Tumgik
#toplumsal eşitlik
pateralba · 6 months
Text
Tumblr media
ÖTEKİNİ ANLAMAK
Bu konuda cinsellik, cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı, kadın hakları, feminizm, eşcinsellik, toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği, marksizm ve bu olguların ilişkilerini inceleyeceğiz.
Cinsellik bireylerin arzu ve duygularıyla birlikte içine girdiği bir etkinliktir. Neyin cinsel organ olduğunu ise iktidar ilişkileri belirler. O halde cinsellik oldukça farklı eylemi kapsıyor ama bu eylemlerin makbul olanları egemenlik ilişkisine göre belirleniyor. Fakat cinsellik üst-yapıyı belirleyen üretim ilişkilerinden bağımsız değildir. Yani üretim tarzları tarih boyunca evrimleşen kendi cinsel yasalarını dayattı. Dolayısıyla üretim araçlarının ortak mülkiyeti, cinsellik hakkındaki düşüncelerimizi de değiştirecektir. İlişkilerde rekabetçi toplumdan kalan önyargı ve şiddetin yerini sevgi ve yoldaşlık alacaktır. Cinsel özgürlük ancak sosyalizmle birlikte politik, ekonomik ve toplumsal özgürleşme sonucunda gerçekleşecektir.
Bu bağlamda, bu egemenlik ilişlileri mevcutken cinsiyetçiliğin de kaçınılmaz olduğu görülüyor. Hatta çalışmalar, yetişkinlerin bebeklerin tepkilerini bile cinsiyetlerine göre yorumladığını gösteriyor. Bir bebek ağladığı zaman kız olarak tanıtıldıysa üzgün, erkek olarak tanıtıldıysa kızgın olarak yorumlanıyor. Ve bu fark cinsiyetçilik seviyesi arttıkça belirginleşiyor. Cinsiyetçilik ilk olarak düşmanca ve korumacı olarak ikiye ayrılıyor. İlki erkeğin otoritesinden kaynaklanıyorken, ikincisi erkeğin kadına bağımlı olmasından kaynaklanıyor. Yine ilkinde egemen kadını ezerken, ikincisinde kadını üstün görüyor. Bu iki cinsiyetçik birlikte olduğunda ise çelişik duygulu cinsiyetçilik oluyor. Teorik olarak ise üç alt boyutu var.
1. Paternalizm: Kadınların gelişmemiş varsayılarak erkeklerin haklarında karar vermesi gerektiği düşüncesi.
2. Cinsiyet farklılaşması: Kadınların biyolojik olarak farklı olması sonucu cinsiyet rollerine sıkı sıkıya bağlı olmaları gerektiği düşüncesi.
3. Heteroseksüellik: Kadınların mahremiyet arzularıyla ve çekicilik yoluyla erkek üzerinde güç elde etme korkusu ve gerilimi.
Ayrıca cinsiyetçi iş ayrımcılığı emek piyasasındaki eşitsizlik türlerinin en başta gelenlerindendir. Bu eşitsizlik cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğini de beraberinde getirir. Yatay ve dikey olarak iki biçim alır. Kadın ve erkeklerin farklı işlerde çalışması yatay, aynı işte eşitsiz dağılımı ise dikey ayrımcılıktır. Ve her ikisi de doğal değildir. Bu durumda erkeklere düşen görev ise dili daha dikkatli kullanmaktır. Dil, algılarımızın, düşüncelerimizin ve kültürümüzün kurallarını ve anlamlarını iletir ve bu sebeple davranışlarımızı kısıtlama ve yönlendirme gücüne sahiptir. Yani kültürel normları sürdürürken başka jenerasyonların bellekleri de bu işleyişe uygun olarak şekillenir. Dilde devrim yapmak bizim elimizdedir.
Tam da bu noktada toplumsal cinsiyet kavramı, toplumsal cinsiyet kimliklerinin ve rollerinin siyasal alanda ve tarihsel olarak kolektif insan pratiğiyle kurgulandığı için aynı zamanda değiştirilebilir olduğunu da gösteriyor. Toplumsal cinsiyet, genelde doğumda atanan cinsiyet ile uyumlu olduğu varsayılarak, kadınlık ve erkeklik ile ilişkilendirilen toplumsal ve kültürel cinsiyet normlarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet formları çevreseldir ve sonradan öğrenilir. Bu sebeple sorgulanabilir ve değişirler. Toplumda atanan cinsiyete bağlı olarak kadın ve erkek olarak atanan ikili cinsiyet sistemi vardır. Oysa toplumda interseks bireyler vardır. İnterseksler farklı tanımlanan dış cinsiyet organlarına, iç üreme organlarına ya da iç salgı bezlerine sahiptirler. Bu bireyler gay, lezbiyen, biseksüel ya da heteroseksüel yönelimli olabilirler. Bu durumda kişi kendini bedensel özellikler, dış görünüş ve cinsiyet ifadesinden bağımsız olarak ait hissettiği cinsiyet kimliği ile tanımlayabilir. Bu durumda bazen kişinin cinsel kimliği ve doğumda atanan cinsiyeti örtüşmezse trans bireylik ortaya çıkar. Cinsiyet kimliği ikilik dışı olduğunda, kadın ya da erkek olmadığında ise her iki atanan cinsiyet de reddedilir. Trans olmayan kişiler için ise na-trans ifadesi kullanılır. Bu kişilerin hepsini kavrayan hak temelli perspektif ise LGBTİ+ olarak tanımlanır. Toplumsal cinsiyet rolleri ise toplumun bireyden beklentileri ile şekillenir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadınların ve erkeklerin biyolojik ve fizyolojik farklılıklardan bağımsız olarak toplumsal yaşamın her alanına eşit olarak katılmalarıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği bir insan hakkıdır ve LGBTİ+ bireyleri de kapsar. Sırasıyla Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk Psikologlar Derneği ve İngiltere Psikoterapi Konseyi’nin belirttiği gibi eşcinsellik hastalık değildir, ruhsal bir bozukluk değildir ve hastalık olmadığından dolayı tedavisi de yoktur. Toplumsal cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliğinin ötesinde bu eşitsizliklerin sona ermesi talebini öne çıkarıyor. Burada eşitliğin aynılık demek olmadığını da vurgulamak gerekiyor. Yani eşitlik ve farklılık karşıt kavramlar değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin reddedilmesi anayasanın 10. maddesine (10. madde “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” der) ve CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) dahil uluslararası anlaşmalara da aykırıdır.
Ama bunlara rağmen durum nedir? Kadın bağımsız, başarılı, erkeğe ihtiyaç duymayan, kendilik bilincine sahipse, arka planda olmaya razı olmayan anne ya da ev kadını rolleriyle yetinmeyerek sesini yükseltiyorsa, düşüncesini savunuyorsa, yani belli bir güce sahipse, çoğunlukla erkek ondan nefret ediyor. Kadınlara karşı antipati ve düşmanlık edilen bu bu kadın düşmanlığına mizojini deniyor ve mizojinizm bir hastalıktır. Mizojinizm kadının iş yaşamındaki varlığından rahatsız olma, yaptığı işlerin değersizleştirilmesi, evdeki yaşamı ile sınırlandırılması, ona yönelik dışlama eylemleri, iş yaşamında terfi alamaması, kız çocuklarına karşı negatif ayrımcılık yapılması ve kız çocuklarını ciddiye almama olarak kendini gösteriyor. Mizojinizm tedavi edilmezse fırsat eşitsizliği gibi komplikasyonlar ortaya çıkmaktadır. Mizojinizm erkeklerin erken yaşlarda, annesi, ablası, öğretmeni, kız arkadaşları vb. gibi güvendikleri bir karşı cins tarafından travmatik şekilde hayal kırıklığına uğraması sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Peki bu içselleştirilmiş kadın düşmanlığına karşı ne yapmalıyız? Kadın erkek eşitliği için verilen mücadeleyi destekleyebiliriz. Düşünce ve davranışlarımızın farkında olmaya ve değiştirmeye çalışabiliriz. Zamanımızı ve sözlerimizi kendini kadın olarak tanımlayan bireyleri güçlendirmek, yükseltmek ve desteklemek için kullanabiliriz. Kendini kadın olarak tanımlayan birinin başarısının, güzelliğinin bize zarar vermenin aksine beraber daha güçlü olduğumuzu fark edebiliriz. Kendini kadın olarak tanımlayan bireylere düşüncelerini paylaşabilecekleri, davranışlarının eleştirilmediği “güvenli alanlar” sağlayabiliriz. Sonraki jenerasyonlara kabul edici, sevgi dolu ve en önemlisi eşit bir ortam sunmak için uğraşabiliriz.
Kadın Hakları Bildirgesi
- Kadınlar özgür doğarlar, özgür yaşarlar ve erkeklerle eşit haklara sahiptirler.
- Her siyasi topluluk, özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve baskıya karşı koyma anlamında kadınların ve erkeklerin haklarını korumak zorundadır.
- Devletin egemenliği, kadın ve erkeklerin birliği olan ulusa dayanır.
- Kadınların doğuştan sahip oldukları haklar, erkeklerin baskısı yüzünden engellenmektedir. Bu engellemeler, her şekilde ortadan kaldırılmalıdır.
- Her türlü yasal düzenlemeler ve genel ahlak kuralları topluma zarar veren bütün kötü davranışları ortadan kaldırır.
- Yasal düzenlemeler yapılırken, kadın ve erkek sürece katılmalıdır. Yasalar herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Kadın ve erkek ayırımı yapılmadan herkes bütün mevkilere kabul edilmelidir.
- Kadınlar ayrıcalıklı haklara sahip değildir ve erkeklerle birlikte aynı yasalara tabidirler.
- Yasaların koyduğu cezalar zorunlu durumlar içindir ve kadınlar, suç teşkil eden davranışları yüzünden yasalara başvurulmadan cezalandırılamaz.
- Suçlu bulunan kadınlara, sadece yasaların öngördüğü cezalar uygulanmalıdır.
- Kadın veya erkek, hiçbir kimse düşünceleri yüzünden mahkum edilemez.
- Kadınlar düşüncelerini özgürce ifade edebilirler, bu onların en önemli hakkıdır.
- Kadınların hakları güvence altına alınırken, onlara bir ayrıcalık tanınmamalıdır.
- Vergi ödemede kadınlar ve erkekler arasında bir ayırım yoktur, herkesten eşit katkı talep edilir.
- Kadınların, erkeklerle eşit vergi ödeme ilkesi, sadece vergilerin toplanması ve kullanılması sürecine kadınların katkıda bulunmaları durumunda kabul edilir.
- Kadınlar kamu harcamalarına erkeklerle birlikte katılırlar ve gerektiğinde resmi makamlardan mali konularda bilgi talep edebilirler.
- Anayasa, hakların güvence altına alındığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin kabul edildiği bir toplumda olur. Bireylerin çoğunluğu, yasaların yapımına katılılmalıdır.
- Kadın için de erkek için de mülkiyet hakkı vardır.
Eski de olsa, ülkemizde kadın hakları konusunda yaşanan problemeler sürüyor ve bu bildirge hala canlılığını koruyor. Bunun yanı sıra kadın hakları ile ilgili anayasal ve cezai kurallar bulunmaktadır.
Maddelerle Anayasada Kadın Hakları
10 - Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.
36 - Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
41 - Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
42 - Eğitim ve öğrenim hakkı yönünden, ilköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
48 - Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Bu hak kadınlar için de geçerlidir.
49 - Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir. Bu hak kadın için de önemli ve geçerlidir.
50 - Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.
Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar.
Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.
67 - Seçme ve seçilme siyasi faaliyettir. Bu haklar vatandaşların yasada gösterilen koşullara uygun olarak kullanılmaktadır. Seçme, seçilme ve bağımsız olarak ya da bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakları olup bu haklar kadınlar için de geçerli bulunmaktadır. On sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir.
68 - Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için 18 yaşını doldurmuş olmak gerekmektedir. Bu hak, kadınlar yönünden de geçerlidir ve uygulanmaktadır.
70 - Her Türk, Kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. Burada, açıklanan hak kadınlar için de geçerlidir.
72 - Vatan hizmeti her Türk vatandaşının hakkı ve ödevidir.
74 - Vatandaşlar yetkili makamlara ve TBMM’ne yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Bu hak dilekçe vermekle yerine getirilmektedir. Bu hak kadınlar için de geçerli bir haktır.
76 - Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı milletvekili seçilebilir. Bu husus kadınlar için de geçerlidir.
101 - Cumhurbaşkanlığı seçilmesi için 40 yaşını dolduran yüksek öğrenim diplomasına sahip her Türk vatandaşı aday olabilir. Bu hak kadınlar için de geçerli bulunmaktadır. Yani kadınlar da cumhurbaşkanlığı seçilme hakkına sahiptir.
Maddelerle Türk Ceza Yasasında Kadınlar Hakkında Kurallar
3 - Türk Ceza yasasının uygulanmasında, kişiler arasında dil, din, milliyet, mezhep, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri vs. yönünden ayrım yapılamaz. Hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz. Bu kural kadınlara karşı işlenen suçlar ile kadınların işledikleri suçlar yönünden de geçerli ve önemlidir.
4 - Ceza yasalarını bilmemek mazeret sayılmamaktadır. Yasayı bilmiyorum savı hüküm ifade etmemektedir. Kadınlara karşı işlenen suçlarda da bu kural uygulanmaktadır.
20 - Ceza sorumluluğu şahsidir. Hiç kimse başkasının eyleminden dolayı sorumlu tutulamaz. Bu kural kadınlar için de geçerlidir. Ayrıca suç (eylem) dolayısıyla öngörülen güvenlik önlemleri niteliğindeki yaptırımlardan kadınlar da yararlanır, onlar için de uygulama söz konusu olur.
31 - Eylemin (fiilin) işlendiği sırada, işleyenin yaşı uygulanacak, cezalar yönünden önem arz eder. Bu kurallar kadınlar için de uygulama konusu olur. Eylemi (fiili) işlediği sırada 12 yaşını doldurmamış olan kız ya da erkek çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Bunlar hakkında ceza kovuşturması yapılamaz. Ancak, çocuklara özgü güvenlik önlemleri uygulanabilir.
Eylemi (fiili) işleyen, fiili işlediği sırada (12) yaşını doldurmuş olup da (15) yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması ya da davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması halinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği eylemin (fiilin) hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı halinde bu kişiler ( kız ya da erkek) hakkında suç ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde (12) yıldan (15) yıla, müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde (9) yıldan (11) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu halde her eylem (fiil) için verilecek hapis cezası (7) yıldan fazla olamaz.
Eylemi (fiili) işlediği sırada , (15) yaşını doldurmuş olup da (18) yaşını doldurmamış olan kişiler (kadın ya da erkek) hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde (18) yıldan (24) yıla, müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde (12) yıldan (15) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların 1/3 ü indirilir ve bu halde her eylem (fiil ) için verilecek hapis cezası (12) yıldan fazla olamaz.
77 - a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tabi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhuşa sevketme.
ile ilgili eylemler (fiiller ) siyasal, felsefi, ırki ya da dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suçları oluşturmaktadır.
Bu suçlardan kadınlarla ilgili, onlara karşı yapılan ;
a) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
b) Zorla hamile bırakma.
c) Zorla fuhuşa sevketme.
eylemleri de cezalandırıldığı gibi, kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet ya da köleleştirme, kadını (kişiyi) hürriyetinden yoksun bırakma, bilimsel deneylere tabi kılma, kadına cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı gibi işlenen fiiller (eylemler) de cezalandırılmaktadır. Kasten öldürme halinde eylemi yapana ağırlaştırılmış müebbet hapis, diğer sayılan eylemler için de, (8) yıldan az olmamak üzere hapis cezası uygulanır.
Bu suçlardan dolayı zaman aşımı işlememektedir.
80 - Kadınları ;
a) Zorla çalıştırmak,
b) Hizmet ettirmek
c) Fuhuş yaptırmak,
ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak yahut kişiler üzerindeki denetim olanaklarından ya da çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren ya da sevk eden veya barındıran kimseye (kadın-erkek) (8) yıldan 12 yıla kadar hapis on bin güne kadar adli para cezası verilir.
Bu suçlarda, mağdur (kadın ya da erkeğin ) rızası geçersizdir.
Burada açıklanan kurallar, bu eylemlere uğrayan kadınlar hakkında da uygulanır.
82 - Bir insanı (kadını) kasten öldüren kişi müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Kasten öldürmede nitelikli haller ;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle,
işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Kadınlara yönelik kasten öldürme eylemlerinde bu kural göz önünde tutulmaktadır.
84 - Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, (2) yıldan (5) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm kadını intihara azmettiren ve kadının intiharı için TCY nin 84 üncü maddesinde açıklanan eylemleri (fiilleri) işleyen hakkında da aynen uygulanır.
86 - Kasten bir kadının (başkasının) vücuduna acı veren ya da sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olunması halinde bu eylemi yapana (1) yıldan (3) yıla kadar hapis cezası verilir.
Kasten yaralama suçunun ;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla, işlenmesi halinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
87 - Kasten yaralama eylemi (fiili), mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
neden olmuşsa, (yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza), bir kat artırılır. Bu hüküm yaralamaya uğrayan mağdur kadın için de uygulamada göz önünde tutulur.
Bundan başka , kasten yaralama (fiili) eylemi ;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
neden olmuşsa, TCY 86 ncı maddesinde belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, bu cezalar TCY nin 87 nci maddesinin birinci fıkrasına giren hallerde (5) yıldan, üçüncü fıkrasına giren hallerde (8) yıldan az olamaz.
89 - Taksirle bir insanın (kadının ) vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Ancak taksirle yaralama fiili(eylemi), mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
Bundan başka taksirle yaralama eylemi (fiili), mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
neden olmuşsa, belirlenen ceza, bir kat artırılarak hükmolunur.
Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmamaktadır.
90 - İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapılması, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası sorumluluğu getirir. Ancak ; insan üzerinde rızaya (izne) dayalı olarak yapılan bilimsel deneyin ceza sorumluluğu gerektirmemesi için ;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın(iznin) yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
gerekli bulunmaktadır. Bu hususlar kadın üzerinde yapılacak deneyler için de göz önünde tutulmaktadır.
Kız ve erkek çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğu gerektirmemesi için yukarıda açıklananlardan başka,
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza (izin) açıklama yeteneğine sahip (kız ya da erkek) çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması gerekmektedir.
Hasta olan insan (kadın veya erkek) üzerinde rıza (izin) olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, (kadın veya erkek) kişi üzerinde yapılan rızaya (izne) dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu doğurmayacaktır. Burada açıklanan kadının ya da erkeğin rızasının (izninin), denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması zorunlu bulunmaktadır.
94 - Hukuken geçerli rızaya (izne) dayalı olmaksızın, kadından (erkekten) organ alan (5) yıldan (9) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak suçun konusunun doku olması halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası uygulanır.
Hukuka aykırı olarak, ölüden (kadın ölüsü, erkek ölüsü) organ veya doku alan kimse, (bir) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında da yukarda açıklanan ceza uygulanır.
Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden ya da aşılayan da (iki) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
Hukuken geçerli rızaya (izne) dayalı olmaksızın kadından (ya da erkekten) organ alan bu alma sonucunda, organı alınanın ölmesi halinde kasten öldürme suçuna ilişkin kurallara tabi olur.
94 - Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel ya da ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştirmek işkence yapmaktır. Bu suç kadına yönelik yapılması halinde, kamu görevlisi yapmış olursa (üç) yıldan (oniki) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak suçun ;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kadın ya da erkek ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
işlenmesi halinde, (sekiz) yıldan (onbeş) yıla kadar hapis cezası uygulanır.
c) Fiilin(eylemin) cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, (on ) yıldan (onbeş) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
d) İşkence suçunun işlenişine katılan (iştirak eden) diğer kişiler de kamu görevlisi gibi ceza alır.
e) Bundan başka suçun (eylemin) ihmali davranışla işlenmesi halinde de verilecek cezada bir indirime gidilmez.
f) Burada açıklanan suçtan dolayı zaman aşımı işlemez.
Açıkladığımız bu kurallar kadınlara karşı işlenen bu tür suçlarda da söz konusu olup uygulanmaktadır.
95 - Bundan başka işlenen (eylem) fiilden zarar gören yani mağdur olan ;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
neden olmuşsa, yukarıda açıklanan ceza, yarı oranında artırılır.
Ayrıca işkence (eylemleri) fiilleri mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
neden olmuşsa, bu takdirde yukarıda açıklanan ceza, bir kat artırılır.
İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, suçu işleyen müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır.
İşkence (fiili) eylemi mağdurun vücudunda kemik kırılmasına neden olmuşsa bu takdirde de işkenceyi yapana (sekiz) yıldan (onbeş) yıla kadar hapis cezası verilir.
Bu anlattıklarımız kadına karşı işlenmişse açıklanan cezalar, işkenceyi yapana aynen uygulanacaktır.
96 - Bir kimsenin (özellikle kadının) eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren (kişi) hakkında (iki) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Ancak;
a) Çocuğa (kız ve erkek) beden ya da ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye (kadın ya da erkeğe) karşı,
b) Gebe kadına karşı,
c) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı (kadın ya da erkek) işlenmesi halinde, suçu işleyen hakkında (üç) yıldan (sekiz) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
99 - Rızası (izni) olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, (beş) yıldan (on) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bundan başka; tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde, rızaya (izne) dayalı olsa bile, gebelik süresi (on) haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, (iki) yıldan (dört) yıla kadar hapis cezasına mahkum olur. Ancak bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza (izin) gösteren kadın hakkında (bir) yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
Rızaya (izne) dayalı olsa bile, gebelik süresi (on) haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi halinde; (iki) yıldan (dört) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi (yirmi) haftadan fazla olmamak ve kadının rızası (izni) olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmemektedir. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.
100 - Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi halinde, (bir) yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Ancak (on) haftadan az olması halinde bu kuralın uygulanması söz konusu olmayacaktır. Zira burada istemeden çocuğunun herhangi bir nedenle düşmesi halinde, isteme koşulu oluşmadığından ceza verilmesi gerekmeyecektir.
101 - Bir erkek veya kadını rızası (izni) olmaksızın kısırlaştıran kimse, (üç) yıldan (altı) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılması durumunda verilecek ceza 1/3 oranında artırılır.
Bundan başka rızaya (izne) dayalı olsa bile, kısırlaştırma (fiilinin) eyleminin yetkili olmayan bir kişi tarafından yapılması halinde, (bir) yıldan (üç) yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
102 - Cinsel davranışlarla bir kimsenin (kadının ya da erkeğin) vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdur olanın şikayeti üzerine (beş) yıldan (on) yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
Cinsel saldırının sarkıntılık düzeyinde kalması halinde de, (iki) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezası verilir.
Eylemin (fiilin) vücuda organ ya da sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi halinde, (oniki) yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
Bu eylemin (fiilin) eşe (kadına) karşı işlenmesi halinde soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdur eşin şikayetine bağlı tutulmuştur.
Cinsel saldırı suçunun ;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye (kadına) karşı,
b) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye (kadına,çocuğa) karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi halinde, yukarıdaki açıklanan cezalar yarı oranında artırılır.
Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde de ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanması söz konusu olmaktadır.
Bundan başka, eylem (fiil) sonucu mağdur bitkisel hayata girmiş olması yahut ölümü halinde de eylemi yapan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
104 - Cebir, tehdit ve hile olmaksızın (onbeş) yaşını doldurmuş çocukla (kız çocuğu, erkek çocuğu) cinsel ilişkide bulunan kişi şikayet üzerine (iki) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Suçun mağdur ile arasında evlenme yasağı bulunan kişi tarafından işlenmesi halinde, şikayet aranmaksızın, (on) yıldan (onbeş) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, evlat edineceği çocuğun (kız, erkek) evlat edinme öncesi bakımını üstlenen veya koruyucu aile ilişkisi çerçevesinde koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi tarafından işlenmesi halinde, şikayet aranmaksızın yine (on) yıldan (onbeş) yıla kadar hapis cezası verilir.
105 - Bir kadını, cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, (üç) aydan (iki) yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
Eylemin (fiilin) çocuğa (kız ya da erkek çocuğu) karşı işlenmesi halinde (altı) aydan (üç) yıla kadar hapis cezasına karar verilir.
Suçun;
a) Kamu görevinin ya da hizmet ilişkisinin veya aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
e) Teşhir suretiyle, işlenmesi halinde yukarda belirtilen ceza yarı oranında artırılır. Ancak bu (fiil) eylem nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış olursa verilecek ceza bir yıldan az olamayacaktır.
109 - Bir kimseyi (kadını ya da erkeği ) hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, (bir) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezası verilir. Ancak bu (fiil) eylemi işlemek için ya da işlerken (cebir) zorlama, korkutma (tehdit) ve hile (aldatma) kullanırsa, (iki) yıldan (yedi) yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
Bu suç ;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişiyle birlikte,
c) Kamu görevi nedeniyle, (yerine getirilen)
d) Nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, (kamu görevinin sağladığı)
e) Üstsoy, altsoy veya eşe (kadın, erkek) karşı,
f) Çocuğa (kız,erkek) veya beden ya da ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan (kadın, erkek) kişiye karşı,
işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde de verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
Suçun, mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca (bin) güne kadar adlî para cezasıa hükmolunur.
112 - Zorlama ya da korkutma kullanılarak yahut hukuka aykırı başka bir davranışla;
a) Her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Kişinin (kadın, erkek, çocuk) eğitim ve öğretim hakkını kullanmasına,
c) Öğrencilerin (kız, erkek) toplu olarak oturdukları binalara girilmesine, kalınmasına engel olunması halinde eylemi (fiili) işleyene (iki) yıldan (beş) yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
114 - Bir kimseye (kadın, erkek) karşı;
a) Bir siyasi partiye üye olmaya ya da olmamaya, siyasi partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasi partiden ya da siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,
b) Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya,
zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması halinde, (bir) yıldan (üç) yıla kadar hapis cezası verilir.
115 - Zorlama ya da korkutma kullanılarak, bir kimseyi (kadın, erkek) dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, (bir) yıldan (üç) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
116 - Bir kimsenin (kadın, erkek) konutuna, konutunun eklentilerine rızasına (iznine) aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun (kadın, erkek) şikayeti üzerine, (altı) aydan (iki) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, ceza hükümleri uygulanmaz.
Ancak fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, (bir) yıldan (üç) yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
120 - Hukuka aykırı olarak bir kimsenin (kadın, erkek) üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine (üç) aydan (bir) yıla kadar hapis cezası verilir.
121 - Kişinin (kadın, erkek) belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, kabul etmeyen (altı) aya kadar hapis cezasına hüküm giyer.
123 - Sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla bir kimseye (kadın, erkek) ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun (kadın, erkek) şikayeti üzerine bu eylemi yapana (üç) aydan (bir) yıla kadar hapis cezası verilir.
125 - Bir kimseye (kadın, erkek) onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte hakarette bulunma ya da sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, (üç) aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza 1/6 oranında artırılır.
Eylemin (fiilin), mağduru (kadın, erkek) muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, aynı cezaya hükmolunur.
a-) Hakaret eylemi (fiili) kamu görevlisine (kadın, erkek) karşı görevinden dolayı,
b-) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c-) Kişinin (kadın, erkek) mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
134 - Kişilerin (kadın, erkek) özel hayatının gizliliğini ihlal eden, (bir) yıldan (üç) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde de verilecek ceza bir kat artırılır.
232 - Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden (örneğin eş olan kadın) birine karşı kötü muamelede bulunan (iki) aydan (bir) yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yönetimi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek ya da bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanana (kişiye), (bir) yıla kadar hapis cezası verilir.
233 - Hamile olduğunu bildiği eşini ya da sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk edene (üç) aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen (kişiye), (bir) yıla kadar hapis cezası verilir.
227 - Bir kimseyi (özellikle kadını) fuhuşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi, (iki) yıldan (dört) yıla kadar hapis ve (üçbin) güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhuşa teşvik sayılır.
Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi (örneğin bir kadını) fuhuşa sevk eden veya fuhuş yapmasını sağlayan kişi hakkında verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılarak hükmolunur.
Fuhuş veya fuhşua teşvik suçlarının eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Fuhuşa sürüklenen tedaviye veya psikolojik terapiye tabi tutulabilir.
İlkel komünal toplumdan hemen sonraki ilk toplumlar arasında kadının doğurganlığından dolayı söz sahibi olduğu anaerkillik görülür. Neolitik yaşam ve toprağa bağıl yerleşik düzen sağlanırken saban kullanmaya başlanması ile Tunç çağında ise ataerkil toplum yapısına geçiş başlar. Buna karşı 1. dalga feminizm 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında kadınların temel haklarına yönelik beklentileri dile getirmeye başlamıştır. Oy kullanma talepleri ve eğitim hakları bu dönemde talep ettikleri haklar arasındadır. İkinci dalga feminizm ile 1960’lı yıllar ise kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olmak istedikleri dönemi kapsar. Üçüncü dalga feminizm ise 1990’lı yıllarda kadına yönelik şiddete karşı başlar ve cinsellik temalıdır. Feminizm felsefe, sosyoloji ve politikayla da kesişir. Feminizm kadın - erkek eşitliği, kadınların iş ve eğitim alanlarında eşit hak sahibi olması, her alanda istenen bir eşitlik anlayışı, şiddetin önlenmesi, tecavüz ve tacizlerin son bulması gibi konular üzerinde şekillenir ve kadın hareketleri ile bir bütündür. Feminizm kendi içinde bir bütünlük göstermediği için farklı feminist bakış açılarının oluşmasında etkilidir. Modern feminizm, liberal feminizm, kültürel feminizm, radikal feminizm, postmodern feminizm ve sosyalist feminizm bu bakış açıları arasındadır. Batılı feminizm, trans feminizm, siyah feminizm, ayrılıkçı feminizm, islami feminizm, varoluşçu feminizm ve yerli feminizm, eko feminizm, kesişimsel feminizm, geleneksel marksist feminizm, anarşist ve duruş feminizmleri, farklılık feminizmi de bunlarla ilişkilendirilebilir. Feminizmin biyolojik bir dişilik kavramı ile ilgisi yoktur. Feministler haklı olarak kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıkların eşitsizlik nedeni olamayacağını savunur. Feministler mücadelesini erkekleşmek için değil insan haklarının sağlanması için yürütürler. Feminizm erkek düşmanlığı olan bir öfke hareketi değil, eşitlik için bir adalet arayışıdır. Erkeklerin üstün olduğu anlayışa karşı çıkmak kadının üstünlüğünü savunmak değildir. Ataerkil düşünce ile hareket eden kadınlar, feminizmi, en az ataerkil erkekler kadar tehlike olarak görür. Erkek egemenliğine karşı saldırganlık olarak görülen feminizm, adaletsizliğin normalleşmesine karşı çıkmaktır. Yani sosyalist feminizm herkes içindir. Bu sebeple önce marksist açıdan feminizmi inceleyip konuyu kapatacağız. Çünkü diğer türlü feminizmler tıpkı milliyetçilik gibi burjuva kadın ile proleter kadını aynı cinsiyetin üyesi olarak göstererek sınıfları örten niteliktedir.
Bugünkü modern feminizmin kökleri burjuva devrimlerine dayanıyor ama feminist değerler uzun yıllarca sosyalist mücadelenin içerisinde var oldu. Marksizm, olması gerektiği gibi, kadınların kurtuluşunu sınıf bağlamı içerisinde inceledi. Marx “Mülkiyetin olduğu yerde insanların ilişkisi ve de kadın - erkek ilişkisi bir ticarete dönüşür.” der. Kadın - erkek eşitliği sosyalist bir toplumun önkoşuludur. Çünkü mülkiyetin egemen bağlarından kopmak bir önkoşuldur. Tarihsel materyalizm toplumsal ilişkilerin egemen olan üretim ilişkilerinden, yani üretim biçiminden kaynaklandığını ortaya koyar. Kapitalizm insanlar dahil her şeyin metalaştığı ilişkiler yaratır. Geçim kaynağının kolektif olarak üretilip tüketildiği küçük ölçekli toplumlarda cinsiyet rolleri arasındaki ilişkilerde eşitlik vardır. Yani kadın - erkek ilişkilerini özselleştiren ve toplumsal cinsiyeti tarihi bağlamından çıkaran açıklamalar ise herhangi bir kurtuluş programı ortaya koyamaz. Marksizm kadınların kurtuluşu fikrinin merkezi bir konu olduğunu gösteriyor. Kadın sömürüsünün temelinde cinsiyetçi iş bölümü vardır. Kadın sömürüsünü ve cinsiyetçiliği küresel emek bağlamından koparmak kadın hareketinin büyümesine engeldir. Feminizm, marksizm için nesnedir ve marksizm feminizmden değil nesnellikten öğrenir. Feminizm burjuva ideolojisidir, burjuva ideolojisi tarih dışı insan soyutlamasıyla sorunları metafizik şekilde saptayan sınıflı toplumun akıl yürütmesidir. Sosyalist feminizm ise kadın ezilmişliğinin ciddi sosyolojik, psikolojik ve ideolojik olgusu altında maddi bir temel olduğunda ısrar eder ve niteliği itibarıyla marksist feminizm ile radikal feminizm anlayışlarının ikisinin de özelliklerini barındıran melez bir feminist ideolojidir.
0 notes
yesilhaber · 6 months
Text
İGDAŞ, "İŞ'te EŞİTLİK" projesiyle kadın istihdamını artırıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde İGDAŞ tarafından başlatılan “İŞ’te EŞİTLİK” projesi, kadın istihdamını artırma hedefiyle başladı. Projenin lansmanı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İGDAŞ Genel Müdürü Dr. Mithat Özden’in katılımıyla gerçekleşti. Bu proje, sadece İGDAŞ çalışanlarına değil, toplumun tamamına olumlu etkiler sunmayı amaçlıyor. İGDAŞ ve Yanındayız Derneği iş birliğiyle…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
veganlogicdinamo · 27 days
Text
TEK BAŞINA CİNSİYET BİR SİYASETÇİYİ TANIMLAMAZ
Seçimden sonra medyada göze çarpan bazı haberlerde seçilen kadın başkanları bir arada gösteren görseller kullanıldı. Kimisi kadın haklarında büyük bir gerilemeye yol açan iktidarın bir üyesi kimisi Cumhuriyet Devrimi’ni ağzına bile almayan bir partinin temsilcisi olsa da hepsi sadece kadın oldukları için aynı tarafta gibi algılandı. Bir zamanlar Tansu Çiller başbakan oldu diye, Meral Akşener içişleri bakanı oldu diye sevinenler geldi aklıma.
Faşist bir iktidara destek veren bir siyasetçinin kadın olması, onun bir seçimde desteklenmesini gerektirir mi?
Laik Cumhuriyetin kazanımlarıyla kavgalı, Said Nursi’yi ya da Şeyh Sait’i önder olarak gören gerici ya da etnikçi bir siyasi görüşün savunucusu bir kadın adayın kazanması olumlu mudur?
Benim yanıtım her iki soru için de hayır.
Kadınların siyasi haklarını kazanması kuşkusuz bir devrimdi ve siyasette kadınların olması toplumsal eşitlik açısından çok önemli. Ancak sırtını tarikatlara dayamış, rant peşinde koşan, yönettiği belediyede hayvanlara zulmeden bir kadın siyasetçinin kazanmasına da sadece cinsiyeti nedeniyle sevinemem, bunu olumlamam.
14 notes · View notes
hepeksikk · 5 months
Text
Tumblr media
Bugün 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü.
Sadece anma günü olmaktan öteye gidemiyor. Siyasetçiler atlamamış olmak için sosyal medyada paylaşım yapıp yeter sanıyor; belediyeler kanuni zorunlulukları olan sığınma evlerini açmıyor, yapabileceklerinin çok azını yapıyor. Bu arada Türkiye’de, kadına şiddet her geçen gün artıyor, kadınlar toplumun gözü önünde yok oluyor. 10 yılda 3000’den fazla kadın erkekler tarafından öldürüldü. “Ama erkekler de öldürülüyor” diyerek kadına şiddeti önemsizleştirenlerin ağzına terlikle vurabilirim. Çünkü erkekleri kadınlar değil, yine erkekler öldürüyor. Unutmamalı ki, kadına yönelik şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve güç dengesizliğinden kaynaklanıyor.
Kadına şiddet ülkemizde politik bir çürümeyi ifade ediyor. Bu şiddetin kökleri toplumun temelinden besleniyor. Kadınların ekonomik, sosyal, politik alanda maruz kaldığı ayrımcılık şiddetin yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu sadece bireysel sapkınlıkların sonucu değil, sistematik bir sorun. Bunu kabul etmekte zorlanan bir topluma ve idareye sahibiz. Kadına şiddet, toplumun her katmanını etkiler; sadece bireysel trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir krizdir.
Devlet ve toplumsal normlar kadına yönelik şiddeti engellemekte yetersiz kalıyor. Cezasızlık kültürü ve mağdurların korunmasızlığı, kadına şiddeti teşvik ederek sorunu derinleştiriyor. Devletin, toplumun her kesimine eşit şekilde hizmet etme sorumluluğu, kadına yönelik şiddetle mücadelede daha etkin rol üstlenmesini gerektirir. Bizde olmuyor.
Bu mücadelede sadece kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelip ortak çözüm bulması önemli. Toplumsal bilinçlenme, eğitim, adalet sisteminde reformlar ve kadın haklarına saygı, politikacılardan, liderlerden ve toplumun her bireyinden talep ettiğimiz adımlar. Kadına şiddetle mücadele, sadece bir gün değil, her gün süren çabayı gerektirir.
Kadına şiddeti politik bir mesele olarak ele almak, toplumsal değişim için ilk adımdır. Unutmayalım ki, eşitlik ve adalet için mücadele etmek, sadece kadınlar için değil, tüm insanlık için bir gereklilik. Umudum, bu gerçekleri görerek ve değişim talep ederek bir araya gelmiş, güçlü bir toplumda yatıyor. Dilerim bir gün…
52 notes · View notes
Text
Bilmek Ya Da Bilmemek İşte Bütün Mesele Bu
Tumblr media
Tüm sığlımızda boğulurken ne gerçekten iyiye ne de adalete sahip olabiliyoruz. Sokrates’e göre gerçek bir adaletin, iyiliğin ve cesaretin kaynağı yalnızca bilgidir. İyilik, adalet, cesaret vs. tüm bunlar bilgeliğin ürünüdür. Dolaysıyla bilgi olmadan hiç biri gerçekten varsayılmaz. İyi olana ulaşmak, elimizdeki dini, toplumsal kalıpların aşılmasını ve derin bir sorgulamanın yapılmasını gerektirir. İyilik kimsenin tekelinde değil, üretilen ve yaratılan bir süreçtir.
Tumblr media
Sürekli iyilik yaptığımızı sanıp kendimizi iyi olmakla, adil olmakla ya da cesur olmakla etiketliyoruz. Nietzsche “ Ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara” demektedir bu durum için. İyi olan da acıma duygusunu, adil olan da kesen, biçen bir eşitlik ilkesini, cesur olanda da deliliği tahta oturtup yolumuza bakıyoruz. Karşılaştırmalarımız da bir o kadar sığ. Her durumda egomuzu tatmin eden sonuçlara varıyoruz.
Tumblr media
Peki cesaret? Güçlünün kazandığını sandığımız dünyada, gücümüzü kanıtlamakta bir cesaret oyunundan geçiyor. Davranışlarımızın sorumluluğunu almadan, yüksek egomuz ve kontrol edemediğimiz öfkemizle yaratmaya çalıştığımız cesur algısı, bir sanrıdan öteye gidemez. Şüpheli çanta tekmeleme, kasksız motor kullanma, benzin istasyonunda sigara içme, gaz kaçağını çakmakla kontrol etme, tankın altına yatma gibi davranışların hiçbiri cesaret değildir. ‘Bana bir şey olmaz’ sözleri tüm trajikomikliği ile son sözlerimiz olabiliyor. Ölümü göze alma davranışı, bilinçli bir risk olabilir akılcı bir amaç doğrultusunda. Ama sık sık tekrarlanan ölürüm, öldürürüm ifadeleri olsa olsa egosuna yenik düşmüş zayıf bir kişiliğin, kendini yüceltme çabası olabilir. Çünkü biliyoruz ki iyi sorgulanmamış bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında, yapılacak tek normal duygu korkmak ve tek tepki ölmemektir yani kaçmak.
Tumblr media
‘Ey’ ile başlayan meydan okuyan cümlelerin sonu, kitlelerce portakal bıçaklamaya vardığında cahilin cesareti de saman alevi misali sönüveriyor. Oysa aklın bir ürünü olarak cesaret, amacına ulaşırken intikamla, kibirle, öfkeyle beslenmez. Cesaret sorumluk dolayısıyla bilgi ister.
Tumblr media
Bilmemenin yarattığı korku, kirli savaşların en büyük nedenidir Bilgisizliğin ya da bildiğini zannetmenin yarattığı bir girdapta, tüm değerlerle birlikte yutulmak üzereyiz.
Tumblr media
Bilgiye dair korku, bizi koruduğunu zannettiğimiz gücün esiri etti. Kahve masasında yapılan zeminsiz, boyutsuz değerlendirmelere toplumca yenik düşmek üzereyiz. Unutmanın (kestirme kaçışın) hüküm sürdüğü zamanlardayız.
Tumblr media
Bilgiye yeniden tutunup tüm değerleri yeniden değerlendirmeliyiz. Bilmeye ya da bilmediklerimize dair arınmış bir sorgulama, bizim için tek fırsat gibi.
Tumblr media
Hediye Çınar Ekinci
116 notes · View notes
ay-misali · 2 years
Text
Tumblr media
ADALET FARKINDA olalım veya olmayalım , kalbin en ziyade istediği ve hoşlandığı şey adaletli olmak ve adaleti sağlamaktır . Adalet hissi kalbe haz verir . Şair ,
Bulunmazsa adalet milletin efrådı beyninde Geçer bir gün zemine , arşa çıksa pâye - i devlet diyor .
İşte anlamı : " Vatandaşlar arasında adalet ve eşitlik kaybolunca , itibarı arşa çıkmış olsa da devlet bir gün yerin dibine geçer . "
Fransız İhtilali üç önemli kavram üzerine bina olunmuştur . Hürriyet ( liberte ) , müsâvat ( eşitlik , egalite ) ve uhuvvet ( kardeşlik , fraternite ) . Ikinci Meşrutiyet'in önemli kavramları da bir fazlasıyla aynıdır . Yani atalarımız kalplerinin sesini dinleyerek bir ülke için bu üç kavramı yeterli bulmamış ona adaleti de ilâve etmişlerdir .
Adalet , toplumsal hayat için olduğundan daha ziyade insanın şahsi hayatı için gereklidir . Çünkü kalpler adaletten haz duymak dışında adaletle hükmetmek , adaletle iş görmek , adaleti uygulamakla da vazifelidirler . İnsaflı olmak , doğru olmak , doğru davranmak , zulmetmemek , eşit olmak , eşit tutmak , her şeye hakkını vermek , düzeltmek , mutedil olmak , her şeyi yerli yerinde yapmak , istikamet ve hakkaniyet gibi duyguların tamamı kalbin adaletli davranma refleksinin gereğidir . Kalbimiz ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek , hak yol üzere dosdoğru olmak , emirleri yapıp yasakları terk etmek , içi ve dışı eşit olmak , haklıya hakkını , haksıza cezasını vermek gibi hususlarda bizi yönlendirir . Bu da bize verilen ile bizim hak ettiğimiz arasındaki dengeden kaynaklanır . Sözde , yönetim de , şahitlikte , yargıda , barışın sağlanmasında , borçlanmalar da , senet tanziminde ve aile hayatında adil olunması bilhassa önemlidir . Bunlarda adalet olduğu sürece toplum hayatında ve varlık düzeninde âhenk ve estetik kendini gösterir . Adaletin olmadığı yerde ise eziyet ve zulüm hemen kapıdadır .
İskender Pala - Kalp
82 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
Toplumun çürümesi
toplumun değerlerinin, kurumlarının ve sosyal ilişkilerinin bozulduğu veya zarar gördüğü bir durumu ifade eder.  
çatışmalar, adaletsizlikler ve ahlaki çöküntüler. 
Toplumun çürümesi genellikle uzun bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkar ve birçok faktörün etkileşimiyle gerçekleşir.
-Değerlerin erozyonu: Toplumun ortak değerlerinin zayıflaması veya kaybolması, insanların doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapma yeteneklerinin azalmasi. Bu durum, ahlaki çöküntüye, bencillik ve bireyciliğe, empati eksikliğine ve sorumsuz davranışlara yol açar.
-İletişim eksikliği: Sağlıklı bir toplumda etkili iletişim önemlidir. İletişim eksikliği, insanlar arasında anlayışsızlık, güvensizlik ve çatışmaların artmasına neden olur. İnsanların birbirleriyle etkileşime geçme yerine sanal ortamlarda izole olmaları ve sadece kendi düşüncesine yakin kisilerle iletişim kurma çabası ve ayrışma
-Eşitsizlik ve adaletsizlik: Toplumda yaygın adaletsizlik ve eşitsizlik hissi,moral bozukluğuö toplumsal huzursuzluğa ve hoşgörüsüzlüğe yol açar. Gelir eşitsizliği, fırsat eşitsizliği, cinsiyet ve etnik köken temelinde ayrımcılık gibi faktörler, toplumsal dengenin bozulmasına ve güvensizliğin artmasına katkıda bulunur.
-Kurumsal güvensizlik: Toplumda güçlü ve işlevsel kurumların olmaması, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi veya yozlaşması, yönetimde şeffaflık eksikliği ve yolsuzluk gibi faktörler, toplumun çürümesine yol açar. Kurumsal güvensizlik, toplumun temel işleyişine ve sosyal düzenine olan güveni sarsar.
-Değişen demografik yapı: Toplumun nüfus demografik yapısında meydana gelen değişiklikler, kültürel çatışmalara ve toplumsal uyumsuzluklara neden olur. Göç, etnik gruplar arasında gerilimlere yol açar ve aidiyet duygularını zayıflatir.
Bu faktörlerin yanı sıra, eğitim sistemi, medya, siyasi liderlik, aile yapısı ve kültürel dinamikler gibi diğer unsurlar da toplumun çürümesine etki eder. Toplumun çürümesinin önlenmesi veya tersine çevrilmesi için, insanların değerlerine ve etik değerlere sahip çıkması, eşitlik ve adaletin sağlanması, iletişim ve dayanışmanın güçlendirilmesi gibi çeşitli önlemler alınması gerekir.
Genellikle bu önlemleri alma görevi genellikle MUHALEFETE düşer.. 
Emile Durkheim: toplumun çürümesini "anomi" olarak adlandırdığı kavramla açıklamıştır. Ona göre, toplumda ortak değerlerin zayıflaması veya yok olması durumunda bireyler arasında bir normatif boşluk oluşur. Bu da bireylerin istikrarsızlık, anlamsızlık ve düşük toplumsal bağlılık hissi yaşamasına neden olur.
Max Weber: Max Weber, modern toplumun çürümesini "rasyonalizasyon" süreciyle ilişkilendirir. Ona göre, modernleşme ve endüstrileşme ile birlikte toplumda ahlaki değerlerin yerini rasyonel hesaplamalar alır. Bu durum, insanların kendi çıkarlarını ön plana çıkarmasına, bireycilik ve materyalizmin yaygınlaşmasına yol açar.
Karl Marx: Karl Marx, kapitalist toplumun çürümesini sınıf çatışmaları ve ekonomik eşitsizliklerle ilişkilendirir. Marx'a göre, kapitalizmde sınıf ayrımları ve sömürü toplumsal dengenin bozulmasına ve birçok soruna neden olur. Toplumun çürümesini ancak sınıf mücadelesi sonucunda sosyalizm ve adil bir toplum düzeniyle engellenebilir, der.
Michel Foucault: Michel Foucault, toplumun çürümesini "disiplin ve kontrol" mekanizmalarının aşırı kullanımıyla ilişkilendirir. Ona göre, modern toplumda hapishaneler, okullar, hastaneler gibi kurumlar bireylerin üzerinde disiplin ve kontrol uygular. Bu durum, bireylerin özgürlüklerini kısıtlar, normlara uyma baskısı yaratır ve insanların özne olmaktan çıkmasına yol açar.
Jean-Jacques Rousseau: Rousseau, toplumun çürümesini özel mülkiyetin ortaya çıkışına bağlar. Ona göre, insanların özel mülkiyet edinme arzusuyla başlayan rekabet, kıskançlık ve hoşgörüsüzlük gibi olumsuz duyguları tetikler. Rousseau, insanların doğal durumlarına geri dönerek, toplumsal düzenin sadeleştirilmesi gerektiğini savunur.
Bu sadece birkaç örnek 
11 notes · View notes
oluncesevemezsen · 2 months
Text
Laiklik yanılsaması kanalı: 9. Siyonist devletin Toplumsal Eşitlik Bakanı YYY ve YN, "May Golan", Gazze'de yaşanan yıkımdan büyük gurur duyduğunu ve Gazzeli çocukların başına gelenlerden mutlu olduğunu açıkladı. Ve 80 yıl sonra torunlarına Yahudilerin Gazze'deki Filistinlilere yaptıklarını anlatacaklar. Kaç laik, ateist fahişe bu videoyla sosyal medya sitelerinde dolaşacak ve bu sözlerinden dolayı bu terörü, suçluluğu, insanlıktan (ve laik ahlaktan) yoksunluğu eleştirecek.
4 notes · View notes
sinigami · 9 months
Text
Aslına bakarsanız, okulun bir özgürlük ve eşitlik kurumu olduğu inancı, gerçekte okulun, usulen benimsediği eşitliğe rağmen –hatta tam da bu biçimsel eşitlik yüzünden– muhafazakâr ve hakkaniyetsiz bir kurum olduğu gerçeğini görmeyi engelliyor.
(...)
Okulun sorumluluğu nedir? “Okul” derken okul sistemini kastediyorum, işleyişinde payı olanları değil. Toplumsal eşitsizliklerin idamesinde okulun sorumluluğu nedir? Hem okul karşısındaki eşitsizliklerin, hem de bizzat okulun aktardığı eşitsizliklerin… Bu soruyu layıkıyla sorduğumuzda, bilimin cevabı kuşkuya yer bırakmıyor. Okulun bünyesinde taşıdığı ve hem öğretmenlerde hem de öğrencilerde aradığı değerler; ayırt edici pedagoji yöntemleri (veya bazı öğretim türlerinde, yöntemsizliği); devreye soktuğu seçme ve değerlendirme ölçütleri; aktardığı kültürün içeriği – tüm bunlar, en ayrıcalıklı çocukların lehine, en ayrıcalıksız çocukların aleyhine işliyor. Bu da eğitim sisteminin tamamına hükmeden biçimsel eşitliğin fiilen hakkaniyetsiz olması sonucunu doğuruyor ve demokratik ideallere bağlılığını ilan eden bir toplumda, ayrıcalıkların, açıktan devredildikleri duruma kıyasla çok daha iyi muhafaza edilmesini sağlıyor.
(...)
Eğitim sistemi böylece, ekonomik ve –ondan da fazla– kültürel sermayenin aktarımına dayalı bir toplumsal düzene, eğitimsel liyakat ve kişisel yeteneğe dayalı bir düzen görüntüsü vererek ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerin meşrulaştırılmasına katkıda bulunuyor. O halde, eğitimin özgürleştirme etkisinden söz ederken, mevcut haliyle okuldan mı yoksa olması gereken haliyle okuldan mı bahsettiğimizi açıklığa kavuşturmamız gerek. Mevcut haliyle okulun, toplumsal yapının değişmezliğinde çok büyük payı var. Tüm verilerin işaret ettiği üzere, sınıfsal hareketliliğin ve kültürel başarının birincil aracı olan okullaşmayla ilgili eşitsizlikler, toplumumuzda ekonomik eşitsizliklere kıyasla çok daha belirgindir. Kültürel yoksunluk, ekonomik yoksunluk kadar yoğun biçimde hissedilmiyorsa, bunun sebebi, kültür alanında mahrumiyet hissi ile mahrumiyetin kendisi arasında ters orantı olmasıdır: İnsan kültürden ne kadar mahrumsa, kültürden mahrum olma bilinci o kadar düşük olur.
5 notes · View notes
angelvibesss · 1 year
Text
Tumblr media
Hepsine toplu cevap vereyim
İlk olarak takip etmek size kalmış istersen çık bunu yazmana bile gerek yok
Erkeklerin çektiği sıkıntı yüzünden ölmesi boş erkekler ölsün mü dedim ben benim bahsettiğim tam da bu işte burada kim daha çok acı çekiyor yarışı yapmıyor kimse burada bahsedilen şey kadınların sırf kadın olduğu için erkekler tarafından öldürülmesi sayaç bile var hergün kaç tane kadın kurban gidiyor erkekler tarafından öldürülüyor kadının kadını öldürdüğü demiyorum ya da kadının intihar ettiği demiyorum en basiti kadın boşanmak istediği için eşi tarafından öldürülmesinden bahsediyorum kalın kafalı mısın anlamıyorsun
Kadın erkek eşitliğinden kastımız bedenen bir eşitlik değildir toplumsal ve hukuki haklar önünde eşitliktir kadın işe girerken hamile kalacak mısın sorusu ile karşılaşıyor sırf kadın olduğu için daha az maaşlarada çalıştırılıyor şunu da deme şimdi hep erkekler ağır ilerde çalışıyor diye isterse kadınlarda çalışır fakat en basiti şehirler arası otobüs şof��rlüğü için bile sen kadınsın yapamazsın diye devlet izin vermiyor ki verilse dahi tecavüze tacize uğrama olasılığı çok yüksek erkeklerin çok olduğu iş gruplarında kadınlar istesede çalışamıyor ayrıca erkeklerin üstüne fazlaca binen yük sorumluluk zaten toplumsal değerlerden ve ataerkil düzenden gelir feminizim sadce kadınların hakkını sanunmaz aynı zamanda erkeklerin hakkını da savunur çünkü zaten eskiden beri gelmiş olan cinsiyet rollerini yok etmek amaç
Ve evet istersem fotoğrafta atarım sana mı soracağım
Son olarak erkeklerin intihar etmesi psikolojik sorunları vs bu konu altında dile getirilmez çünkü bu ülkenin ekonomisi ya da kişisel konulara girer tam olarak bir bilgim yok bişey diyemem ama tekrar diyorum kadın cinayetleri ile bu karşılaştırma saçmalıktır
6 notes · View notes
uzunburakefendi · 1 year
Photo
Tumblr media
. "İnsanların dünyanın dört bir yanında eşitlik hakkı talebinde bulunduğu çağ tartışmasız bizim çağımızdır; sanat eserini ancak, insanların toplumsal haklarını talep etmesine katkıda bulunup bulunmadığı ölçütüyle değerlendirdiğimizde anlamlandırabilmemizi kaçınılmaz kılan bizim kendi tarihimizdir. Bunun sanatın değişmez doğasıyla hiçbir ilgisi yoktur - böyle bir şey varsa eğer. Bugün Michelangelo'yu devrimci bir sanatçıya dönüştüren şey son elli yılda yaşanan hayatlardır. Bugün, birçok insana günümüz sanatında kaçınılmaz olarak var olan toplumsal vurguyu reddettiren histeri, kendi dönemlerini inkar etmelerinden kaynaklanır. Bu kişiler, kendilerinin haklı olacağı bir zamanda yaşamayı arzu ederdi." syf.107 . "Sanatın doğanın aynası olduğu anlayışı, ancak kuşkuculuk zamanlarında cazip olabilir. Sanat doğaya öykünmez, yaratılışa öykünür - kâh başka bir dünya önermek için, kâh doğanın sunduğu o kısacık vaat ânını büyütmek, onaylamak, toplumsallaştırmak için. Sanat, doğanın ancak zaman zaman göz ucuyla bize gösterdiği şey karşısında verilmiş örgütlü bir tepkidir. Sanat, potansiyel olumlanmayı hiç bitmeyen bir olumlamaya çevirmeyi amaçlar. İnsanın daha güven verici bir cevap alma umudunu ilan eder... sanatın aşkın yüzü, daima bir tür duadır." syf.209 #johnberger #manzaralar #hazırlayan #tomoverton #çeviri #berileyüboğlu #özlemdalkıran #oğuztecimen #metiskitap #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır https://www.instagram.com/p/CpnhyplthnZ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes
epifizz · 1 year
Note
Eşitlik nedir epi eşit olduğumuz herhangi bir gerçeklik var mı sence?
Eşitliği değerlendirebilmemiz için en az iki farklı nesneye ihtiyacımız vardır. Bu nesneler, birbirini eşlik bakımından kıyaslayacağımız kadar ortaktır ancak bu kıyaslamaya ihtiyacımız olacak kadar da ayrıksıdır. Tamamen aynı iki şeyin eşitliğini kıyaslayamam ancak belirli kıyas ortaklığı taşıyan iki farklı duruma eşit tavır sergileyebilirim.
Burada iki unsur çıkıyor karşımıza. Bir doğal olarak eşitlik ve bir da tavır olarak eşitlik. Bazı unsurlar doğal olarak eştir, ortak kümededir. Örneğin kadın ve erkek'in eşitliğini konuşalım. Mesela Antik Çin kehanet kitabı Yi-Ching'de kadın ve erkek bir karşıtlık olarak sunulur, ama karşıtlık olarak sunarken bile bu iki cinsiyeti karşı karşıya getirebilmesi için ortak bir nokta bulunması gerekir. Pet şişe ile kadın karşıttır demekten çok daha makul gelir çünkü bu ifade. Buradaki en temel ortak nokta insan olma noktasıdır. Farklı cinsler insan olma hususunda doğal olarak eşittirler. Bu eşitlikten yola çıkarak farklılıkları kıyas edebiliyorum zaten. Bu farklılıkları da bağlamları içerisinde değerlendirip farklılıklarına eşit muamele gösterirsem bu da tavırsal bir eşitlik olacaktır. Kadın ve erkek, cinsiyet olarak farklı olsa dahi hukuki tavırda toplumun bireyi olarak cinsiyetleri önemli olmaksızın bir vatandaş olarak eşittirler mesela ve yalnızca bu sıfatla muamele görmelilerdir.
Eşitlik aynı olmayı içerir ama aynı olmaktan fazlasına da sahiptir. Eşit olduğumuz birçok unsur var bu sebeple. Ancak, "hangi konularda eşit olmalıyız?" sorusu, bir gereklilik dizaynı olması sebebiyle etik ve ideolojik bir sorudur. Mesela günümüzde ekonomik eşitlikten söz edemeyiz ve bu belirli bir sınıfsallığı doğurur: Ekonomik olarak eşit olanların sınıfsallığını. Mesela ekonomik olarak eşit olmamamız eğer temel ortak noktalarımızda tesis edilmesi gereken eşitlikleri ihlal ediyorsa o zaman düzeltilmesi gereken unsurlar barındırıyor demektir. Çünkü insan olarak halihazırda eşit olduğum unsurlar ihlal ediliyorsa bu hukuki ve toplumsal olarak korunması gereken hakların ihlalidir. Gereken diyorum çünkü burada etik ve ideolojik bir bakış sunuyorum. Bu noktada baktığımda hepimizin deneyimi farklı osla dahi bir “varlık”, “varoluş” olarak eşit olduğumuzu görüyorum. Toplumun üyesi olarak, biliş kabiliyeti olarak “insan” olarak eşit olduğumuzu görüyorum. Hissediyor ve arzuluyor olarak “tüm canlılar” olarak eşit olduğumuzu görüyorum. Eyleyen, kendini inşa eden ve merak eden olarak “özgürlükte” eşit olduğumuzu görüyorum. Eşitlik, ortaklık taşıdığımız ve bu niteliklere bağlamlanan her boyutumuzdur. Ancak biz bunu atlayarak bazen birbirimize haksızlık ediyoruz. Yani eşit olduğumuz gerçeklikler var demekten öte birçok anlamda eşit olduğumuz gerçeği var demek daha uygun olacaktır.
6 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
⚖️ Hukuk Devleti
Sizin paranızla size hizmet etmek için yetki verdiğiniz, sizden daha fazla bir zenginlik elde etmişse sizden çalıyor demektir.
Bu zihniyetlerin çıkardığı tüm yasalar yetki verenleri korumaya yönelik olmayıp, kendini yetki verenlere karşı korumaya yöneliktir.
Hesap sorulamasının gecikmiş olmasının ve hesap vermeme sebebi budur.
Bir devleti hukuk kuralları yönetmeliği müddetçe birilerine yetki vermenin yukarıda sayılan sonuçlardan başka bir sonuç doğurması mümkün değildir.
Bir topluma kendi parası ve verdiği yetki ile kendine hizmet etmesini bir tek hukuk kuralları halkın genel yararına o devleti yönetir ise mümkün olur.
Toplumları kendi koydukları ortak hukuk sözleşmesi anayasa yönetir. Seçilen kişiler niyetlerine ve kendilerini seçtirenlere/seçenlere verdiği sözlere göre yönetmesi zorbalık ve dayatmadır.
Bu sebeple hukuk devleti olmak siyasi partileri alternatif çoğalıyor diye desteklemek ve çoğaltmak, oyuncu değiştirmek yoluyla sonucun değişeceğini beklemek yanlıştır.
Oyun halkın genel yararına hukuk devleti olmakla değişir.
Oyuncuları değiştirmek imtiyazlı sınıflar yararına kodaman demokrasisi dayatmasıdır.
İmtiyazlı sınıfların istediği hukuk devleti halkın genel yararına hukuk devleti ile aynı hukuk devleti anlamına gelmez.
Biri sömürgeci devleti organizasyona dönüştüren hukuktur. Diğeri vatanın ve devletin gerçek sahiplerinin yararına hukuk devletidir.
Bugün mevcut devlet halktan yana değil sömürgeci hukukunu savunan bir yapıdır.
Atatürk'ün yarım kalan devrimlerinin tamamlanmasının en önemli konusu halkın genel yararına hukuk devletini tesis etmek ve devleti siyasi partilerin, ideolojilerin, kişilerin yerine hukuk devletinin yönetmesini sağlamaktır.
Bu sağlandığında kim seçilir ise seçilsin devlet her zaman genel yarara uygun yönetilmiş olur. Hiçbir ziyniyet iktidar olduğunda gizli niyetini, ideolojisini ve elde ettiği erki toplum aleyhine dayatamaz.
Partisiz parlamenter sistemin yolu da bu şekilde açılmış olur.
Hukuk devleti sürekli hesap isteyen ve hesap verilmesini sorulmadan sağlayan devlet demektir. Kimsenin hakkını kimseye yedirmeyen devlet hukuk devletidir.
Hukukun sömürgeciler lehine olduğu toplumlarda halk sürüdür. Çıkara göre güdülür.
İnsanlığı genelin yararına hukuk ve adalet dışında hiçbir şey doyuramaz.
Devletten önce adalet gelir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir.
Hukuk devletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamaktır.
Sınıfların olduğu toplumlarda eşitlik yoktur.
İşçi sınıfı, sermaye sınıfını meşrulaştırmak için üretilmiş ideolojilerin niyetidir. Hukuk devleti ayrımcılığı reddeder.
] Önder KARAÇAY [
3 notes · View notes
cinaraslan · 1 day
Text
MARX: EĞER İŞÇİLER BURCU VALİZİNİN DİRENCİNİ KIRMAK İÇİN BURJUVA DİKTATOR ARASI YERİNE KENDİ DEVRİMCİ DİKTATOLARINI GEÇİRİRLERSE DEVLETE DEVRİMCİ VE GEÇİCİ BİR BİÇİM VERİRLER.
1914 VE 1915 SAVAŞI TARİHTE ÖYLESİNE BÜYÜK BİR DÖNÜM NOKTASIDIR Kİ OPORTÜNİZM KARŞISINDAKİ TUTUM ESKİDEN OLDUĞU GİBİ KALAMAZ GEÇMİŞ SİLİNEMEZDİ.
BÜTÜN BASKICI SINIFLAR EGEMENLİKLERİNİ SÜRDÜRMEK İÇİN İKİ TOPLUMSAL İŞLEVİ: CELLADIN TOPLUMSAL İŞLEVİ İLE RAHİBİN TOPLUMSAL İŞLEVİNİ GEREKSİNİRLER. CELLADIĞIN GÖREVİ EZİLENLERİN PROTESTO VE BAŞ KALDIRMASINI BASTIRMAKTIR RAHİBİN GÖREVİ EZİLENLERİ TESELLİ ETMEK ONLARA SINIF EGEMENLİĞİNİN KORUNMASI İLE MUTSUZLUK VE ÖZVERİLERDE BİR YUMUŞAMA PERSPEKTİFLERİNİ ÇİZMEK, BU PERSPEKTİFLERİN GERÇEKLEŞEBİLİR ŞEYLER OLDUKLARI GÜVENCE ALTINA ALINMADIĞI ZAMAN BU İŞİ YAPMAK SON DERECE KOLAYDIR. VE BÖYLECE ONLARA BU EGEMENLİĞİ KABUL ETTİRMEK ONLARI DEVRİMCİ EYLEMDEN CAYDIRMAK DEVRİMCİ ANLAYIŞLARINI GÜÇTEN DÜŞÜRMEYE VE DEVRİMCİ ENERJİLERİNİ SÖNDÜRMEYE ÇALIŞMAKTIR.
BASKININ OLDUĞU YERDE EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK OLAMAZ. ENGELS İŞTE BU NEDENLE ŞÖYLE DİYORDU: PROLETERYA DEVLETE GEREKSİNİM DUYDUĞU SÜRECE BUNU ÖZGÜRLÜK YARARINA DEĞİL AMA DÜŞMANLARINI EZMEK İÇİN DUYAR VE ÖZGÜRLÜKTEN SÖZ ETMENİN OLANAKLI OLACAĞI GÜN DEVLET DE DEVLET OLARAK VAR OLMAKTAN ÇIKACAKTIR.
PROLETERYA DİKOTORASI BİR HÜKÜMET BİÇİMİ DEĞİL, AMA BİR BAŞKA TİPTEN BİR DEVLET PROLETER BİR DEVLET, PROLETERYANIN BORCU VAZİYİ EZMESİNİ SAĞLAYAN BİR ALETTİR. BU EZME ZORUNLUDUR ÇÜNKÜ BURJUVAZİ MÜLKSÜZLEŞTİRİLMESİNE KARŞI HER ZAMAN ZORLU BİR DİRENÇ GÖSTERECEKTİR.
#vladimirlenin #lenin #1mayıs #1марта #ленинградская #1mayıs #işçiler #devrimci
1 note · View note
seslimeram · 14 days
Text
Gösterilen - Yaşatılan
Tumblr media
Gösterilenler ile yaşananlar arasındaki uçurum hali her gün daha derinleşiyor. Bir yerdeki bir menzildeki yaşam idesinin dönüşümü ol mutlak iktidar pratikleriyle birlikte yenilenip dururken gösterilen her şey yaşananları karşılamıyor. Hiçbir biçimde doğrunun varlığının söz konusu edilmediği, esamesinin okunmadığı, yalanın, riyanın, hakaretlerin birbirini bu sahada takip ettiği bir döngünün yinelendiği zeminde hayat mefhumu derdest edilendir. Ol asgari yaşam hakkının talanına devam olunan yerde, herkesin birbirine kırdırılmasına devam olunur. Cürmün var edildiği zeminde, yalanın, kötülüğün, tahakküme rehineliğin bir biçimde aralıksız kılınmasından bu dönüşüm mefhumu okunabilir. Yıllar yılıdır süre duran aklın eylediği her şeyin yekunu toplumsal bir çürüme diskurundan başkası değildir. Bugün varılan radde, bunca sınamanın hemen arkasından çıkagelen şeylerin / etkin halini göz önüne getirdiğimiz vakit ol gösterilenlerle yaşatılanlar arasındaki uçurum hali kesin, kati bir uçurumu bildirir.
Duraksamadan var edilmiş riya söyleminin sunduğu, gerçekliği örseleyen hamlelerin tüm yekunu zaten meseleyi başından bu yana bildirir. Vatan, millet hikayesi seslendirilirken o devletin / devletlinin her durumda başı sıkıştığında var ettiği açmazları aşmak için başkası ya da diğerlerini hedef kılması bu uçurum mefhumunu görünür kılar. Tanımlanan nefretin birbiri peşi sıra sunulagelen hiddet halinin, pragmatizmin tamamlayıcısı olagelen şiddetin tam ve eksiksiz çağrılması hallerinden sonra çıkagelen her şey o yaşatan değil çürüten yer mefhumunu anlaşılır kılar. Cerahat elinde, toplumu daha da baskılayarak, eksilterek belli bir biçimde kuşatarak, daimi bir gözetimi var ederek ama her şeye müdahil olarak harap viran bir demokrasinin inşasına devam olunur. Her şeyin eksik kılındığı bir zeminde kaç seçim yengisi bir doğruyu var edecektir ki! Alışılageldik reflekslerin sergilendiği birbiri ardına herkesin oyuna sahip çıkmasına mersiyeler dizilen bir düzlemde, oradaki iradenin daha seçim gecesinden başlayarak törpülenmeye, ezilmeye nasıl başlandığı artık giz değil sır hiç değildir. Didaktik ezberlerini halkın birbirini ezmesi için bir vesile kılan bununla bir eylemselliği var eden, toplumu dönüştürüp, kutuplaşmayı sonsuz ihtimaller sarmalına ekleyen bir aklın sundukları ile uçurumlarla çevrilmiş ülke bir fabl değil hakikat olarak yerini alır. Budur hikayemiz.
Fethi Balaman'ın Mezopotamya Ajansında yayınlanan haberidir: “Polisin işkenceyle kafasını 3 yerden kırdığı 17 yaşındaki çocuğun götürüldüğü hastanede adli muayenesi yapılmadı, rapor olmadan savcılığın talebiyle tutuklanmasına karar verildi. Götürüldüğü cezaevi adli muayene raporu olmadan çocuğu kabul etmeyince, alelacele rapor düzenlendi.
Êlih’te, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) seçimi kazanmasından sonra 4 Nisan’da yapılan kutlamalara katılan 17 yaşındaki Süleyman Ç., kutlama sonrası işkence edilerek gözaltına alındı. Olay günü polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra kafasına silah dipçiği ile vurulan ve kafası 3 yerden kırılan Süleyman Ç.’ye, adli muayene için götürüldüğü Batman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde rapor düzenlenmedi. Gerekçe belirtilmeden raporunun verilmemesi üzerine Süleyman Ç., önce Batman İl Emniyet Müdürlüğü sonra Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi. Adli muayene raporu olmamasına rağmen Süleyman Ç. hakkındaki işlemleri sürdüren savcılık, tutuklama istemiyle Batman Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti. Sulh Ceza Hakimi, dosyada adli muayene raporu olmadan Süleyman Ç.’nin tutuklanmasına karar verdi.
Alelacele Rapor Alındı
Hukuki gereklilikler yerine getirilmeden yapılan işlemler, Süleyman Ç.’nin cezaevi kapısından dönmesine neden oldu. Süleyman Ç. sevk edildiği Batman M Tipi Kapalı Cezaevi idaresi, işkence gören Süleyman Ç.’nin adli muayene raporu olmadan, onu kabul etmeyeceğini bildirmesi üzerine bu sefer alelacele adli muayene raporu düzenlendi.
Müvekkilinin yaşadıklarını aktaran Süleyman Ç.’nin avukatı Yunus Bağış, cezaevi idaresinin darp raporu olmadan müvekkilini cezaevine alamayacağını bildirmesi üzerine alelacele İluh Devlet Hastanesi’nden rapor çıkarıldığını söyledi. Rapor olmadan gerçekleşen emniyet, savcılık ve hakimlik işlemlerinin kanuna aykırı bir durum olduğunu kaydeden Bağış, darp uygulayan polisler, raporu vermeyen doktorlar, rapor olmadan tutuklama isteyen savcılık ve tutuklama kararı veren mahkeme hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.
Kafasında 3 Kırıkla Rapor Olmadan Tutuklandı
Kutlama sonrası dağılan kitleye polisin tazyikli suyla saldırdığını hatırlatan Bağış, “Çocuk yaştakiler gözaltına alınıp darp edildi. Bunlardan biri de müvekkilimdir. Gözaltı esnasında şiddete maruz kalıyor. Kafasındaki 3 kırık ile hastaneye götürülüyor. Gözaltına alınan kişiye uygulanan işlem burada uygulanmıyor. Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülüyor. Ancak kafasındaki kırığa rağmen rapor verilmiyor. Ve bu şekilde TEM’e götürülüyor. Burada birebir görüştük ve işkenceyi ondan duyduk. Savcılığa sevk edildiğinde rapor meselesini ilettik. Ancak savcılık tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Burada da rapor talebimiz oldu. Ancak mahkeme tutuklama istedi. Tutuklandıktan sonra cezaevine götürülüyor. Cezaevi yönetimi rapor olmadan cezaevine alamayacaklarını belirtti. Bunun üzerine alelacele başka bir hastaneden rapor alındı. Sonrasında cezaevine alınan müvekkilim sonrasında Diyarbakır Cezaevine sevk edildi. Batman’da çocuk cezaevi olmadığı için buraya sevk edildi” diye konuştu.
‘Suç Duyurusunda Bulunacağız’
Gözaltı ile başlayan hukuksuzluğun tutuklama sürecine kadar devam ettiğini kaydeden Bağış, “Bu hukuksuzluğun yaşandığı sürecin tamamını zapta geçirdik. Elimizdeki ihlal belgeleri ile birlikte bu ihlal zincirinde kim suç işlemiş ise suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
Hukuksuzluk Zinciri
Müvekkilinin tek bir somut gerekçe olmadan hukuksuz bir şekilde tutuklandığını kaydeden Bağış, “Tutuklama gerekçesi ise ‘Örgüte üye olmamak ile birlikte örgüt adına suç işlemek’ iddiası oldu. Bilindiği gibi bu madde iptal edilmişti. 8’inci yargı paketi ile birlikte tekrar devreye konuldu. Müvekkil dağılma esnasında bir sivil polis aracına atılarak işkence edilmiş. Hiçbir eylem ve etkinliğin içinde yokken evine giderken bu yaşandı. Kamu görevlisi veya malına karşı bir saldırı girişimi dosya içinde yok. Dosya arasında sunulan görüntüler de de yok. Tarafımız ve savcılık tarafından da incelendi. Tek bir delil yok. Ancak hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Bu hukuksuzluk zincirleme bir hukuksuzluk oldu” şeklinde konuştu.”
Gösterilenler ile yaşatılanlar arasında, aksettirilen ile hakikat arasındaki bağlantısızlığın her neyi var ettiği Elih’te ortaya çıkan şu işkence tavrından dahi anlaşılabilir. Bir asırdan uzunca bir süredir terbiye etme / hizada tutma / bu ülkenin yurttaşları olduğunu sindirme konusunda arpa boyu yol alınamamış olduğunu gösteren bir karşıtlık bir çocuğun canının yakılmasında bir kere daha belirir. Durup dururken kolluk şiddetinin bir çocuğa, salt Kürd olduğu için var edilebilmesinin cüretidir mesela sorun. Hiçbir biçimde kural tanımama hal ve istemidir misal sorun. Bir çocuğa işkence edip, kafasında kırıklarla birlikte mahpusa yollayabilme iradesindeki sakatlıktır sorun. Bütünüyle birbirinin benzeri olagelen bir tavır silsilesi içerisinde Bakur Kürdistan’ı coğrafyasında hakkın da hukukun da telef edilmesi haline bunca canhıraş çabadır misal sorun. Anlatılan ile yaşananların arasındaki derin yar, o kör karanlıklarda nice hayatın gasp edilebildiği bir ülke gerçekliği söz konusuyken asıl nerede komşuluğun / eşit yurttaşlığın / hürriyet ve adaletin gasp olunabildiğinin / eksikliği ya da hiç var edilmemesinin meselidir misal sorun. Kim nasıl verecektir bunca ağır vebal, yıkıcılığın hesabını değil mi?
Evrensel Gazetesine bağlanalım: “Şırnak merkezde dün yaşanan uzman çavuş tacizi yürüyüşle protesto edildi. Yürüyüşe, Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı sendikalar, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şırnak Milletvekili Newroz Uysal Aslan, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) aktivistleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ile İnsan Hakları Derneği (İHD) yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelen kitle, “İstismar ve tacize dur de" pankartı ile KESK binasının önüne kadar yürüdü. Sık sık “Susma sustukça sura sana gelecek” sloganının atıldığı yürüyüşün ardından KESK binası önünde açıklama yapıldı.
“Cezasızlık Güç Veriyor”
Açıklamayı yapan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Şırnak Şubesi Eş Başkanı Murat Özbey, halkın müdahalesiyle kadının kurtulduğunu söyledi. Özbey, “12 Nisan 2024 günü akşam saat 21.30 sularında Şırnak merkezde bulunan Dicle Mahallesi’nde evlerinin bulunduğu binaya giriş yapan genç yaştaki iki kadını takip eden Z.Ç. isimli şahıs, bina girişinde kadınlara karşı cinsel saldırıda bulunmuştur. Kadınların etraftan yardım istemesi üzerine vatandaşlar olaya müdahale etmiş ve müdahale neticesinde failin yaralandığına dair bilgiler yazılı ve görsel medyaya yansımıştır. Şırnak Valiliği'nin resmi açıklaması ile failin kamu görevlisi olduğu belirtilmiş olmakla birlikte kamuoyunda fail Z.Ç.'nin uzman çavuş olduğu belirtilmiştir” dedi.
Daha önce de benzer durumların yaşandığına dikkat çeken Özbey, failin cezasızlık politikası sonucu bu eylemi gerçekleştirdiğini dile getirdi. Özbey, “Deneyimlediğimiz üzere failin kamu görevlisi olması ve özellikle kolluk personelinin fail olduğu benzer vakalarda etkin ve adil bir soruşturmanın yürütülmemesi, faillerin cezasızlık zırhı ile korunması, failin bundan aldığı güçle bu eylemde bulunması toplumda böylesi bir infial yaratacak sonuç doğurmuştur. Cezasızlık bu coğrafyada başta kadın ve çocukların yaşam hakkı olmak üzere genel hak ihlallerinin en büyük zırhı olmuş ve olmaya da devam ediyor. Kamunun gücünü arkasına alarak bu suçları işleyen hiçbir failin etkili bir ceza aldığına şahit olmadık. Batman Beşiri'de Musa Orhan, Cizre'de fail Aslan A. ve Hakkari'de Esra Yücel davaları ve onlarca kamuoyuna yansımış davalar bu cezasızlık politikasının en net örnekleridir."
“Valilik Faili Korudu”
Valiliğin tacizle ilgili yaptığı açıklamanın faili korumaya yönelik olduğunu söyleyen Özbey, şöyle dedi: "Olayın basına yansıması sonrası Şırnak Valiliği tarafından yapılan basın açıklamasında fail ile ilgili herhangi bir adli ve idari soruşturmanın başlatıldığından söz edilmeksizin faile karşı eylemde bulunduğu iddia edilen 4 kişinin gözaltına alındığı belirtilmiştir. Şırnak Valiliğince yapılan bu açıklama, faili korumaya yönelik eksik ve yanlı bir açıklama olmakla birlikte adli ve idari makamların kamu görevlisi olan fail hakkında etkin bir soruşturma yürütemeyeceği yönündeki kuşkuları artırmıştır. Adli ve idari makamlarca etkin ve şeffaf bir soruşturma başlatılması ve yürütülecek soruşturma neticesinde failin hak ettiği cezaya çaptırılması için ilgili makamları göreve çağırıyoruz. Kurumlarımızın bu sürecin takipçisi olacağını ve demokratik tepkiler dışında hukuki sürecinde yakından takipçisi olunacağını tüm Şırnak halkına ve değerli kamuoyuna bildiririz."
“Fail Kaçırıldı”
Açıklamanın ardından konuşan DEM Partili Newroz Uysal Aslan ise, olaydan sonra failin polis tarafından kaçırıldığını ve korunduğuna dikkat çekti. Uysal, “Bugün burada olmamızın sebebi acı verici bir olaydır. Kolluk güçleri, halkımız arasında uyuşturucu, ajanlık dağıtmaya amaçlıyor. Burada yaşanan Firdevs Babat olayı aynı kişilerin eliyle yapıldı. Sakine Kültür olayı hala aklımızda. Bundan üç yıl önce buna benzer bir olay daha yaşandı ve tüm Şırnak halkı buna karşı ayağa kalktı. Dün yine sokaklarımızda aynısı yapıldı. Şırnak halkı bunlara karşı her zaman tepkisini ortaya koyacaktır. Olay sonrasında yaralı olarak gösterilen fail acil bir şekilde hastaneye kaldırıldı ve kaçırıldı” diye belirtti.
Açıklama, “Jin, jiyan, azadî” ve “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganlarıyla son buldu.”
Fail daha sonra açığa alınır, 17 Nisan günü ajanslara düşen habere göre de tedavisinin hemen ardından ceza hakimliğince tutuklanır. Tümüyle gösterilenler ile yaşatılanların arasındaki uçurum halinin her nasıl biçimlendirildiğine dair keskin / iç kıyıcı bir örnek karşımızdadır. İnsanların tepkimesi, siyaset örgüt / yapılarının kararlı baskılarının ardılı daha önce pek çok defa olduğu gibi kulak ardı edilmeden, insanlık düşmanı bir zatın en kestirmeden adalet önünde hesaba çekilmesi var edilir. Anlatılanlar ile var edilmiş olanı karşılaştırdığımızda gerçekliğin nasıl da biteviye bir sürünceme taşımaksızın “kuşatma” olduğu meydana çıkar. Biyopolitik bir tahakküm şeceresini mütemadiyen yeniden ve hiç yılmadan kullana gelen, yeniden birleştiren, yön tayini için zemin kılan aklın elinden daha kurtarılacak kaç insan vardır? Kaç kişinin canı yakıldıktan sonra nihayetinde bir ülkede ol ötekinin de yaşam hakkının farkına varılacaktır? Sorular soruları bütünlüyor. Kesin olarak emin olduğumuz yegane şey budur.
Kendini tekrardan var eden bir gümbürtü içerisinde seçim yenilgisini yeniden öteki olarak kodlanmış / bellenmiş olana saldırarak unutturma yolunda yürünür. Onca canhıraş yıkımı var eden bambaşka bir sureti temsilmiş gibi yeniden bildiğimiz, nobran, madun siyasetin en olmadık hamlelerini olur addeden bir cerahat sarmalına ülke teslim olsun istenir. Yalın bir halde / keskin / sürekli hedef alan, bilen bir yönetim katının varlığında hangi doğrulara yer vardır. Düpedüz doğrudan kesintisiz kılınan cerahat halinin ortasında hiçbir yarının var edilmemesi için halihazırda sürgit yinelenen hallerle / hamlelerle her nasıl bir yarına varılacaktır. Görünen, var edilen, yaşatılan ve sonrasına aktarılan her tahayyül ile güncel kılınmış bir tahakküm ekseninde uçurum dört bir yanımızı kuşatıyor. Geleceksizliğin tam da ortasında hayatın perişanlığına itiraz edilmedikçe, seçimden seçime memleket akla düşüp sonrasında unutulduğu müddetçe devam olunacak bir kısır döngü. İçinize siniyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Bul Beni – İsmet DEĞİRMENCİ – ArtDog İstanbul
1 note · View note
kesinbilgisblog · 15 days
Text
Eğitimde Fırsat Eşitliği: Her Çocuğun Başarısı İçin Adil Bir Olanak
Eğitimde fırsat eşitliği, her çocuğun potansiyelini gerçekleştirebilmesi için adil bir şekilde eğitim hizmetlerine erişim sağlanması anlamına gelir. Bu makalede, eğitimde fırsat eşitliği kavramını ele alacak ve her çocuğun başarılı olabilmesi için adil bir olanak sağlanmasının önemini vurgulayacağız.
Fırsat Eşitliğinin Önemi
Eğitimde fırsat eşitliği, her çocuğun eğitimde başarılı olabilmesi için temel bir gerekliliktir. Fırsat eşitliği olmadan, bazı çocuklar dezavantajlı konumda olabilir ve potansiyellerini tam olarak gerçekleştiremezler. Bu da toplumsal adaletsizliğe ve eşitsizliğe neden olabilir.
Adil Bir Olanak Sağlama Yolları
Erişimde Eşitlik: Eğitim hizmetlerine erişimde eşitlik sağlanmalıdır. Bu, her çocuğun eğitim materyallerine, öğretmenlere ve okullara eşit şekilde erişim sağlanması anlamına gelir.
Eğitimde Kalite: Eğitim hizmetlerinin kalitesi herkes için aynı olmalıdır. Dezavantajlı bölgelerdeki okulların ve öğrencilerin daha fazla desteklenmesi önemlidir.
Fırsat Eşitliği Politikaları: Hükümetler ve eğitim kurumları, fırsat eşitliğini teşvik eden politikaları benimsemelidir. Bu politikalar, dezavantajlı gruplara yönelik destek ve teşvikleri içerebilir.
Öğretmen Eğitimi: Öğretmenler, farklı öğrenci ihtiyaçlarına uygun şekilde eğitilmelidir. Öğretmenlerin eğitimde fırsat eşitliği konusunda duyarlı olmaları ve çeşitlilikleri kucaklamaları önemlidir.
Sonuç olarak, eğitimde fırsat eşitliği her çocuğun eğitimde başarılı olabilmesi için temel bir gerekliliktir. Adil bir eğitim olanakları sağlanması, toplumsal adalet ve eşitlik için önemli bir adımdır. Bu makalede ele aldığımız konular, eğitimde fırsat eşitliği konusundaki farkındalığı artırmak ve adil bir eğitim sistemi için çaba göstermek için önemlidir.
0 notes