Tumgik
#iç savaş
kitapkolikbirmanyak · 3 months
Text
Kimsenin silahlanmasına gerek yok. Ben en büyük savaşı kendimle veriyorum:)
7 notes · View notes
birgecebirdesen · 2 months
Text
Beni gün boyunca gülerken görenler hiç içimi sormak istediniz mi?
2 notes · View notes
bitmeyengeceninyal · 1 year
Text
Hayat ne garip değil mi? O kadar kalabalık içinde yalnız hissediyorsun. Neden? Çünkü seni anlayacak kimseyi bulamıyorsun. Peki ya asıl iyi olan yalnız olmaksa? O zaman yalnızlığı bir anne gibi kucaklayacaksın. Çünkü yalnızlık aslında kendinle yüzleşip kendi arkadaşın olabilmektir.
7 notes · View notes
geceninkizi44 · 1 year
Text
İnan yok kimseye savaş açasım
Bıraktım onların adı yaşasın
Benim yok başka bir yere gidesim
Tumblr media
5 notes · View notes
uykuiyigelmedi · 1 year
Text
Bazen bir şeyleri anlatmak istersin için hafiflesin istersin  ama biranda  boğazına bir yumru çöker yutkunamazsın tutarsın kendini, kendimi öyle çaresiz hissediyorum. Her şeyi anlatıp biraz rahatlamak ister insan içindekileri haykırmak ister ama bunu istemesine rağmen anlatamaz çünkü aynı zamanda içinde halletmeye çalışır, kendiyle konuşur geceleri saatlerce, duvara anlatır derdini çünkü onu dinler sadece dinler konuşamaz , bir şey diyemez bunun rahatlığıyla her şeyini anlatırsın. Bunlara rağmen geçmez içindeki sıkıntılar öyle mutsuz hissedersin ki hayat bitmiş yaşam durmuş gibi hissedersin ama yaşam sürüyor gökyüzü aydınlıktan karanlığa bırakıyor kendini dışarda sesler her gün aynı şekilde devam ediyor hayat bitmiyor günden güne ben bitiyorum.
4 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
Başka Bir Hikâye!
Tumblr media
Hep aynı lafzı anlatıyormuş gibiyiz. Her gün sanki yeniden ve yeniden aynı odaklardan o habis döngüye dair ezberleri sıralıyormuş gibiyiz. Her an, sahiden her an yenilenmeye ve aralıksız bir biçimde sabit olunmaya çalışılan cerahat karşısında sözü mükerrer kılarmış gibiyiz. Oysa hakikat, oysa yalın kılınmış gerçekliğin ta kendisi hiçbir şeyin tekrara asla düşmediğini göstere geliyor. İnsanlık mefhumunu çoktan toprağa gömmüş, kendi ezberi olarak bellediği biyopolitik bir şiddet sarmalını aralıksız güncelleyen devri sabık iktidarın var ettiği her şey o lafzı, şuralarda aksettirmeye çalıştığımız sözü tekrardan alıkoyan bir hal / bir istemi bildirir. Cerahat ve ceberut olagelen akılla işlenmiş olagelen her bir eylem, var edilen her bir kanun, nizam ve bildirimle birlikte hayatın ehveni çoktan çalınmıştır. Ki bunu bildirecek bir kelam da kalmamıştır sayelerinde.
Demokrasi beşiği olunduğundan dem vurup, herkesin ama en başta Avrupa ve özellikle ol Almanya’nın bizi kıskandığından dem vurulurken, cerahatle kuşatılmış olagelen ülkeden bihaber kalınmış bir yerin hikayesinde hiçbir biçimde aynı lafzı açabilmek mümkün değil, söz konusu edilemeyecektir. Yaşama vurulan gölgelerin, eksiltme hallerinin, kesintisizliği sağlama alınmış cerahat imini tamamlayan nesnel ayrımcılık ve şiddete tapan erkanın var ettiği her dönemeç bir kere daha kıskanılan yeri değil, doğrudan çürüten ülkeyi bildirendir işte. Tüketimi, dönüşümü mutlak yenilgi adına, kendi iktidarının konforunu yüceltebilme gailesiyle kuran bir ekolün sunduğu her şey sürprizlidir. Ne ki tekrarlansa da, yeniden, hiç arasız bildirilse de olmakta olan bir cehennem tezahürünün ta kendisidir. Hangi ezberleri, hangi kelam ve cümleleri sıralarsanız sıralayın olan / biten hep buradadır. Hep bu halden ileriye taşınandır.
Geçtiğimiz İstiklal Caddesindeki muğlak sahipli bombalı eylemin hemen ardından taşına durulan uçurumun kıyısındaki ülke de o bahse dahildir. Ekonomik çöküşünü çoktandır bir biçimde var eden yerin hazin suretine bir kara daha çalınır. Politik aksiyonun sunduğu her bir hamlenin çok daha iç kıyıcı, psikolojik çöküşü de beraberinde taşıdığı, herkesin istisna barındırmadan herkesin bir biçimde barut kılındığı yerde, seçim sathı mahalline girişin tek yönlü sunumundan sonra çıkagelen savaş çığırtkanlığı ve Kobane başta olmak üzere o Rojava topraklarına dönük saldırılar madun siyasetin / benzerine az rastlanan soykırım hal ve tavrını nasıl yeniden sahiplendiğini de örnekler. Bitimsiz bir halde, doğrudan ve hiç kesintisiz olarak yıldırı / yok etme pratiklerine geri dönüş var edilendir. Cerahatle bir halkın onuruyla yaşam mücadelesini ortaklaştırdığı öteki Mezopotamya halklarıyla eylediği her açılım / tahayyül boğulmak istenir. Bir tek eylem, birkaç zaman önce ülkenin istihbaratçı temsilinin oradan sallarız iki roket, buradan dalarız yollu kurgusunu takip eden bir zihni garabetlik hayatı hiç olmadığı kadar alenen kuşatırken, hangi söz tekrardan ibarettir ki!
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, iktidarın çatışmacı ortamda seçime gitmek için adım attığını belirterek, “Toplumun değil, iktidarın beka sorunu vardır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, AKP-MHP iktidarının yarattığı savaş ortamı ve sonuçları üzerinde durdu. Savaş ortamının yıkım ve ölüm olduğunu söyleyen Oluç, “Savaş, yokluk, yoksulluk demektir. Savaş, insanlığa kaybettir. Savaş, acı, adaletsizlik, baskı ve zulüm demektir. İnsanlığa kaybettirirken, silah tüccarlarına, uyuşturucu tacirlerine, kara paracılara, çetelere ve mafyalara kazandırır. O yüzden hep savaşlara karşı çıkmak ve savaşların karşısında durmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘Demokratik Suriye'ye Katkı Sunmalı’
Türkiye’nin Suriye iç savaşının sonuçlarını yaşadığını dile getiren Oluç, “Bunun nedeni sürdürülen yanlış dış politikadır. Göçmen, mülteci sorunlarından her türlü yolsuzluk ve uyuşturucu ticaretine, kara para aklamasına kadar her türlü melanet aslında Suriye iç savaşında alınmış olan yanlış tutumdan kaynaklanmaktadır. Olması gereken, Suriye'de barışın sağlanması ve demokratik bir Suriye rejiminin inşası için çaba gösterilmesidir. Türkiye'nin hem bir bölge gücü olması açısından hem de yüz yıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız komşularımız açısından baktığımızda, yapması gereken demokratik bir Suriye rejiminin ortaya çıkmasına imkân sağlayacak katkılarda bulunmasıdır” şeklinde konuştu.
Savaşsız Bir Seçim Ortamı
Türkiye’nin seçim ortamına girdiğine değinen Oluç, “Bizler Türkiye'de savaşsız bir seçim süreci olması gerektiğini düşünüyoruz, cenazesiz bir seçim süreci olması gerektiğini düşünüyoruz. Seçim sürecinin demokratik bir şekilde kutuplaştırıcı ve çatışmacı bir ortamda değil, gerçekten demokratik bir ortamda yaşanması gerektiğini düşünüyoruz, çünkü bu ülkenin ve toplumun beka sorunu yok. Hep söyledik, söylemeye devam ediyoruz, esas itibarıyla bu iktidarın bir beka sorunu vardır ve iktidar bu beka sorunu nedeniyle de mümkün olduğu kadar çatışmacı, kutuplaştırmacı bir seçim sürecinin yaşanması için adım atmaktadır. Bizler bir savaş felaketini önlemek için her türlü çabayı veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz, çünkü biliyoruz ki yeniden bir savaşın patlak vermesi demek, Suriye'de ve bölgede sadece bölge halkları için değil, bu ülkede yaşayan bütün halklar için de aslında acı demektir, olumsuz gelişmeler demektir, ekonomik kriz demektir, sosyal kriz demektir. Bunların yaşanmaması için bütün sorunlarımızı savaşla ve çatışmayla değil, tam tersine diyalog ve barışçıl yollarla çözmemiz gerektiğini bir kez daha özenle vurguluyoruz” dedi.”
Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Basın İrtibat Merkezi, Türkiye'nin 23-24 Kasım’da Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük gerçekleştirdiği saldırıların bilançosunu açıkladı. Hawar Haber Ajansı'da (ANHA) yer alan açıklamada, saldırılarda alt yapı ve sivil bölgelerin hedef alındığı belirtildi.
23 Kasım bilançosunun ayrıntıları şöyle:
Qamışlo
* Mehşûq, Dêrna Qilinga, Gir Henak, Sawyer, Rotan, Til Zîwan, Elî Fero, Hermê Şêxo, Kodo ve Dodan köyleri, 20’den fazla obüs ve doçkayla bombalandı.
* Şehir merkezinde bir araç SİHA ile bombalandı. Newroz şirketi ve yakıt istasyonu obüs ve havanlarla hedef alındı. Bunun yanı sıra Tirbespiyê ve Dêrna Qilinga köyündeki mazot dağıtım yerleri bombalandı.
Gırê Spî
* Hoşan, Şorbenîsk, Seyda ve Qizelî köylerindeki bombalandı.
Mınbıc
* El Hemam tepesi, Til El Seyada ve Toxar köyü 10 obüs ve havan topuyla bombalandı.
24 Kasım bilançosunun ayrıntıları ise şöyle:
Efrin Bölgesi
* Soxanekê, Bênê, Maliliyê, Meyasê, Şewarqa, Merenaz, Tatmaraş, Kefer Naya, Îrşadiyê, Elqemiyê, Hirbil, Miniq, Bêlûniyê, Til Medîq, Mişêrfê, Zîwan, Kefer Nasih, Eyn Deqnê ve Şêx Îsa köyleri ile Şehba Barajı ve Til Rifat ilçesi 200’den fazla obüs ve havan topuyla hedef alındı.
Tıl Temir
* Qibûr Qerecna, Gozeliyê, Dirdara, Xelf El Rikbê köyleri 20’den fazla obüs topuyla bombalandı.
Amûdê
* Esediyê, Bobî, Mihemela, Rabîat, Cetel, Til Kêf, Şorik, Xeşafiya, Xirzê, Xanikê, Bîhîra, Cirnikê, Elgaziya, Xirbe Şîhîr, Til Werd, Til Emîr ve Zirgan kasabası 80’den fazla obüs ve doçkayla hedef alındı. Bu saldırılarda bir savaşçı yaşamını yitirdi, 2 savaşçı ise yaralandı.
Qamışlo
* Neyîf, Til Cîhan, Digirê, Miherikan, Mele Ebas, Mahşûq, Mizgeft, Hatimiyê, Herem Reş, Zorava köyleri 30’dan fazla obüs topuyla hedef alındı.
Kobanê
* Zormexar, Til Ehmed Mûnîr, Til Ehmed, Zorava, Ziyaret, Kirbenat, Til Cîşan, Til Ebrê û bajaroka Şiyox Foqanî köyleri 50’den fazla obüs, havan ve tanklarla bombalandı.
Gırê Spî
* Meilek, Dibis, Seyda, Îbrahîm Kirdo köyleri obüs ve havanlarla bombalandı.
Mınbıc
* Boxaz, Koryehûk ve Toxar köyleri 12’den fazla obüs topuyla bombalandı.”
Birbirinin tıpkı basımı cümleler kuruyormuş, her dem sadece aynı noktalardan bahisler açıyormuş gibiyiz. Oysa yekpare bir düzlem, tek bir devletli aklı, tahayyülü olmadığı gibi, birbirini tamamlayan bir cerahat halinin her gün farklı tezahürleri karşımıza çıkartılıyor. Bir biçimde odak kılınmış öteki addedilmiş Kürd nefreti kartını yeniden kullana gelen ol devlet aklının var ettiği yegane şey bir farazi meseli değil olduğu gibi yıkım halini doğrudan bildiriyor. Meclis çatısı altında bulunan Halkların Demokratik Partisi vekillerinin suna geldiği, paylaştığı her kelamın “terör” faaliyeti addedildiği bir zeminde, harekat, eylem / saldırı adına her derseniz deyin onun var ettiği yıkıcılık sadece birkaç gün içinde nasıl bir cerahate rehin edildiğimizi de göstere geliyor. Bir kere daha insanlar, sıradan pek çok insanın hayatına göz diken, tahakküm ve tehditle çıkagelen bir kuşatmayla baş başa konulurlar. Yolun, yordamın, anlam ve mananın yıkıcılığa evrilmesi neticesinde ortaya çıkan primitif imgenin toptan / kalıcı bir çözümsüzlüğü, yok ediciliği, ardışık / ardıl sıra bir kötülüğü var ettiği gözlerden kaçırılmak istenir. Bugün ulaştığımız yer, şu sahnede ortaya konan kötülüğün, sınırın içinden dışına çıkanın vahameti bütünüyle / kati bir biçimde o cerahatli saldırganlıkla görünür kılınır. İyi de bu hallerle tek bir iyi gün var edilebilir mi?
Bir haftalık süreç içerisinde kaçıncı yıkımın şeceresi artık sınırları belirsiz kılınıyor. Daim bir biçimde öteki addedilenin sınamak bir kere daha tekrardan var ediliyor. İyi de hayatın bu berhava edici hallerde, sürekli yalın ayak, baldır çıplak bir despotizm elinde çalınması sonrası karanlık bunca yalınken hayat ne hale gelir. Hayattan geriye iz kalır mı? Rojava’dan gayri, Rojhilat Kürdistan’ında eylenen aralıksız şiddet de mi bir şeyleri anlatmaya yeterli değildir? Hala mı mesel anlaşılmamaktadır? Kötülük hallerinin birbirinin peşine eklemlendiği bir zeminde, bir başka tahakküm örneği olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle mücadele günü kapsamında, kolluk denilenlerin var ettiği, içişleri nazırlığının eyledikleri de mi bir şeyleri aksettirmez, misal, bunlar da mı hep aynı cümlelerdir, sözüm ona? Yüzlerce kadının gözaltına alındığı, “jin, jiyan, azadi” sloganı gibi ortaklaşmış bir imdat çığlığının dahi duyulmasına tahammül göstermeyen bir erkin olduğu yerde hangi cümle tekrardır ki? Taksim ve İstiklal Caddesinin ve Gezi Parkının ve Karaköy’den Haliç’e kadar bir sahanın, baştaki üçünün insansız bölge, sondaki ikisinin de toplama / gözaltı merkezi kılındığı bir zeminde, kurşunsuz, bombasız bir imha deneyinin ta kendisinin yinelenmesi değil, cümlelerin tekrardan bildirimi mi sorun teşkil eder nedir ki yani?
Hep aynı lafzı anlatıyormuş gibiyiz. Oysa her gün, yaşatılan her vaka, olay örgüsü, hadise eninde sonunda bambaşka sonuçları beraberinde getiriyor. Bütünüyle bir çürütme halinin en kestirmeden yıkım güncesinin ortasında / kıyısında olduğumuz gerçekliği, cümlesiz alt yazısız, paldır küldür bir mizansenler silsilesiyle karşımıza çıkıyor. Hayatın bu coğrafya iş bu ülke ve etrafında ucuz bir mesel olmasının kanıtları her gün bir kırımla, bir cinayetle, binbir farklı tür / şekilde zulüm ile bütünleşik var ediliyor. Sokaklarında işkence etmenin normal addedildiği bir düzlem güncelleniyor. Hayatın ekonomik pahalılığını örtbas etmek, yaşanmaz kılınması sorgulanmasın diye meşum şahsiyetin var ettiği bir sallarız oradan bir ufak savaş çıkartırız yollu göndermesi mot-a-mot var ediliyor. Bir öyle, bir böyle, bir şöyle insan un ufak ediliyor. Sistemin dışında olanları usandırmak, sorgulamalara girişmesini engellemek ve tabi ki de mutlak iktidarı var edebilmek için her an bir fırsat görülüyor muktedirce. İyi de bu kötülük, bunca afaki bağnazlık, kan dökücülük, kırım haline seferberlik, sınır içinde despotizm, sınır dışında soykırımcılık heveskarı olanların yönetiminde bir tek iyi cümle var edilebilir mi? Tek bir cümle aynı olmadan, kalmadan bir şeyler izah edilebilir mi? Bir hayat tecrübesinin bunca zora koşulduğu, alenen her gün aşağılandığı bir zeminde hayat her neye tekabül edecektir ki bariz birer ahtan gayri. Düşünür müydünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Rojava Never Dies – Rozha v/ @rozhaarchitect Instagram
2 notes · View notes
savunma-sldr · 11 months
Link
0 notes
kasatiaan · 1 year
Text
Uyuma, diyor içimdeki ses. Uyuma, ölünce uyursun. Gözünü aç, uyuma artık...
1 note · View note
Text
Kadın adama dedi ki,
Bir gün kalbimi senden kurtaracam..🥀
Tumblr media
1 note · View note
paravesiyaset · 2 years
Link
Türkiye'de bir iç savaş tehlikesi var mı ? Daha çok yakın bir zamanda Yugoslavya denen bir devlet vardı, sanayisi ile, dünya politikasında ki etkisi ile bağlantısız devletlerin lideri konumunda güçlü bir Yugoslavya, bir anda tarihten silindi, paramparça oldu, tarih tekerrürden ibarettir, ve her daim tekerrür eder,
0 notes
fotode · 2 years
Text
İçişleri Bakanlığı, Ümit Özdağ hakkında suç duyurusunda bulundu! 'İç savaş çıkacak' demişti...
İçişleri Bakanlığı, Ümit Özdağ hakkında suç duyurusunda bulundu! ‘İç savaş çıkacak’ demişti…
İçişleri Bakanlığı, göçmenlerle ilgili çeşitli iddialarda bulunan ve “İç savaş çıkacak” açıklaması yapan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Özdağ hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, nefret ve ayrımcılık, iftira, Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama, halk…
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 15 days
Text
Antony Beevor – Rusya (2024)
1914’ün sıcak bir    yaz gününde Saraybosna’da ateşlenen tabanca, önce barut fıçısına dönmüş Balkanları ardından da tüm Avrupa’yı alevlere teslim edecekti. İmparatorlukları birbirine düşüren savaşta halihazırda çatırdamakta olan Çarlık Rusyası yoğun bir seferberlik başlatacak, böylece otokratik yönetimden bunalmış Rusları daha da bezdirecekti. 1917’nin Şubat ve Ekim Devrimleriyle Çar II. Nikolay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 24 days
Text
NELER OLUYOR?
TÜRKİYE’YE NASIL BİR TUZAK KURULUYOR?
Şuan Türkiye’de;
1-Van DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın mazbatasının verilmemesinden çok daha öte şeyler yaşanıyor.
2- Van’da başlayıp Siirt, Batman, Diyarbakır, Adana, İstanbul ve daha bir çok il ve ilçelerde başlayan olayların, seçimden sadece iki gün sonra bu kadar yayılmasının başka sebepleri de var. Bence bunların acilen dikkate alınması lazım.
3- PKK’nın direk sokak çağrıları, Kobani olaylarının ilk anlarını andıran protestolar daha da yayılabilir, Çok ciddi güvenlik krizine hatta İstanbul dahil, bir çok yerde sokak terörüne dönüşebilir.
4- 31 Mart yerel seçimlerinde CHP-HDP ortaklığının kazandığı moral üstünlük Türkiye’yi çok ciddi iç bölünmelere, çatışmalara hatta bölgesel krizlere sürükleyebilir. Bunun işaret fişeği ateşlendi. Bu ortaklık sadece demokratik tercihler için kurulmadı.
5- Aslında bu olayların başlayacağını zaten biliniyordu, bekleniyordu. Abartmıyorum, bekleniyordu. Neden? Anlatalım:
6- Türkiye’den Basra Körfezi’ne uzanan, bölge ülkelerini ekonomik, güvenlik hatta siyasi yakınlık olarak birbirine bağlayacak Güney Koridoru inşa ediliyor. Türkiye ve Irak, gecikmeli de olsa, bu konuda anlaştı.
7- Bu Koridor, Çin’den Londra’ya uzanan, Türkiye’yi ana eksenlerden biri yapan Orta Koridor’un benzeri. Sadece ekonomik değil, coğrafya inşasının da önemli bir parçası.
8- Bu kapsamda, Irak’ın Kuzeyi’nde tarihin en büyük operasyonlarından birine hazırlık yapılıyordu. Koridorun güvenliğini tehdit eden ne varsa bölgeden temizlenecek.
9- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu yaz Irak’ın kuzeyinde PKK’nı kalıcı olarak bitireceğiz. Ölümcül darbe indireceğiz” cümlesi bunun açık ilanıydı. O bölgede PKK tamamen temizlenecekti.
10- Türkiye ve Irak yönetimi, Koridor güzergahının güvenliğinin kalıcı olarak çözülmesi için kapsamlı anlaşmaları yaptı. Sadece ne zaman başlayacağı tam tarih olarak bilinmiyor. Ancak Nisan sonu-Mayıs ayı içinde bekleniyor.
11- Seçimlerden sonra, işte bu büyük operasyonun engellenmesi için Türkiye içinde, PKK’nın öncülüğünde, CHP’nin koruması altında çok büyük kitlesel hareketlerin, tepkilerin örgütleneceği hatta şehir terörünün yeniden devreye alınabileceği zaten biliniyordu.
12- PKK bu tepkiyi Van’daki “Mazbata olayı” ile başlatmış oldu. O olmasa da başlayacaktı, belki biraz daha geç başlayacaktı. Aslında bu olayla, güvenlik krizi erkene alınmış oldu.
13- PKK’nın burada iki amacı var: Birincisi; Irak’ın kuzeyinde başlayacak büyük operasyonu içeride büyük krizleri hatta terörü ateşleyerek durdurmak. İkincisi; Güney Koridoru’nun inşasını engellemek.
14- İkinci madde tamamen bölgesel ve küresel güç denklemleri bağlantısını ortaya koyuyor. Hangi ülkelerse (bir çoğunu tahmin edersiniz) bu projeyi baltalamak için harekete geçmiş görünüyor.
15- Bu ülke ve çevreler, PKK’yı en etkin ve en kirli bir şekilde kullanacak. Her şeye hazır olunmalı. Yine bu ülke ve çevreler, CHP’yi en etkin bir şekilde kullanacak, buna da hazır olunmalı. Seçim sonuçları 2 gün içinde güvenlik şantajı olarak Türkiye’nin önüne sürülmüştür!
16- Bu iş, Kobani olaylarının bile ötesine geçebilir. Çok daha yaygın bir krize dönebilir. Türkiye içeride ağır bir bunalıma sokulabilir. Bölgesel etkinlik alanının daraltılması için harekete geçilmiş olabilir.
17- Peki Türkiye tedirgin olup geri adım atar mı? “Terörle terbiye” gibi geleneksel yaptırıma boyun eğer mi? “İçeriden vurup dışarıda durdurma” silahı bu sefer işler mi?
18- Eğer boyun eğerse, “Türkiye’nin bölünebilirliği”, uzun bir aradan sonra yeniden tartışma alanına taşınacak. Bölgesel nüfuz alanındaki genişlemede gerileme dönemi başlatılmış olacak. Bunlar olursa zaten “iç güvenlik” diye bir şey artık bir daha asla mümkün olmayacak.
19- Türkiye boyun eğmemeli. Dışarıda birileri “Türkiye’de iç savaş çıkar” söylemlerini yeniden servis etmeye başladı bile. Bu bile aslında neler olduğunun, olabileceğinin bir göstergesi.
20- Seçim sonuçları ne olursa olsun, “Dirayetli Ülke, Güçlü Devlet” pozisyonu asla terkedilmemeli. İçeride, bunun tam tersi “mantıklı gerekçe” sunanların bu oyunun bir parçası olabileceği asla akıldan çıkarılmamalı. Kim olursa olsun…
21- Önümüzdeki 1, 2, 3 yıl içinde bütün bölge, Doğu Avrupa, Rusya, Pasifik, Doğu Afrika savaş bölgesine dönebilir. Bütün ülkeler buna hazırlık yapıyor ve bu gerçekten de bekleniyor.
22- Böyle bir dönemde her devletin öncelikleri değişmiştir. Bu değişikliği yakında Avrupa ülkelerinde göreceksiniz. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmayacak. Her devlet ayakta kalmak için olağanüstü tedbirlere gidecek.
23- Böyle bir atmosferde Türkiye asla “zayıf ülke, zaaflar devleti” olamaz. Terörle, siyasi şantajlarla, “iyi niyetli nasihatlerle” hizaya sokulursak, küresel bunalımda biz de ayakta kalamayız.
24- Türkiye’nin üstünde hiçbir siyasi önceliğin meşruiyeti yoktur!
İbrahim KARAGÜL
62 notes · View notes
girifit · 3 months
Text
bir demlik çay var ocakta. ev sessiz. arka sokaktan siren sesleri geliyor, bir ambulansın sireni. ben mi? ben üzerimde ince bir hırkayla oturuyorum mutfağın balkonunda. soğuktan uyuşmuş parmak uçlarım ile yakmaya çalışıyorum çakmağı. dudaklarım arasındaki sigara dişlerimin sıkılığına dayanamayıp ezilmiş. sen de mi böyle ezilmiştin ruhumun arasında? seni de mi böyle soldurup geçmiştim üzerinden? ben sana ne yapmıştım, anımsayamıyorum.
bir demlik çay var ocakta. ocağın yanında bir çerçeve. kırsan kırıkları tenini keser, kırmasan her gözüne iliştiğinde ruhun kesilir. bir tabir vardır annemin sürekli dile getirdiği 'iki ucu boklu değnek' hah, aynen öyle bir durum işte. sen bilirsin annem bu durumları, ben bu avuçlarım arasındaki ipi ne yapacağım? tenim kesildi kesilecek. bırak deme, bırakamam. bırakırsam biter bu savaş. söyle anne, ben bu ipi nereye ve nasıl..?
bir demlik çay var ocakta. alt kattan üç beş çocuk sesi yükseliyor. uyarmak gelmiyor içimden. işime bakıyorum. siktir! küllük dolmuş, paket bitmiş. ben şimdi gidecek yer bilmiyorum. buraya kadardı düşüncem. çay kaynamaya devam edecek, ben tek bardak dahi içmeyecektim. paket bitecek, küllük dolacak. sonra. sonra ne olacaktı, aynı şuan olduğu gibi bilmiyordum. şimdi, yolun sonunda olduğumu hissediyorum. çayın altında su kalmamış. komşu kapıyı çalmış ben açmamışım. babamın paketi bitmiş, küllüğü dolmuş. ben de bitmiş, ben de dolmuşum. şimdi, söyle bana. ben nereye ve nasıl, hangi güçle ve yetkiyle, kiminle veya kimsesiz. ne olacak. ellerimi koyacak yer bulabilecek miyim? peki ya, adım atacak sokaklar, ben bilmiyorum.
çayın altını kapattım. küllüğü boşalttım. biten paketi siktir ettim. soğuktan kızarmış bedenime aynadan bir göz attım. kızarmış burnum ve göz çevrem; morarmış dudaklarım. hep bir şeylerin bana ölümü çağrıştırması. sus. sustum. ilaçlar avucumda, iç. içtim. bu kadar.
gecenin koynunda duymazlar çığlıklarını.
61 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 6 months
Text
100. Yıl kutlamaları yaparken, bu Cumhuriyetin evlatları buruk bir kutlama yapacak içten içe. Bağıra bağıra söylediğimiz her marşta, içten içe bileceğiz bu ülkeyi kuran ideolojiyi terk ettiğimizi. Sadece sosyal medyada pr amaçlı paylaşan ya da direkt reddedenleri dahil etmiyorum bu gruba. Onlar zaten bu ideolojiden kopuk. Ama biz de savunamadık. Sustuk, bastırıldık, görmezden geldik. Bu halk göz göre göre uyutulurken, onları hor görerek, üstten bakarak, kazanıp onları yükseltebileceğimizi düşündük. Onların bunu anlamayacağını düşünecek kadar da kibirliydik belki de, bilemiyorum.. O bayrakları sallarken, direne direne bu güne gelmiş ama halk tarafından anlaşılamamış tüm reform ve altında yatan fikirler de olacak aklınızda, biliyorum. Çok olumsuz konuşuyor da olabilirim, biraz da öyle olduğumdan. Ancak bu demek değil ki her şey için çok geç. Anlaşmalarla parçalanmış bir ülkeyi kurtarmış bir liderin ülkesinde, kaybettiğimiz nice savaştan sonra böyle kolay pes edeceksek, ne bu Cumhuriyetin evlatları, ne de o güzel Ata'nın seslendiği cesur gençlik olabilmişiz demektir. Bu noktada kutlayacak yüzümüz olursa, kutlayalım tabii. Her savaş kazanılamaz ama halk isterse, er ya da güç kendini özgürleştirebilir. Tebaa düşüncesinden koparmak gerekiyor sadece, onlara üstten bakarak değil, neden öyle hissettiklerini anlayıp, ona göre çözümler üreterek. Bu güzel cumhuriyetin 100. Yılı, hepimize kutlu olsun arkadaşlar! Bu kadar iç dökmenin üstüne Gazi Atatürk'ün bize seslenişini de unutmayalım ve öyle bitirelim bu metni. Atatürk'ün ve fikirlerinin izinde kalmanız dileğimle!
Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlâtları, yorulsanız bile beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek idealimize, durmadan yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle mutlu olacağız.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1 Nisan 1937 - Ankara Halkevi
66 notes · View notes
sillagen · 3 months
Text
Depremden sonra hamile kalan bir kadını linç etmişlerdi. Halbuki savaş,deprem gibi travmatik olaylarda hayatta kalma iç güdüsü ile insanlar soy devamlılığını devam ettirmek için çünkü kendi yok oluşuyla karşılaştı istemsizce üreme ihtiyaci hasıl olur. Ve fazlaca doğum gerceklesir. Suriyeli vatandaşların fazlaca çocuk sahibi olmasının nedeni de bu..
33 notes · View notes