanlara çıkarak tepkisini dile getirdiğini belirten Sarya, “Arabı, Kürdü, Türkmeni, Ermenisi, Asurisi, Çerkezi ile tüm halklar alanlarda saldırıları ve komployu protesto ediyor ve direniş kararlılığını ifade ediyor. Ki sıfırdan Rojava devrimini başlatan bu halk, ağır saldırılar altında yaşam ve siyasi sistemini örgütlemiş, kadın özgürlüğünü sistemleştirmiştir. Kadın özgürlük paradigması Rojava’da yaşamsallaştı. Bunu ağır saldırılar, ambargo ve kuşatmalara karşı direnerek yapmıştır. Bu günde bunu yapma gücü ve kararlılığına sahiptir. İnsanlar hiçbir şeyleri yokken canlarını ortaya koyarak, direndiler ve pes etmediler. Bugün saldırılar Rojava’ya ekonomik olarak büyük zarar verdi ama halk yine teslim olmayacak. Rojava halkının direnme kararlılığı var” diye belirtti.
Saldırılara karşı askeri bir direniş de olduğuna dikkati çeken Sarya, “Rojava güçleri saldırılara meşru savunma temelinde cevap veriyorlar” dedi.
‘Kobane Ruhu İle Mücadele’
Bir diğer amacın DAİŞ’i canlandırmak olduğuna işaret eden Sarya, “Türkiye’nin kendisi DAİŞ zaten. Kobanê direnişinde 6-8 Ekim serhildanının çok etkisi var. Şimdi aynı ruhla Rojava’yı savunmak gerekiyor. Tecride karşı mücadele etmek gerekiyor. Türkiye’nin ajandası soykırım, Özerk Yönetimi yıkmaktır. Egemen devletlerin ajandasından Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek vardır. Bu noktada Kobanê ruhu ile mücadele herkesin sahip çıkması gerekiyor. Kürtlerin dostu olan herkesin Kuzey ve Doğu Suriye ile dayanışması gerekir. Bu dayanışma her alanda sürdürülmeli. Ekonomik olarak Rojava ile dayanışmak için kampanyalar düzenlenebilir” diye belirtti.”
Bütünüyle var edilmiş olanın gerçekliği zaten bir dolu cümleden daha hakkaniyetli bir hal ve istemle olan�� biteni aksettiriyor. Beritan Sarya’nın aksettirdiği detaylarda saklanmış ol hakkaniyet bir biçimde Kürd halkının, tüm öteki addedilenlerle beraberce kurduğu imece yaşam isteminin de kökten yerle yeksan edilmesi gayretine dikkattir. Türkiye’nin attığı her adımda bir kere daha hayattaki var olma ihtimallerini sıfırlama çabasını görmek söz konusudur. Onca zamandır ulaşılamamış olagelen cerahatli işgal / sürekli taarruz ve sindirme hamlesinin kaçıncı evresidir misal Rojava’da var edilenler. Geçici denilip halen toprakların işgal altında tutulduğu Kuzey Suriye’nin kalanında cihatçılarla el ele kol kola gezinen bir ülke yönetiminin, verebileceği tek bir iyi gün bahsi var mıdır, kalmış mıdır tüm o Mezopotamya halklarına, sahiden! Pazartesi günü yapılan saldırı sırasında, siviller yaralanır. “Türk savaş uçakları Dirbesiye'nin Bişeri köyünü bombaladı. Tarlada çalışan 5 işçi yaralandı. Uçaklar ayrıca Amude ile Dirbesiye arasındaki Hamdun köyünü de bombaladı.” Bütünüyle birbiriyle içkin / doğrudan yok etme isteminin sunduğu eşiğin ol korkunçluğu karşısında sesiniz çıkıyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: In The Northeast Syrian Kurdish City Of Qamishli – Rodi SAID – Reuters via Council On Foreign Relations
2 notes · View notes
kadifecicegigibi · 4 months
Text
günlerce kafamı toparlamak için bir şeylerle meşgul oldum, düşünmemek için en sevdiğim türkü listemi açıp en sevdiğim hangisi acaba diye hepsini defalarca dinledim, yine acem kızı çıktı, yine severek defalarca dinledim, sabahları erken kalkmayı erteledim, bıraktım bir süre alarm kurmayı, ajandama yazdığım ne plan varsa erteledim, severek izlediğim diziyi yarım bıraktım, her gün elli sayfa okuma yapmadım ama yine de okumamazlık yapamadım, çay sayısını azaltmıştım, kansızlık yapıyormuş ya hani, boş verdim; gün boyu çay içtim, sıkılmadım, her gün gün batımının fotoğrafını çekmeyi bıraktım, gün batımlarının da bir özgürlüğe ihtiyacı var diye düşündüm, her gün aradığım insanları aramadım, her gün arayanları cevaplamadım, inanır mısınız depresyondayım dedim diye arkadaşlar gül alıp göndermişler, kim kalbini bu kadar kırdı senin diyorlar, kendim diyemedim, her gün masamı temizleyip stres atmadım, bütün bulaşıkları ben tek başıma yıkamak istiyorum diye diretmedim, devamsızlığı dert etmeyi bırakıp çarşıya indim, ilk gittiğim yer sahaf oldu, para harcamayıp çıktım, geri döndüm biraz daha bakındım, gözüme bir kitap takılsa alacaktım güya, elim hiçbir rafa uzanamadı, nedenini bilmiyorum, gün boyu gezdim sokak aralarında, baktım defalarca baktığım binalara, bazıları hâlâ gözüme yabancı geliyor, sanki oraya ait değil, yolumu kaybettim bir ara, kayboldum şu küçücük şehirde, hani desen girişi ve çıkışı bir, ben bir türlü bulamadım yolu, baktım olmayacak mecbur kaldım bir arkadaşı aradım, yol tarifi aldım sadece, geri döndüm, meğer iki sokak daha gitsem bulacakmışım kedili sokağı, geçen kadriye hoca ... burçlarının yön bulmakta iyi olmadığını söylemişti derste, doğru bilgi olduğuna kesin olarak inandım, sokakta her zaman sinirli bakan o tombik kediyi gördüm yine, bana o sinirli bakışlarından bahşetti, önceden onu sevmek için çabalardım, önceden, şimdi sadece uzaktan bakıyorum, o da bence uzaktan bakınca anlaşılıyor, gözlerindeki kızgınlık o sokağın bu kadar işlek olup onun rahatını bozması, ben buna sebep veriyorum, yersiz kalabalık beni de rahatsız ediyor, geçen gün bir söz okudum, tam olarak hatırlamıyorum ama o an okuduğumda benim için söylenmiş benim için yazılmıştı sanki, sözü hatırlamıyorum ama kimsenin senin varlığını rahatsız etmeye hakkı yok dedim kediye, bana baktı, hiçbir şey anlamadığı belliydi, sokaktan kütüphaneye uğradım, bakındım, benimle aynı havayı soluyan bir kitap aradım, bulamadım, normal ben bile anlamıyorum kendimi, gerçi bazen anlatmaya çalışıyorum, anlaşılıyor muyum, orası muamma, artık geç oldu dönüyorum, otobüste kulaklık takmadım, bu sefer dünyayı dinlemek istedim, herkes suskun ama, sanki inadına, ben de bir oyun indirdim, 2048, onu oynadım yol boyunca, uzun zamandır sosyal medyaya uğramıyorum, umursamıyorum da, annemle konuşuyorum geceleri ama o an 2048 oynuyorum, tâ ki yurdun önüne gelene kadar, odaya varınca yine mahpusa dönmüş gibi oldum, dayanamadım, aldım kupayı çay yaptım, sonra ödevin başına oturdum, derlediğim her şeyi yazdım, o hırsla bir oturuşta ödevi bitirdim ama bundan kimsenin haberi yok, söylemek istemedim, bir şey anladım, o günden beri böyleyim, o günden beri kendime herkesten daha çok değer vermeye başladım, kendimle baş başa kaldım, kendimi dinledim, beni unutmayan insanlarla konuştum, kitaplar okudum, ağladım, ben ağlarım, bana göre en iyi tedavi yöntemi ağlamak, gönlümü daraltan tüm sıkıntıdan arındım, kendimi bir balkonda gibi hissediyorum, öyle ferahladı ki yüreğim, sanırım bir nasihat bin musibetten daha iyiymiş, kendimi anladım ve beni anlamayanlar umurumda olmadı, kalktım bir çay daha yaptım, her şeyi kendime saklamayı da bıraktım, her şeyi anlattım, ne varsa bu süreçte yaşadığım anlattım ve kurtuldum bu yükten, şimdi daha iyiyim demiştim, şimdi kuş tüyü gibi hafifledim, gereğinden çok düşünmeden sadece anlık yaşamak, yarın ölürsem bu derde üzüldüğüm için mutsuz mu gideceğim öbür dünyaya diye düşünürken, bu kadar basit değil, bunu sana yapan insanlar değil bu tavizi veren sensin düşüncesinden kurtularak, geri döndüm, sanırım rahat bir nefes alarak temizlik yapabilirim,
15 notes · View notes
corleonebey · 11 months
Text
duygusal bir iç dökümü*
kimseye kızmıyorum, bir şeyler anlatmak istiyorum, kafamda dönüp dolaşan sorular var.
ben 27 yaşındayım. devlet üniversitesinde okudum, devletin yurtlarında kaldım. toplumun çoğuna göre ortalama üstü sayılabilecek bir mesleği yapıyorum ve ortalama üstü bir gelire sahibim. hayatım boyunca hiç suç işlemedim. suç bir kenara kapalı alanda sigara içmek, kırmızı ışıkta geçmek gibi olaylara bile karışmadım.bilerek, isteyerek asla kul hakkı yemedim. her zaman çalışmak, iyi olmak, daha güzele erişmek gibi hedeflerim oldu.idealisttim.bu yüzden çok fazla iş teklifini, dernek üyeliğini, bana yarar sağlayacak atılımları geri çevirdim.bugün yeni bir eve taşınmış ve orayı doldurmuş olmanın sonucunda yüklü miktarda borcum var. 1 sene boyunca aldığım maaşı hiç harcamadan bankaya verirsem borçlarım biter gibi oluyor.27 yaşında ayrı evde yaşamak ve bağımsız bir birey olarak ayaklarımın üstünde durmak isteğim cezalandırıldı. ne idüğü belirsiz bir çamaşır asma teline verdiğim para buna en büyük işaret.avrupa'yı gezmek en büyük hayallerimden biri.bilet fiyatları malum. küçüklüğümden beri bilgisayar oyunlarına ilgim oldu.seviyorum ne yapayım? bugün playstation almam için kredi çekmek lazım.
hadi ben atlatırım bunları.ama ya diğerleri?ben sadece istedim ki bizim insanımız hayat kalitesini arttırsın. şu dünyada allah ömür verirse 60-70 sene yaşıyoruz, onun da yarısı gece.istedim ki insanımız hiç ihtiyacı yokken bir mağazaya girip sırf rengini beğendi diye 3-5 kıyafet alsın.alsın eşini yanına, gitsin denize şöyle 10 günlük bir tatil yapsın.boğazda çocuklarıyla beraber kahvaltı yapsın. çocuğu bisiklet isterken ona bin bir yalan, bahane sunmasın.benim bunları istemem suç mudur? geçenlerde bir video seyrettim, irlanda'da insanlara cumhurbaşkanının kim olduğunu soruyorlar. pek çoğu da doğru cevap veremiyor. açıkçası en büyük hayalim budur. türkiye, tabii ki norveç, danimarka gibi bir ülke olamaz. biz ortadoğu bataklığına saplanmış ve burada yıllardır mücadele eden bir ülkeyiz.ancak en azından ülkemizin insanlarının daha çok şey hak ettiğini düşünüyorum ve sanırım bu düşünce bir vatan hainliği emaresi. çünkü benim daha daha iyisini istediğim insanlar benim gün yüzü görmememi istiyorlar, mutsuzluğumu istiyorlar, hatta belki de beni öldürmek istiyorlar.bizim suçumuz bu ülkeyi ve bu ülkenin insanını sevip ona değer vermek miydi?bilmiyorum. artık umursamıyorum da.
her şeyin hayırlısı.
24 notes · View notes
yantekerlek · 8 months
Text
hak hakkında
insan karşısındakine sözlü olarak hakkını helal ettikten sonra kalbindeki yanma geçmediyse ve bu yanma kırgınlık olarak ömür boyu o bünyede hayatına devam edip rahatsız edici kalıcı bir duygu olacaksa o hak fiilen helal edilmemiştir gibi geliyor bana. hakkın helal edilmesi için hakkı yiyen kişinin yediği hak cinsinden (veya hak sahibinin ona denk gördüğü) bir şeyle hak sahibine ödeme yapmalı ki hakkı yenen kişinin ciğerinde tam bir soğuma gerçekleşsin. ki hak sahibinde oooohhhhh canıma değdi be, rahatladım mis gibi hissediyorum hissi oluşsun kırgınlığa yer kalmasın. o kırgınlıktan göğe âh yükselmesin. şahsen benim maddi manevi bir hakkım gasp edildiyse sadece sözlü ve yüzde yüz gönüllü olmayan bir "helal olsun tamam" sözüyle rahatlayamam. çoğu kişinin de rahatladığını sanmıyorum. bunlar böyle olacak, Allah katında böyledir demiyorum. ben kuldaki etkisini tefekkür ettim sadece. bu tefekkürle de vardığım sonuç şu ki kul hakkının kıyısından dahi geçmemek gerekiyor. somut veya soyut haklar havada uçuşuyor insan ilişkilerinde. dikkatli yaşamak lazım. evet belki de bir miktar diken üstünde. BENCE.
12 notes · View notes
Text
Neptün Kadehi ile Nandu
Sana, son kadehte son rakısını dolduruyorum bu aşkın. Bu kez, sahiden gidiyorsun. Başka birini düşündürdü kader, kalbimin yıkık köprüsünden yalınayak koşmak istedim, mutluluğa. Sana uzanan şarkılar, kaseti sararken koptu. Ait olduğun yerin, namlusunda sıçradı silah; hiç kimse vurulmadı.
Sana, son kez yazıyorum bu aşkta. Çünkü yaşamak istiyorum artık, sahici bir mutlulukta. Rüzgara değen şükürler, kadehi cehennem gibi doldurdu boşluklarında. Sen bir korkaksın. Halbuki aşk, en çok cesur adamları sever.
Hissediyorum, parça parça ölürken zemzemi bir hevesle tükenen mısraları içiyorsun ömrümün böğründe, geniş kalabalıklardan korkmuyorsun üstelik ama sen bir korkaktın, yakışır mı hiç?
Sen, Neptün kadehi, ben, nandu... Bir balık ile bir kuş, sevdanın hangi cinsinden vurulur ki aşka? Uçmam sana, kanatlarım fazlalık olsa bile sana. Çünkü sen, yemlerini kendi doğru sevdanın imkân dahilinde yemiş bir korkaksın, uçmayı bilemezsin.
Sana, son günahta son acısını sızlatıyorum aşkın. Sabah kuşları, benimle dans ediyor. Çünkü artık çok mutlu olmak istiyorum. Gidiyorsun, nandu ile Neptün kadehi ustalıkla ayrılıyor. Cevap kağıdını veriyorsun kadere teslim elden, bütün cevapların yanlış ve korkak. Sorularını teslim ediyorum açmaz gülün kokusuz saadetine, sırf kokmadığından sorular bile aynı renksizlikte ikiye bölünüyor.
Bir başkasının, başkasının hep başkasının; Neptün kadehi, ramazanda sona eriyor. Nandu, uçuyor bir başkasına, kuş, o çünkü.
Giderken, kapıyı kapatmayı bilmek nandunun hakkı, çünkü Neptün kadehi fanusundan çıkamaz. O, çoktan bir başkasının başkasının başkasına bağlı.
Küçük bir maceraydı be, Neptün kadehi. Doldukça kendi kaderinin kadehine, sevdamda içilmek güzel sandın. Nandu, kanatlarından sürpriz mutluluklar saçmaya çok kararlı.
Hoş'un, boşluğunda kal. Doy, kendi kaderinin kadehinde. İçildikçe, paşa gönlün perişanlığına ayrı şehirlerin savunmasız rüzgarları değiyor.
Hoş'un boşluğunda kal. Doy, kendi özrünün bencil kadehinde. Neptün kadehi, nandunun kanatlarına özeniyor. Böyle doğdun, yapacak bir şey yok. Soframda aşk masasının yanlış mutlulukları bir zaferdi, sandım.
Gidiyorum, uçarken kapına astığım yalanlarının imzasına kadehinin kırık cam parçaları ilişti, Neptün kadehi. Kılçıklarında unutuldun, dün gibi...
Dilara AKSOY
20 notes · View notes
by-hulusi · 8 months
Text
"Niye yaşamalı? Her şey boş!
Yaşamak havanda su dövmektir;
yaşamak- kendi kendini kavurmak ve yine de ısınamamaktır.
" Eski çağlardan kalma bu laflar "bilgelik" sayılıyor hâlâ;
ama eski oluşları ve küf kokmaları y ü z ü n d e n daha da saygı duyuluyor bunlara. Çürümek de asilleştiriyor.
Her zaman "havanda su döven"lerin ne hakkı vardır
harman dövmek üzerine sayıp sövmeye!
Çenesini bağlamalı böyle delilerin !
Masaya otururlar da bunlar, hiçbir şey getirmezler yanlarında,
iyi bir açlık bile:
ve sonra sövüp sayarlar,
" Her şey boş! " diye.
Kırın, kırın bu hiçbir zaman hoşnut olmayanların levhalarını !
Nietzsche, Böyle Söyledi Zerdüşt
Tumblr media
10 notes · View notes
elfin-blogg · 9 months
Text
Çocukların en büyük talihsizliği
ZEHİRLİ" KORUMACI "BASKICI" NEGATİF BAKIŞLI" KENDİ YANLIŞ DÜŞÜNCE KALIPLARINI, KIYASLAMA YÖNTEMİYLE"
ONLARIN KADERINİ SAHİPLENMENİ İSTIYOR OLMALARI İSE TAM Bİ DEHŞET!!!
VE YARGILAYICI ÖN GÖRÜŞLERİNİ "
ÇOCUKLARI HAKKINDA İNANDIRICILIK VE ÖN YATGILAYICI " EGOİST NARSİST MANİPÜLATİF" SENİ AŞAĞI ÇEKEN OLMALARI İSE TAM Bİ HAYAL KIRIKLIĞI!!
BU DEVRANA DUR DEMELİYİZ!!
ONLARIN ÇAĞINDA YAŞAMADIĞIMIZI ARTIK KABULLENMELERİNİ BİRİSİ EBEVEYNLERE ANLATMASI ŞART !!!
SEN "" Ebeveynlerin evinde Dünyaya gelirsin,..
Anne Babanın Hayırlı evlat isteme hakkı var.
Çocukların böyle bi dilek bile verilemez..
ÇÜNKÜ İMTİHAN DAYIZ KARDEŞLERİM !!! BURASI DÜNYA " SABREDİCEZ GÜZEL DUA EDİCEZ" İYİ İNSAN KALMAYA GAYRET EDECEĞİZ !!
BUNUN BİLİNCİNDE YAŞAMAK DAHİ ALLAHIN BÜYÜK BİR LUTFU DUR .
ŞİKAYET YOK ! BELAYA HAMD !
NİMETE ŞÜKÜR GEREK!
ELHAMDÜLİLLAH 🤲
Aklın selim olunca ya dek " Kim olursa mesafeni ve haddini bildirmem gerekeceği gerçeğini kaderin değiştirmeyecek.
Hayat kafana vur vura öğretecek !!
BU HAYATI ALLAH SANA BAHŞETTİ SENIN İÇİN, ALLAHA KUL OL İYİ İNSAN OL DİYE. ALLAHTAN BAŞKASINA YARANMAK, DİLENMEK, FEDAKARLIK YAPMAN SANA ZARARDIR !!
SENDE ALLAHIN BİR TANECİK DEĞERLİ KULLARINDANSIN. ALLAH AŞIRIYA GİDENLERİ SEVMEZ KONU NE OLURSA !!
ÖNCE KALBIN GİBİ DAVRAN, SEN GİBİ DEĞİLSE HAK ETTİĞİ GIBİ !! NE EKSİK NE FAZLA !!
ISRAR EDEBE " HAYIR DUR ORDA" ! SEN HAYATIMA GIRMEYE LAYIK DEĞİLSİN! DİYEBİLMEYİ DE ÖĞRENMELİSİN KARDEŞİM!!!
VALLAHİ ALLAH KENDİSİNDEN BAŞKASINA " KULLARINA SEBİ KULLUK YAPTIRMIYOR YAPTIRMADI DA !!
HADDİNİ AŞANLAR SENİN GEÇMİŞİNDE MAZİDE KALANLARDIR ! ! ALLAHA TEVEKKÜL ET GÜVEN VE SABRET" KALBİNİ TEMİZ SAKLA!
HERKES BİRGÜN EKTİĞİNİ BİÇECEK!!! ÇIPLIK ÇIĞLIĞA SUSAN MASUMLARIN MAZLUMLARIN " KALP SESLERİNE ALLAHA ŞAHİT!! BİZE ALLAHA YETER! NE GĞZEL MEVLA" O NE GÜZEL VEKİLDİR
🤲 ELHAMDÜLİLLAH 🤲
Tumblr media
15 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
Kadının şiddete maruz kalmadığı, hunharca cinayetlere kurban gitmediği...
Kadının tabiatın ta kendisi olduğunun farkına varıldığı, kıymetinin bilindiği, yüreklerde kocaman kocaman yer verildiği bir dünya kurulsun...
Yaşamak, kadının her canlı kadar en tabi hakkı!
Bırakalım öyle kalsın...
8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü kutlu olsun🌹
Kadın
Tabiatın ta kendisidir kadın,
Rengarenk çiçektir o,
Tarlada başaktır o
Ağaçta yeşil
Denizde mavidir o
Çocuktur,
Annedir o,
Sevgidir,
Şefkattir,
Merhamettir o
Vicdandır o
Yârdır o
Sadece başın sıkıştığında değil
Kalbin sıkıştığında da gideceğin tek dîyardır o
Kadın o
Olmazsa olmazdık biz
Dünyaya gelmezdik biz
Ağlamaz, gülmezdik biz.
Kadın o sevgi ister
Topraktır güneş ister
Hava ister
Su ister
Yaşamak, yaşatmak ister
Dövülmek,
Sövülmek,
Ölmek istemez...
Kadın o
Saygı bekler
İnsanlık
Adamlık bekler...
Ve kadın o
Sevdikçe güzelleşir
Güzelleştikçe sever....
Serkan Uçar
6 notes · View notes