Tumgik
#Benim alıntılarım
feelingoodthings · 5 months
Text
Tumblr media
355 notes · View notes
ay-da-benim-gece-de · 17 days
Text
Çok zor bazen avaz avaz susmak...
118 notes · View notes
mistikadiin · 3 days
Text
Ne var biliyor musun? Hayatımda yeni insanlar görmek istiyorum ve sadece seninle yetinme derdine bir son vermek. Bıkmışlık duygusunun yok olup, yeni insanları tanıdığımdaki merakımın beni canlı tutmasını istiyorum. Çok mu şey istiyorum?
21 notes · View notes
melikeceren · 17 days
Text
Şöyle bir soruyorum kendime bazen "En son ne zaman sevildin?" diye. Cevap bulamıyorum. Bulduğum cevaplar ya çıkmaz yola gidiyor yada bataklığa. Neden diye sordum mesela kendime önce. Neden bu kadar herkes sevilirken neden ben sevilmiyorum diye. Her sorunun cevabı olacak diye birşey olmasa da suçu kendime neden yıktığımı kendime sorarak , kendimi neden yoruyorum ki... Başkalarının beni sevmesine ihtiyacım var mı mesela? Niye başkalarınından onay bekliyorum ve neden kendim için birşey yapmıyorum diye. Sahi o kadar yorulmuşum ki dünyadan başkalarına odaklanmaktan kendimi sevmeyi unutmuşum. Aşk diye birşeyin varlığından bile şüphe duyduğum bu dünyada hislerimde kaybolmuşum. Kötü insanların bile mutlu olduğu bu dünyada ben neden sevilemiyorum?
16 notes · View notes
hissizcivciv · 5 months
Text
Tumblr media
Gün olur ansızın biri geliverir hayatına. Ve sen onu hep tanıyormuşsun gibi hissedersin ilk bakışta. Bir gülüşü bir bakışı hatta konusu seni evinde hissettirir derler ya işte o mesele. Ev dediğin dört tarafı duvarla çevrili kutu değildir. Ev dediğin bazen bir gülüş bazen bir bakış hatta bazen bir kokudur...'🌸
3 notes · View notes
kimsesiz1kebelek · 2 years
Text
Yalnızlık; odalara sığmıyor..."
10 notes · View notes
tebriklerdelirdim · 6 years
Text
Tumblr media
Doctor Who
8 notes · View notes
sadecebirbalikdegil · 3 years
Text
yıllardır kendimi neden başkaları gibi erken yatamıyorum diye sorgularım. akşam erken saatte yatmak, sabah da gün doğar doğmaz olmasa bile erken saatlerde kalkmak istedim hep, çünkü normal olan buydu. insan vücudunun gece uyuyor olması gerekiyor ki bazı hormonlar salgılanabilsin, vücut kendini yenileyebilsin. en azından şuana kadar duyduklarım bu şekilde, bilimin söylediği daha farklı şeyler var mı diye araştırmam gerekiyor. geceleri uyuyamadığımda ya da uyumak istemediğimde kendimi suçlarım hep. sen normal değilsin, biraz bozuksun, daha az saygıya layıksın gibisinden cümleler fısıldarım zihnime. kulağa çok saçma geliyor biliyorum ama düşündüğümde uyuyamamanın beni bu kadar huzursuz etmesinin ana sebebinin bu olduğunu fark ediyorum. uyuyamamak derken, istemsiz bir uyku bozukluğundan değil, bilerek uyumamaktan bahsediyorum. istesem bile bir türlü 1-2'den önce yatağa giremiyorum. bugün mesela, uykumun olduğunun çok farkındaydım. bir iki defa bedenim şiddetli bir şekilde uyardı beni yatağa gir artık diye, ama nedense bir türlü uyumak istemedim. onun yerine saatlerce yakın arkadaşımla telefonla konuşmak, sütlü kahve eşliğinde bloglarda gezmek, yazı okumak istedim. okuduğum yazıyı birazdan alıntılarım, gece/gündüz, ışık/karanlık ve mevsim zıtlıklarının güzelliğinden, her birinin sadece kendi için, kendine has özelliklerinin daha fazla takdir edilerek yaşanması gerektiğinden bahsediyordu. mesela geceyse bu vakti ışıkla, elektronik cihazlarla ya da bizi hızlı dönen hayat modeline bağlayan diğer faktörlerle doldurmak/geçirmek yerine karanlığın, yavaşlığın keyfine varmamızı öğütlüyor. sonbaharda, kışta, soğuğa meydan okurcasına evini daha sıcak yapmaktansa ortamın biraz daha serin kalmasına izin ver ki yatağına girdiğinde o sıcaklığın kendisini daha iyi hissedebilesin. korkma diyor yani sana kısaca, bırak kendini, doğayla paralel olarak konumlanmış olan bedenini dinle, olanı olduğu gibi, değiştirmeden, tüm özüyle yaşa diyor. bence bunun kesinlikle insana verdiği bir rahatlatıcı etkisi/hissiyatı var. güneşin alnında yürürken güneşten korkmamak, bunalıp hayıflanmak yerine birazdan ulaşacağın gölgenin serinliğini hayal etmek, dolayısıyla bulunduğun anı kabul etmek seni daha özgür yapmaz mı? neden sürekli içinde bulunduğumuz çevreyi ve anı değiştirmek isteğindeyiz? insanın huzursuz olması tabii ki çok normal, kimsenin kimseye neden mutsuz olduğunu açıklama gibi bir derdi de yok fakat yine de bu tarz kabullenişlerin insanı daha sakin ve huzurlu yapacağı kuşkusuz bence. aynı zamanda hayatı daha keyifli kılıyor. en azından teoride öyle, bu yazıyı okuyana kadar bu konuda biriktirdiğim çok büyük bir kavrayış ya da anı olmadığı için aktarabileceğim çok bir şey yok maalesef ki, ama en azından pratiğe nasıl uygulanabileceğini biraz zihnimde canlandırabiliyorum. uyku bozukluğundan buraya nasıl geldin derseniz, ben de bilmiyorum. dolanıp dururken buldum ben de kendimi sizin gibi. fakat yazmaya neden başladığımı hatırlıyorum, geceyi daha fazla yaşama isteğimin asıl sebebinin belki de gerçekten ve sadece gececi bir insan olduğunu düşünmem/düğümdendi. belki bu şekilde yaratılmışımdır, her zaman olmasa da bazı günler yavaşlığın, karanlığın ya da loş ışığın, insansızlığın ve sessizliğin keyfini bazı insanlara göre daha daha fazla tadını çıkarma eğilimindeyimdir. eğilim değilse bile bu güzelliğin farkına daha çok varıyor da olabilirim, keşke başkaları da fark etse. aslında etmedikleri için ben geceleri bu kadar yalnızım, bu yüzden minnetkar olmam gerekir, ama onlara da üzülüyorum ister istemez. 
neyse, bu yazı gittikçe saçma ve utanç verici bir yere gidiyor, ve benim de uykum geldi. artık vücudumu dinleme ve dinlenme vakti. günlüğümün ilk girdisi buydu, çok ufuk açan ya da okumaya değer şeyler yazmadığımın farkındayım ama şimdilik düşüncelerimin çapı bu kadar, olduğum halimi kabullenmezsem gelişme de gösteremem, çünkü gelişme kendiliğinden olmuyor maalesef ki. umarım bu yazıyı sonradan düzenleyebiliyorumdur, yarın sabah tekrar bakarım. iyi geceler.
1 note · View note
kshumir · 5 years
Text
Genç Werther'in Acıları alıntılarım
"Sonra da sevgili dostum, karanlık gözlerimi kapladığında ve cennet ile yeryüzü, bir sevgilinin görüntüsü gibi ruhuma yerleşip, gücümü emdiğimde, özlemle düşünürüm: Ah, içimde capcanlı ve sıcacık olan bu düşünceleri acaba bir gün kâğıda aktarıp, ruhuma ayna tutabilecek miyim? Tıpkı ruhumun, mutlak Tanrı'ya ayna tuttuğu gibi! Ah dostum-bu benim gücümü aşıyor-zihnimdeki bu görkemli görüntülerin yükü altında eziliyorum!"
"Canlı ve meraklı duygularımızın kısıtlı sınırlarını düşününce, tüm enerjimizin salt ihtiyaçlara aktarıldığını gördükçe-ki bunun da sefil bir var oluşu sürdürmekten öte bir yararı yok-ve sonra da araştırmalarımızın sonunun pasif bir boyun eğmeden daha fazlası olmadığını, hapishane duvarlarımızı parlak şekiller ve ışıltılı manzaralarla süsleyerek mutlu olduğumuzu düşünüyorum.Tüm bunları gördükçe diyecek söz bulamıyorum Wilhelm. Kendime bakıyorum ve bir dünya görüyorum.Ama bu dünya farklı ve canlı bir güç yerine hayal ve karanlık arzularla dolu.Sonra her şey duyularımın önünde yüzüyor.Dünyada kendi yolumu tuttururken, gülümsüyor ve hayal kuruyorum."
"Yaprakların düştüğünü görmek, ona kışın yaklaştığından başka bir şey ifade etmiyor."
"Tek yapmamız gereken mükemmel olanı görmek ve onu ifade etmeyi göze almak."
"Albert geldi. Artık benim için gitme zamanı. O en asil ve en iyiyi temsil ederken, ben her yanımla ondan aşağıdayım ve o mükemmel varlığa sahip olduğunu görmeye tahammül edemiyorum."
"'Neden her konuda, bu mantıklı, bu delice, bu iyi bu kötü diye sınıflandırma gereği duyarsınız ki? Tüm bunların anlamı ne? Davranışlarımızın altında yatan nedenleri hiç düşündün mü? Bu olaylara neden olan ve onları kaçınılmaz kılan şeyi açıklayabiliyor musun? Açıklayabilirsen, o zaman karar verirken bu kadar aceleci davranamazsın,' dedim"
"Sarhoşlardan tiksinir, ölçüsüzlerden nefret edersiniz ve onları yok sayıp, bir de üstüne yanlarından gelip geçerken, onlardan biri olmadığınız için Tanrı'ya sahte sofular gibi şükredersiniz. Ben birden çok kez sarhoş oldum.Duygularım hep ölçüsüzlük sınırında oldu ve bunu itiraf etmekten çekinmiyorum çünkü kendi deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla, büyük ve etkileyici işler yapan tüm önemli adamlar, toplum tarafından sarhoş ya da deli olarak yaftalanmıştır."
"Tartışmayı sonlandıracaktım çünkü ben kalbimi tamamen açtığımda, basmakalıp ve acınası sözler duymak kadar sabrımı taşıran başka bir şey daha yoktur."
"'İnsan doğasının,' diye devam ettim. 'Sınırları vardır.Yüklü acılara, neşeye ve kedere dayanabilir ancak bu ölçü geçildiği anda yok olur. Sorun, bir insanın güçlü ya da zatıf oluşu değil, acılarının ölçüsüne katlanıp katlanamadığıdır.Bu acı ruhsal ya da fiziksel olanilir ve bence kendine zarar veren bir adama korkak demek, hastalıktan ölen bir adama korkak demek kadar saçmadır.'"
"Artık savaşması mümkün değil ve zavallı ruhu ölmek zorunda."
"'Al işte, yine cenneti andıran bir gün ve yine insanlar bun mahvedecekler,'"
"Sahip olduğum diğer tüm bilgileri başkaları da edinebilir ancak hislerim yalnızca bana aittir."
"Zavallı adam! Ama yine de senin kaderini kıskanıyorum. Kurbanı olduğun deliliği kıskanıyorum. Prensesin için mutlu bir şekilde çiçek arıyorsun-kışın ortasında-ve bulamadığın zaman üzülüp neden yetişmediklerini anlayamıyorsun."
*010519
(İndigo kitap, Gökçe Müderrisoğlu Aktaş çevirisiyle)
21 notes · View notes
Text
Genç Escort Filiz
Fantezilerim, hayal gücüm ile birlikte çok daha benzersiz şekilde gecelerimizde yer alıyor. Diğer kadınların aksine, benim genç olan hayallerim, zihin yapım ve yetkinliğim, sizlerle olan türlü noktalarımın birleşmesini sağlıyor. 21 yaşındaki heyecanı bol olan bir Ankara escort kadınım sonuçta. Sizlerle olan bu dayanılmaz iletişimlerimin sınırsız olmasını sağlayacak yüksek heyecanlarım vardır. Bu heyecanlarımın çıkış noktası ise tabii ki genç, dinamik olmamdan gelen zihin yapımdır. Düşüncelerimi üreten bu genç dinamik zihin yapım sayesinde, seks ile ilgili olan düşüncelerim de terütazedir. Yepyeni olan, gencecik olan o fikirlerim, mutlak hayallere dönüşmektedir. Deneyimli bir kadın olmasam da, hayallerimdeki her şey, gençliğimin ateşi ile deneyimli kadınlara taş çıkartır.
Her nesilden olan o seksi dakikalarımı yaşatabilecek yetkinliği içimde saklamış bulunuyorum. Senin de bu anlam dolu, karşılıksız bir şekilde gelmekte olan güzelliklere merhaba demeni bekliyorum. Senin de heyecanın ile birlikte bana bir adım atmanı bekliyorum. Genç tutkularımı keşfetmiş olan bir erkeğin, dinamik bir geceye hazırlanmasını beklerim. Sonuçta benden o kadar sıradan olacak türden bir geceyi beklemenin ne kadar yanlışlığını göreceksiniz. Ben size bu konudaki iddialı tutumumu tekrardan söylüyorum. Hazzın doruklarına yükseleceksiniz. Hazzın doruk noktalarına ulaşabileceğiniz seksi deneyimlere kendinizi vereceksiniz. Deneyimin bu kadar nazır olduğu yepyeni algıları kabul etmiş olduğunuz vakit, sizlere vermek istediğim türlü alıntılarım olacak. İçerisinde mutluluğun olduğu seksi Gölbaşı genç escort Filiz fantezilerim sizleri bekliyor olacak.
Derin Hazlara İlişki Açacak Gölbaşı Seksi Escort
Gençliğimin bu dinamikliği karşısında heyecanınızı saklayamazsınız. Ben de zaten asla böyle bir şeyi istemem ki. Benimle birlikte yaşamaya hazır olduğunuz o gecenin samimiyetine inanmak isterim. Sende uyandırmış olduğum o heyecanın gerçekliğini görmek isterim. Ya da mesela isteklerini sorgulamak istemem. Samimiyetinin bu noktada hangi konumda olduğunu bilmek için çaba sarf etmek istemem. Çünkü bana gerçek samimiyetini göstermiş olduğunu ön koşul olarak alıyorum. 54 kilosundaki doğal güzelliğime yaftalanacak olan samimiyetin doğal bir samimiyet olduğunu söylemeye gerek var mı? Senden de aynı detayı, aynı güzelliği ateşli, samimi Gölbaşı seksi escort dakikalarımızı yaşarken görmek gibi bir hakkım olmalıdır.
1 note · View note
belkidebirharfimben · 5 years
Text
Düşüyorum, o halde, birşeyler yarım
Arkadaşlar, özellikle de düzenli bir şekilde yazılarımı takip eden en sevdiğim takipçilerim, küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öperim. Eğer bu konuyu daha önce yazmışsam lüften "Ahmed artık tekrara düşüyorsun!" deyu yüzüme vurmayınız. Çünkü bazen unutuyorum. Evet. Düpedüz unutuyorum. Daha önce hakkında kalem oynattığım meseleler zihnimden uçuyor. Bunda da gerçi 'bilginin hakiki kaynağının' Allah olduğuna dair bir delil var ama bir açıdan da beni korkutuyor. Yazılarında tekrara düşenler sevilmezler çünkü. Bediüzzaman'ın kendi seyr u sülûk metodunu tarif için kullandığı 'Dört Hatve' ifadesini bilirsiniz. Hatve 'adım' demektir. Dördün içeriği ise şöyledir: Acz, fakr, şefkat, tefekkür. Kendi cümlelerimize geçmeden müellif-i muhteremin izahlarından bir parça alıntılayalım da yazımıza bereket versin: "Cenab-ı Hakka vâsıl olacak tarikler pek çoktur. Bütün hak tarikler Kur'ân'dan alınmıştır. Fakat tarikatlerin bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarikler içinde, kasır fehmimle Kur'ân'dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarikidir. Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder. Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder. Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tariktir ki, Hakîm ismine isal eder. Şu tarik, hafî tarikler misillü, letâif-i aşere gibi on hatve değil; ve tarik-i cehriye gibi nüfus-u seb'a yedi mertebeye atılan adımlar değil; belki dört hatveden ibarettir." İşte, geçenlerde eski bir yazımı okurken, bu dört adıma dair bencileyin ilginç birşeyi sezdiğimi, ancak üzerinde yeterince duramadığımı farkettim. O da şudur: Bu dört adımın her parçasının insanı 'varoluşuyla barıştıran' bir yanı var. 'Varoluşumuzla barışmak'tan kastettiğim aslında bir tür huzur makamı. Yani şeyler içinde bambaşka birşey olarak tuttuğunuz yerden razı olmak. Daha doğrusu: Büyük resmin içinde işgal ettiğiniz 'şey'likten razı gelmek. Onun öyle olmasından mutluluk duymak. En azından barışmak. Evet. Ben, huzurun, 'şeylerle insanın arasındaki musalaha'dan inkişaf edeceğine inananlardanım. Yani şahitliklerimiz ile sinemiz arasındaki ritim bozukluğu düzeltilirse şarkının aslında güzel olduğu anlaşılır. Tabii böylesi bir barış iki boyutlu okumaları gerekli kılıyor. 1) İçe dönük okumalar. 2) Dışa dönük okumalar. İçe dönük okumalar şeyler arasında 'nece birşey' olduğumuzu anlamak için gerekli bize. Dışa dönük okumalarsa 'ben' denen şeyin etrafında 'nece şeyler' bulunduğunu idrak edebilmek için gerekli. Bu iki okumadan "İşte budur!" denilecek sonuçlara varılırsa insan olmaktan/olduklarından huzur duyar. Hemen burada, İşaratü'l-İ'caz'da da tefsir edilen, benim 'küfür/gaflet psikolojisi tasviri' olarak gördüğüm o ayetlerin de ellerini öpelim: "Onların durumu karanlık gecede ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda, Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır, (artık hiçbir şeyi) görmezler." Sonrasındaki ayetlerde bir misallendirme daha var. Onu da okuyalım: "Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve şimşek bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki, Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." İşte ben her iki ayet-i celilede de yukarıda anlattığım 'yerini bilememe' huzursuzluğunun tasvirini hissederim. Hem 'karanlık gecede ateşsiz kalan' hem de 'yağmurlu havada yolunu yitiren' aynı boşluk hissini yaşamaktadır. Yani etraflarındaki şeyler nelerdir ve kendileri o şeyler içinde nasıl bir konumdadır? Böylesi hayatî soruların cevabını bulamadığı için; kâfir, münafık veya kimi zaman da (bildiği cevaplardan gaflete düşen) bizler, bir bocalama yaşarız. Bu bocalama huzursuzluk olarak okunur. 'Huzursuzluk' diye merkezî bir başlık açtık ama korku da, vehim de, hırs da, öfke de ve daha türlü çeşit dengesizlikler de böylesine 'sınırları bilinmez bir âlemde' yaşama tasavvurundan beslenen sapmalardır aslında. Doğru cevabı bilmeyen öğrencinin şıklar karşısında düştüğü telaşın yukarıda anlattığımız psikolojiye küçüğünün küçüğü bir benzerliği vardır. Tam da bu noktada, arkadaşlar, acz-fakr-şefkat-tefekkür dörtlüsü bize kendimizle ve çevremizle barışmanın imkanlarını sunar. İnsan, 'aciz' ve 'fakir' olduğunu kabul ettiğinde kendisiyle, 'şefkat' ve 'tefekkür' ettiğinde de evreniyle barışır. Taşıyabileceğinden fazlasıyla yüklendiğini farketmedikçe hiçbir çilekeşin çilesi 'azalıcı' değildir. Bediüzzaman'ın, gemiye bindiği halde hâlâ yükünü sırtında taşıyan yolcu misalinde olduğu gibi, insan da 'güç yetiremezliğini' ve 'çok ihtiyaçlı olduğunu' kabullenmedikçe insan olmanın rahatlığına eremez. Hani, yazılarımda sık alıntılarım, Irvin Yalom'un bir sözü vardır: "Tedavi, suçlamanın bitip, sorumluluğun kabul edildiği noktada başlar!" diye. İşte insan da 'yalnızca bir insan' olduğunu kabul ettikçe şifa bulur. Kur'an'ın kendisini 'şifa' olarak tarif etmesinde bunun da payı vardır. Çünkü bize aslımızı anlatır. Aslımızı anlata anlata sanrı 'ben'liklerimiz alır. Elhamdülillah. İnsan aczini ve fakrını kabul ettiğinde 'Hayır!' demesini de öğrenmiş olur. Kime karşı? Önce nefsine karşı. Sonra şeytana karşı. Sonra hevasına karşı. Sonra kibrine karşı. Sonra kendisini dev dalgalarıyla alıp sürüklemek isteyen yaşama telaşına karşı. Sonra? Bu sonraları onlara-yüzlere çıkarmak mümkündür. Fakat en nihayet hepsi aynı güzel şiiri söyler: Karınca, yalnızca bir karınca olduğunu kabul ettiğinde, deveyle yük yarışına girmekten kurtulur. Kimseyle yarışmayan yenilmekten kurtulur. Hatta hayallerimizin ortayaşlarımızdan sonra yapmaya başladığı tazyikattan dahi bizi kurtaran "Ben işte bu kadarım!" diyebilme yetimizdir. Şefkat ve tefekkür ise bize dış âlemimizle barışmanın imkanlarını sunuyor. Mesela: İnsan şefkat ettikçe çevresindeki şeylerle kalbî bir barışma yaşıyor. Bir yavru köpek size yaklaştı. Elinizdeki dürüme doğru anlamlı bakışlar atıyor. Siz de açsınız. Bu köpek şimdi sizin düşmanınız mı? Şefkatliyseniz değil. Şefkatliyseniz ona yedirdiğiniz lokmadan daha leziz şeyler sizin kalbinize akacaktır. Şefkatiniz sayesinde şeyler sizin zararınızdan kurtulacaktır. Şefkatiniz sayesinde 'ben'iniz dünyayla kalbinden barışacaktır. Peki ya tefekkür? Tefekkür de aklın evrenle barışması için gerekli. Başınıza bir musibet geldi diyelim. Bu musibete güzel bir anlam yükleyemedikten sonra onun etkisinden kurtulabilmek mümkün olabilir mi? Çünkü kaybettirdiği çoğu zaman geri getirilmez. Kaybı tastamam kayıptır. Gideni gidendir. İnsan gidenlerle ancak onlara doğru anlamları yükleyebilirse barışabilir. İşte, tefekkürümüz de, Allah'ın Hakîm ismiyle bezeli, 'Ondan gelen herşeyde bir hayır olduğu' düşüncesiyle sarılı, en çirkin sahnelerde bile ötelere bakan bir güzellik arayan açlığıyla 'ben'imizi aklından dünya ile barıştırır. Çıldırmaktan korur. Demek, bu dört hatvenin, kendilik kulemizden çıkıp, ancak içlerinde durduğumuz yerin doğru tanımını yapmakla huzur bulacağımız yönlere, yani içe-dışa doğru adımlar atmaya benzer bir yanı var. Bediüzzaman'ın, geçmişi ve geleceği de katarak, 'şeş cihet/altı yön' kavramlaştırmasıyla andığı bu 'nerede olduğunu anlama' meselesinin dünyada bulacağımız huzurun kaynağı olduğu herhalde su götürmez. İki halet-i ruhiye arasındaki nüansı karanlıkta merdiven inmeye de benzetebiliriz aslında. Hani olur ya. Bazen ayağınız iki basamağı birden aşar karanlıkta ve tabanı umduğunuz yerde bulamamaktan bir boşluk yaşarsınız o an. Bir düşme korkusu duyarsınız. Bocalarsınız. Tuttuğunuz yeri karıştırırsınız. İşte acz, fakr, şefkat ve tefekkür yaşarken bunu aşabilmemizi sağlıyor. Haklarını tam anlamıyla verebilirsek elbette.
1 note · View note
yantekerlek · 3 years
Note
Burda gerginlik olsun diye söylemiyorum ☝🏻“alıntılar” la ilgili laf eden anonim yanteyi bi salar mısın? Neden karıştığını ne gibi bi amaçla öyle bi şey yaptığını bilmediğimden söylüyorum ki “herkesin bloğuna kimse karışamaz” sen de bizim gibi uslu uslu ne yazıyorsa ne paylaşıyorsa oku takip et yahut okuma takip etme, ama müdahale de etme (sabahın nurunda söylediklerim yanlış anlaşılmasın pls..) ama kitap alıntılarını bi sal ben en çoklardan biri onları takip ediyorum 👌🏻🎈
çıkan arbedede yaralandım fkltlşs
kötü bir niyetle söylemediği açık. siz alıntılara ilişen cümleleri nedeniyle heyecan yaptınız diye düşünüyorum. kimse kimseye müdahale edemez zaten. biz kendimize müdahale ettiririz sosyal medyada.
ben çok çeşitli türde post paylaşmayı seviyorum. öyle de yapıyorum. anım olunca anımı yazıyorum. kitap okuyunca alıntılar postluyorum. gördüğüm sevdiğim şeyleri fotoğraflarsam onları paylaşıyorum. bazen röblogun gözüne gözüne vuruyorum. bazen tıngır mıngırlıyorum. bazen şiirtiyorum. bunları bir düzene bir stratejiye göre yapmıyorum. nasıl eserse öyle akıyor. hayatım da öyle akıyor. o nasıl çeşitli akıyorsa burası da o karakterde akıyor.
gelip biri bana yolda yürürken o tarafa yürüme dese. neden diye sorarım? benim iyiliğim içinse o tarafa yürümem. benim iyiliğimle pek alakası yoksa inadına burnumun dikine gitmem ama kendi yoluma devam ederim. alıntı yapmamın yazdığım şeyleri engelleme durumu yok. hem yazarım hem alıntılarım. alıntı yaptım bugün yazı yazamam demiyorum çünkü. ikisini de aynı anda yapabiliyorum. bir tavsiye gelirse neden derim. bakarım duruma göre uygulamaya sokmak gerekiyorsa iyi olacaksa öyle yaparım. ama sadece tavsiye niteliğinde bir bakış açısı sunulmuşsa bana teşekkür ederim yola devam ederim.
uslu uslu kısmına güldüm djjtk. beni uslu uslu takip edin tamam mı? yoksa hepinizin kafasını ısırırım. saldırganlaşırım.
siz sakin olun anonim. siz de iyi niyetlisiniz. o anonim de. ikinizi de çok seviyorum. kendinize iyi bakın. 🌸 Allah hepimize iyilikler versin.
0 notes
ay-da-benim-gece-de · 23 days
Text
Sezen Aksu'nun "Her şey bir anda anlamsız gelecek" dediği noktadayım...
59 notes · View notes
mustafaokutan · 3 years
Photo
Tumblr media
📚Herkese Merhabalar, Çok uzun zamandır okuduğum kitapları sizinle paylaşamıyordum. @yazaremretimur ‘un #Us kitabını çok uzun zaman önce okuyup bitirmiş fakat paylaşma fırsatı bulamamıştım. @emretimur Hocamın kalemini çok seviyor, her kitabı keyifle okuyorum. Bu kitabı diğer kitaplarından biraz daha farklı. Kitap 9 bölümden oluşmakta olup, en çok sevdiğim bölümü etik oldu✌🏻 Kitap deneme, felsefeye giriş tarzında ve kitabı okurken yazarla sohbet ediyormuş gibi hissediyorsunuz. Kitapta yine bir çok yerin altını çizdiğimi belirtmeden edemeyeceğim. Hatta alıntılarım ve incelemelerimin olduğu bir post hazırlamıştım lakin instagram paylaşımımı sildi 🤦🏼‍♀️ Emre Hocamın kitaplarını hala okumayanlar varsa muhakkak okumalı diyorum. Bu kitabı da bir solukta okunacak bir kitap değil. Zira benim elimde de uzun süre kaldı. Düşündüm, not aldım, altını çizdim, her şeyden önce okurken keyif aldım. Alıntılarından bazılarını da burada paylaşacağım 🖤♥️ •Yapma konusunda yetenekli sayılmayız yıkıcılığımız kadar; yani kırıp dökmeyin yeter. •Neticesi acı olan iyi niyetin olduğu yerde kötülük var diyebilir miyiz? Kant’a göre diyemeyiz. İslâm’a göre de. Orada kötülük yok, acı var. Günah da yok. Suç da yok. •Kötülük için niyet esasmış. Kötü bir niyet gerekmiş. Kim kötü niyetli? Parmak kaldırsın. Kimse mi? Sesin mi ulaşmadı acaba? •Sözleriyle bir olmayan özleri özledik. Ne geldiyse başımıza, kendisiyle barışıklardan geldi. Aşağılık yalancılar. •Cesaretin azı korkaklık, çoğu saldırganlık; itidal ol. Budur erdemlisi. Ne savurgan ol ne cimri; orta yoldur iyisi. • Seçtiklerimi seçmiş olduğumu inkar ediyorum kimi zaman çünkü korkuyorum özgürlükten ve güçten, hayatımı yönetiyor olmaktan ve kendimi inşa etmekten. 💝Aşkla okuyoruz 🥰 📸🖋👏Bu fotoğrafın ve yorumun sahibi @cokcaokurazcayazar #instagram#frompasttimes#sudden#instagood#instamood#love#black#blackandwhite#photography#photooftheday#photo#photographer#naturephotography#instalike#instafollow #followforfollowback #evdekal #fashionblogger #fashion #instafasion #blogger #womandays #woman #womanstyle #womanfashion #bookstagram #ihtiras #instabookgram https://www.instagram.com/p/CJLZDBipD3i/?igshid=4qzx8tb2xmgo
0 notes
uyanisyayinevi · 4 years
Photo
Tumblr media
@pikachunungunlugu_ Selamm, nasılsınız 🌸⠀ ⠀ ⠀ Bugün de @inci_geckil63 in kaleminden #içimdekifırtınam kitabıyla geldim 🎈⠀ ⠀ ⠀ Minik grubumuzla beraber okuduk ✌️Baş karakterimiz çektiği sıkıntıları kimseye anlatamaz ve yazıya döker. Kitabımız Aslı'nın yazılarından oluşuyor. Yazıların arasında da kısa sözlere yer vermiş yazarımız. Kitapta baş karakterimizin eşine olan sevgisi dikkat çekiyor. Eşinin ailesi ise sürekli onu ezer, aşağılar. Biz de yeri geldi Aslı' yla beraber üzüldük, yeri geldi onunla beraber sabrettik. Aslı'nın her şeye rağmen yine de eşinin ailesine kötü bir söz bile söylememesi takdire şayan doğrusu. Daha fazla anlatıp spoi vermek istemiyorum ✌️🌸 Bir kaç tane de alıntı bırakayım hemen;⠀ ⠀ ⠀ 🎈Kendimi ruh hapishanesinde gibi düşünüyorum. Ruhumu, bedenimi, özgürlüğümü hapsettiler. Fiziksel değil bu, ruhumun özgürlüğü artık yok.⠀ ⠀ 🎈Ben yalnız, yetim biriyim. Onun için üzerime bu kadar geliyorlar. Nasıl olsa bunun destekçisi yok diye düşünüyorlar. Ama bilmiyorlar, benim Allah'ım var.⠀ ⠀ 🎈Aslında yazmak benim için yaşam idi.⠀ ⠀ 🎈"Bağışla...⠀ Gözyaşlarım içime damla damla aktı.⠀ Tenimi ıslatması gerekirken⠀ Yüreğimi tekrar tekrar kanattı.⠀ Sen bağışla yüreğim."⠀ ⠀ ⠀ Grup arkadaşlarımın yorumları için profilimin öne çıkanlarında "İçimdeki Fırtınam" kısmını inceleyebilirsiniz. 🌸⠀ ⠀ ⠀ ⠀ ⠀ ⠀ ⠀ ⠀ ⠀ #kitap #okuyorum #okudumbitti #kitaptanıtımı #çekiliş #bookstagram #hobimphoto #hobimlifestyle #alıntı #alıntılarım #read #bookphotographer #kadrajımdan #objektimden - #regrann https://www.instagram.com/p/CE7crCWJp72/?igshid=f8j3xqjc1nfh
0 notes
hissizcivciv · 10 months
Text
Bana o gün " ben bir gün hayatında olmazsam bile seni kurtaracağımı bileceğim" demiştin. Ama ne kurtardın, ne de bilebildin. Beni karanlıklarda bırakıp gittin. Sonra bana " Güçlü ol " dedin, acımasız olursan güçlenirsin dedin. Acımasız olamadım ama güçlüyüm. Bugün kötü olsan seni kapımdan kovmam dinlerim seni konu ne olursa olsun. Ama şöyle birşey de var. Benim ışıklarımı yakıp, kendi elinle söndürdüğün günü asla unutamam...'
0 notes