Tumgik
#çarpık aşk
yagmurd3niz · 2 months
Text
Tumblr media
30 notes · View notes
3391kilometre · 12 days
Text
Tumblr media
Ana Huang’ın kitabı… Ben bayıldım. Boşuna övgü aldığını düşünmüyorum.
Çarpık aşk konusu;
Alex Volkov, dahi bir iş adamı. Fakat en yakın arkadaşının kız kardeşiyle ilgilenmek zorunda kaldığında, göğsünde bir şeyler hissetmeye başladı: Dünyasını yok edebilecek bir yangın. Ava Chen, hatırlayamadığı çocukluğunun kabuslarına hapsolmuş, özgür bir ruhtu. Onlarınki asla başlamaması gereken bir aşktı.
Çarpık yalanlar konusu;
Çarpıcı, ölümcül fakat bunu saklayacak kadar akıllı bir adam olan CHRISTIAN HARPER, aslında mükemmel takım elbiselerle centilmen suretine bürünen bir canavardı. Hayatında ahlaka ve aşka yer yoktu. Ancak alt katında yaşayan kadına karşı hissettiği tuhaf çekimi inkâr edemiyordu. O, en karanlık arzularının odağıydı.
Çarpık nefret konusu;
Partileri seven, dışadönük ve hırslı JULES AMBROSE'UN tek bir hedefi vardı: Baro sınavını geçip avukat olarak çalışmaya başlamak. Ve ihtiyacı olan son şey, ne kadar çekici olursa olsun, katlanılmaz kelimesine hakkını veren bir doktorla ilişki kurmaktı.
Çarpık oyunlar konusu;
Görkemli, iradeli ve görevine zincirlerle bağlı PRENSES BRİGET, dilediği gibi yaşama ve âşık olma özgürlüğünün hayalini kuruyordu. Ne yazık ki abisi bir anda tahttan çekildiğinde, sevgisiz ama politik olarak uygun bir evliliğin olasılığıyla ve hiç istemediği bir tahtla karşı karşıya kalmıştı.
Düşüncem;
Yazarın dili hakkında yorum yapamayacağım çünkü bazılarına hitap etmeyebilir. Ama benim için yeterli akıcılık ve anlaşırdık vardı.
8 notes · View notes
umutlu-bir-hanfendi · 10 months
Text
~ İnsanların seni sevmesini ~
sağlamak için çabalamana gerek yok, Ava.
Sevgi kazanılmaz. Sevgi verilir.
Ana Huang/Çarpık Aşk
Tumblr media Tumblr media
66 notes · View notes
hisboslugu · 2 months
Text
belki inanmayacaksın ama ben bu şiiri ellerimle yazıyorum, sevgilim. çünkü benim gömdüğüm kızlar ara sıra boğulur ve laik aşk çarpık toplumlaştırır, doğurma ne olur. sirk deseler tek hırkam var, çatışmada bıraktım. şimdi gidip beckett okuyacağım, beni de seyret tanrım! öfkemi devletle bir toprağa gömüyorum, aklımsa çamura saplandı saplanacak. şems çeker çıkarır kitabı havuzdan; kuru ertan, alsana şu tüfeği duvardan. benim ellerim ıslak.
7 notes · View notes
kitapayracii · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media
"Hayatında sadece bir aşk yaşadı. Onun da dumanı doğru çıkmadı. Baca çarpık yapıldığı için, ortalığı bir kurum kapladı. Göz gözü görmez oldu."
27 notes · View notes
beyzakayabasi7 · 19 days
Text
İnsanların seni sevmesni sağlamak için çabalamana gerek yok , Ava. Sevgi kazanılmaz, sevgi verilir.
Ana Huang, Çarpık Aşk
2 notes · View notes
patatesliahtapot · 9 months
Text
bugün yolda gördüğüm kız sana çok... şu iki masa arkamızda oturan siyah ceketli çocuk, bence hayalimdeki kişi o. ya bişey diyeceğim ama üzülmeni istemiyorum, dün seninkini bizim çocukla görmüşler. bu erkeklerin alayı aynı ya eninde sonunda üzüyorlar... sonu gelmez toksiklikler silsilesi. çarpık ilişkileşmenin getirdiği akla sığmaz oyunlar. her aşk kavga ile başlar sözünün arkasına sığınan tatsız insanlar. hepsi, her biri başıboş ve bir yandan öbürüne savrulan balonlar. dışları rengarenk ama içleri bir dünya boşluk. realist duygular ve sevgiden yoksunluk. çağının getirdiği çöplükleri koklamak zorunda kalan sen. evet senden özür dilerim. iyimser bir hissiyatla girdiğin bu kaostan, ardında birden fazla bıçak yarası ile çıktın. buradan, doğduğun bu çağdan etinle kemiğinle nefret ettin. haklıydın. uğruna ne edebiyatlar yapılmış aşkı mumla arar oldun. oturduğun yerden, medyanın dayattığı ördek algısı ile harman olmuş o mutlu çifti görüp imrenerek bir günü daha geride bıraktın. şimdi huzurla uykunu çekip hayallerini bir daha karşılaşmayacağın o insanlarla süsleyebilirsin. tercih senin ve sen, hiçbir yere bir nesneye veya bir kişiye ait değilsin. aklının köşesine gömmen gereken şey bu. edebiyat yahut bir düzyazı olarak. bu cümleler okuduğun ilk anda bir anlam ifade etmeyecek sana. yine de kendini sev. buradaysan ve bunu sonuna kadar okuduysan, bir şeylerin farkındasın veya olmak istiyorsun demektir. görüşmek dileğiyle.
9 notes · View notes
zombilerindekalbivar · 10 months
Note
Sey ben ikisinide okumadım-
.....
Çarpık aşk'ın başında içerik uyarısı var haberin ola. Sokak Nöbetçileri tabiri ile iyi tablo düşürüyorlar 220-240 arası durmaksızın
Bronz da zaten kim kimle oyun oynuo belli deil onu okurken dedektif beynine sahip olman lazım
Kutup yıldızı da çok minnoş kitap ama çıldırdığım çok yer oldu ve birde tıpa tıp benim hikâyem xhxbxbsb yani aşk konusunda
Kitaplar ile ilgili minnak bir uyarı içeriğidir ona göre okumanı tavsiye ederim ama hepsi de accayip mükemmellerr
7 notes · View notes
sunlightmoonsworld · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
(What I read in July) 🌊🌞
🔵Çarpık aşk (twisted love) (10/8,5)📷
🔴Dikenler ve Güller Sarayı ( A count of Thorns and Roses)(10/10)🥀
🟡Çarpık Oyunlar (twisted game) (10/10) 👸🤴
🔵Sis ve öfke sarayı (A count of mist and fury) (10/10)🦇
4 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
Tumblr media
Babalar günü kutlu olsun..
Hayatta ben en çok babamı sevdim..
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk..
Çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek.
Nasıl koşarsa ardından bir devin..
O çapkın babamı ben öyle sevdim..
Bilmezdi ki oturduğumuz semti..
Geldi mi de gidici..
Hep hep acele işi..
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi..
Atlastan bakardım nereye gitti ?
Öyle öyle ezber ettim gurbeti..
Sevinçten uçardım hasta oldum mu..
Kırkı geçerse ateş çağrırlar İstanbul'a..
Bir helallaşmak ister elbet di mi oğluyla?
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu..
Oh dedim göğsüne gömdüm burnumu..
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin..
Daha başka tür aşklar geniş sevdalar için..
Açıldı nefesim fikrim can evim
Hayatta ben en çok babamı sevdim...
Can Yücel..
2 notes · View notes
futbolpenceresi · 2 months
Text
FUTBOLUN YORUMCULARI
VE GÖRÜNGÜLER, GERÇEKLER VE AŞKIM
İslam Çupi, spor yazınının iki mihenk taşından biriydi. Öteki de halan yaşayan Hıncal Uluç. İslam Çupi, bu taşların sanat, görüngü ve aşk ayağını oluştururken, Hıncal Uluç, mantık, felsefe ve gerçek ayağını oluşturmakta. İslam Çupi, engin kültürü ve bilgi birikimini büyük Fenerbahçe aşkıyla harmanlayarak doyumsuz güzellikte yazılar yazmıştı. Değişik tarihlerde yazdığı yazıları bir araya getiren kitabını, birkaç kere niyet etmeme karşın alıp okuyamadım.
Bir dev gibi seviyordu Fenerbahçesini İslam Çupi adlı dev. Hayallerindeki sevgiliyi yazıyordu . Güzelliğin büyülü soluğuyla üflüyordu gerçekliğe. Sevgilisini yükseklere, idealar evreninin en tepe noktasına yerleştirmişti. Onun ideası gönlünü aydınlatıyor, o ideanın ışığında gördüklerini yazıyordu. Gelip geçici varlıklar evreni, algıların alanına giriyor, her an değişiyordu, İslam Çupi ise kalıcı olanı, güzel olanı arıyor, gönlündeki değişmeyen güzeli yazıyordu. Sanat için sanat yapıyordu. Onun yeri ayrıydı. O tezdi.   
Hıncal Uluç ise küçük yaşlarda felsefe okumuştu. Küçük yaşlarda okuduğu felsefe onu bir mantık adamı yapmıştı. O da futbol dünyamızın tez anti tez kardeşlerinden Galatasaray’ın taraftarıydı. Galatasaray’ın Alp Yalman döneminde başlayan atılımlarını en iyi şekilde yorumlamış, kısa zamanda düzeltilmesi güç olan zayıf alt yapıya karşı, futbolun üst yapısını başarının anahtarı olarak öne çıkarmış, Mustafa Denizli ile birlikte UEFA kupasına giden yolun zihinsel taşlarını döşemişti. O anti tezdi.
Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur. Hayat ise akar, devam eder gider. Ama mezarlıklardaki adamlar vermiştir ilk ivmeyi o sularına iki kere girilemeyen nehirlerin akışına. Günümüzde de futbol yorumcuları İslam Çupi ve Hıncal Uluç’tan beslenerek kalemlerini keskinleştirmekte. Bağış Erten, en iyi İslam Çupi hamuruna sahip yorumculardan biri. Tabii, Bağış gözü kara bir İslam Çupi izleyicisi değil. O gerçekçilik kaynağından da besleniyor. Arsenal maçı için yazdıklarına bakalım :
Bağış Erten, Radikal, 6 Kasım 2008 Güzelliklerle haşır neşir olmanın getirdiği sakıncalar da var. Güzellikle uğraşmak bir süre sonra zihinde bir (güzellik) çiti (algılama kalıbı) oluşturuyor, gerçeklerin sadece bir kısmı (güzellik çitini aşanlar) zihne(bilince) ulaşıyor, diğerleri ya önemsenmiyor ya da gözden kaçıyor. Zihne (bilince) ulaşan gerçeklerse güzellik kalıbının hamuruyla yoğrulup, biçimlenerek sunuluyor ve algılayanlarda gerçeğin çarpık bir izlenimini yaratıyor. Böylece hem yazar hem de okuyucu gerçek dünyanın kıyısına doğru sürükleniyor.
Gerçek varlıkların idealar evreninde yer aldığı fikrini ortaya atan Platon, gençlik döneminde, çirkin varlıkların da ideaları olduğu düşüncesini kabul etmekte zorlanmıştı. Ancak olgunluk döneminde çirkin varlıkların da yüce idealar evreninde temsilcileri olabileceğini kabullenebilmişti. Çok zorlu bir diyalog olan Parmenides diyaloğu bu dönemin sancılarını da yansıtır. İslam Çupi çizgisini izleyen yorumcuları bekleyen en büyük tehlike de güzelliklere uymayan olgulardır. Güzellik kalıbına (ideasına) uymayan olguları baştan yok sayma, reddetme eğilimi hiç küçümsenmeyecek bir tehlikedir.
Ustalardan devir alınan kalıpların yanında, bilinçli olarak oluşturulan, inşa edilen, değişik bağlamlarda tekrar tekrar kurgulanan kalıplar ve bu kalıpları hazırlayıp servis eden görüngü üretim merkezleri de hayatın diğer alanlarında olduğu gibi futbol endüstrisinde yerini almıştır. Böylece sadece görüngü (ideoloji) üreten merkezlerin hazırladığı engelleri aşan gerçekler, o merkezlerin hazırladığı kalıpların yoğurduğu, biçimlediği haliyle tüketicilere (izleyenlere) ulaşmakta. Neyse ki bağımsız (nesnel) görüngü üreticileri de var.
Oluşturulan görüngülerin yarattığı psikoloji, bir yere kadar bireylerin ve kurumların başarısına da katkıda bulunuyor. Üretilen görüngüler, algılama kalıplarına dönüşüyor, kalıplar (hem her kurumun kendisinin ve rakiplerinin paydaşlarının ve çalışanlarının) algılarını hem de beklentilerini etkiliyor, değiştiriyor. Bunun sonucunda oluşan psikoloji (pikosomatik bağlantılar aracılığıyla), Turgay Renklikurt’un dikkat çektiği rezerv enerji kaynaklarının kapaklarını açmayı kolaylaştırarak öznelerin başarısına ve rakiplerin başarısızlığına dönüşüyor, beklentiler gerçeğin inşasına katkıda bulunuyor.
Hıncal Uluç cephesinde ise yok yok. Bir yanda onun kanatları altında gerçek yalanlarla haşır neşir olarak mesleğe başlayıp sonra görüngü üreticilerinin hizmetinde devam edenler var. Ve neyse ki ve tabii ki hayat sonsuz çeşitlilik arz eder ve bir tek kalıbın, tümelin (evrenselin) hücresine hapsedilemez. Diğer yanda Hıncal Uluç’la baba-oğul, otorite-birey, sevgi-nefret çatışmaları eşliğinde kendini geliştirip, yer yer ustasını geçenler bulunmakta. Her iki ulama da girmeyen, gerçeği, sadece gördüğü gerçeği yazarak, ne Musa’ya (güzelliğe bulanmış görüngüler evreninde yaşayanlara) ne de İsa’ya (görüngü üreticilerine) yaranamayıp, iki arada bir derede sıkışan Rıdvan Dilmen gibi bağımsız gerçekçiler de mevcut.  Tabii her çevre kendi florasını yaratır. Ne Musa’yı ne de İsa’yı kırmadan yoluna devam eden Ömer Üründül gibi gerçekçi çizgiden ayrılmamaya çalışan yorumcular da sahnede yer alıyor.
0 notes
yurioharu · 6 months
Text
Milyonluk Bebek
Bizim dünyamızda güzellik her şeydir. Güzellik para ve sevgi getirir. İnsanlar, bir kadının sahip olduğu yegâne şeyin güzellik olduğunu, hiçbir şeyi yoksa bile en azından güzel olması gerektiğini düşünürler. Artık kimsenin niteliğe bakmadığı bu dünya düzenine verebileceğimiz en iyi örnek Narin olabilir. Kendisi yirmili yaşların sonunda olan, iletişim bölümünü birincilikle bitirmesine rağmen hayalini kurduğu spikerlik mesleğini sınıf arkadaşına kaptıran bir kadındı. Bir o kadar da çirkin. Evet çirkin. Bu dünya düzenine göre kullanabileceğimiz, güzel olma ayrıcalığına erişememiş olan her şeyin kaderi olan çirkinlik sıfatı. Çirkin kelimesinin bile yeterince anlam bulamadığı bir görsele sahipti. Korku hikâyelerine konu olabilecek, doğaüstü bir kötülüğün ete kemiğe bürünmüş, insan suretine sahip olmuş türden bir çirkinlikti. Reenkarnasyon denen bir şey varsa Narin geçmiş hayatında bu yüze sahip olmak için vatan haini olmuş olmalıydı. Yüzü kömür karası lekelerle donatılmıştı, dişleri çarpık ve belli belirsiz kırıklarla doluydu. burnu kemerli, feri gitmiş, kahverengi, mor halkalarla çevrelenmiş, içlerinde ruhtan eser bulundurmayan gözleri, karşısında ona bakan birinin anında ruhunu çekip alacak, ona anında ölümü tattıracakmışçasına bir hayatsızlıkla bakıyordu. Bakışları ölümden başka bir şey değildi. Onu gören çocuklar feryat figan ağlardı. Yolda broşür bile uzatmaya çekinirler, o, yanlarından geçerken donar kalırlardı. Öyle ki, ailesi bile onu yanlarında istememiş, kurtulmanın yollarını aramışlardı. Böylesine bir kötülük böylesine bir musibet onlardan çıkmış olamazdı. Derhal uzaklaştırmaları gerekti. Ve, yaptılar da.
Narin aşk nedir bilmiyordu. Ailesi bile onu sevmemekle kalmamış, ondan kurtulmanın yollarını aramışlardı. Hâl böyleyken elin oğlu mu sevecekti onu? O da durumunu erkenden kabullenmişti kimseye yük olmamaya çalışıyor, kendi başının çaresine bakıyordu.
İnternette boş boş gezinirken tuhaf bir uygulama keşfetti. Uygulama ondan kendi fotoğrafını uygulamaya yüklemesini istiyordu.
Daha sonra sadece uygulamadan yapmak istediği işlemi seçmek kalmıştı. Gözlerini düzeltmek istiyordu, ten rengini açmak istiyordu istiyor da istiyordu. Telefondaki o çirkin fotoğraf gitgide normal bir kadına benzemeye başlıyordu. Demek ben de böyle görünebilirim diye iç çekti. Narin, fotoğrafla uğraştıkça fotoğrafın altındaki rakamlar da hızla yükseliyordu.
Narin o akşam canını almayı düşündü. Hayatının ileriye gitmeyeceği belliydi. Bu yaşında bile kendisine hak görülen bu çirkinliğe katlanmak zorunda bırakılıyorsa, kendisine verilen cehennem hayatıyla ıstırap çektiriliyorsa buna katlanmak zorunda mıydı? Kendi iradesi neredeydi? Bu kabullenişe daha ne kadar devam edebilirdi? Hiçbir şeyin daha iyiye gideceği falan yoktu. Sahip olmak istediği o gerçeküstü olan, güzellik adlı hayale bir anda ulaşacak değildi. Ulaşılabilecek bir şey de değildi ya. Böylesine bir hayali kurmaya dahi hakkı var mıydı, enerjisi var mıydı? Böylesine bir hayatı uzun uzadıya yaşamayı reddediyordu. Daha fazla katlanmayacaktı. Bu hayat kendi iradesi dışında kendisine verilmişti ve hür iradesiyle bunu devam ettirmeyi reddedecekti. Mutfağa gidip en keskin bıçağı bulup kendine dogrulttu. Bitiyordu işte. Bu kadardı. O an huzuru hissettiği ilk andı ve hayatının şokunu. Bıçağa görüntüsü yansıyan kadın kimdi? Etrafına bakındı. Şaşkınlıktan ve korkudan çılgına dönmüştü. Etrafta kendinden başka kimse yoktu. Birkaç dakika hareketsiz öylece kalakaldı. Elleri titreyerek, bir hışımla yere fırlattığı bıçağı tekrar eline aldı. Bir nefes alıp tekrar kendi yansımasına bakmaya çalıştı.
Oydu. Bir başkası değil, gerçekten oydu. Bu nasıl olabilirdi? Akla mantığa sığmıyordu.
Bıçaktaki yansıma uygulamada oynadığı fotoğrafın tıpatıp aynısıydı. Gözleri o korkunç halkalardan arınmış, o hiçbir zaman göremediği enerji dolu ışıltılara kavuşmuştu. yüzüne can, yanaklarına kan gelmişti. Cildi tamamen pürüzsüz ve tamamen aydınlıktı. Hızla aynanın karşısına geçti. Yüzüne, saçlarına dokundu. Dokusu ipek gibiydi. Kendisi dokunmuyor adeta saçları ipeksiliğiyle ellerini okşuyordu. Daha sonra bir rahatsızlık hissetmeye başladı. Adını koyamıyordu. Fakat aynaya baktıkça kendinden sıkılmaya başladı. Aynada gördüğü güzel bir kadın değil normal bir kadındı. Normal bir kadın değil kelimenin tam anlamıyla güzel bir kadın olmak istiyordu. Telefonu tekrar eline aldı, dudaklarını tekrar büyüttü kaşlarını gerdi. Uygulamadaki dudak büyüdükçe kendininki de büyüyor, burnunu küçülttükçe burnu küçülüyordu. Hayalini kurduğu şeye nihayet kavuşmuştu! Bu kadardı işte. Çektiği acıların karşılığını alıyordu nihayet.
Narin o gece uyumamıştı. Bütün bu olanlar hâlâ gerçek gibi gelmiyordu ona. Sonunda o da yaşıtları gibi gezip eğlenebilecek, işe gidebilecekti ve artık kimse ondan gözlerini kaçırmayacaktı. Yanından geçenler kaskatı kesilmeyecek, ondan korkmayacaklardı. Demek ki bu dünyada tanrılar gerçekten vardı ve dualarına karşılık vermişlerdi.
Bir damla bile uyku uyumadan işe gitti Narin. Her zamanki masasına oturdu bir yandan da etrafa kulak kabarttı. Kadınlar dedikodusunu yapıyor, erkekler ise edepsizce konuşuyordu.
Bir milyon puan. Narin bu tutarı mutlaka ödemeliydi ve ödeyecekti. Kurdun dişine kan değmişti bir kere. Eski hâline dönmektense ölmeyi yeğlerdi. Bu güne kadarki tüm birikimlerini sorgusuz sualsiz yatırdı. Arabasının balkabağına dönüşmesinden korkuyordu.
Aradan bir ay geçti. Narin hayalini kurduğu spikerlik mesleğine kavuşmuştu nihayet. Adını bilmeyen erkekler onunla ilgilenir olmuş, hediyeler alıp yemeğe çıkarıyorlardı. Onu umursamayan kızlar bir numaralı düşmanı olmuştu.
Narin olanlara sevinse de güzellik puanları ayağına dolaşmaya başlamıştı. İşten kazandığı maaş artmış olsa dahi yeterli gelmiyordu. Ailesinden aldigi borç da. Uygulama bu durumda da Narin'i yalnız bırakmamış ona iki seçenek sunmuştu. Öde veya vazgeç. Vücuduna yerleşen bir parazit gibi daha fazlasını istiyordu. Narin önce tat alma duyusundan vazgeçti. Sonra ailesinden. Ailesi artık Narin adinda bir çocukları olduğunu hatırlamıyordu. Yine de buna değdiğini düşünüyordu. En sonunda hayalini kurduğu işten vazgeçti. Bütün birikimlerini güzellik puanlarıyla değiş tokuş etmişti. Kazandığı her puanla beraber benliğinden bir seyler kayboluyordu.
Aradan bir yıl geçti. Yirmidokuz yaşına gelmişti Narin. Onlara verecek hiçbir şeyi kalmayınca vicdanından vazgeçti. Önce ormanda yangınlar çıkardı sonra sokaktaki hayvanları zehirledi. Kalbinde kalan son merhamet kırıntılarını da yüz güzellik puanıyla değiştirmişti. Ve en nihayetinde küçükken oynadığı içi boş oyuncak bebeklere dönüşmüştü. Uygulama da artık ondan bir şeyler istemeyi bırakmıştı.
* * *
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Günlerden ekimin onyedisiydi Narin’in doğum günü. Ve güzelliğinin son kullanma tarihi.
Çalıştığı binanın çatısına çıkıp toprak kokusunu sonuna kadar içine çekti. "Demek sonum böyle olacak" diye düşündü. Yağmur damlalarının arasına bıraktı kendini, tüm çirkinliğiyle sere serpe yatıyordu şimdi. Tüm çirkinliğine rağmen yüzünde tarifsiz bir huzur vardi. Elinde de telefonu. Uygulama kendi kendini yok etmişti.
Şimdi kim bilir kimin karşısına çıkacak, kimi hedef alacak, kimin hayatını elinden alacaktı.
Bu dünyada Narin gibiler azımsanamayacak kadar çoklar. İlgiyle yaşadığı bir yıl, sevgisiz yaşadığı yirmisekiz yıllık yaşamından daha değerli olmuştu.
Bizim dünyamızda güzellik her şeydir.
Peki ya sen? Güzelliğinin doruğuna erişmeye cesaretin var mı?
Derya Bölge
Tumblr media
0 notes
gecesayesinizz · 8 months
Note
Söz en kısa sürede bir kitap okuyacağım. Bana birkaç kitap önerir msin
-Aras
Birkaç tane bırakıyım şöyle;
Çarpık Aşk, Yeşili Sevmek, Pusula, Bir Yumak Mutluluk, Yüzbaşının Kızı vs.
1 note · View note
operasyon · 1 year
Text
Resmi yeniden bulamam şimdi ama şöyle bir resim çzip zamaında buralara da koymuştum. Kalp şeklinde birleşen iki kafa ortada 3. bir yüzü oluşturuyordu.
Ben çizim yeteneksizliğimle zaten simetrik çizemezdim ama daha da iyi, biraz çarpılmış bir yüz olsa da üçüncü bir yüz oluşuyordu.
Altına da " Aşk üç kişiliktir" yazdım.
Bu gurup sekse dair bir açıklama değil.
Bence gerçek sevginin sembolü.
Sevgiyle birlikte olan iki insanın bu dünyaya somut katkısı bir çocuk, bir insan yavrusu olur.
Çocuk olsun olmasın, bu insanların gönlünü bağlayan ortak hiç bir şey yok mudur?
İki kişinin kendisinden vererek varettiği 3. yüz işte sevginin yüzüdür. Çarpık bir yüz olması da doğaldır çünkü iki kişi de sevgiye eşdeğer ölçüde ve eş zamanlı bir şeyler katamaz genellikle.
Yüzde ki simetri mükemmellik olur. Mükemmellikte bitiştir. Çünkü en sonuna varmıştır. Halbuki çarpıklık bir oluştur. İki kişinin de sevginin yüzüne denge getirmek için uğraşı sürmektedir. Hep bir oluş halindedir. Bu yüzden sevgi de son nokta yoktur.
---
Ahh ahhh... çizebilsem böyle felsefi derinliği olan neler çizerdim.
0 notes
eserozetlerim · 1 year
Text
Aşk-ı Memnu Kim Yazdı?
New Post has been published on https://eserozetleri.com/ask-i-memnu-kim-yazdi/
Aşk-ı Memnu Kim Yazdı?
Aşk-ı Memnu kim yazdı diye genel olarak sorulmaktadır. Çünkü aşk-ı Memnu Türk edebiyatı alanında oldukça önemli bir yer tutar. Aşk-ı Memnu Halit Ziya Uşaklıgil’in çok önemli bir romanıdır. Bu romanın önemli olmasının en büyük nedeni yazıldığı dönem olabilir. Aşk-ı Memnu romanının yazıldığı dönem Türk edebiyatında ve sanatta genel olarak batılılaşma çabalarının yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde batılılaşma çabaları sebebiyle her alanda Fransız etkisini görmekteyiz.
Türk edebiyatındaki batı etkisi ilk olarak Halit Ziya Uşaklıgil tarafından aşk-ı Memnu adlı bu romanda görülmeye başlanmıştır. Yani bu roman Türk edebiyatının ilk modern romanı olarak bilinir. Romanda genel olarak Fransız etkisinin karakterler üzerinden de ne kadar yoğun olduğunu görmekteyiz. Özellikle Fransız etkisi olarak düşünebileceğimiz en güçlü unsur piyanodur. Aşk-ı Memnu romanındaki karakterlerin her biri piyano çalan kişiler olarak bir batı etkisi imajı çizmektedir. Aynı zamanda Fransızcayı da çok iyi bilmektelerdir. Osmanlı döneminin batılılaşma hareketinde meydana gelen bu olaylar tamamen modern bir aile imajı çizerek Fransız etkisini yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra yaşam tarzı olarak da Aşk-ı Memnu romanı karakterlerinin davranışları batı etkisi olarak okuyucuya yansımaktadır. Tasvir olarak bir değerlendirme yapacak olursak, yalıda oturan zengin bir ailenin hem ev dekorasyonu hem de giyim şekli olarak tamamen batı kültürüne olan bir özenti durumu olarak karşımıza çıkar.
Aşk-ı Memnu Kim Yazdı
Aşk-ı Memnu Ne Demek?
Aşk-ı Memnu ne demek? Aşk-ı Memnu Arapça kökenli bir kelimedir. Bu kelimenin Türk dilinde karşılığı yasak aşk anlamına gelir. Kitapta da zaten yasak ve gizli yaşanan bir aşk anlatılmaktadır.
Aşk-ı Memnu Romanı Gerçek Mi?
Aşk-ı Memnu romanı gerçek mi? Bu romanın geçmiş yıllardan beri son derece popüler olması ve üzerine uyarlamalar yapılarak pek çok kez dizi ve filminin yapılması oldukça dikkat çekmektedir. Bu sebepten dolayı da halkın kafasında Aşk-ı Memnu romanı gerçek bir olay mı? Sorusu akıllarda belirip durmaktadır.
Aşk-ı Memnu romanın yazarı Halit Ziya Uşaklıgil’in bu romanı yazarken esinlendiği konunun birbiriyle komşu yalılarda oturan iki âşık olduğu bilinmektedir. Komşu yalılarda oturan iki aşığın birbirine yazmış olduğu mektuplar, bu roman için Halit Ziya Uşaklıgil’e bir ilham olduğu şeklinde bir söylenti vardır. Söz konusu olan bu mektupların örneklerinin arşivlerde yer alması da bu söylentinin doğru olduğunu ortaya koymaktadır.
 Aşk-ı Memnu’nun Konusu
 Aşk-ı Memnun konusu zengin ve batılılaşma çabaları içerisinde olan bir ailede yaşanan bir takım çarpık ilişkileri ele almaktadır. Romanda yasak bir aşkın mektupları ortaya çıkmaktadır. Romanın başkarakterlerinden Adnan Bey zengin ve 50 yaşlarında bir adamdır. Karısı öldükten sonra genç bir kadınla evlenir. Ancak bu kadın Adnan Bey’i genç bir akrabası ile aldatır. Romanın sonunda Adnan Bey bunu öğrenir.
0 notes
theheartofmuses · 1 year
Text
Kadınla erkeğin sevgili olabilmesi için 3-4 şey gereklidir; (bu pop psikoloji bilgisidir ve doğrudur makuldür yani)
Biri benzerlik-arkadaşlık duygusu
Romantik ilişki düşüncesi (platonik aşk düşüncesi)
Cinsel-fiziksel çekim
Geleceğe dair umut
Bunlardan birisi ya da ikisi eksik olursa devam etme yada başlama imkanı güdüsü vs olmaz veya çarpık olur
0 notes