Tumgik
#dilin muhafazası
derdiderun · 1 month
Text
"Dilin rezil konuşmalardan oruç tutması farzdır. Dil serbest iken aç kalmanın ne faydası var?!" Şemsi Tebrizi (kuddise sirruhu)
20 notes · View notes
seslimeram · 5 years
Text
Şiddet / Nefret / Kötülük
Tumblr media
Süreğen eksiltmelerin sofrasında bir Türkiye gerçekliği bina olunuyor. Her gün bir kez daha ama son kez değil bitimsiz bir irinle mesh ediliyor koca menzil. Var edilmiş olanın hali, gidilmek istenenin yönü içler acısıyken onca barizken olan biten hala güncellenmeye çalışılıyor hayata karşıtlık. Dile getirilen ve yapılandırılmaya çalışılanlar neden bir yerden ya da ülkeden değil de bariz bir çukurda tıkılı kaldığımızı göstere geliyor. Beşeri için iş bu coğrafyanın cehennemî hali mütemadiyen yineleniyor. Unutturulmaya yüz tutsa da bir ara var edilen, yeniden görünür kılınan ve illa ki yaşatılan bir deneyim kılınıyor bu bahis.
Geleceğin bir şimdi içerisinde dönüşümü ve mutlak, kati / kesintisiz çürütülmesi yaratılan cehennemi hali her yere taşıyor. İnsana değerin verilmediği bir saha laf değil bugünlerde hakikat kılınıyor. Tanzim satış kuyruklarından, iskeledeki kuyruklara, Marmaray’daki ol kaostan, adliyelerin tıka basa dolu olup hiçbir işlev barındırmamasına hep birlikte, daima bütünlüklü, devamlılığı olan bir şablonla yaşatan değil çürüten bir saha var edilmektedir.
Neoliberal politikaların pençesine rehin edilmiş bir ülkenin profilini görmek mümkündür. Süreğen eksiltmelerin bağında hayat hakkı telef edilmektedir. Hayatın behemehal her bir varlık / birey için yegane bir deneyim ve kişiye özgü olduğu unutturulur. Basitçe yap boz olmayan hayat mefhumu bir oradan bir burada saldırılarak derdest edilmeye çalışılır. Tüm o müştereklerimiz talan edilirken, bireylerin hak ve hukukları çöp kılınırken, yeni zümre ve cemaatler yaratılırken, eski devletin gelenekleri diriltilirken yaşatmazlık bahsi lafta değil doğrudan bir hakikat kılınır.  
Cerahatin varlığında irinle dolmuş bir sahadan sesleniyoruz; imdat! Alarm işareti, emare ve durumu çoktan aşılmış kritik yıkımların gündelik kırımların, anlık çökertme hallerinin güncelliğinde ilerliyoruz. İmdat meseli bunu bildirmek için bir ünlemeden süreğen kılınan ol devletli şablonu hayatlarımızı derdest ederken bir sonraki yıkım halini de gösterendir. Biteviye gittiğimiz yolu bildirmeye çalışıyoruz, avaz avaz. Lemkin, Foucault gibi devletle insan, makine, mekanizma gibi bir dolu başlıkta irdeleyip sorguladıkları biyopolitika edimi bu sahnenin her günündedir işte.
Tahakküm veçheleri sıradana / insana karşıtlığın menzilini belirler. Sıradan olanın kapana kıstırıldığı, bir zamanlar sıradan olduklarını unutanların gücü ele geçirdiklerinde var ettiklerinin her nasıl, her en için facia olduğunun kanıtlanmasıdır mesele. Çürüten, daimi bir yıkım hali içinde yeni Türkiye bina olunuyor. Gelenekselleştirilmiş kodlarla, yeniden ve yeniden var edilmiş olan cerahatin ortaklığında bir menzilde hayat istenci per perişan olunuyor, iyi de nereye kadar? Bir yap boz gibi dün öyle, bugün böyle oradan buraya bir de şuradan oraya kadar mütemadiyen yeni hamleler var edilirken ol sıradan için “hayat” salt sınavlardan ibaret bir mefhum kılınır.
Menzilin geleceği tüm bu şimdinin içerisinde o biyopolitik cerahatin hamlelerinin insafına terk olunur. Yaşayabilme gailesinin karşısına kurulmuş olan her set bir biçimde bu sınırlandırmayı beraberinde getirir. İnsancıl bir yaşam tahayyülü, müştereklerimizin bu sahada muhafazası, güvenli bir gelecek söz konusu ettirilmeyendir apaçık bir biçimde. Şimdi ve şu anın içerisinde geleceğin çürütülmesi bahsi hakikat kılınmaktadır. Süreğen ola gelen yıkımın sofrasında gelecek artık alenen tırpanlanandır.
Yaralarıyla bir başına koyulan insanlık gerçektir. Beşeri için onun namına atılan her yeni hamle, tahayyül bir biçimde yaşama eylemini gölgelemektedir. Muktedir kendisinden olmayana hep bu bahis üstünden güncellene gelen bir eylem bütünlüğüyle saldırmaktadır. Süreğen eksiltmelerin sofrasında Türkiye’nin yenisi, yeni gerçekliğini bina ediyor. Baş Amir tarafından suflesi verilen, İçişleri Bakanı sayesinde tescil olunan cerahat artık gündelik bir mesel kılınıyor. Yallah Kürdistan’a çıkışının hemen ardından inlerine giriyor, nefes aldırmıyoruz bahisleri gibi, siyasetin bir adap / edepten yoksunluğu faş olunur.
Amerika’nın Sesi’nden aktaralım: “Seçimin Kürtler için de beka sorunu olduğunu vurgulayan Erdoğan, ”Biz Kürt kardeşlerimizin ne Irak'ta, ne Suriye'de, ne de başka bir yerde, emperyalistlerin planlarına alet olmamaları için mücadele ediyoruz. Buna karşılık onlar ısrarla Kürt kardeşlerimize canlarını ve geleceklerini pazarlık aracı olarak kullanıyorlar. Biz işte bu oyunu bozuyoruz. Bu seçim en çok da Kürt kardeşlerimiz için beka meselesidir. Kürt kardeşlerimizin eskiden beri birçok sıkıntıları yok muydu? Ama Türkiye'de her etnik unsurun kendine göre bir sorunu vardı. Hepsini aştık. AK Parti döneminde kazanılan hak ve özgürlükler hiçbir dönemde oldu mu? Bu ülkede Kürt kardeşlerimin hakkını, hukukunu, kültürünü onurunu korumak için gerçekten devrim niteliğinde işler yapan, risk alan varsa, biz olduk” şeklinde konuştu.”
Kürd kardeşlerim bahsini açarken bir yandan da altı milyon civarından insanın oyunu alan bir siyasi partiyi hedef almaktan kaçınmaz baş amir. Çürümüşlüğün ortasında mezhebince ırkçılık daha iki gün önce edilen yallah sözü akıllardayken, Müjdat Can ile Fazıl Elçi’nin Evrensel’deki haberi çıkagelir. “Kim kimi nereye gönderiyor” diyen Atilla Bilen, böyle bir dilin tehlikeli olduğunu söyledi. Bilen, “Burası bizim ülkemiz ve hiçbir yere gitmiyoruz. Soyağacına bakıldığında biz Erdoğan’dan daha önce bu ülkedeydik. Bu ülkenin asıl sahibi biziz. Erdoğan işine gelmeyen hesaplar yapıyor, hesapları tutmayınca da birilerini dışarıya göndermekle tehdit ediyor. Böyle bir dava, böyle bir dünya yok. Bu söylemleri iyice köşeye sıkışmışlığa yormak lazım” dedi.
Yurttaşlardan Abdurrahman Kazar ise, Erdoğan’ın söylemlerine tepki göstererek, “Ben alnım açık, başım dik bir şekilde oyumu HDP’ye veriyorum” dedi.
Adil Enücür adlı yurttaş ise, Erdoğan’ın söylemine, “Bu memleket bizim istiyorsa Erdoğan kendisi gitsin. Burası bizim ülkemiz ve bu ülkede yaşamaya devam edeceğiz. HDP’liler bu halkın bu devletin bireyleridir. Erdoğan’ın bu söylemi yanlıştır. Bu ülkede Kürtler kendi haklarının mücadelesini veriyor ve mücadele etmeye devam edeceğiz. Erdoğan’a en iyi cevabı 31 Mart’ta vereceğiz. Vicdanı olan herkesin de bu söylemleri görerek ona gereken cevabı vermesi gerekiyor” dedi.
Hacı Özdemir adlı yurttaş ise, “Bu ülke sadece Erdoğan’ın değildir. Bu ülke sadece HDP’lilerin de değil. Bu ülke Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Ermenilerin, Çerkeslerin de ülkesidir. Bu ülke herkese yeterken birilerini bu ülkeden kovmak gibi söylemler kullanmak yanlıştır. Biz bu ülke için bedeller verdik” diye konuştu.”
Eksiltmelerin mütemadiyen güncellendiği bir sahada hayat istencinin yerle bir olunması haline seslenişler paylaşılarak dur denilir. Hiçbir fecaati kafi görmeyen devletli, kırımları ve kırılmaları yeniden var etmenin telaşesindedir. Biteviye kılınan, ortak icra olunanın bir musibetler toplamı olması artık daha da belirgindir. Sorumluların, sorumluluklarını bariz bir biçimde, bir kenara terk edip bildikleri en bezirgan en bet hallerle savundukları yerde, hayat istenci de açıktan yıkılmaktadır.
Dün, bugün ve yarın bu ahvalde işte bu düzeneğin devamlılığında bir ülkenin yönelimi giderek daha karanlığı göstere gelmektedir. Yaşamlar bağlar kopartıldıkça insani olan unutturuldukça, dehşet kanıksattırılıp, nefrete olur verildikçe menzil yaşatan değil artık tüketen kılındıkça bu bahis daha da kuvvetlenir. On yedinci yılındaki ol meşum iktidarın bugün onca açığına rağmen hala orada yöneten olmasının devamlılığı bu katran karasını güncelleyerek söz konusu olur.
Ses eden, sorgulayan kalmadıkça bir devamlılık halinde süreğen kılınan tahakküm halinin ve hamlelerin yekunu o iktidarı bugüne taşır. Düz anlam, bir cerahat sarmalının güncelliği söz konusudur. Her gün yeniden biçimlendirilen, uygun görülüp karar kılınan ve illa ki bir biçimde var edilen eylemlilik bu hali günceller. İçinde kalakaldığımız düzlemin yön ve istikamet olguları böyle parçalanır. Bir şimdiye mahkum, devletlinin hemen her tülrü itiraza feci bir şablonla, darbeciler geliyor diye yaygara yaparak karşıladığı yerde asıl olan çürümüş hayatlarımızın halidir.
Tumblr media
Onlar kendilerini muhafaza ederken biz sıradan olanlar, bizlerin hali nice olacaktır her ne! Bir Türkiye gerçeği bina olunuyor. Her yanından sapır sapır dökülen bir menzilin “yeni” diye yutturulması güncelleniyor. Hayat bu profilde hiç kılınıyor, hiçleştiriliyor. Sıradanlar için, dün o, bu, şu bugün berikiler arasında seçilenler hedefe koyuluyor. İyi de yol her nereye! 8 Mart gecesi Amed’de HDP İl Binası’na polis saldırısı gerçekleştirilir. Bütün ol kardeş söyleminin nasıl kadük kılındığı, amir başka şey bildirirken, içişleri bakanının tam gaz nefret söylemini sürdürdüğü yerde, yasal bir hak olan “tecride” karşı ses etme, açlık grevi ile olanı biteni anlatmaya karşılık, darpla, vekillere doğrultulan silahlarla çıkagelir.
Artı Gerçek’ten artık gerçek kılınanı bir kez daha iliştirelim: Milletvekili Musa Farisoğulları konuşur: "Dün akşam 9 (saat 21:00) sıralarında binlerce güçle partimiz kuşatıldı, bütün ikazlarımıza rağmen, yasal siyasal bir kurum olan partimizi her gün elinizi kolunuzu sallayarak gelip basamazsınız. Bu hukuksuzluktur, bu kabul edilemez. Adeta bizi burada linç ettiler. Açık söylüyorum, açık ifade ediyorum; bizi katletmek için gelmişlerdi. Bunu bütün dünya kamuoyu bilmelidir. Bu kadar kin ve nefretle bir kitlesel katliam ile karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Artık kolluk kuvvetlerinin keyfi muamelesi gibi bir değerlendirmeyi kabul etmiyoruz. Bizi, bu halkın iradesiyle seçilen vekilleri, linç ettiler dün akşam. Burada parti yöneticilerimiz bütün herkes adeta bir katliam ile karşı karşıya kaldı. İçeri adeta bir Moğol istilası gibi açlık grevinde oturan eylemcileri bu kararlılığı gösteren arkadaşları yaka paça alıp götürdüler.
Şimdi böyle hukuksuzluk böyle adaletsizlik olur mu? Birileri de çıkıp bizi ülkemizden kovmaya çalışıyor. Sanki biz yeni gelmişiz, buranın sahibi değilmişiz gibi. Bir başkası da diyor ben talimat vermişim öldürmek de dahil. Şimdi böyle devlet böyle mekanizma olmaz. Kürt halkının kırımı kime ne fayda sağlar? Türk halkına hiçbir fayda sağlamıyor. Türk halkı bu yaklaşım içinde değil buna inanmıyoruz. Bizi böyle bir katliama tabii tutma yaklaşımları var. Bütün basın bunu bilmelidir. Dün gece uzun namlulu silahlarla partini içine girildi kar maskeliler, robokoplar. Böyle olmaz. ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Bu açıdan biz bu tutumu bu antidemokratik uygulamaları kınıyoruz. Bütün basın emekçileri bunu bütün dünya kamuoyuna duyurmalıdır. Bizim temel amacımız demokratik bir ülkeyi yaratmaktır. Bizim amacımız ayrımcılığı körüklemek değil, bizim amacımız birilerinin dediği gibi Türkiye’yi kamplara, bölgeler bölmek değil. Hepimizin tarihi bellidir. Nerede konuşuyorlarsa, bizi terörist ilan ediyorlar. Taleplerimiz için bu canlarımız için bu mücadelemiz. Bu yaklaşım ve tutumu kınıyoruz ve bu gözaltında olan arkadaşlarımız serbest bırakılmadığı sürece mücadelemiz ve direnişimiz devam edeceğiz. Direnişimiz devam edecek. Bu gayrı hukuki tutumu asla kabul etmiyoruz. Bu hukuksuzluktur, antidemokratik bir uygulamadır. Kürtlere karşı derin düşmanlığın ifadesidir.”    
Hukukun guguk kılındığı, çoklarının özellikle de iktidarın dilinde yerleşmiş olan eşitiz ne de güzel birlikte ülkeyiz şablonunun nasıl da kof bir tanımlama olduğu meydana çıkandır. Bir asır öncesinin vahamet sarmalına yollanmak istenen ülke bu kadar barizdir. Ülke var mıdır, kalmış mıdır o da Musa Farisoğulları’nın değerlendirmesinden az ya da çok karşınıza çıkacaktır. Böylesi bir sığlığın sofrasında, bunca garabetlik var edilirken, çürüme artık kapı eşiğinden içeriye her gün boca edilirken, ırkçılık ve nefret şeklen bile değil sahiden hissedilerek var olsun diye dört dolanılırken, ötekiler, en başta da Kürd’ler nasıl inansın böylesi bir karanlıktan bir ehven çıkacağına, nasıl...
8 Mart Feminist Kadın Yürüyüşü ardından çıkagelen bir şayia ezan sesinin ıslıklarla birlikte protesto edildiği rivayetidir. Bu yukarıdaki Kürd nefretinin, ırkçılığının kadına yönelik bir şiddet sarmalı olarak güncellenmesi, o gece biber gazı, cop ve eğitilmiş (zorla alıkonulmuş) köpeklerle var edilmemiş gibi bir de dini kullanarak yapılır. Az aşağıdaki iki iri örnek bu menzilin halini gösterir. Bu bahislerin verdiği yolla kendilerine görev verildiğini zanneden bir avuç paramiliter pazar gecesi Taksim ve civarında “tekbirler” atarak, galeyana getirildikleri kitlelerin canını yakabilmek için provokasyon girişiminde bulunurlar. Baş Amir ve beraberindeki AKP-MHP şebekesi bu halleri tabi ki görmezden gelip, yangına benzin ile giden açıklamalarına devam etmektedir. İyi de ortada ezana ya da dini herhangi bir motife protesto gibi bir durum söz konusu değildir. Yalanların iktidarı, yalancılığın muktediri olan düzenin sahipleri kendi bildiklerini eylemeye devam ederler. Burası sahiden bir ülke midir? Can Soyer’in yazdığı birkaç satır, bu bahsin her nereye doğru yollandığını, ülkenin halini de ifşa eder: Komünistler camiyi ateşe verdi: Çorum Katliamı, “Aleviler Sünnilere karşı silahlandı”: Maraş Katliamı, “Aziz Nesin Müslümanlarla dalga geçiyor”: Sivas Katliamı, “Ezanı protesto ettiler”:...
“Akp sözcüsü Çelik Çomak Efendi! Bu yürüyüşü organize edenler ‘bizim kastımız yoktu’ diye açıklama yaptılar. Biz görüntüleri inceledik, kapsamlı bir sosyal medya araştırması da yaptırdım. Yürüyüşe katılıp da burada bulunanların daha sonra bu konuyla ilgili bahsettiğiniz tweetlerinin, açıklamalarını da analiz ettirdik. Bahsettiğiniz şekilde açıklama var. Onun dışında çok sayıda açıklamada da; kendilerinin ezanı protesto ettiklerini ve orada bulunurken de, burada ifade etmek istemediğim; ezanla da hesaplaşma içinde olduğuna dair, onları da incelediğinizde yürüyüş de bunu yaptık diyenlerin hesabını incelediğinizde böyle bir durum çıkıyor…
Orada bir ezan protestosu yapılmıştır. Yürüyüş komitesindeki şahıslar biz yapmadık diyorlar… Tabi ki vatandaşımız hassasiyet göstermektedir. Millet olma hassasiyetinin bir gereğidir. Ezan-ı Muhammedi konusunda milletimizin hassasiyeti onu millet yapan unsurların başında gelmektedir.”
Baş Amir Colemerg’te yaptığı mitingde konuşur: “İstanbul’un göbeğinde ezan düşmanlığı, ahlak düşmanlığı yapan edepsizlere Hakkari’nin artık yeter demesini bekliyorum. Ezanı yuhlayan, ıslıklayan, düdük sesiyle bastırmaya çalışan, edepsiz pankartlarıyla, sloganlarıyla saygısızlıkta sınır tanımayan o güruhun arkasında kim var? CHP. Kim var? HDP. Önce kendi değerlerimize saygı gösterilmesi gerekiyor. Ezanımıza, bayrağımıza saygı göstermeyene, kimse kusura bakmasın, biz saygı da duymayız fırsat da vermeyiz. Ezanlarımızın ebediyen okunmasına kimse engel olamayacaktır. Ezana düşmanlık eden bu ülkenin ve milletin tüm değerlerine de düşman demektir.”
Din gibi bir mefhumu siyaset sahnesinde ayrımcılık için kullanır, toplumsal müşterekleri bir daha geri dönülmeyecek bir biçimde bozmaya kalkarsanız sonuç Pazar gecesindeki gibi kalkışmalar olur. Altı ve yedi Eylül'ü yaşadı bu topraklar. Daha kaç pogrom, daha kaç yürek çarpıntısı diye yaza durmuştuk Twitter’da. Bugün şu raddede, bu istikamette bir hayat emaresine yer bıraktırmamama hali ve çabası güncelleniyor. Dahası birkaç hafta önce Balat’taki Ermeni Kilisesi’nin kapısına yazılamalar yapılırken, bu topraklarda yaşam çabasına düşmüş olanlara gözdağı verilirken susanlar, olmayan bir protesto ediminden bile kendilerine pay çıkartıp, mağdurun alası öyle olunmaz böyle olunur yapıyorlar.
Cerahat keskinleştirilirken, kan aksın diye söze başlayanların günbegün yaptıkları şeyin adı bellidir, provokasyon. Geçmişi ve şimdisi bir kırımlar, katliamlar, pogrom sahnesi olan bir menzilde yaşama hiçbir zaman yer verilmeyecek midir? Dile getirilen ve yapılandırılmaya çalışılanlar neden bir yerden ya da ülkeden değil de bariz bir çukurda tıkılı kaldığımızı göstere geliyor. Beşeri için iş bu coğrafyanın cehennemî hali mütemadiyen yineleniyor. Unutturulmaya yüz tutsa da bir ara var edilen, yeniden görünür kılınan ve illa ki yaşatılan bir deneyim kılınıyor bu bahis. Çürümeyi var eden aklın, devlet ve yöneten katının var ettiği, yol verdiği şiddet / nefret / kötülük üçlüsü sabitken bu ülkede hayattan yana bahis açmayı imkansız kılıyor, anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller : Boris SVARTMAN v/ Shahidul News
1 note · View note
dinmatikislamsitesi · 6 years
Photo
Tumblr media
Dile Dikkat 😛 Hikmetli Sözler “İnsan ayağını bastığı yerden çok diline dikkat etmelidir.” Ebû Hâzim Mekkî (k.s) Semerkand Takvimi
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
KIRLANCIÇ OTU Çok Yıllık | 0,3-0,8m | 5-10 Aylar | Ça,Ho,Na | Otu, Kökü | Hafif Zehirli Kırlangıçotu, Schöllkrauf, Chelidonium majus. L. Siğil otu Syn:Chelidonium grandiflorum Terma otu Chelidonium umbelliferum Kaşıntı otu  Safra otu Familyası: Gelincikgillerden, Mohngewâchse, Papaveraceae Drugları: Kırlangıçotu;Chelidonii herba  Kırlangıç kökü;Chelidonii radix Kırlangıçotunun çayı ve natürel ilacı, kökünün ise tentürü yapılır. Giriş: Gelincikgillerin bir alt grubu olan Chelidonieae; Kırlangıçotugillerin bilinen sadece bir tek bu türü mevcuttur. Zaman içinde bu tek türün yetiştiği ülke ve kültür bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanması ile farklı tür¬ler ortaya çıkmıştır. Bunlar;Derimsi yapraklı  Kırlangıçotu; Chelidonium majus var. maius, Kertik çiçek yapraklı Kırlangıçotu;C. majus var. crenatum, Narin yapraklı Kırlangıçotu;C. majus var. tenuifolium ve Büyük yapraklı Kırlangıçotu; C. majus var. grandiflorum’u sayabiliriz. Kır¬langıçotu M.Ö IV. yy.’dan beri başta karaciğer, safra, mide ve bağırsak rahatsızlıklarına ve de siğile karşı kullanılmaktadır. Bitkinin kırlangıçotu diye anılmasının sebebi;kırlangıçların geldiği zaman çiçek açması ve kırlangıç kuşlarının yavruları yumurtadan gözlerine anne kuş tarafından birkaç damla bitki özü damlatılarak açılmasındandır. Botanik: Bitki Avrupa ve Asya’nın ılıman bölgeleri ve Kuzey Amerika’da yabani olarak yetişir ve genellikle duvar dipleri, yol kenarları, harabeler, çit dipleri gibi insanların yaşadığı bölgelerde yetişir. kırlangıçotu 30-80 cm boyunda, çok yıllık, çok çatallı, uygun toprağı bulunca kümeler oluşturur. Kökü parmak kalınlığında, dışı esmerimsi kızıl, içinde sarımsı es¬mer veya esmerimsi kızıl renk tonlarında bir bitki özü bulunur. Alt yaprakları (roset yaprakları) uzun saplı kanat yapraklardan oluşur. Yumurta şeklinde kenarları kertikli veya topludur. Gövde yaprakları sapsız oturmuş vaziyette yine kanat yapraklardan oluşur ve ilkbaharda mavimsi yeşil sonbaharda sarımsı yeşil bir renk alırlar. Çiçekleri; taç yaprakları dört adet, oval veya yumurta şeklinde, altın sarısı renkte 0,8-1,5 cm uzunluğunda, 0,6-1,2 cm eninde, 12-20 döllenme tozluğu ve ortada bir göbeği vardır. Dalların ucundaki çiçek deme¬tin¬de 4-12 çiçek bulunur. Meyveleri fasulye kapçığını andırır fakat oldukça ince ve uzun takriben 0,5 eninde 3-6 cm uzunluğunda ve içinde 4-6 adet yumurta şeklinde tohumları içerir. Yetiştirilmesi: Kırlangıçotu Türkiye’nin hemen her bölgesinde yetişebilir ve zaten Marmara ve Karadeniz bölgesinde yabani olarak yetişmektedir. Hasat zamanı: Eskiden Mayıs ve Haziranda çiçek açmaya başladığı an-dan itibaren kullanılması tavsiye edilmiş fakat son araştırmalarda bitkinin Temmuz ve Ağustos’ta en yüksek oranda alkaloit içerdiği tespit edil¬miştir. Kırlangıçotu toplandıktan sonra 102-105 derecede hafif kavrulur ise birleşimindeki enzim bozulur ve böylece alkaloitlerin uzun süre muhafazası mümkün olur. Alkaloitlerin yapısını bozan enzim ancak 100 derecenin üzerinde devre dışı kalmaktadır. Hafif kavrulduktan sonra bitki ya kurutulur ya çayı yapılır veya tentürü yapılır. Malesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlem¬leri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutul-malıdır. Ayrıca örneğin bitki 5 günde kurudu ise, 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğin¬den kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneş’te kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin Aktar¬lar’da açıkta satılması kalitesini kısa sürede düşürür ve etkisini oldukca azaltır. Birleşimi:  1) Kırlangıçotunun birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralayabiliriz: a) Alkaloitler %0,1-2 arasındadır ve Alman kodeksi en az %0,6’yı şart koşmaktadır.Eskiden ana alkaloitin Chelidonin olduğu iddia edilmiş fakat son yılarda yapılan araştırmalarda Coptisin’in ana alkaloit olduğu ispat edilmiştir. Alkaloitler açık formül yapılarına göre 3 önemli gruba ayrılırlar; 1) Benzophenanthridinler; Chelidonin, Sanguinarin, Chelerythrin, Norchelidonin, İsochelidonin ve Türkiye’nin  2) Protoberberinler; Coptisin (ana alkaloit), Berberin, Stylopin 3) Protopinler; Protopin ve Allocrytopin b) Organikasitler; Chelidonasit, Malikasit (elma asidi), Limon asidi (sitrik asit) c) Zimtasit türevleri (tarçın asit türvevleri); Cafteoyl-L-Âpfelasit, 2-(-) Cafteoyl-D-Glycerinasit ve 4-(-)-Cafteoyhtrihydroxybutrikasit d) Biogen aminler; Histamin, Methylamin, Tyramin ve Cholin e) Ayrıca Curotinoitler, Saponinler, Enzimler, Mineraller ve vitaminler içerir. 2) Kırlangıç kökü %1-3 oranında alkaloit içerir ve ana alkaloit Chelidonindir, diğerleri ise takriben aynıdır. 3) En yüksek oranda Alkaloitleri ise olgunlaşmamış meyveleri içerir. Olgunlaşan meyveler ise alkaloit içermez. Tesir şekli: Safra artırıcı, kramp çözücü, teskin edici, kalp gücünü ar-tırıcı, koronerleri genişletici, kandaki şekeri düşürücü, antibakteriyel (bakterileri öldürücü) ve ağrıları dindiricidir. Araştırmalar: 1930’lu yıllardan günümüze kadar yapılmış ve safrayı ar-tırıcı, safra yollarını açıcı, safra kesesi, mide ve bağırsaklardaki krampları çözücü olduğu araştırmalarla belgelenmiştir. Bu araştırmalar ve deneyler sonucunda birleşimindeki alkaloitlerin ve fenollerin (zimtasitler) tek başına önemli bir etkiye sahip olmadığı fakat birleşimindeki toplam ekstrenin % 116 gibi büyük bir safra artışı ve safra akışında artma oldu¬ğu ve krampları çözdüğü tespit edilmiştir. Bu araştırmalardan bazıları; 1949’da Eichenholz, 1971 ve 1975’te Baumann, 1959’da Tschaikowski, 1977’de Virgin, 1971’de Lennemann, 1995’de Winterhoff ve Kriebel ve ekibi 1993’de tedavi denemeleri yapmıştır. (TP.122) 1) Winterhoff ve ekibi 1995’de 60 safra, mide ve bağırsak rahatsızlıkları olan hastalar üzerinde tedavi denemesi yapmış ve bu hastaların safra, mide ve bağırsak krampları tamamen iyileşmiştir. (TP.122) 2) R.Kniebel ve N.Urladner Berlin’deki 60 doktorla birlikte 608 safra, mide ve bağırsak kramplarından rahatsız olan hastalar üzerinde Kır-langıç ekstresinden elde edilen draje ile tedavi denemesi yapılmış ve hastaların %87,4’ünde iyileşme görülmüş ve %97,4’ünde yan etki görülmemiştir. (ZP.6.97.356) Kullanılması:  a) Araştırmalara göre; Kırlangıçotu preparatları (çay, tentür, ekstraht, damla, hap v.s) başta safra, mide ve bağırsak kramplarına karşı kul-lanılır. b) Komisyon E 90 No’lu ve 1985 tarihli Monografisi’ne göre başta safra yolları, mide bağırsak kramplarına karşı kullanılır. c) Hepatit (sarılık), safra kesesi iltihabı, safra taşları, karaciğer iltihabı, akciğer iltihabı, ishal, melankoli, korku ve dilin kenarlarında diş izleri varsa Kırlangıç tentürü kullanılır. d) Halk arasında; safra kesesinin tıkanması, pankreas zafiyeti, karaciğer şişmesi, mide-bağırsak üşütmesi, boğmaca, astım bronşit,romatizma, nikris, ödem, deri hastalıkları ve sedef hastalığına karşı kullanılır. Çayı: İki kahve kaşığı demliğe konur. Üzerine 300-500 ml kaynar su ila¬ve edilir.5-10 dk demlenmesi beklenir ve sonra süzülerek içilir. Çay Harmanları; Gökçek akne çayı; >20 gr Atkuyruğu otu >10 gr Kayış kıran kökü >20 gr Kırlangıçotu >10 gr Şahtere otu >20 gr Koyungözü otu >20 gr Menekşe otu Gökçek romatizma çayı; >20 gr Harpapa kökü >20 gr Kırlangıçotu >20 g5 Isırgan otu >10 gr Atkuyruğu otu >10 gr Civanperçemi >20 gr K.hindiba otu+kökü Gökçek safra çayı; >20 gr Devedikeni tohumu >20 gr Zerdeçal kökü >20 gr Kırlangıçotu >20 gr Pelin otu >20 gr K.hindiba kökü Gökçek deri hastalıkları çay;  >20 gr Isırgan otu >20 gr Kırlangıçotu >20 gr Atkuyruğu otu >20 gr Ceviz yaprağı >20 gr Menekşe otu Gökçek kramplı safra ve mide rahatsızlıkları çayı; >40gr Hindiba otu kökü >30 gr Enginar yaprağı >30 gr Kırlangıç otu Gökçek safra ve mide krampları çayı; >40 gr Kırlangıçotu >30 gr Cava Zerdeçal kökü >30 gr Pelin otu Gökçek Safra çayı; >40 gr Nane yaprağı >30 gr Cava Zerdeçal kökü >20 gr Kırlangıçotu >10 gr Şahtereotu Ekstresi: Kırlangıçotunun Etanol ile ekstresi yapılır ve elde edilen ekstreden günde 3-4 kez 15-20 damla 6-8 hafta süreyle alınır. Aynı ten-tür gibi kullanılır ve posyonları hazırlanır. Hazırlanışı: Kırlangıçotunun sadece kökü tentür yapımında kullanılır. Sökülen köklerinden 100 gr yıkanıp temizlendikten sonra ince ince kıyı-larak bir şişeye doldurulur ve üzerine 500 ml %70’lik Etanol ilave edilir. Şişe iki günde bir çalkalanır, 6-8 haftasonra süzülerek Homeopati’de <<Chelidonium>> adı ile anılan tentür elde edilir. Tentür hazırlanır ve hazırlandıktan sonra güneş ışınlarından uzakta muhafaza etmek gerekir. Kırlangıç tentürü de aynı ottan elde edilen çay, ekstre veya haplar gibi aynı şekilde ve maksatla kullanılır. Günde 3-4 defa 15-20 damla 6-8 hafta süreyle alınır ve yukarıdaki çay harmanlarından da aynı şekilde tentür elde edilebilir. Hastalığın belirtisi (semptom): 1) Şayet sağ kürek kemiğinin altı ağrıyorsa, 2) Deri ve gözler sararmış, 3) Karaciğer in üstü basınca ağrıyor ve karaciğer şişmiş ise, 4) Soğuk havalarda ağrılar artıyor ve sıcakta azalıyorsa, 5) Sıcak oda da yemek yiyince ve sıcak yiyip içince ağrılar azalıyorsa, 6) Kişi peynir ve ete karşı mesafeli davranıyorsa, 7) Sağ ayak soğuk, sol ayak normal ise, 8) Ağrılar düzenli olarak özellikle de gece geliyorsa, 9) Hava değişince ağrılar artıyorsa o zaman Kırlangıç tentürü veya diğer ilaçlar gerekli demektir. Dişlerin dil üzerindeki baskı izi, nefes kokusu, dildeki tabaka belirtilerindendir. Yan tesirleri: Şayet tarife uyulmaz ise ve aşırı miktarda alınır ise hafif mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Kırlangıçotu toplandıktan sonra 105 derecede hafif kavrulduktan sonra kurutulur. Böylece sağlıklı kurutulmuş olur. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
derdiderun · 2 years
Text
Servetini kaybettiğinde,
İbn'i Sirin'e: Zararın çok büyük denildi.
O da: Kırk yıldan beri sonucunu beklediğim bir günah yüzünden dedi.
O günah neydi diye sordular?
Bir adam'a "Fakir" diye hakaret ettim dedi.
(Beyt'ül Hikme)
41 notes · View notes
derdiderun · 2 years
Text
Tumblr media
“Dünyada yapılacak zühdün en büyüğü, insanlarla yapılan yersiz konuşmaları bırakmaktır.”
Mansûr b. Mu’temir (k.s)
99 notes · View notes
derdiderun · 2 years
Text
Kolay hesabı aradım, susmakta buldum.
Ali İsfehani (k.s)
38 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Text
Söz, hayatı değiştirir. Bir sözle Müslüman olunur, bir sözle imandan çıkılır. Daha önceden yabancı olan biriyle, bir ömür boyu birlikte yaşamaya yeterli gelir bir söz ve yine bir sözle aile hayatı biter. Söz söylemek bu denli önemli iken nerede nasıl konuşacağını bilmemek, yüzme bilmeden denize atlamak gibidir.
(Semerkand Aile Dergisi - Ekim 2021)
48 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Photo
Tumblr media
51 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
Tumblr media
Hiç kimseyi kusurundan dolayı ayıplamayan kişi akıllıdır. Ben birini bir kusuru ile ayıplamıştım, yirmi sene sonra aynı kusurla sınandığımı gördüm. 
Yahya bin Muaz (rah.a)
456 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
“Size hastalığın en şiddetlisinden haber vereyim mi? O hastalık dilin gevezeliği ve ahlâkın düşüklüğüdür.”
Ahmed b. Kays (r.a)
79 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
İbrahim en-Nehai rahimehullah der ki:
“Ben, bazen hoşuma gitmeyen bir şey görürüm de, onu kınamamamın tek nedeni, onunla imtihan edilme korkumdur.”
113 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
Günah Olan Şeyleri Konuşmak Üçüncü Afet Batıla Dalmak
Batıla dalmak, günah olan şeyleri konuşmak demektir. Kadınların hallerini, içki meclislerini, fasıkların makamlarını, zenginlerin varlıklarını, padişahların kibirlerini, kötü merasimlerini, çirkin davranışlarını anlatmak gibi. Bütün bunlar, konuşmaya dalmanın helal olmadığı konular olup haramdır.
Batılın birçok çeşidi olduğu için sınırlamak mümkün değildir. Bundan dolayı batıldan korunmanın yolu, ancak din ve dünyanın önemli meselelerinde, yalnızca bize faydalı olanlarla yetinmektir. Bazı batıl kelimeler vardır ki, kişi o kelimeleri önemsiz görerek konuşur ve helak olur.
“Adamın biri, yanında oturanları güldürmek için (haram) bir kelime konuşur; o kelimesi sebebiyle Süreyya yıldızından daha uzaktan (ateşe) düşer.” (Ahmed, Müsned, 2\402; İbn Hibban, Sahih, nr. 5716; Aynı konuda bir hadis için bk. Buhari, Rikak, 23; Müslim, Zühd, 49)
Selman-ı Farisi (radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Kıyamet gününde günahı en fazla olan kimse, Allah’ın günah saydığı şeylerde en fazla konuşan kimsedir.”
Dil Belası - İmam Gazali (rahmetullahi aleyh)
28 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
Gıybet
Gözlerimizden bir an perde kalksa ve birbirimizin ağzının kenarlarından süzülen kardeş kanlarını, et parçalarını seyredebilsek, sohbet ettiğimiz hangi meclisten konuştuklarımızı kusmadan kalkabiliriz..?
Delilim Yok Kalbimden Başka - Serdar Tuncer
59 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
Tumblr media
“Bu tekkede et yenmez...”
61 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Text
Süfyân b. Hüseyin der ki: “İyâs b. Muâviye’nin yanında oturuyordum. Birisinin gıybetini ettim. İyâs bana,
‘Bu sene hiç düşmanla savaş ettin mi?’ diye sordu; ben,
‘Hayır etmedim’ dedim. İyâs,
'Din düşmanları senden yakasını kurtardı, fakat müslümanlar dilinden kurtulamadı’ dedi.
| Kuşeyrî Risâlesi - Abdülkerim Kuşeyrî (k.s)
23 notes · View notes