Yarın İhtimali Kalır Mı?
Zembereğinden boşalırcasına – kötülük temsili ile kuşatılıyor ülke. Erk, muktedir, iktidar siyasal istemi, figürünün tamamlayıcısı olagelen şiddet dozu günbegün arttırılırken nefret edimine kol kanat geren, ırkçı kümelenmesiyle birlikte bir kötülük temsili farazi değil ol marazi ülke gerçekliğini imliyor artık. Ekonomik, sosyal politik, güncel hayata doğrudan ve kesintisiz bir çökertme haline denek edilmiş insanların, o yoksunluk hallerinde bir de bütünüyle kimlikleri / inançlarına yönelik ayrımcılık ile kuşatılıyor olmasıdır meselesidir bu kötülük temsili. Genel geçer değil basbayağı tertipli bir düzen / nizam halinin içinde ol muktedirin aştık dediği ayrım, bir iktidar pratiğini somutlaştıran diğer kliklerin katkısıyla birlikte süreğen bir gerçekliğe / hakikate dönüştürülür. Cerahat nüfusu arttırıldıkça yıkımı peyderpey var edildikçe kötülük bir normatif kılınır. Tüm bu memleket profili yeniden ve yılmadan biçimlendirilirken kötülük bir sabit, nefret bir olgu, ayrımcılık merkez sağcılık için elzem bir tavra dönüştürülür. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız salgın güncesinden bu yana sürgit yeniden denenen bir pratik toplamında bu ülkenin ötekileri için hayat zindan kılınmaya çalışılır. Biyopolitik bir mezbaha haline dönüştürülen yerde öteki değil ol halk toplamının sahibi / vatanın gerçek sahibi olduğu söylenen kesimler de dahil hedefe açık bir halde konulur. Ne ki kimseler farkına varmaz.
Tümüyle kötülük sahiplenilirken ayrımcılığın kimleri nasıl kapsayacağından bahis hiç açılmaz. Lakin günbegün yaratılan iklimde bir gün o Türk, ertesi gün Suriyeli mülteci, bir başka gün Ermeni, beri gün Yahudi muhakkak ki o yıkıcı / kör karanlığı sabitleyici olan o nefrete yem edilir. Bunu iktidar söylemlerinin cafcaflı hallerindeki aştık / bitti bahsinin de tam da kıyısında biriken, faşist partinin pratikleriyle görebilmek zaten mümkündür. Hepsi bir, hep birden var edilen nefret söylemi o kötülük halini duraksamadan bir başkasına açık ve aleni ayrımcılığı imgeler. Aralıksız bir biçimde süre giden o hedefleme halinin başta ve kalıcı bir yıkıma önayak olmasının içler acısı pratikleriyle yaşam kuşatılır. Duraksama nedir bilinmeden imal edilen ayrımcılık hallerinin takvim yaprakları acıya çıkan bir ülke sınırlarında her günü nasıl da mahvettiği artık az çok belirginken halen bu inat, bu kör kör karanlıklara devam diyebilme cüretinin sorgulanması ne zamandır hangi zaman? Bitimsiz olagelen ayrıştırma, mamafih yenilenen ve sürgit devamlılığına çabalanan ötekileştirme hal ve istikametinde kime nasıl bir yer, nasıl bir yurt vaat edilebilir. Böyle bir sahnenin ol yurt olma ihtimali hala var mıdır?
Agos Gazetesinden aktaralım: “İstanbul Sarıyer Büyükdere'deki Santa Maria Kilisesi'ne pazar ayinine maskeli 2 saldırgan tarafından silahlı saldırı düzenlendi.
Saldırıdan hemen sonra ajanslara yansıyan bilgilere göre maskeli iki kişi ayin sırasında kiliseye girerek ateş açtı. Kilisede bulunanlar, kendilerini korumak içini kendini yere attı.
Saldırıda ayine katılanlar arasında bulunan C.T. adlı kişi hayatını kaybetti.
Bölgeye çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi.
Emniyet güçleri, saldırganları yakalamak için çalışma başlattı.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya şu açıklamayı yaptı:
"Bugün Saat 11.40 sıralarında Sarıyer Büyükdere Mahallesinde bulunan Santa Maria Kilisesindeki ayin sırasında, ayine katılanlar içinde bulunan C.T. maskeli 2 kişi tarafından silahlı saldırıya uğramış ve maalesef hayatını kaybetmiştir.
Konuyla ilgi geniş çaplı soruşturma ve saldırganları yakalamak için çalışmalar başlatılmıştır.
Bu alçak saldırıyı şiddetle kınıyoruz."
Saldırıyı gerçekleştirdiği düşünülen kişilerin kameri görüntüler de basınla paylaşıldı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, saldırıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığını belirterek "Olayın aydınlatılması için bir başsavcı vekili ve iki cumhuriyet savcısı görevlendirilmiştir" açıklamasında bulundu.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından "Ayin sırasında bir vatandaşımıza yönelik silahlı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Güvenlik güçlerimiz konuyla ilgili geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir. Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğine kast edenler, asla emellerine ulaşamayacaktır. " açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "İstanbul Sarıyer’de Santa Maria Kilisesinde ayin sırasında bir şahsa yapılan silahlı saldırıyı en güçlü şekilde kınıyor, hayatını kaybeden şahsın ailesine başsağlığı diliyoruz. Güvenlik güçlerimiz olayın aydınlatılması ve faillerin adalet önünde hesap vermesi için geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu "Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi'nde yapılan pazar ayinine yönelik silahlı saldırıyı kınıyorum. Şehrimizin inanç mekanlarına saldırarak birliğimizi ve huzurumuzu bozmaya çalışanlara asla izin vermeyeceğiz" dedi.
İstanbul Valisi Davut Gül ise "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" açıklamasında bulundu.
Davut Gül, "Hepimizin başı sağ olsun. 52 yaşında bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Polisimizin savcılığımızın araştırması devam ediyor. Yaralı yok, tek bir kişiye saldırı olmuş. İçeri girilmiş ve vefat eden kişiye saldırıda bulunulmuş. İçişleri Bakanlığımızın açıklaması olayın çerçevesini çiziyor. Paylaşılan diğer bilgilere itibar etmeyelim. Olay çok yeni. Herkes görevini yapıyor. Failler yakalanıp yargılanacak. Cumhurbaşkanımız olayı takip ediyor." açıklamasında bulundu.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırıyla ilgili Sarıyer Kaymakamı Ömer Kalaylı, Santa Maria İtalyan Kilisesi Rahibi Anton Bulai ve Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu Witold Lesniak ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Tüm cemaate başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ileten Erdoğan, faillerin en kısa sürede yakalanması için gereken adımların atılmakta olduğunu ifade etti.
İstanbul Valisi Davut Gül "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" dedi.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
Ölen Tuncer Murat Cihan’in yeğeni Çağın Cihan, Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'a konuştu. Cihan “Kendisi amcam olur. Sadece oraya ziyarete geldi ve tesadüfen ona denk geldi. Sade masum biriydi ve kesinlikle masum bir kurbandı. Emekliydi, hafif zihinsel engelliydi. Son iki aydır da pazarları kiliseye gidip geliyordu" dedi.
Saldırıda ölen Cihan’ın dayısı Kazım Aydemir ise “Benimle birlikte kiliseye geliyordu. Cemaat tarafından çok sevilen biriydi. Boşu boşuna öldürdüler. Çok fazla üzgünüz” dedi”
Daha önce Bakırköy, Kuzguncuk Ermeni Kiliseleri’nde yaşatılanlarda olduğu gibi daha önce Gevriye Eğo’nun Merdin’de, Şimuni ve Hürmüz Diril’in kayıp / eksikli kılınan ol cinayetleri ve sonrasındaki muğlaklıktan haberdar olduğumuz bir tedirginlik haline yine esir edilir ülkedeki bir avuç Hristiyan yurttaş. Kötülüğü bir normatif kılanların aralıksız olarak nefreti yaygınlaştırma gayretine düşen, yazsak en az on parti, söylesek en azından milyonlarca insan tarafından desteklenen / yönlendirilen ocaklar, dernekler, siyasi denile gelirken bildiğiniz çeteleşmiş ari ırk sevdalısı zümreler vesaireler vesaireler etraflıca bu karanlığı yenilerken kim Tuncer Murat Cihan’ın hesabını verecektir sahi ama sahiden de! Düzeni var eden temsilin, bir yandan olayı gizlilik örtüsü ile kapatmaya teşne olması bir yandan da o salyalar saçarak nefretini kusmaya devam diyen yapıların üstün körü olayı, cinayeti (adı üstünde) geçiştirmeye çalıştığı zeminde kim güvende olabilir sahi ama sahi. Kolay lokma olarak tanımlanan, nasılsa kuşatıldıkları vakit teslim olacaklarına dair bir algı / olgu ekseninde hayatları gözetim ve denetime tabi kılınan insanların hakikatleri her ne olacaktır? İki zanlının kamu önüne alelacele çıkartılması sonrasında birliğimiz asla ve kata bozamayacaklar şablonu yeniden sakız edilirken o cinayetin faillerinin sırtları sahi ama sahiden de sıvazlanıp durulmamıştır diyebilir miyiz? Kolluk kuvvetinin bir var hep yok addedildiği bir sahneleme sonrasında kim nasıl güvende hissedebilir ki? Soruların ardılı sıra geldiği bir cinayet / tahakküm / yıkım girdabının ardından geriye kocaman bir boşluk kalıyor. İnsanların kimliklerinin, aidiyet ve inançlarının halen mesel teşkil edildiği bir yerde, hayatların biricikliği söz konusu edilmesin isteniyor. Kötülük temsili her yanı, her günü kuşatırken bunlar dert edilmesin isteniyor. Lafta değil doğrudan / sahiden bir yerin yaşamla bağları kopartılırken yarın her neyi getirecektir. Tümüyle bu girdap halinin içerisinde bir yarın ihtimali kalır mı? Bırakılmış mıdır.... Bir avuç kalakalan azınlıkların bu günlerdeki en büyük meselesi budur, bu kadardır. Bir yarın ihtimali söz konusu mudur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Santa Maria Latin Katolik Kilisesi’nden – Dilara ŞENKAYA – Reuters
2 notes
·
View notes
Okay, someone has to say it.
The Bible is not a fairy tale.
The Bible is more than a book.
Christianity is not a fandom. And even if you don't believe in God, you can't deny it.
Writing fanfiction about the Bible is blasphemy.
To ship biblical characters is blasphemy.
Making offensive jokes about God is blasphemy.
This is an obvious truth that many do not understand.
2 notes
·
View notes
İslam, Hristiyanlar ve Yahudileri nasıl görüyor?
İslam, Hristiyanlık ve Yahudilikle birlikte üç büyük semavi dinlerden biridir. Bu dinler, Allah olarak adlandırılan tek bir Tanrı'ya inançlarını paylaşırlar. Müslümanlar, Allah'ın İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlere kendini açıkladığına inanırlar.
İslam'ın kutsal kitabı olan Kuran, Hristiyanlar ve Yahudileri "kitap ehli" olarak tanır. Bu terim, Muhammed'den önce ilahi kitaplar alanları ifade eder. Kuran, Hristiyanlar ve Yahudilerin Tanrı ile geçerli bir antlaşmaya sahip olduklarını ve iyi işlerinden ötürü ödüllendirileceklerini doğrular.
İslam, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasındaki tarihsel ve teolojik bağlantıyı da kabul eder. Hepsi tek Tanrı'nın soyundan gelirler ve İbrahim'i tek tanrıcılığın babası olarak kabul ederler. Ayrıca farklı dillerde ve kültürlerde birçok ismi ve özelliği olan aynı Tanrı'ya taparlar.
Bu nedenle İslam, Hristiyanlar ve Yahudileri belirli bir etnik köken, ırk veya coğrafya ile sınırlı olmayan, tek bir Tanrı'ya inanan tüm müminlerin bulunduğu İslam topluluğunun (umma) sadık üyeleri olarak görür. İslam, Müslümanları, Hristiyanlar ve Yahudilerle, aynı değerler ve çıkarlar temelinde saygı göstermeye, diyalog kurmaya ve işbirliği yapmaya teşvik eder. İslam aynı zamanda çeşitliliğin kutlandığı ve insanlık onurunun korunduğu barışçıl ve hoşgörülü bir ortamı teşvik eder.
İslam, tek bir Tanrı'ya inanç etrafında tüm müminleri bir araya getirme ve semavi dinler arasında diyalogu teşvik etme potansiyeline sahiptir. Bu bakış açısı, tüm Hristiyanları ve Yahudileri İslam topluluğunun sadık üyeleri olarak kabul etmeyi destekler. Dinler arası ilişkileri güçlendirerek ortak değerleri vurgulayan İslam, barış ve anlayışın gelişimine katkıda bulunabilir.
0 notes
Fransa-Fas maçı öncesi Lübnan'da büyük korku!
Fransa-Fas maçı öncesi Lübnan’da büyük korku!
Katar’ın ev sahipliğindeki 2022 FIFA Dünya Kupası’nda Portekiz’i eleyerek yarı finale kalan Fas’ın tarihi başarısını kutlayan Lübnanlı Müslüman gençlerle Hristiyan bir grup arasında yaşanan kavga, acı bir iç savaş tarihine sahip ülkede endişeye neden oldu.
Yerel basında çıkan haberlere ve sosyal medyaya yansıyan görüntülere göre, Fas’ın zaferini kutlamak isteyen ve ellerinde Fas ile Filistin…
View On WordPress
1 note
·
View note
Nasraniyet
“Nasraniyet ya intifâ veya ıstıfâ edip islâmiyet’e karşı terk-i silâh edecektir. Nasrâniyet birkaç defa yırtıldı, Protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intifâ bulup sönecek veya hakikî Nasrâniyet’in esasını câmi olan hakâik-ı islâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır.”
“Şahs-ı isa Aleyhisselâmın kılıncıyla maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak isevî ruhanîleridir ki, o ruhanîler din-i isevînin hakikatini hakikat-i islâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek.”
“Hatta hadis-i sahihle, âhir zamanda isevilerin hakiki dindarları ehl-i Kur’ân’la ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hristiyanların hakiki dindar ruhanileri medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”
1 note
·
View note
Sesli Meram #241 - Karşı Radyo (02.08.2022)
"Ülkede sabahtan akşama kadar var edilen tüm ol yıkıcı gündemin farkında dahi olmayan milyonlarca yurttaşın varlığı söz konusu ve hâlâ seçimle gidecekler bahsinden başka bir tahayyül hakikat kılınmış değil. Sahiden emin misiniz, son kararınız mı bunca demokrasi katledilmişken. Sahiden emin misiniz, hayat aralıksız bir biçimde kuşatma altına alınırken ve kuşatılmışken. Sahiden emin misiniz, ekranlardan gazetelere yedi gün yirmi dört saatin tamamında kendi propagandasını örgütlerken kalan herkesi düşman diye kodlarken erkanı muktedir. Basitçe bir demokrasi kırımının, adalet gasbının, nihayetinde hürriyeti tehlikeye atan çabaların toplamında tam da kestirmeden bedene / akla / fikir ve eylemselliğe karşıt, dediğim dedik çaldığım düdük diye çıkagelen bir iktidar pratiği karşısında seçim / sandık ve oy neye yarayacaktır ki? Her şekilde bunca dipsiz karanlıklara rehin edilmiş olagelen bir yerde, şimdiki ev sahiplerinin siyasal islamcı tavırlarının, kural kanunu – şeriata kadar tanıya gelenlerinin paylaşımları, eylemleri bir yandayken nedir ki seçim tek başına. Bir de o kimlik karmaşıklığından nereye yaslanacağını artık karmaşık kılan kurucu önder partisi ve onunla birliktelik sergileyen altılı grubun suna geldiği birbirinden betere çıka gelen ol tavırlarla / aynısının laciverdi arasında hayat her nereye konumlandırılabilir ki?" sesli meram
podcast image credit: dream until its your reality:::jon tyson:::unsplash
1 note
·
View note
Günahları İtiraf
Günahlarla yüzleşme, Tanrı’yla konuşma..
Filozof ve Tanrıbilimci Augustinius’un ‘İtiraflar’ kitabını kısaca bu şekilde tanımlayabiliriz. Eseri filozof, Hristiyan olduktan sonra yazmıştır. Adeta günah çıkarma formunda ele alınmış kitapta filozof, hakikatin insanın içinde olduğunu söyler ve ancak buna kendini araştırdığında, sorguladığında ulaşılabileceğine değinir. Günah çıkarma formunda denmesinin sebebi de, Augustinius’un Tanrı’yı bulmadan önce yaşadıkları, yaptıkları yanlışlar, inançları hakkında pişmanlıklarını, tövbelerini içermesidir. (Filozofun ailesi pagandır, sonrasında Mani dini geçmişi de vardır.) Nitekim filozof da kendisini, o dönemlerinden bahsederken günahkar olarak nitelendirir.
Yeni Platoncu bir felsefeye sahip Augustinius’a göre insan Tanrı ile muazzam bağa sahiptir, Augustinus’un değişiyle İnsan Tanrıdadır. Hakikat ise Tanrı’dır. İnsani ise ancak hakikati mutlu edebilir. Bu bağı anlamak ise felsefe yapmayı gerektirir.
28 notes
·
View notes