Tumgik
#gece laneti
Text
Özellikle susmak, susturulmaktan daha tehlikeli. Sesinden vazgeçenin içine bakmayı içiniz kaldırabilir mi?
44 notes · View notes
1-ruhubozuk · 1 year
Text
denizin sesleri duyuldu. ortaya çıkan kızıllık yakında güneşin batacağını hissettirdi. dalgalar çarptıkça kayalara, irkildi. hafiften esen rüzgar tenini yokladı, ürktü. korkuyordu gece, kendinden, kafasındaki şeytandan. susmadı, yoruldu. saç kökleri acıdı tırnaklarını geçirirken tenine. kesmek istemedi. sıcaklık istedi ilk defa gece. yanındaki silüete sarılmak istedi mesela. kokusunu çekmek istedi içine. gözlerine bakamazdı, cesareti yoktu belki de. sadece sıcaklık hissetmek istedi öyle izlerken dışarıyı. konuşmaya hali yoktu, susmak istedi onunla. kendini kandırmaktı amacı gecenin. biliyordu ki üzülecekti fakat iki dakikalığına da olsa huzurlu olmak istedi tanımadığı o yabancıyla. sonunda hep yanında isteyeceğini bile bile omzuna yasladı başını. korkusu nedendi bilinmezdi ama daha sıkı geçirdi tırnaklarını eline, kastı kendini sanki bişey olur gibi. yalnızlık mı gitti üstüne, yoruldu mu? susmadı kafasındaki, kafasını avuçlarının içine aldı bastırdı. ne yaparsa yapsın bitmiyordu. içine bastırdıkça dışarı taştı laneti. etraf karardı aniden, kestiremedi neresi? jilet vardı elinde, yine mi gitmişti başka dünyalara? teninde kurumuş kırmızılık gerçekleri vurdu odaya. yine karardı etraf, sesler yok oldu notalara. mısralarından döküldü bedeninden sızan acılar ruhuna. kapattı gözünü öldürüldüğü dünyaya.
4 notes · View notes
cninzihni · 2 years
Text
yarın gece ölmez sağ kalırsam, podcastin yeni bölümünü kaydedip paylaşacağım artık, yeter. Bu laneti bir yerde kırmak lazım
3 notes · View notes
Text
yalanlarını sevdiğim adam. kendi kurduğu yalan dünyasında bana bir yalan masalı yaşatan adam. her gidişi bir diğer gidişinden daha yıkıcı olan adam. her geldiğinde arkasında bıraktığı enkazları temizleyen adam. enkaz bırakabilmek icin her defasında gelen adam. açtığı yaraları sevdiğim adam. gecelerin laneti adam. bu tumblr sayfamı sana adıyorum. sende biliyorsun geceler bize pek haz etmez. tum ayrılışlarımız, kalbi kırık uykularımız, aklımızın birbirinde kaldığı uyku tutmadığı, kafamızda binbir türlü düşünce aynı gökyüzünü izlediğimiz geceler. ne olursa olsun sadece sen mutlu ol. gece karanlığına boğsun her yeri, sadece sen aydınlık kal.
iyi geceler ensar'ım.
0 notes
elazigsurmanset · 9 months
Text
SAÇMALAMALAR
Tumblr media
Herşeyi tüketiyoruz, bütün güzellikleri bir çırpıda. Kullan at. Tek kullanımlık yaşıyoruz. Aşkı sevgiyi mutluluğu herşeyi. Kendimizi tüketiyoruz yavaş yavaş. Farkında bile olmadan. Keşke herşey karşılıksız olsa bu kapitalist dünyada. Metaya bağlı olmadan yaşasak. Ekmek ve su yeterdi de artardı. İki metrelik mezardır dünyadan kalan.  Çocuk kalsaydık hiç büyümeden. Çocukluğumun oyuncaklarını özledim. Öğretmenlerimden yediğim dayağı. Yaptığım yaramazlıkları. Her teneffüs konuşanlar listesinde kara tahtada adımı en başta görmeyi. Müdürden saç traşım için yediğim makası. Nöbetçi öğretmen fatma hocadan yediğim tokadı. Yanağımdaki beş parmak izi.  Kara önlük giymeyi. Hangimiz özlemedik. Eskimeyen eski günler. Ekmeğimizde GDO yoktu. Ekmek arası domatesin tadı hiçbir şeyde yoktu. Gece yarılarına kadar sokakta top oynardık toz kir içinde. Eve gizlice girişim. Gizlice denize gidip şortumdaki kumdan yakalanmam ve babamdan yediğim fırçayı. Gürültüden şikayetçi Semiha teyze kafamızdan aşağı su dökerdi. Bizde diğer tarafa giderdik kovulana kadar. Sonra oradan da kovulurduk.  Komşu bahçeden erik çalıp yerdik. Gazoz kapağı ile top oynardık. Hep 18 yaşında kalsaydık. Olmadı. Zaman denilen illet hep aleyhimize çalıştı. Saatler pili bitip dursa da zaman durmadı. Her gün yeni bir güne uyandık ama gün aynıydı. İçimizi kemiren takıntılarımıza yenildik. Mutluluğu görmeden yakalamaya çalıştık. Uçup gitti. Uçtuğunu bile göremedik. Sahte yalancı mutluluklarla avutulduk. Bir rüyaya daldık ama uyanamadık. Ölüm de öyle değil mi. Uykuya dalmak gibi. Aslında her gün ölümü yaşıyoruz ama farkında değiliz. Uyuştuk uyutulduk. Deprem oldu on gün sonra unuttuk. Aslında unutmak iyidir. İnsanoğluna verilmiş en büyük lütufdur. Unutmak. Kin, nefret, hasetlik, hırs  ne varsa. Bunların yükünden kurtulmak. KPSS, üniversite sınavı derken hayatımız çoktan seçmeli oldu. 4 yanlış bir doğruyu götürdü. En çok satan kitaplar test kitapları oldu. Sınavdan sonra ya çöpe attık ya da yaktık. Bütün hıncımızı kitaplardan çıkardık. Ankarada adamımız yoktu. Sefildik garibandık. Mutluluğa ulaşmanın, yaşamdan tatmin olmanın yolu, acıdan sakınmak değil, acıyı doğal bir şey, iyi olana erişmek için çabalarken karşımıza mutlaka çıkacak bir basamak olarak görmektir. Der ünlü alman düşünür Friedrich Nietzsche. Acıyı bal eylemek dedikleri bu olsa gerek. Yine en derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı. Fırtınalarda öğrenirsin ayakta durmayı. Küresel ısınma, savaş,  atom bombaları, depremler, gürültü, trafik, enflasyon, zam falan. Her şey aleyhimize çalışıyor. Silaha, bomba ve füzelere harcadıkları parayı insanlığa harcasalar ne olurdu. Çok şey olurdu. Hızla tüketiyoruz. Silah bomba füze alıyoruz. Gidelim buradan der Ali Lidar içimizdeki laneti geride bırakıp gidelim. Yağmur bile güzel yağmıyor artık yağmuru güzel yağan yere gidelim. Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Evet bıktık bu tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soruları olmayan, sorunsuz yerlere gidelim. Gitsek de bırakmaz sabıkalı geçmişiz. Takıntılarımız. Ayağımızda pranga ellerimizde kelepçe. Aklımız firarda. Yine bırakmazlar. Çakılmışız bir kere. Mıh gibi çivi gibi. Pas tutmuş çıkmaz bir kere.   Read the full article
0 notes
paranormalhaber · 1 year
Link
Bu hikaye, paranormal olaylar, kaderin cilvesi ve bir cadının laneti ile dolu bir macerayı anlatıyor. Hikayenin kahramanı olan kızımız, hayatının en büyük acılarını yaşadıktan sonra kendini ölüme terk etmiştir. Ancak bir gece gelen gizemli bir ziyaretçi onun hayatını değiştirir. Bu ziyaretçi kimdir? Onun niyeti nedir? Kızımızın başına daha neler gelecektir? Hikayeyi okurken hem gerilim hem de merak duygusunu hissedeceksiniz. Hikaye, sürükleyici bir anlatıma ve akıcı bir dile sahip. Hikayenin yazarı, Türk kültürüne ve folkloruna ait unsurları da hikayeye ustaca yedirmiş. Korku severlerin kaçırmaması gereken bir hikaye. Hikayeyi aşağıda okuyabilirsiniz. Ama önce ışıkları kapatmayı unutmayın!
0 notes
harflerinlideri · 1 year
Text
Merhaba Mars,
Gece dörtte uyandığımda geldi aklıma bir sürü şey. Venüs ve Mars geldi mesela. Onların büyük aşkı ya da kardeşliği. Bizimkisi kardeşlik aşkıydı, hatırlıyor musun? Öz değildin belki ama özden daha yakındın. Her şeyimdin sen benim.
İyileşiyorum şarkısını dinliyorum şu an. Alıştım çünkü yokluğuna. Hayır! Sana yalan söyleyemeyeceğim. Alışamıyorum Mars. Bir yıl oldu. Belki ondan da fazla. Ölmedin, doğru. Ama neden ben seni ölmüş olarak kabul ediyorum? Neden öyle bir acı duyuyorum ki? Sana olan özlemimi anlatamıyorum bile. Ruhum can çekişiyor, oraya bir şarapnel parçası saplandı ve çıkarabilecek tek kişi sensin. Bir kez ya bir kez sarılsam sana. Hiç sarılmadım ki... Bir daha da sarılamayacağım.
Aslında biliyor musun gitmen çok iyi oldu. Hayatımda birisi var. Sen olsan olmazdı bu kişi. Ömrüme ömür katan birisi. Onun dudakları nefes veriyor bana. Ona sarılmak zihnimi berraklaştırıyor. Kalbim onunla dolu bütünüyle. Yanımdayken bile özlüyorum onu. Merak etme hep seni anlatıyorum ona. Biliyorum yine de: Bitecek bir gün bu özlem. Hemen mutlu olma çünkü sana karşı olan özlem bitecek yalnızca. Özlemek hak eden için yaşanılacak bir duygu.
Duygu demişken senin duygularından bahsedelim mi? Ne hissediyorsun? Mutlu musun O'nun yanında? Cehennem iyi geliyor mu sana? Ben burada cenneti yaşarken duyuyor musun o hasedini? Belki diyorum belki benim adıma mutlu oluyordur. Ama işte seni benden iyi kimse tanıyamaz.
Bu yüzden ilk ödevimin konusu sensin. Sana veda ediyorum ben. Seninle yaşadığım o güzel yıllardan katiyen pişman değilim. Ama özlediğim her an için diliyorum laneti. Bu tamamıyla benim hassas kalbimden. Elveda Mars, elveda.
Bir zamanlar seni her şeyden çok seven,
Ablan Venüs.
0 notes
morkedisblog · 2 years
Text
Vahşi batı kuralsızlığında aklarken canileri arsız ulakların köleleri kanla yazılır kadın isimleri ruh hırsızlarının siciline
yırtılan yazıtlarda çırpınan gerçek bir harf silinince ölüm kalır Hevra Kadişa gibi
Çamurdan suretler yoğururken pinokyonun yoldaşları sırıtıp insanlıktan utandıran Golemin laneti yağar başlarına!
Golem-Hevra Kadişa:Kabala inancıyla ilgili kavramlar!Golem:ölü gömüldüğü gece mezar toprağıyla bir suret yoğrulur ölen kişinin dirilip intikam alması için!
Hevra Kadişa:İbranicede gerçek kelimesinden bir harf silinince ölüm okunurmuş böyle okumuştum eğer yanlış biliyorsam özür dilerim benim cahilliğim🙏
instagram
0 notes
Text
"Bir tabut düsün içinde ben, içimde sen"
Cahit zarifoğlu
28 notes · View notes
utopiktin · 2 years
Text
Aslıma olan bir hasretim falan yok .
Geleceğim desen zaten yüzü gözü düzeltmiş dünün ucubesi
Hayaller sadece bir uyuşturucu tüm göz yaşlarıma
Adaleti arama hevesi geceli çok oldu .
Çocuk cenazelerindeki duaları hatırladıkça.
Ölen çocukların son oyuncaklarıyla ahlaksızlaştı içimdeki adalet
Yaşamak için neyi bulup başıma gecirsem kan damlıyor sonraki gün
Görmezden gelip devam ettikçe başım ağrıyor
Özgürlük desen zaten satıldı ademle havvanın eyleminde
Düştük dünyaya öyle bir düşüş ki anlamsızlıktan içimiz kurudu
Sanatı bulduk aşka inandık sırf tatlansın şu bulanık hayatlarımız diye .
Hatta ölümden sonrasına bile ihtimaller döşedik inana inana
Ne yapsaydık peki
Bence ilk düşünen kimse tüm günah onun
Suçlu yasak elma değil suçlu düşünmek
Bir hayvan olarak ne zaman düşünebildik işte o zaman yaşamak laneti başımıza geldi.
10 notes · View notes
kitapindir-in · 6 years
Photo
Tumblr media
Gece Prensi Serisi - Jeaniene Frost - PDF İndir http://www.kitapindir.in/2017/11/gece-prensi-serisi-jeaniene-frost-pdf.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
1 note · View note
okyanusmelegi · 3 years
Text
içimdeki nefret dün gece bedenime küçük bir yara olarak kazındı kolumdan akan kan ruhumda var olan acıyı yok edemedi. kendimden vaz geçmek istedim kendimden ilk defa böylesine vaz geçmek istedim, bunu bir kurtuluş yolu olarak gördüm ama bu bir kurtuluş değildi sadece çaresizliğin bıraktığı ufak bir izdi. onlarca kriz geçirdim ve onlarca zarar verdim hiç biri zihnimde olan laneti dindirmedi, sandım ki acı çekersem susarlar, susmadılar. acının beni iyileştirebileceğini sandım fakat sadece yanıldığımı anladım, ve buna devam edecek miyim. evet edicem buna inanmaya acılarımı bunun dindireceğine inanmaya devam edeceğim, çünkü inanacak artık hiç bişeyim kalmadı..
Tumblr media
9 notes · View notes
bengalibadeliyim · 2 years
Text
Gece gece acıktım yine gece acıkması laneti
4 notes · View notes
kagitpecetenotlari · 2 years
Text
SIR
Sadece gece yaşayanların
Geceyi yaşayanların bildiği şeyler vardır.
Geceyi kaçıranlar o küçük şeyleri de kaçırır,uykularının ve bilinçaltlarının onlara gösterdiği rüyaların kölesi olurlar.
Uyku ölümün kardeşidir,uyku kayıptır...
Uyumayanlarsa birbirlerinin kardeşidir aslında.
Mesela gece yarısı başlayan yağmurun boş sokaklarda dolaşan sesini yalnız onlar bilir.
Köşede duran taksiden inen sarhoş adamın suçlu adımlarla eve girişini yalnız onlar görmüştür.
Kedilerin gece ne yaptığını en iyi onlar bilir.
Sokak köpeklerinin dalaşlarının en net tanıklarıdır onlar.
Kayan yıldızların,düşen göktaşlarının,gökyüzünün de yeryüzünün de hakimi olmuşlardır farketmeden.
Geceye teslim olanlar,geceyi yaşayanlar gönüllü asesleridir karanlığın.
Her şeyi görürler..Her şeyi duyarlar. Sesleri tanırlar,hangi kuş hangi ağacın dalında sabahlamış onlardan sorulur.
Onların laneti de uğuru da gecenin ruhunu tanımaktır. Ona karışmak onunla büyütmektir hisleri.
Onlar gündüzcülerden daha yorgun,daha yaşlı ama daha bilgedirler.
Çünkü karanlığın asesi olmak bunu gerektirir.
Karanlık saklar,gece örter,sır tutar.
Sırlara vakıf olmak için sır tutabilmek için bir sırrı paylaşmak için derin bir ruh gerekir...
Şimdi tarafını seçmen gerekir ey ruh
Gündüze mi geceye mi aitsin?
Neyi bilir neyi görür neyi duyarsın?
Neyin etrafında dönmektesin? Neyle harmanlanır neyi büyütür neyi doğurursun sabaha?
3 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 4 years
Text
BEAST Novel Sonuç Bölümü
Çevirinin neredeyse tamamını yapan @nabidan27re​ ‘e çok teşekkür ediyorum. Kendisi olmasaydı muhtemelen bu noveli hiç yetiştiremezdim.
 Hikaye akışının son bölümünü okuyorsunuz, geriye Asagiri’nin BEAST hakkındaki son sözü ve iki çevirmenizin notları kaldı. Fazla uzatmadan iyi okumalar diliyorum.
Tumblr media
Zaman geçer.
Zaman geçer.
Zaman basitçe akıp gider.
Dedektif Miyazawa Kenji “Gece geldi, yarın geliyor. Bahar geliyor, sonbahar geliyor. Her şey yarı yarıya, ve bu kötü ve iyi olanı, önü ve arkayı, tüm bu yönleri birleştiren doğanın düzeninin özü… Ve bu iyi bir şey. Bu dünyada bir diğerini övmeyen hiçbir şey yok.” Demişti.
Bir kitabın dünyası olsa bile.
“Hahaha, hadi Akutagawa-kun. Yeteneğinle bir hamak yap!”
Dedektiflik Ajansının ofisinde, Ranpo mutlulukla kahkaha attı.
“Ranpo-san, bunu yaparsa ofiste kestirebilirsin…”
“Umursamıyorum. Senin yetimlerle ilgilendiğini gördükten sonra, yeteneğinin oyun alanı olarak yararlı olduğu sonucuna vardım. Şimdi, mükemmel Ranpo-san rüyası için en iyi iki dakikalık salıncağı yapacağız.”
“Akutagawa-kun… Ajans’a katıldığından beri, savaş harici yeteneklerin arttı…”
“Evet. Görüyorsun, Ranpo-san çoktan uykuya daldı. Bunların hepsi çocukları yatıştırmak için kullanılıyor, bana bırak.”
“Uhm… Ama Ranpo-san çocuk değil…”
Artık gidecek bir yeri olmayan sokak köpekleri yoktu. Akutagawa izin günlerinden birinde Kenji’ye yardım etmeye tarlaya gitti. İkisi buluştuğu her sefer, ‘tarım ilacının oranı…’, ‘bölgede yaşayan hayvan ve bitki türlerini etkileyen neonicotinoid tarım ilaçları’ ‘Evet, bu pyrethroid temsilcisi…’ ‘ama bu durumda…’. İnsanlara tamamen anlamsız gelen teknik terimler üzerine saatlerce konuşurlardı.
Akutagawa bu şekilde yaşadı.
Kunikida artık Akutagawa’nın üzerine kağıt işi yüklemiyordu ve onu ‘kağıt öğütücü elçisi ve resmi kamu ahlak kurulu’na atamıştı. Günlük olarak parçalayıcıya gitmesi gereken dosyaları Akutagawa’ya veriyordu. Akutagawa belgeleri parçalarına ayırıp ‘atıldı!’ diye bağırıyordu, normalden daha fazla neşeli bir sesle.
Akutagawa bu şekilde yaşadı.
Zaman geçti.
İnsanlar öldüler ve yaşadılar.
***********************
Liman Mafyasının Beyaz Azrail’i ismindeki çocuk, doktorun ofisindeki yatakta uyandı.
“Oh, uyanık mısın?”
Bulanık görüşüyle çevreye baktı. Hiçbir şey bilmiyordu. Şu anda neredeydi, neden uyuyordu? Kolunda enjekte edilmiş bir IV tüpü ve yanında, garip bir kadın ayakta duruyordu.
“Aman Tanrım, o sokaklarda biraz daha vakit kaybetseydin, ölecektin.” dedi garip kadın. Beyaz ceketin içinde güzel bir kadındı. Yirmili yaşlarında görünüyordu, sarışın ve mavi gözlüydü… Avrupalıya benziyordu. Sanki çileden çıkmış gibiydi.
“Neredeyim ben?” diye sordu Atsushi.
“Uh, yemeyi reddettin ve neredeyse açlıktan ölünceye kadar sinirsel bir çöküntü yaşadın, müdür sana iyice baktı.” dedi mavi gözlü sarışın hemşire. “Bilmiyor musun? Açlık, insanların hayatta kalabileceği bir şey değil. Aç kalamazsın. Senin için imkansız.”
“Açlık mı?”
Kuşkusuz, Dazai’nin ölümünden sonra, Atsushi ne yapacağını bilmiyordu. Yemeyi bıraktı, Yokohama’dan ayrıldı, ve amaçsızca dolaştı. Sebebini pek anlamıyordu. Ama… elinde değildi.
“Ölmek istemiyorsun, sadece yaşamak istemiyorsun. İkisi tamamen farklı şeyler…”
“Bu kadar yeter, Elise-san.” Odanın diğer tarafından, gölgede saklanan biri yumuşakça söyledi.
“Yine de, Rintarou,” sarışın güzel rahatsız olmuştu.
“Söylediğin şeyi o da biliyor,” dedi adam bir azarlama olarak. Sandalyede oturan adamın gölgesi uzun bir adamınki gibi görünüyordu, ama kıyafetle kaplanmıştı ve sadece siyah silueti görülebiliyordu.
“Çocuk, nerede olduğunu biliyor musun?” diye sordu adam, ve Atsushi odaya doğru baktı.
Sonunda hastanede olmadığının farkına vardı. Tavan ve eski duvarlar tanıdıktı. Yetimhanenin revirindeydi. Kalbi delice atmaya başladı. Neler oluyordu burada?
“Ben buranın yeni müdürüyüm.” dedi adam, Atsushi’ye bakarak. Dazai-kun’un son isteği üzerine bu yeri yönetiyorum, ölüymüş gibi davranırken emekliliğimi yaşamak için. Ve seninle tekrar bir çocuk olarak ilgilenmek için… Bu dört sene önce hayatımı kurtardığı için bir borçtu. Reddedemezdim.”
Dazai-san’ın son isteği?
Yeni müdür?
Öyleyse… Bu, yetimhane hala işliyor mu demek?
Atsushi tekrar odaya baktı. İyice baktı, revir Atsushi burada olduğu zamandan beri çok fazla değişmişti. Pencere parmaklığı ve hastaları tutan duvar zinciri kaldırılmıştı. Yerine, tıbbi araç gereçler ve raflar yerleştirilmişti. Duvar bir çocuğun boyadığı çirkin manzaralarla kaplıydı.
Çatı pencerelerinden gelen ışık yerde sıcak, kare bir havuz oluşturuyordu. Dışarıda oynuyorlarmış gibi duran çocukların kahkahalarını fark etti. Bunlar, eski yetimhanede duyulamayacak seslerdi.
“Gözetim amaçlı bu yetimhaneye geri döneceksin, en azından bağımsız olmayı öğrenene kadar. Dazai-kun senin hakkında benden daha önce endişeleniyordu. Ama o, bir hata yaptı.” dedi adam açıkça. “Onunkinden farklı bir eğitim politikam var, bu yüzden benim yolumla yapmana izin vereceğim.”
Gölge öyle söyleyince, sarışın kadın kıyafetinden bir saat çıkardı ve Atsushi’nin kucağına koydu.
“Bu…”
Hata yoktu. Önünde duran saat müdürün son hediyesi olarak bıraktığı saatti.
“O saati yok et.” Adam gölgelerin içinden soğuk bir şekilde söyledi.
Atsushi gölge figüre ve sonra da saate baktı. Kalbi bir zil gibi çaldı.
“Bunu yapamam.” Dedi Atsushi soluk bir yüzle. Yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Ç��nkü bu saat o adamdan kalan son şeydi…
“Pekala. Onu kırana kadar bu yetimhaneden ayrılamayacaksın.” Dedi soğuk bir sesle, kendisini müdür olarak tanıtan adam. “Özellikle göze çarpan bir öğrenci değildin. Eski müdür yanılıyordu. Kendini ikna edip ilerleyebilmenin tek yolu saati kırmak.”
“Öyle değil,” dedi Atsushi refleks olarak. “İlerlemek istemiyorum. Sadece zamanda geriye gitmek istiyorum. Müdürle olan o güne... Sadece yeniden başlamak istiyorum. O zaman, müdürün hediyesi…”
Bundan fazlasını söylemedi.
Adam iç çekti, ayağa kalktı ve perdeye doğru ilerledi. Böylece adamın figürü görülebilir oldu.
Atsushi şaşkındı.
Mafyada onu bilmeyen kimse yoktu.
“Sizler…”
Mafyanın eski lideri, Ougai Mori.
Dört sene önce ölmüş olması gereken selef. Dazai’yi yetiştiren adam.
“İyi dinle, çocuk,” dedi Mori yumuşak bir şekilde. “şiddete dayalı otorite, korkunun egemenliği, yeterli ve çok yönlü olmak, herhangi birinden daha iyi olmak... Ben eğitim için bu tarz şeyleri kullanmıyorum. Bunlar yetişkinlerin en kötü gaddarlığı. Gerçek şu ki, sen yerini anlamıyorsun, çünkü şiddet görmüş bir insansın. Ve o saatin laneti gözlerini bulanıklaştırıyor.”
Bakışı ciddiydi.
Başkalarını düşünen akılcı bir yetişkinin gözleriydi.
“…”
Atsushi’nin göğsünde, sayısız duygular bir kasırga gibi döndü. Doğru olan neydi, yanlış olan neydi? Kime inanmalıydı, kimden kaçınmalıydı? Mafyadayken, çok fazla yöntem yoktu. Çünkü tüm mafyanın, emirlere uyması gerekiyordu.
“Lütfen söyle bana,” dedi Atsushi titreyen bir sesle. “Sebebin ne? Neden beni değiştirmeye çalışıyorsun?”
“Önünde ölmek isteyen bir çocuk olduğu zaman…” dedi Mori gölgelerle dolu sesiyle. “kararlı olursun. Eğer onu ölümden kurtarmayı başarırsan, bunun tekrar ikinci defa gerçekleşmesini istemezsin.”
Açıklanamayan bir şey, Atsushi’nin kafasında bir ampul yandı.
“Bunu kırmayacağım,” dedi Atsushi saati ellerinde tutarken. “Bu saat, ben olduğumun kanıtı.” O adam bunu söylemişti, ama…
“Kan akıt, kaplan. Kan dökmeye devam et.”
Akutagawa’nın sözleri aklına geldi. O anda, Akutagawa onu öldürmemişti. Her ne sebeple olursa olsun, Atsushi bir şekilde anlıyordu. Bu bir Akutagawa meydan okumasıydı. Bu nedenle, kaybedemezdi.
“Yaşayacağım. Böylece, bir gün…” dedi Atsushi, daha ileriye gitmeye çalışıyordu. Ama pek iyi konuşamadı.
Bir el saate uzandı.
“Şimdilik, iyisin,” dedi Mori sakince, sağduyunun derin bir yansıması olarak.  “Eğer buradaysan ve kim olduğuna dair başka bir kanıt bulursan, ayrılmak zorundasın. O zamana kadar, bir öğrencisin… Hayır, bir oğul.”
Atsushi kafasını eğdi.
Garip bir duygu göğsünü sıkıştırdı.
Bu duygunun adını koymak mümkün değildi.
********************
Kuru bir rüzgar Yokohama’nın üzerinden esti.
Sabah esintisi Akutagawa’nın ceketini karıştırdı.
“Akutagawa, burada mıydın? Üşümüyor musun?” Oda, ajansın yatak odalarının çatısına tırmandı. “Bir iş isteği var. Bizim için. Banka soyguncularını yakalamamızı istiyorlar.”
Çatının sınırında olan Akutagawa, arkasını dönmeden cevap verdi. “Kaç suçlu var?”
“180 kişi.”
“180 mi?” Akutagawa istemsizce döndü. “Bu soygun değil de silahlı bir işgal olmalı. Bankanın içinde bağımsız bir devlet mi kurmak istiyorlar?”
“Ben de öyle düşündüm,” dedi Oda özellikle gergin duyulmayan, normal görünüşüyle. “Para basma tesisi bulunan bir devlet bankasıymış. Hedefleri bilet yazıcısı. Bu yüzden gitmemiz için bizi görevlendirdiler.
“Anlıyorum.”
O sıralarda o ikisini bilmeyen hiç kimse yoktu. Oda ve Akutagawa, öğretmen ve çırak… Dedektiflik Ajansı’nın elit ikilisi, hızla, hassas ve karşı konulamaz yıkım güçleri. Oda’nın tehlikeli durumlar üzerindeki hassas kontrolü, ve kaçak Akutagawa, mükemmel bir savaş birliğiydi. Şehir polisi ve ordu polisinin ikisi de onların kapasitelerine ağır bir şekilde bağlıydı.
Büyük olasılıkla, ikisi için de bu olay öğlen yemeğinden önce çözülmüş olacaktı.
“Hadi.” Çatıdan kalkmaya çalışırken, Oda Akutagawa’nın hala şehre baktığını fark etti. “Bir şey mi oldu?”
Akutagawa’nın bakışı binaların ufukta yükselen sonsuz katları üzerindeydi. Yaşayan, büyüyen ve iradeyle ölen insanlar tarafından oluşturulmuş bir şehrin üzerinde...
Akutagawa şehre baktı ve kısılmış gözleriyle söyledi: “Bu dünya bir kurgusal başlangıcın sadece gölgesi olsa bile…”
“Ne?”
“Hayır,” Akutagawa kafasını salladı. “Bir şey yok.”
Bu dünya, kurgusal bir başlangıcın sadece gölgesi olsa bile, buradaki hayat gerçek. Gin, ben, Dedektiflik Ajansı… Garip bir nefes darlığı ve onların sadece gölgeler olmadıklarını düşündüğümde hissettiğim kafa karışıklığı. Kesinlikle orada.
Gin’in idam edilmesi önlendi. Başından beri onu idam planı hiç olmamıştı… Ancak, olaylar sona erdikten sonra, Gin ortadan kayboldu. Beni bağışladığını duyamadığım için aramam gerekiyordu.
Ancak, sabırsız birisi değilim.
Aramaya devam etseydim ve öfkeli olsaydım, son seferkisiyle aynı reddi alacaktım. Bir abinin özelliklerine daha yakın olmak zorundayım. Gin de böyle düşünmüştü. Bu sefer, bu kelimeleri kabul edeceğim.
Bu yüzden bir dedektif olarak yaşadım.
Vakaları çöz, sonuçları al ve zayıf olanı kurtar. Ve kötü bir insan olmadığını kanıtla.
Yapabilir miyim bilmiyorum. Gerçek şu ki, çok fazla özgüvenim yok.
Ama, kimse geleceği bilemez.
Gelecek.
Çok uzak olmayan bir gelecekte, bu dünya ortadan kaybolabilir.
Ama şimdi, zamanı değil.
Pişmanlıkla canavarı tut, ve sabırsız olma ya da kaçma. Yok olmaya karşı direnmeliyiz; kendimize karşı kazanmak için savaşmalıyız.
Sonuç olarak, açgözlülükle düşmanı öldüren, çenesini kanla ıslatan kötü canavarları siz de bulabilirsiniz.
Veya kendinizi bir muhafız olarak bulabilir, dünyayı korur, ve sessizliğinizi sürdürürsünüz.
Ben de bilmiyorum.
Öyleyse, denemeye değer.
Eğer bir dedektifin de dediği gibi, iyi bir ben bulabilirsem…
İşte o zaman, kız kardeşim sonunda bana geri gelecektir.
Ve bir gün, barış da…
Kardeşimi geri kazanacağım güne kadar, hayatımı düzelteceğim ve bir insana dönüşeceğim.
Kalbim havlayan, kaçmış köpeği kontrol etmek zorunda.
70 notes · View notes