Tumgik
#umudum onda kaldı
Text
Dönersinde beni göremeyip vazgeçtim zanneder üzülürsün diye aynı yerde ömrümü bitirdim ben. Sevmedin diyemezsin..
2 notes · View notes
bnymnn5260 · 1 year
Text
Keşke zor bela unutabilseydik o da olmadı ki. Elimizde kaldı.
0 notes
Text
Unutulmalısın mesela; ihtimal dahilinde bile bir sevda olamazsın. Üstüm o kadar çok açık kaldı ki aşka, bu hastalığı yeni bir hastalıkla iyileştiremem; yorgunum... Kalbimin namus bekçisi öldü, elalemin dilinde hiç susmayan acılı bir dedikodu oldu kalbim.
 
Hayallerin arabasından çoktan indim ben, gözüm yaşlı. Kimi sevdiysem ve kim tarafından hiç sevilmediysem ona açtım şemsiyemi; o ıslanmadan ben sele kapıldım. Yine ağlıyorum işte, eski acıların rüzgarı vuruyor kalbime. Amansız şarkıların parodi  kirpikleri ıslanıyor benden önce, hızlıca iniyor sol gözümden aşağı. Meğer birmişiz.
 
Kime tamam dese kalbim, onda noksan kaldım. Tam değildi ama hiç yok da değildi bence sevda. Olmamışların rüya kelebekleri gibi kondum alnıma, bir çırpıda alın yazım silindi aşka. Bu gece de duvarlar eşlik ediyor, sol bacağımdan öpüyor biri; öteki omzumu ovuyor. Biliyor, her yalnızlığın boynu bükülür tutulur. Duvarlar bu gece de anlıyor beni.
 
Yapamam, artık bu duraklarda hangi yolculuğu tamamlamaya kalkarsa aşk bende; kabul edip ön koltuğuna oturamam. Yaralı var, kırık kalbinin lekeli camından gözyaşları buhar olup etrafa kör ediyor.
 
Ben... Sevilmeyi bilmeyen...
Ötekiler... Sevilip sevmeyenler...
Bir denizin kucağına otursam teknesi batar.
Kimse yok ki bana ağlayan...
 
Hayaller bulutundan düşüp öldüm ben; birinin yastığında kaldı umudum, Ötekinin nefretinden örgü ördü sevda. İki ters bir düz ayrıldım mutluluktan. Kimse yok ki bana ağlayan...
 
Mutluluk zifiri şimdi, korkuyorum. Yutkunma sesim duyuluyor yakından, boğazımın hadsiz sessizliği bozuluyor. Burada olduğumu yine anlamadı sevda.
Kaç teneke bal çaldım, kaç arıya kondu acım; iğnesi benden merhametliydi öyle dedi falcım. Hissetmedim hiçbir sancı.
Buket çiçek gibi sevgi gönlü kabaran bir avare dört döndü başımda, sevilmeyen o kız bendim denize karşı.
 
Yokum, mısır patlatıp sessiz sinema oynatmasın aşk. Konuşarak gidebilirim ben.
Hiç olmadığım o yabancılardan.
Yaban treni 02 18’de kalkıyor işte şimdi tam vakti.
Güzelliğime hicran dolu günleri bir müziğin kısık sesi gibi tattırdı, yolculuk yapmak bile namümkün.
Yarın da bulutlu. Gökyüzüne gözüm değmesin, güneşin olmadığı yerde doğmaz umutlar. Yakamoz misafirliğe gitmiş bulutlarımdan. Ay, dolunun boşluğunda bir dolunay olmuş.
Sevmeyin peki tamam, harflerime değmesin kolunuz bacağınız. Namuslu, çok Namuslu. Gözyaşım gibi çabuk kurur, tükenir kalemde bile tükenmez bir başkalığı vardır. Ruh eşim parkesinde mutluluk pozu veriyor, saatiyle beni arıyor. Ben güz dönümü o, yazda ayaz mirasyedisi... Buluşamadık. Efkar modu açık kalmış aşkın ıstırabına içirdi bir sigara, oysa kalbim kaça sattıysa kendini orada bir ayyaş orada bir süt çocuğu karmaşası... Denge istasyonlarında hemşiresi tansiyon ölçer.
Demem o ki; sevilmeyenin muhabbeti uzadı. Kes gitsin tıraşı. Yapamam.
Sevmek bir bahaneyle uğrasa ben bir daha “merhaba ömrüm” diyemem.
 
Dilara AKSOY
10 notes · View notes
merveturhan98 · 2 years
Text
Merhaba ben M. T.
Bugün ben bunu yazarken perşembe, ama sen bunu pazartesiymiş gibi oku! Haftanın sendromlu günü, lafta kalan başlangıçların başlayamadığı gün pazartesi. Evet, şimdi benim geçmişte yaşadığım bir günü burda seninle paylaşıcam. Günaymış, ama ben hala yataktayım.. Boktan bi zil sesinin eşlik ettiği o alarm çaldı! Gözlerimi yarı kapalı açtım, karşımda beyaz tavan + 5 dk. daha diyen iç ses. Tabi kafada gülümseten düşler felan bi yanda... 😈🤫 "Sikik bir gün daha amk!" diyerek kalkmaya çalıştım. Fakat yatakta yarı uykulu, yorgunluktan bitap düşmüş inşaat amelesi gibi otururken, bi ani hareketle kalktım. Bi su döküm işlemi, sonra baktım aynaya silik bi ifade! Bu sima kimin? Aynadaki saçlar benim mi? Tepesine kuşlar yuva mı yapmış? Gözler en son Kore savaşında gazi düşmüş, 60 yaş üstü dedelerin gözlerini andırıyor. Bi su çarptım yağlı beyaz tenime, sonra hop bi kahve.. Su kaynamış ama ben hala baygın ve ruhsuz... Doldurdum bardağa suyu, aslında tam tersi olucaktı da neyse. Yandı ağzım tabi! Biraz kekrek bi tat başlangıçta, sonra bi tortu gibi.. Taktım kulaklığı, açtım bi şarkı... Bi whatsapp, insta, twitter, face gezdim profil profil, kaydırdım time'ı hep bi kaos! Sonra bi baktım saate yaklaşıyor vakit.!! Hemen koştum odama aldım bi jean, bi tshirt. Sonra az biraz wax'ı da saçlara yedirdik mi, tamamdır. Olmayan karizmayla yola çıkma vakti. Taktım 5'e gidiyorum, saat geldi gelicek.! Sonra yanında bi azar tatlısı... Geldim işe nihayet, baktım ortalığa hep aynı bok! Aynı tantana, aynı terane.. Manavda ümit abi.. Hayattan bezmiş, başladı yine hayat dramına.! Baktım sola, kasada Ayşe. Her zaman ki konusu, komşusu müjgana giren çıkan! Bastım gittim ordan pastane önüne.. Zeynep var orda da, baktı bi ne selam ne sabah.! Döndüm başımı reyona, "Levent" dedim, "kolay gelsin." "AYNEN KRAL!" dedi. Hadi dedim, moral bozmayalım sabah sabah.. Gidicem alt kata, değiştircem üzerimi, yapıcam iş başı! Köşede var şarküteri başı tufan abi, yanında kasabımız kemal dayı. Biri et döver, biri kıyma çeker.. Dedim "kolay gele." Dediler "gelde, yardım ede!" Dedim, "sağolun, şimdi ben meşgulde.." 😅😎 Baktım saate, yine bi gün sonu! Adanalı çiğ köfteci gibi terlemişim.. Değiştirdim üzerimi, baktım bi gökyüzüne... Gece üzerimize perde gibi çökmüş, ömürden bi gün daha. Açtım bi Müslüm, sövdüm böyle hayatın gelmişine geçmişine! Soktum ellerimi ceplerime, yürüdüm yavaş yavaş.. Daracık sokaklara girdim. Gülüşen körpecik kızlar, yanlarında 2 katı hanzolar... Eğdim kafamı önüme, geçtim gittim gölgesiz kaldırımlardan.. Rüzgar esti geçti yamacımdan, durdum bi an bi yokuşun başında, bi parkın tam yanında... Kaldırdım kafamı göğe, baktım uçsuz bucaksız o gökyüzüne.. Yıldızlar, bi dilencinin şapkasında ki madeni paralar gibi dağınık yine! Gülümsedim, sonra eğdim başımı tekrar yere.. Sonra yine baktım o gökyüzüne! Baktım yıldızlara, yıldızlar umudum olan yıldızlar... İçimdeki gecenin ışığı olan, o gözüme ufacık gözüken devasa yıldızlar.. Evet işte onlar, birisini hatırlattı bana.! Birden girdi araya bir iç ses, dedi; "Bas git hadi evine, girdin yine bi çıkmaz düşe!" Eğdim başımı öne, gülümsedim yine ben taşa, taş da gölgeme.. Yürüdüm, birileri geçti yanımdan! Yine bulanıktı yüzleri.. Görmedim, uyumuştum ben çoktan... Yürüdüm, yokuşlar çıktım ardı ardına. Şimdi bir düzlükte bittim, durdum! Baktım sağa sola, kaldırdım başımı gökyüzüne.. Yıldızlarla bezeli o gökyüzü... Gülümsedim, yine, yeniden.. Yürüdüm bir iki adım daha, az kaldı. Gün bitti, yol bitmemişti! Girdim o metruk kapıdan, beni karşılayan yalnızlığım sarıldı bana... Açtım banyonun ışığını, loş bi ortam tabi.. Kafam hafif meşrep, yıldız tozu yuttum biraz önce! Bir de düşlerimi içtim yanında. Geçtim odama, attım üstümdeki zırhı! Vurdum kafamı yastığa, oh miss... 😌 Daldı gözlerim bomboş tavana.. Yine, yine ve yeniden..! O tavan, bomboş bembeyaz o tavan.. Kendimi gördüm onda... Bomboş olan bir şey var derimin içinde, bembeyaz olan.. Bir şey var! Çok derinde... Açtım, baktım içime. Orda battın içime.!!
1 note · View note
ozgurcemavi · 6 years
Photo
Tumblr media
Şurada bir umudum olacaktı.. bul onu.! | İbrahim Tenekeci
142 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 2 years
Text
ben bir rüyaya inanmıştım. hiç değilse kendimizce, kendimize ait başka bir dünya olabileceğine inandım. her şeyin başka türlü olabileceğine inanmıştım. ruhum yalnız değil sanmıştım. çok güzel inandım.
hiç büyümemişim meğer. gerçek dünyayı hiç görmemiş, dünyanın ve hayatın nasıl olduğunu hiç öğrenmemiş, bilmemiş gibi kendimi inandırıp, hayaller kurmuş, rüyalar görmüştüm.
geçmiş zaman ekleri kullandığıma bakmayın. hâlâ görüyorum rüyaları.. hâlâ safça... hâlâ bir umut büyütüyorum içimde. ve sanırım bu beni mahvedecek.
biliyorum artık tek başınayım, hiç kimse olmayacak. aynı rüyaları gördüğüm, hayalleri paylaştığım, dünyaya birlikte kafa tuttuğum... sohbeti, günü, geceyi, yeryüzünü ve gökyüzünü paylaştığım... şifayı, ruhu, hayatı ve daha bilmediğimiz birçok şeyi birlikte keşfettiğim bir insan, bir can, bir ruh olabileceğine inandım. ve o ruhun onda olduğuna inandım. bu mümkün sandım. mümkün değil miydi? imkansız mıydı? fazla hayalperestim belki. daha önce hiç hissetmediğim, hiç inanmadığım, asla mümkün olabileceğini düşünemediğim şeylere ansızın nasıl bu kadar sarıldım anlayamıyorum. aklım almıyor, nasıl bu kadar emin oldum ondan? nasıl herkesten çok ona güvendim, inandım, değer verdim? bilmiyorum. bu neydi, nasıl bir şeydi, onu da bilmiyorum. hiç bilemeyeceğim sanırım.
bildiğim şey, bir daha asla böyle bir şey yaşamayacağım. ilk ve son kez, hayatta bir kez... bir daha asla cesaretim olmayacak, kimseye güvenme ihtimalim olmayacak.. hiçbir şey varlığından haberim olmadığı zamanlardaki hâle dönmeyecek. -zaten dönmesinde...- bende ne çok şey değişti, neler oldu; hiçbirinden haberi olmadı. o neler yaşadı, düşündü, neler hissetti; hiç bilemedim. hiç anlatmadı. bu çok tuhaf geliyor, ‘sen’ diyemiyorum... artık yazdıklarımı okumuyor, hiç yokmuşum gibi davranıyorsun. herhangi biri gibi değil, bir yabancı gibi bile değil. her kim olursa olsun görüyor, duyuyor, okuyor, bir tepki, bir hareket gösteriyorsun. ben hiç var olmamışım gibi. belki de itinayla uzak durduğun, kaçtığın oldum. bunu bilmek beni mahvediyor. nasıl hissettiğim hakkında en ufak bir fikrin olamaz. bir insanı öyle değerli, öyle başka bir yere koyduktan sonra, insan bu kadar yok sayılmayı, uzaklığı, sessizliği, görülmemeyi nereye koyabileceğini bilemiyor. senin için o bağın koptuğunu, o güzel şeylerin artık kaybolduğunu düşünmek ve hissetmek... ama asla öğrenememek, cevap alamamak... yine belirsizlik, yine bilmemek. elimde böyle büyük bir karmaşa kaldı ve ben tüm bunlarla ne yapacağımı bilmiyorum. anlamıyorum. dayanamıyorum da...
kayboldun ve ben seni bulamıyorum. ne yapsam olmuyor. ne kadar uzaklaştın ki bir türlü yaklaşamıyorum, sesimi duyuramıyorum... dermanım kalmadı ama hâlâ deniyorum. belki artık bir anlamım, bir yerim yok sende. belki bir daha seni hiç bulamayacağım, bulamayacağız birbirimizi.
ben bir rüyaya inandım. ve gördüğüm, inandığım rüyalar çok güzeldi, çok başkaydı. sen de o rüyaları gör isterdim. mümkün olabilseydi. sen başka rüyalar görüyorsun belki. benim olmadığım.
belki bir gün okursan diye yazıyorum. ama artık bunun için dahi umudum kalmadı. belki okur, biraz olsun anlayabilirsin beni diye. bende nasıl bir yerin olduğunu.. benim neler hissettiğimi, neler yaşadığımı, nasıl bir hâlde kaldığımı belki, küçük bir ihtimal de olsa hissedersin...
nasıl dağılıyorum, nasıl kayboluyorum anlatamıyorum.
06:38 28/12/2021
10 notes · View notes
sedatuslu · 3 years
Text
W = Fx.Δx
Hiçbir yere gitmedim, hâlâ aynı yerdeyim...
Lisedeyken can çekişen bir dikkatle dinlediğim fizik derslerini anımsıyorum. "Bir cisim..." demişti öğretmenimiz, "... ne kadar yol kat ederse etsin, sonunda aynı noktaya dönerse bir iş yapmış sayılmaz."
Haklıydı, yaşayarak öğrendim.
Çok uzaklara gittim, inkar edemem. Güneşin hiç batmadığı bir yere, tıpkı masallardakini andıran, rüyaların gerçek olduğu sihirli bir ülkeye. Bu öyle bir sihirdi ki yalnızlık aşka, yenilgi umuda, korku cesarete dönüşüyordu orada. Hiç bir şeyden ve hiç kimseden korkmuyordum, çünkü yalnızlığı, yılgınlığı, yoksunluğu sonsuza dek unutmuştum ve güzelliğin tanımı, mutluluğun anlamı, hayatta olmanın amacı yeniden yazılıyordu içimde.
Her gece uykularımı bölen kanlı kabusların yerine, insan bedenine bürünmüş bir peri görüyordum düşümde. Gecem, gündüzüm, gerçeğim ve düşüm, hayattan beklentim, umudum ve aşkım Oydu artık ve ondan öncesini, ondan başkasını, ondan ötesini düşlemiyordum bile.
Bulutlardan yapılmış bir teni vardı Onun. Ama ılık yaz sabahlarının tatlı sürprizi olan kısa ve coşkulu yağmurların müjdecisi beyaz, bereketli, pamuk gibi bulutlardan söz ediyorum. Onu izlemek ruhuma huzur, ona dokunmak bedenime güç veriyordu. Beyaz ve yumuşacık ellerini tutup öptüm, kokladım, okşadım. Kısa yaşamımda gördüğüm en güzel ellerdi onlar. En hünerli, en çalışkan, en değerli ve narin.
"Sen..." diyordum Ona, "...Bu ellerle kırarak aciz varlığımın kabuklarını, tanrısal bir kudretle yeniden yaratacaksın beni." Sonra susup o aydınlık, o sıcacık, o tertemiz avuçlarına bırakıyordum kendimi. Bedenim artık Onun hizmetkârı, ruhum artık Onun esiri oluyordu o anda.
Aşkı onda öğrendim, inkar edemem. Gözlerim Onun her çizgisiyle beni büyüleyen eşsiz güzelliğine dalarken, parmaklarım Onun kusursuz bedeninde gitgide artan bir cüretle gezinirken yalnızlığımı, korkularımı, tutsaklığımı çekip alıyordu ruhumdan. Onun güzel gözlerinin ışıltısında inkar ettim geçmişi, sınırsız bir teslimiyetle döktüm avucuna sırları ve kalbimi söküp kanayan göğsümden, değeri tartışılmaya açık bir armağan gibi verdim avuçlarına.
"Al," dedim, "hayatım artık parmaklarının ucunda, istersen mutlu et istersen öldür beni. Nasılsa yok sayılırım senin olmayınca."
Şimdi hepsi geride kaldı biliyorum. Sözlerin hükmü kalmıyor yenilince zamana. Kulaklara fısıldanan sihirli kelimeler, yanak yanağayken edilen yeminler, gülünerek atlatılan tatsızlıklar, elden ele verilen hediyeler... hepsi bir gün dönümünde yitiriyorlar anlamlarını.
Ve işte buradayım, başladığım yerde. Dün ayaklarımın altında uzanıyordu dünya, sonsuz bir gururla, güvenle, sevinçle bakıyordum hayata. Ama saatler duramadı işte yerinde, takvimler ihanet etti bana. Bir kez daha kuruldu sonsuz uçurum, aldığı yere bıraktı beni fırtına.
Beni ben yapanlar nerede, beni benden alıp bana verenler? Aşkı bulunca yitirdiklerim, dönüşüm olmayacakmışçasına sırt çevirdiklerim; Karanlığım, yalanlarım, düşlerim ve kalemim. İçinde seneler boyu yaşadığım saydam kafesim. Avuçlar dolusu kül, çığlıkla bölünen uyku, hastalıklı tutkular ve ilhamlarım. Açın kollarınızı bana, işte yeniden buradayım.
Hiçbir yere gitmedim, hâlâ aynı yerdeyim...
3 notes · View notes
emirzmm · 3 years
Text
umudum onda kaldı
0 notes
sweenzir-blog · 7 years
Conversation
Ben ona deniz gözlüm demiştim. Onda umudum kaldı . Yarım kaldım çünki suan. Bi saniye mi çıkmaz aklımdan güzel gözleri .. Rabbim onu unutturacak kişiler çıkar karşıma. Her gece bi dert . Her gece bi yıl gibi. Her yıl dertli ..
2 notes · View notes
rivayett-blog · 7 years
Text
20 Şubat
21 Şubat) Çok özledim. İçimde büyük bir sıkıntı var. Bazen ağlamak geliyor içimden; beceremiyorum. İçimdeki sıkıntıyı da atamıyorum. Sürekli aklım onda. Ama hayat devam ediyor (bu da çok can sıkıcı). Okula gidiyorum, derslere giriyorum… Hatta bugün hiç ders kaçırmadım. (13:49) fotoğraflarımıza baktım biraz önce. İlk fotoğrafımız, senin bana kötü baktığın fotoğraf… bu notlarla rahatlatıyorum kendimi. Engeli kaldırmışsın o beni biraz daha rahatlattı. Belki de profili kapattın. Özlemiyorum. Üzülüyorum. Çok üzülüyorum. Senin başkasını sevme ihtimalinden korkuyorum bu ara verdiğimiz zamanda. Bu sabah ağlayarak uyandım. Gözümden bir damla yaş aktı. Sağ gözümden… (20:27)
22 Şubat) Snapini gördüm. Bu kadar mutlu gözükmen moralimi bozdu. İnan, bende o snapleri atacak hal bile yok. Demek arada beni unutabiliyorsun. Ne diyeyim ki. Çok kötüyüm tahmin edemezsin. (00:50) Dünden daha iyiyim. Hala sıkıntı var içimde. Arayacaksın ya da mesaj atacaksın, biliyorum. Onu bekliyorum. Her geçen gün geri dönmeyeceğini düşünüyorum. Umudum tükeniyor. (14:10) Özledim… (17:31) Biraz önce bensiz daha iyi olduğunu öğrendim. Bu sefer ben seni, senin beni sevdiğinden daha çok sevdim. Her şeye rağmen kabul et bunu. Söyleyecek çok şey var da tıkanıyorum. Bu notları bir gün okumanı isterim. Ben, senin beni beklediğin kadar uzun bekleyemem. Tanırsın beni. Ama bu sefer seni gerçekten sevdim. “En çok neyimi seviyorsun?” diye sormuştun. Kokunu seviyorum. Arada burnuma geliyor hala kokun. Biteceğini bildiğim için koklamak istemiyorum. Çok şey söylerim, istesem mesaj da atarım, ama yapmayacağım. Eskiden ulaşmayı arzuladığım şeye şimdi, seni severken ulaşmak çok koydu bana. Beni artık sevmiyorsun, biliyorum. Sen sorduğumda bunu söyleyemesen de biliyorum. Ne kadar özür dilesem boş, onu da biliyorum ki özür dilemek sadece senin için değil, benim için de bir şeyi değiştirmiyor. Özürlerim benim sana yaptıklarımın, senin de beni sevmemenin acısını dindirmiyor. Yani aslında özür dilerken sadece senden değil kendimden de özür diliyordum. Bilmiyorum özür dileyince geçer belki; öyle zannettim. Gördüm ki yanılmışım. Bu en uzun notum oldu galiba. Belki de son notum. Her ne kadar bu söylediğime inanmasam da… Ben seni gerçekten sevdim. Sana ilk günlerde söylediğim şeyleri unuttuğun için beni anlamadın. Her geçen gün de daha çok sevmek için çabaladım. Senin sevgine yetişmek için. Geçmişteki sevgine… Şu anda sadece mutlu olmamanı istiyorum çünkü bir tek benimle mutlu ol istiyorum. En çok da başka biriyle sevgili olmandan korkuyorum. Olacaksan sonra ol. Ben sana olan sevgimi yendikten sonra. Biliyorum ki bir daha gelmeyeceksin. O yüzden artık seni beklemeyeceğim; kendi sevgimle savaşacağım. Bir de şimdi paketimdeki son sigaramı içeceğim. (22:01)
23 Şubat) Hala seni düşünüyorum. Belki de sen şu anda kızlarla sohbet ediyorsun, belki film izliyorsun, belki mesajlaşıyorsun… beni düşünme ihtimalin bunların yanında çok düşük. Seni suçlayamam bunun için. Her notta biraz daha rahatladığımı farkediyorum. Beni kaybediyorsun. Seni kaybettim… (02:52) Düşünmekten yoruldum artık… Aklımdan çıkmıyor. Umut tükeniyor. Sıkılıyorum. Bir sabah uyanacağım -belki de yarın sabah olacak o sabah- seni unutmuş olacağım. Aniden… Böyle olmamalıydı. Beni eski Emre yapman umuduyla gelmiştim sana. Senin de halin yoktu buna biliyorum. Benim bencilliğim. Umarım bir gün beni affedersin. Beni sevdiğin kadar birini seversin umarım. Benim yapamadıklarımı yapar sana belki… Duyguları dile dökememek ne kötü bir şeymiş. Çok kez tattın bunu demi. Biliyorum. Affet beni. Her boku biliyorum da hiçbir şeyi beceremiyorum. Galiba gerçekten seni anlamıyorum. Beni affet. Bir gün yine beni sever misin? Seversen ve ben de başkasını seviyor olursam yine affet beni. Fazla da bekleme. Hatta hiç bekleme beni. Yorulma artık. Tam şimdi mesaj atsan hiçbir şey hissetmem herhalde. Kaybediyorum duygularımı Cansu. Buna ağlayabilirim işte. Bir gün beni sevgiyle saygıyla yad edersin umarım. Anla beni… (03:16) Sesini duydum yarım saat önce. Biraz kırgındı. Belki yeni uyandığından böyleydi belki çok derin bir üzüntü içindeydin. (17:06) Yarım kaldı notum. Ne diyordum. Evet. Beni sormadan telefonu kapatırsın diye çok korktum. Sorman hoşuma gitti, umut verdi. Ama çok durmadın üzerimde. Acelen vardı zaten. Şimdi dönsen bana, mesaj atsan mesela, beni bu halde bıraktığın için, yani 21 Şubat'tan önce olduğum gibi olamayacağım sana; biliyorsun bunu değil mi? Ama seni hala özlüyorum… Cansu çok özledim. Hem de çok. Tamam belki biraz abartıyorum şu anda özlemimi ama bu halimin tek ilacı ya sensin ya da unutmak. Ben seni istiyorum. Sana bunları yaşattığım için ne kadar üzgünüm bir bilsen. Yüzüne tükürülesi bir adamım ben. Haklısın aslında. Ben olsam sana senin yaptıklarının hiçbirini yapmazdım. Şimdi yapsan benim yaptıklarımı, yine yapmam gelecekte senin yaptıklarını. Bu kadar karışık yazmakta kötü bir şey ama sen anlarsın beni. Beni en iyi sen anlarsın. Artık burası da yetmeyecek gibi bu notlara. Ama hep böyle yazmak istiyorum düşündüğüm ve hissettiğim şeyleri… Erken dönmen dileğiyle… Çünkü sen dönmedikçe ben bitiyorum. Bırak günleri saatler, dakikalar bile aleyhimize işliyor şu anda. O kadar uzun zamanlar… Yani şimdi değil de bir saat sonra mesaj atsan, bambaşka duygularım olabilir sana karşı. Kendimden emin değilim. Çok karışığım… Her zaman farklı bir sürprizim oluyor sana değil mi? Daha önce neler neler yaptım, şimdi neler yaptım. Sürprizler böyle kötü de olabiliyor demek ki. Herkes “sürpriz"in kelime anlamını yanlış biliyor. Bilmiyor, hissediyor. Hep "iyi bir şey” algısı yaratıyor. Ben öyle olmadığını öğrendim. Sen öğrettin. Daha doğrusu senin sayende öğrendim. Her neyse işte. Konumuz o değil. Konumuz sensin. Konumuz sensin, düşüncemiz sen, duygumuz sen, özlemimiz sen… Aşk? Aşk tükeniyor, zaman işliyor… “Beni sevmiyor muydun?” diye sordum ya telefonda. Onu ‘geri döner misin acaba’ diye sordum. Sen beni sevdiğinde hep peşimdeydin çünkü. Şimdi bilmiyorum. Bilmemek bana güven vermiyor. Bilsem “dönecek yeeaaaa” felan diye gezeceğim ortada. Sevmediğine emin olsam, yoluma bakacağım ben de. “Şu kız güzelmiş” diyeceğim kendi kendime, “Bana mı baktı lan?” diye düşüneceğim… Şimdi her “Güzel kızmış.” dediğimde sen geliyorsun aklıma. Sana ihanet ediyormuşum gibi. Oysa ki sen yoksun. Sadece ben varım… Sende bakıyor musun erkeklere artık? “Yakışıklıymış lan.” diye? Sen pek 'lan’ demezsin. Bakıyorsan bile benim gibi ihanet ediyormuş gibi hissediyor musun? Bakamıyorsun bile belki de… Galiba Can, içeride senin sevdiğin Arix'i dinliyor. O şarkı mı emin değilim. Kontrol edeceğim bu not bitince. Çok yazdım yine zaten okuması zor olacak. Sana zorluk çıkarmayayım daha fazla o zaman. Yeterince çıkardım zaten. (17:40) Uyumuşum. Senli rüyalar gördüm. Bayağı uzun rüyalar. Hatırlamıyorum şimdi. (20:40)
24 Şubat) Saçlarını boyatmışsın. Görüyorum ki hayat senin için oldukça iyi gidiyor. Bencilim. Buna sevinmem gerekiyorken daha çok üzülüyorum. Kusuruma bakma, geç sevdim biraz. Ama çok sevdim. Çok üzgünüm… “ Kirvem! Hallarımı aynı böyle yaz. Rivayet sanılır belki…” (02:07) Ben böyle yaşayamam. Sonu belli olmayan bir özlem içindeyim. Günlerim bok gibi geçiyor. Bu aralar en çok “Mal gibi oldun.” sözünü duyuyorum mesela. Gülünecek haldeyim. Dikkatsizim. Gittiğinden beri 1 sayfa okumadım mesela. Bugün biraz ders çalıştım sadece… Sen gitmeden önce sigarayı bırakmayı düşünüyordum. Şimdi halimden en iyi o anlıyor; e benim de dertleşecek birine ihtiyacım var, içiyorum. İnsanlar bu halimden sıkıldılar. Böyle olamam ben, yaşayamam. Konuşmuyorum mesela artık… Aylak bir adamım ben. O da kitapta sevdiği kadını bulduğunu zannettiği anda kaybediyordu. Ondan öncesi hep düşünmeden, içgüdüsel hareketler… Hala gittiğine inanamıyorum. Gittin mi? Rüyalarımın baş karakterisin bu aralar. Söylemiş miydim? Ha evet, daha fazla unutkan oldum gittin gideli. Acıkmıyorum da artık. Hissetmiyorum. Atıştırıyorum öyle… Ya özleminden öleceğim ya da unutacağım. Hangisini istersin? İkisi aynı fiyat. Yaparız bi güzellik, sen keyfine bak… Demek her şeyi öğrendikten sonra beni hiç sevmedin… Sahteden elimi tuttun yani, öyle mi? Sahteden güldün, sahteden öptün (ki evet öpüşlerin çok sahteydi.) sahteden sarıldın, öyle mi? Bir tek ağlayışın gerçekti. O da hep kendine acıdığın için ağladın. Oysa bilsen gözümde ne büyük lütuftasın. Ama haklısın, benim gözümün ne önemi var… Belki de bütün not boyunca seni suçladım. Suçlu benim, beni yanlış anlama. Senden sadece beni sevmeni bekledim. Sevdiğine de inandım biliyor musun? Güzel zamanlardı evet. Bunları sana yazamadığım için yazıyorum. Ne kadar sürecek dersen bilmiyorum… En çok seni başkasıyla hayal etmek koyuyor biliyor musun? Sen şu anda başkasını sevebilirsin. Ben sevemem. Ben senin 2. Ali'n oldum galiba. Bundan sonra ben de senin peşinden koşacağım, bir don şans isteyeceğim. Sen kabul etmeyeceksin. Belki aklın başkasında olacak o sıra belki de yapamayacağını bildiğinden uğraşmayacaksın. Ama merak etme, sen bana dönmek istemezsen ben senin peşinde koşmayacağım. O hatayı yapmayacağım. Ali kadar sevmediğimden değil seni, kendimi daha fazla küçük düşürmek istemediğimden. Belki de Ali kadar sevmemişimdir seni kim bilir. Bu söylediklerim Ali'nin sevgisiyle yarışabilmem için bir kıstas mı sence? Sevgi böyle mi yarıştırılır? Ya da ben kimim? Bir de Gökhan var. Kimsenin sevmediği ama senin sevdiğin… Bak artık beni de kimse sevmiyor. Onunla da ortak bi yönüm var. Hepimizin kesişimi sen… Cansu’m… Bu kelimeyi ne kadar içten kullanıyordum… ah o zamanlar… Çok mutlu olabilirdik. Hem de çok… Ben bunları yapmasaydım tabii. Haydi ben bunları yaptım da sen neden bu kadar taktın? Mutlu olmamızdan daha mı önemliydi yaptıklarım? Yoksa sen mi mutlu olamadın? Ya da belki biz olamadık… “Madem beni bırakıp gittin, yazsınlar adımı bir mermere” (03:00) Bugün çok rahatım. Neden bilmiyorum. Artık sadece yalnız kalınca aklıma geliyorsun. Aklıma gelmekten kastım canımın sıkılması. Yoksa aklım hala hep sende. Azap içindeki hallerimden biraz olsun kurtuldum. Bunda en çok Havva'yla konuşmamın etkisi var. Sana söylememesi gereken şeyler ve şeyleri söylemiş. Seni unutmadan beklemem gerekiyor hakikatte. Ama bu şekilde yapamam Cansu. Yaşayamam böyle. Kaç gündür ne doğru düzgün yemek yedim su içtim, ne düşünebildim ne konuşabildim. Ne zaman döneceğinin belli olmadığı tarihe kadar ben bekleyemem öyle. Yaşanmaz çünkü. Bir sürü dersim, ödevim, kitabım var. Anla beni… Bak şimdi yalnız kaldım ya yine azaplara sürükleniyorum… Normal yaşantıma dönüp hayatımı idame ettirmem gerek. Mesela şimdi bir çay alacağım gidip; şayet annem çayı dökmemişse. Sonra Aslı'nın bana söylediği dizinin ilk bölümüne bakacağım. Telefonum şarj olduktan sonra kitap okuyacağım. Telefondan kitaptaki kelimelerin anlamına bakacağım. Sonra gece olacak yatağıma gireceğim snaplere, Twitter'a, İnstagram'a bakacağım. Snaplere bakarken belki de senin attığın snape denk geleceğim. Yine üzüleceğim. Spotify'ı açıp şarkı çaldıracağım seni daha iyi düşünebilmek için. Sonra bulamayacağım adam akıllı bir şarkı. Eskiden benim gibi olan insanlar ne yapıyormuş acaba? Mecnun mesela. Açıp kederli bir Ahmet Kaya ya da ne bileyim Ezginin Günlüğü dinleyememiş hiç. Dağa taşa vurmuş kendini. Ferhat da öyle… Ben de öyleyim sayılır zaten, şarkı bulamıyorum. Ben de yatıyorum öyle… En çok senin orada gülebiliyor olman, sohbet edebiliyor olman bana koyuyor, söylemiş miydim bunu? Çünkü ben kaç gündür bunların hiçbirini yapamıyorum adam akıllı. Neşeyle gülemedim hiç. Hep bir burukluk gülüşlerimde… Bugün ilk defa adam akıllı kütüphaneci abiyle konuştum. Bana kitap nasıl alınır onu tarif etti. Ben pek konuşmadım aslında. Konuşmaya ihtiyacı varmış galiba, hiç fırsat vermedi ki konuşayım. Öyle işte… Ben böyleyim. Sen nasılsın? (20:11) Onur seninle konuşup ona göre bana bekle ya da bekleme diyeceğini söyledi. Bekleme demesine de hazırım bekle demesine de. Her aradığında beni soruyormuşsun. Neden soruyorsun anlam veremedim. İçimden bir ses Onur'un bana bekleme diyeceğini söylüyor. Bu beni biraz yıkar aslında, yalan söyledim. 15 Ocak'tan beridir sana söylediğim ilk yalan olabilir bu. Biraz dertlere salar bu beni, biraz kötü olurum. Onur bana senin de merak ettiğin bir soru sormuştu geçenlerde. Artık hangi gün hangi olaylar oldu hatırlamıyorum biliyor musun. Komik aslında. Ama acı. “Ne oldu da böyle sevdin?” diye sordu bana. Sen bu sorunun cevabını “Vicdan” olarak veriyorsun. Belki Onur'a da bahsettin bu düşüncenden. Onur da bana sordu. Çünkü ani bir soruydu bu. Biraz sorudaki vurgu böyle hissettiriyor bana. “Bilsem böyle olmazdım herhalde.” dedim. Bilmiyorum hala. O kadar da ciddi düşündüm ki seninle, her şey hazır olsa yarın evlenirdim. Evlendiğimiz zamanları bile düşündüm. Ne mi oldu da böyle oldum? Bilmiyorum. Eğer ki Onur bana bekleme derse, yıkılırım. Göz pınarlarım dolar yine. Sen silmezsin bu sefer. Yandan süzülerek gider böyle, nereye gittiğini bilmeden… Ama hayatıma devam ederim. O gözyaşı gibi. Nereye gittiğimi bilmem belli bir süre, evet, ama buhar olmam. Ah Cansu Ah. Cansu’m değilsin ya artık, çok üzülüyorum. Ben yaptım, ikimiz çekiyoruz. Biraz da Onur çekiyor. (22:11)
25 Şubat) Artık daha rahatım. Yavaş yavaş kendime gelsem de seni düşünmekten kaçamıyorum. Aklımın tahtındasın sanki. Her düşüncenin sonu sana bağlanıyor. Ama artık daha iyiyim. İnsanlarla daha az konuşuyorum. Onların yanındayken çok sıkılıyorum. Sebepsizce bir sıkıntı oluyor içimde. Daralıyorum, kalkıp kaçasım geliyor yanlarından. Yani anlayacağın hala sana ihtiyacım var. Söylenecek söz az, hissedilen şey fazla… Sensizliğin beni bu kadar kötü yapacağını bilemezdin değil mi? Ben de öyle düşünüyorum. (19:02)
26 Şubat) Bugün -aslında dün- az not tuttum sana. Çok güldüm çünkü bugün. Artık gülmem gerekiyor çünkü. Anlarsın beni. 2 defa kalbime ağlama hissi dayandı bugün, tuttum. Biri şu anda oluyor. Yine tutacağım. Her geçen gün bu tuttuğum notlar anlamsızlaşıyor. Çünkü her geçen gün bitiyor sana olan sevgim. Bekleme hissim azalıyor. Artık arkadaşlarım bile normale dönmem gerektiğini düşünüyorlar da söyleyemiyorlar. Bilirsin işte arkadaşlarımı Haşim, Murat vs. Murat Cansu'yla çıkıyormuş biliyor musun. Söylemiştim ya sana bunların arasında bir şey var diye; bugün öğrendim. Yine yanılmadım sezgilerimde. Artık bunların muhabbetini yapabiliyorum. Önceden hiç konuşmuyordum neredeyse… Bir gün bana “Emre ben öpüşmek istemiyorum.” demiştin, hatırlıyor musun? Öpüşmek… Sana hep zor gelmişti bu eylem biliyorum fakat hiç kaçmamıştın yapmaktan. Sen o lafı söyleyince “Cansu'nun değişiminin yan etkileri işte.” diye düşünüp gülümsemiştim. Öyle değilmiş meğer… Sen bana olan sevginden şüphe ediyordun büyük ihtimalle. Aslında iyi ki de öpüşmek istememişsin biliyor musun. Çünkü o zaman seni daha çok sevebilirdim ben. İnanmazsın sen böyle eylemlerin sevgiyi daha çok artırdığına belki ama, sende beni ilk öpüşmemizden sonra o kadar çok sevdin. Büyük eylem öpüşmek… Seni kaybetmek de öyle… Belki bir gün ayrılacaktık, yapamazdık belki seninle ben, ama böyle olmamalıydı en azından. Ben bunu hiç kabullenemedim çünkü… Çünkü çünkü çünkü… Ne kadar çok 'çünkü’ dedim. Sana bir şey anlatırken çok kullanıyorum bu kelimeyi. Ya ben sana kendimi ifade edemiyorum ya da sen beni anlamıyorsun. Büyük ihtimalle sen beni anlamıyorsun… Ben sana çok yük yükledim hayatında, çok şey çektin. Bense hiçbir şey çekmedim. Sen o küçük dünyanda büyük sorumluluklar aldın sırtına. Bense büyük dünyamda oldukça refahtım, öyle gezdim aylak aylak. Çünkü senin gönlün büyüktü… Sana aylak adam'dan bahsettim mi yukarıda bilmiyorum; bakmayacağım şimdi yazdım mı diye; uzasın gitsin not. Aylak adam da hayatını aylaklık yaparak geçirirken otobüse binmek üzere olan kadını hayatının aşkı zannediyor. Koşuyor peşinden… Kadın otobüse binip gidiyor. Hayatının aşkını kaybediyor. Aramızdaki tek fark belki de o hayatının genelini hatalarla dolduruyor, ben sana karşı hatalarla doluyum… Gözümün önünde senin bu notları okurken ağlayışın canlandı şu an… Kesin ağlarsın sen. Bana olan sevgini artıracak bu notlar okuyunca. Eğer birlikte olursak tabii. Yok, sen benden çoktan vazgeçmişken okursan bu notları, yine ağlarsın herhalde ama nasıl bir etki yaratır sende, onu bilmiyorum işte. Seni değil, kokunu özlüyorum daha çok. Parfümünü değil, teninin kokusunu. Biz öpüştükten sonra ağzımda kalan o hissi de çok özledim aslında. Onun özlemini çok duydum. Senden ayrıldım ama senden kalan hisler yakamı bırakmadı… Ha, parfümünün markasını öğrendim bu arada. Paris Hilton. Arkadaşım sıkmış, ona sordum. “Sevdin mi?” diye sordu, “Cansu'nun parfümünden.” diyemedim. Bilmiyorlar ayrıldığımızı, hala sevgiliyiz sanıyorlar. Ama diyemedim işte. “Güzel” dedim onun yerine. Kimse bir şey anlamadı. Cansu da biliyordur artık ama. Murat anlatmıştır her şeyi. Ceylan kızın adı, sen sorarsın birlikte olursak “Kimmiş o benim parfümümü sıkan kız?” diye. Onlarla oturduk geçen dersten çıkınca, dün. Otururken sana ihanet etmişim gibi hissettim bir an. Dedim “Cansu bilse ne kadar kızardı şimdi.” diye. “Benim niye haberim yok?” olurdu kuracağın ilk cümle… Kokunu özledim. Aşık mıyım? Kendime bile itiraf etmekte zorlanıyorum bunu. Hep bana yabancı gelen bu kelime. Aşığım galiba. Bu notlar seni ümitlendirmesin ama, beni biliyorsun. Sana hiçbir zaman söz veremem ben sonsuza kadar gidecek diye. Şimdi sen beni yine çok seversin felan. Bundan korkuyorum. Bu sefer seni o sevgiyle terk etmekten korkuyorum. Hoş neden bahsediyorum? Zaten ayrıyız. Sen ayrıldın da ben ayrılamadım galiba. Bu ayrı kaldığımız sürede beni affedebilirsin umarım… Çok konuştum yine… (01:48) Sonu sana bir şekilde bağlanan, senli rüyalar görmeye devam ediyorum. Senin olmadığın rüyalar gördüğümde kızıyorum kendime… Çok özlüyorum… (10:21) Hala özlem doluyum. İçimde bir sıkıntı var hala. Bugüne sen bana dönmüşsün gibi içimde bir aydınlıkla başladım. Belki de o hatırlamadığım rüyanın etkisinde kalmıştım. Ama gün geçtikçe içimdeki sıkıntı aydınlığı yendi. Büyüdükçe büyüdü, her şeyi ele geçirdi; hala da geçiriyor. Dön artık. Ya da dönmeyeceğim de rahatlar belki o zaman bu beden. Öyle uzun şeyler yazmayacağım şimdi. Artık günün %7'lik bölümünü seni düşünmeden geçirebiliyorum. Bu oran her geçen gün artacak ve bir gün artık seni hiç düşünmeyeceğim. Senin beni daha az düşündüğün gibi. Sen iyi bilirsin bir insanı bütün gün düşünmek nasıl bir şey. Ama geçmişten bilirsin, şimdiden değil. Neyse çok konuşuyorum yine. Bu sefer o kadar konuşmayacağım. Belki gece yazarım. (19:01)
27 Şubat) Tam bir haftadır ayrısın. Ayrıyız diyemem zira ben ayrılamadım. 7 gün oldu. Einstein der ki bir teorisinde, zaman görecelidir. Yani herkese göre farklı işler zaman. Bana bu 7 gün öyle uzun geldi ki sana anlatamam herhalde. Yaklaşık olarak 2 ay geçmiş gibi hissediyorum. Daha net bir sayı istersen 65 gün. 65 gündür ayrıyız aslında. Bence geri dönebilmen için gayet uzun bir süre. Artık beklemek istemiyorum. Zaten uzaktasın… Ha sorarsan bu 65 günde neler yaptın diye, hiçbir şey yapmadım. Yaklaşık olarak 59 günü seni düşünerek, senin nasıl olduğunu merak ederek vs. geçti. 3 gününü uyuyarak geçirdim herhalde. 1 gün derslere girdim. O girdiğim derslerde de seni düşündüm aslında ama saymıyorum onları. 2 gün gerçekten seni düşünmeden geçti. Yemek yedim, kitap okudum, dizi izledim o 2 günde de… “Artık istediğin kadar canımı yakabilirsin. Hiçbiri bu kadar acıtmaz ama…” gibisinden bir cümle kurmuştun telefonda. Merak ediyorum, bu 65 günde hiç canını yaktım mı? Benim canım çok yandı çünkü, farkında olmadan seninkini de yakmışımdır belki. “Sevmiyor musun beni artık?” dedim sana, cevap veremedin, lafı geveledin. Sevseydin derdin diye düşünüyorum. Sevmediysen niye diyemedin?.. Böyle şeyler düşünüyorum bütün gün. Ama artık sadece özlüyor ve düşünüyorum. Sevgimi bazen hiç hissetmiyorum… Sen benden ilk defa ayrıldın. İlk defa sen hayatımdan çıkma kararı aldın kendi kendine ve uyguladın. Çok nefret ettin benden biliyorum, hala da ediyorsundur. Öyleyse neden hala yazıyorum?.. Elbet ki severiz birilerini. Elbet ki öperiz, öpülürüz. Elbet ki bizi de bekler birileri merakla, aşkla, heyecanla, hüzünle, sevinçle, özlemle… Peki, biz? Bekleyecek miyiz bundan sonra birbirimizi? Ben hala bıraktığın duraktayım, haberin olsun. Belki gelmek istersin. Ben seni hep bıraktığım durakta bulurdum. Sen de beni bul. Öylece bekliyorum. Gözümü hiç ayırmadım yoldan. Tamam, arada bakmadığım oldu ama aklım hep orada. Kalp gözü… 6 senedir hayatımdaydın. Ayrılmak öyle kolay mı sanıyorsun? Benim için de zaman alıyor işte… Artık daha az yazabilirim. Aldı başını gitti not zaten. Artık yazmayadabilirim. Bu notlar beni çok rahatlattı. Rahatlamak istemiyorum. Gelirsen, bekliyorum hala. Biraz kırgınım, ama olsun hallederiz o küçük şeyleri. Söyleyeceklerimi unutuyorum… Ha evet, gelirsen senin içtiğin sigaradan var bende de. İçinde 4-5 çöp kaldı ama olsun, içer bitiririz beraber. Sen gittiğinden beri sigaradan dahi nefret ediyorum. Ama inatla içiyorum. Artık sana dair dokunabileceğim, bana en yakın olan şey sigara oldu. Sen dönersen bırakırım herhalde. Hiç sesin çıkmıyor senin de. Merak ediyorum. Artık Onur da adam akıllı bir şey anlatmıyor. Neyse, laf uzuyor. Kendine iyi bak (02:01) Az önce seninle konuştuk. Notları istedin. Merak ediyorum diye direttin. İlk başta atmak geldi içimden ama sonra vazgeçtim. Bitince atacağımı söyledim. Hala nefret dolusun bana, hala kin dolusun. Laf sokup gittin. 1 haftadır ayrısın benden, hiçbir şey değişmemiş oysa ki. Ben o bir haftada büyüdüm, sessizleştim, sustum çoğu zaman, yaşlandım, ağladım, gülmeye çalıştım, tebessüm ettim… Bunların hepsi bende öyle değişiklikler yaptı ki. Sana olan sevgim azaldı mesela, özlemim büyüdü, acısı azaldı sensizliğin. Sense bir laf daha sokup gittin… Canın sağolsun… Hastaymışsın, “Neyin var?” diye soramadım. Sen de sormamı istedin de soramamamı anladın. Seni düşünmekten helak olmuşum, seni hala atın arkasına bağlayıp sürüklüyorsun. Ama artık acıtmıyor o kadar. Eskiden ne yakardı canımı. Şimdi sensizlik daha çok koyduğu için, bunlar sadece bir damla yaş… Belli, hala affetmemişsin beni. Herhalde senin bu kinin hiç bitmeyecek. Olacak mıyız acaba diye zorlamam da manasız gibi… Kafamın içindeki güneydoğulu abi güzel şivesiyle öyle söylüyor: “zorlamak manasızdır ha!” Galiba haklı da… “Bitince veririm.” dedim; “Ne zaman biter?” demedin. İyi ki de demedin. Bu soruyu beklerdim senden aslında ama sormadın. Aklımdaki cevap “Dönmezsen, aşkımın bittiği gün bitecek. Dönersen, kendimi ne zaman hazır hissedersem.” olacaktı. Neyse… Arada yaz böyle. İçine atma kinini, daha büyük hastalıklar yapar. Benden çıkar ona da razıyım, hasta olma da. Ama sen yaz. Sinirlendikçe yaz mesela. Özlemim geçer benim de belki… Hala sana gönderip göndermemekte kararsızım ama göndermeyeceğim galiba. Henüz değil. (03:31) Hiç mi özlemedin? Hala kızgınsın bana biliyorum ama hiç mi özlemedin? Sadece nefret var sende. Şu an iyi ki notları atmamışım diye düşünüyorum. Bu notlar senin nefretini yenemeyecekti çünkü. Ne anlamı kalırdı ki o zaman notların. Önemli olan sende yeniden sevgi uyandırması, beni affetmeni sağlaması değil mi notların amacı? Evet, değil. Böyle olsa sevinirdim ama bunun için yazmıyorum. Sadece kendimi rahatlatmak gayem. O zaman neden sana okutmayı düşündüğümü sorabilirsin. Sadece neyi kaybedeceğini veya kazanacağını görmeni istiyorum. Ben çok şey kaybettim. Kendi kendime bok ettim. Sen de kaybedecek gibisin. Benziyoruz bu açıdan birbirimize… Özledim bayağı. Sen özlemesen de sevmesen de ben özledim… Ben yine bayağı kötü oldum. Neden yazdın ki. Ne güzel kendi kendime mücadele ediyordum. (11:08) Okuldayım. Moralim bozuk. Canım sıkılıyor. Tek başıma seni düşünüyorum. Düşünmek tek kişilik bir eylem… Sigara eskisi gibi tat vermiyor… Ne yazacağımı bilmiyorum. Sadece canım sıkılıyor. Yazacak bir şey bulamıyorum artık. Sanırım bitti notlarım. Sana göndermem gerekiyor galiba… Yanımdaki 2 kız 1 erkek iddaa konuşuyorlar. Kız da iddaa oynuyormuş. Duyduğumun ilk 4 dakikası garip geldi ama olabilir gözüyle bakmamız lazım. Kız zaten pek anlamıyor. Gidiyorlar şimdi… Arabanın orada 2 erkek daha futbol konuşuyor. Ben seni düşünüyorum… Cebimde 10 lira, kartta 5 lira var. Cansu neden bu kadar büyüttün? Boş verebilirdin aslında. Ben o kadar kötü oldum ki sadece siktir etmeni istiyorum şu an. “Çok takıyorum, evet, haklısın.” felan demeni isterdim. İstenilen her şey olmuyor demek… Derste çok sıkıcıydı. Ne olduğunu bilmediğim bir metini çeviriyoruz. Edebiyatta 'tahlil etmek’. Yazacaklarım yok şimdilik. Yine böyle hissedersem gönderirim sana notları. Okuyunca bir şeylerin değişmesini istiyorum, bekliyorum ama olmazsa boşluğa düşerim. Bu notlar dolduruyor o boşluğu. Mesela dün sana gönderseydim notları şimdi boşluktaydım. En çok bu yüzden göndermedim… (16:56)
28 Şubat) Hala özlüyorum. Not yazmak artık içimden gelmiyor. Nedense bugün öyle oldu. Şimdi de öyle oldu. Sevgim seni bekledikçe tükeniyor. Şimdi olsan “Ben seni kaç sene bekledim.” felan derdin. Ben seninle mutlu olmak istiyorum. Seninle olan mutluluğun peşindeyim. Sensiz mutsuz oluyorum ve bu hayatta herkes mutlu olmak için yarışıyor. Bu yüzden okuyor, bu yüzden çalışıyor, bu yüzden yemek yiyor, bu yüzden aşık oluyor… Ve ben seni bekledikçe, sen daha ulaşılmaz oluyorsun. Ama anla beni, mutlu olması lazım bu insanlığın. Bu insanın da seninle mutlu olması lazım. Bugüne kadar senden hiçbir şeyi bu kadar içten istemedim herhalde; unutmanı. Artık mutlu olmak varken, buna bu kadar neden takıldığını anlayamaz oldum artık. Yanlış anlama, haklısın takılmakta. Herkese göre haklısın hatta. Sandık koysak tüm Türkiye'nin önüne ve sorsak “Cansu haklı mı haksız mı?” diye, %99.9'la sen kazanırsın seçimi. O küçük dilim de ben ve benim gibi aptalların kullandığı oylar olur. Bi kısmı da yanlış yere mühür basan amcalar, teyzeler… Onlar fazla iyi görmezler, onları affetmen kolay olur…… Cansu gerçekten özledim. Yani öyle özledim ki bu özlem artık yoruyor beni, enerjim bitti. Sen hiç mi özlemedin be kadın!? Sen de özlersin. Seviyorsan, özlemişsindir bile. Şimdi geri dönmeye korkuyorsun belki de. Çünkü yine seni üzeceğim. Hiç üzmesem, kavga ederiz yine üzerim seni… Hala seviyor olduğunu düşünmek beni rahatlatıyor. Geri dönmeme ihtimalin beni öyle çok korkutuyor ki hiçbir şeyden bu kadar korkmamışımdır herhalde. İçimdeki çocuk bu ihtimalden dolayı tir tir titriyor. Kalbim biraz daha hızlı atıyor bu ihtimali aklıma getirince… Şimdi tamamen yalnızım aslında ama ben ayrılamadım ya senden, hissetmiyorum bu yalnızlığı… Bu yaşadığım acı o kadar büyük ki senin ayrılma sebebin komik geliyor bazen bunun yanında biliyor musun? Şimdi bunu okuyunca bana yine kızacaksın biliyorum ama gerçekten çok zor durumdayım. Ben ne oldum? Ben kimim?…… Artık bana kızma. İçine de gömme. Hasta olursun. Kız bana gerekirse. Ayrı kalmanın süresini de uzatabilirsin, hatta affedemezsen hiç dönme ama içine atma….. Ne zaman istersen o zaman dön bana. Yadırgamam, küçümsemem, alay etmem, gururunu incitmem. Sadece kocaman sarılmak isterim. Omzuna küçük bir damla düşer becerebilirsem. Kokunu çekerim ilk fırsatta içime. Sonra izin verirsen öperim. Ama gururunu incitmem. Hatta o kadar mutlu olurum ki içimin kışları biter, yazı gelir. Her yerde cırcır böceği sesi, kelebekler, yeşil yeşil çimenler, ağaçlar… Kışın ortasında gel istersen, istersen yazıma yaz kat. Ama kendimi tanımıyorum, o kadar bekler miyim bilmiyorum. Dedin ya “istediğin kadar acıtabilirsin canımı artık” diye, acıtamam artık ben senin canını. Kıyamam… sen ağlarsın, benim göğsüm ağrır… saatlerce edebiyat parçalayabilirim ama yarın erken kalkacağım. Kalkacağız… Önce başrolünü oynadığın bir rüya göreceğiz. Sonra seni düşünerek esneyeceğiz. Okula küfredeceğiz beraber. Yolda seni düşüneceğiz. Sonra, arada ders dinleyeceğiz arada seni düşüneceğiz. Aralarda da öyle. Fırsat oldukça seni konuşacağız belki. Sonra seni yazacağız buraya belki. Sonra seninle eve döneceğiz tekrar. Yemek yiyeceğiz. Karnımız aç! Sonrası gelecek bir şekilde… Seninle beraber yaşıyorum sen yokken gördüğün gibi. Bir tek sen bilmiyorsun. Ha unutmadan, çoğunlukla seni özleyeceğiz beraber. Seni düşünmek sadece düşünmek değil, bunu iyi bilirsin aslında. Özlemek, sevmek, merak etmek, aranmak, anmak demek seni düşünmek. Öyle ucuz bir şey değil seni düşünmek. Kolay, hiç değil! Seni düşünmek gayet lüks bir şey. Seni düşünmek, paha biçilemez… Seni düşünmek, bile bile canını acıtmak demek… Sen az bir şey misin? (02:10) Güne ve sana merhaba! Sensiz geçen günlerin taa amına… İçimde sensizliğin vermiş olduğu büyük bir sıkıntıyla uyandım bugüne. Sen anlamazsın. (08:49) “Piraye gibi olunca Ne kalabiliyor insan Ne de tamamen gidebiliyor.”
Seni anlatmış Nazım. Ben Nazım, sen Piraye. (13:49) Bazen snaplerinde fotoğraflarını görüyorum ya, özlemim 3 kat artıyor. Seni sevmek böyle bir şey galiba. Artık dayanamıyorum bu özleme. Seni orada aciz bırakmışım gibi hissediyorum. Biliyorum güçlü bir kadınsın, tek başına da yaparsın ama ben o kadar güçlü değilim. Seni öyle hastanede felan görmek beni bitiriyor. Lütfen artık affet. Bana öyle affedememenin teferruatlarını anlatma. Artık işlemiyor. Sadece ya affetmeni ya da affetmemeni istiyorum… Artık topal geziyorum, eksik duyuyorum, az görüyorum… Artık bu notları yazmak bile zor geliyor, rahatlatmıyor. Alışmaya mı başladım? Alışmak istemiyorum. Alışırsam seni kendimde kaybederim, bundan korkuyorum. Ya bu korkuya da alışırsam? (21:28)
1 Mart) Yüreğime indireceksin. Amfizemi felan dedin, öleceğim sandım. Sana bir şey olursa ne yaparım ben? Ben hiç böyle olacağını düşünmedim. En büyük suçum da bu ya zaten, düşünmedim… Hiç bu kadar kötü olmamıştım herhalde… Şaka mı yapıyorsun gerçek mi bilmiyorum ama şakaysa gerçekten ağzıma sıçtın. Onur'a şaka yapayım derken benim ağzıma sıçtınız. Öldüm resmen. Bugün az daha notları da kaybediyordum. Bloğa atayım oradan oku diye düşünüyordum. Hem bana da kalır anı olarak orada. Neyse, atayım diye bunların hepsini seçip kopyalayacaktım; seçtim, yanlışlıkla klavye tahminine dokundum. Ekranda sadece bir “Ne” kelimesi belirdi. Orada da notları kaybettim diye çok korktum. Bilgisayardan notları nasıl geri getiririm felan diye araştırmaya başladım. Aklıma sonradan dank etti; telefonu sallasam yazıyı geri alayım mı diye soracak. Ama bi 10 dakika çabaladım. Neyse ki kaybolmadı. Bırakamadılar beni, senin gibi. Tam alıp başlarını gideceklerdi ki, ben tuttum, yapıştım koluna. Neyse işte… Bir an sensizliği tattım biliyor musun, sadece bir an! Mezarının başında bir tek ben, ağlıyorum. Delicesine… Gözümde canlandı birden. Sen olmasan ben ne yaparım düşünemiyorum. Hayatımda hep vardın, kendimi bildim bileli. Şu anda da gönlümün tahtında oturuyorsun da, bu taht sana çok çektirdi. Buraya gelmen hiç kolay olmadı, şimdi de oturmaya dermanın yok… Bir kez daha elimdeki inceleme yaptığım romanı seni düşünerek, başladım derken bıraktım. Böyle düşüneceğime hiç düşünmemek daha iyi olurdu. Çok yıprandım çok… Buraya hep beni yazdım, biraz da seni… yazıyı sana okutacağım zaman hızla yaklaşıyor. Bugün yarın okursun. Belki beni daha iyi anlamanı sağlar, belki bi boka yaramaz; atarsın çöpe. Ahhh ah… “Hangi sıfatla?” hı? O sıfatı ben biliyorum da sen biliyor musun acaba? Kendine sorsan keşke bu soruyu. (00:34) “Ben sana yanlış bir yerde edilmiş büyük bir yemin gibiydim.” (09:28) Ben bu notları sana okuttuktan sonra ne yapacağım? Hiçbir şeyimden anlamayan insanlardan bıktığım için buraya yazdığım notları sen okuduktan sonra ben aklımdan geçenleri, hissettiklerimi nereye yazacağım, kime anlatacağım? İçime atacağım. Her içime attığımda artık dayanamayıp siktir edeceğim. “Önüne bak artık.” diyeceğim mesela kendi kendime. Her şey bitecek mi? Bilmiyorum. Bana olan kin ve nefretin geçecek mi? Sen de bilmiyorsun. Özlemim bitecek mi? Bilmiyorum. Özlüyor musun? Bilmiyorum. Seviyor muyum? Delice… Seviyor musun? Nefretin o kadar çok ki bilmiyorsun bu sorunun cevabını… Artık günün %32'sini seni düşünmeden geçirebiliyorum. Düşündüğüm zamanların başlangıcını bir sigarayla yapıyorum genelde. Ve sigarayı da çok içiyorum galiba… Rahat mısın? Ben değilim. Yorgunum, beklemekten. Kaç gün oldu? On gün, yirmi iki gün, otuz beş, kırk, elli yedi? “Hasretinden prangalar eskittim.”
“Ne müşkil derd olursa bulınur âlemde dermanı Ne müşkil derd imiş ışkun ki dermân eylemek olmaz” (18:02)
02 Mart) Bu sana yazacağım son not. Çünkü anlatacak pek bir şey kalmadı. Dile geldiği kadarını yazdım buraya, anlarsan, gelmediği kadarı benimle beraber hala. Bir veda notu belki, belki de yeni bir başlangıç. Sana olan sevgim bitince bitecek bu not diye düşünüyordum, belki de yukarıda da söyledim bunu, ama anlaşılan bitmeyecek. Çok uzun oldu. Okurken güler misin ağlar mısın bilmiyorum ama tek dileğim anlaman beni… Bu notlarda en çok “bilmiyorum”, “biliyorum” kelimelerini kullanmışımdır. En az da “özür dilerim” demişimdir. Bu notu yazarken amacım senden özür dilemek değildi ki bu özür mevzusundan yukarıda yine bahsettim. Bu notları rahatlamak için yazdım. Oku diye yazdım. Bu son nota geldiğinde senden tek ricam; lütfen notlarda yazdıklarıma cevap vermeye kalkma. Tartışıp bu güzel notları kirletmeyelim. Hoş artık tartışmaya dermanım bile yok… Bana laf sokmakta, sinirlenmekte, kızmakta, kin tutmakta o kadar haklısın ki; üstüne söyleyecek bir şey bulamıyorum. Her şeyde bir çare bulan ben, kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissettim. Seni arkadaşlarına karşı, en önemlisi de kendine karşı mahcup ettim, kusura bakma… En komiği ne biliyor musun? İkimizde empatiden yoksunuz. Taaa Şehzade'de birbirimizi ilk gördüğümüz andan beri (ben orada görüştük diye hatırlıyorum, ikinci katta deterjanlar felan olan rafın orada. Değişmiştir tabii şimdi.) ikimizde o andan itibaren empati yapabiliyor olsaydık, bugün burada olmazdık belki de. Belki de saçma bi görüş bu… İlk öpüştüğümüz yeri hatırlıyorum. Esenyurt'ta bir parktaydı. Kamelyada. Sen oldukça utangaçtın, ben oldukça istekli. Sendeki bu aşk, o kamelyada böylesine delice bir şey oldu işte. Sonra sizin evde… Bir ara dalga geçmiştin öpüşme sonrası konuşmamızla. Hatırlarsın sen yazmayayım şimdi buraya. Hafızan iyidir senin. Sonra evden çıkmıştım aceleyle; annenler gelecek yarım saate diye. Tenis maçı vardı televizyonda, Sharapova'nın bir maçıydı galiba. Sonra bi dolu anı var. Gültepe'de oturmalarımız, kekle doğum günü kutlamaları felan. Fakirdik ama mutluyduk. Ben hala o mutluluğun peşindeyim. O kıymetini bilmediğim mutluluğun… Ah be cansu… Sen benim hayata bakışımı anlamadın, ben seni kırdım parçaladım sürekli. Dünyanın en saçma ilişkisini yaşadık aslında. Neden bu kadar uzattık anlaşamıyorsak? Veya neden bu kadar ayrıldık anlaşıyorsak? Çünkü, ben, ne bok yediğini bilmeyen, bir, adamım. Şöyle dönüp bakıyorum da -hazır eskiyi daha iyi hatırlıyorken normalde olduğundan- her boku ben yemişim. Aslında böyle bir bok daha yiyeceğim, önceki yediğim boklardan belliymiş… İşte! Karşınızda Emre!.. Beni nasıl sevdin acaba? Yani böyle bir adam sevilir mi? Böyle bir adamdan bi bok olmaz… Ben seni sevdim. İnanmadın buna 15 Ocak'tan beri ama gerçekten sevdim. Daha çok sevmek için çabaladım ve yukarıda bundan da bahsettim. Cansu… Belki biraz daha kafamız uyuşsa, çok farklı olurdu her şey, görebiliyorsun bunu değil mi?.. Neyse ya, bu son not değil daha çok veda mektubu gibi oldu. Vedalaşmıyoruz değil mi? Ben vedalaşmıyorum yanlış anlama. Sorsak sana veya başkasına “ayrılalı 10 gün oldu daha dur bi” der noktasız virgülsüz. Bana her saat bir gün gibi geldi. Ve bunu öyle bir anda, öyle bir acımasızca yaptın ki. Çünkü, dedim ya senin eski sevgine ulaşmak için çabalıyordum diye, işte oraya doğru yükseldiğimi hissediyordum tam. Bir anda koptu her şey… Bana demiştin ya “…ipin önünde bir adam. Kendi ölümünü bekliyor…” diye, sandalyeyi altımdan çeken celladım sendin galiba? İşte benim ayaklarım 10 gündür titreyerek, çaresizce, basacak bir yer arıyor. Ve 10 gündür bulamıyorlar. İşin garibi, asılan bir adamın önünde bir yığın kalabalık olur, onu izler; beni kimse sallamıyor. O kadar mı aşağılardayım? Göremiyorlar mı? Görmüyor musun? Ben çabuk kaybediyorum sevgimi. Sen beni 3-5 yıl bekledin, evet ama ben 5 ay bekleyebilir miyim? Bilmiyorum… Kendini tanımak… Dünyanın en güzel şeyi bu olsa gerek galiba. Kendini tanımak… Yüzüğümü kaybetme. Geçmişten bir anı o sana. Geçmişteki Emre'den. Onu sana verirken beni hatırla istedim ama anlaşılan senin şimdiki Emre'yi hatırlamayı istemek gibi bir isteğin yok. Benim de yok zaten suçlama kendini bu yüzden. Hatta kendini hiçbir yüzden suçlama… Bu notların en ağır kısmı burası oldu galiba… Ben yazarken çok şey hissettim, bana göre yazdığım en güzel şey bu. Sen okurken onları hissedecek misin acaba? Yavaş, tane tane oku. Bunu son notta söylemek de bir garip… Bir erkek… Her şeyin bittiği yerdeyim galiba. Okurken ağlarsan, gidip sigara içme, lütfen. Evet, buna ben karar veremem ama, senden rica edeceğim ikinci şey olsun. Ağlarsan zor olacak, içmeden rahatlamayacaksın belki ama sen sigara limitini çoktan doldurdun Cansu. Cansu… Seni sabaha kadar anlatsam birisine, yine bitiremem herhalde. Bi'dene… Hala telefonumda öylesin. Değişmedi. Bunu niye söylüyorum ki… Artık unuttuklarım dışında, söyleyeceklerim bitti galiba. Kendine iyi bak. Gerçekten bak ama… (01:29)
1 note · View note
umuds-stuff-blog · 4 years
Text
Umudum onda kaldı....
0 notes
kordugumgibi1508 · 7 years
Photo
Tumblr media
Rüyalarımda sen , 
Umutlarımda sen varken,
Kavuştum sana derken,
Hayal olman öyle can sıkıcı birşey ki anlatamam…
Herşeye inat seni sevmeye devam ediyorum…
Kavuşamaz diyorlar şairler ben inadına umudu yazıyorum… Hayalinde sonu vardır… birgün hayalin sonunda, umudun başında, rüyalarımdaki masumluğumla seni bekliyorum…
- Onur KOZA / Umudum Onda Kaldı
0 notes
kartanesiiii · 7 years
Quote
Susuyorum yine. İnsan en çok anlatmadığında yazmaya sığınırmış.Kimselere anlatamıyorum seni.Üstelik bu kez kendime bile söylemiyorum birşeyleri.Sessiz kelimeler krallığında ilan ettim bağımsızlığımı.Ve anlatamadikca çekildim kabuğuma. Kabuğum taşımaz oldu bu kadar acıyı. İçim sığmaz oldu içime. Sevmek azizim, acitmaz; sevmek kelimesini yakıştırdığın insandır canını yakan. Bir sızı var gözlerimde. Neden geçmiyor? 
Bir sen varsın fikrimde. Neden gitmiyorsun?
Yine suskunum parmak uçlarıma kadar. Neden hala konusuyorsun. Ben birinden öğrendim susmanın güzelliğini. Ve yine o birinden öğrendim, içinin feryadina kulak vermemek için tüm sessizliğimle haykırmayı. Sus sessizliğim. Kimselere söyleme sahtekar umutlarını. Kimseye bahsetme gerçeğe uzak fikirlerini. 
Bana sen hep yaz diyolar. Oysa bilseler dökülen tek şeyin şu parmaklarımdan sözcükler olmadığını. Bilseler gözyaşlarımı, bu bedduayı etmezlerdi bana. Neyse ben henüz net görüyorken bitireyim yazımı. Umudum onda kaldı. Ama şunu iyi bilin umut edecek bir ben yok artık.
0 notes
onlyxzey · 7 years
Text
Umudum onda kaldı.
0 notes
aybketpts · 9 years
Text
Umutt
Okadar anlamsız ki geceler o gün den beri uykum yok…Uyumaya çalıştıkca canım acıdı benim yokluğunda, uyuduğum bir iki saatte yalnız bırakmadın beni rüyalarımın içine en güzel halinle geliyordun ve ben uyandığımda yanımda seni bulamayınca yaşadığım acıyla o güne komple küsüyordum yokluğunda… Bütün bir gün seni anımsatan şeyleri görüyordum küçüğüm, oysa İstanbula hiç gelmesen bile sanki her yerinde ayak izlerin varmış gibi, birde yokmu o bileğimdeki parfümün o zaman tüm İstanbul sen kokuyordun işte…Böylece kocaman bir gün geçiyordu biliyormusun yokluğunda…Ben her gece seni yeniden sevmeye başlıyordum küçüğüm… Bu zamana kadar seninle olmadığım her gün için daha çok seviyordum kalbime sadece şunu dedim artık sende bil birgün dedim bir gün gelecek ve biz olarak şiirler yapacağız dört bir aleme… Ayrılanları kavuşturucaz, birlikte huzur evinde melek insanları ziyaret edicez, birlikte balık tutup sonra Emirgan sahilinde denize doğru biz kazandık diye hava atacağız...Bir gün gelecek ben inanıyorum…Umudum onda kalan ben inanıyorum sende inan… ve uykusuzluğum son bulacak... Mutluluğun sınırı yok milyon kere yazarım inan seni.. Burda o yüzden aç o küçük ellerini dile beni Yaradan dan benim her gece yaptığım gibi…
4 notes · View notes