Tumgik
#Canlılığın Tarihi
dipnotski · 1 year
Text
Neil Shubin – Canlılığın Tarihi (2023)
Yaşam ortaya çıktıktan sonra, bütün gezegen milyarlarca yıl boyunca mikrobiyal bir hayvanat bahçesi olarak varlığını sürdürdü. Önemli keşiflere imza atmış paleontolog Neil Shubin, yaşamın deneme yanılma, şans ve kaçınılmazlık, yön değişimleri, devrimler ve icatlarla dolu uzun, tuhaf ve harikulade yolculuğunu anlatıyor. Tüylerin hayvanlara uçmada, akciğerler ve bacakların da karada yaşamalarında…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
epifizz · 2 years
Note
Evrimi yeni yeni araştırıp öğrenmeye çalışan biriyim o yüzden soru aptalca ya da anlamsızsa şimdiden özür dilerim. Canlılığın cansızlıktan evrimleştiğini sonrasında ise canlılığın canlılıktan devam ettiğini biliyoruz. Peki başlangıçdaki cansızlıktan başlayan o kademeli doğal süreç bitti mi yoksa devam ediyor ve ilkel formdan yeni yeni canlılıklar oluşuyor mu? Oluşuyorsa neden bu ilkel formların farklı farklı karmaşık yapılı formlara farklı türlere dönüştüğünü göremiyoruz?
Abiyogenez bir köken kuramıdır, canlı diyebileceğimiz formların cansız demeye meyil duyacağımız bileşiklerden nasıl bir geçişkenlikle oluştuğunu inceler ve bunun en temelinde yatan da amino asitlerdir. Çok kabaca ifade edecek olursak: Amino asitler proteinlere, proteinler ve farklı bileşikler nükleik asitlere ve nükleotit toplulukları da bizi RNA'ya götürür. Miller-Urey deneyi amino asitlerin doğanın kendi içerisinde oluşabileceğini göstermiştir ancak bu şimdiki dünyamızda mümkün görünmemektedir. Bu, yoğun gaz bulutlarıyla sarılı, oksijen miktarı nazaran az, ısısı yüksek, yıldırımlarla her yanda enerjisi bol bir dünyadır ve bu süreç yaklaşık 1,7 milyar yıl sürmüştür. Kambriyen dönemden bu yana gelişkin ve çok çeşitli canlılığın serüveni ise 540 milyon yıllık bir yolculuk sadece. Böyle bir oluşumu bırakın insan yaşamında, canlılılık tarihi içerisinde fark etmek zor yani anlayacağınız. Ve tam olarak biliyorum diyemem ama sanırım güneş ışınlarının etkisiyle en başta böyle polimerlerin kendi başına düzenli bir yapıyı koruması da sanırsam bugün pek mümkün değildir.
Kaldı ki abiyogenez direkt karmaşık yapılı canlılara işaret eden bir noktada da değildir. Evrimin bir yönü yoktur, tek hücreli basit formların zenginliği aradan sıyrılanların nadirliğini de gösterir niteliktedir. Bugün abiyogenez devam ediyor olsaydı bile bu bize farklı ve karmaşık canlıların varlığını gerekli ya da zorunlu kılmayacaktır.
7 notes · View notes
hetesiya · 3 years
Text
Nietzsche, Üstinsan (Übermensch) ve Evrim: Darwin, Nietzsche'nin Felsefesini Nasıl Etkiledi?
Tarih boyunca bilim insanları filozofların düşüncelerinden, filozoflar ise bilim insanlarının düşüncelerinden ve keşiflerinden etkilenmiştir. Bu filozoflardan biri de Friedrich Wilhelm Nietzsche’dir (15 Ekim 1844 – 25 Ağustos 1900). Friedrich Wilhelm Nietzsche; Alman filozof, şair ve aynı zamanda bestecidir. Yazılarında genellikle din, ahlak, felsefe ve bilim üzerine eleştirel yazılar yazmış ve sıklıkla metafor, ironi ve aforizma dolu bir üslup kullanmıştır. Nietzsche, Batı felsefesi ve entelektüel tarihi üzerinde muazzam bir etki yaratmıştır.
Nietzsche'nin etkilendiği düşünürlerin başında Schopenhauer, Plato ve Descartes gelir. Aynı zamanda, belki direkt olmasa bile, biyolog Charles Darwin'den (12 Şubat 1809 - 19 Nisan 1882) ve Darwin'in Evrim Teorisi fikirlerinden bir hayli etkilenmiştir. Nietzsche; doğadaki evrim yasasını, felsefesini oluşturan yapı taşları haline getirmiştir. Bazı kaynaklar Nietzsche’nin geleneksel anlamda "Darwinci" olduğunu, bazıları ise öyle olmadığını savunsa da, Nietzsche'nin canlılığın oluşumuna dair fikirleri Darwin’in Evrim Teorisi sayesinde oluşmuştur. 19. yüzyılda evrim tartışmaları, diğer filozofların olduğu gibi Nietzsche'nin de kafasını yorduğu konulardan biriydi; Nietzsche tanrı, din ve yaratılışçılık üzerine sorgulamalarında bu tartışmalardan yararlanmıştır.
2 notes · View notes
cilginfizikcilervbi · 2 years
Text
Kambriyen Dönem Nedir?
Kambriyen Dönem Nedir? Canlılığın ve dünyamızın doğal tarihi incelenirken dönemlere ve zamanlara ayrılarak incelenir. Örneğin dinozorlar Mezozoik zamanın Triassic, Jurassic ve Kretase dönemlerinde yaşadılar. Paleozoik zamanın ilk bölümü olan Kambriyen Dönemi de 541 milyon yıl önce başladı ve 485 milyon yıl önce son buldu. Kambriyen dönemi özel yapan ise dünyamızın tarihi boyunca yaşamın en…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
karaca2508-blog · 3 years
Text
Sağlığı Tehdit Eden Tehlikeler
Tumblr media
Sağlığı Tehdit Eden Tehlikeler, fiziksel, kimyasal, biyolojik ve ergonomik tehlikeler arasında olabilir. Detaylı olarak incelersek;
Sağlığı Tehdit Eden Tehlikeler
Kimyasal Tehlikeler Bunlar, zehirli veya tahriş edici gaz, buhar, sıvı, katı, toz maddeler olup doğrudan doğruya vücuda girerler Biyolojik Tehlikeler Bakteriler, virüsler, mantarlar, küfler gibi     Fiziksel Tehlikelerin (Çevresel Koşulların) Meydana Getirdiği Tehlikeler   Titreşim-Sarsıntı-Vibrasyon
Tumblr media
  Pnömatik (yüksek hava basınçlı) el aletleri, çekiçleri, yüksek hızlı taş tezgâhları, dikiş makinaları, forklift vb. kullanmak gibi çalışanı yorar ve sinirli yapar. Parmak hassasiyetinin kaybolmasına ve iltihaplanmasına neden olabilir. Gürültü Tekstil sanayi, dökümhaneler, metal işleri sanayi gibi birçok işyeri ve mesleklerde, yüksek düzeyde gürültüye devamlı maruziyet, şahısların kazalara ve işitme kayıplarına uğramalarına neden olmaktadır.   Aydınlatma Yetersiz aydınlatma, göz kamaştıran titrek ve parlak ışıklar göz yorgunluğuna ve sinir sisteminin bozulmasına neden olur Radyasyon - Işın Saçan Enerji Enfraruj Işınları Aşırı ısı ışınları sıcak çarpmasına, cilt tahrişine ve gözde katarakt meydana getirir. Gamma Işınları Radium, radyoaktif maddeler ve x ışınlarına vücudun fazla maruziyeti (etkisinde kalması – sunuk kalması), canlılığın azalmasına, halsizliğe, baş ağrısına, anemiye, lösemiye neden olabilir Ultraviole Işınlar Korunmamış deri bölgelerinde yanıklar meydana getirir ve konjonktivit, iritis, kornea ülseri gibi göz hastalıklarına neden olabilir. Bu ışınların ana kaynağı kaynak makinalarıdır. Koruyucu önlemler olarak özel giyim, başlık, gözlük, eldiven ve koruyucu siper kullanılır Kısa Dalga Işınları Genellikle büyük ve küçük sabit radar direklerinin çok yakınlarına yaklaşmamak gerekir. Isı Rahat bir çalışma sıcaklığı kışın 18°C – 21°C ve % 40 bağıl nem olarak verilebilir. Yazın ise bunun biraz üstü olabilir. Yüksek ısıdaki çalışma ortamında terlemeye bağlı tuz kaybı da ve tuz kaybına bağlı kramplarda göz önünde bulundurularak, işyeri hekimi tarafından işçi menüsündeki tuz ayarlanmalıdır.   Ergonomik Tehlikeler Tekrarlanan hareketler, ağır kaldırma, uygunsuz veya statik (değişmeyen) duruş, yorgunluk, aşırı güç uygulama, doğrudan/direkt basınç veya aşırı güç uygulama gibi.    
Vücuda Giriş Yollarına Göre Tehlikelerin Sınıflandırılması
Solunum Yolu İle Çalışanlar sanayide en çok bu yolla etkilenir; Gazlar Mesleki zehirlenmelerin nedeni çoğunlukla solunum yolu ile alınan havanın içinde bulunan klor, karbon monoksit, hidrojen sülfür, amonyak, azot dioksit, brom, ozon gibi gazlardır. Tüp veya sarnıç gibi gaz taşıma kapları veya gaz boru hatlarındaki sızıntılar, kaynak ve kesme veya motorların egzozundan çıkan gazlar gibi yüksek sıcaklıkta yapılan işlemler sonucu çalışma ortam atmosferine gazlar yayılabilmektedir Buharlar Normal sıcaklıkta ve atmosfer basıncında buharlaşabilen, gaz, sıvı veya katı maddelerin havada bulunan buharlarıdır. Örneğin: Benzol, alkol, toluen vb. sıvıların karıştırılması veya doldurulması, boyama, tabanca boyacılığı, temizleme işlemleri sonucu zararlı buharlar açığa çıkmakta, soluk düzeyine erişmektedir. Sisler (mistler) Çok ince sıvı damlacıklarının havada dağılması sonucu meydana gelirler, elektro metal kaplama tanklarında ve tabanca ile boya yapılması durumlarında olduğu gibi. Kesme ve taşlama işlemleri sırasında yağ sisleri (mistleri), elektrokaplamada asit sisleri, sprey tabanca boyacılığında sprey sisleri oluşmaktadır Tozlar Çok ince katı madde parçacıklarının havada dağılması ile meydana gelirler. Partikül büyüklüğüne göre solunabilir, ya da üst solunum yolları ile atılabilir olmalarına göre sınıflandırılabilir. Özellikle 0,1 ile 5 mikron arasındaki tozlar son derece tehlikelidir. Temizleme, delme, kesme, öğütme, ezme gibi birçok işlem sonucu tozlar çalışma ortamına yayılmaktadır. Tahriş Edici Tozlar Deriyi tahriş ederler: Sodyum hidroksit, potasyum hidroksit, kireç tozları vb. gibi. Bazı tozlar, kendileri tahriş edici olmadıkları halde cildin gözeneklerini tıkamak suretiyle mikropların burada yerleşmelerine sebebiyet vererek, hastalığa yol açarlar: Hububat, şeker ve un tozları bunlara örnek olarak verilebilir Zehirli Tozlar Akciğerlerden, deriden veya sindirim yollarından kan dolaşımına girerek zehirlenmelere neden olurlar. Örneğin kurşun, arsenik, civa, kadmiyum, fosfor ve birçok kimyasal madde tozları. Fibrosis Yapan Tozlar Akciğerlerin hücrelerinde, fibroz meydana getiren serbest silika ve asbest tozlarıdır. Kömür madenciliği ve döküm sanayisi gibi sektörler için bu tozlar önemlidir Sıkıcı - İnert Tozlar Tahriş edebilen fakat zehirlenmeye ve fibrosise neden olmayan tozlardır Allerji Yapan Tozlar Polen, pamuk, yün, kürk, tüy, saç tozları ile bazı cins odunların kesilmesinde meydana gelen tozlardır. Dumanlar Kimyasal katı maddelerin gaz halindeki dumanlarıdır. Özellikle kaynak ve kesme işlemleri sırasında açığa çıkan dumanlara önlem almayı gerektirir.   Deriye Temas Yolu İle Deri yolu ile emilme, doğrudan doğruya deriye temas etme ile meydana gelir. Asitler, alkaliler, solventler, yağlar, formaldehit, krom veya nikel, bazı organik tozlar, epoksi sertleştiriciler, neftyağı cilt için tehlikelidir. Anilin, kurşun tetra etil veya hidrojen siyanür asidinin deriye kısa süre teması çok büyük tehlikeler meydana getirebilir. Kuvvetli asitler (sülfürik asit, nitrik asit, hidroflorik asit vb.) tahriş edici maddelerdir. Çözücüler (Benzin, gazyağı ve alkol vb.) bakterilere karşı derinin direncini azaltırlar. Sindirim Yolu İle Atmosferde bulunan ve salya ile karışan zehirli maddeleri yutmak, kimyasal maddeler bulaşmış gıdaları yemek, içmek, çiğnemek ve tüttürmek suretiyle sindirim yolu ile vücuda girerler. Enjeksiyon Yolu ile Göz Tarafından Emilerek  
Sağlık Riski Oluşturan Tehlikelerin Değerlendirilmesi
1. Maddenin yapısı veya zararlı etkileri 2. Maruziyet (etkisinde kalma) ağırlığı 3. Maruziyet süresi 4. Personelin duyarlılığı – hassasiyeti hakkında düşünceler 5. Havanın kirliliğinin ölçülmesi 6. Sağlık riski oluşturan tehlikelerin kontrolü İş Güvenliği Samimiyet Testi
Tehlikeleri Önleyici Kontrol Yöntemleri
Tehlike Kaynaklarını Giderme 1- Tesisat ve techizat değişikliği 2- Zehirli Olmayan veya Daha Az Zehirli Olan Maddelerin Kullanılması 3- Üretim Yöntemini Değiştirme Üretim yöntemlerinin değiştirilmesi, meslek hastalıklarını meydana getiren tehlikeleri kısmen veya tamamen ortadan kaldırabilir. Kaynak ve lehim işleri yerine saç kesme ve perçinleme işlerinin yapılması ya da el ile yapılan işlerin, yükleme makinaları, araç gereçleri ile yapılması buna örnek gösterilebilir. 4- İşyeri Düzeni Tozların yayılmasını önleyecek şekilde etkili vakumlu temizleyicilerin bulunması ve herhangi bir temizleme işinin, işyerinde çok az işçi bulunduğu sürelerde yapılması gerekir.     Kirli Havanın Dağılmasını Önleme Toz, gaz, buhar vb.’nin işyerine yayılmasını önlemek için; Tehlikeli üretim yapılan işi diğerlerinden ayırmak Dökümhanelerde, dökümlerin temizlenmesi işlemleri, metal kaplama veya metalleri asitlerle temizleme tankları (banyoları) ayrılmış yerlerde bulunmalı ve buralara, görevli işçilerden başkaları girmemelidir. Tehlikeli üretim yapılan makine ve tesisatı tamamen kapalı duruma getirmek Parlayıcı ve patlayıcı maddelerin parlama ve patlamalarına karşı korunmada özellikle uygulanmaktadır. Taşlama ve parlatma işlemlerinde de çok yararlıdır. Islak (yaş) yöntem uygulamak. Toz kontrolünde bilinen en eski bir yöntemdir. Delme ve bazı taşlama işlemlerinde meydana gelen tozun, tamamen ıslanmış olmasına ve daha kuru iken yayılmamış olmasına dikkat edilmelidir. Yerel olarak kirli havanın emilerek çalışma ortamından uzaklaştırılması Endüstride kullanılan en önemli yöntemdir. Hava akımı kontrolü ve kirlenen havanın dağılmadan toplanıp emilmesi için uygun davlumbaz yapılması aşamalı yöntemlerdendir. Çalışan Eğitimi Çalışan eğitimi çok önemli olup, işçinin işbirliği kurması, kontrol programını başarıya ulaştırır.   Çalışanları Tehlikelerden Korumak İşçilerin maruziyetini azaltmanın sağlık riski oluşturan tehlikeleri ortadan kaldırmak için yeterli olmaması durumunda, 1- Genel havalandırma: Kirli havanın toplam miktarı ve işçilerin yakınında bulunan havayı kirleten kaynaklardaki kirlilik konsantrasyon derecesi bu yöntemin etkinliğini sınırlar. 2- Solunum yolları koruyucu donanımlarını kullanma: Duruma göre solunum yolları koruyucularının kullanılması için işçi ile işbirliği, teçhizatın temizliği ve bakımı için gerekli malzeme ve yer, donanımın özel kullanılması ve koruyuculuk sınırı hakkında öğretim, eğitimin periyodik kontrolü gereklidir.
Tumblr media
Kaynaklar; Tayar, M. (Ed.). (2013). Hijyen ve Sanitasyon. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset. Erişim Tarihi: 01.01.2015 Dr. Dilara İnan. El Hijyeni ve Önemi. Erişim Tarihi: 01.01.2015 Doğan Erdoğdu. İş Hijyeni. Erişim Tarihi: 01.03.2014   Read the full article
0 notes
Text
Allah’ın Varlığının, Birliğinin Ve Yaratılışın Delilleri Olan İman Hakikatlerini İnsanların Dikkatine Sunmuştur
Sn. Adnan Oktar, çalışmalarında Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyduğu gibi, canlıların Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini bilimsel deliller ışığında gözler önüne sermiştir. Yaratılış’ı ispatlayan iman hakikatlerini anlatan eser ve sözlü anlatımlarında;
- Tüm evrende, Samanyolu galaksisinde, Güneş sisteminde ve üzerinde yaşadığımız dünya gezegeninde sayısız kanun, denge ve ölçü olduğunu,
- Bu kanun, denge ve ölçülerin her birinin canlıların yaşamına imkan sağlayacak şekilde özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmiş olduğunu,
- En temel kozmik kanunlardan en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar evrendeki her detayın ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını,
- Tüm evrende karşılaştığımız denge ve düzenin, Allah’ın eşsiz ilmini, kudretini ve sanatını ifade ettiğini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
- İman hakikatlerini anlattığı eserlerinde ‘içinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu?’, ‘evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı?’, ‘dünya yaşamımız için nasıl bu denli uygun bir barınak olabildi?’ gibi, tarihin başından bu yana insanların ilgisini çeken soruların cevaplarını bilimsel veriler ışığında yanıtlamıştır.
- Yaratılış gerçeğinin tüm dünyaya duyurulması Adnan Oktar’a nasip olmuş, dünyanın dört bir yanında insanlar Adnan Oktar’ın eserlerinde ve anlatımlarında dile getirdiği iman hakikatlerine tanıklık etmiş, tüm evrenin ve canlılığın Yüce Allah tarafından yaratıldığı bilgisine vakıf olmuşlardır.
İnsanların Allah’ı Unutmamaları, Allah’ı Çok Sevmeleri ve Sürekli Allah’a Yönelmeleri İçin Büyük Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar’ın 40 yıllık fikri mücadelesi boyunca en çok üzerinde durduğu temel konu Allah sevgisidir. Allah sevgisini her zaman esas konu olarak ele almış, Allah sevgisinin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmış, eserler kaleme almıştır. TV programlarında ve sosyal medya paylaşımlarında da Allah sevgisinden sıklıkla bahsetmiştir.
Adnan Oktar, Allah sevgisini anlattığı eser ve anlatımlarında;
- Allah’ın sevgiyi sevdiğini, tüm kainatı sevgi için yarattığını,
- Sevginin ve dikkatin tamamının Allah’a yöneltilmesi gerektiğini,
- Sevginin yalnızca Allah için olması gerektiğini,
- Allah’ı ve Allah’ın yarattıklarını sevmenin bu dünyanın en önemli vasfı olduğunu,
- Evrendeki dengelerin Allah tarafından kusursuz bir şekilde düzene konduğunu,
- İnsanın hoşuna giden her şeyi; ailesini, arkadaşlarını, yakınlarını, tüm sevdiklerini, çeşit çeşit hayvanları, rengarenk çiçekleri, küçücük bir tohum tanesine varana kadar tüm güzellikleri ona verenin Allah olduğunu,
- Allah’ın Kendisine karşı derin bir sevgi, derin bir dikkat ve ilgi istediğini,
- Allah’ı unutmanın ve Allah’ın büyüklüğünü takdir etmemenin en büyük günah olduğunu,
- İnsan bedeninin Allah’tan uzak yaşamaya dayanamadığını ve Allah’tan uzak insanların çok hızlı çöküp yaşlandıklarını,
- Allah’ın farkında olmamanın, O’nun sevgisini yaşamamanın insanda manevi bir boşluk ve çöküntü meydana getireceğini, böyle bir insanın gerçek sevgiyi, gerçek dostluğu hayatı boyunca bulamayacağını,
- Şeytanın insanların bir kısmına Allah’ı unutturarak yaşamın anlamını ellerinden aldığını,
- Allah’ı unutan insanların sevgi güçlerini ve yaşama arzularını kaybettiklerini,
- Allah’tan uzak yaşayan insanların sevgisizliğin acısı içinde kavrulduklarını,
- Gerçek mutluluğa erişmenin maddiyatla değil, yalnızca Allah sevgisiyle mümkün olduğunu,
- İnsanların yaşam sevinciyle dolmalarının yalnız ve yalnız kalplerinin Allah sevgisiyle ve imanın nuruyla aydınlanması ile mümkün olduğunu,
- Allah’ın kendisi için yarattığı tüm bu detayları fark etmesi, etrafını saran güzelliklerin onun için özel olarak var edildiğini görmesi durumunda ise insanın hayatının her anından büyük bir zevk alacağını,
- Allah’a coşkulu bir sevgiyle yönelen insanın hayatının çok anlamlı hale geleceğini,
- Tüm insanların Allah’a aşkla, sevgiyle yönelmeleri durumunda dünyada hiçbir sorun kalmayacağını, bütün anlaşmazlıkların, bütün kavgaların, problemlerin Allah sevgisiyle çözüleceğini,
- Allah sevgisi hakim olduğunda neşeli, huzurlu, sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumlar meydana geleceğini,
- Allah sevgisinin hakim olduğu yerde birlik, beraberlik, kardeşlik, güvenlik ve bereket olacağını ve herkesin birbirini dostu ve kardeşi gibi göreceğini dile getirmiş, Allah sevgisinin önemine yönelik daha pek çok hususun tebliğini gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya ulaştırmıştır.
Kuran ahlakını, Kuran mucizelerini, İslam’da temel kavramları ve Peygamberlerimizi anlattığı eserler insanların İslam’ı çok daha akılcı, bilinçli ve net bir şekilde tanımalarına vesile olmuştur
Sayın Adnan Oktar, Kuran’ı ve İslam’ı Müslümanlara en güzel şekilde tanıtmak amacıyla yaklaşık 90 adet eser yazmıştır. Bunlar arasında;
“Resullerin Mücadelesi”, “Sinsi Bir Tehlike: Gaflet”, “Şeytanın Enaniyeti,” “Dinsizliğin Dini ile Mücadele”, “İmtihanın Sırrı”, “Ölüm Kıyamet Cehennem”, “Müslümanca Konuşmak”, “Münafığın Sırları”, “Kuran’da Şevk ve Heyecan”, “Kuran’da Sabrın Önemi”, “Müminlerin Cesareti”, “Müminlerin Mutluluğu”, “Kuran’da Tebliğ ve Tartışma”, “Kötülüğün Sessiz Dili”, “Cahiliye Toplumunda İnsan Karakterleri” ve 3 ciltlik “Kuran Mucizeleri” gibi eserlerini saymak mümkündür.
Kuran’daki temel konuların ve Müslüman düşünürler tarafından bugüne kadar değinilmemiş bazı önemli hususların ele alındığı bu eserler, ahlaki dejenerasyonun son derece şiddetlendiği 20.yy ve sonrasında insanların manevi hayatlarına yönelik çok önemli ihtiyaçların giderilmesine vesile olmuşlardır.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN BU KONUDAKİ ÇALIŞMALARI OLMASAYDI, İNSANLAR DİNİMİZİ TANITMAK İÇİN ÖZLÜ, ANLAŞILIR, AKILCI VE HURAFEDEN UZAK BİR ÜSLUPLA YAZILMIŞ OLAN VE İNTERNETTEN ÜCRETSİZ OKUNABİLEN BU TARİHİ ÖNEME SAHİP KIYMETLİ ESERLERDEN MAHRUM KALACAKTI. BUNUNLA BİRLİKTE BAŞKA İSLAMİ KİTAPLARDA ÖNEMLİ GÖRÜLMEDİĞİ, FARK EDİLMEDİĞİ YA DA GÖZARDI EDİLDİĞİ İÇİN İŞLENMEMİŞ OLAN, ANCAK KUR'AN'DA ÖNEMLE VURGULANAN, İSLAM AHLAKINDA VE DİNİ YAŞAMADA ÇOK HAYATİ OLAN KONULARI ÖĞRENEMEYECEKLERDİ.
İnsanlar Arasında Sevgi ve Kardeşliği Yerleşik Kılmak İçin Büyük Bir Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserleri ve sözlü anlatımlarında insanlar arasında sevginin, barışın, dostluğun ve kardeşliğin hakim olması gerektiğine yoğun olarak dikkat çekmiştir. Öyle ki Adnan Oktar, hiç tartışmasız, sevgiyi en çok dile getiren insandır. Bugüne kadar kimsenin savunmadığı kadar sevgiyi savunmuş, sevgi politikalarının uygulanması gerektiğini ısrarlı bir şekilde anlatmış, sevginin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmıştır. Sevgi ile ilgili birçok kitap yazmış, makalelerinde, canlı yayınlarında sık sık insanlar arasında sevgi üslubunun hakim olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Eserleri, canlı yayın programlarının deşifreleri ve sosyal medya paylaşımları incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülebilmektedir.
Sn. Adnan Oktar sevginin önemine vurgu yaptığı eser ve anlatımlarında;
- İnsanların gerçek sevgiyi yaşamaları halinde tüm yeryüzünde müthiş bir dostluk ve kardeşlik ortamının hakim olacağını, sevgisizliğin yol açtığı düşmanlıkların, dargınlıkların tamamen ortadan kalkacağını,
- Sevgiyle çözülmeyecek hiçbir sorun olmadığını,
- En köklü düşmanlıkların bile sevgiyle, güzellikle, halimlikle, şefkatli yaklaşımla çözüleceğini, uzaklıkların yakın dostluklara çevrileceğini,
- Çatışma, öfke ve nefretin sadece yıkım getirdiğini, dolayısıyla her konunun sadece sevgi ile çözümlenebileceğini,
- Toplumlardaki manevi dejenerasyonun sevgi ile düzeltilebileceğini,
- Ülkeler arasındaki diyalogun temelinde sevgi olması gerektiğini,
- Allah’ın sevmeyi, sevilmeyi, sevginin beraberinde getirdiği şefkati, merhameti, dostluğu, kardeşliği, barışı sevdiğini ve tüm insanlığı bu güzel hasletlere teşvik ettiğini,
- İslam’ın sevgi dini, Kuran’ın sevgi kitabı, Müslüman’ın da sevgi insanı olduğunu,
- Kuran’ın özünde hep sevginin olduğunu,
- Sevginin Allah'ın insanlara şart koştuğu bir farz olduğunu,
- Sevginin dinin temeli olduğunu,
- Sevginin imanın başlıca göstergelerinden biri olduğunu,
- İnsanın sevgi duyarlılığının imanı ile doğru orantılı olduğunu,
- Sevginin Yaratılış’ın temel vasfı, dünyanın anlamı, hayatın en önemli gayesi olduğunu,
- Sevginin yaşanmadığı bir dünyanın varolmasının bir anlamının kalmayacağını,
- Din ile sevgi kavramı arasında kopmaz bir bağ olduğunu,
- Dünyadaki imtihanın asıl amacının sevgi olduğunu,
- Son derece asil ve yüce bir duygu olan gerçek sevginin ilminin yalnızca dinde mevcut olduğunu,
- Sevgiyi en yüksek düzeyde yaşamak gerektiğini,
- Gerçek sevgi için sabır, fedakarlık, şefkat, merhamet, koruyuculuk, affedicilik gibi şartların oluşması gerektiğini, bunun da ancak din ahlakı ile mümkün olduğunu,
- İmandan kaynaklanan coşkulu sevginin insana verilen en büyük nimetlerden biri olduğunu,
- Allah’a ve Kuran’a gönülden bağlı bir insanın gerçek bir ‘sevgi insanı’ olduğunu,
- Sevginin verdiği neşe ve enerjiyle insanın ruhunun can bulup dirileceğini
... dile getirmiştir.
- Öte yandan Sn. Adnan Oktar nefreti önlemek için anayasaya kanun maddesi eklensin önerisinde bulunmuş, sevgisizliğin kanunla yasaklanması gerektiğini savunmuştur. Böyle bir teklifte bulunan dünya üzerindeki tek kişidir: “Gaddarlık ve sevgisizliğin kanunla yasaklanması lazım. Tüm müesseselerin sevgiyi esas alması gerektiği, hayat amacı olarak sevginin anlatılmasının şart olduğu, devletin tüm kurumlarının sevgiye göre hareket etmesi gerektiği Anayasa’ya kısa bir madde olarak eklenmeli.” (Adnan Oktar, 4 Temmuz 2018)
- Sosyal medyada sevginin hakim olması, nefretin yasaklanması ve sevgi cümleleri kurulmasının mecbur hale getirilmesini savunmuştur.
- ‘Sevgi politikası’ sözünü ve tanımını ilk olarak gündeme getiren kişi Sn. Adnan Oktar olmuştur.
- Ayrıca Sn. Adnan Oktar okuyucularına ve izleyicilerine hayvan sevgisi aşılamış, tüm dünyaya hayvan sevgisini telkin etmiştir. Sokak hayvanlarına eziyet eden kişileri yayınlarında sert şekilde eleştirmiş, bu kişilere kanunen en ağır cezanın verilmesi gerektiğini dile getirmiş ve konunun ehemmiyetine tekrar tekrar dikkat çekerek kamuoyunda farkındalık oluşmasına vesile olmuştur.
Sn. Adnan Oktar 40 yıldır ortaya koyduğu eserleriyle ve son yıllarda aralıksız her gün günde 7-8 saat yaptığı TV yayınlarıyla sevgi dolu olma, sevecen olma, affedici olma, sevgi dili kullanma konularında gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya çok yoğun ve geniş çaplı bir tebliğ ve telkin faaliyetinde bulunmuştur. Çünkü sevgi dinin esası, İslam’ın ve Kuran’ın temel konusudur. Evrenin yaratılış amacı sevgidir; Allah’ın tüm evreni ve dünya hayatını yaratma sebebidir. Dünya, sevgiyi öğreten, sonsuz sevgi yurdu olan cennete gitmeden önce muhabbet, dostluk ve kardeşlik eğitimi alınan bir kurstan ibarettir. Sn. Adnan Oktar insanların bu gerçeklere göre yaşamaları, birbirlerini çok sevmeleri, birbirlerine her zaman şefkat ve merhamet hisleriyle yaklaşmaları durumunda dünyanın cennet gibi güzel bir ortama dönüşeceğini hatırlatmış, bu konuyu ısrarla gündeme getirmiş, insanları öfke, nefret ve sevgisizlik batağından alıkoymaya çalışmıştır.
Dünya Üzerindeki Müslümanların Kurtuluşu, İslam Birliği'nin Gerçekleşmesi İçin En Akılcı ve Etkili Fikri Mücadeleyi Yürütmüştür
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında dünya üzerindeki karmaşanın temel sebebinin dinsizliğin zalim, sevgisiz hakimiyeti olduğunu, dünyanın dört bir yanında Müslümanların maruz kaldıkları dinsiz zulümden kurtulmanın ise tüm dünya Müslümanlarının kardeş oldukları bilinciyle el ele vermeleri, birlik olmaları ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıyla mümkün olacağını anlatmıştır.
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında;
- Bütün Müslümanların Kuran’ın tavsiyesine uyarak birbirlerini öz aileleri kabul etmeleri, birbirlerine öz kardeşten daha yakın olmaları ve birbirlerine kenetlenmeleri gerektiğini,
- İslam toplumundaki tüm muhtaç insanların mağduriyetlerinin giderilmesinin Müslümanlara farz olduğunu,
- Müslümanlar arasında ayrılığın haram olduğunu,
- Hangi ırktan, hangi milletten veya hangi soydan olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların birbirlerinin velileri ve kardeşleri olduklarını, Müslümanların tüm zerreleriyle birbirine bağlı tek bir vücut gibi olmaları gerektiğini,
- Müslüman aleminin sorununun Müslümanların birbirlerine göstermeleri gereken sevgi ve velayetteki eksiklik olduğunu,
- İslam ülkeleri arasında birlik sağlandığında Müslümanlara karşı uygulanan zulmün anında son bulup dağılacağını,
- Kuran’daki velayet gereği dünyadaki bütün Müslümanlardan; Suriye’de, Filistin'de, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Afganistan’da, Bangladeş’te, Patani’de, Moro'da ve daha pek çok yerde zulümden kurtarılmayı bekleyen insanlardan sorumlu olduğumuzu,
- Kuran’daki velayet ahlakı yaşandığında yeryüzünde yoksul, fakir diye bir sınıfın kalmayacağını dile getirmiştir.
- Filistinli Müslümanların uğradığı zulme son vermek için, Jerusalem Post gibi İsrail’in önemli gazetelerinde köşe yazıları yazmış ve iki devletin birbiriyle savaşmak yerine ittifak etmesi gerektiğine, hem Musevilik’te hem İslam’da öldürmenin haram olduğuna dikkat çekmiştir.
- Filistinli kardeşlerimizin yaşadıkları zorluklara değinen Filistin Zulmü isimli eseriyle Filistin sorununa dikkat çekmiştir. Eser hem Avrupa hem de Ortadoğu dillerine tercüme edilerek dünyanın her yerinde ücretsiz dağıtılmıştır.
- Rohingya Müslümanlarının yaşadıkları baskı ve zulümler henüz Türkiye’de duyulmamışken Rohingyalar Güzeldir adlı bir eser yayınlamış, zor durumdaki kardeşlerimizin sorunlarından tüm dünyayı haberdar etmek için Jakarta Post, Pravda.ru gibi yüksek tirajlı uluslararası medya organlarında makaleler yayınlamıştır.
- Müslümanların zulüm gördüğü Doğu Türkistan konusuna sessiz kalmayıp Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan adlı bir eser yayınlayarak Arakanlı Müslümanların sorunlarına dikkat çekmiş, eserini en yetkili mercilere göndererek Müslümanlara sahip çıkmıştır. Öte yandan bu konuda belgeseller hazırlatmış, televizyon yayınları yapmıştır.
- Yemen, Keşmir, Bosna Müslümanlarının sorunlarının çözümü için de kitaplar yayınlamıştır.
- Mültecilere Yardım isimli bir eser yazarak Suriye, Afganistan, Somali, Myanmar, Irak, Sudan, Yemen ve daha pek çok ülkede yaşanan mülteci sorununa değinmiş, bu sorunun üstesinden gelmek için acilen İttihad-ı İslam’ı oluşturmak gerektiğine dikkat çekmiştir.
Sn. Adnan Oktar tüm bu çalışmalarıyla Müslüman coğrafyada tesanüdü ve dayanışmayı pekiştirmeye gayret etmiş ve bu hususta büyük bir başarı ortaya koymuştur.
Bağnazlığa Karşı En Büyük ve Tarihi İlmi Mücadeleyi Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve anlatımlarında bağnazlığın dünyadaki en büyük tehlikelerden biri olduğuna, dünyada pek çok taraftarının olduğuna ve taraftarları tarafından adeta bir din gibi benimsendiğine, gerçek dinle uzaktan yakından alakasının olmadığına, tam tersine dinin tam zıttı olduğuna dikkat çekmiş, bağnazlığın önüne ancak gerçek din ile geçilebileceğini anlatmıştır. İslamofobi’ye karşı mücadele vermiş, dinimize yönelik yanlış algıları bertaraf etmek amacıyla yazdığı eserlerin ücretsiz olarak dünyanın dört bir yanındaki devlet yetkililerine, akademisyenlere, sporculara, sanatçılara gönderilmesine vesile olmuştur. Öte yandan, Sn. Adnan Oktar bağnazlığın ilmi ve felsefi eleştirisini Kuran’la yapmış, El Kaide ve DEAŞ gibi radikal terör örgütlerinin Türkiye’de zemin bulmasını engellemek için büyük bir hizmet ortaya koymuştur.
Sn. Adnan Oktar bağnazlık tehlikesine dikkat çektiği eser ve anlatımlarında;
- Bağnazlığın tüm dünyayı etkileyen genel bir sorun olduğunu,
- Dünyanın her yerinde, her dinden, her düşünceden bağnazların varolduğunu,
- Hiçbir hak dinin özünde ve temelinde olmayan, dahası hak dinlere tümüyle karşı ve uzak olan sapkın bir zihniyet olduğunu,
- Bağnazlığın kendisinin apayrı bir din olduğunu, nitekim taraftarlarının bağnazlığı adeta bir din gibi benimsediğini,
- Her din, her düşünce içinde bağnazlık dininin temsilcilerinin olduğunu,
- İslam’da, Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta olduğu gibi Marksizm’de, faşizmde, ateizmde de bağnazlar olduğunu,
- Gerçekte İslam'dan son derece uzak bağnaz bir anlayışa sahip oldukları halde İslam adına ortaya çıkan ve kendilerini İslam'ın temsilcileri olarak lanse eden radikal terör örgütlerinin insanlık dışı eylemleri nedeniyle Müslümanların tüm Batı'da potansiyel şüpheli olarak görüldüklerini, kişilik haklarının zedelendiğini ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldıklarını,
- Bağnazlık ve radikalizm ile İslam’ın birbirine tam anlamıyla zıt olduğunu,
- Kelime anlamı dahi barış ve esenlik anlamına gelen İslam’ın, radikalizm gibi vahşi ve korkunç bir zihniyetle birlikte anılmasının çok büyük bir yanlış ve çelişki olduğunu,
- İslam’ın yegane kaynağı olan Kuran'da radikalizme en ufak bir dayanak bulmanın mümkün olmadığını,
- Kuran ayetlerinin inanç ve düşünce özgürlüğünü günümüz modern toplumlarından bile daha ileri düzeyde savunduğunu,
- Kuran’ın insanlara dünyanın en güzel, en kaliteli, en özgür, en konforlu, en modern yaşamı sunduğunu,
- Bağnaz felsefenin düşman olduğu özgürlüğün, kalitenin, sanatın, bilimin ve kadın hak ve özgürlüklerinin en büyük savunucusunun Kuran olduğunu,
- Kuran’ın özgürlüğü, demokrasiyi, huzur, sevinç, kalite gibi kavramları savunduğunu,
- İslam’ın sanat, sevgi, dostluk, güzellik, kalite dini olduğunu,
- Kuran’ı doğru yorumlamak için Kuran’ın ruhunu kavramak gerektiğini,
- Gelenekçi, bağnaz, Ortodoks İslam anlayışının dünyayı cehenneme çevirdiğini,
- Bağnazlığın ortaya koyduğu dehşet dünyasından kurtulmak için Kuran'ın anlattığı gerçek İslam'a sarılmak dışında başka bir yol olmadığını,
- Kendilerini Müslüman gibi gösteren radikallerin tüm dünyaya, ama en çok İslam alemine zarar verdiklerini,
- İslamofobi’nin temel sebeninin hurafeci radikal zihniyet olduğunu,
- Radikallerin gerçek dini bilmediklerini, hurafelerle eğitildiklerini, hatta çoğunun Kuran’ı hiç okumadıklarını ve eylemlerinin temelini hurafelerin oluşturduğunu,
- İslam’da her ideolojiye, her millete, her etnik gruba, her düşünceye, her dine saygının öngörüldüğünü,
- Bağnazlığa ve radikalizme cephe almak isteyenlerin İslam'a cephe alarak büyük bir hataya düştüklerini,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam yaşanmış olsa İslam’ın öngördüğü güzel ahlakın dünyaya hızla yayılacağını,
- İslam adı altında dünyaya yayılan radikal din anlayışını Kuran ile yok etmek gerektiğini,
- Batı’nın karşı olduğu dinin İslam değil, İslam adına dayatılan bağnazlık olduğunu,
- Tüm dünyaya Kuran’a dayalı gerçek İslam’ın anlatılması durumunda İslamofobinin ortadan kalkacağı ve dünyanın zevkle İslam'a yöneleceğini,
- Kuran’ın en temel prensiplerinden birinin sevgi, saygı, her dinden, her fikirden insana şefkat ve koruyuculuk olduğunu,
- Kuran’ın demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü şart koştuğunu,
- Kuran’ın fikir ve inançlara saygılı olmayı emrettiğini,
- İslam’a göre kimsenin dini, dili, ırkı, soyu, etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğratılmaması gerektiğini,
- Laikliğin Kuran’ın bir hükmü olduğunu, gerçek İslam’ın yaşanmasında laikliğin önemli bir rol oynadığını,
- Kuran’da nefrete, çatışmaya, kavgaya, zorbalığa, dayatmaya, tehdide yer olmadığını,
- Kuran’a göre Müslüman’ın modern, bakımlı, asil, akıllı, kültürlü, demokrat ve sevgi dolu olması gerektiğini,
- Kuran’a göre kardeşlik, barış ve sevginin esas olduğunu,
- Kuran’ın Müslümanlara savaşı, zulmü, kin, öfke ve çatışmayı yasakladığını,
- ‘Cihad’ın karşı tarafı ‘bilgilendirmek’, ‘güzel ahlakı öğretmek’, ‘insanları kötülükten uzaklaştırmak’ anlamlarına geldiğini,
- Kuran’ın hayatı, toplumları, şehirleri, mekanları, insanların davranışlarını; kısaca her şeyi güzelleştiren hüküm ve anlatımlarla dolu olduğunu,
- Kuran’ın sevgiyi, samimiyeti, hoşgörüyü, merhameti, tevazuyu, fedakarlığı, iyiliği, güzelliği, temizliği, sanatı, bilimi emrettiğini, bunlarla mükemmel bir yaşam düzeyine ulaşmayı teşvik ettiğini,
- Bağnazlık yoluyla insanların dinden alıkonulmaya çalışıldığını,
- Bağnazlığın İslam’ı içten çökertmek için şeytanın planladığı bir sistem olduğunu,
- Gerçek İslam’ın kadının özgür olduğu, sanatın, bilimin, estetiğin serbest olduğu Kuran İslamı olduğunu,
- Gelenekçi bağnaz zihniyetin kadına bakış açısının hastalıklı bir dünya anlayışının gelişmesine yol açtığını,
- Kuran’a uymanın hayatı kolaylaştırdığını,
- Müziğin, dansın, sanatın Kuran’a göre helal olduğunu,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam’ı herkesin, hatta komünistlerin dahi kabul edeceğini dile getirmiştir.
- Dövmesi olduğu, hızma taktığı, farklı bir saç rengi/modeli olduğu ya da metal müzik dinlediği için bazı kesimler tarafından kınanan gençlerimizin de toplumun kıymetli birer ferdi olduklarını hatırlatmış, kıyafetin ya da aksesuar tercihinin imanı ölçmede bir kriter olmadığını, bu davranışların samimi dindar olmaya bir engel teşkil etmediğini açıklamıştır.
- Başörtüsü taktığı için üniversiteye alınmayan ve dekolte giydiği için şiddete maruz kalan genç kızlarımızın mağduriyetlerine dikkat çekmiştir.
- Kadının kısıtlanması gereken bir varlık olduğu inancının İslam’a değil, bağnazlığa ait olduğunu, bağnazlığın kadın düşmanlığını körüklediğini anlatmış, her koşulda kadınları koruyan ve kollayan bir tavır göstermiştir.
0 notes
INDEPENDENT-TÜRKÇE'NİN MÜSLÜMANLARA EVRİM TEORİSİNİ KABUL ETTİRME TAKTİĞİ
Tumblr media
Independent-Türkçe’nin Müslümanlara Evrimi Kabul Ettirme Taktiği Deşifre Oldu...
İngiliz yayın organı Independent'ın Türkçe versiyonunda  31 Mayıs 2020 tarihinde “Evrim ve din birbiriyle çelişir mi?” başlıklı bir makale yayınlanmıştır. Makalede, evrimci düşünceyi Müslümanlara kabul ettirmek için 9. Yüzyılda yaşamış Arap kökenli edebiyatçı yazar El-Cahiz, “biyolojik evrim teorisinin esas kurucusu” olarak tanıtılıyor ve sözde örnek alınması gereken bir “İslam alimi”ymiş gibi övülmektedir.
Evrim teorisi bilimin her dalında olduğu gibi özellikle paleontoloji alanında büyük darbe yemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın seri şekllinde yayımlanan Yaratılış Atlası adlı eserinde fosiller kapsamlı bir şekilde sergilenerek canlı türlerinin ilk ortaya çıktıkları halleriyle çağlar boyunca sabit kaldıkları ve değişmedikleri sayısız örnekle kanıtlanmıştır. Bu durum paleontolojide “staz”, yani türlerin değişmemesi olarak bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte tesadüflerle cansız maddelerden canlılığın ortaya çıkamayacağı, canlılığın yapıtaşı tek bir proteinin tesadüflerle ortaya çıkamayacağı da ispatladığımız bilimsel bir gerçektir.
Ne var ki, kitlelerin aydınlanması ve evrim teorisine inananların neredeyse kalmaması karşısında evrim taraftarları dogmalarını kabul ettirmek için klasik aldatmaca yöntemlerine tekrar başvurmak zorunda kalmışlardır: İslam dininin evrim teorisine karşı olmadığı kandırmacası. Bu konuda Sayın Adnan Oktar’ın KURAN DARWINİZM'İ YALANLIYOR adlı eseri bu aldatmacaya detaylı bir cevap olarak yayımlanmış, hatta CNNTurk ve HaberTurk TV’deki canlı tartışma programlarında arkadaşlarımız, evrimci ilahiyatçıları Kuran’dan ayetlerle ve güncel bilimsel delillerle çürütmüş, iddialarını en uygun şekilde cevaplamışlardı.
Independent haber sitesi tüm bunlara rağmen, Evrim teorisinin ilk olarak İslam dünyasından çıktığını öne sürerek Müslümanların bu teoriyi kabul etmesi gerektiğini savunmaktadır. Oysa bu çok mantıksız bir önerme şeklidir. Çünkü hem referans verdiği yazarlar din alimi değildir, hem de bahsi geçen eserlerin günümüzde bilimsel bir değeri tabi ki artık kalmamıştır. Bununla beraber, makalede başka pek çok gerçek dışı, çarpık bilgiye de yer verilmiştir. Aşağıda bu hatalı anlatımları cevaplarıyla bulabilirsiniz.
Evrim Teorisinin Esas Kurucusunun El-Cahiz Olduğu İddiası Yanlış Bir Bilgidir
Makalede 9. yüzyılda yaşamış olan Arap kökenli edebiyatçı, hicivci, araştırmacı yazar El-Cahiz evrim teorisinin ilk ortaya atan kişi ve evrimci fikirlerinin kabul edilmesi gereken bir “İslam alimi” olarak tanıtılmaktadır. Ancak burada bir kelime oyunu vardır; Herhangi bir konuda bilgili olmak ayrıdır, din alimi olmak ise apayrıdır. İslam dünyasından çıkan her yazar İslam alimi yani “din alimi” olmaz. Bugün Hristiyan çoğunluğu barındıran Avrupa topraklarında ateistler de vardır, deistler de. Nasıl ki Hristiyan isim taşıyan her kişi Kilise ve Hristiyanlık adına konuşmuyorsa, Arap topraklarından çıkan her araştırmacı-yazar da İslam alimi kabul edilemez. Bu yüzdendir ki, El-Cahiz’in İslam alimi olarak tanıtılması yanlıştır, art niyetlidir. El-Cahiz pek çok konuda kitaplar yazmış, Basra doğumlu tanınmış bir Arap edebiyatçısıdır, dindar ve bilim adamı bir kişiliği ise yoktur.
Tumblr media
9. YY.da Yaşamış Bir Arap Edebiyatçısı EL Cahiz
Söz konusu makalede El-Cahiz dünya tarihinde ilk olarak evrim teorisini ortaya atan kişi olarak tanıtılmıştır. Bu tamamen yanlış bir bilgidir, evrim teorisini ilk olarak El-Cahiz ortaya atmamıştır. Bu anlatım evrimci felsefeyi Müslümanlara hoş göstermeye çalışan, tarihi gerçeklere tamamen ters bir iddiadır. Sayın Adnan Oktar’ın pek çok eserinde de delillendirdiği üzere, evrim teorisi ilk kez Darwin tarafından da ortaya atılmış bir iddia değildir. Her şeye muktedir, yoktan var eden Allah’ın varlığının reddi, insanlık tarihi kadar eskidir. Allah’ın varlığının inkarı, söz konusu inkarcılar için başka sahte güçler bulmayı gerektirmiş, bu da onları doğadaki nesnelere güç atfetmek gibi bir mantıksızlığa sürüklemiştir. İşte Darwinizm de çağlar boyunca Paganizm olarak bilinen putperest tabiatçılık felsefesidir.
Spontane jenerasyon, yani kendi kendine meydana gelme bu felsefenin temelini oluşturur. Kendi kendine canlanma şeklindeki anti-bilimsel inanç Allah inancının karşısında yer almış ve bir kısım materyalistler tarafından nesiller boyunca aktarılagelmiştir. Canlıların kademeli bir şekilde birbirlerinden türediği masalına yazılı haliyle Mısır hiyeroglifleri, Babil ve Sümer yazıtlarında dahi rastlanır. Eski Mısır’da canlıların Nil’in çamurlu sularında “spontan” olarak meydana geldiğine inanılıyordu. Sümerlerde ise canlılığın, aynı şekilde cansız su kaosundan kendiliğinden oluştuğu inancı vardı. Kendi kendine canlanma ve evrim fikri, silsile şeklinde Eski Yunan filozoflarına, daha sonra da Araplara kadar ulaşmıştır.
Epikür ve Lucretus evrim fikrinin önde gelen savunucuları olan Yunan felsefecilerdi. Kendiliğinden oluşum yanılgısı başta Aristoteles olmak üzere pek çok Yunanlı felsefeci tarafından destekleniyordu. Aristoteles’in anlatımıyla güya “hayvanlar, özellikle de bazı kurtlar, böcekler ve bazı bitkiler, döllenme veya benzer üreme tarzına ihtiyaç duymadan, doğada kendi kendilerine oluşuyorlardı”.
Independent makalesinde “evrimin ilk kaynağı” diye gösterilen El-Cahiz’e ait “Kitabul Heyevan” adlı hayvanlar ansiklopedisi de Aristoteles’in “Historia Animalium” (Hayvanlar Tarihçesi) adlı 550 hayvan türünü sınıfladığı ansiklopedik eserinden esinlenmiştir. El-Cahiz ve eserleri hakkındaki bilimsel bir inceleme bu gerçeği gözler önüne sermektedir:
“Câhiz, Kitâbu’l-Hayevân’ı yazarken çeşitli kaynaklardan yararlanmıştır. Bunları Arap şiirleri, haberleri, darb-ı meselleri, Kur’ân ve hadis şeklinde sıralayabiliriz. Bunların yanı sıra Câhiz, Tevrat, İncîl ve çeviri kitaplardan –özellikle Aristoteles’in kitaplarından, hayvanlar hakkındaki görüşlerinden ve ona nisbet edilen sözlerden– nakillerde bulunmuştur. Câhiz, eserinde yararlandığı kaynakları açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmemiştir. Bazen Arapça kaynaklara ve Aristo’nun “el-Hayevân” adlı eserine işaret etmekte, bazen de Aristo’yu “Sâhibu’l-Mantık” olarak isimlendirmektedir.” (CÂHİZ ve EDEBÎ GÖRÜŞLERİ, Dr. Mustafa AYDIN, Syf 23, İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2018)
Görüldüğü gibi, El-Cahiz evrim fikrini ilk olarak ortaya atan kişi hiç değildir, yazdığı ansiklopedi ise Aristoteles’in hayvanlar hakkında yazdığı eserleri ve türler üzerinde yaptığı sınıflamayı temel almaktadır. Kendisi yalnızca Yunan felsefecilerin evrimci fikirlerini İslam dünyasına aktaran bir yazardır.
0 notes
analogue-stories · 4 years
Photo
Tumblr media
Found Treasure
Tyem drew the moist from cold air. He looked at the emptiness ahead of him. ‘This must be the miracle of norther cold’ he thought. He could see the misty mountains at the end of 18 kilometer of empty area. Probably, he was the only creature who able to breathe through lungs. He opened his map once again. He didn’t want to trust his luck at a place like this. Cold was torturing his hands, blood from his hands colored the map. He folded old map and put it in to pocket. His father never mentioned this land before, therefore he was there; to see what his father didn’t tell.
His dad passed away 4-5 months ago. We would like to remember the exact day but could not dive in to memories because of cold. To be honest he even did not know the date. He gave away his father’s belongings to the people in need. Of course he kept some for himself such as a compass and a knife and a map. All these stuff were with him at this nowhere land. His father’s map was not a professional one. It was drawn by hand and there were bloodstains on it. In general it shows an Island on the northern part of the Earth and a tiny spot on that Island.  When he first saw the map he thought that this primitive map that shows nowhere because of it is simplicity. Now realized that simple one was not the map but the land. ‘It must be hard for him to draw anything about this land on this map’ the thought.
He kept walking to his way own the lava ancient lava field. Lava was old but in order to maintain life, it needed to get older more.  To be the only walking and breathing creature for made him feel strange. First he felt it on his chest and that his body started pumping his blood out of his hands and feet, then he realized his senses are getting stronger. Adrenaline made him alive and smile.
When he reached the mountain slope, his eyes were looking for a trial to go top. It didn’t take him to long to find one and only trial. Since there were no plants and no way for plants to grow this hundred years old trail still flagrantly stay the same. Rocks which placed at the edges of the trail called his attention. At some points 4 or 5 rock were placed over under each other. He wonders who, when and how made this trial. He kept walking under the grey sky of North.
At the peak, it was hard for him to believe his own eyes. There was a 3x3 meter huge squared rock in front of him. It was surrounded by stones in a row to beautify. He look close to small stones which are over and under. He could see name alike writings on the each stone but impossible for him to read. Writings were so smooth that nobody could say they were hand crafted but they were. He moved forward to look deeply to huge rock which stand vertical. He realized very tiny and fine curved line over the rock. It was so thin that made impossible to have an idea of whole picture. When he stepped back 1 meter, line were getting visible. ‘A hollow’ he shouted when the saw a delicately shaped hollow on the top of the rock. He took his flask from bag and spill water on the hollow. Spilled water flowed through the thin line with the help of gravity and filled the line. The big picture started appear. Tyem didn’t need to do anything more because all the picture curved only in one line, therefore he just stepped back and wait while the water was filling up the line. Then World Map appear on the Rock. He couldn’t believe in his eyes because he knew that this mountain was under ice for very long time. It had been only 10 years since the ice melt because global warming. It is hard for him to explain this masterly curved on line very very accurate modern world map. He look deeply to the map to find something. First he took a look at the geographic area where he know and compare this map with his elementary school knowledge. Besides the impeccable accurateness of the map, there were no marks or wiring, nothing. After thirty min investigation, he sat down desperately without knowing what to do.
He pulled his father’s knifes and look at it wistfully. He flip it over and look carefully. He saw a shine for a second. When he look closer he saw a word says ‘ Skrifa’. He was almost sure that he heard this word before from his father. It should be mean ‘write’. He stood up and look at the map on the rock again. This time he focus only his current location, to the island. He got a glimpse of the same word on the map on the rock. ‘Skrifa’. What he supposed to write and how? He didn’t even have a pen.
Wind blew between stones crashed his ears. Sound was continuous and stead. He couldn’t believe his ears. He wanted to take a close look at the surrounding stones since this ‘close look’ operations was working for him. He took one of the one of them and take a look at the writing on it. It was hard to understand until he saw a writing says ‘Gunnar’. He knew that this is a Nordic name. After some time he still could not figure what to write or where to write or the maps purpose. So, at least he may made his name immortal by putting it on one of the stones and leaving it here. He pulled his knife and looked for a proper stone, was not hard to find. He found one 2-3 meters away. With his father’s knife he curved his name on the stone ‘ Tyem’ and put the stone near to vertical rock along with others.
He spent one more hour at the same point to pull out some meaning from this map and stones but nothing. He wanted see the map on the rock one last time. He poured precious water at hallow. Map appeared with no difference. Then, he saw tiny mark; ‘+’ at the Northwest Africa where desert conquers the land. He look at stone which he curved his name and said ‘guess I am in ‘loudly. He took his father’s map and started drawing carefully the location of ‘+’ at the back of the paper.  
Finally he found a hint about the hidden treasure. He looked at all the stones around the big rock. There were a lot. The he look that names on the stones. His blood flow velocity started to increase.
He turned back to South. He wondered if he has suitable outfit for desert…
-----------------------------------------------------------------------------
Bulunan HazineTyem, okyanustan gelen ıslak ve soğuk havayı ciğerlerine çekti. Kuzey soğuğunun bir mucizesi olan geniş ve boş alana baktı. 18 km’lik boş alan ‘İkiz Tepeler ’in görkemiyle sonlanmaktaydı. Muhtemel olarak bu alan boyunca akciğer solunumu yapan tek canlı kendisiydi. Haritasına bir kez daha baktı.  Böyle bir yerde işini daha fazla şansa bırakmak istemiyordu. Soğuktan ötürü çatlayan ellerinden akan kan haritayı renklendirmişti. Yıpranmış haritayı cebine kaldırdı. Babası hiçbir hikayesinden buradan bahsetmemişti. Duymadığı şeyi görmek için buradaydı.
Yaklaşık 4-5 ay önce babasını kaybetmişti. Tam tarihi hatırlamak isterdi ama soğuktan ötürü anılara dalamıyordu. Açıkçası ayın kaçı olduğundan bile emin değildi. Bu acı kaybın ardından babasının eşyalarını ihtiyaç sahiplerine vermenin doğru olacağını düşünmüştü. Tabii ki özel bıçak setini, pusulasını ve bazı başka şeyleri kendi için ayırmıştı. Pusula ve bıçak setiyle birlikte bir de harita bulmuştu. Harita profesyonel bir harita değildi. Elle çizilmişti. Genel hatlarıyla dünyanın kuzeyinde bir ada ve bu adanın üzerindeki bir tepecik gösterilmekteydi. Üzerinde kırmızı lekeler vardı. Harita ona çok basit geldiği için aradığı şeyi hiçbir zaman bulamamaktan korkmuştu. Şimdi anladı ki aslında basit olan harita değil yer şekilleriydi. ‘Böyle bir boşlukta haritaya çizecek bir şey bulmak oldukça zordur’ diye düşündü. 
Tarih öncesinden kalma siyah lav kalıntıları üzerinde ilerlemesini sürdürdü. Lavlar eskiydi ama canlılığın yayılması için daha da eskimesi gerekiyordu. Etraftaki tek canlı olması Tyem’e ilginç bir hissiyat vermişti. Göğüs kafesinde başlayan bu his, duyu organlarını kuvvetlendirmiş ve kanın ellerinden çekilmesi sebep olmuştu. Adrenalin yüzünün gülmesine ve soğuğun keyfine varmasına sebep oluyordu.
Dağ yamacına geldiğinde tırmanmak için uygun bir patika aradı gözleri. Bulması zor olmadı. Bitkilerin büyümesi için uygun bir ortam olmadığından yüzyıllar önce açılmış olan tek patika hala bir yılan gibi zirveye uzanıyordu. Patikanın hatları kenarlarında üst üste konulmuş taşlarla belirlenmişti. Bazı noktalarda 4-5 taşın üst üste olduğunu gördü. Kimin, ne zaman, nasıl yaptığını merak etti. Kuzeyin gri gökyüzü altında patikadan ilerleyeme devam etti.
Nihayet tepeye ulaştığında gözlerine inanamadı. Karşısında 3 metreye 3 metre büyüklüğünde kare bir kaya parçası çıktı. Etrafı yine üst üste konulmuş irili ufaklı taşlarla süslenmişti. Taşlara yakından baktı. Üzerlerinde isme benzer yazılar vardı. Antik çağdan kalma bu yazıları okuması mümkün değildi. Yazıların,  pürüzsüz ve hatasız yapısı kalbinin daha hızlı atmasına sebep olmuştu. Tam merkezde dik olarak duran kocaman kare kaya parçasına yakından bakmak için ilerledi. İnce çizgilerden oluşan kocaman bir çizimin taşa oyulmuş olduğunu gördü. O kadar ince oyulmuştu ki resmin tamamını anlamak imkansızdı. 1 metre geriye gittiğinde çizgiler gözden kayboluyordu. Taşın tepesine baktığında hassas şekilde şekillendirilmiş bir oyuk olduğunu gördü. Sırt çantasından matarasını çıkarttı ve bu oyuğa su düktü. Dökülen su yavaş yavaş oyuktan ince yontulmuş çizgilere akmaya başladı. Su yer çekimi etkisiyle akmaya devam ettikçe ince çizgiler dolmaya ve resim yavaş yavaş oluşmaya başladı. Tek bir çizgiyle yontulduğu için su akıyor ve kendi yolunu buluyordu. Resim tam olarak anlaşılır olduğunda, bunun aslında dünya haritası olduğunu anladı. Belki de yüzyıllardır buz altında kalan bu yer son 10 yılda küresel ısınma etkisiyle gün yüzüne çıkmıştı. Bu nedenle bu kadar detaylı bir dünya haritasının bulunmasını kendisine açıklayamıyordu. Haritayı detaylı bir şekilde incelemeye başladı. Bildiği coğrafi yapılardan başladı. Kusursuz olmasının dışında herhangi bir işaret veya mesaj yoktu. Yarım saatlik bir incelemeden sonra ne yapacağını bilmez halde yere oturdu.
Babasının bıçağını çıkarttı ve özlem dolu gözlerle bıçağa baktı. Pürüzsüz yüzeyinde elle bile anlaşılamayacak şekilde ince oyulmuş, tek bir yazı vardı; ‘Skrifa’. Bu kelimeyi babasından duyduğunu hatırlar gibiydi. Yazmak anlamına gelmekteydi. Ayağa kalktı ve taş haritanın üzerinden şuan kendi bulunduğu bölgeye baktı. Oldukça ufak bir şekilde ‘Skrifa’ yazıyordu. Ne yazacaktı? Kalemi yoktu bile!
Rüzgar kayalardan eserek kulağına hücum ediyordu. Yakından incelemek için büyük kayanın etrafında üst üste konularak dizilmiş ufak taşlardan birini eline aldı. Üzerinde amatörce oyulmuş bir isim gördü. Neden kendisinin de isimi olmasın ki diye düşündü.  Bu haritanın ne demek olduğunu anlamamıştı ama en azından buradaki tarihin parçası olabilirdi. Bıçağını çıkarttı ve kendi ismini kazıyacağı uygun bir taş arayışı için etrafına bakındı. 2-3 metre uzakta uygun boyutlarda bi taş buldu. Babasının bıçağıyla güçlü bir şekilde ismini kazıdı; ‘Tyem’. İsmini kazıdığı taşı anıtın yanına koydu.
Yaklaşık 1 saat daha oradan anlam çıkartmaya çalıştı ama başaramadı. Haritayı son bir kez incelemek için kıymetli suyundan son bir kez daha oyuğa su döktü. Su aktı, aktı ve yolunu buldu. Tekrar meydana çıkan haritada pek bir farklılık yoktu. Sadece Kuzey-Batı Afrika’nın çöl kısmında ufak bir ‘+’ işareti belirmişti. İsmini yazdığı minik taş parçasına baktı. ‘Sanırım artık oyundayım’ dedi sesli sesli. Babasının haritasını çıkarttı ve boş arka yüzeyini açtı. ‘+’ olduğu yeri dikkatle çizmeye çalıştı. 
Kayıp hazinede yeni bir ipucu bulmuştu. Etrafındaki süsleme taşlarına baktı. Oldukça fazla sayıda taş vardı. Her birinin üzerinde yazan isimlere baktı. Kanı hızlı akmaya başlamıştı.
Güneye döndü. Soğuktan çöle geçiş için uygun kıyafeti olup olmadığını düşündü…
0 notes
guncelpdfindir-blog · 6 years
Text
Cinsel Sağlık Eğitimi
Cinsel Sağlık Eğitimi Temel bir içgüdü olarak nitelendirilen cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, ahlaki, antropolojik, politik ve ekonomik boyutları olan, bedensel olduğu kadar duygu ve düşüncenin iç içe geçtiği, oldukça karmaşık bir işleyişi ifade etmektedir. Bu nedenle cinselliğin tarihi insanın varoluşuyla başlamasına rağmen, cinselliğin tüm boyutlarını kapsayabilecek bir tanımı hala yapılamamıştır. Çünkü cinsellik, bir yandan canlının ve canlılığın değişmez en temel niteliği, öte yandan da dini, ahlaki ve hukuk kuralları ve kültürel değerler içinde ömür boyu yaşanan kapsamlı bir süreçtir. Cinsel sağlık konusunda yayımlanmış sayısız yayın bulunmaktadır. Ancak bu yayımları pek çoğu eğitici olmaktan öte bilgi kirliliğine neden olmakta, hatta cinseliği istismar etmektedir. Bu nedenle yetkin olan bilim insanlarından oluşan yayın ekibinin hazırlamış olduğu bu eser, cinsel sağlık eğitimi konusunda duyulan ihtiyacı karşılayacak yeterliktedir.
Cinsel Sağlık Eğitimi
0 notes
ozbilgi · 6 years
Text
EVRİM KONUSUN DA SIKÇA SORULAN  SORULAR.
Sayın yazarlarımız eserlerinin sonunda sıkça sorulan sorulara yanıtlayan bir bölümde koymuşlar. İlgimizi çekti. Sayın okuyucularımızın ilgisini çekeceğini umarak bazı alıntılar yapıyoruz.
    Evrimle ilgili yanıtları sayın yazarlarımızdan aldığımız gibi aynı soruyu tersinim teorisi mantığıyla cevap vermeye çalışacağız. Böylece hoş ve faydalı bir kıyaslamanın ortaya çıkacağını umuyoruz.
Evrim ve tersinim nedir? Sayın yazarlarımıza göre geniş anlamda evrim şimdiki varoluşun geçmiştekine göre farklı olmasıdır.
Tersinim ise canlılıkta dahil tüm varoluşun geçmişteki yapısını geleceğe aynen aktaramaması olayıdır. Varoluş zaman içinde az ya da çok tersinime uğrar.
Tersinim; bozulma, yıpranma, azalma, eskime, ihtiyarlama, sakatlanma vb. tüm olumsuzlukların genel ifadesidir. 
Tersinim ve evrim canlıların zaman içinde değiştikleri konusunda (kısmen de olsa) mutabıktır ama yorumu birbirinin zıddıdır.
 Evrime göre değişim olumludur. Tersinime göre değişim olumsuzdur.
    Tersinim bu konuda termodinamiğin ikinci kanunuyla yapmanın zor, bozmanın kolay olduğu ilkeleri ve diğerlerini kanıt olarak gösterir.
    Evrimin ise kanıtı yoktur.
    Biyolojik evrim tarihi boyunca yaşamdaki değişimleri ele alır. Evrime göre yaşayan organizmaların tümü ortak bir ataya sahiptir. Zamanla doğal seçilim gibi biyolojik süreçler sonucunda yeni türlerin ortaya çıkmasına neden olur.
   Evrim teorisi bu varsayımı ortaya atar ama (evrimleşme bir yana) ilk canlının nasıl oluştuğu vb. gibi temel sorular bile hala cevapsızdır.
    Tersinim teorisine göre canlı türleri uygun yer, zaman ve sayılarda kademeli ve mükemmel olarak var edilmişlerdir. Tüm yaşam bu türlerin zaman içinde çeşitlenmesi sonucu meydana gelmiştir.
    Evrim neden nasıl niçin sorularını sormadan konunun derinliğine dalmamayı özen göstererek canlılar arasındaki benzerlikleri kanıt olarak gösterir.
    Evrime göre benzerlikler geçmişteki ortak atadan günümüzdeki canlılara aktarılmış olanlardır.
    Benzerlikleri kanıt olarak gösteren evrim garip denecek bir şekilde benzersizlikleri de kanıt olarak gösterir.
     Evrim mantığına göre benzersizlikler canlıların zaman içinde değiştiklerinin açık göstergesidir.
     Fakat canlılar arasındaki benzerlikler ve benzemezlikler evrim teorisini içinden çıkamayacağı soru burgaçlarının içine de iter.
    Ayrıca; neden nasıl niçin sorularının sorulmaması ve cevaplarının aranmaması (genelde bu sorulara evrimin vereceği herhangi bir cevabı yoktur) evrim teorisini yüzeyselleştirir, basitleştirir ve bilimden uzaklaştırır.
   Sayın yazarlarımızda kitaplarında evrime kanıt olarak gösterdiği canlılar (böcekler) gerçekte; neden, nasıl niçin soruları sorulduğunda evrimi dipsiz kuyulara düşürecek kadar önemlidir.
     Tersinim ise önce kanıt sonra sonuç ilkesine tavizsiz uyduğundan bilimsel gelişmeleri tarafsız gözlerle izler.
     Bu güne kadarki çalışmalarımızın ortaya koyduğu sonuç; canlılığın zayıfladığı, çeşitliliğinin azaldığı ekoloji gibi yaşamsal ve evrensel düzenlerin bozulduğu ya da bozulmak üzere olduğu yönündedir.
Evrim çeşitli veri kaynaklarıyla desteklenen sağlam temellere oturmuş bir kuramdır. Bu veriler fosil kayıtları genetik bilgi, bitkilerin ve hayvanların dağılımı ve türlerin anatomik gelişimsel açıdan benzerlikleri gibi gözlemleri içerir. Bilim insanları bu gözlemler içinde en iyi bilimsel açıklamanın değişerek türeme olduğu sonucunu çıkarmışlardır diye yazabilen sayın yazarlarımızın yukarıda ifade etmeye çalıştığımız büyük gerçeği görememeleri gerçekten ibret ve şaşkınlık vericidir.
   Bilimsel olacağını ve yararlanacağımızı umduğumuz bu kitap beni derin bir hayal kırıklığına uğrattı.
   Artık kanıtsadığımız evrimcilere özel bir şöyle oldu böyle oldu edebiyatından öteye gidememiş.
Evrimle ilgili bol bol propaganda yapılmış ama bir tane bile bilimsel kanıt konulmamış.
Bunun nedeni muhakkak ki evrimin kanıtlanmaya ihtiyacı olmadığını İNANMADIR.
Evrimi bilimin anas,ı babası, amcası, dayısı, ninesi, dedesi olarak tanıtanlara bir tek sorum var.
Mademki evrim böylesine açık bilimsel bir gerçekti sahtekarlıklara, aldatmacalara niçin gerek gördünüz?
Sonuçta;
Dağ bir fare doğurmuş diyeceğim ama ortaya çıkan bir fare bile değil.
Bilim adına üzüldüm.
0 notes
epifizz · 3 years
Note
Medeniyetsizlik mümkün müdür ?
Medeniyet kelimenin kökü itibariyle bir şehir kültürüdür. Günümüzde bu kültürün etkili ve yetkin biçimde araç kullanmasıyla alanı her ne kadar neredeyse global olduysa da hala bu kültürün dışında yaşayan bir takım topluluklar bulunmaktadır. Kaldı ki bu kültürün öncesinde de insanın bir tarihi vardır ve hatta insandan önce de canlılığın tarihi vardır. Böyle bir kurum inşa edilmeden önce de evren gayet iyi idare ettiğine göre, onun alanın dışı da fazlasıyla olasıdır.
Bazen kendi inşa ettiğimiz kurumlara o kadar çok gömülüyoruz ki mitlerimiz gerçekliğimizin kendisi, onun bir anlatısı halini alıyor. Ve bu çerçevenin dışının varlığını unutma noktasına bile varabiliyoruz zaman zaman, çünkü gerçekliğimizi tam da bu çerçeveden kuruyoruz.
0 notes
Text
Cinsel Sağlık Eğitimi
Cinsel Sağlık Eğitimi Temel bir içgüdü olarak nitelendirilen cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, ahlaki, antropolojik, politik ve ekonomik boyutları olan, bedensel olduğu kadar duygu ve düşüncenin iç içe geçtiği, oldukça karmaşık bir işleyişi ifade etmektedir. Bu nedenle cinselliğin tarihi insanın varoluşuyla başlamasına rağmen, cinselliğin tüm boyutlarını kapsayabilecek bir tanımı hala yapılamamıştır. Çünkü cinsellik, bir yandan canlının ve canlılığın değişmez en temel niteliği, öte yandan da dini, ahlaki ve hukuk kuralları ve kültürel değerler içinde ömür boyu yaşanan kapsamlı bir süreçtir. Cinsel sağlık konusunda yayımlanmış sayısız yayın bulunmaktadır. Ancak bu yayımları pek çoğu eğitici olmaktan öte bilgi kirliliğine neden olmakta, hatta cinseliği istismar etmektedir. Bu nedenle yetkin olan bilim insanlarından oluşan yayın ekibinin hazırlamış olduğu bu eser, cinsel sağlık eğitimi konusunda duyulan ihtiyacı karşılayacak yeterliktedir.
Cinsel Sağlık Eğitimi
0 notes
kentdenizlicom-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
KentDenizli.com sizler için yeni bir haber hazırladı: https://www.kentdenizli.com/erdogan-ulke-icin-elini-tasin-altina-koyanlardaniz.html
Erdoğan: “Ülke İçin Elini Taşın Altına Koyanlardanız”
Denizli Sanayici, Tüccar ve İşadamları Platformu, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekciile 8 genel müdürü, Denizli iş dünyası ile buluşturdu. 2017 yılının değerlendirildiği ve 2018’e dair hedeflerin açıklanıp, beklenti ve öngörülerin ele alındığı Ekonomi 2018 Vizyon Toplantısı’na, şehirdeki iş dünyasının temsilcileri, Denizli protokolü ile basın mensupları büyük ilgi gösterdi.
Denizli Sanayici, Tüccar ve İşadamları Platformu’nun Anemon Otel’de düzenlediği Ekonomi 2018 Vizyon Toplantısı’na Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin yanısıra Türk Eximbank Genel Müdürü Adnan Yıldırım, İhracat Genel Müdürü Özgür Volkan Ağar, İthalat Genel Müdürü Ahmet Erkan Çetinkayış, Anlaşmalar Genel Müdürü Mehmet Işkın, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürü Arzu Yılmaz, Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Yurdal Şahin, Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürü Zafer Soylu ile Serbest Bölgeler Yurtdışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürü Uğur Öztürk hazır bulundu.
  ERDOĞAN: “ÜLKE İÇİN ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYANLARDANIZ”
Toplantının açış konuşmasını yapan Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve Denizli Sanayici, Tüccar ve İşadamları Platformu Dönem Sözcüsü Uğur Erdoğan, geçen yıl ekonomi ve ihracatta elde edilen başarıya dikkat çekti. Salondaki davetlilerinin bu başarıda büyük payı bulunduğunu belirten Başkan Erdoğan, Denizlili iş adamlarını kutlayıp, teşekkür etti. Erdoğan, “Sayın Bakanımız da tıpkı sizler gibi, ülkenin kalkınması ile milletinin refahı için elini taşın altına koyanlardandır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım ve Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci, yurtiçindeki ziyaretlerinin yanında bazen haftada 3 farklı ülkeye, 3 farklı coğrafyaya giderek, bizim için ve milleti için dünyanın bir ucundan diğer ucuna koşturuyorlar. Tüm bu çabalarının, ekonomimize olumlu yansımaları oldu.  2017 yılında Türkiye olarak 157 milyar Dolar, Denizli olarak da 3 milyar 67 milyon Dolar ihracataulaştık. Bu başarının, ülkeye ömrünü adamış bu insanların gayretlerinin sonucu olduğunun bilincindeyiz; her birine müteşekkiriz” dedi.
Denizli’nin Türk Eximbank’tan kredi kullanma oranlarını da açıklayan Erdoğan, “Eximbank’tan 2017’de Denizlili 683 şirkete 1 milyar 227 Milyon Dolar destek sağlanmıştır. 535 şirket 524 milyon Dolar kredi, 148 şirket de 703 milyon Dolar sigorta desteği almıştır. Toplam destek oranı Denizli ihracatının yüzde 40’ına tekabül etmektedir. Türkiye ortalaması ise yüzde 25.Bizim önceki yıla göre destek artışımız yüzde 21,6. Türkiye ortalaması ise yüzde 19. Denizli’de 2017 yılında Kredi Garanti Fonu kefaletiyle 6.750 firmamız toplam3 milyar 900 milyon TL kredi kullanmıştır. Bu durum, devletimizin iş alemini yalnız ve sahipsiz bırakmadığının da bir göstergesidir. Yine 2017 yılında 1.047 işletmemiz KOSGEB’den toplam 17 milyon 507 bin Liralık destek almıştır” diye konuştu.
Konuşmasında yabancı yatırımcıların Denizli’ye ilgisinin son bir yılda arttığını da vurgulayan Başkan Erdoğan, “Denizli Ticaret Odası’nın kuruluşundan itibaren geçen seneye kadar ki 91 yıllık sürede, 55 tane yabancı ortaklı şirketimiz vardı. Şehrimize olan güven ve ilgi sayesinde, 2017’de 29 yabancı sermayeli şirket daha şehrimize yatırım yaptı. Almanya, İtalya, Hollanda, Rusya, Fas, Gürcistan, Fransa, Avusturya, İngiltere, Belçika, İsviçre, Portekiz, Ukrayna, ABD, İran, Özbekistan, Güney Afrika, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kosova gibi çok sayıda ülkeden gelen yatırımcılarmadencilik, tekstil, kimya, inşaat, enerji, cam, ambalaj, kağıt, tarım-gıda ve kauçuk sektörlerinde faaliyet göstermekteler” dedi.  
Erdoğan, Kredi Garanti Fonu’nun 2017 yılındaki uygulamalarının oluşturduğu canlılığın devam etmesi için, desteklerin bu yıldan itibaren kalıcı hale getirilmesini beklediklerini de dile getirdi. Başkan Erdoğan, “KOSGEB desteklerinin de sürdürülebilir olması son derece önemlidir! Şu an Eximbank, ihracat öncesi kredi işlemlerini doğrudan yapıyor. Biz iş alemi olarak, Eximbank Denizli Şubesi’nin kredi ve sigorta programlarının tamamını yapar hale getirilecek şekilde büyütülmesini istiyoruz” diye konuştu.
Başkan Erdoğan, toplantıya girerken Bitlis’ten acı bir haber de aldıklarını hatırlattı. Kırsal alandaki operasyon sırasında yaşanan çığın altında kalarak şehit düşen Denizlili Jandarma Astsubay Çavuş Hilmi Öz’e rahmet, yakınları ve silah arkadaşları ile Türk Milleti’ne de başsağlığı diledi.
  BAKAN ZEYBEKCİ: “2018 İHRACAT HEDEFİMİZ 170 MİLYAR DOLAR”
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise konuşmasında, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra 2017 yılını ihracat ve büyüme seferberliği yılı ilan ettiklerini ve bunu gerçekleştirdiklerini belirtti. Türkiye’nin şu an itibarıyla 365 günlük ihracat rakamının 158 milyar Dolar’aulaştığını söyleyen Bakan Zeybekci, “Tarihi zirveleri aştık. Önümüzdeki üç aylık süre içinde artık Türkiye’nin ihracat verilerini söylerken 160 milyar Dolar diye lafa başlayacağız. İnşallah yıl sonunda da 170 milyar Dolar olacak” dedi.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin görüşmeler gerçekleştirdiklerini de anlatan Bakan Zeybekci, “Avrupa Birliği’nin büyükelçilerini bakanlığımızda misafir ederek, Gümrük Birliği güncellenmesi ile ilgili istişarelerde bulunduk. Görüşmelerimiz iyi geçti. Çünkü bu durum, onların da bizim de menfaatine. Şu anda sadece sanayi ürünleri ile kısıtlı olan ticaret hacmimizi gıda, tarım, hizmetler, kamu alımları ve elektronik ticareti de kapsayacak şekilde genişletecektir. Avrupa Birliği’yle 1 – 1,5 yıl içinde 200 milyar Dolar’a, hemen ardından gelecek 5 yıl içinde de 300 milyar Dolar’lık dış ticaret hacmine ulaşmayı hedefledik. Bu yıl, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi açısından bizim için son derece önemli bir dönüm noktası olacak” diye konuştu. 
Ekonomi Bakanı Zeybekci, Eximbank olarak dünyada bir numara olmadığı hedeflediklerini de belirterek, “Toplam ihracatın yüzde 25’ini kredilendirerek, Güney Kore Eximbank’ından sonra ikinci sıradayız. Ama Eximbank olarak 2018 hedefimiz dünyada bir numara olmak. İhracatçıya 39 milyar Dolar’lık imkan sağlandı. Bu seneki hedefleri ise 45 milyar Dolar. En son ekonomik koordinasyonlarda yaptığımız değerlendirmelere göre de Türkiye gerek ihracat rakamlarıyla, gerek ihracat destekleriyle dünyada bir numara olacak” dedi.
Elektronik ticaretin önemine de değinen Bakan Zeybekci, e-ticaretin Çin gibi ülkelerde yüzde 15-16’lar seviyesinde olduğunu anımsattı. Zeybekci,“Gelişmekte olan ülkelerde ise yıllık yüzde 8-9 civarında artarak devam ediyor. Beş yıl sonra dünyadaki ihracatın e-ihracat bölümü yüzde 50’lere yakın hale gelecek. Şu anda e-ticaret sitelerine üye olan ihracatçımızın sayısı 12 bine yaklaştı. Önümüzdeki 1-2 yıl içinde hedefimiz, 100 bin ihracatçıya ulaşmak. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmak için bunlar çok önemli” diye konuştu
Toplantıda, davetlilere Ekonomi bakanı Nihat Zeybekci’nin hayatının anlatıldığı bir belegesel filmi izlettirildi. Yapılan konuşmalar sonrasında Başkan Erdoğan, 10 adet Osmanlı Arması’nın en önemli unsurlarının biraraya getirildiği 1071 taştan oluşan el emeği göz nuru bir tabloyu Bakan Zeybekci’ye hediye etti.
Çardak İlçesi’nde bulunan Özdemir Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Vakıflar Bankası’na ait parsellerin satışıyla ilgili Vakıfbank Genel Müdürü Mehmet Emin Özcan ile Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci arasında protokol imzalanması sonrasında Bakan Zeybekciile kurmayları, iş dünyasından gelen soruları yanıtladı.
0 notes
Text
ADNAN OKTAR OLMASAYDI...
ALLAH'IN RIZASINI KAZANMAYA ADANMIŞ 40 YIL
Tumblr media
Sn. Adnan Oktar, 80'li yıllardan bu yana insanları Allah'ın varlığı, birliği, ahiret, güzel ahlak gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek, İslam’ın tebliğini tüm dünyaya ulaştırmak ve inkarcı ideolojilerin sapkın uygulamalarını yerle bir etmek duasıyla imani, bilimsel, sosyal ve siyasi konularda 350'ye yakın eserkaleme almıştır. 73 yabancı dile çevrilen ve dünya çapında büyük ilgi gören bu eserlerinin yanı sıra ulusal ve uluslararası basında yayınlanan makalelerinde, televizyon programlarında, röportajlarında ve sosyal medya paylaşımlarında devletimizin, milletimizin ve tüm dünya insanlarının iyiliğine, faydasına, ihtiyacına yönelik son derece değerli, hikmetli, özlü ve ufuk açan anlatımlarda bulunmuştur.
Sn. Adnan Oktar’ın 40 yıllık ilmi mücadele tarihini ele almadan ve gerçekleştirdiği çalışmaların Türkiye’ye ve dünyaya sunduğu katkıları incelemeye geçmeden önce, kitaplarını kaleme almaya başladığı ilk yıllarda ülkenin içinde bulunduğu durum ve şartlara kısaca değinmekte fayda vardır.
70-80'lerde "Komünizmin Kalesi" Olarak Bilinen Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Darwinist-Materyalist İdeolojiye Vurulan İlk Darbe
Sn. Adnan Oktar ilmi çalışmalarına başladığı yıllar, komünizmin Türkiye’de çok büyük bir ivme kazandığı yıllardı. Komünist Enternasyonal tüm dünyada toplumları içten çökertme ve ele geçirme çalışmaları yürütüyor, devlete, millete, semavi dinlere ve kutsal değerlere düşman olan Marksist, Leninist, Maoist ideolojileri körükleyerek toplumların anayasal düzenlerini yıkmaya çalışıyordu. Türkiye’deki sol grupları da kontrolüne alan örgüt, bu gruplar üzerinden ülkede yoğun bir komünist propaganda faaliyeti yürütmekteydi. Bu propagandanın etkisiyle toplum kısa sürede komünizmin etkisi altına girmişti. Komünist devrim hayaliyle devlete karşı silahlanan örgütler, ülkeyi terör batağına sokup kan gölüne çevirmişlerdi.
Resmi kayıtlara göre 34 kişinin katledildiği, yüzlerce kişinin yaralandığı 1 Mayıs 1977'deki Taksim mitingi dönemin kanlı komünist terör örneklerinden yalnızca bir tanesidir.
Tüm dünyayı saran komünist ideoloji üniversitelerde de oldukça büyük bir zemin bulmuştu. Ders programlarına büyük oranda materyalist-komünist literatür hakimdi.
O yıllarda Adnan Oktar’ın eğitim gördüğü Mimar Sinan Üniversitesi de çeşitli Marksist-komünist örgütlerin etkisi altındaydı. Öğretim üyelerinin bir kısmı derslerde açıkça materyalist felsefe ve Darwinizm propagandası yapıyorlardı. Öğrenciler arasında da Darwinist-materyalist inanç çok yaygındı.
İşte bu vahim manzara karşısında Sn. Adnan Oktar, Türkiye’yi kaçınılmaz bir felakete doğru sürükleyen komünizm belasının sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm’e karşı bilimsel bir mücadele yürütme kararı aldı. Zira, Darwinizm’in bilimsel olarak çökertilmesinin komünist çevreler için büyük bir yenilgi anlamına geleceğini henüz lise yıllarında fark etmiş, dünyayı saran felaketlerin, savaşların, karışıklıkların, anarşinin, isyanların, ihtilallerin ardında Darwinizm ve materyalizm belası olduğunu, komünizmin ve tüm sol ideolojilerin temel dayanağını ortadan kaldırmak için Darwinist-materyalist felsefeyi ilmen ve fikren çürütmek gerektiğini görmüştü.
Nitekim, o yıllarda din karşıtlığının ve "komünizmin kalesi" olarak ünlenmiş Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni özel olarak tercih etme sebebi de, Marksist görüşün hakim olduğu o ortama girerek materyalizmin ve Darwinizm’in geçersizliğini anlatabilmekti.
Bu amaç doğrultusunda Sn. Adnan Oktar öğretim üyeleri de dahil olmak üzere üniversite ortamındaki herkese Darwinizm'in bilimsel geçersizliğini, Allah'ın varlığını bilimsel olarak ispatlayan Yaratılış mucizelerini anlatmaya başladı. Bu arada, tüm masraflarını ailesinden kendisine kalan gayri menkulleri satarak kendisinin karşıladığı ve üniversitede ücretsiz olarak dağıttığı Evrim Teorisi isimli bir kitapçık çıkardı.
Gerek dağıttığı kitapçık, gerekse üniversitedeki sözlü anlatımları kısa sürede büyük etki oluşturmuştu. Bazı öğretim görevlileri de dahil olmak üzere, önceden katı Darwinist-materyalist dünya görüşüne sahip çok sayıda kişinin Allah'a, dine ve yaratılış gerçeğine yönelik kanaatlerinde olumlu gelişmeler meydana gelmişti. Kaldı ki o dönemde hiçbir Müslümanın yapmaya cesaret edemediği bu tebliğ faaliyetini, akademiyi abluka altına almış, giriş çıkışlarını bile denetleyenen komünist terör örgütlerinin engellemeleri ve ölüm tehditleri altında sürdürmüştü.
Görüldüğü gibi, Sn. Adnan Oktar daha üniversite yıllarından tüm zamanını, enerjisini ve imkanlarını Allah’ın varlığını ve İslam ahlakını en inatçı din ve yaratılış karşıtlarına dahi anlatmaya azmetmiştir. Müslümanların fikri anlamda en çok ezildikleri, hiçbir şekilde seslerini duyuramadıkları, kendilerini ifade etmekten çekindikleri, namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını dahi gizleme gereği duydukları bir dönemde solun ve komünizmin sözde bilimsel temeli olarak kabul edilen Darwinizm’e karşı en büyük bilimsel mücadeleyi sergilemiştir. Bu çok kapsamlı ve yoğun ilmi ve kültürel mücadele sonucunda Darwinizm’in dünya tarihinin en büyük bilim sahtekarlığı olduğu tüm delilleriyle gözler önüne serilmiş ve bunun sonucunda sol ideolojinin felsefi zemini ülke çapında tamamen çökmüştür.
Sn. Adnan Oktar, o yıllardan bugüne Darwinizm’in savaşların, katliamların, kıyımların, çatışmaların felsefi zeminini hazırladığını açıklayan, Kuran'da Rabbimiz'in bildirdiği ahlaki değerleri, Yaratılış mucizelerini, Peygamber Efendimiz (sav)'in örnek ahlakını anlatan, devlete bağlılığın önemini ve bunlar gibi pek çok önemli konuyu ele alan 350 civarında eser kaleme almıştır. Dünya çapında itibar ve rağbet gören dev bir külliyat haline gelen bu eserlerle Adnan Oktar, Kur'an ayetlerinde yer alan çok önemli ilimleri, hikmetleri ve sırları en akılcı, en etkili, en sade ve en bilimsel şekilde çağımızın anlayışına sunmuştur.
Sn. Adnan Oktar’ın Allah’ın varlığını ve birliğini, Kuran mucizelerini, kainattaki yaratılış delillerini ve iman hakikatlerini bilimsel delilleriyle insanların gözleri önüne serdiği, Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in sahih hadisleri ışığında bağnazlık ve hurafelerden arınmış gerçek İslam’ı anlattığı, Türk insanına vatan, millet ve Atatürk sevgisini aşıladığı, dünya üzerindeki siyasi gelişmelerin ve tarihi olayların perde arkasındaki gizli yönlerini gün ışığına çıkardığı bilimsel, kültürel, imani ve siyasi içerikli kitapları ve makaleleri, bu eserlerinden faydalanılarak hazırlanan belgesel filmler ve internet siteleri bugün dünyanın hemen her ülkesindeki her dil ve dinden milyonlarca insana hitap etmektedir. İnternetten ücretsiz indirilip okunabilen eserlerinin yanı sıra Sn. Adnan Oktar'ın, on yılı aşkın bir süredir aralıksız sürdürdüğü televizyon sohbetleri, yerli yabancı kanallara verdiği röportajlar vesilesiyle sayısız insan hidayet bulmuş, imanla şereflenmiş, Kuran’a dayalı güzel ahlakı öğrenmiş, kalbi Allah sevgisi ile dolmuştur.
ADNAN OKTAR OLMASAYDI...
İşte, buraya kadar çok özet halinde aktardığımız, aşağıda da ana başlıklar altında biraz daha detaylandırarak ele aldığımız, 40 yıldan bu yana Türk toplumuna, uluslararası topluma ve tüm insanlığa ulaşmış maddi-manevi sayısız fayda, katkı ve hizmet Sn. ADNAN OKTAR OLMASAYDI GERÇEKLEŞEMEYECEKTİ. Çünkü;
ADNAN OKTAR...
Tüm Dünyayı Etkisi Altına Alan Darwinizmi Bilimsel Olarak Yerle Bir Etmiş, Allah'ın Varlığını ve Yaratılış Gerçeğini Bilimsel Delillerle Gözler Önüne Sermiştir
Sn. Adnan Oktar, Evrim Teorisi'ni çürüten eserlerinde evreni ve canlıları Allah’ın yarattığı gerçeğini, modern bilimsel bulguların Darwinizm’i geçersiz kıldığını, canlılığın kökeninin ‘Yaratılış’ olduğunu insanlara en akılcı ve etkili bir biçimde anlatmıştır. Darwinizm’in bilimin bütün dalları tarafından çürütüldüğünü ve bilimsellik kılıfı altına gizlenen bir pagan felsefesi olduğunu somut delil ve belgelerle ortaya koyan ve Darwinizm sahtekarlığını yerle bir eden Sn. Adnan Oktar, gerek ülkemizde, gerekse dünya çapında çok sayıda insanın Allah’ın varlığını ve Yaratılış gerçeğini fark etmesine vesile olmuştur.
Sn. Adnan Oktar, Darwinizm karşıtı eser ve anlatımlarında;
- Darwinizm’in hiçbir bilimsel delilinin olmadığını,
- Darwinizm’i ispatlayan tek bir fosil örneği bulunmadığını,
- 700 milyon fosilin tek bir tanesinin dahi Darwinizm’e delil teşkil etmediğini,
- Tek bir proteinin bile tesadüfen oluşamadığını ve bunun da Yaratılış’ın net delili olduğunu,
- Canlılardaki mükemmel mimari ve mühendisliğin Darwinist düşünceyi yerle bir ettiğini,
- Darwinizm’in bilimsel bir teori değil, hiçbir bilimsel delili olmayan, akıl ve mantık dışı bir hurafe olduğunu,
- Darwinizm’in biyoloji dersinde değil, “eski kültürlerde batıl dinler” başlığı altında tarih dersinde okutulması gerektiğini,
- Darwinizm’in Sümerler devrinden kalma putperest bir inanç, tesadüfleri ilah edinen bir pagan dini olduğunu,
- Darwinizm’in ruhu açıklayamadığını,
- Darwinizm’in kadını evrimini tamamlamamış hayvan olarak gördüğünü,
- Kuran’ın Darwinizm’i reddettiğini,
- Komünizm, faşizm gibi ideolojilerin sözde bilimsel zeminini teşkil ettiğini,
- Dünyadaki sevgisizliğin, bencilliğin ve materyalist zihniyetin, her şeyi tesadüflerin eseri olarak gören Darwinizm’den kaynaklandığını,
- Terörün ve terörist bölücü örgütlerin Darwinizm’den beslendiğini,
- Terörün ve terörist bölücü örgütlerin önünü kesmek için Darwinist eğitimi durdurmak gerektiğini,
- Bilimsel delillere dayanmayan ve dünya üzerinde yaygın bir kitleyi etkisi altına almış olan Darwinizm’in insanlığa isabet eden fitne ve belalarda büyük rolünün olduğunu,
- Allah'ın varlığını ve Yaratılış gerçeğini kabul etmek istemeyen bilim adamları tarafından ısrarla ayakta tutulmaya çalışıldığını ve Darwinist bir diktatörlük tarafından tüm dünyada körüklendiğini dile getirmiştir.
- Sapkın Darwinist düşüncenin yol açtığı ciddi tehlikelerin fark edilmesini sağlamıştır.
- Dinsizliğin dini olan Darwinizm’in sözde dayanaklarını bilimsel olarak geçersiz kılmayı hayati bir mesele olarak görmüş, bu sahte teoriyi bilimsel olarak yerle bir etme sorumluluğunu tek başına üstlenmiş ve bu önemli görevin yerine getirilmesinde öncü rol oynamıştır.
- Evrendeki her şeyin kusursuz bir plan üzerine yaratıldığını ispatlamıştır.
- Dinsizliğin tarihte ilk defa bu kadar fazla yayılma imkanı bulduğu bir zaman diliminde, dinsizliğin dini olan Darwinizm yerle bir olmuştur.
Günümüz bilim ve teknolojisi ile elde edilen bulgular her geçen gün Darwinizm'e yeni bir darbe indirmekte, teorinin bilimsel bir geçerliliği olmadığı bilim çevreleri tarafından da teyit edilmektedir. Bu büyük gerçeğe teorinin bütün dünyada haraketle savunulduğu ve sahip çıkıldığı yıllarda karşı çıkmış olmak, bu bilim sahtekarlığına karşı bütün insanlığı uyarmış olmak Adnan Oktar’a nasip olmuştur.
0 notes
pdfindiroku-blog · 6 years
Text
Cinsel Sağlık Eğitimi
Cinsel Sağlık Eğitimi
Cinsel Sağlık Eğitimi Temel bir içgüdü olarak nitelendirilen cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, ahlaki, antropolojik, politik ve ekonomik boyutları olan, bedensel olduğu kadar duygu ve düşüncenin iç içe geçtiği, oldukça karmaşık bir işleyişi ifade etmektedir. Bu nedenle cinselliğin tarihi insanın varoluşuyla başlamasına rağmen, cinselliğin tüm boyutlarını kapsayabilecek bir tanımı hala yapılamamıştır. Çünkü cinsellik, bir yandan canlının ve canlılığın değişmez en temel niteliği, öte yandan da dini, ahlaki ve hukuk kuralları ve kültürel değerler içinde ömür boyu yaşanan kapsamlı bir süreçtir. Cinsel sağlık konusunda yayımlanmış sayısız yayın bulunmaktadır. Ancak bu yayımları pek çoğu eğitici olmaktan öte bilgi kirliliğine neden olmakta, hatta cinseliği istismar etmektedir. Bu nedenle yetkin olan bilim insanlarından oluşan yayın ekibinin hazırlamış olduğu bu eser, cinsel sağlık eğitimi konusunda duyulan ihtiyacı karşılayacak yeterliktedir.
Cinsel Sağlık Eğitimi
0 notes