Tumgik
#mülkiyet
denizeyuruyen · 27 days
Text
"Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip 'Burası benimdir' diyen ve buna inanacak kadar saf olan insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp, çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara 'Sakın dinlemeyin bu sahtekârı. Meyveler herkesindir. Toprak hiç kimsenin değildir. Ve bunu unutursanız mahvolursunuz' diye haykırsaydı, işte o adam, insan türünü, nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı."
- Jean Jaque Rousseau
11 notes · View notes
serhatnigiz · 8 months
Text
Özel Mülkiyetin Gölgesinde Tarihsel Temsiliyetist Devlete Dair Ütopik Proletaryalist Yanılsamalar Üzerine
Tumblr media
“Komünistlerin kuramı bir tek cümlede şöyle özetlenebilir: özel mülkiyetin kaldırılması. Devlet özel mülkiyetin ilk ve en güçlü koruyucusu olduğuna göre, bu amaç sosyalist güçlerin devlet gücüyle kafa kafaya çatışması olmadan gerçekleşemez.” (K. Marx - F. Engels, Komünist Manifesto)
Marx, Engels ve Lenin gibi düşünen pek çok komünist devlet aygıtının tarihsel olarak değişik ve farklı biçimlerini soyutlayarak ve yorumlayarak devletin özel mülkiyetle özdeş kılındığı bir Marksist tarih algısının zamanla oluşmasına neden olmuştur. Şöyle ki, bu eğilim gerçekte 16. ve 17. yüzyıl burjuva devrimcilerine ait yanılsamalı bir tanımın devamı ola gelmiştir. İşte bu tanım üzerinden burjuva devrimcileri galebe çaldıkları feodalizme (krala ve kralda cisimleşen feodal mülkiyete) karşı savaş açmışlardı. Bu savaşıma da burjuva devrimcileri “özgürlük” mücadelesi adını veriyorlardı. Başka bir deyişle, buradaki özgürlük burjuvazinin feodalizmden ve feodal özel mülkiyetten özgürlüğünü elde etmesinden ibaret idi. Bu sayede burjuvazi ile birlikte kurulan parlamento, genel oy ve seçim hakları, modern (burjuva) insan hakları hareketinin gelişmesine de olanak sağladı.
Dolayısıyla, özel mülkiyetçi devlet algısı, burjuva devrimcileri arasında feodal devlete karşı savaş verme ve onun yerine burjuva özel mülkiyetçi, “hür teşebbüse ve girişime” dayalı bir devlet algısının gelişmesine de zemin hazırlamıştı. Proletaryan özel mülkiyetçi devlet algısı da tıpkı burjuva devrimci algı gibi sorunun temelini özel mülkiyette gördüğü içindir ki, bu durum özel değil, kamusal mülkiyet ilişkileri üzerinden sosyalizme ya da komünizme ulaşılabileceği algısının oluşmasına sebebiyet vermişti. Bu nedenledir ki, sosyalizm ya da komünizm eşittir “kamu mülkiyeti” ya da “devlet mülkiyeti” biçiminde bir algı oluştu. Hatta sosyalist ya da komünist olmak “kamucu” olmakla ya da “devletçi” olmakla özdeş şekilde algılandı. Bugün bile bu algı büyük oranda devamlılığını korumaktadır.
Halbuki proletaryalist algıların aksine özel mülkiyet devleti belirlemiyor, tersine devlet özel mülkiyeti belirliyor. Başka bir deyişle, özel mülkiyetin biçimi sınıf eliyle devleti belirlemiyor, aksine devlet yarattığı memur tabakası (ki bu toplumsal tabakanın bir “sınıf” olduğu da söylenebilir) eliyle sınıfları ve özel mülkiyeti belirliyor. Dahası, ilkel sermayenin oluşabilmesi açısından gerekli olan para-sermayenin tarih sahnesine çıkışı bile devlet ve devleti oluşturan memur tabakası (sınıfı) eliyle gerçekleşmişti. Bunun en bilinen örneği Köleci dönemin ortalarında var olmuş olan Lidya devletinin parayı (sikkeleri) bulan tarihteki ilk devlet olmasıdır. Keza para demek para-sermaye, para-sermaye demek ilkel-sermaye demektir. Burada parayı ve sermayeyi yaratan özel mülkiyet değil, devlettir. Devlet ve devletlü-memur tabakası (sınıfı) olmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi.
Diğer bir deyişle, ister köleci, ister feodal, ister kapitalist sistemlerin tümünde devlet bir memur tabakası (sınıfı) eliyle özel mülkiyetin o toplumsal formasyona uygun biçimini ortaya çıkartmaktadır. Bu ister köleci mülkiyet biçiminde olsun, ister feodal mülkiyet biçiminde olsun, ister kapitalist mülkiyet biçiminde olsun, özel mülkiyetin biçimini belirleyen ana faktör her koşul altında devletin memur tabakası (sınıfı) olmuştur. Bu durumun anlaşılamamış olması proletaryanizm ve genel manada Marksist tarih teorisi açısından devlet ve özel mülkiyet konularındaki temsiliyetizm ve memuriyetizm olgularının da görülememesine neden olmuştur. Ne yazık ki bugün dahi ister teocu/ortodoks Marksizm olsun ister neocu/postçu Marksizm olsun bu konuya dair genel bakış açısı “sınıfların devleti yarattığı ve devletin ise sınıfsal sömürüyü devam ettiren bir aygıttan ibaret olduğu” tezine dayanmaktadır. Halbuki bu tespit ve tanımlama şekli kısmen doğru olmakla birlikte, gerçeğin ancak çok küçük bir bölümünü açıklamaya yetmektedir.
Haliyle, 16. ve 17. yüzyıla damgasını vuran anti-feodal burjuva devrimciliğinin “özel mülkiyet eşittir devlet algısı”, biçimsel olarak kabuk değiştirmiş olsa da, nihayetinde bu algı kamusal mülkiyet biçimindeki proletaryanist temsiliyetist algı içinde de yaşamaya devam etmiştir. Burjuva devrimciliğinin feodalizme karşı geliştirdiği bu tepkisel teorik refleks Marx ve Engels tarafında da yeterince fark edilememiş olsa ki, Marx ve Engels’in yolundan giden Lenin ve Bolşevizm’de bu burjuva tarih algılarından kesin bir teorik kopuşu gerçekleştirememiştir.
Kaldı ki, her toplumsal devlet formu kendisine ait kurumlar ve devletlü bir memur tabakası (sınıfı) yaratarak özel mülkiyete ve sınıflara yukardan aşağıya doğru şekil vermektedir. Aynı durum “reel sosyalizm” olarak anılan Sovyet deneyiminde de kendisini göstermiştir. Keza Sovyetlerde mülkiyet ilişkileri sosyalist ve komünist ütopyaya uygun bir biçimde kamusal hale getirildiği halde, Sovyet devleti içinde de devletli bir memur tabakası (sınıfı) oluşmuş ve çeşitli ayrıcalıklara sahip olan bu tabaka (sınıf) proletarya adına ve proletaryaya rağmen “proletaryan-efendicilik” yapan bir devletlü-memur tabakasına (sınıfına) dönüşmekten de kurtulamamıştır. Başka bir deyişle, kamusal mülkiyetin varlığı Sovyet sistemi içerisinde sovyetik bir memur tabakasının (sınıfının) ortaya çıkmasını engelleyememiştir. Bu da yine tek tek şahıslara (Lenin’e, Stalin’e vs.) bağlanarak açıklanabilecek bir durum olmayıp, tamamen sistemin yapısal karakterinden kaynaklanan bir durumdur. Aynı memur tabakası (sınıfı) Sovyetlerin dağılması sürecinde halkın büyük çoğunluğunun karşı çıkmasına karşın (91’deki referandum sonuçlarına rağmen) sistemin fişini çekmekten de geri durmamıştır.
Bütün bu nedenlerden dolayı, devleti eşittir özel mülkiyet olarak gören proletaryalist teori ve algı, devletin kendisinin devletlü bir memur tabakası (sınıf) yaratmakta oluşunu da ne yazık ki göz ardı etmiştir. Başka bir açıdan, proletaryalist-Marksizm devleti oluşturan memurun (sınıfın) devletlü bir tabaka (sınıf) olduğunu göremediği için, bürokrasi sorununda çuvallamış ve bu konuya dair akılcı çözümler ve esnek stratejiler/taktikler geliştirmekte de başarısız olmuştur. Başka bir deyişle, proletaryanizm temsiliyetizme ve memuriyetizme karşı mücadelede “iki kere ikinin her zaman dört etmeyeceğini” bir türlü anlamak istememiştir! [1]
Hangi devlet biçimi olursa olsun, insanlık tarihinde bugüne kadar görülmüş olan tüm devlet türleri devletin kendisinin özel mülkiyetçi bir sınıf yaratmasına dayanmaktadır. Bu yüzden kamusal mülkiyete dayalı bir temsiliyetist ve memuriyetist sistem kendisine “sosyalist” ya da “komünist” de dese, bu sistemin kamusal bir memur tabakası (sınıfı) yaratması da kaçınılmazdır. Keza her türden özel mülkiyetçi sistemin çatısında/toplumsal üst yapısında devlet ve devletlü-memur tabakaları (sınıfları) vardır. Fakat her özel mülkiyet durumundan da eşittir kapitalizm çıkmaz. Kapitalizmin ortaya çıkabilmesi kapitalist devlet ve devletlü-memur tabakası (sınıfı) tarafından yaratılmış olan özel mülkiyet biçimlerini (ve bu biçimlere bağlı burjuva/feoburg/sanayiburg/teknoburg vs. türlerini) zorunlu kılar. [2]
Dolayısıyla, kendisine “sosyalist” ya da “komünist” adını veren bir sistemde de devleti ve devletlü-memur tabakalarını (sınıflarını) aşağıdan yukarıya doğru denetleyebilecek, geri çağırabilecek, hesap sorabilecek ve yargılayabilecek toplumsal kurumlar yoksa ortada bir “işçi iktidarı” ya da “emekçi iktidarı” pratiğide yok demektir. Bu durumda aynı devletin ve devletlü-memur tabakasının (sınıfının) yukardan aşağıya doğru kapitalist özel mülkiyeti ve burjuvaziyi (sınıfı) yeniden örgütlemesi sadece bir süreç meselesinden ibarettir. SSCB’de, Doğu Avrupa ülkelerinde ve Çin’de yaşayan acı deneyimler bu gerçeğin en açık kanıtıdır. [3]
Salt Lenin açısından değil, Marx ve Engels açısından da “özel mülkiyet eşittir devlettir” algısı burjuva devrimci bir algı olup, proletaryanizmin bu sorunu kamusal mülkiyet yoluyla aşma gayretleri de başarısız olup yenilgiye uğrayınca, Sovyetlerde ve diğer ülkelerde proletaryanizmin zamanla kamusal bir bürokrasiye ve hatta kamusal bir aristokrasiye dönüşmesi de yine bu devletlü-memur tabakası (sınıfı) gerçeğinin yeterince kavranamamış olmasından kaynaklanmıştır. İşte toplumsal denetimizm düşüncesi bütün bu deneyimlerin deney öncesi ve deney sonrası derslerinin bugün ki pratik deneyler ve mücadeleler içinde aldığı teorik ve felsefi bir miras-biçimi olma özelliğine de sahiptir. Nasıl mı?
Tarihte devlet var oldu var olalı, devletlü-memur kastları da, sınıfları da, zümreleri de temsiliyetizm ile birlikte var ola gelmiştir. Yürütme, yargı ve yasama kurumları şeklinde gelişen üç bacaklı devlet modelleri, kapitalist toplum modellerini yaratırken ve bu modeller bir avuç kasta/sınıfa/zümreye dayanırken, sınıflı toplumların aksine sınıfsız bir topluma gidişte, yeni sosyalist devlet ve iktidar modeli olan toplumsal denetim kurumlarının temelleri başlangıçta bir avuç insan tarafından atılacak olsa da, süreçle birlikte bu kurumlar toplumsallaşa toplumsallaşa her geçen gün daha da toplumsallaşarak bir avuç insan olmaktan çıkarak, çoğunluğu kucaklayıp içine alan devasa topluluklara dönüşe dönüşe, tüm emekçileri ve ara sınıfları tek bir çatı altında birleştire birleştire, ezici çoğunlukların toplumsallaşmış devlet aygıtına dönüşecektir. Başka bir deyişle, devlet temsiliyetizm ile değil, denetimist bürokratizm ve denetimist devlet ile kitleselleşerek temsiliyetist devletinde adım adım sönümleneceği bir sürece doğru evrilecektir.
Tarihte yürütme, yargı ve yasama temsiliyetizmleri var oldu olalı, bunlara bağlı temsiliyetist devlet aygıtları yetkiyi kurumlardan kurullara, kurullardan üst kurullara, üst kurulları da kişilere bağlayan bir yapıya sahip ola gelmiştir. Bu yüzden sosyalizmin alt evresindeki çoğulculuktan sosyalizmin üst evresindeki çoğunlukçuluğa geçiş sürecinde yetki toplumsal iradeye/emekçi sınıflara doğru yayılmak ve genişlemek zorundadır. Ancak bu şekilde yetki bir avuç kastın/sınıfın/zümrenin elinden zor yoluyla alınarak emekçi kitlelere üleştirilebilir. Ve ancak bu yolla emekçi sınıfların gerçek tarihsel iktidarı tesis edilebilir.
Sosyalizm her şeyden önce politik bir kültür meselesidir. Kuşkusuz bu kültürün merkezinde de toplumsal denetim düşüncesi olmak zorundadır. Toplumsal denetimist politik kültür ve bilinç oluşturmak komünistlerin görevidir. Sosyalizm artık bu şekilde tarif edilmelidir. Başka türlü bir sosyalizm kesinlikle mümkün değildir. Tarihsel pratikte yenilgiye uğramış ve bir daha gerçekleşmesi mümkün olmayan proletaryalist “sosyalizm” modelleri dün olduğu gibi bugünde bir yanılsamadan ibarettir!
O vakit Marx ve Engels’in kaleme almış olduğu Komünist Manifesto’yu yeniden yorumlandığımızda şunları söylememiz gerekir:
“Komünist kuramı “bir tek cümlede” özetlemek gerekir ise, özel mülkiyetin kaldırılması, özel mülkiyetin en güçlü koruyucusu olan devletlü-kastlara/sınıflara/zümrelere karşı toplumsal denetimist politik kültür ve bilinç geliştiği ölçüde gerçekleşebilir. Dolayısıyla, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçişte, toplumsal denetim mücadelesi yürütülmeksizin emeğin çoğulculuğundan emeğin çoğunlukçuluğuna da sosyalizm yoluyla geçiş mümkün değildir. Bu geçişin sağlanabilmesi tüm sınıflı toplumlarda özel mülkiyetin karakterini belirleyen temsiliyetizm ve memuriyetizm biçimlerine karşı denetimist bürokratik savaşımı da zorunlu kılar. Aksi takdirde, tarihsel-temsiliyetist burjuvazinin politik ve kültürel hegemonyasına da asla son verilemez.”
Sonuç olarak bir topluma karakterini veren şey, her ne kadar alt yapıda “üretim ilişkileri” gibi gözükse de, aslında alt yapıda emek türlerinin birleşik diyalektiği o toplumun alt yapısında her ne kadar gözükmese de ve bu durumda alt yapı üst yapıya oranla daha çekinik ve ikincil planda var oluyorken, o toplumun son çözümlemede karakterinin üst yapı ile belirlenmesi nedeniyle, o toplumun üst yapısını da belirleyen temsiliyetizm ve temsiliyetizmin türevleri olmaktadır. Bu tespit emekoloji’nin “alt yapı ile üst yapı arasındaki diyalektik birliğinin” temelini oluşturmaktadır.
Kısacası, temsiliyetizm ve temsiliyetizm türevlerine göre o toplumun ana egemen biçimi belirlenirken, bu biçime uygun düşen alt yapıda ise emek türlerinin birleşik diyalektiği o toplumun (ekonomik, kültürel, sanatsal vs.) dokusunu ve karakterini oluşturmaktadır. Emekoloji, alt yapı ile üst yapı arasındaki bu diyalektik ilişkinin emek türlerinin birleşik iş bölümü diyalektiği temelinde yeniden yorumlanması ihtiyacından da ortaya çıkan yeni bir bilimsel disiplindir.
Temsiliyetizm bürokratizmden çok farklı bir şeydir. Memuriyetizm ile bürokratizmin doğrudan birbirine bağı olsa da, temsiliyetizmin hem memuriyetizmden hem de bürokratizmden apayrı bir yapı oluşturduğunu anlayabilmek için ilkel komünal topluma bakmak yeterli gelecektir. İlkel komünal toplumda ne memuriyetizm ne de bürokratizm vardı. Lakin memuriyetizmin ve bürokratizmin ilkel komünal dönemde var olmamış olması durumu ilkel komünal dönemde temsiliyetizmin var olmadığını kanıtlamaya yetmez. Keza temsiliyetizm oluşmadan, din ve devlet oluşmadan, devlet bürokrasisi oluşmayacağı için, temsiliyetizmden sonra devletin bürokratizmi oluşur, en sonda ise bu bürokratizmi yöneten de bir memur tabakası (sınıfı) oluşur. Bu memur tabakası (sınıfı) oluşur oluşmaz da özel mülkiyetçi sınıflı toplum formasyonu ortaya çıkar. Köleci özel mülkiyet, feodal özel mülkiyet, kapitalist özel mülkiyet biçimleri bu sınıflı toplum formasyonlarının aldığı tarihsel-temsiliyetist biçimlerdir.
Dolayısıyla, sınıf toplumlar tarihi temsiliyetizm ve temsiliyetizm türlerinin biri biri üzerine geçen biçimlerinin ve bu biçimler arasında süre giden savaşımların tarihidir. Halde böyle olunca, sosyalizm ve komünizme giden yol temsiliyetizmin ve temsiliyetizm türlerinin panzehiri olan toplumsal denetimizm mücadelesinden geçmek zorundadır. Bu sebepledir ki, özel mülkiyetin gölgesindeki tarihsel temsiliyetist devlet biçimlerine dair ütopik proletaryalist algı ve teorilerin kapsanarak aşılması bilimsel komünist düşüncenin gelişimi içinde bir elzemdir.
Dipnot
[1] Her özel mülkiyet eşittir kapitalizm anlamına gelmemektedir. Keza her özel mülkiyetten kapitalizm çıkmaz. Kapitalizmin ortaya çıkabilmesi için özel mülkiyetin kapitalist biçiminin (sanayi emek türünün) ortaya çıkması gerekir. Şayet devlet ve devletlü-kastlar/sınıflar/zümreler olmasaydı özel mülkiyeti temel alan bir devlet modelide, üç bacaklı kapitalist bir devlet modelide ortaya çıkamazdı. Kapitalizmin dolayısıyla kapitalist özel mülkiyet biçiminin ortaya çıkışında devletin ve devletlü-kastların/sınıfların/zümrelerin oynadığı rol gerçekte hiç kimse tarafından görülmek istenmemiştir. Emekolojistler bu yüzden temsiliyetizm kavramını durduk yere kullanmamışlardır. Köleci sistemde bile bir kölenin teminatı köle sahibinin ukdesindeydi. Modern kapitalizmde de işler seçme, seçilme, parlamento vs. üzerinden yürüdüğü için "seçmenin teminatı da seçilmedir" diye kabul edilmekteydi. Bu da asli unsur olan seçmenden/emekçi sınıflardan kopuk bir seçilmenler (atanmanlar) kastının/sınıfının/zümresinin oluşmasına ve halkın çoğunluğunun yararına değil, bir avuç seçilmen azınlığının çıkarı için var olmaya devam eden bir devlet ve iktidar aygıtının ortaya çıkması sonucunu doğurmaktaydı. Kapitalizm gücünü devletlü-kastlardan/sınıflardan/zümrelerden almakta ve özel mülkiyetin/sermaye birikiminin biçimide bu şekilde belirlenmektedir. Talan ve yağma düzeni temsiliyetizm eliyle sürdürülmektedir. Kapitalist devlet ve devletlü-sınıflar olmasa burjuvazi bir ay bile ayakta kalamaz! Devlet aradan çıkarsa dünyanın açları, baldırı çıplakları, garibanları, dışlanmışları, ötekileri vs. bunları çiğ çiğ yer bitirir! Kapitalizm denilen illetin tarihi şunun şurasında oturmuş ve yerleşik bir sanayi kapitalizmi olarak ortaya çıkması en fazla 200 yıl bile değildir. Üstüne üstük kabaca 1950-60 sonrası glokal-kapitalizmin gelişimiyle sahneye teknik-elektronik emeğin çıkması ve protekyanın kendiliğinden bir biçimde de olsa üretimde fiili önderlik konumuna geçmesiyle birlikte, sanayiburglar ve teknoburglar ne yapsak da sistem üzerindeki kontrolümüzü sürdürsek diye kara kara düşünmeye başladılar. Zira hem temsiliyetizm hem burjuva devlet modelleri hem de devletlü-kastlar/sınıflar/zümreler tarihsel sınırlarının sınırına yaklaşmış durumdalar. Kuşkusuz bu durum, biri biri üzerine geçerek ilerleyen emek türlerinin doğa karşısındaki mukavemet oran ve orantılarıyla meydana gelen tarihsel sistemlerin devir ve momentlerinin hesaplanmasıyla da, nominal değerler açısından yeni bir tarihsel sistem olan sosyalizmin de hangi şartlar ve hız mekaniği ile ortaya çıkacağına dair somut ve soyut ön görüngülerin oluşabilmesini de olanaklı hale getirmektedir.
[2] Her temsiliyetizm kesinkes memuriyetizm yaratır. Lakin her memuriyetizm kesinkes temsiliyetizm yaratır diyemeyiz. Keza her memuriyetizm kısmen temsiliyetizm yaratabilir. Köleci, feodal ve kapitalist temsiliyetizm sırasıyla köleci, feodal ve kapitalist memuriyetizm yaratmıştır. Toplumsal denetimist memuriyetizm ise sosyalist memuriyetizm yaratır. Bu sosyalist memuriyetizmde temsiliyetizm değildir. Bu toplumsal denetimist memuriyetizm yaratılamadığı için Sovyetik proletaryan temsiliyetizm modeli çökmekten kurtulamamıştır. Bu şartlar altında da sosyalizme geçiş yapmak mümkün olmamıştır. Sosyalizmin tarihsel olgu ve ilkesi olan toplumsal denetimist fikirler hayata geçirilemediği için proletaryan kapitalizm ne üst yapıda ne de alt yapıda sosyalizme dönüşememiştir.
[3] Örneğin, Bolşevikler iktidarı aldıklarında da aldıktan sonrada gerçekte iktidar değillerdi. Çünkü eski sistemin iktidar ilişkileri hala canlılığını koruyordu. Öyle bir noktaya geldiler ki, yönetemeyeceklerini anlayınca mecburen eski sistemin memurlarını yeniden göreve çağırmak zorunda kaldılar. Troçki bile Lenin'in talimatıyla ilk başlarda Kızıl Ordu’yu (asker Sovyetlerini) eski Çarlık subaylarından ve askerlerinden devşirmek zorunda kalarak kurmuştu. Bu da tarihsel zorunluluktan idi. Çünkü askerlik bilim ve eğitimine vakıf olan bilinçli komünist sayısı pratikte bir avucu geçmiyordu. Yeni Sovyet devletinin başındakilerde bir avuç komünistti ve tüm çevreleri eski sistemden gelen memur kastları tarafından zorunlu olarak kuşatılmıştı. İster “işçi devleti” densin, ister “proletarya devleti” densin, devlet varsa kurum ve memur var demektir. Sovyetler Birliği’nde de tıpkı kapitalist ülkelerde olduğu gibi yasama, yargı ve yürütme biçimindeki devlet erkleri vardı. Buna verilebilecek en basit örneklerden biri Sovyet yargısının içinde bulunduğu durumdu. 1920'lerden itibaren Sovyet yargı sistemi içinde çalışan hakim, savcı ve avukat gibi yargı personelinin çoğunluğu feodal Çarlık döneminde yetişmiş olan kişilerden (feodal-memurlardan) oluşuyordu. Dolayısıyla, bu feodal-memurların hak, hukuk, adalet vs. gibi temel yargı normlarına dair bakış açıları tarihsel ve toplumsal temsiliyetist kültürden kopmuş değildi. Gerçekte iktidar olmak sadece siyasi iktidara bir partinin geçmesinden ibaret değildir. İktidar sorununun çözümü yeni tarihsel ve toplumsal bir sistemin inşası için gerekli olan kurumların eski toplumun bağrından çıkabilmesi kabiliyetine ve iradesine bağlıydı. Keza eski toplumun olumlu ve olumsuz mirasını devralan yeni kurumlar olmaksızın eski toplumdan gelen canlı ve somut iktidar ilişkilerinin denetim mücadelesi içinde zayıflatılabilmesi ve temsiliyetist kültürden gelen burjuva alışkanlıkların ve algıların ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir.
31.08.2023
Serhat Nigiz
2 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
"Hükümet darbesinden kısa bir süre sonra, askeri hükümet iletişim araçları için yeni normlar dikte ettirdi. Yeni sansür yasasına göre, sokak röportajlarını ve o konunun uzmanı olmayan kişilerin belli bir konudaki düşüncelerini yayınlamak yasaklanıyordu. Özel mülkiyetin zirve noktası. Sadece toprakların, fabrikaların, evlerin ve insanların sahibi yoktu; artık konularında sahipleri vardı. Güç ve sözcük tekeli sıradan insanı sessizliğe mahkum ediyordu."
Eduardo Galeano | Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri
8 notes · View notes
cagdasyatirim · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
algeyapi · 2 years
Text
Mülkiyet
Kelime: Mükemmel Kökeni: Arapça Türü: İsim Türkçesi: İyelik (more…)
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Felaketlerin Kaynağı Özel Mülkiyet
Toprağa, taşınmaz mülklere tapu dağıtmak uygarlığın ve çağdaş olmanın değil özel mülkiyet ve dolayısıyla miras yoluyla vahşi sömürgeye kaynak aktarmanın bir aracı olarak felaketlerin yaşanmasının başlangıç noktasıdır.
Çok yakın zamanda Kahramanmaraş ve civar on bir ilde çok yıkıcı bir deprem bize özel mülkiyet ile insanların üzerine yıkılanın bina olmadığını asıl insanların altında kalarak yaşamını yitirdiği gerçeğin ihmal, sömürü, hile, hırsızlık, rant, tefecilik ve doyumsuzluk olduğunu ortaya çıkardı.
Hırs doyumsuzdur. Hırsı artıran her yöntem ahlaksızlaştırır insanı.
İtibar görmenin ve saygınlığın maddi zenginlikten geçtiği inancı insanlığın en büyük utancı olmalıdır.
Dünyada geçici olanların kalıcıymış gibi tapu vb araçlarla toprak ve mülk sahipliği doğru olmadığı gibi ahlaklı bir tutum da değildir. İnsanları birbirlerine karşı güç savaşına sokacağı için böyle bir toplumda ve ailelerde huzur ve mutluluğun yaşama şansı yoktur.
Bize kalmayacak dünya için bizden sonrakilere kalacak günahlar biriktiriyoruz.
Özel mülkiyet ve mirasın sömürgeye çıkar sağlamak amacıyla üretilmiş bir dayatma olduğunu insanlar arasında bu tür bir mülk sahibi ve zengin olma yarışı bu sömürgeyi ayakta tutan araç olduğunu son yıllarda konuşmaya başladık.
Toprak reformu ile bütün toprakların ve gayrimenkullerin halkın adına devletin kullanım hakkının eşit ve adil bir şekilde halkın olması gerektiği kaçınılmaz bir durumdur. Aksi takdirde dünyada yaşam insan yüzünden son bulacaktır.
Biz görmesek bile bir gün bu gerçekleşecek.
Atatürk'ün ömrü yetmedi eğer yetseydi toprak reformu ile bu aşılabilseydi toprak ağalığı ortadan kalmadan yanına bu yolla para ağalığı eklenemezdi.
Bizim yarım kalan bu devrimi toprak ve mülkiyet reformu ile tamamlamak gibi bir görevimiz var.
İlk işimizde toprak reformu ile toprak ağalığına, özel mülkiyet ve mirasa son vermek, kamulaştırma ile para ağalığına son vermek olmalıdır.
Toprak ağalığına son vermemek özel mülk sahibi olma iştahını canlı tutarak sömürgeci ve tefeci bankalara kaynak aktarmak demektir. Para ağalığının halka ve devlete karşı tehdide dönüşme sebebi budur.
Sosyal devlet halkını bu tür soygunlara karşı koruyan devlettir.
Bu fikir, bu soygundan nemalananların işine gelmediği için bugün rağbet görmüyor olabilir.
Doğru fikirler hiçbir zaman ölmez.
Bakın bir asır önce söylenmiş bir fikir bir asır sonra sahip bulabiliyor. Yarın bunu gerçekleştirecek birinin çıkmayacağı anlamına gelmiyor.
Bazen insanlığı kendi yararına bir adım atmak, cesurca herkesi ilk başta korkutan bir fikri ortaya koymak, tartışmaya açmak kurtarabilir.
John Fire Lame Deer bir sözünde diyor ki;
✓ Özel mülkiyete çok büyük önem verecek kadar uygarlaşmamıştık. Para nedir bilmiyorduk. Bu yüzden bir insanın değeri serveti ile ölçülmezdi. Yazılı hiçbir yasamız, dolayısıyla avukatlarımız ve politikacılarımız da yoktu. Bu yüzden birbirimizi aldatmak ve kazıklamak durumunda kalmazdık.
John Fire Lame Deer sadece özel mülkiyet, yasalar, hukuk ve politikacılardan şikayetçi değildi.
✓ Beyaz kardeşlerimiz bizi uygarlaştırmak için gelmeden önce, hiç hapishanemiz yoktu. Bu yüzden aramızdan serseri de çıkmazdı.
Hapishane yoksa serseri de yoktur. Kapılarımızın kilidi de olmazdı bu yüzden, hırsızlar da bulunmazdı.
Bilmem ki, sömürgeci beyaz adamın uygar bir toplum için son derece gerekli olduğunu söylediği bu temel şeyler olmadan binlerce yıl hayatta kalmayı biz nasıl başarabildik?
Bugün şu şekilde bir soru sormak gerekir; vahşi sömürgenin bu acımasız tutumuna biz bugüne kadar nasıl dayanabildik?
Bugün ki hukuk ve adalet anlayışı sömürgecilerin çıkarını sömürülenlere karşı devlet ve yasalar aracılığıyla korumak üzerine tasarlanmış bir düzenektir.
Burada bir asır sonra olsa bile Jean Jacques Rousseaau'ya kulak vermekte yarar var.
Bir sözünde diyor ki;
✓ Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip burası benimdir diyen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara; sakın dinlemeyin bu sahtekarı, meyveler herkesindir, toprak hiç kimsenin değildir bunu unutursanız mahvolursunuz diye haykırsaydı işte o adam insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan nice cinayetlerden kurtaracaktı.
Jean Jacques Rousseaau'ya bir konuda katılmam mümkün değil. Özel mülkiyet uygarlığın başlangıç noktası değil vahşi sömürgenin yöntem değiştirme çabasıdır.
Bundan otuz yıl önce ülkemizde hazine arazileri üzerine ev yapan insanlara gidip bize oy verir bizi iktidar yaparsanız bu evlerin tapusunu size vereceğiz diye insanları aldatanlar ülkemizde iktidar olmakla kalmadı.
İmara uygun olmayan yapılara imar barışı yasası ile para toplayıp tapu karşılığı oy alıp insanların depremde o yapıların altında can vermelerine sebep olanlar bugün hala ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar.
Aynı yöntemler ile inşaat yapacaklarının sözünü vererek yeniden destek isteyip destek görmüş olmalarını izah edebilmek bu yazının konusu değil.
Demografik yapı değişikliğinin yapılmasına yönelik niyetin bir aracı olarak yabancıya mülk satışı yasası devreye alındı.
Oysa topraklar, mülkler, maden ruhsatları halk yararına devletin olması gerekir. Hiç bir kimsenin özel mülkü olmamalıdır. Mülkler herkesin eşit ve adil bir şekilde kullanımına verilmelidir.
Bu yolla yabancıya toprak, mülk maden ruhsatları ve yurttaşlık satışı son bulacak.
Tefeci bankalar özel mülk satışını finanse etmek aracılığıyla kendilerine kaynak aktarmaktan mahrum kalacak ve halk yaşam boyu bankalara borç ödemek zorunda kalmayacak.
Sömürge her gittiği yere demokrasi, özgürlük, hak ve hukuk vaadi ile gitti. Gittiği her yerde de insanlık bunca tecrübeye rağmen onlara kandı/kanmaya da devam ediyor.
Tefeciden temiz para buldum diyen birini Cumhurbaşkanı adayı yaptılar!
Ülkemiz sandık ile yeni bir tezgaha daha düşürülmek üzereyken yazıldı bu yazı.
Ülkeyi yönetmeye talip hiçbir siyasi partinin gündeminde kamulaştırmalar, toprak, mülk, maden ruhsatları ve yurttaşlık satışı yasası iptali ve reformu yok. Çünkü tüm siyasi partiler vahşi sömürgenin şövalyelerine teslim edilmiş medya ile halk onlara güç vermeleri konusunda hipnoz ediliyor.
] Önder KARAÇAY [
3 notes · View notes
hanikurumsaldik · 2 years
Photo
Tumblr media
Hani Kurumsaldık’ın Telif Hakkı Koruma Sponsoru #SahiplenCom Oldu
Kurumsallaşma, markalaşma ve dijitalleşme ana temalı podcast serisi Hani Kurumsaldık’ın telif hakkı koruma sponsoru Sahiplen.com oldu!
Devamını Oku
3 notes · View notes
dipnotski · 6 months
Text
Kolektif – Mülkiyet ve Müşterekler (2023)
Bugün hayatlarımıza yön veren can alıcı meseleler, ilk bakışta göründüğünden çok daha dolaysız biçimde mülkiyet kavramıyla ilişkili. Derinleşen eşitsizlikler, insanlığın kolektif birikiminin ve doğanın metalaşması, konvansiyonel demokratik kurumların işlevsizleşmesi ve nihayetinde toplumsal alana rengini veren kesif belirsizlik durumu, mülkiyet etrafında açığa çıkan çatışma ve çelişkiler dikkate…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
burcugorcek · 1 year
Text
Genel Olarak Fikri Mülkiyet Hukuku 
0 notes
demvakti · 9 months
Text
Basit bir kuralımız var: Neyi seversen sev, ayrılacaksın. Bu yüzden, mülkiyet duygusunu pekiştirecek her türlü merak ve çabaya karşıyız. Sadece şu: 'Benimdir deme, yanımdadır de.
208 notes · View notes
binevva · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
(Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah´ındır? Sizin için Allah´tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
-Bakara/107
48 notes · View notes
blogwan · 9 months
Text
Omercanalkan - Gold
Bir gayrimenkul avukatı, yasal belgeleri inceleyerek ve hazırlayarak mülk işlemlerinde çok önemli bir rol oynar. Bu belgeler, diğerlerinin yanı sıra satın alma sözleşmelerini, kira sözleşmelerini ve tapuları içerir. Avukat, bu belgelerin yasal olarak bağlayıcı olmasını ve müvekkillerinin çıkarlarını korumasını sağlar. Gayrimenkul hukuku özel bir alandır ve yalnızca gayrimenkul uyuşmazlıklarını ve sorunlarını ele alan avukatlar kendilerine gayrimenkul avukatı diyebilir. Bu nedenle, tüm yasal belgelerin düzenli olduğundan ve müşterinin çıkarlarının korunduğundan emin olmak için bir emlak avukatından hizmet almak şarttır. Bir emlak avukatı, yasal belgeleri incelemeye ve hazırlamaya ek olarak, anlaşmaları müzakere eder ve anlaşmazlıkları çözer. Mülkiyet işlemleri karmaşık olabilir ve taraflar arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir. Bir emlak avukatı, en iyi anlaşmaya varılmasını ve anlaşmazlıkların dostane bir şekilde çözülmesini sağlamak için müvekkilleri adına müzakereye yardımcı olabilir. Ayrıca mülkiyet hakları, imar kanunları ve çevre düzenlemeleri gibi konularda hukuki tavsiye ve rehberlik sağlayabilirler. Uyuşmazlık durumunda, avukat müvekkilini mahkemede veya arabuluculuk işlemlerinde temsil edebilir. Avukatın rolü, müvekkilinin çıkarlarını korumak ve hiçbir şekilde dezavantajlı duruma düşmemelerini sağlamaktır. Gayrimenkul hukuku uzmanlık gerektiren bir alan olduğu için gayrimenkul işlemlerinde gayrimenkul avukatından hizmet almak esastır. Kira avukatı ve deneyimli bir avukat, hukuki rehberlik sağlayabilir, müvekkillerinin haklarını koruyabilir ve gerekirse arabuluculuk veya dava sürecinde onlara destek olabilir. Ayrıca mal paylaşımı, tapu iptali tescil davaları ve boşanma sonrası mal anlaşmazlıkları gibi konularda da tavsiyelerde bulunabilirler. Gayrimenkul avukatları, mülk işlemlerinin karmaşıklıklarında gezinmek ve müşterilerinin çıkarlarının korunmasını sağlamak için uzmanlığa ve bilgiye sahiptir. Daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret ederek bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
698 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
Tumblr media
13 notes · View notes
romanlar · 2 months
Text
amalfi'den bi' ev aldım, kanımdan şiirler çaldım duvarlarına. mülkiyet hakkımı ihlal eden herkesin bahçesini tarumar ederek gittim. ra yandı, ra kızdı ortalık. cennetime yerişemezken sen, cehennemimi de dileyemedin.
benim evim yandı da, bende koyda saklı kaldım. denizler arşınladım da evliya olamadım. komünizme söverken kurbanı seçildim. sevilemedim. karanfiller güneştekilere çalındı.
elma ağacından armut topladım; yalnız amalfi de öyle bir rüya ki, memlekette heykelleriyle konuşur idim kadıların. kadınların, saçlarıyla çekip çevirdikleri evlerinden kovuldum.
ben çok evsizdim, amalfi'den bi' ev aldım.
müzeden daktilo çaldım, piyanoyla aramız bozuktu. annem çok kızdı, yerine koydum gayrı.
mavi kolluklu polisler hastaneye götürdü beni. haşa, körlüğüm var sandım. paranoyaydım. paranoyaktım. savunma hakkı da tanıdılar, avukatımı aradım.
alo, amalfi'den bi' ev aldım.
22 notes · View notes
efgan · 7 months
Text
kimsenin değil benimmiş gibisin. kızacaklar bu lafıma aşkı mülkiyet sananlar.
#:)
33 notes · View notes
alhuznn · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Yine bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı vardır."|Bakara'107
78 notes · View notes