Tumgik
#Öteki
onderkaracay · 11 days
Text
Tumblr media
8 notes · View notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"Kayıp, yalnız ve görünmez olmanın nasıl hissettirdiğini iyi bilirim."
🎬 Öteki / The Double (2013)
22 notes · View notes
thediaryofthedeadpoet · 10 months
Text
Tumblr media
“Tüm geceyi yarı uyur yarı uyanık bir halde, sağa sola, bir o tarafa bir bu tarafa dönerek, oflayıp puflayarak, inleyerek, bir dakikalığına dalıp bir dakika sonra tekrar uyanarak ve garip bir hüzün, bulanık hatıralar, çirkin hayaller eşliğinde geçirdi, kısacası hoşa gitmeyecek ne varsa onu buldu…”
1 note · View note
kendimlesworld · 2 years
Text
Zamanım değerli benim, ama boş yere harcıyorum onu. Çok zaman kaybettim..
7 notes · View notes
gecemavisiisworld · 2 years
Text
"Bir gün bir yabancı senin evin olabilir."
"Ve sonra o ev, senin dünyan olur."
YALANCILAR VE YABANCILAR
-Emre Gül
1 note · View note
safaaldemir · 5 months
Text
Düşmanını Sev!
Kendini veya kendin gibi olanı sevmek kolay ve dahi doğal. Bunun aksi sağlık sorunu olarak görülüyor zaten. Mevzu biraz ve hatta tamamıyla ötekini ve kendin gibi olmayanı sevmekte. Mevzu düşmanını sevmekte. İşte o zaman dünyanın daha güzel bir yer olması ihtimali var.
Düşmanın sana vuracak, seni yaralayacak ve sen de inadına onu kucaklayacaksın. En çok onu saracaksın. Ki sıcaklığınız aradaki buzları eritsin. Dünya sıcacık bir yer halini alsın.
"Peki, bunu neden O değil de, ben yapmalıyım?" makul bir sorudur. Elbette O da böyle davranmalı. Ama diyelim ki davranmıyor. Başkasının kötülük yapması senin de yapman için yeterli bir sebep değildir. O itiyorsa sen çekeceksin. O itiyorsa sen çekeceksin. O itiyorsa yine sen çekeceksin. O itmekten yorulana kadar.
Böyle yapmalısın. Çünkü bu kutsal bir mücadele. Dünyayı daha güzel, hayatı yaşanabilir kılma mücadelesi. Belki dünyanın en zorlu, ama emin ol bir o kadar mutlu sonlu mücadelesi.
Bu iş biraz da inanç meselesi. Cenneti bu dünyada kurabileceğimiz inancına sahip birisi asla boşuna kürek çektiğini düşünmez. "Bir gün..." der. "Bir gün olacak!"
Şimdi mertçe (!) sloganlar atanları duyar gibiyim: "Biz korkak mıyız?" Kolay yolu seçmek cesaretmiş gibi. Öyle ya... Hepimiz barış için mücadelenin ne kadar zor olduğunda hemfikirizdir her halde. Bolca kafa patlatmak, hamasi söylemlere boyun eğmemek ve dahası içimizdeki öfkeyle mücadele etmek gerekir ve dahası...
Tüm bunlardan sonra senden beklediğim arkadaşım, sana düşmanlık edenlere karşı dostane yaklaşman ve sabırla onun da sana dostane yaklaşacağı günü beklemendir. Muhatabının aydınlık yüzünün senin hayatını da ne denli aydınlatacağını tahmin bile edemezsin.
Dünyada kötülük kalmayacağı günlerin hasreti ve gelecek güzel günlerde buluşmak dileğiyle.
Safa Aldemir
1 note · View note
pateralba · 6 months
Text
Tumblr media
0 notes
ruhsuzbiryalniz · 10 months
Text
0 notes
quotpediatr · 2 years
Text
Bir elinde cennetin anahtarı, öteki elinde dünya nimetleri
Bir elinde cennetin anahtarı, öteki elinde dünya nimetleri. 💬 Erol Güngör
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
huseyinozdemirerk · 2 years
Text
"Günlük hayatın ötesinde bir şey için derinden gizli ve anlaşılmaz bir arzum var."
-Marishka
1 note · View note
seslimeram · 2 years
Text
Hayatın Abecesi Yıkılmaya Yüz Tutarken
Tumblr media
Bitimsiz addedilmiş bir cerahat sarmalı içerisinde hayatın abecesi eksiltiliyor artık. Aleni, madun siyaset pratiklerinin suna geldiği hemen her şey bu kesintisiz talan edişi örnekliyor dört bir yanda. Bir ülke gerçekliği çürümeye yüz tutuyor artık. Bütünde oluşturulan her bir hamlede yenilendiği zikredilen bir mekanizma bizatihi eskisini takip ediyor. Her halde ve şartta onu güncelliyor, onunla yön tayinine girişiyor. Akparti ve beraberindeki 20 yıllık iktidar pratiği, madun siyasetin belagat dolu örneklerini sahiplenen baş amir gibi bir ismin var ettiği şey bütün bu katran karasını, zifte bulanmış, sıvanmış yerin temsili durumunu da bildiriyor. Kapsayıcılık lafta konulurken, eşitlik yalanın ta kendisine zamklanıyor. Bir biçimde hürriyet meseli anılırken, beriki sahnede onun gasp edilmesine tanıklık sürüyor. İstemi, varlığının bir ucu işkenceyle mücadele / sıfır tolerans olarak anılırken, bugünü onu sahiplenen, daha kötülerini güncelleyen bir görüş hakimiyetini sağlıyor. Bitimsiz kılınmış olan cerahat sarmalında hayatın talanı, hakkın yitimi, adaletin çürümeye terki, hürriyetleri yerle yeksan etmeler, nicesi ve nicesiyle bir zorbalık rejimi bina ediliyor; kesin bilgi.
Hayat mefhumu prangalara rehin edilirken, her şey güllük gülistanlık masalı anlatılmaya devam olunuyor. Propagandanın birisi bitmeden bir başkası devreye sokuluyor. Ateşi bir biçimde sürekli harlanan nefret siyaseti bir g��n Kürd, bir gün Ermeni, bir gün Rum, beriki gün Afgan, Suriyeli, Arap veyahut da Türk ol(a)mayan bir başkasını buluyor. Bunlar asla kafi görülmediği için kafatasçılık, ırkçılık ile yol ya da yön bulan cerahate zemin sunulup, partiler kuruluyor, örgütlenmelerinin önü salt iktidar devamlılığı için söz konusu ediliyor. Onlar kenardan nefretini kusarken, baş amir kendi iktidarını, zorbalık rejimini muhafazası ile meşgul olmaya devam ediyor. Cahreyn ile Özdağ insanımsı tiplemesinin zafer namıyla yükseltilen cerahat yuvası birbirlerine kavuşuyor. Birisi sosyal mecrayı ırkçılığa zeminin ta kendisi, beriki burada var ettikleriyle gerçekten bir katliamla iktidar hayallerini sürekli güncelliyor. Muktedir dediğimiz gibi iktidar pratiğinin devamı adına bunları gaz alıcılar olarak konumlandırıp, bir yandan da aşılması imkansız duvarlar örüyor, korku salıveriyor dört bir yana, her biçimde.
Hayatın abecesi muktedirin, kuru, sulu, sürtük, çürük benzetmelerinden, aşağılama dozu her gün orantılı olarak güncellediği bir istikametteki nefretiyle güncel bir yıkıma rehin ediliyor. Bütünüyle mahvedilmiş bir ülke şablonu hakikate bütün olarak ol bedene, zihne saldırılar kafi gelmediğinde, eksiltmeler yeterli görülmediğinde bu laflarla biçimlendirilip duruluyor. Cerahat hayatın müşterek abecesini yerle bir ediyor. Bugün, dün olduğundan da açık şimdi ve bütünüyle bundan sonrasını da ipotek altına almaya çabalayarak. Hayatın her anlamda zehirlenmesi, ehven olandan alıkonulmasına devam olunur. Hayatın hakkını, sıradan insanların tahayyülünü sınırlandırmak gerekli görüldüğünde sonlandırmak ve dahi tüketmek için her yol değerlendirilir. Herkes konuşur akparti yapar bahsinin karşılığı imdi daha belirgindir, buyurun iliştirelim:
Baş Amir grup toplantısında Gezi Direnişine yönelik saldırgan tavrını esirgemeden yeniden bu defasında çok daha elem verici bir yönelimle hakaretlerine devam eder; Bianet'ten aktaralım: "Tarihimize Gezi olayları adıyla bir ihanet, bir utanç, bir vandallık vesikası olarak geçen hadiselerin 9'uncu yılındayız. Olaylar, İstanbul'da Gezi Parkı'ndaki birkaç ağacın kesildiği iddiasıyla 2013'ün mayıs sonu, haziran başı gibi alevlendirilmiştir. Ağaç bahanesiyle çakılan kıvılcım, bir anda Türkiye'nin hükümetini, milli projelerini, uluslararası çıkarlarını hedef alan bir kalkışmaya dönüşmüştü. Düşünün Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii'nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti.
"Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük, bunlar için ulu mabed nedir, ne değildir, öyle bir şey yok. Kamu binalarının, polis araçlarının, ambulanslarının, iş yerlerinin, sivil araçların, belediye otobüslerinin, sokakların, parkların yakılıp yıkıldığı Gezi olaylarının arkasında kimlerin olduğunu biz zaten biliyoruz da tarih de yazacaktır. Bay Kemal orada mıydı? Oradaydı... Çünkü başı çeken oydu. Bunlardan bu millete, bu vatana hayır gelmez. Bunlar ancak terör sevicilerle beraber, çünkü kendileri de terör sevici."
Dün Türkiye İşçi Partisi milletvekillerinin Boğaziçi Köprüsü'ne astıkları "Her Yer Taksim Her Yer Direniş" pankartıyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Şehitler Köprüsü'nde böyle bir pankartı sen, polise rağmen asamazsın, astırmazlar. Ne oldu, asamadılar. Hukuk önünde de bunun hesabını vereceksiniz."
*Türk Dil Kurumu'na göre "sürtük" kelimesinin anlamı:
1. isim, Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın:
"Bu sürtüğü oğluma almak da sonunda çıkacağı belli olmayan bir felakettir." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
2. isim, Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın.
3. isim, kaba konuşmada Hayat kadını.
Bitimsiz bir cendere hali içerisinde hayatın abecesi lafta değil sahiden bu mavralar belirli bir biçimde yinelenirken baş amir, gerginlik siyasetine bir kere daha başvurur. Düzeninin var ettiği cerahate, baskıcılığa, zorbalık ile çıkagelen her türden tehdit / hakarete karşılık olarak var edilmiş bir itiraz bir kere daha hedefe konulur. Bu defasında övünüp durulmuş olan devletin, devletçe dilinin suna geldiği sınırları biraz daha esneterek en olmadık bariz hakaretlerine yenilerini sürtük ve çürükle çıkarta gelir hazretleri. Seksen beş milyonun bir biçimde temsilcisi olduğunu, kucaklayıcısı ve kapsayıcı temsili olduğunu zikrederken ol isim, bir kere daha Gezi Başkaldırısı döneminde var ettiği baskılama ve zulmatı yeniden ve çok daha ağır bir biçimde toplumun geneline yaygınlaştırırken yeniden sazı eline alır. Ne olduğu ve neden olduğu çok bariz bir itiraza, memleketin resmi veri kurumu suç işleri bakanlığına göre dahi milyonlarca insanın katıldığı bir direniş hakaretle alaşağı edilmek istenir. Buna ilaveten bir de aslında var olmamış bir cami işgali, tahribatı, yıkımından da dem vurur. Hayatın abecesini alt üst ederken bir yandan da cerahati / korkuyu göndere çekmeye devam diyen zihniyetin sunduğu şey öbek öbek yalandır. Ki o yalanlar zamanın ötesinde değil, yakın zamanlarda, Dersim Tertelesini, 6-7 Eylül Pogromunu, 20 Dolar 20 Kilo’yu, Aşkale sürgünlerini, Türkiye’nin azınlıklardan arındırılmasını, ilelebet bir Türk yurdunun tescil olunması adına kullanışlı bilinen yıkımlara yol vermiştir. Bütün bütün bir menzildeki yaşama kastın hamlelerine vesile kılınmıştır, misal Madımak’ta katliamın ta kendisine, Suruç’ta can pazarına, Ankara Gar Katliamına zemin eylemiştir. Bütünüyle bir biçimde sunula gelen her yeni yalan, sahip çıkılan her itham ve yaftalama bu sahnedeki ol hakkaniyet, hürriyet ve adalet kavramlarını, kimliklerden azade bir eşitlik ilkesini de açık ve aleni bir biçimde sınırlandırır, çürütür. Bunları bilmesine rağmen, geçmişinde var etmiş olmasına rağmen bir ülke, bir daha konuşur baş amir bu defasında Kızılcahamam Kampından.
İleri Haber’den aktaralım: “Partisinin Kızılcahamam Kampı'nda konuşan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden Gezi Direnişi'ni sorumlu tuttu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekillerine de seslenen Erdoğan, "Bunların parlamentodan bir an önce silinip atılması gerekir" dedi.
Gezi olaylarıyla başlayan ve ardı ardına devam eden ihanetlerin ülkemize kur-faiz-enflasyon şer üçgeni üzerinden ödettiği ağır bedeller olmasaydı, bugün 1,5 trilyon doları bulan bir milli gelirle çok farklı bir yerde olacaktık.
Sahnede hangi oyun sergilenirse sergilensin gerisinde bir ekonomik sabotaj mutlaka vardır. Buna rağmen ülkemize diz çöktürülmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye'nin ödediği bedellerde payı olan herkesin yakasına yapışmak boynumuzun borcudur. Karşımıza çıkarılan aktörlerin birer aparat olduğunu biliyor, asıl mücadeleyi projelerin gerçek sahiplerine karşı veriyoruz.
Türkiye'nin ekonomide geldiği yeri de yaşadığı kayıpları da işte bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor. Anlayamadıkları bir gerçek var. Bu gerçek Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün kağıt üzerindeki ölçeklerin çok üzerinde olduğudur. Eğer biz kağıt üzerindeki hesaplara kalsaydık ne vesayetle mücadelemizi başarıya ulaştırabilirdik ne terörle mücadelemizi zaferle neticelendirebilirdik ne darbecileri bozguna uğratabilirdik ne de uluslararası ayak oyunlarıyla baş edebilirdik. Biz ülkemize inandığımız inancımızdan şüphe duymadığımız için Allah'a hamd olsun ayaktayız. Hani komünistin komünistliği parayı buluncaya, ateistin ateistliği uçak sallanıncaya kadardır derler ya, aparatlarıyla ve ağababalarıyla bunların havası da milletin önüne çıkıncaya kadardır. Elbette ihtiyatı ve tedbiri elden bırakmadan biz kimin ne dediğine bakmadan kenedi işimizi yapacağız.
***
Boğaziçi Köprüsüne "Her yer Taksim, Her Yer Direniş" pankartı asan Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekillerini hedef gösteren Erdoğan, "Geçen gün 3 milletvekili köprüye pankart asmaya çalıştı. Polisimize vurmaya kalkanlar olmuştur. Bunlar malum partinin uzantılarıdır. Bu milletin polisine el kaldırandan vekil olmaz. Bunların parlemontada yeri de olmaz. Bunların parlamentodan bir an önce silinip atılması da gerekir. Bunun adı demokrasi olmaz. Sen orada polise vuracak, yere indireceksin. Neymiş, pankart asacaksın, astırmamaya çalışan, görevini yapan polise vuran, bundan milletvekili olmaz" diye konuştu.
***
Yurttaşlara "sürtük" sözüyle hakaret eden Erdoğan, söz konusu hakaret için de "Biz milletimizin diliyle konuştuk. Derdimizi millete anlattık. Mukaddesata hürmetsizlik edenlere özellikle tavizsiz davrandık. Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Nasıl tanımlıyorsa biz de aynı sıfatları kullanıyoruz. Şehir eşkıyalarını, yağmacıları, ibadethaneleri bira kutularıyla kirleten mülevvesleri, darbe heveslilerini 9 yıldır bu millet nasıl tarif ediyorsa, biz de öyle tarif ediyoruz. Vandala vandal, çapulcuya çapulcu demekten geri durmayacağız. Bize ahlak, edep, tevazu dersi vermeye yeltenenlere sesleniyorum; siz gidin aynaya bakın" ifadelerini kullandı.”
Bitimsiz ezber repliklerle dokuz koca yıldır yapıldığı gibi bizatihi baş amir eliyle bir kere daha linç tezgahta işlenir. Bütünüyle, doğrudan ve müştereken bir itiraz hakkını tanımayı bir kenara geçtik, anlamayı diğer yana, olduğu gibi hedef kılıp, darbeci, ekonomimize bir biçimde saldırıların başlangıcı, sürtük, çürük vesair ifadelerle ana gelmek milli ve yerli diye kodlanmış yeni ülke dilinin nasıl bir cerahatli halden mülhem olduğunu da imgeler. Hedef almak, yargı dağıtmak, adalet mefhumuna işaretler yollayarak bir kesimi yine ve yeniden suçlu ilan etmeye çalışmak güncellenen bir meseldir. Baş Amir hiçbir biçimde bir kayıt var edilmemiş olsa da, herhangi bir biçimde bir vukuat / vaka söz konusu dahi edilemezken, Dolmabahçe Cami müezzinin bizatihi tanıklığı söz konusuyken, olmayana yeni bir ek olarak cami yaktılar gibi bir şirazesinden çıkmışlığı sahiplenir. Bölük pörçük kılınmış, kimselere tutunmadan kendi yolunu / itirazını var edebilmiş bir ülke yurttaşının hak arama çabasına bir de böyle bir çıkışla saldırır, bunu hak bilir. Böyle afaki, bu kadar dolambaçsız ve kesintisiz bir linç etme güdüsü ile dokuz senedir mutlak iktidarının yolunu ve yönünü belirginleştiren bir temsil için zor olmasa da, demokratikleşme iddiasını halen savunan bir devlet için bütün bu zift karası, çamur atma hali bir utançtır.
Birbirinin tıpkı basımı sözlerle, sürekli gözdağı ve tehditlerle, hiç ama hiçbir türlü bitmez bir kinle, bunun siyasetiyle hayatın kuşatılması gerçektir. Var edilen katran karanlığını hiç yeterli görmeyip daha beterlerine uzanan / medet uman yerin hakkaniyet ortada aleni bir biçimde paramparça olunandır. Bir ülke gerçekliği bir kere daha çürümeye yüz tutar, bırakılır. Baş Amir ve şürekasının suna geldiği her dönemeç, çıkışı değil tam tersine bir batışı / tükenişi var eder. Hakikatin pespayeliğe rehin kılındığı, cürmün tek başat aksiyon haline dönüştürüldüğü, hiçbir biçimde bir hayat emaresinin / umudunun yaşatılmasına dahi müsamaha gösterilmeyen bir zeminde hayatın abecesi yıkılmaya yüz tutar. Bu afaki kötülük de bir ülkeyi mahveder, kesin bilgi.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Port Of Ruins - Ali YAYCIOĞLU
0 notes
Text
https://vt.tiktok.com/ZSdgQJeNk/?k=1
0 notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
🎬 Öteki / The Double (2013)
14 notes · View notes
thediaryofthedeadpoet · 11 months
Text
Tumblr media
“Ama bu arada tüm benliğini yeni bir duygu kapladı: Hüzün dese hüzün değil, korku dese korku değil, garip bir duygu…
1 note · View note
geceninkaranligi-2 · 2 months
Text
Tumblr media
34 notes · View notes
siyahist1kadin · 9 months
Text
Bazı geceler vardır, sabaha hiç kavuşmaz sanırsın; çöker kalır bir his içine döner durursun yatakta. Kovalar düşünceler bırakmaz peşini sense onu. Bu döngü gelir gider...
Tumblr media
62 notes · View notes