SIR
Sadece gece yaşayanların
Geceyi yaşayanların bildiği şeyler vardır.
Geceyi kaçıranlar o küçük şeyleri de kaçırır,uykularının ve bilinçaltlarının onlara gösterdiği rüyaların kölesi olurlar.
Uyku ölümün kardeşidir,uyku kayıptır...
Uyumayanlarsa birbirlerinin kardeşidir aslında.
Mesela gece yarısı başlayan yağmurun boş sokaklarda dolaşan sesini yalnız onlar bilir.
Köşede duran taksiden inen sarhoş adamın suçlu adımlarla eve girişini yalnız onlar görmüştür.
Kedilerin gece ne yaptığını en iyi onlar bilir.
Sokak köpeklerinin dalaşlarının en net tanıklarıdır onlar.
Kayan yıldızların,düşen göktaşlarının,gökyüzünün de yeryüzünün de hakimi olmuşlardır farketmeden.
Geceye teslim olanlar,geceyi yaşayanlar gönüllü asesleridir karanlığın.
Her şeyi görürler..Her şeyi duyarlar. Sesleri tanırlar,hangi kuş hangi ağacın dalında sabahlamış onlardan sorulur.
Onların laneti de uğuru da gecenin ruhunu tanımaktır. Ona karışmak onunla büyütmektir hisleri.
Onlar gündüzcülerden daha yorgun,daha yaşlı ama daha bilgedirler.
Çünkü karanlığın asesi olmak bunu gerektirir.
Karanlık saklar,gece örter,sır tutar.
Sırlara vakıf olmak için sır tutabilmek için bir sırrı paylaşmak için derin bir ruh gerekir...
Şimdi tarafını seçmen gerekir ey ruh
Gündüze mi geceye mi aitsin?
Neyi bilir neyi görür neyi duyarsın?
Neyin etrafında dönmektesin? Neyle harmanlanır neyi büyütür neyi doğurursun sabaha?
3 notes
·
View notes
BEAST Novel Sonuç Bölümü
Çevirinin neredeyse tamamını yapan @nabidan27re ‘e çok teşekkür ediyorum. Kendisi olmasaydı muhtemelen bu noveli hiç yetiştiremezdim.
Hikaye akışının son bölümünü okuyorsunuz, geriye Asagiri’nin BEAST hakkındaki son sözü ve iki çevirmenizin notları kaldı. Fazla uzatmadan iyi okumalar diliyorum.
Zaman geçer.
Zaman geçer.
Zaman basitçe akıp gider.
Dedektif Miyazawa Kenji “Gece geldi, yarın geliyor. Bahar geliyor, sonbahar geliyor. Her şey yarı yarıya, ve bu kötü ve iyi olanı, önü ve arkayı, tüm bu yönleri birleştiren doğanın düzeninin özü… Ve bu iyi bir şey. Bu dünyada bir diğerini övmeyen hiçbir şey yok.” Demişti.
Bir kitabın dünyası olsa bile.
“Hahaha, hadi Akutagawa-kun. Yeteneğinle bir hamak yap!”
Dedektiflik Ajansının ofisinde, Ranpo mutlulukla kahkaha attı.
“Ranpo-san, bunu yaparsa ofiste kestirebilirsin…”
“Umursamıyorum. Senin yetimlerle ilgilendiğini gördükten sonra, yeteneğinin oyun alanı olarak yararlı olduğu sonucuna vardım. Şimdi, mükemmel Ranpo-san rüyası için en iyi iki dakikalık salıncağı yapacağız.”
“Akutagawa-kun… Ajans’a katıldığından beri, savaş harici yeteneklerin arttı…”
“Evet. Görüyorsun, Ranpo-san çoktan uykuya daldı. Bunların hepsi çocukları yatıştırmak için kullanılıyor, bana bırak.”
“Uhm… Ama Ranpo-san çocuk değil…”
Artık gidecek bir yeri olmayan sokak köpekleri yoktu. Akutagawa izin günlerinden birinde Kenji’ye yardım etmeye tarlaya gitti. İkisi buluştuğu her sefer, ‘tarım ilacının oranı…’, ‘bölgede yaşayan hayvan ve bitki türlerini etkileyen neonicotinoid tarım ilaçları’ ‘Evet, bu pyrethroid temsilcisi…’ ‘ama bu durumda…’. İnsanlara tamamen anlamsız gelen teknik terimler üzerine saatlerce konuşurlardı.
Akutagawa bu şekilde yaşadı.
Kunikida artık Akutagawa’nın üzerine kağıt işi yüklemiyordu ve onu ‘kağıt öğütücü elçisi ve resmi kamu ahlak kurulu’na atamıştı. Günlük olarak parçalayıcıya gitmesi gereken dosyaları Akutagawa’ya veriyordu. Akutagawa belgeleri parçalarına ayırıp ‘atıldı!’ diye bağırıyordu, normalden daha fazla neşeli bir sesle.
Akutagawa bu şekilde yaşadı.
Zaman geçti.
İnsanlar öldüler ve yaşadılar.
***********************
Liman Mafyasının Beyaz Azrail’i ismindeki çocuk, doktorun ofisindeki yatakta uyandı.
“Oh, uyanık mısın?”
Bulanık görüşüyle çevreye baktı. Hiçbir şey bilmiyordu. Şu anda neredeydi, neden uyuyordu? Kolunda enjekte edilmiş bir IV tüpü ve yanında, garip bir kadın ayakta duruyordu.
“Aman Tanrım, o sokaklarda biraz daha vakit kaybetseydin, ölecektin.” dedi garip kadın. Beyaz ceketin içinde güzel bir kadındı. Yirmili yaşlarında görünüyordu, sarışın ve mavi gözlüydü… Avrupalıya benziyordu. Sanki çileden çıkmış gibiydi.
“Neredeyim ben?” diye sordu Atsushi.
“Uh, yemeyi reddettin ve neredeyse açlıktan ölünceye kadar sinirsel bir çöküntü yaşadın, müdür sana iyice baktı.” dedi mavi gözlü sarışın hemşire. “Bilmiyor musun? Açlık, insanların hayatta kalabileceği bir şey değil. Aç kalamazsın. Senin için imkansız.”
“Açlık mı?”
Kuşkusuz, Dazai’nin ölümünden sonra, Atsushi ne yapacağını bilmiyordu. Yemeyi bıraktı, Yokohama’dan ayrıldı, ve amaçsızca dolaştı. Sebebini pek anlamıyordu. Ama… elinde değildi.
“Ölmek istemiyorsun, sadece yaşamak istemiyorsun. İkisi tamamen farklı şeyler…”
“Bu kadar yeter, Elise-san.” Odanın diğer tarafından, gölgede saklanan biri yumuşakça söyledi.
“Yine de, Rintarou,” sarışın güzel rahatsız olmuştu.
“Söylediğin şeyi o da biliyor,” dedi adam bir azarlama olarak. Sandalyede oturan adamın gölgesi uzun bir adamınki gibi görünüyordu, ama kıyafetle kaplanmıştı ve sadece siyah silueti görülebiliyordu.
“Çocuk, nerede olduğunu biliyor musun?” diye sordu adam, ve Atsushi odaya doğru baktı.
Sonunda hastanede olmadığının farkına vardı. Tavan ve eski duvarlar tanıdıktı. Yetimhanenin revirindeydi. Kalbi delice atmaya başladı. Neler oluyordu burada?
“Ben buranın yeni müdürüyüm.” dedi adam, Atsushi’ye bakarak. Dazai-kun’un son isteği üzerine bu yeri yönetiyorum, ölüymüş gibi davranırken emekliliğimi yaşamak için. Ve seninle tekrar bir çocuk olarak ilgilenmek için… Bu dört sene önce hayatımı kurtardığı için bir borçtu. Reddedemezdim.”
Dazai-san’ın son isteği?
Yeni müdür?
Öyleyse… Bu, yetimhane hala işliyor mu demek?
Atsushi tekrar odaya baktı. İyice baktı, revir Atsushi burada olduğu zamandan beri çok fazla değişmişti. Pencere parmaklığı ve hastaları tutan duvar zinciri kaldırılmıştı. Yerine, tıbbi araç gereçler ve raflar yerleştirilmişti. Duvar bir çocuğun boyadığı çirkin manzaralarla kaplıydı.
Çatı pencerelerinden gelen ışık yerde sıcak, kare bir havuz oluşturuyordu. Dışarıda oynuyorlarmış gibi duran çocukların kahkahalarını fark etti. Bunlar, eski yetimhanede duyulamayacak seslerdi.
“Gözetim amaçlı bu yetimhaneye geri döneceksin, en azından bağımsız olmayı öğrenene kadar. Dazai-kun senin hakkında benden daha önce endişeleniyordu. Ama o, bir hata yaptı.” dedi adam açıkça. “Onunkinden farklı bir eğitim politikam var, bu yüzden benim yolumla yapmana izin vereceğim.”
Gölge öyle söyleyince, sarışın kadın kıyafetinden bir saat çıkardı ve Atsushi’nin kucağına koydu.
“Bu…”
Hata yoktu. Önünde duran saat müdürün son hediyesi olarak bıraktığı saatti.
“O saati yok et.” Adam gölgelerin içinden soğuk bir şekilde söyledi.
Atsushi gölge figüre ve sonra da saate baktı. Kalbi bir zil gibi çaldı.
“Bunu yapamam.” Dedi Atsushi soluk bir yüzle. Yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Ç��nkü bu saat o adamdan kalan son şeydi…
“Pekala. Onu kırana kadar bu yetimhaneden ayrılamayacaksın.” Dedi soğuk bir sesle, kendisini müdür olarak tanıtan adam. “Özellikle göze çarpan bir öğrenci değildin. Eski müdür yanılıyordu. Kendini ikna edip ilerleyebilmenin tek yolu saati kırmak.”
“Öyle değil,” dedi Atsushi refleks olarak. “İlerlemek istemiyorum. Sadece zamanda geriye gitmek istiyorum. Müdürle olan o güne... Sadece yeniden başlamak istiyorum. O zaman, müdürün hediyesi…”
Bundan fazlasını söylemedi.
Adam iç çekti, ayağa kalktı ve perdeye doğru ilerledi. Böylece adamın figürü görülebilir oldu.
Atsushi şaşkındı.
Mafyada onu bilmeyen kimse yoktu.
“Sizler…”
Mafyanın eski lideri, Ougai Mori.
Dört sene önce ölmüş olması gereken selef. Dazai’yi yetiştiren adam.
“İyi dinle, çocuk,” dedi Mori yumuşak bir şekilde. “şiddete dayalı otorite, korkunun egemenliği, yeterli ve çok yönlü olmak, herhangi birinden daha iyi olmak... Ben eğitim için bu tarz şeyleri kullanmıyorum. Bunlar yetişkinlerin en kötü gaddarlığı. Gerçek şu ki, sen yerini anlamıyorsun, çünkü şiddet görmüş bir insansın. Ve o saatin laneti gözlerini bulanıklaştırıyor.”
Bakışı ciddiydi.
Başkalarını düşünen akılcı bir yetişkinin gözleriydi.
“…”
Atsushi’nin göğsünde, sayısız duygular bir kasırga gibi döndü. Doğru olan neydi, yanlış olan neydi? Kime inanmalıydı, kimden kaçınmalıydı? Mafyadayken, çok fazla yöntem yoktu. Çünkü tüm mafyanın, emirlere uyması gerekiyordu.
“Lütfen söyle bana,” dedi Atsushi titreyen bir sesle. “Sebebin ne? Neden beni değiştirmeye çalışıyorsun?”
“Önünde ölmek isteyen bir çocuk olduğu zaman…” dedi Mori gölgelerle dolu sesiyle. “kararlı olursun. Eğer onu ölümden kurtarmayı başarırsan, bunun tekrar ikinci defa gerçekleşmesini istemezsin.”
Açıklanamayan bir şey, Atsushi’nin kafasında bir ampul yandı.
“Bunu kırmayacağım,” dedi Atsushi saati ellerinde tutarken. “Bu saat, ben olduğumun kanıtı.” O adam bunu söylemişti, ama…
“Kan akıt, kaplan. Kan dökmeye devam et.”
Akutagawa’nın sözleri aklına geldi. O anda, Akutagawa onu öldürmemişti. Her ne sebeple olursa olsun, Atsushi bir şekilde anlıyordu. Bu bir Akutagawa meydan okumasıydı. Bu nedenle, kaybedemezdi.
“Yaşayacağım. Böylece, bir gün…” dedi Atsushi, daha ileriye gitmeye çalışıyordu. Ama pek iyi konuşamadı.
Bir el saate uzandı.
“Şimdilik, iyisin,” dedi Mori sakince, sağduyunun derin bir yansıması olarak. “Eğer buradaysan ve kim olduğuna dair başka bir kanıt bulursan, ayrılmak zorundasın. O zamana kadar, bir öğrencisin… Hayır, bir oğul.”
Atsushi kafasını eğdi.
Garip bir duygu göğsünü sıkıştırdı.
Bu duygunun adını koymak mümkün değildi.
********************
Kuru bir rüzgar Yokohama’nın üzerinden esti.
Sabah esintisi Akutagawa’nın ceketini karıştırdı.
“Akutagawa, burada mıydın? Üşümüyor musun?” Oda, ajansın yatak odalarının çatısına tırmandı. “Bir iş isteği var. Bizim için. Banka soyguncularını yakalamamızı istiyorlar.”
Çatının sınırında olan Akutagawa, arkasını dönmeden cevap verdi. “Kaç suçlu var?”
“180 kişi.”
“180 mi?” Akutagawa istemsizce döndü. “Bu soygun değil de silahlı bir işgal olmalı. Bankanın içinde bağımsız bir devlet mi kurmak istiyorlar?”
“Ben de öyle düşündüm,” dedi Oda özellikle gergin duyulmayan, normal görünüşüyle. “Para basma tesisi bulunan bir devlet bankasıymış. Hedefleri bilet yazıcısı. Bu yüzden gitmemiz için bizi görevlendirdiler.
“Anlıyorum.”
O sıralarda o ikisini bilmeyen hiç kimse yoktu. Oda ve Akutagawa, öğretmen ve çırak… Dedektiflik Ajansı’nın elit ikilisi, hızla, hassas ve karşı konulamaz yıkım güçleri. Oda’nın tehlikeli durumlar üzerindeki hassas kontrolü, ve kaçak Akutagawa, mükemmel bir savaş birliğiydi. Şehir polisi ve ordu polisinin ikisi de onların kapasitelerine ağır bir şekilde bağlıydı.
Büyük olasılıkla, ikisi için de bu olay öğlen yemeğinden önce çözülmüş olacaktı.
“Hadi.” Çatıdan kalkmaya çalışırken, Oda Akutagawa’nın hala şehre baktığını fark etti. “Bir şey mi oldu?”
Akutagawa’nın bakışı binaların ufukta yükselen sonsuz katları üzerindeydi. Yaşayan, büyüyen ve iradeyle ölen insanlar tarafından oluşturulmuş bir şehrin üzerinde...
Akutagawa şehre baktı ve kısılmış gözleriyle söyledi: “Bu dünya bir kurgusal başlangıcın sadece gölgesi olsa bile…”
“Ne?”
“Hayır,” Akutagawa kafasını salladı. “Bir şey yok.”
Bu dünya, kurgusal bir başlangıcın sadece gölgesi olsa bile, buradaki hayat gerçek. Gin, ben, Dedektiflik Ajansı… Garip bir nefes darlığı ve onların sadece gölgeler olmadıklarını düşündüğümde hissettiğim kafa karışıklığı. Kesinlikle orada.
Gin’in idam edilmesi önlendi. Başından beri onu idam planı hiç olmamıştı… Ancak, olaylar sona erdikten sonra, Gin ortadan kayboldu. Beni bağışladığını duyamadığım için aramam gerekiyordu.
Ancak, sabırsız birisi değilim.
Aramaya devam etseydim ve öfkeli olsaydım, son seferkisiyle aynı reddi alacaktım. Bir abinin özelliklerine daha yakın olmak zorundayım. Gin de böyle düşünmüştü. Bu sefer, bu kelimeleri kabul edeceğim.
Bu yüzden bir dedektif olarak yaşadım.
Vakaları çöz, sonuçları al ve zayıf olanı kurtar. Ve kötü bir insan olmadığını kanıtla.
Yapabilir miyim bilmiyorum. Gerçek şu ki, çok fazla özgüvenim yok.
Ama, kimse geleceği bilemez.
Gelecek.
Çok uzak olmayan bir gelecekte, bu dünya ortadan kaybolabilir.
Ama şimdi, zamanı değil.
Pişmanlıkla canavarı tut, ve sabırsız olma ya da kaçma. Yok olmaya karşı direnmeliyiz; kendimize karşı kazanmak için savaşmalıyız.
Sonuç olarak, açgözlülükle düşmanı öldüren, çenesini kanla ıslatan kötü canavarları siz de bulabilirsiniz.
Veya kendinizi bir muhafız olarak bulabilir, dünyayı korur, ve sessizliğinizi sürdürürsünüz.
Ben de bilmiyorum.
Öyleyse, denemeye değer.
Eğer bir dedektifin de dediği gibi, iyi bir ben bulabilirsem…
İşte o zaman, kız kardeşim sonunda bana geri gelecektir.
Ve bir gün, barış da…
Kardeşimi geri kazanacağım güne kadar, hayatımı düzelteceğim ve bir insana dönüşeceğim.
Kalbim havlayan, kaçmış köpeği kontrol etmek zorunda.
70 notes
·
View notes