Tumgik
#sırrı:
lutfiyenet · 1 month
Text
Cam gibi cildin sırrı 'Galss Skin'! Koreli kadınların 'Galss Skin' trendi nasıl uygulanır?
Son zamanların yükselen cilt bakımı trendlerinden Glass Skin tüm kadınların radarına girdi. Özellikle Koreli kadınların pürüzsüz cildinin sırrı olduğu açıklanan Glass Skin ‘cam gibi yüz’ algısını oluşturuyor. Peki Galss Skin (cam yüz) nedir, nasıl uygulanır? Güzellik trendlerinin sosyal medyada şekillendiği günümüz dünyasında trendler oldukça hızlı bir şekilde değişiyor. Artık cildi daha doğal ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
romanceclubthings · 9 months
Text
Tumblr media
Just like this qkshwksjnd
25 notes · View notes
faintingheroine · 9 months
Text
Aşk-ı Memnu’s Title and Nihal
@literatureismyentirepersonality I will answer your question with a bit more research since I don’t know the intricacies of Ottoman Turkish (but hopefully I will learn) but I will say, this novel’s title has always made people scratch their heads because of Nihal’s extraordinary prominence in the book. I have given some examples of people trying to apply the title to something about Nihal here. This hardship of reconciling the title to Nihal has been a primary reason why the incest reading became popular.
The most famous critical essay on this novel is Berna Moran’s. The prototype of his final essay is actually literally titled “Bihter or Nihal?”. He basically complains about Nihal’s prominence in the book and explicitly says that Bihter must be the protagonist because of the book’s title.
In the final form of the essay in his book A Critical Look at the Turkish Novel 1, Moran speculates that Halit Ziya set to write a book about Bihter but got carried away with Nihal’s story. This might have some weight since the book was originally serialized in a magazine. But I doubt it because I think the book is very well-constructed in the parallels it forms between Bihter and Nihal: Things like Bihter’s first sentence being about Nihal, the comedy or tragedy remark, many parallel passages, the two arcs intersecting at the end… This doesn’t strike me as a novel that was accidentally written.
I do sometimes wonder whether I am trying too hard to make a serialized 19th century novel fit into a cohesive whole, whether my effort is anachronistic in a way. Maybe Halit Ziya changed his mind about the novel. Or maybe even more cynically, he chose a juicy title to draw the readers in. But as the post I have linked to in the first paragraph says, even Mehmet Rauf, Halit Ziya’s friend, seems to have been confused about what “forbidden love” referred to just a year after the novel finished publication. And the novelist Nahid Sırrı Örik explicitly says that he doesn’t know what the title refers to in mid-20th century. And Halit Ziya himself was something of a stylist who didn’t have too high an opinion on popular literature. So I don’t think it is too much to read deeply into the book’s title. The book’s title telegraphs that this is a novel about a forbidden affair, and plot-wise it is, but half of the novel is about the protagonist’s teenaged stepdaughter. People are rightfully confused.
Now, Anna Karenina is titled “Anna Karenina” and half of it is about Levin. But I think even that might make more sense because Anna’s tragedy there symbolizes something about the rottennesses of the society, spiritual vacuity and about family that are also relevant for Levin’s story.
22 notes · View notes
galaksininucunda0 · 10 months
Text
Bu gün okuduğum bir kitapta Vehbi Koç’un şu sözü dikkatimi çekiyor:
"Hayatı 1 rakamı ile gösterin. Bundan sonra kazanacağız bütün mevkiler, şan ve şöhreti, kazanacağınız bütün maddi ve manevi varlıklar için sağına 0’lar koyun. Binler, milyonlar, trilyonlar elde edebilirsiniz. Fakat bir gün o 1’i kaybettiğinizde, sıfırların hiç bir değeri kalmaz. Mesela, doğdunuz, sağ ve sağlıklısınız:
1!...
Okullar bitti, 10!
Harika bir mesleğiniz var, 100!
Sevdiniz, 1000!
Sevildiniz, 10 000!
Evlendiniz, 100 000!
Harika çocuklarınız oldu, 1 000 000!
İşyerinde zirveye çıktınız, 10 000 000!
Dünya sizi tanıyor, tapıyor, 100 000 000!
İşte mutluluk bu... 1 000 000 000
Sağlık gitti, ölüm geldi:
000 000 000!
Sonunda her insanın hayatı = 0"
Tumblr media
24 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Sıkıntı İçinde Saklanan Rahmet
Yüce Mevla, bazı kurallarını sevgi ile kendine çağırırken, bazılarını acı, sancı, fakirlik, sıkıntı ve zorluk kemendiyle kendisine çeker. Onları zikre, fikre, tövbeye, uyanmaya duaya davet eder.
Yüce Allah mahzun gönülleri sever. Hastalık, fakirlik ve musibetler insanı mahzun eder, kibrini kırar, insana acizliğini hatırlatır. İbret alanın kalbini inceltir, fikrini düzeltir, Allah’a yöneltir.
İman ve ibret gözüyle bakılırsa, başa gelen sıkıntı ve musibetler içinde saklanmış ilahi lütuflar görülür. Bu lütuf bazen işin sonunda, bazen daha sonra, bazen ahirette anlaşılır.
Hz. İbrahim a.s ateşe atılmasaydı, ondaki halil (dostluk) sıfatı ortaya çıkmaz, kalbindeki ilahi aşkı, vefası ve safası bilinmezdi.
Hz. Yusuf a.s. kuyuya atılmasaydı ve köle diye satılmasaydı Mısır’a sultan olup tahta çıkamazdı. Zindana hapsedilmeseydi temizliği ve mertliği anlaşılmazdı. Mısır’da ve civarında kıtlık olmasaydı, halk Hz. Yusuf’un dirayetini ve Allah katındaki kıymetini bilemez, putların acizliğini göremez, tevhid inancına ulaşamaz, belki de Hz. Yakup a.s., Hz Yusuf’la a.s. buluşamazdı.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Hudeybiye’de müşrikler tarafından engellenip Mekke’ye giremeden geri dönmüştü. Müslümanları zora sokan bir antlaşma yapılmıştı. Bazı sahabiler ve özellikle Hz. Ömer (radıyallahu anh) “Dinimiz adına ne büyük bir zillet!” diye üzüntüden kahrolmuştu. Hz. Ömer r.a. o anda bu sıkıntının gerisinde saklı zaferleri göremediğinden, din gayretiyle feryat ediyor, antlaşmanın yırtılıp atılmasını istiyordu. Hz. Peygamber s.a.v. ise;
-Ben Allah’ın takdirine ve hükmüne tabiyim, deyip teslimiyet gösteriyordu.
Çok geçmedi, yüce Allah Fetih Suresini indirerek; “Biz sana apaçık bir fetih verdik. Yakında emin bir şekilde Mescid-i Haram’a gireceksiniz.” müjdesini verdi. Zahirde kayıp, yıkım ve zillet gibi görülen durum, büyük bir fetihle sonuçlandı.
İnsanların, “kaybettim, bittim, iflas ettim” deyip ümitsizliğe düştüğü noktada, dirayet ve feraset sahipleri hiç endişe etmeden, edebini bozmadan sabırla bir çıkış yolu arar, sıkıntının içinde veya arkasında saklı hayra ulaşıp “İşte aradığım buydu!” diye sevinirler.
Bizim için hayrın nerede olduğunu ancak Yüce Rabbimiz bilir. O şöyle buyumuştur; “Siz bazen bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki o şey sizin için daha hayırlı olabilir. Yine siz bir şeyi seversiniz, fakat o sizin için şerli, zararlı olabilir.” (Bakara, 216)
|Semerkand Dergisi - Dilaver Selvi
25 notes · View notes
fikrimincekurdu · 1 year
Text
Sırrı Süreyya Önder miting alanında bulunan yurttaşların kitleselliğine işaret ederek: 'Burada bana ihtiyaç yokmuş. Burada mesele çözülmüş'
✌️🕊️
Disa em
17 notes · View notes
yakazakalb · 1 year
Text
Fatiha suresini okuduğumuz zaman lisan-ı hali ile bize şöyle sesleniyor:
Kalbin uyanma, vicdanın hareket etme, ruhun Rabbinin nuruyla parlama vakti gelmiştir!
19 notes · View notes
mavininincisiiderya · 8 months
Text
Tumblr media
8 notes · View notes
lutfiyenet · 2 months
Text
Barbunyaya lezzet katan tüyo! Lokantacıların sırrı buymuş
Zeytinyağlı barbunya yemeği, Türk mutfağının sevilen ve besleyici lezzetlerinden biridir. Barbunya baklagillerden gelir ve zeytinyağında pişirilerek hazırlanan bu yemek, sağlıklı ve doyurucu bir seçenektir. Barbunya, yüksek lif içeriğiyle sindirime yardımcı olurken, zeytinyağı da kalp sağlığını destekleyen sağlıklı yağlar açısından zengindir. Ancak bu yemeğin lezzetli olması için dikkat edilmesi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
anlatbanaguzelim · 8 months
Text
26 yaşında olabilirim ama hala Romantizm Kulübü oynuyorum
4 notes · View notes
whumpookies · 1 year
Text
youtube
From the short series ikimizin sırrı which is soooo whumpingly good!!
Unfortunately I can't gif it due to avt being meanies! So i present you some good old whump!!
15 notes · View notes
faintingheroine · 1 year
Text
Forbidden Love and the Protagonist
Aşk-ı Memnu’s name has often been a subject of debate. It obviously means the forbidden love of Bihter and Behlül and is used as such twice in the novel. But Nihal’s extraordinary prominence in the novel causes us to question whether the book’s name really just means that:
“When it comes to Aşk-ı Memnu (Forbidden Love), we are in surprise and difficulty in assigning who is the main character and which love towards which person is the forbidden love. Personally I, despite having read this novel maybe ten times, can’t really determine if the forbidden love is Bihter’s weakness of flesh towards Behlül or Nihal’s pure and fresh love towards Behlül”. (Örik)
““So this is Nihal, Nihal’s person… When it comes to her soul, the novel shows her soul, its delicacy and its temper, its joy and its innocence; because the author doesn’t just enliven her via description, but via an examination of her life; and her life consists of her struggle with her father and with the woman who wants to take her father to whom she is devoted with all the passion of her sickly soul from her, with her second mother, it consists of this eternally losing, eternally helpless struggle that destroys her. But Bihter doesn’t just take her father from her, but all those she loves: After the flight of her father and all those who love her from her Nihal sees that her romantic love too is devastated at the hand of this woman: This is her life, and this is forbidden love”. (Mehmet Rauf)
“one has to assume that the "Forbidden Love" in the title of the novel means not only the Bihter-Behlul relationship, but also the Nihal-Adnan relationship. In contrast to Moran, who, due to a misinterpretation at a crucial point, cannot bring the Bihter plot and the Nihal plot to coincide, we can thus establish a fundamental similarity between the two. This similarity should form the starting point for further considerations in the following, because it shows that the stories of Nihal and Bihter are not contradictory, at least in this respect are not mutually exclusive - and this makes a uniform, coherent overall statement of the work appear more likely than before.” (Stephan Guth)
***
“Forbidden Love” is a rather self-evident phrase, so one can ignore what its components really mean. I think there is a lack of emphasis on the word “forbidden” in above readings.
One primary difference between Nihal and Bihter among many is that Bihter is someone who always feels the society’s judging gaze upon herself. She is hyper-aware that what she is doing is forbidden and that she is being judged.
Nihal on the other hand is someone who is not aware of societal standards. Certainly she is less other-oriented than Bihter is. Therefore I think we can say that the word “forbidden” is less applicable to her.
That being said, the wedding they go to kind of opens Nihal’s eyes to societal standards and she begins to be aware that she has to marry and that her wish to stay with her father is forbidden.
I don’t know. I am a strong proponent of Nihal being at least as much the protagonist of the novel as Bihter is, but I can’t reconcile that with the title.
Of course, the typical reading of the title is that it points to a type of love being forbidden rather than loving as an action itself being forbidden. @literatureismyentirepersonality brilliantly argued for the latter reading in their pre-lapsarian reading of the novel. It is a very intriguing reading.
34 notes · View notes
bozusuruz · 2 years
Text
Şimdiye kadar kimseye hikayenin tamamını anlatmadım ve bunu içimde tutmak o kadar yoruyor ki beni eğer duysaydınız benim dünyadaki en aptal insan olduğumu düşünürdünüz ve bana acırdınjz
13 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Saadet Mal Mülkte Değildir
Müslim b. Yesâr (rahmetullahi aleyh) şöyle anlatmıştır:
"Bahreyn'e gitmiştim. Beni, çocukları, hizmetçileri, malı mülkü çok olan bir kadın evinde misafir etmişti. Fakat gördüğüm kadarıyla kadın, bunca varlığa rağmen çok hüzünlüydü. Bahreyn'den ayrılmam gerektiğinde beni misafir eden kadına,
-Bir ihtiyacın var mı? diye sordum.
-Evet, dedi. Eğer bir daha şehrimize gelecek olursan tekrar misafirim olmanı istiyorum, dedi.
Uzun bir müddet oralara gidemedim. Bir zaman sonra tekrar Bahreyn'e gidişimde tekrar kadının evine gittim. Vardığımda kapısında hiç kimseyi göremedim. İzin isteyip içeri girdim. Onu gördüğümde gayet mutlu, sevinçli ve güler yüzlüydü. Ona halini, hatrını sordum. Dedi ki:
-Sen gittikten sonra ticari maksatlı ne kadar gemi yolladıysam hepsi battı. Ne kadar kervanlar yola çıkardıysam hepsi soyuldu, helâk oldu. Hizmetçilerim dağıldı ve çocuklarım öldü.
Ben kadına,
-Allah sana merhamet etsin! İlk gelişimde seni çok üzgün görmüştüm, fakat şimdi gayet neşelisin; bunun sebebi nedir? diye sordum. Dedi ki:
-Evet! O zamanlar zengindim ancak Allah Teâlâ'nın bana olan ihsanlarının hepsini dünyada iken vereceğini ahiretime hiçbir şeyin kalmayacağından korkuyor ve bunun için tasalanıyordum. Ne zaman ki malım mülküm, servetim, hizmetçilerim dağıldıysa, Allah Tealâ'nın ahirette benim için ihsanları olacağına dair ümitlerim arttı. Bu sebeple sevinçliyim."
Tenbihü'l-Gâfilîn 1 - E.Leys Semerkandi (k.s)
16 notes · View notes
yeminliblog · 1 year
Text
Sadece neden en mutlu anlarımızın fotoğrafı var? Neden sadece mutlu anlarımızda fotoğraf çekmek istiyoruz. Bu korkunun sebebi ne?
3 notes · View notes
visnelik · 1 year
Text
O kadar kötü bir gün geçiriyordum ki; hani böyle şeyleri geçtikten sonra ne kötüymüş dersiniz ya, hayır öyle değil. Tam içindeyken dibine kadar hissettiren bok gibi bir gündü bugün. Çok fazla ayrıntı vardı ve ben hiçbir şey hakkında ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir süre geçecekti ve kendime yüklenecektim. Bir süre geçecek zorlanacaktım. Yalnız kalacaktım. Özleyecektim. Öfkelenecektim. Ne yapacağımı bilemeyecektim. Tüm farkındalığım ve gerçekçiliğimle her şeyin acısını şu an çıkarmak istiyordum. Sanki acısını çıkarsam sonrası bir daha yaşamayacak ya da daha hafif yaşayacak gibi.
Üniversitenin son senesinde çok uzun yıllardır sevgilisi olan ev arkadaşım kütüphanenin bahçesinde otururken benim de sevgilim olduğu o dönem şöyle demişti; ‘hep söylemek istemiştim, şimdi sen de anlarsın beni, artık söyleyebilirim; her şeye rağmen insanın hayatında birinin olması çok güzel bir his değil mi’. Evet deyip gülümsemiştik. O gülümsemenin tadını hatırlıyorum. İçinde çokça harika duygu barındıran bir gülümsemeydi o.
Nereden geldi bu aklıma. O gülümsemenin tadını özledim birdenbire. Aslında birdenbire de değil. Her şeyin allak bullak olduğu bir gün içerisinde en ihtiyacım olan şey olarak hasret duydum birdenbire o güvene, gülümsemeye. Ve sonra ne kadar uzun zamandır hayatımda olmadığını fark ettim. Hayatımda çok sevdiğim bir adam vardı ama o tat yoktu. Çünkü ilişkiler böyledir değil mi a; başka artılar başka eksiler. Ama sen yine de hep sevgiye tutundun bu sefer. Ve gördün ki bu değilmiş. Hem de en acısıyla gördün. Hiç değilmiş.
Her şey çok üst üste ve çok fazlaydı şu an. Bu duygudan, duygulardan ve baş ağrısından çıkmak istiyordum. Nasıl olacaksa olsun, çıkmak istiyordum. Ve çıkamayacak olduğumu ve yine en sevmediğim o yalnızlık duygusuyla baş başa kalacağımı bilmenin ağırlığıyla ağlamaya devam ediyordum sadece.
Oysa ihtiyacım olan tek şey ‘geçecek a. zorlanacaksın ama geçecek, belki başka şeyler çıkacak ama bak birlikteyiz’ gibi bir güvendi. O içten gülümsemeyi sağlayan güven.
3 notes · View notes